/i/Osmanlı

Devlet-i Âliyye-i Osmanniye.
(Osmanlı İmparatorluğu)
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +46 -12
    Osmanlı imparatorluğunun kuruluşundan yıkılışına kadar hüküm süren padişahlar hakkında bilinmeyenler ve ilginç bilgiler gerçekler.

    •Osmanlı padişahları 36’dır. Bazı padişahlar ikişer defa tahta çıktığı için saltanat değişikliği 39’u bulmuştur. ikişer defa saltanatta bulunanlar Murat II, Mehmet II ve Mustafa I’dir.

    •Padişahların ilk 8’i halife ünvanına sahip değildi. Ondan sonraki 28 tane Osmanlı padişahı hem halife hem de padişah ünvanını taşımışlardır.

    •Şair padişahların şiirlerinde ve divanlarında kullandıkları takma adlar şunlardır: II. Murat «Muradı»; Fatih Sultan Mehmet «Avni»; II. Bayezit «Adni»; I. Selim «Selimi»; I. Süleyman «Muhibbi»; II. Selim «Selimi»; III. Murat «Muradı»; III. Mehmet «Adli»; I. Ahmet «Bahtı»; II. Osman «Faris/ Farisi»; IV. Murat «Muradi»; II. Mustafa «ikbali»; III. Ahmet «Necibi»; I. Mahmut «Sebkati»; III. Mustafa «Cihangir»; III. Selim «ilhami»; II. Mahmut «Adli.»

    •En çok yaşayan hükümdar 78 yaşında ölmüş olan Orhan Gazi’dir. En genç ölen padişah ise 18 yaşında şehit edilmiş olan II. Osman (Genç Osman)’dır.

    •Tahta çıkış bakımından en yaşlı padişah 65 yaşında padişah olan V.Mehmet en genci de 7 yaşında tahta çıkan IV. Mehmet’tir.

    •Tahtta en uzun kalan padişah Kanuni Sultan SÜleyman’dır. Saltanatı 45 yıl, 11 ay, 7 gün sürmüştür. En kısa saltanat da V. Murat’ın 93 günden ibaret saltanatıdır.

    •Osman Gazi’den Kanuni’ye kadar ilk 10 padişah ordunun başında başkumandan olarak bütün seferlere katılmışlardır. Bu askeri geleneği ilk bozan II. Selim (Sarı Selim)’dir. Ondan sonra yalnız III. Mehmet, II. Osman, IV. Murat, IV. Mehmet, II. Mustafa savaşa gitmiştir. Ötekilerinden bazıları ordu ile hareket etmişlerse de savaş meydanlarına gitmemişlerdir. Bu duruma göre fiilen savaşmış olan Osmanlı padişahları 15’ten ibarettir. Geri kalan yirmi biri savaş görmemiştir.

    •Gerileme Devri’nde bazı padişahlara savaşa girmedikleri halde ordunun kazandığı zaferlerden dolayı fetva ile gazi’lik unvanı verilmiştir. Bu padişahlar, sırası ile şunlardır: I. Mahmut, III. Mustafa, I. Abdülhamit, III. Selim, II. Mahmut, Abdülmecit, II. Abdülhamit, V. Mehmet.

    •Sekiz padişah eceliyle ölmemiştir. Bunlardan I. Murat savaş meydanında şehit olmuş, Fatih’le II. Bayezit bir rivayete göre zehirlenmiş, Genç Osman’la III. Selim öldürülmüş, I.ibrahim ile IV.Mustafa da tahttan indirildikten sonra fetva ile idam edilmişlerdir. Abdülaziz de ya öldürülmüş ya da kendini öldürmüştür.

    •Yedi padişahın ölümü bir müddet gizli tutulmuştur. Bunlardan I. Mehmet’in 41 gün, II. Murat’ın 15 gün, Fatih’in 1 gün, Yavuz’un 9 gün, Kanuni’nin 48 gün, II. Selim’in 7 gün, III. Murat’ın 11 gün ölümü gizli tutulmuştur.

    •Padişahlar içinde en çok çocuğu olan III. Murat’tır. Kız ve erkek çocuklarının 100-130’u bulduğundan bahsedilir.

    •Fatih devrinden itibaren kanunlaşan şehzade idamı geleneği I.Ahmet devrinde kaldırılmıştır. Ondan önce yalnız Kanuni ile II. Selim tahta çıkışlarında kardeş kanı dökmemişlerdir. Çünkü bunların öldürecek kardeşleri yoktu.

    •I. Ahmet’in hayatında 14 rakdıbının birleştiği noktalar vardır: Hicri takvim hesabı ile 14 yaşında 14. padişah olarak tahta çıkıp 14 yıl saltanat sürdükten 32 (yani 2 kere 14) yıl yaşadıktan sonra ölmüştür.

    •I.ibrahim tarihte “Deli ibrahim” diye anılır. Çünkü süse pek düşkündü. Bu arada samur kürke büyük merak sarmıştı. Sakalına inci dizdirdiği de söylenir. «Deli» ibrahim bu zevk düşkünlüğü dolayısı ile devlet hazinesini çılgınca harcamıştır. Birtakım üfürükçüler bu arada Cinci Hoca da bu padişahın devrinde türemiştir.

    •IV. Murat, Osmanlı padişahlarının en zalimidir. Ünlü tarihçi Hammer’in yazdığına göre 7 yıl içinde 20.000 kişiyi idam ettirmiştir.

    •Osmanlı tarihinde gelip geçmiş 203 sadrazamdan 44’ü padişahların emriyle öldürülmüştür Padişah emriyle ilk öldürülen sadrazam Fatih’in veziri Çandarlı Halil Paşa’dır.

    • **600 yıllık Osmanlı Devletin de, çoğu zaman zenginlerin zekat ve sadaka verecek fakir insan bulamadıklarını biliyor muydunuz?..

    • **Osmanlı Devletin de adeletin en temel prensip olduğunu ve Fatih Sultan Mehmet Han'ın, bir yahudi tüccarın kolunu haksız yere kestirdiği için, aynı cezaya mahkum olduğunu ve son anda tacirin bu hakkından vaz geçmesi sonucu kolunu kesilmekten kurtarabildiğini biliyor muydunuz?..

    • **Osmanlı Devletinin küçük bir beylikten, 10 milyon km kare genişliğinde bir toprak büyüklüğüne ulaştığını biliyor muydunuz?..

    • **Osmanlı da örf ve adet kelimesinin hayat nizamı yerine kullanıldığını, ve herşeyin edep ve adap çerçevesinde yapıldığını biliyor muydunuz?..

    • **Bulunduğumuz toprakların Osmanlı toprakları olduğunu ve kurtuluş savaşımızın yine Osmanlı Devletinin desteği ile başladığını biliyor muydunuz?..

    • **Osmanlı Devletinin fetih yaptığı hiç bir bölgede kadın, çocuk, yaşlı ve kendisine karşı savaşmayan hiç bir kimsenin kılına bile zarar vermediğini biliyor muydunuz?..

    • **600 Yıllık devlet hayatı boyunca, hiç bir vatandaşının inancına karışmadığını ve herkesi kendi inancında özgür bıraktığını biliyor muydunuz?..

    • **2. Abdülhamid Han'ın, o gün Osmanlı toprağı olan, bugün işgal altındaki Filistin topraklarını satın almak isteyen ve bunun karşılığında tüm Osmanlı Devletinin borçlarını ödemeyi taahhüt eden Yahudilere bu toprakları satmadığını biliyor muydunuz?..

    • **Ardından gelen ve 2. Abdülhamid Han'ın tahtan indirilmesine sebep olan 31 Mart ayaklanmasının bir çapulcu ayaklanması olduğunu ve işi organize edenlerin içinde Yahudilerin de olduğunu biliyor muydunuz?..
    • **Osmanli hanedanindaki hicbir hanim sultanin(Padisah doguran hanim sultan olabiliyordu) turk olmadigini, sonradan gostermelik musluman olduklarini?
    • **Turkmenler icin cahil, aptal dediklerini?(topkapida fetvalari var)
    turk dilini asla kullanmadiklarini, turk dilini son derece cirkin bir dil olarak gorduklerini?
    • **Fatih Sultan Mehmet'in ilk olarak kardeslerini oldurdugu, Fatihten sonra butun basa gelen padisahlarin kardeslerini oldurme hakkina sahip olduklarini?
    • **Padisahin hareminde sadece kadinlarin bulunmadigini, oglanlarinda hareme dahil olduklarini?
    • **Padisahin yakin korumaligini yapan, osmanli ordusunun en ayricalikli bolumu, hatta istedikleri zaman padisah kellesi bile alabilen yenicerilerin tamaminin dewsirme hiristiyan cocuklari olduklarini?
    • **Kazandiklari butun ulkelerin ordularinida ordusuna katan osmanlinin, avrupaya yaptiklari akinlardan sonra,o kadar milletten olusan ordusundan sadece turklerin barbar diye anildiklarini?

    devamı gelir
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +6
    Eski zamanlarda Fatih ve Bayezid Camilerinin avlusunda sergi kurulur ve bu avlular yiyecek v.s. satan küçük dükkanlarlar dolardı.

    - Topkapı Sarayı bu ismini Eski Sarayın sahilindeki toplu kapısından almıştır. Bu sarayın, Fatih zamanındaki adı Yeni Saray idi.

    - Çadıri Osmanlıların ilk hanesi, ilk sarayı, ilk taht evidir. Osmanlı sarayı, pek muhteşem ve çok odalı idi. Hele havaya dayanıklılığı ve ihtişamı pek meşhurdu.

    - II. Süleyman kadınlarla meşgul olmazdı. Saraylılar harem ağalarıyla rezalete başladılar. Bu yüzden hizmeti olmayan ağaların içeri girmesi men edildi.

    - Sultan Orhan zamanında Bizans’ta taht kavgaları oluyordu. Kantakuzinus’un yardımına giden Türkler, Bizans’ta büyük bir itibar kazanmışlardı. Saraya serbestçe girip çıkabiliyor, Bizanslılara hakim sıfatını takınıyorlardı.

    - Osmanlı şehzadeleri babaları ile beraber harbe giderlerse ihtiyat kuvvetlerini kumanda ederlerdi.

    - Osmanlılarda, yeniçerilere silah yapan ve tedarik eden ve bunları nakil vasıtasıyla orduya yetiştiren askeri sınıfa “cebeci” denirdi.

    - Eski istanbul sandal ve kayıklarının cidden nefis biçimli birçok nevileri vardı. Hele “Hanım iğnesi” denen ince uzun kayıkları birer sanat bediası idi.

    - Osmanlıların kemal devrinde şehzadeler sancaklara gönderilerek oraların başında yetiştirilir ve divana da riyaset ettirilirdi. Eğer şehzadeler pek gençse bu divana onların mürebbileri olan lalaları vekaleten riyaset ederdi.

    - Kanuni, Cerbe zaferinden dönen Piyale Paşa kumandasındaki donanmanın muhteşem alayını Yalı Köşkünden seyrederken, yanındaki Avusturya sefirine şöyle demişti: “insan bütün bu muzafferiyetlerin Allah’ın inayetiyle kazanıldığını düşünmeli de asla gurura kapılmamalı.”

    - Osmanlılar, Venediklilerle ispanyollar gibi gemilerini çektirmek için “forsa” denilen ve gemilere zincirle çakılı esirler kullanırlardı. Bunlar daha ziyade, Karadeniz sahillerini vururken tutulan Dinyeper Kazakları ile Akdeniz korsanları idi. Kürek cezası bu adetten kalmadır.

    - Mürevvih ibni Batuta, Orhan Gazi zamanındaki Türk kadınlarından bahsederken şöyle demektedir: ” Türk kadınları yüzlerini örtmezler. Erkekleri onlara hürmet gösterir ki, görenler onların hüddamı sanır.”

    - Türk ünlülerinin hayatlarını anlatan “Sicilli Osmani” yazarı Süreyya Bey, ömrünü kitaplıklarda ve mezarlıklarda dolaşarak not almakla geçirmiştir. Torbalara attığı bu incin kağıt parçacıklarından büyük eserini ortaya koyduğu zaman herkes hayret etmiştir.

    - Padişahların mutlak vekaletlerine delalet eden “möhri hümayun” geleneği Abbasi halifeleri zamanından kalmadır. Önceleri möhri hümaun yüzükte olup sadrazamlar parmaklarına takarlardı. Sonraları inci zincire bağlı altın keseler içinde boyunlara takılıp cepte taşımak adet olmuştu. Sadrıazamlar, mührü yatakta bile yanlarından ayırmazlardı. Hatta Ali Paşa hamama giderken bile yanında bulundururmuş.

    - Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa, Osmanlı tarihinin kaydettiği en zengin vezirlerden bir arşı milyarder idi. 1601′de Diyarbekir’den gelirken Tokat civarında ağırlığı ünlü eşkıyalardan Deli Hasan tarafından basıldı. Hazinesi yağma edildi. Öyle ki, çete efradı kıymetli kumaşları arşınlayarak ve mücevherleri kalkanlarıyla ölçerek paylaştılar. Paşa’nın “cennet bağı” adını verdiği altın kaplama ve murassa taht gibi bir sediri vardı. Onun da altın mücevherli çiçeklerini bozarak yağma ettiler.

    - Evliya Çelebi’ye göre; Süleymaniye Camisi yapılırken iran Şahı, Kanuni’ye, parası yetmezse satıp tamamlasın diye, bir çekmece elmas yollamış. Padişah ise o elmasları küçük minarelerden sağdakinin taşları arasına koydurtmuş. Buna da cevahir minaresi denmiştir.

    - At kestanesi ağaçları Fransa’ya 1615′te istanbul’dan zütürülmüştür. Paris bulvarları bunlarla süslüdür.

    - Üniversite kütüpanesinde bulunan Fatma Sultan’ın murassa ciltli Kur’an’ının sayfaları gümüştendir.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +4
    - 19. y.y. başlarında istanbul kibar gençleri başlarına üç arşın şal sararlar, fakat göğüs, kol ve bacaklar açık, çıplak gezer, ayaklarına da yalnız altı bulunan kırmızı yemeni giyerlerdi.

    - Sokullu’nun, şehit edildiği zamanki kanlı gömleğini ailesi iki buçuk asır sakladı. Her sene mevlüdü okunup ziyaret edildi. Sonra Karaağaç’taki yalılarıyla birlikte yandı.

    - Pehlivan Kara Ahmet, Yeşiltulumbada bir kahvede ansızın ölmüştü. Ölürken sarıldığı demir parmaklığın dokuz çubuğu birbirine geçmiştir.

    - ilk satın aldığımız buharlı geminin adı “Svift” idi. Bu zat, “Gülliver Seyahatnameleri”nde yazan meşhur ingiliz muharrirdir.

    - Eski mevlütlerde buhurdanlıkta öd ağacı yakılır ve gülabdanlarla herkesin avucuna gülsuyu serpilirdi.

    - Bir asır evvel beş paraya şimdilik bir kiloluk ekmeğin altıda biri kadar ekmek ve gene beş paraya bir dilim kaşar alınarak güzel bir kahvaltı yapılırdı.

    -Lale devrinin en namlı lalecisi Tabak Ata isminde esnaftan fakir bir adamdı. 80 çeşit nefis lale yetiştirmişti ve sarayların bahçelerine soğanlar ondan alınırdı. Bu çiçek yüzünden istanbul’un en zengin simalarından biri olmuştur.

    - Sokullu Mehmet Paşa’nın Karaağaç Yalısında yanan gayet kıymetli bir inci tesbihi vardı. imamesi zümrüt ve taneleri yakuttu. Devrin kıymetli bir hattatı imamesinden başlayarak bu tesbihin üzerine bir Mushafı Şerif yazmıştı.

    - 16. y.y. da Macaristan’da bir kaya kitlesi üzerinde kartal yuvasına benzeyen Filek Kalesine, Demirbaş Hasan Pehlivan denilen bir kahraman, 40 arkadaşıyla zaptetmişti. Bir gece kalenin mazgal deliğine merdiven dayadı, evvela, bu deliği kapayan 80 kantarlık bir topa göğsünü vererek itti. Sonra başını koyup ikinci hamlede topu içeriye doğru tamamen attı ve yalın kılıç arkadaşlarıyla daldı ve kaleyi fethetti…

    - 16. asrın namlı ok atıcı pehlivanlarından Ahmet Ağa 75 yaşlarında iken bir gün okçular başına gelip ok ısmarlamıştı. Esnaf; Pehlivan, ihtiyarladın, sana ok ve yay ne lazım, dediler. O da atını çarşının kapısına sürdü, kapıdaki zincirlere kollarıyla asıldı ve bacaklarını atının karnına sardı. Kollarını kısınca koca atı havaya kaldırarak: “Bazumda azıcık kuvvetim var gibi..!” cevabını verdi.

    - Tarihimizde kayıtlı en müthiş oburlardan biri, münevver ve inkılapçı III. Selim’in düşmanlarından, Aygır imam diye meşhur Derviş Efendi isimli bir softadır. Bir seferinde 40 yumurta üstüne 2 okka pastırma doğratıp, bir pastırmalı yumurta yemiş; fakat koca leğeni sıyırdıktan az sonra dili ağzına sığmayıp ölmüştür.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +1
    - Milli Mücadele yıllarında Anadolu’da damga pulları, posta pulu yerine kullanılmıştı. Bunlardan Bozöyük Postanesi’ne gönderilmiş ve ancak birkaç tanesi kullanıldıktan sonra Yunan işgalinde yok olmuş bir pul bulunmuş, bugün çok kıymetlidir.

    - Birleşik Amerika cumhurbaşkanlarından General Grant, II. Abdülhamit zamanında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Bu zat memleketimize gelmiş ilk ve son Amerika başkandır.

    - istanbul hayatına dair en zengin letaif kitabı, 18. asır sonlarında bir Ermeni zengini için Ermeni harfleriyle Türkçe olarak yazılmıştır. Bu eserin yegane yazma nüshası 1941’de istanbul’da 500 liraya satılmıştır.

    - Osmanlı padişahları arasında gözlük kullanmış ancak bir kişi vardır, o da son padişah Vahdettin’dir.

    - Abdülaziz’in şeyhülislamlarından Ahmet Muhtar Efendi, Ayasofya’da bir fakir turşucunun oğlu idi ve çocukluğunda cami derslerine yalınayak giderdi. Sırf kendi gayretinin hakkı olarak ulaştığı bu yüksek makamdan da bir gün kayığına binmeyip halk ile beraber vapura bindiği için azledilmiştir.

    - istanbul’daki Hürriyet abidesinin altı bir yer altı mescididir. Bu mescide abidenin kapısından girilir. Hürriyet şehitleri bu mescidin mihrap duvarının arkasında meftundur.

    - Şehzadelerin sünnet düğünlerinde esnaf kurumlarının kıymetli hediyeler sunması adetti. istanbul şekercileri de, bir anane olarak, gayet büyük bir gümüş tabla üzerine rengarenk olarak şekerlerden bir çiçek bahçesi, düğünün son günü yapılan büyük esnaf alayonda on kadar tuvana şekerci kalfasının omuzlarında geçirilerek halka gösterilirdi.

    - 15. asırda Bursa’da Molla Rüstem ölürken 14 yaşındaki oğluna yüz yıl ömür düşünmüş ve her gününe 100 florin hesap ederek 3 milyon 6 yüzbin florin gibi muazzam bir miras bırakmıştı. Bu çocuk babasından sonra ancak 7 yıl yaşadı. Bütün paralarını yedi ve yalınayak, sefil, bir hamam külhanında öldü.



    - Mirasyediliğine misal: Bir gün, bir bağda tavşan yatağı bulunduğunu haber verdiler. 100 florin verdi. 100 florine de bir tazı aldı. Tavşanı ininden çıkarana 100 florin verdi, fakat tazı tavşana saldırmadı. Tazıyı kılıçla ikiye böldü.

    - Abdülaziz zamanında Arifaki isminde bir adam “Musavver Medeniyet” isminde bir gazete çıkarmış ve ilk sayfasına Şehzade Yusuf izzettin Efendi’nin bir resmini koymuş, bu vesile ile valide sultandan ve padişahtan ve saray mensuplarından ikibin altına yakın bahşiş kopartmıştı. Bu hanedandan bir zatın, bir gazeteye basılan ilk resmiydi.

    - Kanuni Sultan Süleyman gayet mahir bir kuyumcu idi ve sağ kulağında daima, bir fındık büyüklüğünde ve armut şeklinde çok kıymetli bir inci küpe taşırdı.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +2
    - IV. Murat zamanında tütün içmek yasaktı. içen asılarak idam olunur ve öldükten sonra asıldığı yerde çubuğu ağzına verilerek teşhir edilirdi.

    - istanbul’da ilk kahvehane 16. asır ortalarında Tahtakale’de açıldı. Burada okur yazar ve zarif insanlar toplanır, edebi muşahabeler yapar, satranç oynarlardı. Zamanla bunlar fazlalaştı. Fakat işe müdahale edilerek men edildi.

    - 17. asırda istanbul genişleyince büyük şehir ahlaksızlığı başlamıştı. Bazı kimseler kör cariye ve esir satın alıp dilendirirler, yahut birinin boynuna zincir takıp “borçlu mahsup tur diye merhamet çekerek para toplarlardı. Softalar, eski elbise giyen kadınlar, dilenciler kahyasına rüşvet vererek dilenirlerdi.

    - Kanuni’nin sadrazamı ibrahim Paşa’nın adamlarından Alvaryo Griti adında birisi vardı. Bu zat, o zamanki Venedik Cumhuriyetinin elçisi idi. Taksim civarında bir sarayı vardı. Kendisine yazılan resmi evrakta “Beyoğlu” diye yadolunurdu. Beyoğlu semtinin adı buradan gelmektedir.

    - 17. asırda arzuhalcilerde inzibat altına alınmıştı. Bunların dürüst, tecrübeli ve devlet emirlerine vakıf kimseler olması şarttı.

    - 17. asırda, sarayda padişah odasına beşer yüz dirhemlik iki mumu ve saray odaları için iki yüz dirhemlik ikişer mum verilirdi.

    - 18. asır başlarında kasapları hükümet tayin ederdi ve bunları zengin kimselerden seçerlerdi. Bunlar narha göre satarlar ve zararları olursa hükümet kapardı. Zorla kasap yazılan bir zengin Mısır’a kaçmıştı.

    - III. Murat zamanında şımarık vaizlerden Şeyh Şuca, maymunlar insanlara benziyor diye başlarına bir şey giymelerine irade aldı ve istanbul’daki iki yüz maymuna birer kırmızı takke giydirildi.

    - Sokaklarda daimi ışık bulunmadığından geceleri sokağa çıkan istanbul halkı fener kullanırdı. Bunlar camlı veya muşambalı olurdu. Daha evvelleri bu fenerlerdeki mumların adedi de sahibinin mertebesine göre değişirdi.

    - Kibritten evvel çubuk yakmak için kav kullanılırdı. Çakmak taşına çelik demirle vurularak çıkarılan şerare ile yakılırdı.

    - Küsler, üzerlerine kalın deriler gerili muazzam davullardı. Harp meydanlarında zaferler bunlarla ilan edilir ve yer gök inlerdi ( küslere halk kös derdi).

    - Gündelik gazetelerin mevcut olmadığı devirlerde günlük bazı devlet emirleri, ahali tellalları vasıtasıyla toplanarak tebliğ edilirdi. Tellarlar, “komşular, komşular! Bu gece camiye buyurun, tembih var!” diye bağırarak halkı camilere toplarlardı.

    - Avrupakari fayton denilen arabalar Türkiye’ye II. Mahmut tarafından girmişti. Evvelce bunlara padişahtan başkası binemezken, padişahın seyahatlerinde yakınları da rahat etsinler diye onlara da müsaade edilmiş ve neden sonra herkes binebilmiştir.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +1
    - Bizde müdde-i umumilik (savcılık) ilk defa 1880′de Adliye teşkilatı kanunu ile ihdas edildi. Unvanları “hasmı mansup”tu (yani tayin edilmiş hasım). iki taraf varken 3. şahsın muhakemeye müdahalesini halk ilk zamanlar anlayamamıştı.

    - Köprülü Mehmet Paşa vilayetlerle payıtahttaki eşkıya ve zorbaları temizlemek maksadıyla otuzbine yakın insan idam ettirmiştir. Yalnız celladı Zülfikar 4000 kişiyi denize atmıştır. Tarihler, o zamanı ıslah için bu hunharlığı mazur görmektedir.

    - Eskiden devletin harici işlerini gören zatın ünvanı Reisilküttab idi. Akif Paşa, resmi yazı lisanını sadeleştiren bir edibimizdi. Namık Kemal, kitabeti Akif Paşa’nın eserlerinden öğrendiğini söylerdi.

    - Kanuni’nin sadrazamlarından Semiz Ali Paşa o kadar şişmandı ki, koca imparatorlukta kendisini taşıyabilecek ancak iki at bulunabiliyordu.

    - 17. yüzyıl ortalarında istanbul’da bir “elekçi delisi” vardı. bu deli her gün 3-4 elek telini koparır ve bükerek bir pide gibi iştahla yerdi.

    - Hicaz, Türkiye’de bulunduğu müddetçe, I. Dünya Savaşı sonuna kadar, Peygamberimizin markadı üzerindeki kandillerde daima “gül yağı” yakılmıştır.

    - IV. Avcı Mehmet, Trakya’da bir köylü çocuğu görmüştü. Bu çocuğun sol bacağı, bir keçi bacağı gibi kıllı idi. Padişah bu çocuğa 100 altın verdi.

    - Hanya fatihi Silahtar Yusuf Paşa güzelliği ile meşhur genç bir vezirdi. Çocukluğunda Dalmaçyalı fakir bir çocuk olan Yusuf Paşa, bir kış günü çıplak ayaklarına bir çift eski kundura giydiren kadına, vezir olduktan sonra bu partal kunduraları, içlerine altın doldurarak iade etmiştir.

    - Somatra Adası’nın en büyük kilisesinin çanı, eski bir Türk topundan yapılmıştır. Üzerinde II. Selim’in tuğrası vardır. Bu top, Somatra Müslümanlarına yardım için gönderilen Türk topçuları tarafından orada dökülmüş ve üzerine de bu ada Müslümanlarının Türkiye’ye tabiiyet alameti olarak bu padişahın tuğrası konmuştur.

    - istanbul’un kurucusu Konstantin idi. Yaptığı imar ile Fatih 2. kurucusu oldu. Fakat şehir Kanuni Sultan Süleyman zamanında genişledi, ticaret merkezi oldu. Yabancı tüccarlar için Galata’da yeni mahalleler yapıldı. Kasımpaşa, Piyalepaşa mahalleleri kuruldu.

    - Bir zamanlar hocalar kavrulup kömür haline geldiği için kahvenin dinen haram olduğuna dair fetvalar verdiler. Tütün aleyhinde ise çoktan fetva verilmişti. Fakat vaizlerle müftüler bile bu yasağa dayanamayarak gizli kahvehanelere arka kapıdan girer oldular.

    - Girit’in merkezi Hanya Kalesi’nin fatihi Yusuf Paşa, düşmanları tarafından Sultan ibrahim’e saraya ganimet getirmediği bahanesiyle çekiştirilmişti. Padişah paşayı çağırıp azarladı. Paşa da: “Gerçi hazine sarfeyledik amma düşmanı kahredip bir büyük kale kazandık.” dedi. Fakat padişah onu öldürdü.

    - Padişahlar bir yere gidecekleri zaman tülbent ağaları baştaki kayıkta padişahın kavuğunu taşırlar ve geçtiği yerlerde bunu eğmek sureti ile padişah halkı selamlarlardı.

    - Üzerinde sahibinin ismi kazılı olan mühür, bilhassa resmi işlerde imza yerine kullanılırdı. Bu usul 1908 senesine kadar devam etmiştir.

    - Fatih’in 1454′te ilk yaptırdığı saray (eski saray) şimdiki üniversite yerinde idi. Yeni sarayın (şimdiki Topkapı Sarayı yerinde) inşasına da 1464′te başlandı. Bu sarayın yeri o zaman zeytinlikti.

    - Osmanlı tahtı babadan oğula kalırdı. I. Ahmet değiştirip, hükümdarlığın, hanedanın en büyük erkeğine kalması usulünü koymuştu. Bundan sonradır ki Osmanlı şehzadeleri sarayda hususi dairelerde bir nevi mahpus hayatı geçirip cahil ve atıl kalmışlardı.

    - Padişah yemek yerken sofrada yemekleri vermek ve değiştirmek kilercibaşı ile çeşnigirbaşının vazifesi idi. Yemek sırasında rikabdar ağa yelpaze ile sinekleri kovardı.

    - Kanuni’nin oğlu II. Selim harbe gitmeyen ilk Osmanlı padişahı idi. Zevk ve sefahate düşkündü. Sarhoşken hamamda düşme neticesinde ölmüştü.
    - Matbaadan evvel kitaplar el yazmasıyla çoğaltılırdı. Kitap kopyası ile geçinen bir sınıf vardı. Bunlara “hattat” denirdi.

    - Osmanlı sarayının buzu, Keşiş (Uludağ) dağından getirilirdi. Hususi kayıkları vardı. Sultanlara ve kadıefendilere günde ikişer okka buz tayin edilmişti.

    - Napolyon’un 15 bin kişi ile 20 günde geçebildiği çölü, Yavuz Selim, Mısır fethine giderken 60 bin kişi ile 10 günde geçmişti.

    isteyene devam ederim.
    Tümünü Göster
    ···