0
uzun zamandır yazamadım 3 4 ay oldu.. polisiye bilim kurgu tarzında.. okursanız ve değerli yorumlarınızı yazarsanız sevinirim. aranızda muhakkak edebiyat yönü güçlü arkadaşlar vardır.. bazı yerlerde ekgib kelimeler olabilir takmayın sonuçta kontrol aşamasından geçmedi ve henüz bitmedi:))
Akşamüstü saat 5 suları…
Komiser özgür araştırma ekibiyle beraber büyük odanın içerisinde inceleme yapıyordu. Oda gerçekten çok fazla ilgisini çekiyordu, bu kadar zengin ve ukala bir kadının odası bu kadar temiz ve düzenli olmamalıydı, en azından çok az bir incinlık bekliyordu… Üstelik odaya hizmetçi bile giremiyordu. Komidinin üstündeki su bardağı bile çok nizami bir şekilde bırakılmıştı. Değişik bir durum daha vardı. Bütün çekmecelerin hepsi düzenli bir sırayla kapakları tam kapatılmamıştı. Bu oda da aradığı şeylerin olduğuna kendisini ikna etti. Rafların yanına doğru gitti ve parmaklarıyla kitapların üzerinden geçti. Yavaşça hepsine dokunuyordu…
Alt sıra, üst sıra, orta sıra derken kitaplar bitmek üzereydi ama komiser özgür hala içindeki umudunu koruyordu. Bu kitaplarda bir şeyler olması lazımdı. Senarist funda hanım hayatını bu kitaplarla kazanmıştı çünkü. Şan, şöhret, para herşey… Kitaplar sermayesiydi. Arkadan bir ses geldi.
-Komiserim sanırım bir şey buldum. Hemen sırtını döndü ve çok ilginç bir durumla karşılaştı. Aklı karıştı. Çünkü şuanda çok önemli bir şey bulunmuştu. Bir çiçek saksısının içinde, onlarca kullanılmış prezervatif bulunuyordu. Normalde herkes oraya konsantre olmaya çalışırken komiser özgür kitaplar arasında istediğini bulmaya kararlıydı, bakmadan birden sırtını döndü. Kitaplara bakmaya devam ediyordu. Bu sırada ekibinde dikkati tamamen saksı üzerine çevrilmişti. Funda hanım neden prezervatifleri buraya koysun ki. Üstelik bunlar kimlerin? Ekip kendi aralarında yorum yapıyordu. Herkesin düşündüğü tek bir şey vardı. Toprağın prezervatifin içindeki sperm kalıntılarını yok etmesiydi. Peki ama neden? Komiser özgür arkasına dönmeden sert bir ses tonuyla seslendi.
– Herkes işine baksın beyler! Ekip mırıldanarak araştırmaya devam etti. Komiser özgür sonunda amacına ulaşmıştı galiba. Kitapların arasında çok önemli bir şey bulmuştu. Raflarda çok sıradan kuytu bir yere yerleştirilmiş kabartma yazılı bir kitap. Gözleri gören birinin odasında neden arasın. Sayfalarını karıştırdı ama gözle görülür bir şey bulamadı. Üstelik kitabın üstünde görünen herhangi bir yazı da yoktu. Bütün harfler kabartmalıydı. Paketledi ve deliller arasına koydu. Şimdi merakını dindirebilirdi işte. Saksının yanına geldi ve içine bakmaya başladı. Şaşkınlığı hala geçmemişti. Meraklı bir çocuğun, ölü birinin mezara konurken baktığı bakışa benziyordu. Saksı toprak dolu, arada büzüşmüş prezervatifler… Elindeki maşanın ucuyla bir tanesini kaldırdı ve incelemeye başladı. Meslek hayatında bir ilkti. Bu prezervatifler kimlerin ve ne amaçla buraya konuldu. Komiser özgür, artık senarist funda hanımın ifadesini yüz yüze almak için can atıyordu.
inceleme bitmişti. Delil olarak en fazla göze çarpan iki delilin haricinde, kadının iç çamaşırından, yastığından çıkan kıl parçaları ve birkaç parmak izi vardı. Herkes delillerle beraber emniyete gitmek için yola koyuldu. Ekip yolda birbirleriyle şakalaşıyordu.
-Bu prezervatifler senin demi lan aykut yalan söyleme
-Saçmala oğlum komiserimiz buradayken kadın beni ne yapsın ?
Gülüşmeler devam ederken komiser özgür her zamanki ciddiyetiyle araya girdi
-Arkadaşlar gülmeye devam ediyorsunuz ama bakalım bu prezervatif sahipleri hala yaşıyor mu?
Özgür’ün bu sözünden sonra ekipte bir sessizlik oluştu. Evet bir de bu vardı tabi. Onların sahipleri şuan da neredeydi? Bu sırada emniyete gelmişler ve dağılmışlardı. Komiser özgür kendi arabasıyla evine doğru yola çıktı. Yolda giderken sigarasını içiyor bir yandan da senarist funda hanımı ve delilleri düşünüyordu…
Aklı hala o odadaydı. Görmediği ya da dikkatlerden kaçan bir şeyler vardı. Fakat aynı zamanda günün yorgunluğunu hissedebiliyordu. Bütün bu düşünceleri bir kenara koyup sadece evine gidip, yemeğini yiyip balkonda çayını içmek istiyordu. Bu sırada oturduğu siteye gelmişti. Güvenlikten geçip aracını park ettikten sonra, apartmandan girerken kapıcı Ahmet abiye rast geldi. Ayaküstü günün kritiğini yaptıktan yavaş adımlarla merdivenlerden çıktı. Sanki her bir merdiven işkence gibi geliyordu. Buna rağmen yine de asansöre binmiyordu, sevmiyordu. Ona göre en büyük tembellikti. Yavaş yavaş bulunduğu daireye geldi. Kapısını açmak için anahtarı deliğe sokmak üzereyken kapının kenarının biraz çizik olduğunu fark etti. Zorlanmıştı. Belinden silahını çıkardı ve kendi evine adeta hırsız kadar sessizce girdi. Önce hemen hırsız girmiş düşüncesiyle koridorun sağında olan portmantoya baktı. Çünkü komiser özgür yüklü miktarda parayı eski ayakkabıların içinde saklıyordu. Sakladığı paralar ekgibsiz hala yerinde duruyordu. Yavaş adımlarla salona girdi, yatak odasına girdi, diğer odalara da baktı dikkatlice ama herhangi bir incinlık yoktu. Acaba kuruntumu ediyorum diye düşündü tekrar kapıya baktı. Evet izler hala duruyordu. Eve biri girmiş fakat hiçbir şey almadan çıkmıştı. Tekrar salona girdi ve hiçbir şey olmamış gibi koltuğa uzandı. Ellerini kenara attı ve tavandaki alçı izlerine bakmaya başladı boş boş. O an aklından hiçbir şey geçmiyordu. Sanki bugün yaşananlar, hatta az önce yaşadığı olay olmamış gibi duruyordu. Belli bir süre böyle durduktan sonra lavaboya ellerini yıkamaya gitti. Aynaya baktı ve yılların yorgunluğunu hissedebiliyordu. Daha önce fark etmediği kadar gözlerinin altı çökmüştü ve gözlerinde eski parıltıdan eser yoktu. Yüzünü ve ellerini yıkadı, saçını taradı ardından mutfağa geçti. Dolabı açtı yiyeceklere göz gezdirdi. Sadece su içmekle yetindi çünkü ne yemek yapacak neşesi ne de hevesi vardı. Aklına ne zamandır yemediği ve şimdi canı istediği lahmacun geldi. Telefonu eline aldı ve lahmacun siparişini verdi. Sipariş gelene kadar televizyon izlemek üzere salona geçip koltuğa uzandı. Biraz televizyon seyrettikten sonra sipariş geldi ve yemeğe koyuldu. O kadar iştahlı yiyordu ki sanki yıllardır yemek yemiyordu. Herşey çok güzel görünüyordu herşeye rağmen! Bugün de bitmişti ve karnını doyuruyordu. Kendi evindeydi… Bir anda ayranını yanlışlıkla halıya döktü ve tam lekeyi temizlerken durdu ve tebessüm etmeye başladı. O an da aklına annesi geldi. Çünkü annesi olsaydı halıya döktüğü için ona çok kızacaktı. Annesini özlemişti. Eski günlerini. Haylaz günlerini. Annesinin ona kızdığı sonra kıyamayıp özür dilediği günleri… Gözleri dolmak üzereydi ama çok güçlü birisiydi ve bir anda toparlandı yemeğini bitirdi. Etrafı kaldırıp ocağa çayını koydu. Sonra balkona çıkıp alt katındaki Fatma teyzeye takıldı her zamanki gibi. Biraz muhabbet ettikten sonra mutfaktan çayını alıp balkona getirdi ve çayını içmeye başladı. Tek şeker içerdi ve hep demli olurdu. Bir yandan sigarasını içiyor bir yandan da çayını yudumluyordu. Yeni yeni kendine gelmişti. Gün içinde yaşananlar aklına geldi ve hala bir şeyler atladığını düşünüyordu. Bu sırada çayını bitirmiş bir sigara daha yakmıştı. Ağzından çıkan her duman sanki onu daha çok düşünmeye sürüklüyordu. Huzuru birden kaçıp huzursuzlanmaya başladı. O oda çok düzgündü ama neden? Sigarasını küllüğünde söndürdüğü anda birden aklına o gözden kaçan enstantane geldi. Çekmecelerin hepsi düzenli bir şekilde yarı açıktı. Tabi ya buydu…
Tümünü Göster