/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    0
    çift katlı otobüsle ankara'ya gidecektik. 4 öğretmen alt kata oturdu. ben ve saz arkadaşlarım 2. katın arka beşlisine. nevale olarak yanımıza kanyak almıştık. saz arkadaşlarımdan biri koltuklardan birinin altında gizli bölme farketti. artık kafamız rahattı. hocalar baskına gelse bile zula için yerimiz vardı. oldum olası otobüs yolculuklarında uyuyamam. yine öyle oldu. kendi nevalem bitince uyuyan arkadaşların kanyaklarından da yuvarladım. süper bir yolculuk oldu. ertesi gün ilk durağımız odtü oldu. odtü'nün kampüsüne girince kendimizi cennette hissettik. her taraf yeşil, baharın yavaş yavaş gelmesiyle öğrenciler kendilerini dışarı atmışlar. kimi bir köşede gitar çalıyor, kimi notlarını çıkarmış ders çalışıyor. keyifli keyifli sigara içip sohbet edenler bir tarafta, bizi karşılayıp bağırlarına basanlar diğer tarafta. bir tek lir çalan melek figürü yoktu anasını satayım.

    okulu tanıtıcı bir seminerden sonra kampüsün içinde 2 saat serbest bıraktılar bizi. saz arkadaşlarımla gezerken bütün üniversiteli kızlar, erkekler bize yakın davrandı. serbest kıyafetliydik ama üzerimizden çıkarmamamız gereken kartlar kim olduğumuzu belli ediyordu. belki o kartlar olmasa bile etrafa aval aval bakışımızdan da anlarlardı liseli olduğumuzu. fakat kimse "gibtir ordan liseli" tribine girmemiş, sanki onlardan biriymişiz gibi davranmıştı bize. belki de şimdiki liseliler kadar liseli değildik o zamanlar. o kadarını bilemiyorum.

    çok mutlu bir iki saatin ardından başımızda bulunan 4 bayan öğretmenin tak yemesiyle karum adlı alışveriş merkezine gittik. ulan skik bir alışveriş merkezinden alışveriş yapmak için taaa ankara'ya gidilir mi amk? isyan çıkardık tabii. biz atakule'ye gitmek istiyoruz diyerek 2 saatlik izni de orada koparttık. 2 arkadaşımla birlikte atakule'ye doğru çıktık karum'dan. seğmenler parkı'nı geçip çankaya köşkü'nün önünden doğruca atakule'ye çıktık. inanılmaz bir şeydi. hiç bu kadar yükseğe çıkmamıştım. içimdeki iblisin "haydi atla" direktifleri artık daha net ve daha cezbediciydi. iyi ki camdan fanus haline getirmişler yapıyı da atlayamadım. oralarda biraz takılıp çankaya köşkü'ne baka baka aşağıya inerken "seğmenler parkı'na girelim" dedim. demez olaydım.

    seğmenler parkına 3 kişi girdik. aşağıya doğru yardırıyoruz. bir ağacın arkasından eli bıçaklı 2 eleman çıktı. ben mal gibi kaldım. bizim 2 sığır kopuk uçurtma aşağıda aldılar soluğu. ben zaten bu gibi durumlarda oldum olası malımdır. hiç beklemediğim şeyler karşısında önce donar kalırım. elemanlar "cüzdanını ver yoksa deşeriz" gibisinden bir şey söylediler. başladım abi çekmeye. "öğrenciyiz biz, gezi için gelmiştik. yapmayın abi lütfen." şeklinde yavşıyordum. zütverenler o kadar rahatlar ki... hava da karardı kararacak bir saatti. deşmekle tehdit ediyorlar, ben de ufak ufak geri doğru gidiyorum ki birileri bizi görsün. ne güzel park ama in cin top oynuyor gibtiğimin yerinde.

    tehdidin boyutunu arttırdılar. bir yandan da düşünüyorum "amk bunlar junior gaspçı galiba" diye. mantıken gaspçı dediğin adam 15-20 saniyede istediğini alır. alamazsa da skine bile takmadan takar emaneti. bu kez ben diklenmeye başladım. "o kaçan arkadaşlarım diğerlerini getirecek. ebenizi skecez burada." diye. durdu bir an için bu muallakler. birbirlerine baktılar. tam o dikkat incinlığı esnasında başladım koşmaya. şu an geriye dönüp baktığımda ne kadar mal olduğumu görüyorum. ulan bağırsana polis molis diye. herifler uzayacak. başladılar beni kovalamaya. bilenler bilir çankaya köşkü tarafından karum'a doğru, yokuş aşağı eğimlidir seğmenler parkı.

    kaçarken bu muallakleri kontrol etmek için arkama doğru baktığım anda kendimi yerde buldum. küçük bir çukura denk gelmişim herhalde. daha ayağa kalkamadan geldi bu muallakler. geri geri zütün zütün sürünerek kalktım dayadı bıçağı göğsüme, "kıpırdarsan sokarım" dedi bir tanesi. son duamı etmeye başlamışken bunlar birden bire yokuş yukarı kaçmaya başladılar. şoka girmiştim. arkama dönüp bakınca kaçan arkadaşların diğer bütün erkekleri toplayıp geldiğini gördüm. inanılmaz duygulanmıştım. bizim okulda adam satmak olmadı hiç zaten. bizim 2 arkadaş hep birlikte kaçacağımızı düşünerek kaçmışlar meğer. benim kaçmadığımı görünce de diğerlerini toplayıp aramaya dönmüşler. öyle bir soğudu ki zütüm anlatamam.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    0
    neyse bu canımın içi kardeşlerim, arkadaşlarım benim zütümü kurtardıktan sonra otobüsün yanına döndük. bizim okulda herkes birbirini sever, sayar, adam satma yoktur ama taşak geçmeyi de çok severler. bu muallakler bire bin katıp başladılar hikayeyi anlatmaya. ben seğmenler parkında bir bankta oturuyormuşum yanıma bir gay gelmiş. gay benim bacağıma elini atmış. bir başkası ekliyor gelen gay kelmiş. diğeri atlıyor hemen "olm pala bıyığı unutma." bir başkası diyor "adamın altında şort, üstünde deli yürek pardesüsü var." ulan 2 tane gaspçının elinden anlı şanlı bir şekilde sağ çıktık. en son gelip bana hikayeyi soran kıza göre deli yürek pardesülü, şortlu, pala bıyıklı, kel bir muallak çalılıkların arasında beni zütürmek üzereyken kurtarılmışım. neyse he diyerek geçiştirdim. zira hayatım boyunca yaptığım bütün gözlemler bu yöndeydi. "olur mu öyle şey. hayır öyle değil." gibi tribe girince daha çok üstüne geliyor insanlar. ama he deyip onlar kadar gülersen kapanıp gidiyor bütün taşak muhabbetler.

    otobüse atladık ve daha önce görmediğim büyüklükte 5 tane m'si olan migros'a gittik. burada yemek yedikten sonra başkent öğretmen evine konaklamaya gideceğimizi söylediler. biz de migros'un içki reyonlarına hücum edip nevaleyi doğrulttuk. hocalar görmeden otobüse soteleyip bütün gece çekecektik kafaları. otobüse giderken daha önce okulda hiç görmediğim bir kızın dışarıda karnını tutarak diz çöktüğünü gördüm. yanında bizim okuldan bir eleman vardı. ne olduğunu sordum. karnında çok şiddetli bir ağrı olduğunu söyledi. hemen elemanla kızı omuzlayıp otobüse zütürdük. oturduğu yeri bulup üzerini örtecek bir şeyler ayarladık. ateşine falan baktık. nevaleleri zulalayıp hocalara haber verdik. kızın zaten tam olarak anlayamadığım bir hastalığı varmış. ilaçlarını içince uyumaya başladı. ben de hocalara yemeğimi yediğimi ve başında bekleyebileceğimi söyledim. gitti herkes. otobüste sadece ikimiz kalmıştık. uyurken çok tatlı görünüyordu. birden kafamda bir ampul yandı. "lan potansiyel, al sana ön kapıdan giren kızı unutmak için bir fırsat. yaz bu kıza. eli yüzü de düzgün. takılır kafanı dağıtırsın." dedim kendi kendime.

    toplandık yine otobüse gittik başkent öğretmen evine. kızın kankası geldi bıraktım ben de nöbeti. 70'lik viski almıştım. öğretmenevinin girişinde cihaz var amk. biz geçerken deli gibi ötüyor. lise öğrenci grubuyuz diye giblemediler ötüşleri. arama falan yapmadılar neyse ki. bu kez de hocalar kriz çıkardı. istediğimiz kişilerle kalmamıza izin vermediler. kafalarına göre üçerli böldüler bizi. çok da muhabbetim olmayan iki elemanla aynı odaya verdiler. herkes çıktı yerleşti. derken biri bütün kapıları tek tek dolaşıp "hocalar arama yapacak nevaleleri saklayın" diye ortalığı galeyana getirmeye başladı. adamlar öyle bir dizayn etmiş ki 70'lik viski şişesini saklamaya yer bulamıyorum. yakalarlarsa gibecekler kaynatamı. 8. kattaydık biz. açtım camı baktım bizden 2 kat aşağıda bir teras var. üzerine de mıcır atmışlar nedendir bilmem. saldım şişeyi aşağıya. kırılmadı amk şişesi. aradan yarım saat geçti ne gelen var ne giden. kapıyı açtım. bizi 2 kata yaymışlar. bizim kattaki bütün kapılar aynı anda açılıyor insanlar da köşe kapmaca oynar gibi oda değiştiriyorlar. ben de çıktım odanın birine girdim. bizim geberik sürüsü yanlarına 3 hatun da katmış. 10 kişi, içerisi kör duman. ellerde viskiler, votkalar, biralar... ne ararsan var. "ulan hocalar baskın yapmayacak mıydı amk?" dedim. "alışverişten yorgun düşüp uyumuştur onlar. odalarının yanına nöbetçi diktik" dedi elemanlardan biri. ha yaşa...

    "sende yok mu içki?" diye sordular. "camdan attım baskın olacak diye" dedim. türlü çeşitli hakaretler ve en galizinden küfürlerle beni viskiyi attığım yerden almaya teşvik ettiler. geldim odaya camdan baktım dışarıya. ulan olacak gibi değil. 2 kat amk. insem bile nasıl çıkacağımı bilemiyorum. "ne olursa olsun lan" deyip başladım inmeye. terasa çok rahat ulaşmıştım. viski şişesine baktım, onda da sıkıntı yok. tek sıkıntı yukarı çıkışta yaşanacaktı belli ki. uzun süre nasıl yapacağımı düşünüp bir gayret güç bela çıktım odaya. çıktım ama zütümden soğuk soğuk terler başlamıştı akmaya. geçtim elemanların odaya sabaha kadar çektik kafaları. hatunlardan biriyle güzel bir muhabbet yakaladım. hoşuma gitmeye başladı hayat. daha biz uyuyamadan kahvaltıya çağırdılar zaten. bir oda adam, jöle kıvamında gittik kahvaltı salonuna. hocalar erken yapmışlar kahvaltılarını çıkmışlar gezmeye. saat 10'da uyursan duramazsın tabii yerinde. kafamız da rahattı her türlü. sırada anıtkabir, bilkent ve geri dönüş vardı.

    anne hindinin peşinden giden yavrular gibi doluştuk otobüse hocaların arkasından. ilk durağımız anıtkabir idi. aslanlı yol tadilatta olduğu için diğer girişten aldılar bizi. birkaç bin arkadaş kapıdaki nöbetçi askere pislik yapmaya yeltense de o muallakleri çarçabuk bertaraf edip girdik içeriye. ata'mıza şükranlarımızı sunup duamızı okuduktan sonra anıtkabir müzesi'ne girip geçmişi yad ettik. anı eşyaları, hediyelik eşyalar satan yerden aileme birkaç parça eşya aldım. kendime de üzerinde atatürk'ün mareşal üniformalı fotoğrafı olan zippo çakmak aldım. tekrar toplanıp geçtik bilkent'e.

    odtü'nün şahane kampüsünden sonra bilkent üniversitesi'nin taş kampüsü çok soğuk karşıladı bizi. daha girişte iki tane bentley marka aracı yan yana giderken görünce bizim otobüsün sol tarafındaki pek çok camda buğulanma oldu. bir grup ergen bu zengin arkadaşların makinelerine ağzı açık vaziyette bakıyorlardı. otobüs park edip aşağıya inince burslu olduğu her halinden belli olan bir kızcağız bizi karşıladı. elimize broşürler verdi ve bizi konferans salonuna zütürdü. bilkent üniversitesi'nin tanıtımı yapıldı. sunum sonunda soru almaya başladı kızcağız. bizim kurtlu yavşaklardan biri "otopark nerede abla?" diye sorunca bir kahkaha tufanı esti ki sormayın gitsin. hep de bu muhabbet olur değil mi? oluyor işte.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    0
    burslu kız ve hocalarımız önde biz arkada ilerlerken fırlama zengin binleri bolca taşak geçtiler bizimle. altta kalır mıyız hiç? ergeniz, gerginiz... bir iki laf sokuşturduk hemen muallaklere. bizim burak adlı ekstra gergin bir arkadaşımızla kel bir bilkent öğrencisi birbirine giriyordu da zor ayırdık. her türlü yerdik muallakleri gerçi de, disiplin cezası diye bir şey vardı bizde. sürümüz bilkent üniversitesi'nin ekstra teknolojik mekanlarına giderken bizim grup hocalardan izin alıp otoparklara koştu. arkadaş, ömrü hayatımda böyle savurganlık, böyle zenginlik, böyle klas araba görmüş değilim. ulan bu herifler bu kadar pahalı arabaları nasıl alabiliyor ailelerinden? ağzımızın suyunu toplamaya fırsat bile olmuyordu. "aha ferrari. oha bak bak porsche 911 turbo s. hayalim lan. anaaa bu ne lan? uzay mekiği gibi." şeklindeki şaşırma efektleriyle gezinip durduk. bahçede mal mal gezinirken bizim sürüyü yakaladık. otobüsün muavini gömlek ön cebindeki sigarayı tutarak zütüne kızgın yağ dökmüşler gibi koştura koştura geldi. nefes nefese kalmış garibim. grup liderine dönüp "hocam otobüste 4 öğrenci uygunsuz vaziyette." demesin mi? uygunsuz anların hastasıyız. başladık otobüse doğru koşmaya.

    vardığımızda ne görelim? aman yarabbi... 2 kız 2 erkek oturup muhabbet ediyorlar. amk muavini hangi mağaranın barzosuysa artık. hocalar gelip bunlara azar kaydı. bir şey de yapmamış garipler. neyse bizim alışverişkolik hocalar yine skimsonik bir avm'ye zütürdü bizi. orada 1-2 saat takıldıktan sonra yola çıktık. otobüse binince hastalanan kızı gördüm. halini hatrını, bir isteği olup olmadığını sordum. sempatik sempatik güldü bana. teşekkür etti ilgime. adını bahşetti. o beni biliyormuş zaten. biz avm'den kaptığımız nevalelerle yine takılıyoruz kendi halimizde. hocalar üst kata baskın yaptı. muavin denen fitneci barzo zulamızın yerini söyledi. hocalar fırçayı kayıp aşağıya indi. muallak muavini araya bir aldık. bir iki tokatladıktan sonra memlekete varınca yedi sülalesini gibeceğimiz garantisini verip aşağıya yolladık. otobüsün ikinci katının en önüne gidip koridora yaydım kendimi. walkman'imi taktım kulağıma takılıyorum. o zamanlar walkman şahane bir aygıt. artık kalmamıştır herhalde.

    güzel güzel şarkı dinleyip kendimden geçerken o hastalanan kızı gördüm. kendisi koridor kenarında, kankası cam kenarında oturuyordu. ikisi de uyumuştu. gözlerimi diktim seyrediyordum. birden hastalanan kız ürperdi. üşümüştü garibim. yardım etmeliydim. arka beşliye gittim. bizim binler bütün battaniyeleri kapmış. kimin üstünden çekmeye kalksam tekme atıyordu. biri fena uyumuştu. onun üstündekini aldım. erkek adamdı, üşümezdi. ama hastalanan kız öyle mi? narindi hastalanan kız. güzeldi bir kere. kesin üşürdü. geri dönüp üzerini örttüm. yanlardan sokuşturdum ki düşmesin battaniye. koca battaniye ile kızı kundaklamıştım. sabah oldu artık gelmiştik. şehre girmemize 20 dakika kadar kala uyandırdım milleti. 3 gündür uyumuyordum ancak bir gram uykum yoktu. kendi yerime geçtim. şehre vardığımızda herkes belli yerlerde inmeye başladı. hastalanan kız ve kankasının inme sırası gelmişti. battaniyeyi uzattı ve teşekkür etti. ben olduğumu nereden anladı bilmiyorum. belki de kundaklarken uyanıp çaktırmamıştır. kankası da dik dik bakıp teşekkür etti onu örtmediğim, sadece hastalanan kızı kundakladığım için.

    bu güzel geziden 1 hafta sonra ön kapıdan giren kızı tamamen unutma planlarım kapsamında hastalanan kıza açılıp güzide bir birlikteliğe imza atmak istiyordum. gittim efendi gibi kendisinden hoşlandığımı söyledim. o da benden hoşlanmış. güzide bir birlikteliğe yelken açmaya karar verdik. ilişkimizin 3. gününde sinemaya gittik. a beautiful mind filmi idi. oldum olası matematiğe aşığımdır. filmden gözümü ayıramadım. john nash'in deli tripleri benim derbeder halimle örtüşüyor gibiydi. kızın elini bile tutmadım. yanımda kız olduğunu da unuttum. film bitince çıktık biraz dolaştık. 4 gün daha birlikte takıldık. her teneffüs sınıfımdan çıkıp hastalanan kızın sınıfına gidiyordum. onu alıp bahçede dolaşıyor, muhabbet ediyorduk. 8. gün ilk iki teneffüs süperdik. 3. teneffüste almaya gittim. "potansiyel konuşmamız gerek" dedi. hay amk, bir numaralı amerikan dizi-film klişesini çekiyordu bana. "peki dışarıya çıkalım" dedim. dışarıda bana, "benim için yaptığın şeyler çok güzel, çok romantik. ancak ben senin bunları daha önce başka bir kıza da yaptığını biliyorum." dedi. benim bön bakışlarım karşısında "ön kapıdan giren kız." diye açtı tamamen konuyu. "eee" der gibi baktım. "ben bunu kaldıramıyorum. en iyisi bitirmemiz." dedi. "emin misin?" diye sordum. "evet kesinlikle eminim." dedi. "peki hayatta başarılar" deyip tuvalete çıktım. yüzümün bir türlü gülmüyor oluşuna kahredip sigara içiyordum. derken yanıma hastalanan kızın sınıfından bir arkadaş geldi.

    neyim olduğunu sordu. ayrıldığımızı söyledim. "kardeşim benden duyduğunu kimseye söyleme ama dün anadolu öğretmen lisesi'nden barzinho diye biriyle çıkmaya başlamış." dedi. benim başımdan aşağıya kaynar sular döküldü tabii. "ulan huuruuuu" diye bir höykürdüm kendi içimde. gittim yanına "sen ne yaptığını zannediyorsun?" diyerek çıkıştım. "seni ilgilendirmez" diyerek atar yaptı bana. ağzını yüzünü tokatlamamak için kendimi zor tutuyorum. geçmişimde selin adlı bir kızı tokatlamışlığım vardı ve halen kendime sinirleniyordum bu hususta. bu da başka bir hikayenin konusu. "uymayacağım lan şeytana, allah'ından bul." diyerek tuvalete döndüm. fakat içimdeki kini bir türlü atamıyordum. tuvaletteki fayansları yumruklamaya başladım. en güzel deşarj olma yönetimidir. sonra bu şekilde olmaması gerektiğini düşündüm. anadolu öğretmen lisesine gidip o binin ağzını yüzünü kırmalıydım. aldım çantamı düştüm yollara.

    bizim memleketteki anadolu öğretmen lisesi'nde ülkücüler hakimdi. ben hiçbir siyasi gruba üye değildim. arkamda semtimin delikanlıları vardı. ancak yine de kimseye haber vermeden gittim. bahçede elemanı soruştururken birileri haber uçurmuş olacak. 15-20 kişi kadar yavru kurt karşıma dikildi. bir sürü herif karşıma dikilmiş teker teker sayacak halim yok herhalde. "ne arıyorsun lan burada?" diye gider yaptı biri. "barzinho diye birini arıyorum 10. sınıflardan" dedim. "benim" dedi, bana ilk gider yapanın hafif arkasındaki. öne bile çıkmamıştı. bu iyiye işaretti. kuyruğunu bacaklarının arasına kıstıran yavru kurtlardan daha fazla sevdiğim bir şey yoktu kavga ortamlarında. öndeki çakal "ne yapacaksın lan barzinho'yu yavşak?" dedi. zaten kan beynime sıçramış. saçlarını memoli tarzında taramış, reis triplerine giren dallama sinir katsayımı giderek arşa doğru yükseltmekteydi. "erkek arkadaşı olan bir kızla çıkıyormuş senin gölgendeki bu çakal." dedim.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    0
    "kendisiyle kozlarımızı erkek erkeğe paylaşmaya geldim. ha yok, 'biz o kadar erkek değiliz' diyorsanız. şimdi beni burada haşat edersiniz. ama bunu yapmadan önce kaydınızı hangi şehre aldırmak istediğinize karar verin. hiçbirinizi sağlam sokmam bir daha bu okulun bahçesine." diyerek atarlandım. uuu beybi, içim ürperdi yine. çünkü biliyordum it iti kolay kolay ısıramazdı. bu muallakler güçlerini reislerinden, reisleri de ocaklarından alıyordu. 15-20 kişilik bir grubun karşısında kafası dik, ağzına geleni söyleyen biri büyük tehlike idi onlar için. mal gibi yüzüme bakıyorlardı. kalabalığı gören bahçe nöbetçisi öğretmen yanımıza geldi. beni dışarıya çıkarttı. bu muallakleri de sınıflarına postaladı. fakat ben hırsımı alamamıştım. okul çıkışına kadar dışarıda bekledim.

    okul çıkışında bu barzinho ile reisi birlikte çıktılar. beni dışarıda görünce beti benzi attı muallaklerin. memoli saçlı reise "benim bununla görülecek hesabım var sen bak keyfine." dedim. "teke tek halletmeniz gerek zaten." deyip gitti muallak. şaşkına döndüm. bu herif nasıl böyle bir delikanlılık örneği gösterdi anlamadım. vaktiyle ne kadar da takmışım "delikanlılık" mefhumuna arkadaş. bunların okulun arka tarafında boş bir arsa vardı. oraya zütürdüm barzinho denen salatalık turşusunu. "söyle lan, erkek arkadaşı olan bir hatuna yazılır mı? hadi yazdın, daha benimle ilişkisi devam ederken nasıl çıkmaya başlarsınız?" dedim. "benim erkek arkadaşı olduğundan haberim yoktu. arkadaşımın doğum günü partisinde tanıştık. yalnızım dedi." gibisinden geri vitesler gelmeye başlamıştı halefimden. benimse gözlerim dönmeye devam ediyordu. yine de kendimi bir müddet daha tutmaya devam ettim. "peki şimdi yalnız olmadığını öğrendin. hatunun karakterinden de haberin var. ne yapacaksın? ayrılacak mısın?" diye sordum. kem küm etti. net bir cevap vermedi. ben bunun çenesinin sol yanına yumruğu yapıştırdım. sendeleyip üzerime gelmeye çalıştı. bir de çenesinin sağ yanına yapıştırdım. iki yakasından tutup "cevap ver tanınmayacak hale sokarım seni" diyerek sarsmaya başladım. "ayrılacağım" dedi. bıraktım eniği. "moruk bu kızdan ikimize de yar olmaz. erkek delisi bir huur demek ki." diye teselli edip yanında ayrılıp eve gittim. bak bak laflara bak. insanın geçmişini hatırlaması o kadar da hoş bir şey değilmiş sanki. utançtan kıpkırmızı oldum yeminle.

    ertesi gün okula gittiğimde bir önceki günkü vukuatı bütün arkadaşlar duymuşlardı. "hacı ne yaptın sen? ülkücülere bulaşılır mı? zütünden kan alacaklarmış." gibi motive edici konuşmalara maruz kaldım. ilk dersin sonunda sınıfa hastalanan kız girdi bir hışımla. bas bas bağırıyor, hakaretler ediyordu. cam kenarı en arka sırada oturuyordum zaten. o karşımda bana hakaretler yağdırırken sessizce yüzüne bakıp dinliyordum. bir ara nefes almak maksadıyla durunca "bitti mi?" dedim. daha da dellendi bu. sınıftaki bacılarımdan bir kaçı dışarıya çıkardılar şuursuz karıyı. derken bizim okulun ülkücü reisi teşrif etti yanında iki yancıyla. masamın üzerine oturup ayağıyla sırama bastı. ayağımla bacağını itip sırama uzattım bacaklarımı. "buyur ne vardı?" dedim. bizim okulda pek kuvvetli değildi zaten muallakler. içişleri bakanı ağzıyla konuşacak olursam tükürüğümüzle boğardık.

    "sen bizim bir kardeşimizi hırpalamışsın" diye konuya girdi. "nedir derdin?" dedi. "bunu sorman gereken kişi ben değilim, hırpalanan kardeşine sor neden hırpalandığını" diye tersledim. "tamam. görüşeceğiz." deyip çıktı sınıftan ceketi omzunda, yancıları arkasında. öğle arasına kadar her teneffüs vakti tuvalette kafamı gibti arkadaşlar. birileri posta güvercini mi yolluyor nedir anlamadım, her teneffüs güncelleniyordu bilgiler. "okul çıkışı anadolu öğretmenin ülkücüleri gelip seni gibecekmiş"den "okul çıkışı 100 kişi gelip seni kanırta kanırta gibecekmişler"e kadar geldi hadise. zütüm inceden üç buçuk atsa da kendi okulumu tanıyordum. tanıdıklar zaten garanti ama böyle durumlarda tanımadıklarım bile yanımda olacaktı güveniyordum okuluma.

    öğle arası tek başıma takıldım. bir yandan milleti uyandırsam mı mevzuya diye de düşünmeden edemiyordum. ama aciz görünmemem gerekiyordu. herkese tek tek ulaşamasam bile okul çıkışında toplu çıkacaktık. kapıya kaç kişi gelirse gelsin bir skim olmayacaktı. hem kimse benimle gelmese bile efsane bir dayak yeyip, efsane olacaktım okulda. okul çıkış saatine adım adım yaklaşırken akrep ile yelkovan, kalbimin çarpıntıları artıyordu. sınıfımdaki arkadaşlar moral verici bakışlar atıyordu bana. hepsinin yüzünde mavi beyaz braveheart boyası görür gibiydim.

    okulun bitiş zili çaldı ve iskoçyalılar gibi çıktık sınıftan. koridorda diğer sınıflardan arkadaşlar da katılıyordu bize. resmen kral 1. edward'ın altına sıçırtmaya gidiyor gibiydik. okulun kapısından çıkarken bir sürü kişi daha katılmıştı bize. bahçe kapısına çıktık dışarıda bir allah'ın kulu yok. haybeye galeyana gelmiştik. haberleri kim ulaştırdıysa yanlış ulaştırmıştı. beni yalnız bırakmayan herkese teker teker teşekkür ettim. hepsi de "bir durum olursa haberim" olsun diyordu. tekrar gurur duymuştum okulumla ve içinde barındırdığı güzel insanlarla.
    hastalanan kızın beni boynuzlaması, boynuzlamakla kalmayıp bir de üstüne terketmesi beni mahvetmişti. zaten derbeder olan kişiliğim yerle yeksan hale gelmişti. okul bahçesinde yürürken kafam hep öndeydi. sürekli düşünceli, sürekli dertli. beni teskin etmeye çalışan insanların sözleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. hiçbir şey dertli gönlümü onaramıyordu. yine böyle kafam önde yürüdüğüm bir gün çöp tenekesine çarptım okulun bahçesinde. çarptığım tenekeye dönüp "sen de mi ulan? sen de mi vuruyorsun bana?" diye küçük emrah pozlarına girdim. artık sabahları servise binmeden önce bilgisayarımı açıp ferdi baba'nın klagiblerini dinler olmuştum bir adet bira eşliğinde. o bir adet bira ve ferdi baba'nın hisli sözleri yetiyordu sarhoş olmama.

    hastalanan kız ile birlikte olarak bastırmaya çalıştığım ön kapıdan giren kız aşkı tekrar filizleniyordu yüreğimde. küllerinden doğan anka kuşu gibi zerafetle kanat çırpıyordu. bütün bunlar olurken lakabımdan da taviz vermiyor, denk geldikçe yapıyordum cinsel ciksimi. ancak o dönemde yaptığım hiçbir cinsel ciks zevk vermiyordu. sadece skor tabelasını arttırmak istiyordum. dışarıdaki insanlara ayakta olduğumu, hiçbir şeyi skime takmadığımı göstermeye çalışıyordum.

    okulun sonları geliyordu. bir şey yapmalıydım ama ne? yaklaşık bir aydır aksiyonsuz bir hayatım vardı. yaz gelince düğünlerde bol bol kavga edecektik ama düğün sezonunun tam randımanlı olarak açılmasına daha bir ay vardı. boşluğa düştüğüm anlarda hep ön kapıdan giren kız ile ilgili planlar yerleşiyordu beynimin içine. bir haftasonu televizyonda ah nerede vah nerede adlı filmi izlemiştim. tarık akan'ın gülşen bubikoğlu'na olan aşkı vardı. playboy'du bir de herif. gece balkonda sigara içip yıldızları seyrederken bahar badanasında kullanılan boya kovası ilişti gözüme. şak diye ferit reisin kızın sokağına yazdığı yazı belirdi gözüme.

    dibinde biraz boya kalmış kocaman kovayı ve boyacılardan kalan bir fırçayı yanıma alıp ön kapıdan giren kızın evine doğru yola çıktım. 10 kmlik mesafede oturuyorlardı. saat de gece 2 idi. taksiye verecek param yoktu. o saatlerde de minibüs bulunmazdı. iyi çocuklar evlerine gece yarısı olmadan vardığı için son minibüsler 12'de kalkardı her yandan. fakat ben iyi çocuk değildim. gavurların badass dediği tipte bir adamdım. gözüm kara, zorluklardan yılmazdım. elimde koca kova tıngır mıngır sesler eşliğinde hedefime ilerledim.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    0
    sonunda evlerinin önüne varmıştım. tam apartmanlarının karşısındaki kaldırıma yanaştım. fırçayı boyaya daldırıp yazmaya başladım. s harfleri alt alta gelecek biçimde "seni seviyorum" yazdım. birden bir ses duydum. "pişt hayvan. ne yapıyorsun lan orada?" sağa baktım kimse yok. sola baktım kimse yok. umursamadan adımın baş harflerini de yazdım. tekrar o ses... bu daha kızgın. "indirtme lan beni aşağıya şerefsiz. sil onu defol git." eyvah kayınbaba. ulan tırstım birden. ön kapıdan giren kızın babasıyla ilk tanışmam böyle mi olacaktı? alt alta gelen s harflerinin üzerine bir fırça darbesi indirdim. tekrar durdum sonra. "ulan niye siliyorum ki, gibtirolup gideyim yakalayamaz nasıl olsa lavuk." diye düşünüp tası tarağı toplayarak topukladım. polise falan haber verir diye karmaşık bir yol çizerek eve geri döndüm.

    ertesi gün okula gidince ön kapıdan giren kız dikildi karşıma.

    ön kapıdan giren kız: sen miydin?
    potansiyel mevta: evet
    ö: neden?
    p: seviyorum.
    ö: peki hastalanan kız?

    işte taku avuçladığım nokta buydu. kendi içimde ne kadar mantıklı bir sebebim olsa da kesinlikle dinlemeyecekti beni.

    p: seni unutabilmek istedim
    ö: sonuç?
    p: sence?
    ö: niye unutmak istedin?
    p: beni istemiyorsun
    ö: niye unutmadın?
    p: silinemeyecek kadar derin kazınmışsın kalbime
    ö: şimdi ne olacak sanıyorsun?
    p: sarılacak mısın? -kedi yavrusu bakışıyla-
    ö: ... (çaaaaat) -dişi aslan hırsıyla-

    işte o gün gelmişti. evren benden intikdıbını almıştı. selin'in intikamı. annemle benim intikamımı da amcalarım alırdı babamdan, hatırlıyorum. hatta bir keresinde kumar masasını kafasına geçirip eve getirmişlerdi. salonda ağzını burnunu kırmışlardı. salon camımız 3 ay kırık kalmıştı. 6. katta oturuyorduk da hırsız girmesi mümkün değildi. barzinho denen lavuk da hastalanan kızdan hakikaten ayrılmıştı. o da evrenin intikamıydı. artık yaptığım her şeyin karşılığını aramaya koyulmuştum. okula sadece 8 ciltlik harita metod defteri zütürüyordum. açtım rastgele bir sayfa başladım yazmaya. ben o güne kadar yaptıklarımı ve başıma gelenleri yazmaya başladım. hakikaten bir denge var mıydı merak ediyordum. ---bu da başka hikayenin, selin'in hikayesinin konusu---

    yaz tatilinde bir imalathanede işe girdim. kendimi çalışmaya verdim. yaptığım iş zaten ağırdı. geceleri sürekli içiyor, sabah annemin zoruyla kalkıp işe gidiyor, feriştahımı kendi kendime skiyordum. o yaz ve lise 3. sınıfta çok enteresan bir şey olmadı alkolik olmam dışında. gizli gizli ön kapıdan giren kızı takip etmelerim, resmini öpüp yatmalarım, odamda sürekli ağlamalarım rutindi artık benim için. güç bela okulu bitirip, öss denen zalım sınavı da ağır yaralı şekilde bertaraf etmiştim.

    sınavdan sonra 1 hafta dinlendim kendi çapımda. işe girdim tekrar bir önceki yıl çalıştığım imalathanede. işe girdikten 1 hafta sonra da mezuniyet balomuz var. ha bak mezuniyet törenini atladım. kafa gitti iyice. saçma sapan bir yere toplayıp diploma yerine kolpadan bir başarı belgesi sıkıştırdılar elimize rulo şeklinde. "alın zütünüze sokun" der gibi bir organizasyondu. atlasam da pek bir şey değişmeyecekmiş gerçi de yazdık artık. neyse... mezuniyet balosu geldi.

    baloda başka bir hikayenin konusu olan güzide'nin kavalyesi idim. fakat bütün gece ön kapıdan giren kızdaydı gözüm. artık her şey bitiyordu, üniversiteyi kazanacak, şehir dışına gidecekti. benden de bir tak olmayacak, sokak köşelerinde harcanacaktım. belki de geleceğimle ilgili ciddi şekilde ilk kez orada, bir çift güzel kömür göze iç çekerek bakarken düşünmüştüm. balomuz iki aşamadan oluşuyordu. birincisi şık bir havuzlu tesiste, hocaların kontrolünde, ikincisi ise nehir kıyısında bir açık hava diskosunda, tamamen kontrolsüz şekilde geçecekti. ilk etapta süzgün süzgün oturmaktan başka bir şey yapamadım.

    neyse efendim, ikinci mekana geçince 2 duble rakıyı fondipleyip yaktım göğsü bağrı. verdim kendime gerekli gazı gittim ön kapıdan giren kızın oturduğu masaya. güzel bir dans müziği çalıyordu. "merhaba ön kapıdan giren kız. dans edebilir miyiz?" dedim. "tabii" dedi. ben, yeni çiftleşmiş panda gibi bakakaldım. "hayır" cevabı alıp geri dönmeyi planlıyordum. ne zaman bir planım bozulsa o panda belirir suretimde zaten. elini uzattı. tuttum kibarca elini. piste kadar gittik. hiç bitmesin istiyordum. ömrümüzün sonuna kadar öyle yürüyelim eli elimde. pist sahnenin hemen önünde, çeyrek daire şeklinde idi. herkes rahatça görebiliyordu. bir elim belinde, bir elim elinde. onun bir eli omzumda ve haliyle bir eli elimde. sonuçta iki elli normal bir insan. hay amk espri yapmaya çalışan beyin kıvrımlarıma sokayım. onunla dans ederken ayaklarımı güç bela hissediyordum. hani "uçuyormuşcasına" derler ya. hah, tam olarak öyle dans ediyordum. dans figürü gereği yönümüz değişiyordu. ön kapıdan giren kız'ın sırtı ve benim yüzüm hangi tarafa baksa o bölgede oturan herkes ıslık, alkış hareketleri yapıp zaferimi kutluyordu. öyle mal gibi sadece sağa sola hareketlerle o güzel anı hiç etmek istemedim. "benimle dans etmeyi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim" dediğim gibi ellerimden ellerini çekip "rica ederim" diyerek masasına gitti. ama o benim bitiriş cümlem değil, başlangıç cümlemdi. ikimizin evliliğine giden yolda yeni bir başlangıç cümlesi idi. kafama sıkmak istedim o an. masama oturup bir duble daha istedim ve bir fondip daha yaptım. bu kez gaz almak için değil mevcut gazı yakıp kendimi patlatmak içindi.

    ilerleyen günlerde pek bir aksiyon olmadı. temmuz ayının on ikisinde ön kapıdan giren kız ile ortak arkadaşımız olan bir hatun kişiyle mesajlaşıyordum. sormamama rağmen ön kapıdan giren kızın, dayısının havuzunda çalıştığını söylemişti. bunu bir fırsata çevirebilecek girişimci ruha sahiptim. evde 4 sayfalık bir mektup ve 20 adet şiir döşendim. şiirlerin bir kısmını zaten daha önce yazıp vermediklerim oluşturuyordu. kendisine 20 aydır aşıktım. her ay için bir şiir yeter diye düşündüm. 439 tane ön kapıdan giren kız akrostişi yapma hevesim de vardı. 439 seni çok seviyorum manasına geliyor ergen lisanında bildiğiniz üzere. ben o güne kadar toplam 132 akrostiş yazabilmiştim. 439 ön kapıdan giren kız akrostişinin sonunda da bir adet seni seviyorum akrostişi olacaktı. vereceğim defterde de "hangisini istersen onu başına koy. eğer bana bir fırsat verirsen hayatımız hep böyle renkli, hep bizim seçtiğimiz gibi olacak." diye bir not düşmüştüm. romantizmin beline beline vuruyordum aşk küreğini. 2 gün kastım kendimi zar zor 2-3 akrostiş çıkarabildim. kendimi tekrar etmeye başlamıştım. adı da zor hatunun. olaydı esra bak nasıl yardırıyordum ben mani gibi. akrostiş olayını es geçmek zorunda kaldım. 15 temmuz 2003 günü bir çiçekçiyle gönderdim bir adet kırmızı gül ve 4 sayfalık mektup ile 20 şiirimi. iş yerinde bütün gün bir oraya bir buraya hoplayıp zıplamıştım heyecan içinde. iş çıkışı çiçekçide aldım soluğu. teslim edip edemediğini sordum abiye. "verdim yeğenim" dedi. kapıdaki çam yarması bodyguard'lar içeri sokmak istemese de bizim çiçekçi abi tam bir görev adamı idi. her türlü teslim etmişti. "nasıl karşıladı peki?" diye sordum. "güldü. çiçeği de aldı mektubu da." dedi. benden mutlusu yoktu artık. öss hikayesi de ortadan kalktığına göre evlilik hazırlıklarına başlayabilir ve en az 3 sene flört etikten sonra mutlu bir yuvaya ışınlanabilirdim. mektubun sonuna telefon numaramı yazmayı da ihmal etmemiştim. bütün gece haber bekledim. beklerken uyuyakalmışım. ertesi gün hemen ortak arkadaşımızı aradım. tarihler 16 temmuz 2003 çarşamba gününü gösteriyordu. kara çarşamba. arkadaşımın söylediğine göre ön kapıdan giren kız gülü almış, mektubumu ise yırtıp çöpe atmıştı. niçin böyle bir şey yaptığını sorduğumda aldığım cevap ise korkunçtu. "gönlümün ona kaymasından korktum. hiç istemediğim bir şeyin olmasından korktum." ilk kez böyle bir tepki alıyordum bir kızdan. son kez de olmayacaktı. bu sözlerin türkçesi benim tatlı sevdiğim şöhretimden çekinmiş, "sex" lakabı taşıyan bir dallamayı kendisine uygun görmemişti. hoşlanma konusunda sıkıntı olmadığı aşikardı. lakin benim gibi biriyle birlikte olamazdı. ön kapıdan giren kız gerçekten de öss'ye kadar kimseyle birlikte olmamıştı. sözünün eri bir kızdı ve ne yazık ki kendince sebeplerinde oldukça haklıydı...

    hayatımın fırsatını hayat tarzım sebebiyle kaybetmiş olmamla yüzleşmek zorunda kaldığım dönemlerde mutlu olmamı sağlayacak herhangi bir şeye sahip değildim. rutinin dibine vurmuş bir hayatım vardı artık. ön kapıdan giren kızın beni hiç sevmeyeceğini anlamıştım. tatlı bir anı olarak tarihimin tozlu raflarına kaldırmam gerekiyordu kendisini. artık bitmişti. 20 aylık tek taraflı aşk hikayem son buldu.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    0
    Kim okuyacak bunu zihniyetini gibtimin andavalı
    ···
  7. 32.
    0
    pgiboloğa anlatsan, paranı suratına fırlatıp gibtir eder oç. arkadaş olsan dinlenmezsin bin sabah sabah asabımı bozuyon
    ···
  8. 33.
    0
    Zeyneb kaldırıp eteğini yukarı sıyırıp külodunu çıkardı bende dizlerime kadar olan eşofmanla dimdik olan gibimi ellerime alarak 31 çeke çeke zeynebi yatağa attım bacaklarının arasına girerek dizlerin havaya doğru kaldırıp büktürdüm bacak arasından gibimi amcığına hizalayıp amcığının deliğine bastırmaya başladım. gibimin kafasını zeynebin amcığına soktuğumda zeyneb altımda eşekller gibi anırarark inliyordu. gibimin tamamanı amcığının derinliklerine soktuğumda zeynebin gözleri faltaşı gibi açılmış nefes alamıyordu. Hemen dudakalrına yapıştımda zeyneb hıçkırmaya başladı .Öyle sert soktumki amcığına bir kaçkez zorlanmayla osurduğunu fark ettim. Aradan 5 dk felan geçmeden gibimin ucunda öyle derinden yakan bir zevk aldımki gibim hemen zeynebin amından cıkarır çıkarmaz zeynebin dıbının üstüne tam bir çay bardağı dolusu fışkırarak boşalmaya başladıımda zeynebin amından kanlar akmaya başladı. Zeynep hem kan hemde zevk sularıyla amından fışkırmaya başladı. Zeynebe yaklaşarak artık karımsın dedim ve sahiplendim Zeyneble şuan son senemiz zeyneble gibişmemiz zeynebi dahada güzelleştirmiş tam bir kadınsı olmuştu.
    ···
  9. 34.
    0
    lk sohbetten sonra biraz daha yakından tanışmak ve samimi olmak için camları açtık ve camdan görüşmeye başladık. sesli konuşma ve samimi sohbet içinde konuyu cinselliğe çekti. Bekar olduğum ve ona göre çekici olduğumu, yalnız nasıl kaldığı sordu. beni de beğendiğini açıkça söyledi. Bu durumda bana verecekmisin dedim evet dedi. sohbetimiz iki aya yakın msn den devam etti. bir gün msn de kaldığım şehire geleceğini 4 gön kalacağını söyledi. kaldığım şehirde akrabaları vardı. istersen misafir edebileceğim diye bir teklifte de bulundum. kabul etti. telefonlarımızı verdik bir birimize. iki aya yakın zaman içinde sanal sex yaptığımız da olmuştu. ama aşırısına kaçmamıştık. Sadece sözlerle bir birimizi tatmin etmeye çalışıyorduk. o daha çok etkileniyordu ve hemen ıslandığını belirtiyordu. ben elimle dokunmadan veya sürtünmeden kolay boşalamayacağımı söylemiştim. derken gün geldi ve karşıladım. .. Ateşli MisafirimEve doğru gidiyorduk, bir kaç lazım olan eşyayı içki yemek sebze falan aldıktan sonra yola devam ettik. arabayı ben kulanıyordum, eve kadar dayanamayıp elini önüme attı az daha kaza yapıyorduk. neyse? biraz sonra tekrarladı bu sefer hazırlıklıydım. tepkim gülümseme olmuştu..Eli ile sıvazladı sertleştirdi ve fermuarımı açmaya çalıştı. elini içeriye soktu ve zorla dışarı çıkardı. araba otomotik vites olduğu için pek rahatsızlık duymadım. ve iyice süzdükten sonra eğildi ve ağzına aldı, öyle sıcaktı ki ağzının içi çok geçmeden gözlerimde şimşekler çaktı ve ağzına boşaldım. iyice yalayıp temizledi ve tekrar içeriye soktu aletimi. eve varana kadar hiç konuşmadık. bu arada kendimden bahsetmeyi unuttum. ben bir reklam ajansta grafikerim. bayan misafir de yurt dışında restaurant işletmecisi. ben 1.75 boyunda, buğday tenli 72 kg ağırlığında 32 yaşında bir adamım. misafirim de 64 kg 1.68 boyunda kumral ela gözlü harika vucudu olan dik ve diri göğüslü, toparlak kalçalı, sütun bacaklı bir afetti. neyse?eve vardık. arabayı parkettim eşyaları çıkardım eve girdik. çanta ve valizlerini içeri salona koydum mutfağa geçtim eşyaları yerleştirdim ve yemek için birşeyler hazırlayayım dedim. yardım etmek istedi bende memnuniyetle karşılık verdim. onun bana yaptığı jestin etkisindeydim daha ve bu karşılığı vermek istedim. mutfakta o hazırlıkları dezgahta yaparken bende arkasına geçtim ve sürtünmeye başladım. öyleki kalçaları aletimi çelik gibi sert bir hale getirdi. yüzü bana dönük sırtına yapışmış kalçaları ile aramda hava geçmesini bile engelliyordum, o kadar sıkıyordum. ellerimle dik ve diri göğüslerini sarmış dudaklarına yumulmuş nefesini içime alıyor kendi nefesimden solumunu sağlıyordum. öyleki kendinden geçmişti gözlerini kapatmış bir ara ?Bana geçirirmisin? dediğini duydum. elimi göğsünden kemerine indirdim kemeri çözdüm ve paltolonunu indirdim. pantolondan kurtuldu ve kilodu üzerinden organına elimi attım o kadar ıslanmıştı ki sıcacık ve ıslaklığı iştahımı artırmıştı. az geri çektim ve kilodunu indirdim. Hafif öne doğru eğmesini sağladım ve bacaklarını araladım. diz çöktüm ve arkadan dıbına dilimi uzattım. ilk dokunuşum ondan IHHH sesi ile irkilmesini sağladı. parmaklarını sıkıyor dudağını ısırıyordu ve hadi dedi dayanamıyorum dedi. ayağa kalktım ve yüzyüze geldim mutfaktan salona getirdim kanepeye oturttum bacak arasına geçtim diz çöktüm ve daha iştahlı bir şekilde organına yamuldum. organının yanaklarını dudaklarımla ayırıyor dilimle adeta şov yapıyordum. zevk sesleri yükseliyor heyecanı artıyor nefes alışı sıklaşıyor ve kasılmaları gösteriyordu ki anladım gelmesi yaklaştı diye. bende dilimle onu orgazma ulaştırmayı düşünüyordum. daha ben organımı çıkarmamıştım bile. sadece dudak ve dil şovu yapıyordum. çok geçmeden teslim oldu ve çığlıklar arasında boşaldı. zevk suları içinde kalan yüzümü göbeğine ve baldırlarına sürdüm. bitkin haldeydi. kalktım ve lavaboya gittim elimi yüzümü yıkadım geldim o hala uzanıyordu. kalkmasını sağladım ve yemek için mutfğa geçtim az sonra yanıma geldi ve bana bu işte acemi olmadığımı sordu. içimden geldiği gibi davrandım dedim gülümseyerek yemeği hazırlamaya devam ettik.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    0
    öyle tipsiz denilecek kadar tipsiz yakışıklı denecek kadar da yakışıklı değilim normal bir tipim var. Fakat bulunduğumuz ortam içerisinde ilk dikkat çeken kişilerden biri olduğum kanaatindeyim ki , çevremde böyle söyler . Lise yıllarımda saçıma 1 defa bile tarak vurmamış biriydim , yani taraktan kastım hep sönük vasat bir biriydim, yoksa tarakla işim olmaz arkadaşlarım dalga geçerdi genellikle bu nedenden ötürü benle . Bir kere saçımı kaldırıp geldim onda da güldüler şe.. fsizler . Kızlar ile aram normaldi ama kimseye o gözle bakmamıştım bugüne kadar. Bana bakanlar olmuştu ama ben yüz vermemiştim, bilemiyorum beyler sevmeyi beklemiştim delicesine sevdirecek birini beklemiştim, uğruna her şeyi yapabileceğim birini…
    Üniversitedeki ilk senemizdi, hazırlık sınıfıydık ben lisede hiç kimseden hoşlanmamıştım az önce dediğim gibi. Üniversiteye de geldiğimde böyle bir şey beklemiyordum zaten. Hazırlık sınıfı olduğumuz için sınıflar 25 kişilikti sınıfa girer girmez gözüme çarptı o ilk olarak, şuan bunları yazarken canımın ne kadar yandığını tahmin edemezsiniz. Gördüm onu hani nasıl tarif edilir ki sadece onu gördüm desem yeridir başka bişey göremiyodum. Yanından geçerken gözlerine baktım ama o bakmamıştı tabi. Arkadaşlarıyla ilgileniyordu liseden aradaşları vardı sınıfta 4-5 kişi bayandı onlarda.

    Ne yapabilirim ki ?

    Lise hayatımın verdiği vasatlıkla gidip en arka sıraya oturdum. Daha önce de belirttiğim gibi saçlar falan inik vasat bir halde dolanırdım normalde ama onu görünce artık kendime bakmam gerektiğini düşündüm nedense , saçıma şekil verecektim aklıma ilk olarak bu geldi. Zaten yeni bir ortam, eski halimi de bilen yok eski arkadaşlar da yok ki dalga geçsinler diyerek kendimi avuttum . Yaklaşık 15-20 gün boyunca hala o vasat, kendine güveni olmayan bir kişi olarak devam ettim. Tabi saçıma başıma özen göstermeye başlamıştım 2. günden sonra , ama bunların hiçbiri onun dikkatini çekmiyordu, daha bu konularda hiç tecrübem olmadığı için ne yapacağımı da bilmiyordum ki . eğer o zamanlar foruma takılsaydım mutlaka yazardım buraya görüşlerinizi alırdım ama o zamanlar inci de takılıyodum, orda da açtım biplemediler malüm o ortamı bilen bilir zaten. Tabi ilerde çok fazla yardım alacaktım karşı cinsten yazarlardan . neyse böyle devam ettim yaklaşık 1 ay kadar.
    ···
  11. 36.
    0
    Aşağı yukarı 1 ay sonra bir şeyler yapmam gerektiğini anladım ama ne yapabilirdim ki. Kendime güvenim yoktu ki yüz yüze konuşayım bu iş mutlaka yüz yüze olmamalıydı. Aklıma facebook geldi. Kızın facebook hesabı var mı diye baktım hemen. fotoğrafını bile koymuştu , kıskanmıştım fotoğrafını koymasına. Ama bana neydi demi, hemen hayalş kurdum eğer bir şeyler olursa aramızda facebook hesabını kapatmasını isteyecektim. Dereyi görmeden paçayı sıvamak mıydı benimkisi yoksa kendi kendime gelin güvey olmamıydı anlayamıyordum ki o zamanlar da her şey tozpembeydi, bilirsiniz işte aşkın ilk hezeyanları . Kızın facebook hesabını görmüştüm en azından, o anda nasıl oldu bilemiyorum ama gaza geldim ne olacak ki lan diyerek gönderdim arkadaşlık isteğini. Sonra hemen evden çıktım 2-3 saat kadar gezdim arkadaşlarla takıldım. Girmeye korkuyordum kabul etmeme olasılığından korktuğum için. Kız genel olarak çok aktif bir facebook kullanıcısıydı, nerden biliyorsun derseniz fakültenin sayfasına sahiptim ve orda her paylaşımı beğeniyordu. Yani şuanda mutlaka görmüş olmalıydı arkadaşlık isteğini. Eve geldiğimde saat 10 civarıydı hemen girdim facebook a bir yeni bildirim :D. inanır mısınız beyler O an sanki kız sevgilim olmuş gibi sevindim, halbuki bir şey yoktu ortalıkta ama o an olaya objektif bakamıyordum. Çok mutlu olmuştum hemen girip diğer fotoğraflarına baktım baktıkça laleye döndüm kafam bi milyon oldu resmen. Daha çok sevmeye başladım o anda bağlanmıştım kendi kendime, önce de belirttiğim gibi ilk defa birine karşı bir şeyler hissetmiştim ya ne yapacağımı bilmiyordum. Bilmiyordum birine bağlanmanın ne denli salaklık olduğunu. Can YÜCEL’ in bağlanmayacaksın şiirini dinliyordum ama anlamsız geliyordu. “Ne diyor lan bu “ diyordum, aşk cahiliydim. Kız arkadaşlık isteğimi kabul etmişti ama telefondan girdiği için oniline değildi malesef :(. Yani "selam naber" yazacak bi durum bile yoktu. Bide işin kötü yanı sınıflar değişmişti kız benden farklı sınıftaydı, başarı durumuna göre sıralanmıştı sınıflar abc diye ben b deydim o a da. 1 hafta dan fazla bi süre nasıl yazabileceğimi düşündüm sonra birgün fakültenin sayfasında bi paylaşım yapmıştım yazım yanlışı yapmışım farketmeden ama o işime yaradı * . Nasıl mı ? Kız yazım yanlışının farkına varıp altına doğrusunu yazmıştı. Burdan kaptırabirsem birşeyler olabileceğini düşündüm. Ve kendi hesabımdan "teşekkürler * " diye bi mesaj attım ümit le g.t korkusu arasında, terslenmem an meselesiydi. Kız ne alaka yazıp kestirip atacaktı belkide. Ama öyle olmadı "hayırdır , ne için bu teşekkür * " diye bi cevap aldım. Kız gülmüştü yaa dünyalar benim olmuştu. Hani bir karikatür var biliyormusunuz, adam bir kızdan gelen mesajı açıp, kendi kendine "gülücüğe odaklan" diyerek masturbasyon yapıyo . Benim de kalbim o an mastürbasyon yapıyodu sanki. O denli coşmuştum. Neyse bende "fakülte sayfasında adminim de ben paylaşmıştım o şeyi * görememişim düzeltmişsin * " diye attım bi mesaj. Kız da "ne olacak ya rica ederim, bayaa belirgindi zaten * " tarzında bi mesaj attı, tam hatırlayamıyorum. Yani kestirip atmamıştı belki size öyle gelebilir ama objektif bakamıyordum ben beyler olaya. O konudan girerek yaklaşık 1 saat konuştuk , keşke silmeseydim direk yazardım, hatırlayamadım şimdi ilerde hatırlarsam editler düzeltirim. 1 saat ama mobil olduğu için çok ta bişey konuşmadık. Neyse ben en azından bi adım attığım için çok mutluydum. Orasını çok iyi hatırlıyorum. Yatağa uzanmış ağzımı ayırıp fotolarına bakıyodum. O ilk adımdan sonra gaza gelmiştim beyler. Akşam tekrar mesaj atmak aklımdan geçti fakat yanlış anlaşılırım diye korktum. Gerçi eğer öyle anlasa zaten doğru anlamış olacaktı ama işte ne bileyim kızın gözünde direk bana yazıyo bu imajı vermek istemedim. Akşam zor tuttum kendimi ertesi gün tekrardan bi mesaj attım. Sınav olmuştuk onu bahane ederek. “ nasıl geçti sınavın ?” diyerek gönderdim üniversiteden çıkar çıkmaz saat 4 gibi. Hazırlık sınıfı olduğumuz için liseden farksızdı. isyan ederek cevap verdi ve benimkini sordu. isyan etmesi normaldi her kız daha doğrusu her çalışkan kızdan beklenecek bi cevaptı o sonra da 90 ı çakarlardı ya. Ama önemli olan beni sormasıydı. Orada umuduma umut kattı. Ordan tekrar sohbeti açtım. Kendisi hakkında sorular sordum çok fazla soru soruyordum ve buradan onu önemsediğimi belli etmeye çalıştım. Bkz. Hakkında Her Şeyi Bilmek istiyorum – Nil KARAiBRAHiMGiL. . Kız da anlamıştı artık tepkisiz kalıyordu kısa kısa cevaplar da vermiyordu hani. Kendisini anlatmaktan hoşlandıysa demek ki. ben soruyorum o cevaplıyo, ben soruyorum o cevaplıyo. En sonunda dedim ki “neden sen hiçbir şey sormuyosun ? * ” . Dedi ki “ne sorayım ki aklıma soru gelmiyo”. Şeytanlıktı bu bana göre aklına soru gelmez olur mu hiç. Beni önemsemediğini belli etmeye çalışıyodu herhalde. Her neyse bu şekilde ben 1 hafta sonra 7/24 konuşur oldum kızla. Pis bağlanmıştım beyler. Kız da halinden şikayetçi değildi demek ki kız da istiyordu dedim o zaman kendi kendime. 1 ay kadar konuştum artık baya samimi olmuştuk. Ve niyetimi az da olsa anlamış olduğunu sanıyordum. Kızla kanka ayağına girmemiştim hiç. Kardeş ayağına falanda girmedik. Normal bir şekilde konuşuyorduk, artık onu tanıyordum ve sohbeti doyumsuzdu gerçektende. Kız çok doğaldı beyler, benim en çok sevdiğim şeyin doğallık olduğunu anlamıştım. içimde delicesine ilanı aşk etmek yatarken sabır dedim kendi kendime sabır.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    0
    Sonra ben iyice belli etmeye çalıştım günde en az 2 defa bir şeylerden konusu açılıyordu ve ben ona sen benim için çok değerlisin diyordum. Konuşma şöyle oluyodu misal :

    o: ayağım ağrıyo yaa 2 gündür.
    Ben: hastaneye gittin mi ?
    O: yok gitmedim gerek yok ya.
    Ben: nasıl gerek yok ya git bi göster belki önemli bişeydir.
    O: ya boşver ne olacak, hem sen beni boş ver niye kafana takıyosun.
    Ben: nasıl boşveririm ya, benim için değerin çok sen farkında değilsin belki ama *
    O: halla halla niye ki yaa *
    Ben: öğrenirsin zamanla boş ver sen sadece değerli olduğunu bil yeter *

    Baya yüzüklerin efendisinde Gollum'un yüzüğe bağlanması gibi bağlanmıştım .
    Bu şekilde veya başka şekillerde derdimi hep belli ettim kıza beyler. Şimdi size bir sorum olacak bu kız anlamamışmıdır ? Kız geri zekalı değil sonuçta, sizce anlamadı mı yoksa salağa mı yatıyo * . Her neyse bu şekilde konuşuyoruz 7 24. Ben onunla konuşmaktan geceleri, sabah okula kalkamıyorum, o derece yani. Kızda uyku problemi yok gece 3 te yatsa bile sabah kalkıyodu, olan bana oluyodu yani :D. Ben artık bunun bir adının konmasını istiyodum. Konuşmalardan anlaşılacağı üzere kız da razıydı. Hiçbir şey demese bile, her gece konuşması tek başına yeterliydi. Siz boş olduğunuz biriyle gece yarılarına kadar konuşur muydunuz ?
    ···
  13. 38.
    0
    Bir gün düşündüm ve bir gece yatmaya yakın şuna benzer bir yazı yazdım ;

    “Merhaba xxx * (birbirimize lakap takmıştık ve lakabıyla seslendim komik olsun diye)

    Sana bişey söylemek istiyodum hayli zamandır ama nasıl söyleyeceğimi bilemediğim için hep bekliyodu. Nasıl karşılayacağını bilmiyorum ama, Ben senden bir hayli hoşlanıyorum * hayatım boyunca ilk defa böyle bir şey hissediyorum birine karşı ve ilk defa böyle şeyler söylüyorum değerini bil * ben şimdi yatıyorum senden bir cevap bekliyorum ama, sabah okuyacam o yüzden şimdi yazma cevabı * şimdi ben hoşlanıyorum dedim ya bu öyle böyle değil :( yaptığım her işte aklım sende , ne ders çalışabiliyorum ne de başka bir şey yapabiliyorum. Namaz kılarken bile aklıma geliyosun günaha giriyorum kız :D dediğim gibi ilk defa sana yazıyorum böyle bir şeyi inşallah üzülmem. Yada üzeceksen de sen üz be ne olmuş sanki, üzülmedik mi sanki hiç. Hep sevmediklerimiz mi üzecek sanki. Ama üzmezsin gibi geliyo * her neyse ben yatıyorum , dediğim gibi sabah bakacam mesajına, bolca düşün hızlı karar verme :D

    Seni seviyorum *

    Tam olarak bu olmasada bunun bir kopyası niteliğindeki bir mesajı yazdım. Ama gönder butonuna elim varmadı. Ya kabul etmezse ? Ne yapardım lan. Hayattan o olmasa zevk alamayacak gibiydim. Öl dese gözümü kırpmadan ölürdüm beyler. Hiç sevmemiştim ama bir sevmiştim ki delicesine, ağlatırcasına, köpek gibi sevmiştim köpek gibi.

    Bu mesajı yazdım göndermeye de kararlıydım ama yemedi bi tarafım sanırım. Bekleyeyim biraz daha dedim. Ama müptelası olmuştum onun. Bu arada kızla hiç yüz yüze konuşmadım bu zamana kadar. Telefon numarası da yok tabi, sadece Facebook tan konuşuyoruz. Sınıflar ayrı olduğu için konuşamıyorduk, teneffüslerde ise kızlar çete halinde dolaşıyordu. Okuduğumuz fakültenin konumu dolayısıyla kıza yakınlaşmam imkânsız gibiydi. Bir ortam gerekiyordu fakat o ortam da şuana kadar kurulmamıştı hiç. ilk adımı atması gerekiyordu birinin ama nerde o kişi. Her neyse 2 gün daha ilan ı aşk etmeden geçti ama öteki gün o mesajı atmam gerektiğini düşündüm ve kararlıydım. Mesajı yaklaşık on defa daha okudum nasıl oldu bi hata var mı diye. Yoktu bir hata veya ekgiblik o anki aklımla tam olarak düşündüğüm mesajdı o. Hayatımda yaşamadığım bir duyguyu yaşıyordum beyler o mesajı gönderirken. Beklide ilk defa öyle içten dua etmiştim. Ama içim de kesin kabul edeceğine dair bir his vardı. Mutluydum bir yandan da, çünkü kabul edecekti. En azından ben öyle hissediyordum. Gönder butonunun üzerinde 20 tur attıktan sonra gaza geldim ve gönderdim mesajı. Kıza uyuyacağım sabah bakarım demiştim ama uyunur muydu o kafayla sizce?. Aklım çıkacaktı, kendimden geçmiştim.
    Hep onunla kendimi hayal ederdim ve bunu gerçekleştireceğime inanırdım ki çok kolay.Ama o sinsi huur kız kuzenimi kandırıyordu hep.Üniversiteyi kazandım Ankara’yı. Onlarda kalmak çok isterdim fakat babam bunu asla kabul etmezdi biraz gıcık olur gibiş hikaye kuzenime ve onun abiside evlenip gitti o gitmeseydi bi ihtimal ama er neyse halam çok ısrar etti ben bu duruma çok şaşırdm annem hiç istemedi ama babam kardeşine dayanamadı ve kabul etti tabi ben bayram ettim annem beni tembihledi bak kuzeninle aşırı samimi olma laf çıkar dedi çünkü az çok anlıyor gibiydi ondan hoşlandığımı ve geride yüzü üzgün bi ifadeyle neyse hersey olacağına varır dedi. Sanki o kızın masuz yaptığı şeylere üzülüyor gibiydi.Her neyse babamla gittik kaydımı yaptırdk işler tamamen tamamlanınca babam geri gitti iki hafta kaldı yanımda tamı tamdıbına. Kuzenim hep mesafeli gibi ama kızdan haber olmayınca benle gayet iyi falan öyleydi.Ama sanki aynı evde kaldığımız için bana çok canayakın yani eskisi davranmaya başlıyordu. Bunlar bi kere kızla hattasa bissürü tartıştılar hep küsüp barışıyorlardı ve o huur kuzenimi kullanıyordu. Aslında kuzenim bu kızı sevmiyordu ona ümit verdiği için çıkıyor gibiydi ve onu kullanmalık gibi görüyordu hattasa kızın herkesle yaptığını düşünüyor gibiydi.Son zamanlarda bu düşüncelerini hissettirmeye başladı ve geçen gün yine kavga ettiler ben kuzenimle konuştum bırak değmez üzme kendini dedim filan he bu arada halamlar biyere gidince hafiften açık giyiniyordum kuzenimin yanında ve bana baktığını anlıyordum. Onunla bunları konuşurken başım ağrıdıdğı için tabi kuzenim dedi gel uzan diye dizlerine bende uzandım ve birkaç dakika sonra bi sertlik oluştu çünkü kafam kuzenimin gibinin üzerindeydi zaten kuzenimin yüz ifadeleri değişti ama çok tatlıydı :D şapşallaştı gibi bende anlamamazlığa vurdum tabi kuzen noldu uykun varsa git yat noldu hastamısın yoksa filan oda anlamamazlığa vurarak yok ya bişeyim tamam yatarm başım ağrıdı galiba bana negatif enerji verip ağrılarını bana yüklettin diye şaka yaptı.Ben kuzenimin olmak istiyordum ve başımı anlamamış gibi yaparak kuzenimin gibine bastırıyordum birden su içmeye kalktım ve o an ne göreyim kuzenimin gibi kocaman olmuş :D kuzenim hemen saklamaya çalıştı ve utandı anladım su içip odama geçtim kuzenimde geldi o arada dolabımı açtı birşey bakacam dedi filan ve öbür halamın kızıyla aldığımız gecelikler vardı orda tabi bana abilik yapar gibi kızdı sen bunları kimle aldın napacan bunları filan tek aldım dedim ama inanmadı yoksa sevgilin mi var omu istiyo filn ısrarla söylüyo bende yok sevgilim valla ben aldım diyorum oda o an kuzenimle aldığımızı söyledi çok şaşırdım çünkü onun arkadaşı ikimizi görmüş demiş işte bize kızdı filan bende buna dedim ben koskocaman kızım dedim oda tamam filan öyle ikimiz aynı odada kalıyorduk onun odası işte ben gelince abisinin yatağını bana verdiler. Halamlar o gün halam ve babamın dayısı var onlardaydı ve Osman dayı ısrar etmiş bugün bizde kalın filan diye o ara kuzenimin teli çaldı annesiyle konuştu bana da anlattı o kadar mutluydum ki bugün kuzenimin kadını olmalıydım.O gün televizyona bakarken uydudaki tüm kanallara bakıyordm dikkat çekmemek için erotik kanallara doğru geldim hattasa çoğu kanalda penis büyütücü hap vs.reklamları vardı gibiş hikayeleri ateşliyim filan :D kuzenimin ki bayağı kalktı ama hiç anlamamış gibi yaptım bazı filmler vardı kadınla erkek öyle sevişiyorlarki direk öpüşmeleri olaydı zaten bi ara kuzenim elimden kumandayı aldı televizyonu kapadı bende napıyosun filan çocuk gibi tartıştm oda saçma şeylere bakma böyle filan kızdı ama gözlerindeki mesajı alabiliyordum o televizyonu sırf kendini korumak için kapamıştı çünkü içinden beni geçirdiğini anladı.O an çocuk gibi onun üstüne yürüdüm güya kumandayı alcam kanepeye oturuyo ben almaya çalışıyorum tabi o arada üstüne doğru geldiğimde kasıkları kasılıyodu. iyice onu azdırmıştım galiba neyse o ara telini kız arkadaşı aradı ve bizimkiler ayrıldılar. Ayağa kalktık ve o ara onun üstüne düştüm tabi yere düştük :D onun o anki bakışını unutamam ve beni ayağa kaldırdı o an ikimizin gözleri birbirine kitlendi ve bi anda dudaklarımıza yumulduk bana bakire olduğunu anlıyorum dedi bu seyi yapmayalım dedi arkadan yaparım ama istersen dedi bende olur farketmez dedim işte arkadan yaptı ve aslında oda beni seviyormuş ama utanıyormuş ve babamdan korkuyormuş he bu arada kıyafetlerimi çıkarmamı istedi oda çıkardı ve o an göğüslerimi ağzında adeta küçük bir bebeğin emzik hattasa tıpkı bebeğin annesini emmesi gibi emiyordu ben iyice azmıştım sonra önden istermisin ama canın yanacak dedi olur senin oluyum yeterki dedim o an bana sen benimsin ama önden evlenmeden yapmayalım dedi bende tamam dedim birkaç gün sonra bu bna evlenme teklifi etti bende kabul ettim halam babamlara söyledi onlarda biraz karşı çıksalarda kabul ettiler inşallah baharda nişanlanacağız.Bu arada sevgilim de bende süper öpüşüyoruz ve gibi çok güzel kalınlığı filan :D ona artık kuzen demeyi kestim ee sevgilime kuzen demekte saçmalık
    Tümünü Göster
    ···
  14. 39.
    0
    ···