0
bizim semtin fakir ama gururlu ailelerinden birinin sıradan bir ferdiydi nezihe abla...
kocası 4-5 yıldır şeker hastası yani benden düzenli olarak aldığı birtakım ilaçlar var. nezihe ablayla benim çırakların arası iyidir o yüzden de her zaman ilaçlarını benden alır.
bir de kızı var ismi melike. jesus christ! jesus, moses bless me! o yürürken raks eden kalçalarındaki uhrevi güzelliğiyle paralel olan göğüsleri ve ismiyle doğru orantılı bir yüze sahip abide gibi bir kız... ara sıra o gelir dükkana. çıraklara derim siz gidin dışarda bi sigara için on beş dakikaya kadar oyalanın sonra iş başına.
işte yine sıradan bir günde sıradan olmayan güzelliğiyle kapıda belirdi melike. kaş göz yaptım benim çıraklara. sonra dedim hoşgeldin canım baban nasıl iyi mi? sanki çok gibimdeydi babası ama tabi işin ucunda gibiş varsa her şey mübahtı. iyi dedi bildiğin gibi işte insüline devam ediyoruz. ee hayat işte ne yaparsın der gibi başımı salladım. sonra istediği ilaçları tezgahın üzerine koydum.
biliyordum ki benim lee dağındaki hollywood yazısının harflerinin arkasında mangal yapmış bu bedenimin sahip olduğu karizmaya o da hastaydı. bi bruce willis gülüşü attım elinin üzerine elimi koydum senin buradan her girişinde bitiyorum, ölüyorum anlıyorsun değil mi? dedim. yapma sabahaksam gotten yazan eczaci bi gören olacak hayatım dedi. kim görürse görsün ben burda yılların esnafıyım beni herkes tanıyor dedim ve aramızdaki tezgaha aldırış etmeden dudaklarına zarif bir öpücük kondurdum. sonra o da karşılık verdi aynı şekilde.
gittim dükkanın stor perdelerini indirdim. melike'nin fıtratı pamuk tohumundan yoğurulmuş diri vücudunu tek hamleyle sarmaladım. öpüşüyor, öpüşüyor,öpüşüyorduk. gibim los angeles'ın varoşlarındaki zencilerin giblerinin ereksiyon hali gibiydi. elini aldım. gibime koydum. daha fazla dayanamayacaktım eğdim başını doldurdum yannanı ağzına. öyle bir muamele çekiyordu ki 20 kağıt veresim geldi o an. sonra daha fazla dayanamadım ve klacid oral suspansiyon kıvamındaki spermlerimi ağzına boşalttım.
