1. 1.
    +2
    bunların hepsini açmış, mundar etmişiniz dıbına kodumun çocukları.
    (bkz: sevgili günlük)
    (bkz: günlüğüm)
    (bkz: benim günlüğüm)

    günlük hatun işidir, ne işiniz var a.k
    gibtirin gidin ben yazıcam

    sevgili günlük,
    hayatım boyunca seni temiz beyaz sayfaları olan
    belki de kokulu bir defterde falan bir allahın günü tutmadım da
    niye böyle huur çocuğu ve bin dolu bu inci'de açtım acaba?

    ne biliim a.k. boş ver.

    merak ettim sadece
    acaba mal gibi her gün ne yaptıysam yazar mıyım diye?
    belli de olmaz. flash forward izledim bu gece mesela.
    koydukları koyacakları dizinin çözünürlüğünü gibeyim.
    çamur gibiydi a.k

    hımmm... aslında hatırladığım en eski günden
    yavaş yavaş bugüne doğru gelmek iyi fikir olabilir.
    tabi ya. bak bunu enteresan buldum sevgili günlük.
    şimdi naklen çocukluğuma gideceğim.
    en eski... en soluk... en dipteki hatıram neymiş bakalım.
    ···
  2. 2.
    +2
    bir kırmızı kamyon hatırlıyorum
    kocaman tekerlekleri olan, büyükçe bir kamyon
    geniş balkonumuzda onunla oynuyorum.

    pencerede sineklik telini yırtıyorum
    bunu yaptığımda üç yaşında olduğumu söylüyorlar
    ama bunu gayet net hatırlıyorum

    huur çocuğu bir kız vardı bebeğimi çalan
    onunla itişiyorum
    her gün oyuncaklarımı çalıyor
    kız benden büyük, şişman

    ve o günü planlıyorum.
    yine geliyor
    herşey, her zamanki gibi olacak sanıyor
    bebeğin nerde diyor, gel diyorum; 'burda'

    onu arka bahçedeki kullanılmayan kümese zütürüyorum
    içeri koydum diyorum. kümese giriyor koca zütü arkada
    üzerine kapıyı kapatıp, tahta kolu indiriyorum
    vuruyor içerden, ben uzaklaşıyorum...

    hayatımdaki ilk sır... ilk suç..
    hiçbir şey olmamış gibi gidiyorum eve
    akşam apartmanda bir gürültü... kızı soruyorlar
    polisler falan...
    anneme de soruyorlar, ben o sırada salçalı ekmek yiyorum

    sabaha karşı buluyorlar...
    bir daha bebeğimi istemiyor. bir daha onunla ilgili hiç bir şey hatırlamıyorum.
    ···
  3. 3.
    +1
    'gelin kıçımızı siliiiiiin!'

    böyle bağırdığımı hatırlıyorum tuvaletten.
    o sırada sofrada yemek yemekte olan abimle ablamın güldüklerini duyduğumu hatırlıyorum.
    'gelin kıçımızı silin' ne a.k.

    yaş; 3
    ···
  4. 4.
    +2
    Altı yaşında falanım.
    anneme 'tekrar oku' diyorum...
    Elinde bir kağıt, hesapta babamdan gelen mektubu okuyor.

    'canım kızım, seni çok özledim. ben sizin için çalışıyorum.
    uzaklardayım ama sizi düşünüyorum. öpüyorum sizi, hoşçakalın.'

    annem tam yerine koyacak mektubu,
    'tekrar oku' diyorum. bunu beklemiyor hiç.

    'tatlı kızım, hepinizi çok özledim. uzaklarda çalışıyorum ama
    her gün sizinleyim. öpüyorum hepinizi.'

    'anne bu aynısı değil' diyorum, şaşırıyor.
    'Bu kızım işte, bu kadar yazmış' deyip kaçıyor.

    O mektubun babamdan gelmediğini biliyorum.
    Ama anneme baskı yapmaktan vazgeçiyorum. 'Tamam tamam oku' diyorum.
    Yeniden okuyor, bu okuduğu ilk ikisine benzemiyor.

    Sonra okudukları da birbirine benzemiyor zaten.
    Elimde o kağıt, annemin peşinde geziyorum.

    Bir umut... Babamın yazdığını hayal ediyorum.
    Sonra o mektubu, okumayı öğrendiğim zaman okuyabilmek için
    tel dolabın arkasında kalan betonun arasına sıkıştırıyorum.
    ···
  5. 5.
    0
    vay a.k
    düşününce her taku hatırlıyor insan valla

    sevgili günlük,
    şimdilik gibtir olup gidiyorum
    iki bölüm fringe izlerim, uykum gelmezse devam ederim.

    arkamdan konuşan huur çocuğu olursa da,
    validelerine peşinen selam ederim.
    ···
  6. 6.
    0
    @5
    eyvallah panpa
    valla ben de eğlenmeye gelmiştim hesapta *
    ···
  7. 7.
    0
    @8 @9
    eyvallah panpalar. benim okur kitlemin ilklerisiniz panpalar *
    ilkler unutulmaz.
    ···
  8. 8.
    0
    eyvallah panpalar. benden de size şukular...

    siz okursunuz da ben yazmam mı?
    en eski görüntülerden bugüne doğru gelmeye devam ediyorum.

    izmit'teydik. ilkokula başladığım zamanı hatırlıyorum.
    okulun ilk günüydü. siyahtı önlüğüm. beyaz yakası vardı.
    o yaka, sadece o gün öyle beyazdı.
    bir daha ne kadar yıkansa da, öyle beyaz olmadı.

    hep pistim ben. kız çocuklarına imrenirdim. bazıları biblo gibiydi.
    ama itişip kakışmadan, birilerine çelme takmadan bir tenefüs geçirmek
    hiç göze alamadığım kadar sıkıcı geliyordu. deniyordum ama olmuyordu.

    Basri bana 'sidikli' diyordu, ben de mecburen onu kovalıyordum.

    bu yüzden hiç diğer küçük kızlar gibi dantel yakalarım
    ve örgülerimin ucunda eve dönene kadar fiyongu durabilen kurdelelerim olmadı.

    ama ben asıl neyimin olmadığını
    bir gün okula giderken Dilek'e uğradığım zaman anladım.

    onu da alacaktım, birlikte yürüyecektik o gün.
    çünkü Dilek bana okulda 'yarın ben de senin gibi yürümek istiyorum' demişti.
    apartmanları çok güzeldi. Çıktım. Kapıyı çaldım.
    Bir evin kapısı açılmadı o gün bana...
    Sanki hiç görmediğim bir dünyanın kapısı açıldı.

    Dilek giyinmişti. Arkada güzel bir kahvaltı masası duruyordu.
    Yeni kalkmışlardı belli ki sofradan.
    Babası ona montunu giydirirken, annesi beslenme sepetine kurabiye ve meyve koyuyordu.
    Herkes onun için pervaneydi...

    Tertemizdi yakası... Sarılır öptüler onu ikisi de.
    Gözlerinde endişe vardı.
    Çünkü kızları benim gibi pis bir kızla okula kadar yürümek gibi
    büyük bir maceraya atılıyordu.
    Sanki survivara gidiyorduk a.k.

    Öyle kaldım orda. Çok güzel bir rüya görmüş gibiydim.
    Ama Dilek neye sahip olduğunun farkında değildi.
    Kıskançlık değildi içimdeki... Kızgınlık da değildi.

    hatırlıyorum... bu güzel şeye sahip olamadığıma göre
    tıpkı Dilek gibi, farkında olmadan sahip olduğum bir şeyler olmalıydı.
    bunu bulacaktım...

    okula giden uzun yol boyunca, sadece bunu düşündüm.
    ···
  9. 9.
    0
    Gözü kara daldığınız zaman böyle, dağılıyor geçmişin sisleri yavaş yavaş...
    Aşağıda yazdığım şey, bir filmden alıntı değil panpalar.
    Bunlar gerçek. Birileri yazıp da çekse kimse inanmaz.
    Alın size bilimkurgu gibi, fantastik öyküler gibi bir manyaklık;

    iki asker arkadaşı oturuyorlar bir tepeye...
    ikisi de birbirine kızkardeşlerinin fotoğrafını gösteriyorlar.
    ikisi de birbirinin kızkardeşine fotoğrafı görüp aşık oluyorlar.
    Ve söz veriyorlar; birbirlerine kız kardeşlerini verecekler.

    O kız kardeşlerden biri benim annem panpalar.
    O askerlerden biri babam, öbürü de dayım.

    Yani dayımın karısı, aynı zamanda babamın kızkardeşi.
    Dizi film gibi a.k.

    Şimdi gelin Sındırella'nın hikayesini dinleyin.
    Dayım halamı çok seviyor, illa ki evlenecekler.
    Ama annem babama güvenmiyor, başından beri aklı kesmemiş. Evlenmeyecek.
    "Yoksa yakışıklıydı" diyor... Babama Valentino derlermiş.
    Lakin annem bu... Kara kaşa kara göze hiç prim vermemiş ki...
    Kararı kesinmiş.

    Ta ki dayımı boynuna bağladığı taşla bir kuyunun başında bulana kadar...
    Ben hiç yemedim bunu panpalar.
    Dayım anasının gözü bir başkomiserdi.
    Kimse tutamazdı onu, bu dünyanın zütüne tekmeyi gerçekten koymak isteseydi.

    Annem abisini çok severmiş. Onun hatırına kabul etmiş.
    benim annem, böyle girmiş cehennemine.
    ···
  10. 10.
    0
    Tabi ben bütün bunları çok sonradan öğrendim.
    Çocukluğumda annemden hiçbir kötü söz duymadım babama dair.
    Tam tersi, babamın sözde yazdığı mektupları okuyarak, onun bizi sevdiği bir dünya kurmaya çalışırdı.

    Babamı evimizde bir tek o gün görmüştüm. Onu ve astragan yakasını.
    Sonra yoktu.
    Ondan sonra eve halalarımız gelmişti.

    "Bunu ben alırım" diyordu biri ablamı göstererek. On yedi yaşındaydı ablam, eli iş tutardı tabi.
    Bir başkası abime göz dikmişti. Bizi paylaşmaya çalışıyorlardı.
    Yoksa annem tek başına nasıl bakacaktı ki çocuklarına?

    Herkes sırtını dönmüştü ona. Annemi okutmamışlardı, tahsili yoktu.
    Ne yapardı ki? Evet, onları evden kovabilirdi. ilk işi de bu oldu.

    Sonra bir gün eve bir sürü kutuyla geldi annem. Boş güzel kutular.
    Ve bir de hepsi ancak bir vitrini süsleyebilecek kadar düğme ve tokalar...
    Çiçek yapmak için demir topuzlar ve kumaşlar da almıştı.

    izmit'in caddesinde pek çoklarının bildiği o küçük tuhafiye dükkanı böyle kuruldu.
    Annem herşeyi vitrine koydu ve içeriye de boş kutuları dizdi.
    Vitrinden sattıkça, kutuları doldurdu...

    Panpalar, geçen yıl bir kadınla tanıştım ben, izmit'li. Sohbet ettik biraz.
    Sonra dedi ki;
    "Biz sinemadan dönerdik geç saatlerde... Sizin dükkanın ışığı yanardı bir tek koca caddede.
    Annenizi görürdüm, küçük ocağın ateşinde çiçek yapardı. Onun ince siyah siluetini hiç unutmam.
    Biz eğlenceden dönerken, orda bir melek gibi, bir heykel gibi zarif elleriyle çalışırdı anneniz."

    Bir yabancı kadındı bu. Sadece izmit'liydi. O kadar.
    ···
  11. 11.
    0
    işler babamın umduğu gibi yürümedi.
    O herşeyi kontrol etmek isteyen kötü yürekli annesinin yanında, istanbul'da boşuna bekledi kuklalarını.
    Herşeye rağmen ona katlanmaya devam edecek o kadını... Ve o manyak annesi için çalışacak çocukları...

    "Benim çocuklarım okuyacaklar" derken annem, o türkü söyleyip eğleniyordu.
    Ayağında naylon terliklerle gezen o çocukları hiç kimse ciddiye almamıştı.
    Ben tembelin teki, abim tembelin teki, ablam tembelin tekiydi.
    Ve annemiz de, yapayalnız bir kadındı.

    Oysa kimler istemişti annemi. O zamanın şimdiki yaşlı tanıkları anlatırlar annemi.
    Seka'nın sahibinin, koca fabrikatörün oğlu çok koşmuş peşinden...
    işçi gibi çalışmış fabrikada, anneme yakın olmak için.
    On altı yaşında çalışmaya başladığı o yerde "efsane olmuştu annen" derler.
    "yürümezdi sanki süzülürdü", "ağzından tek bir kötü söz çıkmazdı", "asla dedikodu yapmazdı"
    "senin annen gerçekten başkaydı" derler.

    Annemin ağzından aldım ben, o da boş değilmiş çocuğa karşı...
    Gönlü kayar gibi olmuş yani... Ama biliyorsunuz hikayeyi...
    Ardından kuyu başında boynuna taş bağlayan bir abi...

    Ve sonra sevmeye hazır olduğu halde buna izin vermeye bir koca...
    On iki yıl cehennem hayatı...

    Ve sonra o küçük tuhafiye. O dükkan bizim cehennemden çıkışımızdı.
    ···
  12. 12.
    0
    Yine geçmişteki bir sayfanın tozları silindi hatırlarken...
    Beş yaşında falan olmalıyım...
    Babam annemi, anneannemi ve beni bir günlüğüne büyükanneme bırakmıştı.
    Halam ve halalalırımın hepsi ordaydı. Bir köşede oturuyorduk, onlar yemek yiyorlardı.
    Bizi çağırmadılar. Bütün gün açtık.

    Lan ben bugün bu sahneyi bir dizide görsem 'gibtirin gidin' derim.
    Hiçbir insan bu kadar kötü olamaz derim. inanmam yani.

    Ama evet. Biz bütün gün aç otururken, onlar orda yemişlerdi.
    Bir ara ananem, bir bardak su istedi. Annem mutfağa giderken, ben de peşinden gittim.
    Halam pirzola kemiklerini sıyırırken, yarısı yenmiş bir tabağı gösterdi anneme;
    "isterseniz bunu yeyin" dedi.
    Annem teşekkür etti, suyu alıp çıktı mutfaktan.

    Şimdi düşünüyorum da, bunu niye yaptıklarını hala bulamıyorum.
    Halam dayımla bahçelerde koştururken annemi dikiş masasına oturtmuşlar aylarca
    hepsine giysiler dikmiş, daha babamla evlenmeden...

    Her işe koşturmuşlar. Ve bu kadın senin evine bırakılıyor, sadece bir gün için.
    Ben bu yaşıma geldim, nedenini bulamadım panpalar.
    Sadece şunu bulabildim;
    bazı insanlar gerçekten 'kötü' doğabiliyor. Onların kumaşı bu oluyor
    Onlardan nasıl bir elbise biçerseniz biçin, bu kumaş değişmiyor.
    ···
  13. 13.
    0
    insanın aklı almaz panpa.
    harbi brezilya dizisi gibi a.k
    ···
  14. 14.
    0
    aşk şiirleri yazıp duruyordum bir dergiye,
    yayınlamıyorlardı hiçbirini.

    Abim sırf benimle taşak geçmek için oturup
    iki eşeğin aşkına şiir yazdı.

    Sinirimden gönderdim, yayınladılar;

    sen ve ben dereboyunda yük taşırdık
    çünkü ikimiz de katırdık
    sedef kakmalı bir semerdi tek hayalimiz
    kıçımızdan ekgib olmazdı sineklerimiz

    yemimiz azaldıkça yükümüz arttı
    sonunda sahibimiz bizi sattı
    yeni sahibim bir bostancı oğlu
    seninse markan şimdi apikoğlu

    nasıl unuturum sanki varlığımız birdi
    seninse etine şimdi baharat girdi
    kıyıda otururum semaya bakarak
    geçmişi yadederim anırarak
    aaaiiii aaaaiiiiii
    ···
  15. 15.
    0
    vay dıbına koyuum, ne çok konuşmuşum lan.
    valla hayret ettim kendime.
    ···