+4
-1
Bundan 2 gün önce iş çıkışı yine aynı otobüs durağında, her zaman beklediğim gölge zeminde beklerken, 2 tane genç fark ettim, benim gölge yerimi onlar da keşfetmiş olacaklar ki, benim beklediğim yerde bekliyorlardı ben henüz gitmeden.
Çocukların konuşmaları dikkatimi çekti, ikisi de gayet usturuplu ve düzgün tipli çocuklardı, başka bir ırk havası sezmemiştim.
Uzun boylu olan bir ara yönünü bana çevirdi ve direkt boynunda parlayan kocaman ay yıldızlı kolyeyi gördüm. Normal şartlarda tanış olmak adına “kolyen güzelmiş” ile başlayıp, sohbete devam ederdim lâkin otobüsümün geldiğini fark ettim ve yavaşca durağa doğru yürüdüm. O gençler de kayboldular birden gözden. Meğer benden evvel durağa varıp o onlarca Konyalı teyzenin akın ettiği otobüsten 2 kişilik bir yer kapabilmişler. Her neyse, oturacak yer bulamadım. Ayakta idim. Çocuklarla aynı otobüste idik.
Kolyeli çocuğa “Kardeşim, kolyen güzelmiş.” dedim. Boyumdan kaynaklı olarak sanırım, “teşekkür ederim abi.” dedi direkt. “TÜRKÇÜ müsün?” dedim. “TÜRKÇÜYÜM” dedi gülümseyerek.
Yanındaki de kulaklıklarını çıkarttı konuşmamızı görünce. “Ya sen kardeşim?” dedim. O “yok” demekle yetindi.
TÜRKÇÜ olan kardeşimle konuşurken bir konu açıldı ve “Hedefimiz TURAN, öyle değil mi?” dedim bir ara. “Öyle” dedi. “Peki ya sence kurulacak olan TURAN devletimizin fikriyatı TÜRK - islam kaynaklı mı, yoksa sadece TÜRK kaynaklı mı olmalı?” dedim. Henüz sorduğum kardeşim cevap vermeden arkadaşı konuşmaya atıldı ve “Sence?” dedi soğuk bir ses tonuyla.
Gülümsedim. “Bence yalnızca TÜRK kaynaklı olmalı” dedim.
“Neden?” dedi, “Şimdi sen bir devlet kuruyorsun, bu devletin bir dini olmayacak ve yalnızca TÜRKLERi alacaksın öyle mi?” dedi. “Bununla da kalmayacaksın, Müslüman olmayan TÜRKLERE de Müslüman olanlarla aynı hakları vereceksin ha?” dedi. “Evet, aynen öyle” dedim ve uzun süredir bana sebebini anlayamadığım bir kin ile bakışının sebebini söylemek için ağzını açtı, başladı anlatmaya… Suriyelilerin muhtaç olduğundan girdi, onları devletimize almasaydık da ölseler miydi diye devam edip, Hz. muhafazid’in de Arap olduğuna konuyu getirip noktaladı. Olağan sakinliğimle, “evet kardeşim”, “hmm” deyip hafif gülümsemeler atarak dinledim ve bütün söylediklerini beynime kaydettim.
Konuşması 2-3 dakikaya yakın sürdü. Kısa gibi görünmesin. Aralıksız anlatılan 2-3 dakikalık bir fikriyat…
“Bittiyse cevap vereyim kardeşim?” dedim. “Bitti” dedi.
Ona kısa sorular ile kendi zihninde cevap aramaya itecek cevaplar verdim ve bir çok hususta yardımcı olacağına inanıyorum bu soruların.
Bu fikirlerimin temelinde, bu mantık hatası bulunmayan ideolojimin temelinde, Hüseyin Nihâl ATSIZ yatmakta. Bir kez daha anıyorum. RUHU ŞÂD OLSUN.
“Kurulacak bir TURAN birliği var ise ortada” diye söze girdim ve soru cevap şeklinde devam ettim. “TURAN birliği demek, TÜRK dünyasının yalnızca TÜRKiYE’den ibaret olmadığının farkına varmış olmak ve TÜRKiYE dışında diğer devletlerde mahsur şekilde yaşayan TÜRKLERi de tek bir devlet altında toplamak ülküsüdür. Doğru muyum?” dedim. “Doğrusun” dedi.
“Bundan yola çıkarak, bizim amacımız Karahanlılardan önce de var olan TÜRK dünyasının bütün fertlerini bir araya toplamak ise, bu ırkdaşlarımızda din hususunu aramak gafletine düşmeli miyiz?” dedim. “Düşmemeliyiz” dedi. “Güzel” dedim.
“ikinci hususa gelelim, TÜRK müsün kardeşim?” dedim. “TÜRK’üm abi.” dedi. “Dini bir kenara bırakalım ve olaya tarihsel bakalım” dedim ve çok sevdiğim TÜRK IRKININ LiDERLERiNDEN olan Hülagü HAN’dan bir örnek verdim.
“Vaktiyle Hülagü HAN diye bir liderimiz vardı ve bu liderin zamanında yani ilhanlılar devleti döneminde bir Arap halifesi vardı ki, TÜRKLER’in Müslüman olmadıkları için, sırf Şaman oldukları için katledilmelerinin vacip olduğu yönünde fetva vermişti” dedim. “Bir Arap, sırf senin atanı, o dönemde TÜRKLER arasında islamiyet yaygın olmadığından ve TÜRKLER Müslüman olmadığından dolayı katletmek sevdasına düşmüştü, buna aklın eriyor mu?” dedim. “Ermiyor abi, yanlış yapmış” dedi.
“Hangi partilisin kardeşim?” dedim sırıtarak. Tahminimi yanıltmadı ve “AKP” cevabını verdi. Nasıl tahmin ettin derseniz; Yalnızca bir AKP’li her şeyi bildiğini sanır ve konuşmanın başında atarlı giderli konuşur. Karşısındakinin bir şeyleri kendisinden daha iyi bildiğini anlayınca da “abi” veya “haklısın” çekmeye başlar Gülümseme
“Partin önemli değil kardeşim, merakımdan ötürü sordum kusura bakmayasın, siyasetle işimiz yok bizim” dedim ve devam ettim.
“Gelelim şimdi sizinkilerin ülkemize aldığı ve senin kardeşin olarak gördüğün Suriyelilere” dedim.
“Biz bu adamları ülkemize aldık, eyvallah. Niçin aldık kardeşim?” dedim. “Müslüman oldukları için abi.” dedi. “Müslüman Müslümana kardeş kılınmıştır, sahip çıkmamız icap eder” dedi. “Güzel” dedim, “bu hususta doğrusun. Peki ya Cihad nedir biliyor musun?” dedim. “Kur’an’da da geçer, biliyorum abi” dedi. “Anlatır mısın?” dedim. “Müslüman olmayanların…” şeklinde cümleye girdi ve susturdum. Çünkü bunca şeye sinirlenmemişken o cümlenin devamı gelirse sinirlenebilirdim. Cihad’ın hiç bir açıklamasında “Müslüman olmayanların öldürülmesi” gibi bir cümle bulunamaz.
“Cihad; birisi ibadetini yapma hak ve özgürlüğüne müdahele ediyor ise, ona karşı yapılır ve bu Kur-an’da ‘düşmanın fenalığını def etmek’ şeklinde geçer” diye düzelttim ve devam ettim.
“Şimdi bu adamların ülkesinde ibadet etmelerini engelleyen bir örgüt var, isimleri lazım değil kansızların” dedim. “Bu adamları tuttukları yerde kesip biçiyorlar doğru mu ?” dedim. “Doğru abi, şerefsizler” dedi. “Şşş yavaş olm burası Konya lan, IŞiD sempatizanı olabilir her yerde” dedim. Hemen yanımızdaki amca yüzüme bakıp minik bir şekilde gülümsedi, iki saattir bizi dinliyormuş adam, utandım :ı
Neyse, sesimi kıstım az.
“Bu durumda her Suriyeliye, IŞiD’e karşı gireceği bir savaş CiHAD sayılmaz mı?“ dedim. Duraksadı ve “Iııı, saa, saayılır tabi” dedi. “Hah!” dedim. “Sayılıyorsa ve Cihad da olağanüstü durumlarda farz-ı ayn ise, bu adamlar da savaştan kaçıp bize sığınıyorlarsa farzdan kaçmış olmuyorlar mı?” dedim. “Ama abi aynı durumda sen de olabilirdin” diye sözümü kesti. “Dur la bi dinle cevap ver soruma” dedim. “Oluyorlar abi” dedi. “Senin bir Müslüman olarak farzdan, Cihaddan kaçan bir herife kardeş gözü ile bakman ne derece doğru peki kardeşim?” dedim. Hobaaa. Çocuğun gözlerindeki 404 - Not Found ışığını gördüm. Gülümseme
“Bunu da geçtim, Hz. muhafazid’in de Arap olduğunu ve Suriyelilerin o soydan geldiğini iddia ediyorsun” dedim. “istediği kadar peygamber soyundan gelsin, Hz. muhafazid’in devamı olan bir nesil, Bedir’den, Uhud’dan hiç mi ders almaz da Cihad’dan, farzdan kaçar? Hz. muhafazid’i örnek alan insanlar bu kadar korkak olabilir mi kardeşim söyler misin?” dedim. Çocuk gözlerimin içine baktı ve dedi ki, inanmayacaksınız ama.. “Şerefsiz herifler..”
“Bu olayın dini boyutuydu kardeşim” dedim ve güldüm, devam ettim.
“Bundan bir kaç ay evvel genelde merhum Yazıcıoğlu’nun gençlik yapılanmasının yani Alperen Ocaklarının mekanı olan Semerkand Çay evine gittim ve bir kaç arkadaş edindim, ufak fikri tartışmalara girdik ve onlara Suriyeli hususunda görüşlerini sorduğumda. Kaçan erkeklerin korkak olduğunu, onları desteklemediklerini, fakat hanım ve çocuklara sahip çıkılması gerektiği fikriyatını bana savundular. Onlara da Kurtuluş savaşından örnekler vererek cephede elleri namlu tutmasa da mermi taşımaktan korkmayan kadınlar olduğu örneğini vermiştim. Onları da bu yolla kem küm ettirmiştim” dedim. Güldü çocuk. “Abi…” dedi. “Efendim” dedim. “Kaç yaşındasın?” dedi. “Bırak oğlum sen yaşımı, o kadar şey anlattım lan yaşımı mı merak ediyorsun saçma adam”. dedim gülerek. O da güldü. “Ne bileyim ya” falan dedi.
Çevreye bakışından ineceği durağa yaklaştığını anlamıştım. Sözü fazla uzatmayarak toparlamaya başladım.
“Sonuç olarak, mesele o din kardeşlerinde bitmiyor kardeşim, asıl olan, kalıcı olan ve seni bir gün kurtarırsa gerçekten kurtaracak olan ırkında bitiyor, damarındaki kanda bitiyor canım kardeşim benim” dedim.
Çocuk ciddi anlamda afallamıştı. Bir de öyle saçma sapan kekeleyerek de anlatmadım, ilgisini çekecek düzeyde vurgu ve tonlamalara dikkat ettim ki iyice girsin beynine. Sohbetin sonunda.. “Eyvallah be abi” dedi ve ben onu söylerken ki ses tonundan, söylediklerimin aklına yattığının sinyalini aldım.
Bu bana yetti de arttı…
Tam kalkmak için hazırlanıyordu, elini uzattı selamlaşmak için kendime çektim ve kulağına bir dörtlük fısıldadım;
“Savaşmaktan kaçınır kim varsa alnı kara,
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara,
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara;
Çanakkale ufkunda, Sakarya toprağında..”
Bu metinde, yaşadığım bir otobüs anımı sizlerle paylaştım.
Esenlikle.
edit: özet yok