-
1.
+18 -6hikayenin adı, -hayallerin siyah tonu-
Edit. Hikaye tamamlanmıştır.
• *önemli**
pgibolojisi hassas olan arkadaşların hikayeyi okumamasını rica ederim.
"Hayallerin siyah tonu" Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesidir.
edit. sadece benim yazdıklarım için,
http://inci.sozlukspot.co...-bir-hikaye/@cpt%20butler
hikayenin şarkısı.
http://www.youtube.com/watch?v=y4mRw6B2CFM
hikaye boyunca dinleyeceğimiz tek şarkı bu olacak.
Neden mi?
Nedeni ilerleyen satırlarda gizli...
-
2.
+1 -3yeterince kalvino ve saks okudum+ santre falan.
- 3.
-
4.
+2tabi ki ben amk pgiboloğum anlat.
-
5.
+1anlat amk ne nazlı birşeysin öyle.
-
6.
+2anlat kardeş
-
7.
0hele şükür
-
8.
+11Cenneti yaşmak,
...
Mutlu bir çocukluğum vardı. Mutlu bir aile küçük bir kardeş, müstakil bir ev, bahçede yeşillikler için de ağaç tepelerinde, karıncaları izleyerek ve bahçe sulayarak geçirdiğim yaz aylarını kışın o soğuğunda o yeşil bahçenin üstünü örten beyaz yorganın üzerine yaptığımız kardan adamlar karşı tepenin o dik yokuşunda tahtalardan, eski leğenlerden yaptığımız kaydıraklarla kaymalarımız... Çocukken okumak için ilk defa tanıştığımız o çocuk kitaplarının resimlerine benzerdi yaşadıklarım. Mutlu bir aile, mutlu bir yaşam, yazın çiçekler ve yeşillikler içinde geçen günlerim çizgi filmlerde gördüğümüz o temiz kışlarla çarşaf gibi beyaz karların içinde oynayarak devam ederdi.. Ben kendimi hep o resimlerin içinde gördüm o mutluluk resimleri hep bana aitti benim için hayat bundan ibaretti ve hayatımın sonuna kadar da bu böyle devam edecekti… -
9.
+9Hayvanları çok severdim tavuklarımız vardı, onlara bekçilik eden güzel bir kedimiz ve beni en çok mutlu eden güzel bir köpeğim vardı. Köpeğim Jo küçüktü eziyet görmüş bir halde bulmuştum onu o yaramaz çocukların ellerinde. Ona sahip çıktım o yaşta kalbime sığmayan mutluluğumu onunla paylaştım sevgimle büyüttüm, babamın beni anaokuluna zütürdüğü günlerde Jo’ da bizimle gelmeye başladı o bir karış boyuyla. Şişko bir şeydi bazen kendini taşıyamaz koşarken yuvarlanırdı. (Bu detayları neden mi anlatıyorum? Bu mutlulukların sadece kitaplardan yer alan resimlerden ibaret olmadığını haykırmak için.)
Zaman geçiyor büyüyordum ama değişmeyen tek şey mutluluklarım oluyordu, evde sıcak aile ortamı dışarıda dünyanın en güzel topraklarında en doğal yerinde arkadaşlarla geçen güzel günler, okuldan her gelişimde Jo’ nun beni kapıda karşılaması bir dost gibi sarılması, bir an önce çantamı bırakmam için çevremde dört dönmesi çantamı bıraktıktan sonra bahçenin içinde beni yakalamak için kovalaması yorulup evin merdivenlerine çıktığımda aşağı inmem için türlü-türlü şirinlikler yapması ile devam ederdi.. -
10.
+6 -1Bir kedi sahibi olmak istedim, yavru bir kedim oldu hiç oyun oynamayan uyuşuk bir hayvandı ama onu da seviyordum, bir gün kucağımda dolaşmaya çıkardım, tel şeritlerle örülü bir alanın önünde oynamaya çalışırken birden şeritlerin arkasına geçti ve arkasına bakmadan gitti ne kadar çağırsam da arkasından seslensem de dönüp bakmadı bile.. Vefasızlıkla o zaman tanıştım. 1 hafta sonra evin bahçesinde oynarken kedimi gördüm cılız-cılız yürümeye devam ediyor bahçeye giriyordu, evin yolunu bulmuş pişman olacak ki geri dönmüştü ama artık ihanetin ve vefasızlığın ne olduğunu biliyordum onu kabul etmedim ve yollarımız orada ayırdık.
Ben arkadaşlarımla her hafta sonu gezmeye çıkar, bigibletlerimizle yeni keşfettiğimiz ormanlar arasında bulunan nehirlerin dibinde evden getirdiğimiz atıştırmalıklar ile piknik yapar nehirlerde yüzerdik. Benim için hayat bu güzelliklerden ibaretti hep mutluluk hep mutluluktu. Bu mutluluğunda en temel kaynağı ailemdi bana sevmeyi de sevgiyi de öğretenler hep onlar oldu. -
11.
+8Soğuk bir kış günü Pazar sabahı kahvaltı masasında annemin sesi ile irkiliyorum oğlum Jo diyebiliyor sadece, hemen heyecanla dışarı çıkıyorum her yer yine çarşaf bir örtü gibi bembeyaz Jo’nun kulübesine doğru ilerliyorum. Görüyorum Jo’yu kulübenin hemen ilerisinde yerde uzanıyor, içimden uyuyor herhalde diyorum ama neden kulübesinin içinde değil ki? Çocukken gördüğümüz korkunç bir rüyanın içinde gibi yaklaşıyorum bir an önce uyanayım diye, yaklaştıkça o beyaz çarşafın içinde ki renkler değişiyor, bazı kırmızılıklar görüyorum, hatırlıyorum ben bu renkleri artık öğrenmeye başladığım bir şey bu ,evet evet hayat bilgisi dersinde de görmüştüm ben bunu öğretmenimizde az biraz anlatmıştı zaten kurban bayramlarında kestiğimiz kurbanlıklardan gördüğüm bir renk bu maalesef kan lekeleri bunlar, karların üzerinde Jo’nun hemen yanında inanmak istemiyorum, bu rüyanın artık bitmesini istiyorum ama ne yazık ki gerçekti.. Jo kanlar içinde yerde yatıyordu maalesef birisi tarafından zehirlenmiş. Gözleri kapalıydı ta ki ben ona sesleninceye kadar. Henüz ölmemişti sadece benim sesimi duyunca gözlerini açtı bana baktı kendisini kaldıracak gücü yoktu ayaklarının üzerine kalkmaya çalıştı ama kafasını kaldıramadığı için bunu başaramadı ve yeniden yere düştü. Ayağa kalkmak için çabalarken bana öyle bir bakıyordu ki dostumun gözlerinden hadi oyun oynayalım yeniden peşinden koşayım, sana sarılayım demek istediğini anlıyordum ama Jo’nun bunu yapabilecek gücü kalmamıştı. Gözlerini açık tutacak gücü kalmamıştı yeniden kapadı gözlerini. Daha fazla dayanamadım içeri koştum annem Jo’nun başında kaldı öylece yerde uzanıyor gözlerini açamıyordu. 5 dakika dayanabildim yeniden koştum yanına benim sesimi duyunca son bir defa gözlerini açtı bana baktı yeniden kalkmaya çalıştı ama başaramadı ve maalesef bu son bakışımız oldu. Şu hayata kadar sahip olduğum en iyi dostumu kaybettim.
-
12.
+6Böylece ölüm ve ayrılık gerçeği ile de tanışmış oldum. Artık büyüme zamanı gelmişti mutluluğum son bulmamıştı ama hayatın gerçekleri ile tanışmaya başlamıştım. Jo’dan önce de köpeklerim olmuştu ama Jo’dan sonra hiç köpeğim olmadı ve hiçbir köpeği de sevemedim... Bunu sadece köpek sevgisi açısından söylemiyorum o benim her şeyden önce dostumdu ve şuan ki yaşantıma kadar da insan olarak hiçbir dostumu onun kadar sevmedim, sevemedim. Bu bir tercihti çünkü ölüm gerçeğinin bir gün her şeyin bitireceğini o yaşta kavramam hiç silinmeyecek bir iz bıraktı bende “ hayatta hiç bir şeyi ayrılmayacakmışsın gibi sevmeyeceksin” bu sözler daha o günde beynimin içine kazınmıştı ve de hep öyle kaldı...
-
13.
+8…Tümünü Göster
Hiç bitmeyen yolculuk…
Yaz ayındayız 9 yaşındayım, bir akrabanın nişanı için istanbul’a gitmemiz gerekiyor ve ailecek kendi arabamızla düşüyoruz yollara, aslında alınan ilk karar otobüs ile gitmemiz yönündeydi sonra neden oldu bilmiyorum ama kendi arabamız ile gitme kararı aldık. Yolda gördüğüm her yer film şeridi gibi geçiyor her anı beynime kazıyorum, mola verdiğimiz benzinlikler, yemek yediğimiz restoran, manzarasını izlediğimiz tepeler...
Sabah karşı ben uykudayken yolun neredeyse sonuna geliyoruz toplamda 100 km yolumuz kalıyor ama ulaşmak istediğimiz yere hiç ulaşamıyoruz. Bu yolculuk freni patlamış bir kamyonun tekerlekleri altında son buluyor. Tek hatırladığım şey karanlık. Zifiri bir karlık sonra nefes alamadığımı hissediyorum nefes alamamak. Bazen rüyalarımızda nefes alamadığımızı görürüz sanki boğuluyor gibiyizdir bu da aynen buna benziyordu nefessiz kalıyorum ama sanki rüyadayım ve kendimi kaybediyorum hiç uykunun gelmemesine karşın çok derin bir uykuya geçmeye mecbur kalıyorum. Acaba ölmekte böyle bir şey mi? Bu kadar acısız sadece nefes alamayıp sonra kendini kaybetmek… ?
Bir ara uyandım, yüzünde maskeler olan adamları gördüm bir şeyler söylüyorlardı ne söylediklerini anlamaya çalışıyordum en sonunda anladım.
- "Uyu, kalkmaya çalışma.
Bu sözlerden başka bir şey hatırlamıyorum, gözümü yoğun bakımda açtım ama sanki hala rüyadayım. Kendimi televizyon karşısında hissediyor gibiyim bu görüntü bana ait değil. Değişmesini istiyorum kanal değiştirmek ya da uyanmak ama gözümü ne zaman açarsam açayım hep aynı ekran gelip geçen insanlar doktorlar hep aynı sahne. Ben bunun farkında değilim uyanmak istediğim bir rüyada devam ediyor gibi hissediyorum bazen de değişmesini istediğim bir kanal karşısında mecburmuşum gibi aynı kanalı izlemeye devam ediyor gibi. Biraz daha kendime geldiğimde doktorun biri bana yaklaştı;
-“Merhaba”
-“ …. …. ( sesim çıkmıyor, konuşamıyorum.)”
-“Verdiğimiz ilaçlar nedeni ile konuşamıyorsun, sana kağıt kalem vereyim oraya yaz.”
Kâğıt ve kalemi bana doğru uzattı, gerçekten ne olduğunu algılayamıyorum,
-“(neredeyim bana ne oldu?)”
-“Bir trafik kazası geçirdin burada benim hastamsın, merak etme ailen iyi durumda.”
-“(susadım)”
-“ Ben hasta bakıcıya haber vereyim sana su versin tekrar uğrayacağım.” -
14.
+2anlat panpa takipteyim
-
15.
+1anlat panpa
-
16.
+1anlat la dinliyoruz
-
17.
0anlat panpa burdayım
-
18.
+7Biraz sonra hasta bakıcı geldi, gerçekten çok susamıştım ben su içmeyi beklerken yüzüme gülümseyen birkaç dişi kalmış korkunç suratlı hasta bakıcı elindeki ıslak pamuk ile sadece dudaklarımı ıslattı. Kısa bir süre sonra yeniden uyudum gözümü açtığımda dayım ve yengem bana bakıyordu onları görünce (tanıdık bir yüz görünce) ağlamaya başladım.
Yaklaşık 2 hafta hastanede kaldım ciddi bir travma geçirmişim kırık vb durum yoktu ama beynim ciddi bir travma geçirmişti. Sürekli gözetim altında tutuluyordum her an bir şey olabilir endişesi çok yüksekti. Görünürde hiç bir şeyim yoktu ama o hasar derinlerdeydi benim bile o zamanlar fark edemeyeceğim bir hasardı ve çok derinlerdeydi…
2 hafta sonra hastaneden çıktım. Bu süreçte sürekli ailemin durumlarını sordum, annem buraya yakın bir hastanedeydi çıkmadan önce onu görebilecektim ama babam ve kardeşimin durumları ilk başta daha ağırmış. Onları kaza alanına daha yakın bir yere zütürmüşler ama şuan durumları iyiymiş. Tüm bunlar beni rahatlatmıştı, gerçekten de hastaneden taburcu olunca annemin yanına gittik onu gördüm, onun durumu da iyiydi bu içimi rahatlatmıştı.
Ananem, iki teyzem ve bir dayım var. Dayım kaza anından sonra soluğu yanımızda aldı her şeyimizle ilgilendi beni de ananemin yanına zütürdüler, normalde anne tarafım ile 1-2 yıl ara ile sadece tatillerde görüşürdük yani çok yakın da değildik ben onların yanına gidince biraz yabancı gibi hissettim ama görünen oydu ki artık yabancı hissedemeyecektim…
2 hafta ananemler ile kaldıktan sonra annemde hastanende taburcu oldu. O günleri unutmak istediğim için detayları fazla hatırlamak istemiyorum ve biliyorum ki hatırlamak istediğim andan itibaren bütün detaylar beynimin içine doluşacak ve her saniyeyi yeniden yaşayacağım açıkçası buna cesaretim yok ve hiçbir zaman da olmayacak.
Önümüzü daha net görmek, geleceği tahmin etmek ve yaşmak için geçmişi bilmemiz gerekiyor, bundan sonra yaşayacaklarım ve sahneye çıkacak karakteri daha iyi tanımak ve anlamak/anlayamamak için gelecekten önce eski bir vefasız dosta yani geçmişe uğrayacağız. -
19.
+6...Tümünü Göster
Yukarıda çizdiğim mutluluk tablosunu birebir yaşamış bir çocukluğum oldu, dediğim gibi o mutluluğun içinde yaşadım ancak anlattığım güzellikler sadece bir yazarın en güzel mısralarını yazması gibiydi peki ya karaladıkları?
Her şeyi ile mutlu olan bu çocuk aslında hepinizin çocukluğunda hareketli olduğu kadar hareketliydi, bu çocuk gezmeyi çok seven, okulu umursamayan hatta nefret eden ( fazla değil 4. Sınıftaydım) arkadaş ortamında yapılacak bütün haylazlıklarda takımın beyni olan kafası çok çalışan ama fazlası ile haylazlığa çalışan bir çocuk. Genelde başımı hep belaya sokardım, bilmediğim yerler bilmediğim insanların arasına girmekten inanılmaz bir zevk alırdım bunun içinde deli bir cesaretim ve kaçmak içinde çok hızlı bacaklarım vardı.
Kendimle ilgi birkaç çocukluk anısı anlatacağım, burada ki kastım taşıdığım potansiyelin istanbul gibi bataklık bir şehirde başıma ne gibi işler açabileceğini en azından kestirmenizi sağlamak.
“Bir gün çarşıya gitmek için kullandığım 2 yoldan farklı olarak hiç bilmediğim 3. Yolu denemeye karar veridim, aldım bigibletimi son sürat daldım yola ama içimde büyük bir korku ve heyecan var başıma bir şey geleceğinden adım gibi eminim çok geçmeden korktuğum başıma geliyor ve geçtiğim mahallenin çocukları önümü hemen kesiyor karşımda 8-9 tane çocuk bunların 3-4 tanesi yaşça benden çok büyük dayak kaçınılmaz korkum bigibletimi almaları ama niyetleri de onu gösteriyor zaten.. Bunlar beni bigibletten indirmeye çalışırken aralarında da bir kuş muhabbeti de devam ediyor, meşhur taklacı güvercinler mevzusu. Bu muhabbeti duyar duymaz bu çocukların ellerinden nasıl kurtulacağıma dair aklımda hemen fikir oluşuyor. Bir tanesine hemen soruyorum;
- “Abi siz kuş satıyor musunuz?”
-“ Evet” diye cevaplıyor hemen,
- “Abi ben kuş almak istiyorum zaten onu bildiğim için buralara geldim bir arkadaşım burada kuş satıldığını söyledi o yüzden geldim zaten.” Sazanlar hemen atladılar kaç tane alacaksın kaç paran var diye.
- “ Abi param var 1 tane alacağım ama güzel bir şey istiyorum hatta en iyisini istiyorum evde 5 TL var.” 5 TL 96-97 senesine göre tahminimce şuan da 40-50 TL ye tekabül edecek bir miktar. Bunların gözleri hemen açıldı hemen gidip parayı getirmemi istediler.
- “Bugün olmaz yarın sabah geleceğim ama çok erken geleceğim ki evdekiler öğrenmesinler kuş aldığımı sabah 5 gibi burada olacağım gizliden geleceğim siz bu saatte burada olabilir misiniz? Olamayacaksanız başkasından alacağım ona göre!”
ipleri iyice elime almıştım, bundan sonrası da sazanlarla oynamaktı.
- “ Benden sonra arkadaşlarım da alacak memnun kalırsam onları da getireceğim ama tek şartım sabah 5 de burada beni beklemeniz.”
Kabul ettiler, dünden razıydılar aslında eller omuzlarımda bir onunla bir bununla konuşuyorum iyice arkadaş oluyoruz beni uğurlarken bütün çocuklar arkamdan el sallıyor keşke başka bir bahane ile paralarını da alsaydım diye düşünüyorum ama bu kadar da ileri gitmenin gereği yok.
Düşündüğünüz gibi ertesi gün ben mışıl-mışıl uyurken bu sazanlar erkenden kalkıp beni beklemeye başlıyorlar…
Beklediklerini nereden mi biliyorum? Çünkü oraya bir daha gidiyorum. Neden mi gidiyorum? Çünkü başımın derde gireceğini bile-bile bunu yapmak bu heyecanı yaşamak hoşuma gidecek. Birkaç gün sonra gidiyorum oraya, o çocuklar yine mahallenin tam önünde kimi top oynuyor kimi misket kimileride oturmuş konuşuyorlar, ben bigibletimle ortalama bir hızla ilerliyorum taşlı yollarda tek bir yol tek bir istikametim var mecbur ilerlemem gerekiyor. Ben yaklaştıkça çocukların bakışlarını üzerimde toplamaya başlıyorum yaklaştığım her metrede üzerimde ki bakışların sayısı artmaya devam ediyor haliyle de tanınma olasılığım da…
Ve ilk tepki benim kuşun pazarlığını yaptığım içlerinden en büyükleri olduğunu düşündüğüm çocuktan geliyor,
-“Bu o çocuk, gel lan buraya oooççççç”
Çocuk öyle bir bağırıyor ki benim adrenalin seviyem bu sesi duyan ve o günkü konuşmamıza şahitlik eden diğer çocuklar gibi yükseliyor, kapana sıkışmış ve etrafı kedilerle sarılmış bir fare gibi hissediyorum kendimi, bütün gözler bana çevrilmiş tanıyanların yüzünde ki ifade hemen değişiyor ve bana doğru hareketlenmeye başlıyorlar. Yapa bileceğim tek bir şey var bütün gücümle pedal çevirmek. Bir gurup üzerime doğru koşmaya başlıyor ama çoğunluk sağ tarafımda kaldığı için benim hızlanmamla bunlardan kurtulma olasılığım baya bir artıyor ama asıl problem o büyük çocuk ve yanında ki birkaç ufak çocuğun karşımda olmaları. Var gücümle asıldım pedallara çocuklar tam karşımda yolun genişliği 6-7 metre civarında benim sağ tarafımda kalan çocuklar bana doğru koşmaya başladıklarından ben sola doğru kaydım biraz ama böyle olunca da o büyük çocuk ve yanında ki çocuklarla karşı karşıya kaldım. Eğer bir daha hamle yaparsam hem yolun dar olması hem de benim sağa doğru hamleyle yapacağı kaybedeceğim hız ve zamanla ufak bir tekme ya da el hamlesinde yakalanmamam neden olacak.
Mecbur olduğumu (aslında yapmak istediğimi) yapacağım ve bigibletimi üstlerine doğru üzerine sürüyorum. Bütün kararlılığımla ilerliyorum eğer onlarda vazgeçmezlerse kesinlikle çarpışacağız ben filimler deki gibi son anda yapılan hamlelerden birini beklerken onlar daha aksiyonun başında korkup kenara çekildiler bende bu vesile ile aralarından hızlıca kaçtım. Arkamdan koşmaya devam ediyorlar ama beni yakalama olasılıkları hiç yok, yol aşağıya doğru eğilimli olduğu için işimi kolaylaştırıyor ama çocuklar arkamdan koşuşturmaya küfürler savurmaya devam ediyor ama ben bu küfürler arasında beklediğim sözleri duyuyorum;
-“oççççç neden gelmedin o sabah o kadar bekledik…”
… -
20.
+7Bir başkası,
Arkadaşımın zevk olsun diye bir çocuğu dövmesi benim sırf ayırmak için araya girmem neticesinde babasının bizi karşıdan görmesi ve çocuğunu benim dövdüğümü sanıp beni kovalamaya başlaması. Son hatırladığım var gücümle koşarken adamı ensemde hissetmem dönüp arkama baktığımda bana uzanan bir eli görmem tam o sırada zikzak çizmeye başlamam ve adamın kalbini tutarak yere yığılması. Allah’tan bir şey olmadı ama beni yakalarsa kesin sakat bırakacağını biliyordum sonradan da öğreniyorum ki adam zaten sorunluymuş yakalarsa kesin başıma bir şey gelecekti…
O dönemlerde çocukluğumuzun kahramanı olan Kara Murat, Tarkan, Battal Gazi filmlerini izleyip bu gazla 5-6 kişilik çocukların arasına da girmişliğim vardır hayalim filmlerde ki gibi benim vurduğum her kişinin yere düşmesi şeklindeydi ama acı bir tecrübe ile bunun böyle olmadığını öğrendim. Filmlerle alakalı olan tek yanı ortaya alınıp yerde tekmelenmek kısmıydı aynı filimler deki gibi oldu ve tam ortada yerde cenin pozisyonunda tekmelendim, tecrübe ile sabittir ki cenin pozisyonun da kafa kollar arasında ise can kurtarır…
iki kafadar 8 yaşındayken gidip 3 tane yılan yakalamıştık, mahalleye geldiğimizde bizi kahraman ilan edeceklerini sanıyorduk, malum olan tek şey evde yediğim anne tokadı oldu.
Daha 3. Sınıfta iken sigara içmeyi deneyen biriydim, başımı belaya sokmak zararlı ve tehlikeli olan her şeyi denemeye karşı inanılmaz bir istek ve heyecan besliyordum.
Hayal gücü fazla gelişmiş, oldukça hareketli, oldukça yaramaz, okuldan nefret eden, deli cesareti olan başını belaya sokmaktan hiç korkmayan, hep kavga eden, pek güzel şeyler için olmasa bile aklını kullanan birisiydim.
Bunun gibi daha nicelerini yaşadım, ama hep işin içinden sıyrıldım ya da son anda kaçtım.
Sesinizi duyar gibiyim hepimizin çocukluğu neredeyse böyle geçmedi mi? Anlıyorum ama neyi anlatmak istediğimi ilerleyen satırlarda anlayacaksınız.
Söylediğim gibi bunlar benim temel karakteristik özelliklerimdi, gelecekte ki karakterimi oluşturacak temel özelliklerim. Bu özelliklerim ve aklımın beş karış havada olarak artık çok büyük bir bataklıkta yaşamak zorundaydım…