1. 51.
    0
    bir hobi edin ve onun üzerinde profesyonelleş panpa
    ···
  2. 52.
    0
    @40 bana dini etiketlerden sıyrılıp öğretecek adam lazım panpa. çorap kokulu hamam gibi cemaat evlerine gidemem.
    @41 haklısın be zütçek vederson
    ···
  3. 53.
    0
    @42 ah be panpa ben çocukken top oynamaktan eve gitmezdim lan. hatırlattın bak yine.
    ···
  4. 54.
    0
    bu gerizekalıya ciddi ciddi cevap verenler montla sıçsın mk
    ···
  5. 55.
    0
    aynı sendromdan bende de var ama bu soruyu inci gibi yerde sorarsan alacağın cevap belli.
    ···
  6. 56.
    0
    @1 seninle aynı durumdayım. senden farklı olarak piskoloji konusunda baya bi bilgim var. senin durumun bana depresyonu değil melankoli rahatsızlığını çağrıştırdı.

    gerçekleklikle giriştiğimiz ilişki 3 katmandan -ya da 3 ana parçadan, nasıl yorumlarsan yorumla- oluşur.

    subject - yani şahsın bilinci, "ben" dediğimiz, düşünen ve algılarının sonucunu tartıp süzen şey.
    object - "ben" in süzüp tartarken, akıl yürütürken odaklandığı nesnelerin tamdıbına verilen genel ad. "ben"in dışında kalan herşey gibi, bu nesne "ben"in kendisi de olabilir.

    ve sonuncusu

    cause - subject'in object ile arasındaki ilişki, subject'in object'e teması, bir durum, bir eylem, bir oluş ya da aradaki nedensellik ilkesi.

    bunların 3'ünü de cümle yapısı gibi düşünebilirsin. zaten dil denen şey de insanın bilincinin uzantısıdır.

    subject - özne
    object - nesne
    cause - yüklem

    eğer özne ile nesnenin aynı cümle içerisinde barınmasının sebebi olan yüklem yoksa, cümle de varolamaz. anlamsız bir söz yığını kalır geriye. "kaya topu tut" cümlesinde kaya özne, top nesne, tutmak ise özne ile nesne arasındaki ilişkidir.

    insanoğlu gerçekliği de böyle algılar. fakat melankoli hastaları aradaki bağlantıyı, teması yitirmiştir. nesnesi vardır ama onunla ne yapacağını bilmediği ya da beceremediği için, nesnesizmiş gibi davrnmaktadır.

    top kaya'nın önündedir ama kaya topu kaybolduğu için ağlamaktadır. oysa kayanın topul alamamasının sebebi topun yokluğu değil, kaya'daki "alma eyleminin yokluğu"dur.

    peki bu neden oluyor?

    senin etrafındaki gerçeklik temelde bir anlatıdır. sana aktarılmıştır. gerçekte "şeyler" hakkında ne hissetmen gerektiğini sen bilmezsin. bu sana dikte ettirilir. sana dayatılır, içselleştirmen beklenir. bu sürecin sonunda standart birey olursun. sonuçta da sana object sunulur ve sen de öğrendiğin temas biçilerini kullanarak object'le etkileşime girer ve çeneni kapatırsın. sana herhangi bir gıdanın çok lezzetli olduğu yıllarca söylenir ve sen bir süre sonra o gıdayı ilk kez tükettiğinde dilinin beynine gönderdiği sinyali "lezzet" olarak etiketler ve bunu kafandaki "iyi, güzel,doğru" klasörüne koyarsın.

    ama bu durum sana dayatılmıştır. lezzet sadece beyne giden bir sinyaldir bunun ötesinde de bir anlam taşımaz.

    uzun süre boyunca sen objelerden mahrum kaldığında ya da bunu akut şekilde bir anda yaşadığında, sana öğretilen nesneyle temas biçimini unutursun. temassızlığın da ötesinde, obje tamamen algından silinmeye, başlar ve arşivinden çıkarılır. bunun sonucunda da normal olmayan bir insan olursun.

    normalden olmayan derken kastım, sosyolojik anlamı ile "normlara uymayan" insan, bu arada...

    çok uzun süre sevgilin olmazsa, yalnızlık sana koymamaya başlar.

    çok üzün süre boyunca gerçekten fakir olursan, zengin olduğunda paranla ne yapacağını bilemezsin.

    çok uzun süre boyunca toplum içerisinde bulunmazsan, yabanileşirsin.

    sıkıntı şurada: foucault'nun bahsettiği bio-politik'teki gibi, "normal"in tanımını "norm"un kaynağı olan toplum yaptığı için, seni, kendi tanımlarına göre yaşama ihtimalinle başbaşa bırakmazlar. neyden haz alınabileceği ve bunları yaparken ne şekilde sağlıklı ve normal olunduğunun teorisini toplum yaratır. bunu toplum tanımlar. sen bu tanıma iştirak etmiyorsan, algıladığın gerçeklik çözülmeye başlar.

    sonuçta sana sunulan bu naylon gerçekliğin dışından baktığında ise, başkalarının eylemleri ve arzularının nesnesi olan şeyler, anldıbını yitirir, onlarla temasa girerken bunu isimlendirecek kadar kaale alınır bir sinyaller öbeği üretmemeye başlarsın.

    en sonunda da yine foucault'nun dediği gibi, sağaltım yolu ile normalleştirilerek kovuşturulmaya tabi tutulması gereken, varlığına tahammül ve tolerans gösterilmemesi gereken bir birey olursun.

    önce seni normalleştirirler, sonra da tekrar anormalleşme ihtimaline karşılık, yok ederler. ya sende yeni bir sen yaratırlar ya da gerçekten ölürsün.

    günümüzün modern toplumunda süperegonun (yani senin içindeki sana buyruklar gönderen ve uymanı emreden içsel otoritenin) tek bir dayatması vardır:

    bu "haz al!"dır. insanlar en aşağılık şeyleri yapıyor olabilirler. en kötü işleri yapıp en berbat şeyleri tüketiyor ve en kötü hayatları yaşıyor olabilirler. ama "keyif aldıkları sürece, gerçekte kendilerine zarar erip vermediklerinin önemi yoktur."

    çünkü "zarar"ı tanımlarken, haz eksilmesi, haz yoksunluğu olarak tanımlamışlardır zaten.

    para haz içindir.
    hukuk, başkaları tarafından hazzının bölünmemesi içindir.
    düzen, hazzın teminini otomasyona bağlamak içinir.

    hazzın herşeyi meşrulaştırabildiği düzenin günah keçisi de, haz almayan adamdır.

    konuyu sana çevirirsek; kendine yabancılaşma bu kadar. hiçbirşeyden keyif almak zorunda değilsin. hatta üzülebilmek, gerçekten canın yanarak acı çekebilmek en büyük baş kaldırıdır.

    haz bağımlılığından, sonsuz keyif arayışından kurtulmadan özgür olamayız.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    0
    @36 daha ne açıklama yapıyım amk ben okulu dondurdum mesela amk tekrar hazırlanıyorum sınava düşün işte ben de beter durumdaydım. Değiştircen panpa saçımın şeklinden parfümüme kadar ne varsa değiştirdim ben.
    ···
  8. 58.
    0
    @46 kes lan giberim şimdi seni de
    ···
  9. 59.
    0
    para yok galiba kanka sende
    ···
  10. 60.
    0
    namaz kıl dinini yaşa inşallah <3
    ···