1. 1.
    +1 -4
    osmanlı torunuyuz hüloğğğğ osmanlıyı getirecez inaşllah allahu aqbaarr
    ···
  2. 2.
    +2 -2
    Osmanlı hayranı panpalara gelsin bunlar
    ···
  3. 3.
    +2 -2
    OSMANLI-KÜRT iTTiFAKI VE TÜRKMEN KATLiAMI

    Yavuz Sultan Selim (1512-1520)’in Osmanlı tahtına geçmesiyle Türkmen sürgün ve katliamları hat safhaya varır. 24 Ağustos 1514’deki Şah ismail ile Yavuz Selim arasıda geçen Çaldıran Savaşı öncesi 40 Bin üzerinde kızılbaşTürkmen katledilir. Savaş meydanında öldürülen Türkmenler hariç... Prof.Dr.Faruk Sümer; Safevi Devleti’in Osmanlılardan daha Türk çok bir Türk Devleti olduğunu söyleyerek: Safevi Devletinin kurucuları; Anadolu Kızılbaş Türk oymaklarıdır. Devletin resmi dili Türkçe’dir. On iki hayvanlı Türk Takvimini kullanmaktadırlar. Askeri teşkilatlanmaları Türk sistemidir. Edebiyatı vb. yazı sitemleri Türkçe’dir... Demektedir ki, bütün kaynaklar bu hususu doğrulamaktadır. Yine Akkoyunlu Devleti ve Karamanoğulları Beyliği, Osmanlılar’dan daha Türktür. Çeşitli Türkmen oymaklarından ve Bayındır Beyleri’nin kurucusu olduğu aşiretler konfederasyonundan meydana gelen Akkoyunlular için John E.Woods; “300 Yıllık Türk imparatorluğu” demektedir ki, isabetli bir saptamada bulunmaktadır. Kur’anı ilk Türkçe’ye çeviren ve Saray dahil her alanda Türk Dili’ni hakim kılan Akkoyunlular gerçek anlamda bir Türk Devletidir. Osmanlılar Türkleri aşağılarken Dede Korkut ise şöyle der: “Karanlıkta yolumu yitirirsem parolam Allah’tır/Soylu kuralın taşıyıcısı, efendimiz Bayındır Han’dır/Salur Kazan’dır savaş gününün galibi” Bölgede hüküm süren Akkoyunlu ve Safevilerin Türk Dilinin yöreye hakim olmasından rahatsızlık duyan Kürt Mollası idris Bitlisi; Osmanlılar ile işbirliği yaparak Türkmenlerden intikam alır.

    Yavuz Selim’e kadar Doğu Anadolu’da Türkmen hakimiyeti vardır. Yavuz ise; Şafi mezhebinden Nakşibendi tarikatından Kürt mollası Şeyh idris-i Bitlisi’nin önerisi ve planlamasıyla Doğu ve Güney Anadolu’da Türkmenler katledilmişler, kurtulanlar ise Azerbaycan’a kaçmışlardır. Türkmenlerin hakim oldukları idari beylikler ve toprakları; Yavuz’un imzaladığı boş fermanları, idris-i Bitlisi oldurarak Kürt Aşiret reisine ve ağalarına vermiştir. Böylelikle bugünkü doğudaki feodalizmin temelleri atılmıştır.

    idrîs-i Bitlîsi (Ö.8 Kasım 1520) “Selim Şah-Nâme” adlı eserinde; başta Diyarbekir olmak üzere Kürtistan memleketinde “Kürt Beyleri ve Kürt taifesinin mülk, millet, mezhep ve irsi bağlarının” nasıl güçlendirdiğini anlatırken, şehir ve yöre adlarını tek tek vererek Kızılbaş Türkmenleri de nasıl katlettiklerini “Allah’ın ve Padişah’ın yanında olan bir Molla olarak” zevkle ve kana susamış bir vampir edasıyla anlatmaktadır. Kürtler “dirlik ve birliklerini” idrîs-i Bitlîsi’ye borçluyken, Türkler ise, Yavuz Selim ile idrîs-i Bitlîsi’nin yaptıklarını lanetle anmaya devam edeceklerdir. Büyük bir Türk katili olan idrîs-i Bitlîsi’nin bütün eserlerini Türkmen Tarihi açısından “Türklük bilincine sahib bir tarihcimiz” tarafından incelenip gerçek anlamda “Anadolu Türk Tarihi”nin bir kesitini ayakları üstüne oturtulması gereklidir. Yunan mezalimini ağızlarında sakız eden bazı “Türk Milliyetçi Yazarları” Yavuz ve idris-i Bitlisi’nin Türk katliamlarını görmezlikten gelmektedirler.

    Yavuz dönemimde Osmanlı yönetiminde görev alan idris Bitlisi ve Bıyıklı Mehmet Paşa ile Kürt Aşiret Ağaları’nın durumları için; bugün Kürt gruplarından KOMKAR belgeli olarak şöyle demektedir ki çok ilginçtir:

    “1535'ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarının bölünmesini kolaylaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman fermannamesinde aynen şöyle diyor: -Bey öldüğünde, eyaleti kaldırmayıp bütün hududu ile Mülkname'yi Humayun uyarınca oğlu bir ise, O'na kalacak, eğer müteadit ise, istekleri üzerine kale ve yerleri, aralarında paylaşacaklardır. Uzlaşmazlarsa, Kürdistan beyleri nasıl münasip görürlerse öyle yapacaklar ve mülkiyet yoluyla bunlara ebediyete kadar ila ebeddevran mutaarrıf olacaklardır. Eğer Bey, varissiz, akrabasız ölmüş ise, o zaman eyaleti, hariçten ve yabancılardan hiç kimseye verilmiyecek, Kürdistan beyleri ile görüşülüp ve ittifak edilip, onlar bölgenin Beylerinden veya Beyzadelerinden her kimi uygun görürlerse, ona tevcih edilecektir. (Hükmi Şerif, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 11960 sayı-istanbul) Kürt-Osmanlı Andlaşması'nın mimarı Mevlana idris'tir. Bu anlaşmayı kabul eden ve gerekli bulan Yavuz Sultan Selim'dir. ikisi de 1520'de maalesef ölmüşlerdir. Sultan Selim, Mevlana idris'e; -Git Kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarında bir beylerbeyi seçsinler demişti. Mevlana idris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan'dan istemiş ve Bıyıklı Mehmet Paşa'yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi. Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa'da çok erken gitti ve bundan sonra Kürdistan Eyaleti Başkenti'ne Mekadonlu komutanlar gelmeye başladı. Kanuni Sultan Süleyman, bilerek veya bilmiyerek 1533-34'lerde, Bitlis'i Şeref Han'dan alıp, bir fermanla Ulame Tekelu'ya veriyor. Direnen Bitlis Beyi'nin üstüne, Diyarbekir Beylerbeyi ve kuvvetleri ile bütün Kürdistan beylerinin kuvvetlerini de katıyor ve Ulame'yi başkomutan olarak atıyor. Aynı Sultan, 1535'ler de Bağdat seferini yaptıktan sonra Kürtleri tanımaya başlıyor veya bunlarsız bir şey yapamıyacağını anlayarak, babasının Amasya'da imzaladığı anlaşmaya yukarda verdiğim arşiv numaralı Hükm-i Şerif-i yayınlıyor. Neticeye baktığımızda, Kürdistan hükümdarları, çoğunlukla topraklarını bölmemiş ve statülerini 1850'lere kadar getirmişlerdir.”

    Aynı gurubun siyasi örgütünün başı Alevi Kökenli Kemal Burkay ve Munzur Çem gibileri; bu iki Osmanlı Kürtünün, Alevileri katletmesini görmezlikten gelerek, Alevi Tarihini yok sayarak “öteki tarih” dedikleri uydurma bir “Kürt Tarihi” yaratmaya çalışıyorlar. Tunceli Ovacık’ta “üçlü Kürt ittifakı” olan: Bıyıklı Mehmet Paşa, idris Bitlisi ve Palu Beyi Cemşid ‘in; on binlerce Kızılbaşı kesmesine; aynı bölgenin adamları Kürtlük ideolojileri adına ses çıkarmamaktadırlar. Ahlaki olarak bu çifte standart davranışlarına ne demek gerektiğine okuyucular karar versin !

    Yavuz Selim’in önce Erzincan Valiliğine atadığı, sonradan da bütün doğu ve güney doğuya bakmak kaydı ile Diyarbakır Eyaletine getirdiği Dıyarbakırlı Kürt Bıyıklı Mehmet Paşa ve danışmanı Bitlisli Molla idris; bütün bölgeyi Türkler’den temizlerler ve YÜZ BiN Kızılbaş Türk’ü katlederler. Bölgeden kaçamayan Türkler de kendilerini Kürt olduklarını söyleyerek kalırlar, baskılar sonucu da gerçekten Kürtleşirler. Doğu sınırlarını Türklere kapatan Yavuz; korumalığını da Kürt aşiretlerine bırakır. 1517’de Yavuz Selim’in Mısır’ı alması ve 74.ncü islâm Halifesi olması ile sünnilik resmi ideoloji haline gelir ve islâmi Devlet kimliği oluşur. Bu tarihten sonra Araplar, Osmanlı Devleti’nin yaşamı boyunca diğer halklardan üstün ve gözde konumlarına devam ederler. Türkler arasında Yavuz adı Yezit ile özdeşleşir ve lanetle anılır olur. Türk ulusal kimliği; Bozkırdaki Türkmenlerde yaşar ve ozanları Türkçe’yi geliştirir. Osmanlı Sarayı ise giderek soysuzlaşır ve yapay “Osmanlıca” denen yazı dili hakim olur. Bu nedenle Prof.Dr. Faruk Sümer; Safaviler için Osmanlılar’dan daha fazla Türktür demektedir.

    Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemi Osmanlı imparatorluğu’nun zirvede olduğu bir zamandır. Ama Türkler açısından bir şey değişmez. Yine bu dönemde zülüm, şiddet ve katliamlar devam eder. Kürt kökenli Ebussuûd Efendi (1545-1574)’in Şeyhülislâm olmasıyla ve 30 yılda verdiği fetvalarla “Osmanlı toplum yaşdıbını” belirler ve Kızılbaş Türkmen katliamı, “Sünni Şeriatı”na göre meşruluk kazandırır. Yedi Kızılbaş öldürene “Cennetin Anahtarı” verilir. Bugün Sünni din adamları tarafından huşu ile anılarak “evliya mertebesi”ne çıkarılan Ebussuûd Efendi, Türk katliamcısı, yobaz, lanet okunacak bir zalim ve cellattan bir kişiden başka birşey değildir.

    Hırvat kökenli ve nakşibendi tarikatından Kuyucu Murat Paşa 6.12 l606’da sadrazam olduktan hemen sonra Anadolu’da geniş çaplı Alevi katliamı harekatı başlatır. 155 bin Alevi Türkmeni diri diri kazdırdığı kuyulara gömdürür. Aman dileyen insanlara Kuyucu Murat Paşa’nın yanıtı; “Vurun şu pis Türk’ün başını” olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat Paşa üç yıl terör estirir.

    Köprülü Mehmet Paşa (1656-1661) Celali ayaklanmaları bastırmak ve eşkıya tedibi adı altında; Anadolu Türkmenlerini kırımdan geçirmiş sağ kalanlara da zülüm yapmıştır. Osmanlı Vak’a-Nüvisleri ( tarihçileri) Naima ve Hoca Sadettin Efendi gibileri; kitaplarında katliamları ballandıra ballandıra anlatmaktalar ve Türkler için; “nadan” yani “kaba Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk” ifadesini kullanmaktadır. Başka kitaplarda ise; ‘Türk iti şehre gelince farisice ürür.’ yazmaktadır. Osmanlının ünlü şairi Nef’i ise “Tanrı, Türk’e irfan çeşmesini yasaklamıştır.” Demektedir. Divan-ı Hümayun yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde;
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    -3
    @11 amikadmun copy pasteci ergeni ben turkmenim osmanliyi da seviyorum soysuz donme seni seceremi taaa horasan'a kadar bilirim gavat sen kimsin? soyun nere? buyuk ihtimal donmenin devsirmenin tekisin bana gelmis burda turkculuk satacak yavuz'un eline koluna saglik bizi sah ismail gavatina ve onun kizilbaslarina esir ettirmemis iyi ki kesmis.
    ···
  5. 5.
    +1 -2
    KAYNAKLAR*BELGELER:
    okuyacağınız bütün metinler aşagıdaki kaynaklardan alınmıştır.
    1) Reşat Ekrem Koçu* OsmanlıPadişahları S. 270

    2) Alponse deLamartine* OsmanlıTarihi C. 2. S. 593.

    3) Prof. Dr. Ahmet Mumcu* Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl s. 193

    4) Reşat Ekrem Koçu* OsmanlıPadişahları s. 184

    5) Alponse de Lamartine* Osmanlı Tarihi C. 1. S. 364.

    6) Pr. Dr. Ahmet Mumcu. Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl. S. 196

    7) Pr. Dr. Ahmet Mumcu. Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl. S. 192

    8) Alponse deLamartine* OsmanlıTarihi S. 1. S. 451

    9) Pr. Ahmet Mumcu* a.g.e. S. 197

    10) Alponse de Lamartine. a.g.e c.2.S.553

    11) Reşat Ekrem Koçu. a.g.e. S. 175-176
    ···
  6. 6.
    +2
    @10 senden daha adam olduğum kesin Türk nedir bak bakalım Türk neyden gelir Türkmenin Türkden farkı varmıdır Osmanlı ve sizin araplaşmış geleneğiniz öz Türkmen aşiretlerini yönetimden uzaklaştırarak nelere mal olmuştur. üstelik senin şah dedin adam yavuza mektuplarını türkçe yazar iken yavuz arapça yada farça yazardı yani şah yavuzdan daha çok Türkdü
    ···
  7. 7.
    +1 -1
    1. Mustafa’yı da taht kavgası bu hale getirmiş. Tarihimizde Deli ibrahim diye geçen Sultan ibrahim; 1640-1648 yılları arasında Osmanlı Tahtı’na oturmuş 8 yıl 6 ay padişahlık yapmıştır. Hareminde 500’ü aşkın cariyesi olan Sultan ibrahim* çok şevdiği Ermeni Cariyesine tımar olarak Şam Eyaletinin gelinini vermiş. Bu duruma çok kızan Kösem Sultan Ermeni Haseki’yi Saray’da verdiği bir eğlencede Haremağalarına boğdurup Padişah’a da; çok fazla yemekten dolayı çatladığını söyler.

    Deli ibrahim ayrıca; kendine eğlendirerek soytarılık yapan Ahmet adındaki bir çingeneyi yeniçeri ağalığına* Rum Musluoğlu’nu kendini iyi eğlendirdi diye* kaptanı deryalığa* haremindeki yedi kadını haseki sultan mertebesine çıkarır. Cariyelerinin gideri bir eyaletin geliri ile zor karşılanıyor.

    Bakın Yavuz Sultan Selim Taht Kavgası’nda kuzenlerini nasıl etkisiz hale getiriyor” “ellerinde yay kirişleri bulunan beş çavuş padişahın işareti üzerine çocukları öldürmek için içeri girdi. Cellatları gören çocuklar dehşete kapıldılar. Fakat soylu davranarak zaaf göstermediler. Yalnız dokuz yaşındaolan en küçükleri cellatların ayaklarına kapanarak gözyaşları içinde yaşdıbının bağışlanmasını padişahın hizmetinde basit bir kişi gibi çılışacağını söyledi. O da ötekiler gibi Sultan Selim’in gözü önünde boğuldu.”

    Düşünebiliyor musunuz? Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim Tahta çıkarken saltanatı uğruna aile çevresinde kendisine rakip olacak tüm erkekleri öldürtüyor. Bu öldürmelerin başında; babası 2. Beyazıt’a söz verdiği halde sözünü tutmayarak yaptığı kardeş katliamıdır.

    “ilk önce daha önce ölmüş bulunan kardeşleri Şehinşah* Alemşah veMahmut’un oğulları olan Mehmet* Musa* Emin* Orhan ve Osman’ı boğdurttu. (1513) Sonra büyük ağabeyi Korkut’un saltanat isteği olup olmadığını kontrol etti. Bu isteğin varlığını hissettiği an onu da katlettirdi. (1512) Ahmet’e yaptığı Yenişehir savaşını kazandıktan sonra O’nu da boğdurttu. (1513)(6)

    Bu geleneği kanunlaştıran istanbul’un Fatihi Fatih Sultan Mehmet’in sicilinde ise; “Fatih tahta çıkar çıkmaz kundakta bir çocuk olan kardeşi Ahmet’i derhal boğdurarak” diye yazar.(7)

    Taht için kardeşini* oğlunu* babasını ve ailedeki tüm erkek çocukları katleden Yavuz S. Selim’in yaptığı toplumsal katliamlarını örneğin OsmanlıTahtı için Safevi Türkmen devleti Şahı’nı destekliyorlar diye Alevi Türkmenleri neden öldürüldüğünü anlamakta güçlük çekilmemelidir. Osmanlı Tahtı için bunlar yapılabiliyordu.

    insanlık tarihinde daha doğrusu canlılar aleminde her soy devdıbının sürmesini ister. Bu insanlık tarihi için de hayvanlar tarihinde de böyledir. insanlar tarih boyunca kendi soylarının çocukları kanalı ile sürdürmeğe çalışırlar. Ve onları ellerindeki en iyi olanaklarla yetiştirmeye çalışırlar. Bu durum hayvanlar alemi içinde böyledir. Gerek memeliler gerek yumurta ile üreyen canlılar yavrularını binbir özenle yetiştirmeye çalışırlar. insanlar gelecekte kendi yerleri için çocuklarını hazırlarlar. Bunu büyük bir önemle ve zevkle kendi varlık nedenleri olarak gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

    Ama Osmanlı Padişahları için bu insanlık kuralı geçerli* değil. Onlar kendi tahtaları için kendi çocuklarını bile tehlikeli görüyor ve derhal en acımasız yöntemlerle bunları katlediyorlar. Kanuni Sultan Süleyman; devri saltanatı için oğlunu bile öldüren ne ilk Osmanlı Padişah nede son Osmanlı Padişahı’dır. Bırakalım insanlık alemini hayvanlar aleminde bile hiç görülmeyen bu özellik acaba nasıl oluşmuş.

    Osmanlı Tarihi’nde bazılarının* “iki Cihan Padişahı” dediği Kanuni Sultan Süleyman bakın oğlunu hem öldürtüyor. Hem de bizzat seyrediyor. Cellatlar kendine yalan söylemesin diye.

    “…otağın ikinci bölümüne geçti. Babasının kollarını açarak kendisini karşılayacağını beklerken donuk bir sessizlikle karşılaştı. Divan bölümüne geçmekte duraksadı. Birden divan bölümünü ayıran perde açıldı ve babası yerine sarayda idamları yerine getiren yedi dilsizin uğursuz yüzleriyle karşılaştı. Genç Şehzadenin üzerine atılan cellatlar genellikle bu işler için kullandıkları yay kirişini boynuna geçirdiler. Suçsuzluğu* hayreti* umudunun kırılması cezanın verdiği dehşet gençliğinin gücü ile birleşince ŞEHZADEMUSTAFA boynuna geçirilen kirişi koparttı. Cellatların kollarından kurtuldu. Ayaklarına yapışan dilsizleri çavuşların bulunduğu bölüme kadar sürükledi.

    Bir yandan babasını öte yandan Padişah’ın çadırının çevresinde toplanmış olan yeniçerileri a çağırıyordu. Askerler tarafından duyulacak olan Şehzade Mustafa’nın sesi idam olayını birden tahta çağırma olayına dönüştürebilirdi. Bu ölüm kalım mücadelesinin o zamana kadar sessiz tanığı olan Kanuni Sultan Süleyman; arkasına gizlendiği perdeyi araladı. Dilsizlere bir göz atarak başarısızlıklarının ölümle cezalandıracağını belirtmek istedi. insafsız bakışlı babasını gören Mustafa* bir an kendisini savunmayı unuttu. işte o anda boğularak cellatların ayaklarının altına cansız düştü ve perde babasının arkasından kapandı.”(8)

    Bu satırları nasıl okuduğumu nasıl yazdığımı anlatamam. Bu olay insan hatta hayvan organizmasına aykırı bir olay. Böyle bir davranışın yeri herhalde tedavi merkezleridir. Ama maalesef Osmanlı Tarihi’nde en uzun Padişahlık dönemi olmuş bir padişah bunu yapıyor. Yani* öz oğlunu Tahtı için dilsiz cellatlara katlediyor. Ve bazı insanlık bu Padişah’tan insanlığa yararlı şeyler yapacağını bekliyor. Sanırım bazı şeyleri anlatmakta söz* kelimeler* yazı yetersiz kalıyor. Osmanlı Tarihi’ndeki bu kişiliğe bugün bazı kişiler kalkıp “övgü” diziyorsa insanlık damarımızın hayli tahrip edildiğini adeta gen değişimi yaşandığını düşünüyorum.

    Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra Osmanlı Tahtı’na oturanların konumuz ile ilgili özelliklerini de bu yazıda yazmazsak kendilerine haksızlık etmiş sayılırız.

    III. Murat* Tahta çıkar çıkmaz; “istanbul’a gelen 3. Murat* cülus eder etmez beş erkek kardeşini derhal katlettirmiştir.”(9)

    III. Mehmet’e Osmanlı Taht sevdası “19 erkek kardeşini öldürttü”. Beşikteki ve olgun yaştaki tam on dokuz kardeş saray topunun babalarının ölümü ilyanını vermesi ile kendi idamlarının hükmünü duymuş oldular… Büyük kıyım dramı görevli dilsizlerin yankılamnmayan cinayetleri içinde gömülü kalmıştı. Devletin işlediği cinayetlerde sessizlik gerekir. Onun içindirki Doğu imparatorlukları’nda cellat olanların dilleri kesilir. Gecelik idamlar ancak ertesi gün taht salonunda yığılmış ondokuz cesetle ortaya çıktı. Ve hepsi babalarının gömüldüğü “caminin yanında toprağa verildi.”(10)

    Tahta oturan 3. Mehmet’in ilk işi; damarlarında aynı kanı taşıdığı kardeşlerini yani Şehzadeleri öldürtmek oldu. Babası 3. Murat’ın eşlerinden ve Saray’ındaki sayısız cariyelerinden yüz iki çocuğu vardı. Öldüğü zaman sarayda yirmi yedi kızı* yirmi oğlu yaşıyordu. Osmanlı imparatorluğu yasası yani Fatih Kanunnamesi kızlara oğullarının öldürülmesi koşulu ile yaşamalarına izin veriyordu.

    19 kardeşini öldürdükten sonra Taht için rahatlayan 3. Mehmet ardından 21 yaşındaki oğlu Şehzade Mahmut’u öldürttü: “haziran ayının 7’si cumartesi günüydü. Şehzade Mahmut’un sabah namazı vakti yatağından gecelik entarisi ile yalın ayak başı açık olarak boğdular.”(11)

    Osmanlı Tahtı için kardeş* oğul katliamları bununlada bitmedi. 2. Osman Taht için Şehzade Mehmet’i katletti. 4. Murat üç kardeşi* Beyazıt* Süleyman ve Kasım’ı boğdurdu. Ve Osmanlı Tahtı’na oturan her Padişah tahtını sağlama almak için önce aile içi erkek katliamı ile işe başlamaya devam etti.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +1 -1
    1-Osmanlı işkenceleri:

    1- osmanlı döneminde idam edilecek adamın yanı başında bir sac hazırlanır ve bu sac allttan verilen ateşle iyice kızdırılır... kafası kesilen adamın kafasını kestikten hemen sonra bu saca bastırılır... sıcaktan dolayı kan beyinde 2 saniye kadar dolaşacağı için adama yerde duran cansız bedeni son defa gösterilir...

    2- suçlunun derisini yüzüp denize atılır... (acıyı tahmin edin artık)

    3- suçlu güneşin altına ellerinden bağlı bi şekilde yatırılır... suçlunun saçları kazınıp kafasına deve derisi geçirilir... deve derisi güneşte küçülüp suçlunun kafasına yapışır ve adamın bütün derisi yukarıya dogru çekilir..

    4- suçlunun sığabileceği bir çukur kazılır ve suçluya tıkabasa yemek yedirilir... dışkısını da o çukura yapmak zorunda kalan adam bir süre sonra dışkılarının bedenini çürütmesiyle ölür...

    2-Yavuz Selim'in tahta çıkışı
    24 Nisan 1512: Yavuz Sultan Selim Han* 9. Osmanlı
    imparatoru olarak tahta geçti.
    Yavuz Selim 10 Ekim 1470 günü doğdu.
    Babası 8.Osmanlı Sultani 2. Bayezid* annesi
    Dul kadir oğulları Beyliğinden Gülbahar Hatun'dur.
    Yavuz 3 kardeşten en küçüğü olmasana rağmen atik davranarak
    Ağabeyleri Korkut ve Ahmet’i* çocukları ile birlikte öldürerek onların cesetlerine basarak tahta çaktı.
    'Çok sert ve korkusuz olduğu için kendisine Yavuz denir.

    3-Osmanlı katliamları
    Osmanlı tarihini iyi bilmek geçmişten ders çıkarıp gelecek için çıkarsama yapmak açısından önemlidir. Osmanlı tarihi ile ilgili çok sayıda yazılmış eser var. Belkide başka bir konuda bu kadar yoktur. Ama buna karşın ısrarlı bir bilgisizlik her toplumsal kesimde devam etmektedir. Tabi bilgisizliğin hakim olduğu bir konuda bazı kesimler terim yerinde ise adeta istedikleri gibi at oynatmaktadırlar.” “Ak’ı “kara”* “kara”yı “ak” olarak anlatabilmektedirler. Örneğin* Osmanlı imparatorluğu’nun “hoşgörüsünü” bugün bile bir çok yönetime örnek göstermektedirler. Örnek alınması gereken bir yönetim biçimi olarak savunmaktadırlar. Hatta bugünkü bir çok sorunumuzun kaynağının “Osmanlı” gibi yönetilmediğimizden kaynaklandığını yazıp söylemektedirler. O halde bizde bu yazıda projektörlerimizi birazcık “Osmanlı” üstüne çevirelim.

    Bu konuda ilk tanığımız Osmanlı tarihi uzmanlarımızdan Reşat Ekrem Koçu anlatıyor.
    …Hacı ibrahim Ağa* sonra hazine kethudasını çağırdı. Ayak divanına vardı* babüssade önüne tahtı çıkar!.. Dedi.” tahta çıkınca kızlarağası Ali Ağa da hasodabaşı ile beraber Şehzade Süleyman’ın Saray’da şimsirlik denilen yerde mahpus olduğu odaya gitti.

    Şehzade gelenlerin iddıbına geldiklerini sanarak çok korktu* çıkmadı. Kızlarağası: –Benim şevkatli padişahım* korkmayın* vallah* billah zarar kasdine gelmedim. Cümle vüzera* ulema ve ocaklı kulların sizi padişah yaptılar. Tahta çıktı sizi beklerler der ama Şehzade Süleyman buna inanmaz. O* kendisini idam için alacaklarını ve rahat gitmesi için yalan söylediklerini sanar ve gelenlere* -Eğer izalemiz emir olundu ise şöyle iki rekat namaz kılayım. Sonra emri yerine getirin der* ve ekler Çocukluğuğdanberi kırkyıldır hapis çekerim. Her gün ölmeden ise bir gün ölmek yeğdir!.. Bir can için ne bu çektiğimiz korku!..* diyerek ağlamaya başlar. Gerçekten tahta oturup padişah olacağına değil. Öldürüleceğini sanarak ağlıyor. Ardından kızlarağası söylediklerinin inandırıcı olduğunu göstermek için padişahın ayağını öperek* Haşa* size bir kasd yok* taht kurulmuş cümle kulların sizi bekler der.

    Aynı odada tutuklu bulunan Şehzade Süleyman’ın küçük kardeşi Sultan Ahmet’de* buyurun korkmayın der. Tam kırk yıldır hapishanede ölümü bekleyen Şehzade Süleyman’ın üstü başıda sefildir. SadeceŞehzadeliğine dair sırtında kırmızı atlas entari* ayağında tombak vardır. Kızlarağası kendi erkan kürklerinden menenvi çuhaya kaplı bir samur kürkü getirip entari üstüne giydirip. Koltuğuna girerek tazim ile safa köşküne çıkarır. Havuz boşunda tahta oturur. Tahta oturunca* Silahtar Ağa ile Hasodalılar tarafından yeni padişah karşılanır. Safa Köşkünden arz odasına giderken karanlık bir yer olan arsanhaneden geçerler. Orada; –Beni buradan öldüreceksiniz? der. Henüz padişah olacağına inanmamıştır. Kızlarağası; –Behey efendim* niçin böyle buyurursunuz* haşa ki* izaleniz emir olunmuş ola. Tahta oturmaya gidersiniz. işte Kapuağası da kapu oğlanları ile istikbalinize gelmişler! deyip inandırmaya çalışır.”

    Osmanlı’da Şehzadeler yani Padişahların oğulları ister Saray’da normal hayatını yaşasın isterse Saray’da hücrede yaşasın. Onlar tahttaki padişah için patansiyel olarak sürgit bir tehdit oluşturuyordu. Bu nedenle padişah rahat uyumak için ailedeki tüm erkekleri yani kardeşleri ve oğulları zaptı-rapt altında tutması gerekiyordu. Bununda yolu; ya imparatorluğun uzak eyaletlerine şehzade olarak göndermek yada yanıbaşında zindanda güvenlik içinde korumaktan geçiyor.

    Bu yaşam biçimi bir çok şehzade’nin akli dengesini bozmuştur. Deli ibrahim bunlardan biri idi.

    Bakın bu gel-gitlerdeSultan Mustafa’nın durumunu Osmanlı tarihçisi* Lamartin(2) nasıl yazıyor” “Dengesiz Padişah yine cariyeleri* annesi ve sütannesi ile sarayın kuytu bir dairesine kapatıldı. Bir kaç gün içinde tahta çıkıp indirildiğini bile anlayacak kadar zekası yoktu. Bütün olaylar sürerken gerek vezirlerin gelip elini öpmesini* gerek kapatıldığı dairenin demir parmaklıklarını aynı ilgisizlikle gülümseyerek izliyordu.”

    Taht kavgaları Fatih Sultan Mehmet dönemine dek rakipler yeri ve zamanı gelince gelenek gereğince bir oldu bitti ile hallediliyordu. Bu gelenek siyasi tarihimize siyasetle iktidar için oynayanların 2 gömleği vardır. Bunlardan biri bayramlıktır diğeri ise idamlıktır. Tahta oturulursa bayramlık gömlek giyilir. Taht kaybedilirse* idamlık gömlek giyilir.

    Fatih Sultan Mehmet’ten sonra taht için potansiyel tehlike oluşturan kişiler artık Fatih Kanunnamesi(3) gereğince; “Ve her kimseye evladımdan saltanat müyesser ola* karındaşlarını nizamı-alem için katletmek münasiptir. Elsen ulema dahi tevciv etmiştir* anında amil olarak” Kanunen öldürülebiliyor.

    1617 yılında Osmanlı Tahtı’na padişah olarak 2 kez oturan ve toplam 1*5 yıl padişahlık yapan 1. Mustafa için ise Reşat Ekrem şöyle yazıyor.”(4) “… yirmi beş yaşındaki birinciMustafa erken bunamış delikanlı bir deliydi. Kaybettiği yalnız akli dengesi değildi. Kafeste iken zaman zaman yanına konan kızların hepsi ondan bakire olarak çıkmışlardı. Dimağında hatıra ve bilgi adına hiç bir nakış yoktu. Adını bile güç hatırlıyordu. Yakışıklı bir vücut yapısına ve dilber bir yüze sahipti. Buğday Denizli koyu kumral saçlı ve sakallıydı. Kalabalıktan ve sesten ürküyordu… Hiç konuşmuyordu. Ağzından ender olarak; “gel-git. Al-ver* ekmek-su” gibi iki heceli emirler çıkıyordu. Yüzü donmuş bir taş gibiydi. Hüzün* elem* ıstırap* zevk* haz çizgileri yoktu.”
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    -1
    olaylar tamamen gerçektir yukarda anlatılan ve bir kısmında atalarım yer almıştır o yüzden boşuna tartışmayın

    helal olsun panpam iyi araştırmışsın
    ···
  10. 10.
    -1
    türkler osmanlıda gayet güzel ezilmiştir , türklük belli bi yerden sonra hakaret anldıbına da gelmiştir , türk e tarım yapan işçi, çiftçi gözüyle bakılırdı alt tabaka yani

    yavuz un yaptığı katliamlarda kabul edilemez, türkmenlerin birşey yaptığıda yoktu, kendileri kışkırttılar öldürmek için kızılbaş kızılbaş diye soyunu kurutmaya çalıştılar

    hem türkleri asimile eden araplar ,hem asan kesen hor gören araplar ayrıca hem anası hem babası türk olan 2 padişah vardır biri osman biri orhan bey yavuz falan değil

    ben safkan türk atalarıma yapılan bu katliamı küçük göremem osmanlıya saygım var ama atam demem , biyolojik olarak atam olsada hislerim aynı şeyi söylemiyor , saygım var o kadar
    ···
  11. 11.
    +1
    @18 daha copy paste ettigin metni okumamissin bi de hala bilimsel tartisacaz filan diye laf canbazligi yapiyorsun.olm sen kimsin senle bilimsel tartisacaz, ordan burdan copy paste yaparak kendini alim mi sandin?su yazdigin metne bak hepsi osmanli turklere dusmandi onlari kesti altyapili 3. sinif tarihe bi yonden bakan osmanli dusmani kemalist alevi propagandasi ,baska bisey degil.. gercek bektasiler osmanliyi sever sayar ve akli basinda olan her adamda tarihte olan savaslarin oyle olmasi gerektigi baska bi tercih olmadigi icin yapildigini bilir..ne yani yavuz al anadolu senin istedigini yap mi diyecekti sah ismaile?su kafanizin icindeki biraz calissin..al sana turk alevi dusmani osmanli askerinin yemini;

    Hacı Bektaş Veli'nin bindiği cansız duvar.
    Mazharı Nur-i Ali'dendir ona ol yadigar.
    Nare-i düldül ederdi arşı âla da karar.
    Şad hazare bin kâfiri bir narada etti şikar.
    Dedi: Arslanım Ali'dir, kudretine girdikar.
    Lâ fetâ illa Ali
    Lâ seyfe illa Zülfikar
    Koydular başın ol şahın Kerbela Meydanına.
    Bastılar parmakların Şah Hüseyin kanına
    Urdular miskin pelitle kıymadan gerdanına
    Bu hakaretler yaraşmazdı o şahın şanına
    Düşmeden kanı yere, ol demde çağırdı gübar
    La fetâ illa Ali
    Le seyfe illa Zülfikar
    Padişahım çok yaşa
    Devletinle bin yaşa

    Allah Allah illallah
    baş üryan, gögüs kalkan, dide al kan, sine püryan
    bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran
    kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan
    (adüvvden korkmadık korkmayız hiç bir zaman
    kuranda zafer vadediyor hazret i yezdan
    uğrun açık olsun ey serdar ı mücahid
    hüda kılıncını keskin etsin ömrünü gün gibi medid
    fahr i alemi hoşnud ettin hak gazay ı ekberini etsin mübarek ve said)
    kulluğumuz ,padişaha ayan
    sayılmayız parmakla
    tükenmeyiz kırmakla
    üçler, beşler,yediler, kırklar
    nur-u nebi, kerem-i ali, keramatı veli
    gülbang-i muhafazidi
    pirimiz, hünkarımız,üstadımız kutb-ul arifin
    hacı bektaş-ı veli
    dem-ü devranına hü diyelim
    hûûû...
    ···
  12. 12.
    -1
    @ebenden mesaj var

    haklısın lan. Hâlâ Osmanlı'yı türk sanan huur çocukları iyi okusun bu yazıları
    ···
  13. 13.
    -1
    yaz amk yaz helal lan her bir kelimesi 133 punto olarak osmanlıcı arap zütü yalayıcı muallaklerin anasının dıbına girsin.
    ···
  14. 14.
    -1
    yavuz sultanın dıbına koyim orosbu çocuğu gibtiğimin kevaşesi ona inananlarında amk orosbu çocukları sizi şerefsizler
    ···
  15. 15.
    -1
    Soru: Kızılbaş topluluğunun, dine göre topluca öldürülmesi helal midir? Bunları öldürenler gazi, bu öldürme sırasında ölenler de şehit olur mu?
    Yanıt: Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu, en büyük, en kutsal savaştır… Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur. Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur.
    Soru: Kızılbaşların öldürülmesi, islam Sultanına düşmanlık besledikleri için mi şarttır, yoksa başka nedenleri de var mıdır?…
    Yanıt: Bunlar hem sultana isyan ederler, hem de dinsizdirler…
    Soru: Kızılbaşların önderinin Tanrı Peygamberinin (Muhammet’in) soyundan olduğu söyleniyor. Bu durumda, Kızılbaşların öldürülmelerinin helal olduğundan biraz kuşku duyulamaz mı?…
    Yanıt: Hâşâ, en küçük kuşku duyulmaz. Kızılbaşların yaptıkları kötü işler, o temiz peygamber soyuyla bir ilgilerinin olmadığını göstermeye yeter. Ayrıca babası ismail ortaya çıktığında, imam Ali er-Rıza ibni Musa el-Kazım’ın mezarının bulunduğu ve diğer yerlerdeki büyük seyyidleri zorlayarak kendi soyunu da onlarınkinden göstermek istedi. Direnenleri öldürttü. Bazı seyyitleri kıyımdan kurtulmak için bu isteğe boyun eğmişler, fakat dikkat edenlerin anlayabilmesi için de onun soyunu kısır bir seyyide bağlamışlardır.
    Ayrıca, soyunun peygambere dayandığı doğru olsa bile, dinsiz olunca diğer kâfilerden ayrımı kalmaz. Ancak ve ancak doğruluğu tartışılmayacak olan kutsal şeriat töresine uyanlar ve onun sağlam kurallarını koruyanlar peygamber soyundan olabilir. Örneğin, Kenan, Nuh Peygamberin oğluydu ama onun yolundan çıkmıştı. Nuh Peygamber, Kenan’ın kurtulması için yalvardığında, Tanrı, “O senin soyundan sayılmaz…” demiş, Kenan da, öbür kâfirlerle birlikte boğulup cezalandırılmıştı…
    Eğer büyük peygamber soyundan gelmek azabdan kurtulmaya yetseydi, Âdem Peygamber soyundan geldikleri için, bütün kâfirler bu dünyada ve öbür dünyada asla azaba düşmezlerdi…
    Soru: Kızılbaşlar, Şii olduklarını söylüyorlar, “Lailahe illallah” diyorlar. Kendilerine karşı uygulanan bu ölçüde sıkılığın nedeni nedir? Ayrıntılı ve geniş geniş açıklar mısınız?..
    Yanıt: Onlar Şii de değildir. Zaten, “Yetmiş üç yoldan ehli sünnet dışındakiler yanacaktır…” diyen peygamberimiz durumu aydınlatmıştır. Kızılbaşlar, yetmiş üç yolun tam olarak birinden değildirler. Her birinden bir parça kötülük ve bozgunculuk alıp kendi isteklerine göre yarattıkları sapıklık ve küfürlerine katarak bir sapıklık ve dinsizlik mezhebi kurmuşlardır. Bu kötü durumlarını gün gün artırmaktadırlar. Bunların sürüp giden, bilinen suçlarına bakarak kutsal din yasalarına (şeriate) göre şu yargılara varırız:
    O zalimler, ulu Kuran’ı, kutsal şeriatı ve islam dinini hafife almakta, dinsel kitaplara söverek ateşe atmaktalar. Gerçek din bilgilerini (şeriat âlimlerini) bu bilgileri yüzünden kırmakta, önderleri olan sapık haini Tanrı yerine koyarak ona secde etmekteler. Ayrıca haram olduğu sağlam ayetlerle saptanmış olan bütün yasakları da helal sayıyorlar. Ayrıca Ebi Bekr ile Ömer’e lanet ettiklerinden dolayı da kâfirdirler. Ayrıca, doğruluğu tartışılamayacak olan Ayşe’nin (Peygamberin ailesi) erdemine ilişkin birçok ulu ayet inmişken, bunlar Ayşe anamıza dil uzatarak Kuran’ı yalanlamakta ve böylece de kâfir olmaktalar. Ve yine Ayşe’ye yönelik suçlamaları ile peygamberimizin kutsal büyüklüğüne leke sürerek bu yolla peygambere sövmüş sayılırlar. Bu yüzden bütün Kızılbaşların, büyüğü küçüğü ile, kentleri ve eserleriyle yok edilmeleri şarttır. Bunların kâfir olduğundan kuşku duyanlar da kâfir olur…
    Kızılbaşlar, imam-ı Âzam ve imam Süfyan-ı Servi’ye göre, eğer tam anlamıyla tevbe eder de islamiyet’e dönerlerse ölümden kurtulurlar. Fakat imam Malik, imam Şafii, imam Ahmed bin Hambel, imam Leys bin Sad, imam ishak bin Rahuya ve öteki din bilginlerine göre bunların tevbeleri de kabul edilmez. Elbette boyunlarının kesilmesi gerekir.
    Hazret-i imam (Ebu Hanife) onların hangi yanın inancını benimserlerse o yandan olacaklarını söylemiştir. Bu yargı bilinir…
    Kızılbaş askerleri için ne yapılması gerektiği konusunda bir ikilik yoktur. (Öldürülmeleri gerekir.) Fakat köylerde ve kentlerde kendi hallerinde doğrulukla oturup Kızılbaşların nitelik ve davranışlarından arınmış, dışları da buna uygun kimselerin, yalanları ortaya çıkmadığı sürece, diğerlerine uygulanan uygulamalardan (katliamdan) kurtulmaları gerekir.
    Kızılbaşların öldürülmeleri, diğer kâfirlerin yok edilmelerinden daha önemlidir. Örneğin Medine çevresinde kâfir çokken ve Şam henüz ele geçirilmemişken, Ebi Bekir kâfirlere saldırmayı değil, yalancı Müseyleme’ye bağlı bu döneklere saldırmayı yeğlemiştir. Hazreti Ali zamanında Haricilerin kırılması da böyle olmuştur. Bu kesimin kötülükleri çok büyüktür. Bunların kötülüklerini yeryüzünden silmek için çok çaba harcamak, ne gerekirse yapmak lazımdır.
    Soru: Nahçıvan seferinde esir alınan Kızılbaş çocuğuna devşirme usulü uygulanır mı (yeniçeri-enderun talebesi gibi)
    Yanıt: uygulanmaz
    Soru: Vurulan Kızılbaşlar arasında esir olanlardan bazıları ermeni olsa kurtuluşa erer mi?
    Yanıt: Kurtulurlar, bu takdir de Ermeniler Kızılbaş askeriyle islam askeri üzerine gelip savaşmış olmayacak şeraite göre esir almak yoktur.
    Soru: Dinden döneni savaş olmadan da esir etmek imam-ı Azam’ın rivayetine göre caiz olduğuna göre Kızılbaş kadınlarını esir etmekle islam askerine kuvvet ve ululuk, din düşmanlarına da zayıflık ve alçaklık gelirse bu rivayete göre davranmak caiz midir
    Yanıt: caizdir.
    Soru: Bu rivayetle esir alınan kadının hizmetleri ve evlenilmesi caiz mi?
    Yanıt: Hizmetleri helaldir ancak dinden çıkmıştır evlenilmesi için islama gelmesi gerekir.
    Soru: Ashaba söven Kızılbaş Zeyd’i Amr oğlu Bekr öldürse ceza verilir mi?
    Yanıt: Küfür ettiği belli ise bir şey lazım gelmez.
    Soru: “Muâviye hayırlı kişi değildir” dese, şer’an Zeyde ne ceza verilir
    Yanıt: Ta’zir olunur (Tazir kanunla belirlenmemiş suçlara verilen cezanın adı dayaktan idama kadar giden bir şekli vardır ve uygulayan kişinin keyfine ortamın şartlarına bağlıdır.)
    Soru: Sahâbe-i kiramdan Muaviyeye lâ’net eden Zeyde şer’an ne lâzım olur?
    Yanıt: Dövülür ve hapsedilir

    bu suudun fetvası.
    Hz peygamber yahudilerle bile anlaşma yapar iken bu bir din addıbının fetvası öldür kes sanırsınki dini kuran bunlar yaratıcı oldular. madalyonun iki yüzünüde görün şah kesti ise yavuzda kesti diyin
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    -1
    @31 sen kaypaklik yaparsan benden saygi goremezsin. sadece benden degil kimseden goremezsin akli basinda tarihi bilen kimselerden.. gitmissin google osmanlinin turk dusmanligi diye arattirmissin onune gelen ilk seyi okumadan buraya copy paste yapmissin bide senle burda ciddi tartismamizi bekliyorsun...

    hadi yazdik bi onceki sayfada kufur olmadan cevap ver onlara ,ne yapcakti yavuz sah ismaile buyur burasi senindir kizilbaslarinla tum halki katledebilirsin mi diyecekti? ulan yavuz'u soyluyorsun sah ismailn iranda kestirdiklerini niye soylemiyorsun? onlarin icinde turk, fars,arap hepsi vardi yavuz'un 10 kati katliam yapti bugun iranda dogru duzgun sunni yok niye? ehli sunnet iran cikislidir mezhep imamlarinin cogu fars kokenlidir niye bugun sunni yok iranda? peki turkiyede niye hala buyuk bi nufus olarak aleviler var?

    biraz hakkaniyetli olun aptal saptal tarihi, bilimsel olmayan tek bakis acisina sahip propaganda metinlerini gelip buraya kopyalamayin yoksa boyle karsiligini sert alirsiniz..
    ···
  17. 17.
    +1
    @1
    osmanlıda türklük
    • **
    kardeşlerim ;
    osmanlı türklüğü öldürdü
    yok saydı tezi palavradan ibarettir...
    osmanlının türklüğü öldürmediğinin delili
    daha henüz Türkiye cumhuriyeti kurulmamışken bile
    fransız angiblopedilerinde
    osmanlıdan bahsedilirken
    avrupa türkiyesi
    anadolu türkiyesi şeklinde tabirlerin yeralmasıdır...

    türkiye kelimesi 1923 icat olmadı...
    italyanlar
    fransızlar
    osmanlının yaşadığı her yere türk iye dedi..

    hatta
    fastan cezayirden --osmanlı topraklarından
    güney amerikaya
    giden osmanlılara BREZiLYA da hala elturco denir...

    onlara arap bile denmez...
    osmanlıdan gelen herkes türk bilinir...

    ve hatta breizlyanın en zengini ve dünyanın en zenginlerinden bir tanesi de elturcodur dileyen google dan bulabilir...

    o sebeple
    bazılarının levazımatçı partiyi desteklemek için uydurduğu
    " efendim türkleri yok saymışlardı " tezi tamamen bir saçmalıktır
    ve bilimsellikle
    tarihi kaynaklarla uzaktan yakından ilgisi yoktur...
    • **
    şimdi sizlere kaynaklarıyla
    TÜRK kelimesinin geçtiği yayın ve yıllarını vereceğim..:

    yayınlar fransız menşeilidir :
    ---
    Büyük Türk kelimesi 1453 te Fatih Sultan Mehmet Han için kullanılmıştır ...
    1453 le Grand Turc « le sultan, empereur des Turcs »
    ( eser adı : Monstrelet, Chron., III, fo85 ds La Curne: grand Turc )

    • **
    türk kelimesinin geçtiği diğer yayınlar :
    ---
    1456 (A. de La Sale, Jehan de Saintré, éd. J. Misrahi et Ch. A. Knudson, p. 216: le Grant Turcq);

    türk kadar güçlü /yıl : 1457 expr. fort comme un Turc (Bertrandon de La Broquière, Voyage d'Outremer,
    éd. Ch. Schefer, p. 217: il est fort comme ung Turc);

    YIL : 1623 expr. traiter qqn de Turc à Maure (Garasse, Doctrine curieuse des beaux-esprits de ce temps, p. 900: un usurier qui traictoit avec luy de Turc à More);

    YIL : 1857 tête de Turc « personne qui est la cible des railleries, des attaques » (Goncourt, Journal, p. 329);

    YIL : 1866 tête de Turc « sorte de dynamomètre sur lequel on s'exerçait dans les foires » (L'Année sc. et industr., 1867, p. 275 ds Rob. 1985, s.v. tête);

    YIL :1903 jöntürk -jeune-turc adj. pol.
    (Gde Encyclop., p. 532a, s.v. Turquie: un comité jeune-turc se forma alors contre la cour);

    1907 Jeune-Turc subst. (Nouv. Lar. ill. Suppl., s.v. Jeune-Turquie: le parti des Jeunes-Turcs);

    1951 p. ext. (Camus, Homme rév., p. 281 [citant Lénine]: nous sommes les jeunes Turcs de la révolution); b) 1457 subst. « langue parlée en Turquie » (Bertrandon de La Broquière, op. cit., p. 100: en celluy pays se parle Turc); 2. adj. a)

    YIL : 1536 --Türk Atı = cheval turc
    (Rabelais, Lettre à Mgr de Maillezais ds Œuvres, éd. Ch. Marty-Laveaux, t. 3, p. 365: quelques chevaulx Turcs); b)

    YIL = 1537 loc. à la turque
    (B. des Périers, Cymbalum Mundi, dialogue 2 ds Œuvres, éd. L. Lacour, t. 1, p. 339: acoustrer à la Turque);

    YIL = 1694 /türk usulü nokta brod. point à la turque (Invent. du château d'Humières ds Havard);

    YIL = türk noktası / 1765 point turc (Encyclop. t. 12, p. 875b); d)

    YIL = 1762 Türk oturuşu = assis à la turque
    (Ch. S. Favart, Les Trois sultanes, éd. 1809, p. 191: Soliman et Elmire sont assis à la turque); e)

    YIL = 1846 TÜRK KAHVESi / café à la turque (Dumas père, loc. cit.);
    yıl 1907 türk kahvesi = café turc
    (Farrère, Homme qui assass., p. 56); f)

    YIL =1851 TÜRK HAMAMI /bain turc (Flaub., Corresp., p. 293); g) 1872 à la turque mus. (Littré: rondeau à la turque); h)

    1893 « se dit de cabinets d'aisance sans siège » (Eudel, Arg. St-Cyr, p. 67: Turc (le). Cabinets d'aisance des anciens);

    1894 (Bricka, Cours ch. de fer, t. 1, p. 235: des sièges à la turque dans les cabinets publics pour hommes). B. 1504-09 subst., abusivement « musulman » (Lemaire de Belges, Couronne margaritique ds Œuvres, éd. J. Stecher, t. 4, p. 47: mauvais Chrestiens ou Turcqz). C. 1. 1697 subst. ethnol. « d'un ensemble de peuples d'Asie centrale » (D'Herbelot, Bibl. orientale, p. 487: Igur et Aigur. Nom d'une Tribu des Turcs Orientaux);

    1826 adj. (Balbi, Introd. à l'atlas ethnographique du globe, p. 150: les nations turkes; p. 155: la famille turke);

    1842 (Ac. Compl.: famille turque); 2. 1820 adj. ling. (A. Remusat, Rech. sur les lang. tartares, t. 1, p. 255: dialectes Turks, langue Turke);

    1842 (Ac. Compl.: langues turques). Empr. au turctürk « turc » (comme nom commun, signifie « puissance », v. Lang. Monde 1924, p. 194; Vasmer t. 3, p. 124)

    .Les Turcs étaient connus des Chinois au vies. sous le nom de T'ou-Kiue (prob. empr. au mongol türküt, plur. de türk, cf. Pelliot ds Lang. Monde, p. 194) et des Grecs au vies. également ? ? ? ˜ ? ? ? ? (Lang. Monde 1952, p. 332).



    Osmanlı tarihçisi ve Şeyhülislamı Hoca Sadedin ,
    Tacü ’ t Tevarih adlı eserinde Osmanlı fetihlerini anlatırken
    “ Türk yiğitleri ” , “ Zaferleri gölge edinmiş Türk askerleri ” gibi ifadelerle Osmanlı askerlerini över.

    17. yüzyıl tarihçilerinden Solakzade Mehmet Hemdeni de eserlerinde “ Konstantiniyeyi feth eden Türk ’ ün oğlu ” gibi deyimler kullanır.

    16. yüzyılın en büyük tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa Ali ise Kühn-ül Ahbar adlı eserinde “ seçkin millet , güzel ümmet, Türk milleti ” nitelemesi yapar.

    Osmanlı zamanındaki saray tarihçileri Osmanlı Hanedanı'nı Oğuz Han’a ve Orta Asya’ya bağlarlar .

    Bu eserlerde ; Osmanlılar, Oğuz neslinden ve Kayı boyundandır.

    Osmanlı Tarihi, Türk Tarihinin bir parçası olarak ele alınır. Fatih Sultan Mehmed, Cem Sultan'dan olan torununa “ Oğuz ” ismini verirken, II. Bayezid'den olan torununa “Korkut” adını vermiştir.
    yani özetle
    osmanlılık türk lüğü küçültmemiş
    yok saymamıştır...

    ki ecnebiler osmanlıyı hep türk bilmiştir...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    -1
    arap yalayıcılar rahatsız
    ···
  19. 19.
    -1
    @9 baş kaldıran diye bir şey yok Tarihi iyi okuyun Osmanlının Nasıl bir şekilde araplaşıp Türkmen aşiretlerini yönetimden uzaklaştırdığını ki eğer ki Türkmenler olmasa OSmanlı olmazdı çünkü oğuzlar selçuklu Türkmenleri sayesinde devletleşti
    ···
  20. 20.
    +1
    o zaman bende şöyle diyorum:
    m.kemal 20.000 aleviyi katletti.
    ···