+5
-5
baloda kızı dansa davet ettim ak anlatıyorum
ilk gençlik ve ergenlik dönemleri için konuşacak olursak, kabustan hallicedir. bırak hayatın sillesini; gompile dekmiğini zumzuğunu apçakisini yemiş bu biraderin, bunu da gördü, bunu da yaşadı. yaşamakla kalmadı şu an anlatıyor bile:
lise son sınıfın ilk günlerindeyiz abi; bi gün edebiyat hocası, okullar arasında düzenlenen yarışmaya katılacak olan bi tiyatro oyununda oynamamı istedi, ilk başlarda züt möt kırdıysam da derslere neyi girmeyiz hesabı kabul ettim.
fakat bana yannan gibi bir rol düşmüştü: yaşlı, babacan, yardımsever bir işadamı. üstelik kullandığı malzemeler oyuncu kızların şahsi eşyaları olan makyaj ekibi, kısıtlı imkanlarla süper iş çıkardı; saçıma aklar yağsın diye fondöten mi dökmediler, benzim solsun diye pudra mı çalmadılar, gözlerimin altı morarsın diye kalem sürüp parmaklarıyla mı dağıtmadılar... lan aynaya bi baktım, iğrenç bi yaşlı olmuşum, ne babacanı yardımseveri? baba olsa reddedersin, dede olsa kapıdan sokmazsın, huysuz itin biri. bi de fotoğrafımı çektiler hatıra olsun diye, yemin ediyorum fotoğrafta dişlerim de yeşil. yeşil abi. çaktırmadan ağzımı söküp takma diş mi taktılar naptılarsa herifler beni maddi manevi yaşlandırdı. rengarengim. tip itibariyle ota taka kalp spazmı geçiren bi herifim. hemen yıllanmış tiyatrocu tribine girdim, "dostlarım... sahnede ölmek, evet sahnede ölmek istiyorum... alkışlar... siz de duyuyor musunuz?"
prova hesabı okulda milletin önünde iki kere oynadık gibtiğimin oyununu (düşünsene olm, "la almayın diyom dıbına kodumun cekedinden sigaramı ya. akşama kalmıyo yarraam!" diye bağırdığın heriflerin önünde "mümtaz? eğer kızımı üzecek olursan korkarım karşında beni bulacağını bildirmek zorunda kalacağım." diye amcık ağızlı ihtiyar rolü kesmek durumundasın. nasıl bir malzeme verdiysek 10 sene oldu halen mevzunun daşşağını geçiyor deyyuslar). sonra da yarışma jürisinin önünde oynamak üzere büyük kolej'e gittik. oyunun başlamasına saatler vardı ve heyecandan olacak bi anda sesim kısılıverdi. koştum hocaya napıcaz sıçtık hesabı; karı gayet soğukkanlıydı:
- güzellik! haydi kantine git ve kendine bir adaçayı ısmarla! (dıbına koyim hangi kitaptan fırladın sen?)
gittim kantine, çayı beklerken iki tane kız yaklaştı yanıma:
- merhaba.
- ha? hımeraba.
- tiyatro için geldiniz di mi siz?
- ııaaa hıhı evet. siz de izlicek misiniz?
- evet izlicez.
- ne oynuyosun sen, rolün ne yani?
- heheh... eee ben bir işadamıyım. evet. zengin bir... işadamıyım ben...
- hihih
- bu arada adım enis.
- fulya.
- ezgi ben de. oyundan sonra burada mısınız?
- biz mi? biz burdayız. ben burdayız biz.
- tamam ama bizim sınıfa gitmemiz lazım şimdi, sonra görüşürüz.
kız arkadaşımdan ayrılmışım, abazanlık had safhada, çılgına döndüm, sevinçten topuğum zütümü dövüyor.
koştum kulise, oturduk oyun saatini bekliyoruz. makyaj neyi tamamlandı, yine güzelce nursuz ihtiyara çevirdiler beni, millet repliğini ezberlemeye çalışıyor falan, gergin bi ortam. bi iki saat sonra oyun başladı ve benim sahnede ilk görünme vaktim geldi çattı. seyirciye ilk görünüşüm şu şekilde olacak:
sahnenin ortasında bi sekreter kız masada oturuyor, ben giriyorum; tam o esnada masadaki telefon çalıyor, sekreter telefonda birine dertlerini anlatırken, ben arkada el cepte acıyarak izliyorum, sonra "konuştuklarını duydum" diye lafa girerek yardım falan edeceğimi söylüyorum.
bir de teybe kaydettikleri bir telefon zili sesi var, ben sahneye girer girmez arka tarafta play'e basacaklar, zil sesi duyulduktan sonra sekreter telefonu açacak. hadise bu. son derece basit. haldır huldur girdim sahneye, bekle bekle telefon melefon çaldığı yok, el cepte karıyı izliyorum. saniyeler geçti hala telefon efekti yok. görüntü itibariyle babacan bi adamdan ziyade, sekreterini şehvetle sinsi sinsi izleyen, bi yandan cepten cepten gibi sıvazlayan sapık bi moruğu canlandırıyorum adeta. tip zaten kafadan ofsayt.
bizim sekreter baktı telefon efektinin geleceği yok ağzıyla "zırrrr" sesi çıkardı, lan beni bi gülme aldı. yarışmaymış, oyunmuş, takım bilinciymiş gibimde değil, gak gak gülüyorum. sonra kız telefonla konuşmasını bitirdi, yaklaştım yanına "konuştuklarını dinledim güzel kızım" diyerek iki akıl verdim, yardımcı olacağımı falan söyledim. şimdi, bu sahnenin sonunda sekreter elimi öpüyor. kıza elimi öptürdüğüm anda arka sıralardan gülüşmeler duydum. bayağı kahkaha attı gencolar hatta. nasıl bi hıyarsam artık, ben de gülerek karşılık verdim. resmen gibtim attım tiyatroyu.
oyun bitti, seyirciyi selamladık; hemen koştum kulise, aklımda fulya'yla ezgi'den başka bi tak yok. makyajı sildim, giyindim, koştum dışarı. sahnedeki saçmalamalarım ve o elinin ayarını gibtimin makyözleri sebep olacak; seyirci koltuklarında bi allah'ın kulu yok, salonun kapısına bakıyorum yok, okulun içinde koşuyorum yok, millet yaldır ha yaldır servisine binip gibtir olup gidiyor, ben milleti çeviriyorum:
- nerede lan? ezgi'yle fulya nerde?
- ya ne diyosun ya? kim ne biliyim ben?
- nerdeler lan onlar? gitmeyin lan. nerde diyorum lan. fulyalardı diyorum oğlum. nerde olum güzel kızlar vardı nereye gittiler lan? fulyaaa... nerdesiniz lan fulyalar? ühühüü
lan ne güzel yeni sevgili yapacağdık diye resmen çöktüm, saçlarıma aklar düştü, gözlerimin altı morardı, rengim sarardı. dişlerim de yeşildir o an muhtemelen. arkadaşımı aradım:
- alo? sina napıyosun?
- napıyım, nerdesin, bitti mi oyun?
- bitti bitti. canım sıkkın oturuyom öyle.
- hayırdır lan noldu?
- buluşak birazdan, anlatırım gelince.
- tamamdır abi. ben de büşra'yla buluşcam şimdi, iyi olcak geldiğin, acayip sıkılıyom karıyla
- iyi peki hadi
ortamların üçüncüsü olmayı dahi kabullenen bir yüzsüze dönüşüvermiştim moral bozukluğundan. buluştuk, benim hadiseyi detaylarıyla anlatmamın üzerine büşra "ben sana bu akşam bi güzellik yapıcam" dedi; bu sözlerin mealini bilahare anlayacaktım. bi yerlerde yiyip içtikten sonra, akşam karı bizi bi club'a zütürdü. oturduk yavaştan içiyoruz, büşra bi ara aniden kayboldu. karı piyasada yok. biraz sonra döndüğünde yanında masamıza doğru dört nala kişneyen bir karı getiriyordu. büşra karısı o ortamların kurdu olduğundan bulmuş bi tanıdık getirmiş bizim masaya, benimle tokuşturacak. fakat gelen bildiğin kocaman karı yani, o zamanın parasıyla 23 yaşında olduğunu öğrenecektim; bense, yalnızca 17 yaşındaydım. büşra eğildi, kulağıma fısıldadı: "çaktırma, 23 yaşındasın". kaptı kızı tuvalete zütürdü ve anlattığına göre şöyle bir diyalog yaşanmış aralarında:
- nasıl buldun enis'i, yakışıklı çocuk di mi?
- ay bebe bu daha be?
- ya ne bebesi? 23 yaşında o.
- hahadagibtir ennn fazla on dokuzdur bu.
döndüler masaya, karı yanıma oturdu, büşra kızla konuşmam için kaş göz işareti yapınca muhabbete başlamaya karar verdim. fakat yeni tanışılan bir kıza sorulacak en taktan soruyu yöneltiyordum ona: "nerede okuyorsun?" lan sanane?
işin daha da tak tarafı kıza sorarken çok mu heyecan yaptım ne tak yediysem "nerde okuyon?" diye çıkıverdi ağzımdan. hatta tam anlamıyla telaffuzunu vermem gerekirse ağzımdan çıkan soru cümlesi tam olarak "nirde ohoyon?" idi... heheh.
- nirde ohoyon?
- ya bak nerde okuyosun falan bunlar önemli değil. bak, ben erkek arkadaşımdan yeni ayrıldım ve uzun süreli bi ilişkiydi çok yıprandım. düşünmüyorum yani şu an düşündüğün gibi bişey. hem bırak şimdi bunları gel hadi dans edelim.
sanki az evvel muhabbeti gırtlağına itelenen ben değilmişim gibi bu dans teklifinin üstüne atlıyordum. kız elimden tutup dans pistine zütürecekken, tarihe geçen bir hareket yaptım: (bunu yazdığıma da inanamıyorum lan) cebimde neden taşıdığımı şu an bilmediğim bir bereyi çıkardım ve o cehennem sıcağında kafama geçirdim. üstüm başım aynen şöyle: üzerimde ingiltere milli takımı'nın sweatshirt'ü, zütümde 501, ayağımda nike cortez (ki bunları o dönem marka giydiğimi sanarak giyiyordum. zütteki özgüvene bak, sanki bana ferre takım giyiyor) ve kafamda defter kaplamada kullanılan muşamba laciverti bi bere. karı şaşkın ama çaktırmıyor. geçti karşıma ördek gibi kollarını çarparak dans ediyor, ben karıyı etkileyecem diye usher tribindeyim; yemin ediyorum pistte bir dakikadan fazla durmadı.
döndük masaya, geceyi tek kelime etmeden tamamladık. ayrılırken kulağıma eğildi ve "bi daha yaşıtın kızlarla takıl tamam mı?" dedi. son olarak kıza iyi geceler "abla" dediğimi hatırlıyorum.
o gece harbiden çok ağladım. nabayım, ucuzdu o vakitler gözyaşı, harcadım.