0
yazmadan önce çok düşündüm. zira yazacak o kadar şey var ki... daha ilk depremin acısı yüreğimizde taptazeyken ikinci van depremiyle sarsıldık. yine ölümler, ihmaller, devlet büyüklerinden gaflar, öfkeli bir halk… diğer yandan, kimyasal gazla (her ne kadar hükümet kabul etmese de) katledilen kürt gençlerinin parçalanmış, derisi yüzülmüş cesetleri.. ve her zamanki gibi askeri operasyonlara devam edileceğini belirten, yeni ölümleri müjdeleyen bir devlet... buram buram acı ve hüzün akıyor türkiye'nin doğusundan.
23 ekim günü 7.2'lik depremle sarsılan van'da, ikinci depremin ardından yine tanıdık manzaralarla karşılaştık. van valisinin 'evlerinize girin hiçbir şey olmaz' sözüne uyup hasarlı binalara giren vanlılar bir 'kendini bilmezin' iki çift lafı uğruna canlarından oldular. 'oturulabilir' raporuna rağmen onlarca kişinin öldüğü bayram oteli de acının bir başka adresi oldu. devlet, ihmallerinin olduğunu kabul ediyor ama hiçbir somut adım atmamakta diretiyor. yaşanan her acıdan sonra hepimiz bilindik bir filmi tekrar tekrar izliyoruz. önce devlet erkanından 'klişeleşmiş' başsağlığı mesajları, sonra başbakanın 1 ya da 2 gün sonra '2 saatlik' bölge ziyareti, tabi ziyaretin de olmazsa olmazlarından olan skorsky helikopterler, özel harekat polisleri, damlardaki keskin nişancılar, başbakanın 1 saat veya biraz(cık) daha uzun süren 'kader, sabır' sözlerinin ağır bastığı bir konuşma..
bu filmi bir yerden tanıyoruz değil mi? ben şahsım adına şunu belirtmeliyim ki, aynı filmi, aynı oyuncuları ve aynı senaryoyu izlemekten sıkıldım artık. hayal dünyasından sıyrılıp, pratik adımlara fırsat vermenin vakti gelmedi mi sizce? van halkı karda, ayazda yaşam mücadelesi verirken, 'bir umut' olarak gördüğü başbakanın gelişini heyecanla bekledi, ne de olsa umut... ama başbakan erdoğan, yine bilindik cümlelerin dışına çıkmadı. 'hele şu kışı da bir atlatın' diyerek bir kez daha 'tok açın halinden anlamaz' sözünün doğruluğunu aklıma getirdi. ağır, hem de çok ağır şartlar altında yaşama tutunmaya çalışan, salt çocuklarının ve ailesinin karnını doyurma amacı güden insanlar için 'kışın bitmesini beklemek' bir azap değil de neydi? hiç kuşkusuz kış mevsimi vanlıların canını daha çok yakacak, evlatlarını ağlatacak ama aynı kış mevsimi başbakanın ve ailesinin mutluluğundan hiçbir şey eksiltmeyecekti.
yazımın başında da belirttim, eleştirecek o kadar şey var ki aslında.. çadır için isyan eden depremzedelere uygulanan şiddet yediden yetmişe hepimizin tepkisine yol açtı. yandaş medyanın olayı 'provokasyon' olarak verip, üstünü çaktırmadan örtmesi öfkemizi ikiye katladı. bir kez daha gördük ki polisin copu 'zaman ve mekan' dinlemiyor. polis emir eri olarak gördüğü içişleri bakanının halkı 'dinlemiyorsanız ne haliniz varsa görün' diyerek azarlamasının ardından allah yarattı demeden vuruyor, vuruyor, vuruyor... görev icabı değil, isteyerek vuruyor, o kadar belli ki… bu film de tanıdık geliyor değil mi?... ve bir başka acı… çukurca'da kimyasal gazla katledilen kürt gençleri… kimisinin cenaze töreni yapıldı, kimisi de hala malatya morgunda ailesi tarafından 'taninmayi' bekliyor.. ama tanınması çok güç. derisi yüzülmüş bacaklar, açığa çıkmış iç organlar, kömürleşmiş bir yüz... cesetleri gördüğüm an 'bu kadarı çok fazla' dedim! gerçekten de bu kadarı çok fazlaydı. savaşın da bir hukuku vardır şüphesiz. insanlıktan, vicdandan uzaklaştığımızın en somut göstergesi o cesetler ve bu vahşeti 'ohhh iyi olmuş, yüreğime su serpildi, işte vatanı bölmeye çalışan hainlerin sonu' diyerek alkışlayanlar... zaten bu vahşete alkış tutanlar van depremini de alkışlamadılar mı sanki? bir genç kız gördüm soğuk morgda. çırılçıplak... sadece özel bölgesini örten bir bez parçası var üstünde.. yüzü paramparça, dişleri dikkatimi çekiyor, gayet muntazam. ve tertemiz saçlar. göğüsleri kimyasal gazının etkisiyle kurumuş, bacaklarındaki deri yüzülmüş, kemikler açıkta. bir genç kızın düştüğü bu durum canımı yakıyor.. bir morg köşesine atılmış bu genç kız da yirmisinde, başbakanın ağzındaki sakızıyla gündeme oturan kızı sümeyye de yirmisinde. habire 'eşitlik' edebiyatından dem vuranlar karşılaştırsın iki tabloyu..,. o morgta yatan, paramparça olmuş genç kızın cesedini ağzından salyalar akarak keyifle seyredenler bir gün 'paramparça' olmuş vicdanlarıyla yapayalnız kalacaklardır…
evet,bu coğrafyada o kadar acı var ki hangisini yazsam diye kararsız kaldım. hemen hemen her hafta tanıdık filmler, aynı oyuncular, aynı senaryo ve çekilen acılar. hepsi de tanıdık. bu kadar acı varken türkiye'de ben daha çok kararsız kalırım perspektif köşemde...
Tümünü Göster