+2
-2
Yaptığım araştırmalar beni 96-97 senesi başbakanı Erbakan dönemine kadar zütürdü. Kendi mezun olduğum okuldan mezun olmuş bu dahi insan milli görüşü savunan ve siyonizmin farkında olan önemli bir devlet büyüğüydü. Ülke adına yaptıkları, yapmayı planladıkları kendisinin de sürekli bahsettiği bu siyonist tarafları memnun etmedi ve 28 Şubat post-modern darbesi sonucunda istifa ederek görevinden ayrıldı ve sonrasında Saadet Partisi'ni kurdu.
28 Şubat'ın ülke açısından doğurduğu tek sonuç bu değildi; ak saçlılar olarak bilinen eski kuşak siyasetçiler ile genç olan yeni kuşak siyasetçileri, Erbakan'ın darbe sonucunda kapatılan Doğruyol Partisi'ni aslında ikiye bölüyordu: 1-) Saadet Partisi etrafında toplanan ak saçlı milli görüşçüler ve 2-) AKP etrafında toplanan yeni nesil milli görüşçüler...
28 Şubat darbesinin bir önemli yanı ise FETÖ'nün devlet içerisindeki teşkilatlanması yolundaki ilk adımını teşkil etmesidir. ilaveten, Ergenekon olarak isimlendirilen aslında var olmayan örgütün ilk çıkış noktasıdır ki bu da zaten FETÖ ile içiçe bir konudur.
Necmettin Erbakan 2011'de vefat etmiştir ve söylediklerine baktığımızda, bizzat yetiştirdiği ve evlatları olarak gördüğü, darbe sonrası AKP etrafında toplanan bu çocukların hata ettiklerini ve siyonizme bilerek veya bilmeyerek hizmet ettiklerini ifade etmiştir.
Bunu biraz inceleyecek olursak; AKP iktidarında
-Basın siyonist taraflarca satın alınarak gerçekler halktan saklanmaya başladı.
-Özelleştirmeler aşırıya kaçtı; borçlanma, işsizlik ve fakirleşme başladı - ancak insanımız ertelenen zararları "bolluk" olarak değerlendirip ileriyi düşünmedi.
-Türkiye, Ortadoğu'da çıkarları olan devletlerin içinde bir piyona dönüştü.
-FETÖ büyütüldü; dış ilişkilerde fotoğraflar anlaşılamadı, içerde de dışarda da hesapsız ve günü kurtarmaya yönelik vizyonsuz adımlar atıldı ve ulusal güvenliğimiz tehdid altına girdi.
-Bütün olumsuz gelişmeler inşa merkezli yatırımlarla (yol, köprü, havalimanı, demiryolu... ) ört pas edildi. Cahil halk, cahil olmalarının doğal bir sonucu olarak kandırıldı.
ilave edelim; AKP iktidarı geldiğinde toplam borç 200 milyar dolar iken bugünkü borçlar 1 trilyon doları bulmuştur. Yani 800 milyar dolarlık bir borç artışı yaşanmıştır.
Tıpkı yukarda bahsettiğim gibi "IMF'ye borcumuz kalmadı." gibi göz boyayan, doğru ancak ekgib bilgilerle bu gibi hemen hemen her şey ört pas edilmiştir. Bugün IMF'ye borcumuz olmadığı doğrudur ancak Dünya'da borçlu olmadığımız tefeci de yoktur.
Bunları arkadaşlarıma anlattığımda kimileri "Ama niçin öyle diyorsun; çalıyorlar ama yol ve köprü gibi hizmet de yapıyorlar." diyorlar.
Ben de onlara diyorum ki: "Bakınız ben Istanbul Teknik Üniversitesi mezunuyum. Her mühendislik alanıyla ilgili az çok bilgim vardır. Duble yolun ortalama maliyeti 1 milyon TL, hükümet iktidara geldiği vakitten bu yana ülkede 17000km yol yaptıysa bu 17 milyar TL gibi bir maliyettir. AKP bu ülkeyi aldığında borç 200 milyar dolar; bugünkü borç 1 trilyon dolardır - aradaki 800 milyar dolarlık zarar ile bırak Türkiye'yi, tüm Dünya'yı asfaltla kaplarsın."
IMF'ye borcumuzun kalmadığı doğrudur ama Dünya'da borçlu olmadığımız tefeci de yok; AKP döneminde 800 milyar dolarlık bir zarardayız, demiştim. Peki bu borcu kim ödüyor?
Vatandaş vergiyle ödüyor.
Geçmediğiniz yolun, köprünün, belki hiçbir zaman kullanmayacağınız havalimanının, belki hiç binmediğiniz hızlı trenin, vb. maliyeti herkesin cebinden çıkıyor. ABD, Rusya, ingiltere, Japonya, Çin ya da Almanya aptaldı da Dünya'nın en büyük havalimanını yapmadı, değil mi? Onlardan aldığımız dolar ve euro cinsi borç paralarla, onlardan getirttiğimiz beyinlerle yapılan bu projeleri kıskanıyorlar, değil mi?
Bir aptal dahi bu göz boyamalara kanmaz iken Türk halkının çoğunluğu kanıyor.
Umarım analiz yararlı olmuştur.
Tümünü Göster