pazar gününe kadar sadece bu baslıkta sicacagim

neyse, asansöre bindik yukarı çıktık yukarı...

çıktığımız katta da başka bir sekreter karşılıyor bizi,

ismail abi önde ben arkasında...

sekreter de kısa boylu, esmer bir hatun, yüzü boya badana içinde olmasına rağmen masum bir güzelliği var, kaşları da yay ki söylemeden de geçemeyeceğim...

sekreter bizi görünce gülümseyerek,

-Zafer bey şu an toplantıda, sizi biraz bekleteceğim

ismail abi, başını sallayarak "tamam kızım" diyerekten sekreterin masasına doğru yaklaştı,

sekreter eliyle bir kapıyı göstererek

-buyurun, burada bekleyebilirsiniz...

ben konuşmuyorum, sadece gözlemliyorum, ismail abiyle gösterdiği odaya girdik, yan yana dizilmiş tekli deri koltuklar, orada büyük bir sehpa, sehpa'nın üzerinde güzel bir arajman...

oda kapısının girişinde kahve makinesi, su sebili, onun yanında da küçük bir raf, kekler, biskiviler falan ne dersen var...

dıbına koyayım, ben alışmışım mahalle bakkalına gidip istediğimi almaya, ya da lokantalara, berberlere gidip iş istemeye de bu kadar alengirli bir yere alışık değilim...

bildiğin heyecan bastı lan,

ismail abiye dönüp

+kalk gidelim abi, buralar bana göre değil
-nasıl
+abi, ben burada çalışamam,
-ne oldu, neden?
+bir şu odaya bak, bir de benim eve bak abi
-ne alakası var cass, burada çalışmayacaksın zaten gemide olacaksın gülüm
+öyle de abi, ne bileyim, ruhum sıkıldı
-ne oldu ki? su getireyim mi sana,
+...
-git bir su iç, bak orada dolap var,
-ne oldu gülüm iyi misin
-su getireyim mi sana?
+yok abi sağol...

dıbını yorddıbını gibeyim, patlayacağım dıbına lan, alışkın değilim ben böyle dünyalara, ben oto tamircisi muhsin'e alışkınım, eli yüzü yağlı olsa da içi dünyası bana baktığı gözünün akı gibi tertemiz, sabahları "peevvvvvvvvvuuuuçaaaa" diye bağıran poğaçacı sabri abiye, bakkaldan çok aile gibi, dağ gib, arkamda duran yunus amcaya alışkınım ve ben o küçük dünyamda mutluyum, çalışmasam da etmesem de o küçük dünyamda huzurluyum, ne işi var buralarda deyip kafamı gibtim bıraktım o an, ki haksız da sayılmazdım dıbına koyayım, iş aramaya geldiğim yer iş yeri değil, bildiğin kasvet yeri...

bir sigara yakalım da ciğerlerimiz şenlensin...

vay dıbına koyayım...

bir özel mesaj daha geldi ya lan...

bakalım kimden? ne diyor?

(... )

(#114187536)giderken bize gel? 100 kişilik bir ekiple( hepimiz ilk 3 nesilden) yeni sözlük kuracağız. ne dersin?

birkaç zeytini ağzıma zulalayım da geleyim...

çay da koydum, çay da içeyim, zeytin kahvaltı birkaç dilim de ekmek var, kahvaltı niyetine gider...

önden ben gidiyorum odaya,

huuryu beklerken de kafamda bin türlü hayal var, şöyle çakarım, böyle çakarım gibi ki soyunmuyorum da, nasıl olsa karı bana hayran, aşağıda onu gibmem için yalvarır bakışlar atıyordu bana, belki kendi soymak ister, hem ayakta beni soyarken ön sevişme de yaşarız...

birkaç dakika geçmeden kapı aralanıyor, aralanma sesine ben de ayağa kalkıyorum, hafif utangaçla karışık şehvetli bakışımı atıyorum, biraz gelip bir öpücük konduracak dudaklarıma, öpüşeceğiz ben de kalçalarını okşayacağım güya...

nah okşarsın...

-soyunsana lan,
+efendim
-soyunsalana oğlum
+...
- kıçımın kenarı

neye uğradığımı şaşıyorum arkadaş, şoklardan şoka giriyorum resmen, be dıbına koyduğumun karası aşağıda öpücük üstüne öpücük gönderiyordun, dıbını zütünü gösrere göstere gel beni gib diyordun, ne oldu da
değiştin lan iki dakkada? ne oldu, aklım havsalam almıyor lan, elim kemerde donup kaldım... soyunayım mı soyunmasam mı diye sabuklamalar yaşıyorum...

karı sigarası ağzında, yatağa uzanıyor, tek eliyle donunu sıyırıp, açıyor bacakları...

ben karıya bakıyorum, karı sigarasını içiyor, birkaç saniye bu şekilde geçtikten sonra karı ağzındaki sigarasını eline alarak, bana baktı...

-çabuk olsana lan,
susuyorum, sadece kadına bakıyorum...
-ne be bakıyon it!

"it" sözcüğünden sonra benim şarteller attı, gibtiğimin karısı, seni bir gibeyim de gör ebenin örekesini deyip başladım soyunmaya...

benim heybetli yannanı avuçlayıp karının yanında gittim, ağzına falan vereyim de görsün "it"i dedim de yarrağa tokadı yedim dıbına koyayım...

-yapacaksan yap, yapmayacaksan gibtir git
+ne kızıyon ya
-kes

neyse deyip geçtim bacak arasına, elimle tükürükleyip başladım körüklemeye, içine girdikten sonra memelerine yumulayım dedim...

demez olaydım dıbına koyayım...

ben içindeyim kadının, gidip geliyorum ama karının umurunda bile değil...

içiyor sigarasını, kafa başka yerde, artık her neredeyse bilmiyorum ama bende olmadığı kesindi, ellerimle memelerini avuçladım, okşadım biraz ama ta ki sütyenlerin içine elimi sokana kadar. o an karının bana bir bakışı var ki o bakışla ellerimi çekmem bir oldu lan...

karı resmen gözleriyle "seni öyle bir giberim ki" dedi lan...

orada işimi bitirip çıktım ama gibseler bir daha gitmem dıbına koyayım,

bir de müşteri velinimettir diyorlar,

hayır, ben erkek olduğum halde kadın gibti ya lan beni...

bakışıyla, hakaretleriyle o erkek rolündeydi, ben de süt dökmüş kedi gibi bir kadın...

gel yanıma, gel gel gel...

http://fizy.com/#s/1aitfe

yazmayı unuttum...

ikinci bomonti de bitti bitecek he,

ben işeyeyim de geleyim lam...

bu arada huyumdur, hep ayakta işerim.

ne kadar doğru bilmiyorum, ayakta işeyenin çocuğu olmaz falan diyorlardı eskiden...

ki benim de çocuğum yok...

benimkisi ayakta işemekten değil, yalnızlıktan...

çok yalnızım lan ben!

bıçaklanmış dal gibi ayrı düştüm hayattan da insanlardan da...

ahmet arif'in sözü...

bıçaklanmış dal gibi ayrı düştüğüm...

nasıl bir betimlemedir bu usta...