/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +355 -17
    Arkadaşlar sizlere anlatmak istedğim hikayeler var 1 kaç tane yazarım beğenen olursa devam ederim

    Kosova Meydan Savaşı'nda büyük bir bozguna uğrayan Haçlı orduları Macar Kralı Sigismund'un lideliğinde büyük bir birlik oluşturdular. Bu birliğe Avrupa devletlerinin hemen hepsi katılmıştı. 130 bin kişilik bir ordu ile Bulgaristan'a girdiler ve Doğan Bey tarafından korunan Niğbolu Kalesi'ni kuşattılar. Durumu haber alan Yıldırım Bayezıd harekete geçerek yardıma koştu. Kalenin çevresi tamamen kuşatıldığı için herkes merak içindeydi. Her ne olursa içerden bir haber alınmalı ve ona göre hareket edilmeliydi. Bunun için kafa yoran Yıldırım Bayezıd, hiç kimseye haber vermeden bu görevi kendisi yapmaya karar verdi. Gecenin karanlığından faydalanarak atını sürdü ve gitti. Niğbolu Kalesi'nin çevresi karanlıklar içindeydi. Kaleyi kuşatan Haçlı askerlerinin yer yer yaktıkları ateşler havadaki esrarengizliği bir kar daha arttırıyordu. Yıldırım Bayezıd, içki içe içe sarhoş olan devriyeler arasından geçerek kale duvarının yanına kadar geldi ve gecenin sessizliğinden yankılanan bir sesle haykırdı: "- Bre Doğan! Bre Doğan!.." Haçlılara teslim olmayı reddeden Doğan Bey her an tetikteydi ve meraklı bir bekleyiş içindeydi. Duyduğu bu ses merakını büsbütün arttırdı. Evet, yanılmıyordu; bu ses Sultan'ın sesiydi ama nasıl olabilirdi ki? O ses kale duvarlarında bir defa daha yankılanınca heyecan ve sevinç içinde karşılık verdi: "- Buyur saadetlü hünkârım!" "- Bre Doğan, halin nicedir?" "- Halimiz gördüğün gibi Sultanım. Elimizden geleni yapar, kaleyi düşmana vermeyiz!" "- Hele dayanın! işte biz dahi geldik!.." Yıldırım Bayezıd geldiği gibi geri dönerken kale içinde adeta bayram vardı. Artık moraller yerine gelmiş, düşmana karşı olan dayanma güçleri artabileceği kadar artmıştı. Ya düşman? içlerinde Yıldırım Bayezıd'ın kale duvarlarında yankılanan sesini duyanlar olmuş ama ne olduğunu anlayamamışlardı. Onlar o sırada, "Osmanlı Padişahı'nın kaçtığını" iddia ediyorlardı. işi daha da ileri zütürerek, "Mısır'daki Memluk Sultanı'na sığındığını" söyleyenler bile vardı. Durumu anladıklarında ise iş işten geçmişti. Ertesi gün Türk Ordusu, Niğbolu önlerinde dünyanın en büyük zaferlerinden birini daha kazandı

    isteyen 2 kişi olsa bile yazarım

    Edit:Şukular için herkeze teşekkür ederim daha çok isteyen varsa yazabilirim

    Edit(Önemli):BU ANLATTIKLARIMI BiR KiTAPDA OKUYORUM 400 ŞUKU FELAN GELiRSE KiTAPI PDF HALiNDE SiZLE PAYLAŞICAM iSTEYENLERE iSMiNi DE SÖYLERiM

    Edit:Her 1 saate bir yazı atcam beyler
    Edit:Beyler mc bacanak adlı kişiye nick6 girirmsnz rica etsem saçmalak serbest
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +101 -2
    1517 yılında kazanılan Ridaniye zaferinden sonra kutsal topraklarda huzuru sağlayan Yavuz Sultan Selim ordusuyla birlikte istanbul'a dönüyordu. Yolculuk sırasında, ibn-i Kemal adıyla tanınan Anadolu Kazaskeri ve ünlü bilgin Kemal Paşazade'nin atının ayağından sıçrayan çamurlar Padişah'ın kaftanını kirletti. Kemal Paşazade mahçup oldu, korktu ve ne diyeceğini şaşırdı. O'nun bu halini gören Padişah tebessümlü bakışlarla süzdükten sonra şöyle teselli etti: "Senin gibi bir bilginin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Vasiyetimdir ki, öldüğüm zaman bu kaftan bu haliyle sandukamın üzerine konsun!" Padişahın sırtından çıkardığı kaftanın çamurları temizlenmedi, öylece saklandı ve vasiyetine uygun olarak ölümünden sonra sandukasının üzerine örtüldü
    ···
  3. 3.
    +85 -3
     Mısır'ın fethinden sonra esir Memluk kumandanlarından Kayıtbay Yavuz Sultan Selim'in huzuruna getirilmişti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti: "- Söyle bakalım Kayıtbay, cesaret ve kahramanlığın ne işe yaradı?" "- Cesaret ve kahramanlığım hâlâ var ey Sultan! Yalnız, bize ne yaptıysa ordunuzdaki toplar yaptı!" "- Anlamadım!.." "- Berberilerden biri, Venedik'ten top getirerek bize satmak istemişti de, Peygamberimizin, "ok ve kılıç kullanın" şeklindeki emrine aykırıdır diye satın almamıştık. O satıcı bize, "Yaşayan görecektir ki, memleketiniz top yüzünden elinizden çıkacaktır" demişti. Meğer doğruyu söylemiş!" "- Din kaidelerine böylesine bağlı idiniz de, Allah'ın, "Düşmanın silahına aynı silahla karşılık veriniz" emrine neden uymadınız? Bilmez misiniz ki, "Ok ve kılıç kullanın" demek "Başka silah kullanmayın" demek değildir. O zaman o silahlar varmış, şimdi de bu silahlar var!" Kayıtbay başını önüne eğdi ve sustu.
    ···
    1. 1.
      +1 -4
      iki tarafta müslüman o zaman. Allah kuranda " Müminler ancak kardeştir" demiyor mu? O zaman neden biz düşmanları oluyoruz? Neden savaşıyoruz veya savaştık? Aydınlatacak biri var mı beyler
      ···
      1. 1.
        0
        Sadıç;siyasi başarılar,ego tatmin etme çabaları, hazine,karşılıklı ajanlık faaliyetleri sonucu zarar gören devlet çıkarları vs.
        Bu gibi durumlar din ve bireysellik gibi değil, siyasi avantaj kazanma amacı ile ortaya çıkan çatışmalar.Ölende müslüman öldürende ama devletin bekası için yapmışlar ve birisi kazanmış.
        Allah affetsin genede
        ···
      2. 2.
        0
        Panpa sebebi birden fazla olmakla beraber asıl nedenleri Halifeliği ele geçirmek, toprakları genişletmek, arkadan tacizlere uğrayıp durmamak.
        ···
    2. 2.
      +1
      Kardeş kardeşi öldürür bilmezmisin yeğen. insanoglunun ilk gunahidir. Vesselam.
      ···
    3. 3.
      0
      Boşver sen kafana takma burda kimseyle yazarak bu konuyu tartışamazsın
      ···
    4. diğerleri 1
  4. 4.
    +72 -1
    19. yy. âlim ve şairlerinden Gaziantepli Hasırcızade Mehmet Ağa, devrinin en nüktedan kişilerinden biriymiş. Dönemin devlet adamlarından Fuat Paşa ile de tanışıklığı olan Hasırcızade Mehmet, Paşayla görüştüğü bir gün, gözü onun parmağındaki yüzüğe takılmış. Fuat paşa sormuş:
    - Taşına mı bakıyorsunuz?

    - Evet Paşam.

    - Elmastır.

    - Ne faydası var, yani ne getirir?

    - Yüzük taşı ne getirecek Mehmet Ağa?

      - Benim de babadan kalma iki taşım var, senede yüz altın getirirler.

    - Yaa, ne taşı bunlar?

    - Değirmen taşı paşam.
    ···
  5. 5.
    +65 -3
    Yıllanmış ayar
    Ayasofya Câmii’nin yanında kendi adına bir medresesi bulunan Câfer Ağa, ahbaplarını evine dâvet etmek için uşağını birine yollamış... Uşak adamın evine varmış, kapıyı sür’atle çalarak.

    -Kalk, kalk; hemen toparlan... Ağa seni istiyor!” şeklinde kaba davranışlarda bulunmuş,

    Adam:

    - Ağanın bana gönderecek bir adamı yok muydu ki, senin gibi bir eşeği yolladı? deyince, uşak cevabı yapıştırmış:

    - Câfer Ağa diğer adamlarını öteki “adamlara” gönderdi. Beni de “sana” yolladı!
    ···
    1. 1.
      +1
      Uşak öyle züte böyle yannan demiş yani
      ···
    2. 2.
      +1
      Anlamak için 10 kere okudum amk
      ···
  6. 6.
    +4 -55
    cesaretle aptallığı karıştırmayın sanmıyorum böyle bir riske girileceğinden korktuğundan değil aptallık olur tamamen
    Görmemiş Editi:napmışınız ne dedim ben sanki sövdüm amk ayıp lan ilk defa bukadar eksi yedim
    ···
    1. 1.
      0
      Tamamen gerçek bicok kitapta var
      ···
  7. 7.
    +48 -1
    Osmanlı imparatorluğunda yetişmiş bir iki kadın şairden biri olan Fitnat Hanım ile çağdaşları olan Koca Ragıp Paşa ve Şair Haşmet arasında geçtiği rivayet edilen bir çok olay anlatılmaktadır.
    Bu üç kişi ellerine fırsat düştüğünde birbirini kıyasıya iğnelemekten de geri durmazlarmış. Ragıp Paşa'nın da, Haşmet'in de Fitnat Hanıma aşk duyguları besledikleri de bilinmektedir.

    Bir kurban bayramı arefesinde, Fitnat Hanım kurbanlık almak için Beyazıt çevresinde dolaşıyormuş. Şair Haşmet de oradaymış. Haşmet gökte ararken yerde bulduğu Fitnat Hanımı görünce hemen önünde bir reverans yapıp bir emri olup olmadığını sormuş. Fitnat Hanım bir emri bulunmadığını, bayram için kurbanlık bir koç alacağını söylemiş. Haşmet takılmadan edememiş:
    - Bu bayram kulunuzu kurban etseniz olmaz mı?

    - Maalesef olmaz, çünkü bu bayram boynuzsuz bir koç kurban edeceğim.
    ···
  8. 8.
    +35 -1
    Kanuni spora meraklıdır. Bir gün saltanat kayığı ile dergahın iskelesine yaklaşır ve Yahya Efendi'yi alıp, Yeniköy Çayırı'na zütürür. Burada güreşler vardır. Ancak hiç hesapta olmayan şeyler olur. Nereden geldiği bilinmeyen Bulgar asıllı bir pehlivan bizimkileri duman eder. Adam insan azmanıdır, bacakları kök salar çınar gibi. Koca koca yiğitler çaresiz kalırlar. Bırakın yenmeyi, yerinden kıpırdatamazlar. Adam her yıktığı Türkün ardından kahkahalar atar, haçını öperek tamenna çakar. Yerli Rumlar sevinçten çıldırırlar. Kanuni mi? Kahrolur tabii. Yahya Efendi bakar Padişah çok üzülüyor, çıkar meydana ve akıllara durgunluk bir pazarlık yapar.

    -Yenilen, yenenin dinini kabul edecek tamam mı? der.

    Bulgar pehlivanı bıyıklarını burarak güler, teklifi kabul eder. Ancak bu aksakallı ihtiyar karşısında eli ayağı tutmaz olur. Adalelerinde güç, derman kalmaz. Yahya Efendi onun sırtını yere vurur mu bilmiyoruz, ama nefsini ve kibrini yerden yere vurur. Gözünü ve gönlünü açar. Sayfa sayfa hakikatleri aralar. Pehlivan diz çöker, iman eder.
    ···
  9. 9.
    +20 -3
    Hazreti Fatih istanbul'u fethettikten sonra, Avrupada fütuhata devam ediyordu. Bir seferinde Sırbistan hududuna gelmiş ve Sırbistan'ın fethi artık an meselesi idi. Sırp Kralı Brankoviç bir yanda Macaristan bir yanda da Türkler olduğu için arada zor durumda kalmıştı. Her iki büyük devletten birine sığınmak, ondan yardım istemek düşüncesiyle, her iki tarafa da elçiler gönderdi. "Sırbistan elinize geçer ve burayı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz?" diye fikirlerini öğrenmek istedi.

    Sırplılar ortodoks mezhebine mensup olduklarından, katolik Macar Kralı Hünyad tarafından şu cevabı aldı:

    -Eğer Sırbistan bizim elimize geçer ve biz oraları istilâ edersek, bütün Sırplıları katolik edinceye kadar mücadele ederiz ve bütün kiliseleri yıkar, yerlerine katolik kilisesi inşa ederiz...

    Fatih Sultan Mehmet Hazretlerine giden elçi şu cevapla dönmüştü:

    -Biz Sırbistan'ı alırsak, islâmiyetin Allah indinde tek din olduğunu ilân ederiz. Ve bu arada hiç kimseyi, kendi dininden dönmeye zorlamayız. isteyen eski dininin icabı olan kiliseye gider, isteyen Allah indinde tek din olan islâmiyeti seçer, dünya ve ahiret selâmetine kavuşur.
    ···
    1. 1.
      0
      Adam gibi adam be
      ···
  10. 10.
    +21
    Hasırcızade Mehmed Ağa, memleketi Antep'te iken, oraya teftiş için bir vali gelmiş. Dalkavuk olan ahaliden iki kişi ise: 
    "Ahaliden dalkavuk ve yaramaz iki kişiye çok yüz ve­riyor" diyerek kaymakamı şikayet etmişler.

    Vali de kaymakama söylenecek olmuş. Hasırcızade Mehmed Ağa  valiye hitaben:

    "Bir Musa iki Firavun'a ne yapsın?” diyerek valiyi susturmuş.
    ···
  11. 11.
    +19
    Keçecizade Fuata Paşa'nın sadrazamlığı zamanında ölen zengin bir Ermeni'nin Katolikler Katolik, Gregoryenler Gregoryen olduğunu iddia etti. Bu ihtilaf, kavgya kadar vardı. Her iki taraf sadrazama müracaatla mezhep noktasından hasıl olan  ihtilafın hallini istediler.
    Fuat Paşa Katoliklere sordu:
    - Ölenin Katolik olarak öldüğüne tamamen emin misiniz?(Cevabını biliyordur)
    Katoliklerden:
    -Tamamıyla eminiz, cevabını alınca:
    -Demek ki ruhuna siz sahip bulunuyorsunuz, değil mi?
    Katolikler:
    -Evet efendim, dediler.
    -O halde insaf edin, cesedi de Gregoryenlerin olsun, dedi.
    Bu kestirme cevap üzerine Katolikler bir şey diyemedi. Ölü, Gregoryenler tarafından gömüldü.
    ···
    1. 1.
      0
      Hahahah ayar var :d
      ···
    2. 2.
      0
      ayrıca mallarıda gregoryenler kaldı pnpa onuda yaz
      ···
  12. 12.
    +17 -1
    Belki bilmeyen vardır bu hikayeyi

    Sultan II. Murad, “Oğlumu hâl-i hayatımda tahta geçirem, tâ ki gözüm bakarken görem, ne vechile padişahlık eder” diyerek 13 yaşındaki oğlu Şehzade Mehmed’i tahta geçirdi.

    Çocuk yaşta bir hükümdarın tahta çıkması Avrupalıları ümide düşürdü. Osmanlılara karşı bir haçlı seferi hazırlıklarına girişildi. Polonya Kralı Ladislas, yanına Macaristan kralı Yanoş Hunyad’ı da alarak 100.000 kişilik bir haçlı ordusuyla, Osmanlıları Balkanlardan atmak için sefere çıktı. Veziriazam Çandarlızade Halil Paşa, durumu Sultan Murad’a anlatıp derhal ordunun başına geçmesi gerektiğini bildirdi ise de kabul etmedi. Bunun üzerine genç padişah II. Mehmed, hemen babasına mektup göndererek şunları yazdı:
    -Eğer padişah siz iseniz, bu müşkil vaziyette devletinizin başında olmanız icab eder. Yok eğer padişah biz isek, size emrediyorum, hemen ordunun başına geçiniz!
    ···
  13. 13.
    +15
    SiVASLI OLDUĞUM iÇiN YAZAYIM DEDiM

    Yıldırım Bayezid Han’ın en sevdiği oğlu Ertuğrul, Sivas’da vali olarak bulunuyordu.
    Timur Han bütün iran’ı ele geçirip bir kasırga gibi Doğu Anadolu’ya girdi. Osmanlı Devletinin o zamanki en uzak noktası Sivas idi.
    Timur, hızla Sivas’ı kuşattı ve teslim olmasını istedi. Fakat şehrin kumandanı olan Ertuğrul bunu reddedince şiddetli bir kuşatma başladı. içeriden elde ettiği adamları, şehrin kapılarını gizlice Timur askerine açınca, Sivas Timur’un eline geçti. Ertuğrul ise bir avuç askeriyle çarpışa çarpışa şehid oldu.
    Bu haber Yıldırım’a ulaşınca acılar içinde kaldı. Bir yandan Ertuğrul gibi bir oğul, diğer yandan Sivas gibi bir kalenin kaybı onu çok sarstı. Bu yüzden efkar dağıtmak için arasıra Uludağ sırtlarına doğru gezintiye çıkıyordu.
    Yine birgün yanında veziri olduğu halde dağ eteklerine çıkmıştı. Biraz sonra, koyunlarını otlağa salmış, sırtını bir ağaca yaslamış bir çobanın, kavalıyla içli havalar çaldığını duydular ve oraya yöneldiler. Bir müddet gözyaşları içinde onu dinledikten sonra Yıldırım Bayezid Han:
    “Çal çoban çal... Keyif de senin, rahat da senin. Kaybettiğin neyin var ki. Sivas gibi kalen mi gitti, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü? Çal çoban çal... ”
    ···
    1. 1.
      0
      süleyman nazif?
      ···
    2. 2.
      0
      Melesef bilemediniz
      ···
  14. 14.
    +2 -13
    zütüme taşaklarım sıkıştı amk
    ···
  15. 15.
    +12
    Sultan II. Mahmud devrinde hakimiyetlerine son verilen Anadolu’nun  meşhur derebeyi sülalelerinden biri de Yozgat’taki Çapanoğullarıydı. Bunlardan Çapanoğlu Süleyman Bey, diğer derebeylerin aksine merhametli ve zayıfları koruyan bir beydi.
    Bir gün, zayıflıktan iskeleti çıkmış bir eşek, Çapanoğlu konağının önünde mecalsiz bir halde dolaşırken, açlıktan konak kapısının ipini kemirmeğe başlar. ip sallanınca ucundaki çıngırak da çalar. Kapıda biri var zannederek kapıyı açan uşaklar, eşeğin bu haline acır ve bunda bir iş var diyerek Çapanoğlu’na haber verirler. Hayvancağızı gören Süleyman Bey, eşeğin sahibini buldurur ve adama okkalı bir sopa attırdıktan sonra:

    -Bu hayvana günde beş okka arpa yedirip tımarını yapacaksın ve her hafta bana getirip göstereceksin, der.
    Bu esaslı bakım sonunda hayvan çok semirir ve avazı çıkıtığı kadar anırır. Eşek anırdıkça sahibi de mahzun mahzun şöyle der:
    -Anır eşeğim anır, Çapanoğlu gibi arkan var.
    ···
    1. 1.
      +1
      Kardeş Çapanoğluyum şukunu bastım
      ···
  16. 16.
    +9
    Kanuni Sultan Süleyman , bir gün ansızın, yaptırdığı kütüphaneye gitti. Etrafı ve kitapları toz toprak içinde görünce kütüphane memurunu çağırdı ve ona:

    -Aferin Hâfız-ı Kütüb! Doğrusu pek emniyetli bir kimsesin. Sana teslim edilen eşyaya hiç el sürmüyorsun, dedi.
    ···
  17. 17.
    +7
    Kanuni'den sonra yerine geçen II. Selim (Sarı Selim) ilk defa, ordunun başında sefere gitme adetini bozmuş ve eğlenceye başlamıştı. Böylece her alandaki bozul­manın temelini de atmış oluyordu. Zira mükemmel olan ilk on Osmanlı padişahından sonra, Sarı Selim'in çapı çok düşüktü.
    iran Şahı, Sarı Selim'in padişahlığını tebrik etmek üzere Edirne'ye Şah Kulu adında bir elçi gönderir. Padişahın emriyle Şemsi Paşa da tertipli ve güzel gi­yinmiş küçük bir ordu ile, hediye kervanını uzak me­safeden karşılamaya çıkmıştı. Şah Kulu, Osmanlı aske­rindeki bu gösterişini çekememiş ve alaylı bir şekilde:

    -Uzaktan askerinizi gelin alayına benzettim, deyin­ce,
     Şemsi Paşa derhal elçinin ağzının payını şu sözleriy­le vermiştir:

    -Evet haklısınız. Çaldıran'da da gelin almaya gelen bu askerdi.
    Bilindiği üzere, 1514 Çaldıran Savaşı'nda Şah isma­il'in tacı, tahtı ve hazinesiyle birlikte hanımı da ele ge­çirilmiş ve istanbul'a getirtilerek Tacızade Cafer Çele­bi'yle evlendirilmişti.
    ···
  18. 18.
    +6
    Çevresindekilerce gizliden gizliye "Öküz" olarak adlandırılmış olan Mehmet Paşa'nın komuta ettiği ve iran'a karşı düzenlenen bir seferde, ordu komuta heyeti kışlak çadırında toplanmış taarruz planlarını gözden geçirirlerken, birliklerin iaşesi ve taşıma işleri icin getirilmiş öküzlerden biri çadırın aralığından kafasını uzatıp gözlerini Öküz Mehmet Paşa'ya dikmiş. Çevresindekiler gülmemek icin kendilerini zor tutmuşlar, biraz tebessüm ederlerken, ökuz gitmiş. Ancak bir süre sonra tekrar gelip, başını yine içeri uzatmış ve yine uzun uzun Öküz Mehmet Paşa'yı süzmüş. Bu sefer çevresindekiler artık kendilerini tutamayıp kahkahaları basmışlar. Herkes gülmekten kırılırken, Ökuz Mehmet Paşa,
    -Bu hayvan bana ne diyor biliyor musunuz?" diye sormuş.
    -Hadi senin kim olduğunu anladım da, bu yanındaki eşekler neyin nesi?' diye soruyor.
    ···
  19. 19.
    +6
    Beyler başlıktan gitmiycem daha güzel hikayeler biliyorum onları yazıcam
    ···
  20. 20.
    +6
    Beyler isteyen varmı bırakayımmı
    ···