Oğuz içinden AHHH BABA O DEVLET DEDiĞiNiN iÇiNDEN NELER ÇIKIYO Bi BiLSEN demek isterdi ama bunu söyleyecek cesareti yoktu tabi.
Özellikle telefonundaki dinleme cihazının 7 gün 24 saat dinleme yaptığını hesaba katarsak….
Ne istersin dedi annesi karnın açtır senin şimdi.
Yağda yumurtan varsa yerim valla dedi oğuz….
Annesi tamam deyip yerinden kalktı ve mutfağa gitti.

Sarıldılar uzun uzun.
Nerdesin oğlum ya dedi Yiğit.
- Geldim işte lan gidicem geri
- Ne zaman
- iki buçukta
- Hadi gel şurda oturalım gidersin
- Hadi
Sakarya caddesi üzerindeki HOSTA PiKNiK’e oturup birer çay söylediler Oğuz kendisine birde karışık tost istemişti. Türkiye’nin neredeyse her yerini gezmiş, bir iSTiKLAL CADDESiNDEKi ŞAMPiYON KOKOREÇ bide HOSTA PiKNiK TOSTUNUN yerini hiç bir şey doldurmamıştı.
Anlat bakalım dedi Yiğit.

Ellerindeki tüfeklerde lazer işaretleyiciler ve susturucular vardı. Kafalarındaki miğferlerde de kameralar.
Fakat bu saatte operasyon yapılması için bir cihaz daha gerekiyordu.
GECE GÖRÜŞ GÖZLÜKLERi…
Fakat onlarda yoktu.
Ölmeden önce adamların söylediği şey doğru çıkmıştı, sabah başaramadıklarını gece yapmaya çalışıyorlardı.
Oğuz ilk giren adamı tek mermi ile suratından vurdu. Adamın suratının tam ortasında palamut büyüklüğünde kanlı bir delik oluşmuştu.
Ne olduğunu anlamayan arkasındaki adam diz kapağının arkasına aldığı darbe ile yere diz çökecek şekilde kalmıştı ardından suratına yediği diz darbesi ile yere düştü. En arkadaki adamda ilk adamın kaderini paylaşarak suratının tam ortasına mermiyi yiyerek yere düştü.
3 adamda yerdeydi fakat bu kadar az olmamalıydı.

Pimini çekerek salona doğru yuvarladı.
Bomba kısa bir tıssssss sesinden sonra kırmızı renkte yoğun bir gaz çıkarmaya başladı.
Oğuz nefesini tutup bekledi.
1……
2……
3……
Dumanın etkisiyle teker teker Oğuza doğru gelmişlerdi.
Geldikleri gibide iki tane göğsüne bir tanede kafalarına mermileri yemişlerdi.
Hemen hazırda neyi varsa alıp sırt çantasına doldurdu ve evi terk etti. Doğruca ATATÜRK HAVALiMANINA gidiyordu.
BU iŞiN ARDINDA NE VARSA ANKARADA ÖĞRENECEKTi…..

Derken camlardan 5 kişi daha girdi ve rastgele ateş etmeye başladılar.
Oğuz yerden aldığı susturucu takılmış MP 5 tüfeğini alarak mutfağın hemen yanındaki odaya siper aldı ve ateş etmeye başladı.
ilk ateşte bir kişiyi göğsünden vurmuştu. Ardından bulunduğu yere ateş edilmiş ve Oğuz sırtını duvara vererek eğilmişti. Ardından tekrar ateş etti ve ikinci kişiyi de vurdu.
Hemen yerini değiştirip yeniden mutfağa kaçtı.
Hemen kapının yanında yerde ölü yatan birisi vardı üzerindeki bombaların birinin üzerinde M18 SMOKE RED yazıyordu.
Kırmızı renkli bir sis bombasıydı bu.

Vezirhan caddesi boyunca koşmaya devam ettiler. Arada adam havaya ateş ederek kalabalığın Oğuzun üzerine gelmesini sağlıyordu ama Oğuz hızından çok az bir şey kaybederek ilerliyordu.
DiVAN YOLU CADDESiNE çıktıkları zaman adam SULTANAHMET CAMiisine yöneldi.
Kontrolsüz bir şekilde kaşıya geçecekken hızla gelen bir araç adama çarpıp metrelerce havalandırdı….
Yere düştüğünde ağzından, burnundan ve kulağından kan geliyordu…..
Oğuz yanına geldi ve adamın yanına çömeldi.
Adam yavaşta olsa halen nefes alabiliyordu.

Yiğit şaşırmış gibiydi “ BEN SABAHTAN BERi OFiSTEYiM BU ŞEKiLDE HAVUZA DÜŞEN HERHANGi BiR RAPOR OLMADI” dedi.
Oğuzun başından aşağı kaynar sular döküldü adeta. Teşkilat onu gözden çıkarmış gibi hareket ediyordu.
“ nasıl yani” dedi Oğuz.
- Rapor görünmüyor mu ?
- Hayır kardeşim henüz havuza düşen bir rapor yok.
- Bölümler arası erişim iznin yoktur belki.
- Haklısın…bi dakika bekle bi…….yok oğuz havuzda raporun görünmüyor….
- Tamam Yiğit ben seni tekrar aricam.
- Peki…nerdeysen geliy……

Oğuz telefonu farkında olmadan Yiğit’in suratına kapatmıştı. Kendi bölüm amiri ile görüşecekti, bunu çok elzem durumlarda yapmalarını söylemişlerdi ama durum zaten en elzem olacak şekilde devam ediyordu.
Tekrar Müsteşarlığa gitti ve kendi masasındaki bölüm amirinin kapısını çaldı.
Odaya girdiği zaman amiri karşısındaki rütbeli askere elindeki 1 doları gösteriyordu.
Kapı açıldığı zaman apar topar parayı cüzdana koydu “ tamam abi ben seni aricam dedi”
Sonra Oğuz’a bakarak

“ gece SOFYA tam bir suç pazarı haline gelir…..polisler artık bir noktadan sonra uğraşmayı bıraktılar zaten…hatta bence ticarete yardım bile ediyor olabilirler.. tanrı bilir belkide kendi paylarını alıp köşeye çekiliyorlardır…..NRS artık onları takip etmeyi bıraktı….her aradığın kişiye ulaşabiliyorsun zaten…..fahişelikte iyi para getiren bir sektör artık…hatta onları satan adamlar, kendi fahişelerini Pazar kurarak satıyorlar burada….herkes durumdan memnun…”

Eski bir evin önünde durdular…
Ev taştan yapılmıştı ve ikinci dünya savaşından kalma evlere benziyordu…
işte dedi Asen kalacağın ev burası…evde senin için hazırlanmış herşey var…git biraz dinlen seni akşam saat dokuzda arayacağım…beraber Sofya da akşam biraz gezer etrafı kolaçan ederiz.
Ev kalın tuğlalardan yapılmış eski bir ev olmasına karşın içi gayet güzel dizayn edilmişti…
Şöminesi bile vardı…
Yatak odasında gidip uyumaya başladı..
Akşam saat sekiz buçukta telefonun sesiyle uyandı…..
Arayan Asen’di…

Rez panpa değerli bir balgib

“ ADAMIN ADI SAiT KARAPÜRÇEK……ROJDA KOD ADINI KULLANIYOR ŞU ANDA IRAK BAĞDATTA…..ADRES BiLGiLERiNi EKTE GÖNDERiYORUM... ”
Kalkalım hadi dedi kıza….hem eve bırakırım seni….
Yok….gerek yok…gerçekten….kendim gidebilirim…
Hala köpeklerden korkuyor musun dedi Oğuz gülümseyerek ve ekledi…buralarda çok fazla köpek olur..
Taksiye binerek ÜmitKöy GALLERiA’nın karşısındaki evine bıraktı kızı.
Sonra kendisi de Sincan’daki evine gitti.

Hadi bakalım dedi ben anca yetişirim.
Bende geleyim seninle dedi Yiğit oradan otobüse biner geri gelirim zaten öğleden sonrasına kadar işim yok. Oradan direk büroya geçerim dedi.
Oğuz uçağa binerek istanbul’a gitti. Yiğit onunla havalimanına kadar beraber gelmiş sonrada geri dönmüştü.
Uçak bir buçuk saatlik yolculuğundan sonra dördü on geçe ATATÜRK HAVALiMANINA inmişti. Oğuz mümkün mertebe en az kişiyle muhattap olup direk evinin yolunu tutmak istedi.
Teşkilat onun için GÜNGÖREN’de KALE iŞ MERKEZiNiN yakınlarında bir ev tutmuştu. Gözlerden uzak olduğu için burası onun için şimdilik emniyetli sayılırdı.

Oğuz bu şekilde gözlerini kısmasına hasta olurdu Lisedeyken şimdi farketti ki hala onu ilk günkü gibi etkiliyordu….
OĞUZ dedi kız en sonunda….
Oğuz hafiften gülümsedi.
OĞUZ KARAKUŞ dedi kız biraz daha yüksek bir sesle bu sefer Oğuzda yürüyerek kızın yanına geldi.
- inanmıyorum….sen ne arıyorsun burada
- Buradan hiç ayrılmadım ben
- E istanbula gitti falan diyorlardı.
- Gittim geri döndüm…buradayım şimdilik….sen nasılsın ?
- iyi nasıl oluyum ya….bende döndüm kutsal topraklara…
- Sen nerdeydin….liseden sonra kayboldun ?
- Bende uzaklaşmıştım buralardan…..
- Vaktin var mı ?
- Nasıl yani ?
- Vaktin diyorum varmı oturalım bi yerde..
- Annem çok merak eder ama….
- Olsun babana haber ver sende
- Babam 3 yıl önce vefat etti.
- Çok çok özür dilerim…başınız sağolsun…bilmiyordum….

- Buyur Oğuz hoş geldin kardeşim
- Hoşbulduk amirim.. müsait değilseniz sonra gelebilirim.
- Yok yok gel kardeşim…gel…..
- Amirim size bir durumdan bahsetmek istiyorum ama…lütfen beni yanlış anlamayın
- Buyur oğuz nedir bakalım seni bu kadar geren…….
Oğuz çıktığı görevden sonra başına gelenleri ve sonuçlarını teker teker anlatmaya başladı. Amiri onu dikkatlice dinlemiş ve bazı notlar almıştı.
- Anladım Oğuz durum ile ben bizzat ilgilenicem kardeşim, sen kafanı yorma sakın.
- Çok teşekkür ederim amirim.
- Ha bide Oğuz burada annen ile kaldığını söyledin ya….orada kalmaya devam et ve adres değişikliğin olursa hemen beni haberdar et….direk beni ara kardeşim olurmu…araya kimseyi katma yani…
- Peki amirim dediklerinizi harfiyen yerine getireceğim…
Oğuz odadan çıktıktan sonra amiri cebinden farklı bir cep telefonu çıkarıp bir numara çevirdi
- Sedat abi ben Rıfat…….evet abi……evet……abi bu bizim personel oğuz var biliyorsunuz…..abi bu personel bizim kayıp hard diski alıp gelen personel abi…..ama sanırım durumu anlamaya başladı abi….ne yapmamızı isterdiniz……tamam abi….tamam abi…tamam….tamam
Rıfat amir telefonu kapattıktan sonra başka bir numara çevirdi .
- Ben Rıfat……Oğuzun telefonundan yerini saptayın….ve bu sefer başarısız olmayın……yoksa bütün plan çöpe gidecek.

Oğuz kafasındaki düşünceler ile akşamı etmişti.
Eve dönüp sadece uyumak istiyordu…

BAŞLIYORUZ

15 TEMMUZ 2016
ANKARA…….

Sabaha karşı müsteşarlıktan ayrılan Oğuz ve Yiğit. Doğruca Yiğit’in evine gidip orada kaldılar.
Sabah Yiğit’i arayan kişi müsteşar yardımcısıydı.
Acele bir şekilde buraya gelin deyip kapattı telefonu..
Dediğini yaparak acele bir şekilde Müsteşarlığa giderek raporlarını yeniledi Oğuz ve oradan ayrıldılar….
Yiğit ben burada kalıcam sen git biraz daha dinlen diyerek evin ve arabasının anahtarını Oğuz’a verdi.

Apar topar hazırlanıp hemen SOFYA HAVALiMANINA gittiler ve ilk uçakla Türkiye’ye döndü Oğuz….
Geldiği zaman onu Yiğit karşıladı ve durumu daha detaylı bir şekilde anlattı. Hemen MiT MÜSTEŞARLIĞINA giderek durum raporu verdi Oğuz..
Sabaha kadarda orada kaldılar ve RIFAT AMiR’in bilgisayarından çıkanları incelediler…..

Oğuz ve Burçin Müsteşarlıktan dışarı çıkamıyorlardı.
Henüz halk durumun farkında değildi ama ANKARA sallanıyordu resmen….
Kimin niyetinin en olduğu anlaşılmadığı için gönderilen haberleşme linklerinin ne derecede uygulandığını kimse bilemiyordu.
Çeşitli kaynaklardan , zırhlı birliklere yakıt ve mühimmat takviyesi yapıldığına dair bilgiler geliyordu….
AKINCI ÜSSÜNDEKi tüm uçaklara ve helikopterlere silah yüklemesi yapılmıştı.
Bazı personeller bugün için uçuş yapılmayacak emri ile erkenden izin verilmiş ve evlerine gönderilmişti.
Ortalıkta bir şeyler döndüğü artık gün gibi ortadaydı.

Vay pekekentler