1. 101.
    0
    gönderdi...

    Behçet, ağabeylerinin ve ablasının okuduğu Gazi ilkokuluna 1959 yılında dokuz yaşında
    başladı. Önce Türkçeyi, sonra okumayı ve saymayı öğrendi. Okulu sevdi. Sevmediği,
    arkadaşlarının ona sık sık "dönme" demeleriydi. Yılmadı. 1964/65 öğrenim yılında ilkokulu
    bitirdi. Okuyacaktı.

    Lice'de okula giden öğrenci sayısı oldukça fazlaydı. Üstelik aileler çocuklarının okumasını
    istiyorlardı. Bu nedenle devlet ilçeye bir de ortaokul binası yapmıştı.

    Reşit Cantürk, oğlu Behçet'i ortaokula kaydettirdi. Behçet'ten umutluydu. Diğer çocuklarını
    ortaokula yazdırmamıştı. Çünkü hiç başarılı değillerdi.

    Ergenlik çağına gelen Behçet, okuldan soğumaya başlamıştı. Bir tek tutkusu vardı: Silah.

    "Dönme" olarak tanınmaktan nefret ediyordu...

    Behçet, korkulan ve saygı duyulan biri olmak istiyordu. Onun doğduğu toplum, zayıflığı ve
    savunmasızlığı bağışlamıyordu!.. Bireysel şiddet yoluyla "onur" kazanmak, bölgedeki kültürün
    bir parçasıydı...

    ilk "fırsatı" 15 yaşında yakaladı.

    Kendinden beş yaş büyük Nevzat Hocaoğlu'nu, henüz ortao-kul birinci sınıf öğrencisi iken,
    tabancayla vurarak öldürdü.

    1965 yılında gerçekleşen bu olayın gerçek nedeni bilinemedi. Arkadaşı Nevzat'ı, kendisine
    "dönme" dediği için mi öldürmüştü? Mahkemede, "kazara vurdum" diye ifade verdi.

    Şanslıydı... 1966 yılında çıkarılan af ile özgürlüğüne kavuş-

    Öldürdüğü kişinin yakınları, Behçet'ten intikam alabilirdi. "Güvenlik nedeniyle" akrabalarının
    yanına Diyarbakır'a gönderildi. Öğrenimine, Diyarbakır Bağlar Ortaokulu'nun ikinci sınıfından
    devam etti. Ancak, Diyarbakır'da fazla kalmadı. Ders yılının ikinci yarısında naklini tekrar
    Lice'ye yaptırdılar.

    Tavırları değişmişti. Arkadaşları konuşmalarına dikkat etmeliydi. Artık bir cinayeti vardı!

    Behçet, her türlü hakaretin öcünü alabilecek kuvvette biri oluğunu, 15 yaşında ispatlamıştı...



    YILMAZ GÜNEY HAYRANLIĞI

    Yılmaz Güney'e hayrandı. Kamalı Zeybek, Dağların Kurdu Koçero, On Korkusuz Adam ve
    Kara Şahin filmlerinin etkisinden günlerce kurtulamamıştı. Yılmaz Güney gibi yürüyor, onun
    gibi bakıyordu...
    ···
  2. 102.
    0
    Ortaokulu, hiç sınıfta kalmadan 1968 yılında bitirdi. Okumak istemiyordu. Babası Resife
    yalvarıyordu, liseye göndermesin diye. Babası onu dinlemiyordu, çocukları içinde en zeki olanı
    Behçet'ti. O, okuyup büyük adam olacaktı. Zaten başlarında yeni bir bela vardı. Körtük aşireti ile
    araları çok kötüydü. Liceliler, her an silahların patlamasından endişe ediyorlardı.

    Lice'de lise yoktu. Behçet'i yine Diyarbakır'daki akrabaların yanma göndermeyi düşündüler.
    "Güvenli olmaz" diye vazgeçtiler. "Bingöl'deki akrabaların yanında emniyette olur" diye
    düşündüler.

    1969 yılında Bingöl Lisesi'ne kaydedildi...

    Sonuçta korkulan oluyor: Silahlar patlıyor.

    Yıllarca sürecek bu kan davasının başlama nedeni siyasiydi. 1969 genel seçimleri öncesi
    Diyarbakır'da liste belirlemesi yüzünden tartışmalar çıkmıştı. CHP'nin, Halit Mısırlıoğlu'nu
    kontenjana koyması, bu partiyi Diyarbakır'da ikiye bölmüştü. Diyarbakırlı bazı CHP'liler partiye
    oy vermeyeceklerini söylüyorlardı. Kızgın CHP'liler arasında Cantürkler de vardı.

    Fırsattan yararlanan AP'li Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Refet Sezgin, 100 kişilik partili
    grubuyla Cantürkler ziyaret etmek için Lice'ye gelmişti. Halit Mısırlıoğlu taraftan Körtükler,
    Cantürkler'in AP'lileri evlerinde kabul edip, onlarla sohbet etmelerine çok bozulmuşlardı.

    Gerginlik tırmanmış ve tetiklere basılmıştı.

    Körtükler'den Halim Aydın vurularak öldürülmüştü. Ramazan ve Mehmet Han Gelirakan ise
    yaralanmıştı. Lice Cumhuriyet Savcılığı, Cantürkler'den- 47 kişi hakkında tutuklama kararı

    çıkardı. Tutuklanacak kişiler arasında, lise öğrencisi Behçet Cantürk de vardı.

    Dokuz kişi teslim olmadı. Behçet Cantürk firar edip, dağa kaçan dokuz kişiden biriydi.
    Cantürkler, "güvenlikleri için", aileden bu dokuz kişinin teslim olmasına razı olmamışlardı.
    Güçsüz duruma düşen aileye Körtükler saldırabilirlerdi.

    Dağa çıkan; Behçet Cantürk, Abdülbaki Cantürk, Gıyasettin Deniz, Sıddık Deniz, Nadir
    Harman, Süleyman Özkalkan, Hanifi Vuran, Abdullah Cantürk ve Halim Karagöz'e, tutuklama
    karan olmadığı halde, Nadir Vuran, Gıyasettin Fidan, Mehmet Özsucu, Mehmet Taşkaya,
    Ramazan Alacabayır, Halim Alacabayır, Cindi Hanezay, Osman Hanezay ve Mehmet Fidan da
    katılmışlardı.

    Küçük bir çete kurmuşlardı!

    Kan davasının sadece Behçet'e bir yaran olmuştu. 19 yaşında okulu bırakıp, dağlara çıkmıştı.

    Cantürkler de, dağdakiler de yaşamlarından memnundular, ilk günlerde Cantürkler'in evlerine
    sık sık baskın yapan jandarmalar da artık gelmemeye başlamıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 103.
    0
    agsdaghajdgdja
    ···
  4. 104.
    0
    özet geç bin
    ···
  5. 105.
    0
    kurtulus savasi mi lan bu
    ···
  6. 106.
    0
    http://www.redtube.com/35666
    1:45 e dikkat beyler
    ···
  7. 107.
    0
    http://sweetstudents.com/...ays-with-her-toys,302.php
    ···
  8. 108.
    0
    @176 verdim şukunu
    ···
  9. 109.
    0
    asian chick beyler
    http://www.redtube.com/29997
    ···
  10. 110.
    0
    Dağda bulunan firariler boş durmuyorlardı. iran'a, Suriye'ye afyon zütürüyorlardı. Güzel de
    para kazanıyorlardı. Üstelik olay unutulmuş görünüyordu. Artık ilçeye ziyarete bile gelmeye
    başlamışlardı.

    Hayat, 21 Şubat 1971 gününe kadar sakin sürdü.

    ÇETE BÖLÜNÜYOR

    Dağdaki grup arasında ikilik çıkmıştı.

    Amca çocukları Gıyasettin Deniz ile Sıddık Deniz afyon paralan yüzünden, Abdülbaki Cantürk
    ve Behçet Cantürk'e sitem etmeye başladılar. Cantürkler paralarını vermiyorlardı.

    Suç ortakları arasındaki gerilim fazla uzun sürmedi. 21 Şubat günü Lice'nin kenar
    mahallelerinden birinde, Cantürkler ile Denizler silahlı çatışmaya girdiler. Silah seslerini duyan
    aileler olay yerine koştular. Cantürklerin tabancalarından çıkan mermilerin ilk hedefi Gıyasettin
    Deniz oldu. Olayın daha da büyümemesi için jandarmalar havaya ateş açtılar.

    Bu arada, jandarmaların dur ihtarına uymayan Cantürkler'in en küçüğü 13 yaşındaki Tank
    Cantürk canından oldu.

    iki kişinin ölümüyle sonuçlanan bu olayla ilgili olarak, Diyarbakır ikinci Ağır Ceza
    Mahkemesi, Cantürk ve Deniz ailesinden toplam 10 kişi hakkında tutuklama karan verdi. Bu 10
    kişiden biri yine Behçet Cantürk'tü.

    Grup arasında ihtilaf çıkıp, silahlar konuşunca dağdaki ekibin bir bölümü teslim oldu. Ancak
    Behçet Cantürk'ün pes etmeye niyeti yoktu.

    1971 yılı Cantürkler için hiç de iyi geçmiyordu.

    Şubat ayında kardeşleri Tarık'ı kaybetmişlerdi.

    Mayıs'ta babaları Reşit Cantürk'ü yitirdiler. Sık sık öksürük nöbetlerine tutulan Mekkareci Reşit
    vereme yenik düşmüştü.

    13 Eylül 1971.

    izmir Narlıdere'de askerliğini yapan Sabit Cantürk izine gelmişti. 21 Şubat'taki olay nedeniyle
    cezaevinde bulunan ağabeyi Azet Cantürk'ü ziyaret etmek istiyordu. Sabit Cantürk'ün Lice'ye
    geldiği, Deniz ailesi tarafından öğrenilmişti. Cantürkler, güvenlik için Sabit'in yanına Behçet'i
    verdiler. Aile büyüklerinin tahminleri doğru çıktı. Gıyasettin Deniz'in, "kanını yerde bırakmak
    istemeyen" Deniz ailesi, Sabit ve Behçet kardeşlere pusu kurdular. Çatışma çıktı. 7.65 mm çaplı
    Astra tabanca ile Fahrettin Bakır'ı öldüren Sabit Cantürk de, kardeşi Behçet'le birlikte dağların
    yolunu tuttu.

    Bu olay nedeniyle de, Behçet Cantürk hakkında üçüncü kez yakalama emri çıkarıldı.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 111.
    0
    adam deniyor beyler
    ···
  12. 112.
    0
    http://www.exgfdump.com/h...ed-id457-gracie-glam.html
    ···
  13. 113.
    0
    pic @176 verdim sukunu olayina bayildim cok picsin lan
    ···
  14. 114.
    0
    http://www.holyjugs.com/video.php?id=2434
    ···
  15. 115.
    0
    Tesadüf, Hayriye de, Hatun da 1950 yılında yine hamile kaldılar. Ve 1950 yılında Cantürk
    ailesine iki erkek çocuk daha katıldı.

    Hayriye'nin çocuğunun adını Sabit koydular.

    Hatun'un oğluna ise Behçet ismini verdiler. Ancak ona hep Beco dediler...

    Yıl 1951.

    Nizamettin ve Behçet öksüz kaldılar. Anneleri Hatun, merdivenlerden düşerek genç yaşta vefat
    etti. (2)

    Annelerinden çocuklarına bir tek "miras" kaldı:

    Nizamettin ve Behçet küçüklüklerinden başlayarak, yaşamlarının her aşamasında "Ermeni
    dönmesi" aşağılamasına rnaruz kaldılar.

    Bu iki minik çocuk, annelerinin Ermeni olması nedeniyle Cantürk ailesinde hep "ikinci sınıf
    insan" muamelesi gördüler. Nizamettin ve Behçet zamanla annelerinden utanır hale geldiler...


    GAZI iLKOKULU

    Tarih: 21 Şubat 1925.

    Ayaklanma bütün hızıyla sürüyordu. Lice ele geçiriliyordu.

    Beyaz bir at üzerinde dimdik duruyordu Şeyh Sait. Atın başını Lice Müftüsü Abdulhamid'in
    oğlu Sait Hoca çekiyordu. Atın solunda Şeyh Sait'in sekreteri, Liceli Fehmi Bilal vardı. ilçeye
    girişte protokol sırasında yer alan, Liceli Molla Mustafa, Lice beylerinden Hakkı ve Hüseyin at
    üstünde hemşehrilerine gülüm-süyorlardı. Liceliler salavat çekiyorlar, Şeyh Sait'e tezahürat
    yapıyorlar ve atını öpmek için birbirleriyle yanşıyorlardı...

    Kısa bir süre sonra Şeyh Sait isyanı bastırıldı. Şark istiklal Mahkemesi, isyana katılanlara ağır
    cezalar verdi. Kimi asıldı, kimi cezaevine, kimi sürgüne gönderildi.

    1937 yılında Dersim hareketinin de yerle bir edilerek bastırılması, bölgede olduğu gibi, Lice'de
    de korkunun hakim olmasına neden oldu. Bölgedeki herkes, başkent Ankara'ya bağlılık yarışına
    girişti. Güvenilir olmanın en önemli göstergelerinden biri, çocukların devlet okullarına
    gönderilmesiydi...

    Mekkareci Reşit Cantürk için, çocuklarını okula göndermenin bir başka nedeni daha vardı:
    Yoksuldu.

    1957 yılında doğan Tarık'la birlikte, evdeki çocuk sayısı yediye yükselmişti. Çocuklarına
    ekmek kapısını ancak devlet okullarının açacağını düşünüyordu. Sırasıyla hepsini okula
    ···
  16. 116.
    0
    guzel video lan
    ···
  17. 117.
    0
    ···
  18. 118.
    0
    evet amk zeki pic cikti
    ···
  19. 119.
    0
    BABA REŞiT CANTÜRK

    Hava zifiri karanlıktı. Mekkareci Reşit Cantürk korkuyordu. Karanlıktan değildi korkusu, onu,
    ilk kez gittiği bu yol ürkütüyordu. Oysa kaç kez gitmişti Suriye'ye. O yolları ezbere biliyordu...

    Soğuktu ama terlediğini hissetti. Mendilini çıkarmayı düşündü, alnını silmek için. Vazgeçti,
    beyaz mendili jandarmalar görebilirdi. Canı sıkıldı, heyecanına engel olamıyordu. Fakat
    yüreğinin neden hızlı hızlı attığını biliyordu: Hem yola, hem de ilk kez taşıdığı bu mala
    yabancıydı.

    Yeni malın riski fazlaydı. Ancak parası çok iyiydi. Belki kazandığı bu para ile doktora gidip sık
    sık tutulduğu öksürük nöbetlerinden kurtulabilirdi...

    ilçesi Lice'de dikilecek, ekilecek toprağı yoktu. Taşımacılık-la geçiniyordu. ilk başlarda Van,
    Muş, Malazgirt, Solhan, Kar-kova'ya mal getirip zütürüyordu. Ancak mekkarecilikte fazla para
    yoktu. Yiyecek ekmek bile bulamadığı zamanlar oluyordu.

    Mekkareci Reşit Cantürk oy vermemişti ama, iktidara gelen Demokrat Parti Türkiye'nin
    komşuları ile ilişkilerini düzeltmişti: Sınırlar eskisi gibi sıkı korunmuyordu. Bu nedenle sınır
    ticareti hızla gelişiyordu.

    Mekkareci Reşit'in Suriye'ye mal taşıması böyle başlamıştı. Kiraladığı katırlarla defalarca
    Suriye'ye çay, şeker, yağ gibi yiyecek maddeleri zütürmüş; gelirken ev aletleri, sigara kâğıdı, halı
    ve elbiselik malzemeler getirmişti. Suriyeliler özellikle yağları yüksek bir para karşılığında
    alıyorlardı. iş tatlıydı, fakat Mekkareci Reşit, başkalarının mallarını taşıdığı için iyi para ka-
    zanamıyordu.

    Ancak bu yeni güzergâh ve yeni mal, ona oldukça iyi bir kazanç kapısı açacaktı. Hemşehrisi,
    Liceli Bahri(1) sayesinde cebi para görecekti.

    Liceli Bahri, yoksul ilçenin kaderini değiştirecek ilişkiyi, tesadüf sonucu kurmuştu. Bir akşam
    Diyarbakır'da içki içerken, müşteri kalabalığı yüzünden aynı masayı paylaşmak zorunda kaldığı
    Malatyalı Vahdet'le tanıştı. Kısa zamanda dost oldular.

    Liceli Bahri ile Malatyalı Vahdet birkaç akşam daha beraber oldular. Bahri yeni arkadaşını
    Lice'ye davet etti. Oğlu Nizamet-tin'i sünnet ettirecekti, kirvesi olmasını istedi. Vahdet şaşırmıştı.
    "Seve seve yaparım ama bilmende yarar var, ben Aleviyim" dedi. O yıllarda Aleviler hâlâ
    Osmanlı korkusunu üzerlerinden atamadıklarından kimliklerini saklıyorlardı. Bahri sevinmişti:
    "Ne fark eder, ben de Zaza'yım!"

    Aleviler ile Zazalar birbirlerine çok yakındı. Özellikle Tunceli bölgesindeki Zazaların büyük
    çoğunluğu Aleviydi. Zaza Bahri ile Alevi Vahdet rakı kadehlerini Kürtler ve Türkler için
    kaldırdılar...
    Tümünü Göster
    ···
  20. 120.
    0
    ama su an ferre alemlerinde geziyor
    ···