1. 26.
    0
    açmayın dedeler
    ···
  2. 27.
    0
    http://29.media.tumblr.co...0dhmcvYc1qzado8o1_500.gif
    ···
  3. 28.
    0
    AĞAM ORUÇ RODOS KAFiRLERi’NE ESiR DÜŞÜP NECE YIL ELLERiNDE ESiR KALDI

    Ağam Oruç, Şam Trablusu’na varamadı. Yolda Rodos gemilerine rasladı. Büyük cenk oldu. Karındaşım ilyas şehit düştü. Allah rahmet eylesin! Kafir gemileri cengi kazandı. Oruç Reis’i gemisiyle beraber esir aldılar. Zincire vurup Rodos adasına zütürdüler. Bu haber Midilli’ye erişince çok üzüldüm. Kanlı gözyaşları döktüm. Fakat hemen ağam Oruç’u kurtarmak çarelerini düşünmeye başladım.

    Krigo isminde bir kafir tacir vardı, dostumdu. Rodos’la ticaret yapardı. Krigo’yu tekneme alıp Bodrum’a geldim. Kendisine dedim ki :

    “Dostluk bugünde belli olur. Al sana 18.000 akça. Ağam Oruç’u kurtarmak için bana yardım et. Sen Rodos’a git, zemini yokla. Ben seni Bodrum’da bekleyeceğim.”

    Krigo: “Baş üstüne” deyip Rodos’a gitti. Orada Oruç Reis’i bulup görüştü.

    Oruç’a dedi ki :

    “Sana karındaşın Hızır Hayreddin Reis çok selam ve dualar eder. Senin kafir elinde esir olmana çok üzülmekte, gece gündüz ağlamaktadır. Beni sana gönderdi. Şimdi karındaşın Bodrum’dadır. Bir hayır haber beklemektedir.”

    Oruç, Krigo’dan bu sözleri duyunca sevincinden ağladı. Dedi ki :

    “Hemen karındaşım Hızır’a selim söyle. Ne maksatla adaya geldiğini değil kafirlere, sırtındaki gömleğe duyurma. Yine ilk fırsatta görüşelim.”

    Oruç Reis’in, Rodos’ta Santurluoğlu namında bir tanıdığı vardı. Adı sanı bilinen bir kafirdi. Arada gelip Oruç’la görüşür, hatırını sorardı. Oruç, Santurluoğlu’na dedi ki :

    “Bu Rodos Şövalyeleri, beni karındaşım Hızır’a satmazlar. Belki sana satarlar. Sen de beni adadan kaçırırsın. ileride sana borcumu ederim.”

    Santurluoğlu :

    “Emrin canıma minnet, dedi; satarlarsa seni alayım. Fakat doğrudan doğruya müracaat edip seni satın almak istesem şüphelenirler. En iyisi sen şehre indiğin bir gün, benim dükkanımın önünden geç. Fakat sakın dükkana doğru bakma ki, seninle tanışıklığım olduğu anlaşılmasın. Sen geçerken, ben tesadüfen seni görmüş olurum. Çok beğendiğimi söyler, şövalyelere seni bana satmaları için rica ederim.”

    Oruç Reis, bu sözleri duyunca, azat olmuş gibi sevindi. Esirlik hayatı o kadar acıydı. Günlerden bir gün Santurluoğlu, Rodos kaptanları ile dükkanının önünde oturmuş, sohbet ediyordu. Güya bir hizmete gidercesine dükkanın önünden geçen Oruç’u gördü. Yanındaki kaptanlara dedi ki :

    “Şu geçip giden esir kimindir? Her zaman buradan geçtiğinde görürüm. Ateş gibi hizmet eder. Sahibi şu esiri satsaydı alırdım.”

    Bunun üzerine kaptanlardan biri :

    “Sahibi benim”, dedi; “istersen satarım.”

    “Söyle, ne istersin?”

    “Bin altın isterim.”

    “Çok para!”

    “Pekiyi, 800 altına bırakırım.”

    Fakat satış muamelesi olmadan işler bozuldu. Şövalyeler Oruç’un namlı bir tacir olduğunu öğrendiler:

    “Karındaşı Hızır Hayreddin Reis, Bodrum’dadır,” dediler; “ağası için 10000 altın vermeye hazırdır. 10000 altın verilen bir esir 800 altına satılır mı?”

    Santurluoğlu’nun parasını iade edip Oruç’u geri aldılar. Şövalyeler, Oruç’un gerçek değerini, Krigo’dan öğrenmişlerdi. Krigo, Hızır Reis’in verdiği 18000 akçayı dolandırdığı gibi, benim Oruç’u kurtarmaya hazırlandığımı Şövalyeler’e bildirmişti.

    Bunun üzerine Rodoslular, Oruç’u yer altında bir zindana attılar. Ta ki ben fırsat bulup kurtarmayayım. Eskisinden fazla eziyet etmeye başladılar. Eline, ayağına ve boğazına kadar zincir vurdular. Ancak ölmeyecek kadar ekmek veriyorlardı. Oruç, bu hale fazla tahammül edemedi. Kapatıldığı zindanın kumandanı ile görüşmek istedi. Kumandanın karşısına çıktı. Kumandan :

    “Neye geldin?” dedi.

    “Bana bu kadar eziyet etmekten maksadınız nedir?”

    “Ey Türk, anla bakalım, 800 altın verip kurtulmaya çalışmak nasıl olurmuş. Karındaşın Hızır Hayreddin Reis, dünyanın malı ile, seni kurtarmak için Bodrum’da bekler. Bundan haberimiz yok mu

    sanırsın? Yoksa sen bizi budala mı zannedersin?

    “Beni serbest bırakmak için kaç akça istersin?”

    “Ya sen ne kadar verirsin? Kendine ne paha biçersin? De bakalım.”

    “Ben kendime değer olarak bütün Rumeli’ni arpalık, Anadolu’yu cep harçlığı verir, üstüne 100.000 altın öderim.”

    “Bre divane, sen hele maskaraca sözler söylemekte devam et bakalım, akıbetin ne ola.”

    Oruç’un kendisiyle alay etmesine kızan kumandan, ona eskisinden kötü muamele edilmesi için zindancıbaşına emir verdi. Oruç, bu halden çok sıkıldı. Bir gece zindanda tek başına ağladı :

    “Yarab, diye dua etti; bikes kalmışlara derman senden olur! Habibin Hazret-i Peygamber hakkı için ben biçare kuluna meded eyle, beni tez zamanda bu kafirlerin zulmünden kurtar!”

    O gece dua ede ede takatsiz kaldı, balçıklı zemine düşüp uyuyakaldı. Rüyasında parlak çehreli bir ihtiyar göründü :

    “Ey Oruç, dedi; gönlünü ferah tut. islam dini uğruna çektiğin eziyetlere katlan. Mahzun olma. Kurtulman yakındır.”

    Oruç bu rüyadan büyük bir sevinçle uyandı. Gemi kasaveti dağıldı. Gönlü açıldı. O sabah, bütün Rodos kaptanları toplanmış, Oruç hakkında görüşüyorlardı. Bu mecliste kaptanlardan biri :

    “Derya işleri belli olmaz, dedi; bugün Oruç’a olan, yarın bizedir. Bu Türk’e fazla eziyet etmek doğru değildir.”

    Bunun üzerine Oruç’un zindandan çıkarılmasına karar verildi. Bir tekneye küreğe çaktılar. Oruç, forsa oldu. Fakat O :

    “Yer altında olan eziyete göre derya üzerinde küreğe çakılmak nimettir, diyordu; Yarabbi şükürler olsun, dünya yüzünü gördüm
    Tümünü Göster
    ···