onu bunu bırakın da kıyamet

kopuyor farkında mısınız?

üşenmem anlatırım detaylarını talep olursa.

olm hiç mi merak etmiyonuz at kafaları

öncelikle kıyamet kelimesinin tam anldıbını bilmeliyiz binler.
kıyam = ayağa kalkmak, ayaklanmak.
kıyamet = ayağa kalk, ayaklan.

şimdi beyler asıl konuya geliyorum. bu zamana kadar duymuş olduğunuz bütün senaryoları unutun.
olaya islami bir perspektiften bilim sosyoloji ve tarih sentezli bakacağız. peşinden uzunca bir yazı yazıyorum biraz sürecek.

şimdiye kadar gelen bütün ilahi dinler dönemin adaletsizliğine, oligarşisine, bölgesel kapitalizmine isyan olarak gelmiştir. insanoğlunun en büyük zaafını adem ve şeytan arasında geçen diyalogdan anlamaya çalışalım.

"Derken şeytan ona vesvese verdi: 'Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacına ve yok olmayacak bir mülk üzerine rehberlik edeyim mi?' dedi."
Taha Suresi 120. Ayet

Şimdiye kadar hep bizi elma, ağaç vb diye sömürdüler kardeşlerim. Asıl mesele, nefs denilen şeyin zaafı mülk otorite güç saltanat tutkusudur.

ibrahim'in kabe'yi döneminin gökdelen görünümünde sarmal ve yüksek yapıları olan, egemenlerin her türlü pisliği ile yaşadıkları babil kulelerinin ihtişamı ve dikey yapılanması üzerine muhalefet olarak yatay yapılanmayı ve eşitliği sembolize edecek şekilde yaptığını cümle alem biliyor. kabe'nin anlamı daha eşit bir dünya isteğidir.

bu bilgileri pekiştirmek adına kitapta adı geçen put isimlerini ele alalım.

Lât: Otorite

Uzza: Güç

Menat: Para

bunlar yaşayan putlardır hala yıkılmamışlardır. yani aslında kuran bir kurallar kitabının ötesinde bir ideoloji ve hayat tarzı kitabıdır.

namaz ibadeti de sembolik manada 3 hareket içerir.
kıyam dediğimiz ilk harekette kişi var olan sisteme karşı ayaklanır.
2. harekette dava arkadaşları ile eşit olduğunu vurgulamak için eğilir.
3. harekette ise tek olan yaratıcıdan başkasına boyun eğmeyeceğini gösterir.

diyeceksiniz ki bunların kıyametle ne alakası var. devamı diğer entry'de geliyor.

islamiyet öncesi ilahi anlamda uyarılmış fakat yine de çokluk yarışına girip zenginler fakirleri ezmeye başlayınca helak edilmişlerdir. ama o dönemlerde bu hadiseler yerel yaşandığı için helaklar da yerel olmuştur. artık durum malesef küresel. o yüzden yıkım da küresel olacak. şimdi alametleri ele alıyoruz.

Zinânın yaygınlaşması.
kapitalizmin medya destekli cinsel uyaran pompalamaları ile ister istemez arttı. Çünkü kapitalizm akılcı düşünce ile hareket eden insanlar değil dürtüsel hareket eden insanlar istiyor.

Fâizin yaygınlaşması.
son 10 yılda eskiden faiz sistemine karşı nasıl bir savaş verilmesi gerektiğini konuşan insanlar artık hangi bankanın faizi daha uygun diye konuşuyor ben şahidim. zaten faizin yaygınlaşması demek fakir zengin ayrımının günden güne artması demek.

Çalgılı âletlerin yaygınlaşması.
kapitalizm müzik endüstrisinin büyük bir bölümünü kendi çıkarları için kullanıyor bunu da izah etmeyeyim amk artık.

içkinin çokça içilmesi.
kapitalizmin ağında bunalmış insanların rahatlamak için alkol ve uyuşturucu tükettiğini hepimiz biliyor yaşıyoruz. zengin zaten keyfinde.

Koyun çobanlarının binaları yükseltmekte birbirleriyle yarışmaları.
binaların yükselmesi demek o binaları yapan kişi ve kurumların elindeki sermayenin büyüklüğüne işarettir bu da yine sosyal sınıf farklılıklarına yol açar.

Öldürme olaylarının çoğalması.
insan canından para daha değerli çünkü. ortadoğuda veya dünyanın bir çok yerinde her gün görüyoruz.

Depremlerin çoğalması.

Giyinmiş oldukları halde çıplak sayılan kadınların ortaya çıkması.
transparan elbiseler, kendini teşhir etmeyi seven kadınlar, vücut yapıp dar tshirtler giyinip meme uçlarına kadar gösteren erkekler.

Yalancı şâhitliğin çoğalması ve hak/gerçek şâhitliğin gizlenmesi.
parayı veren düdüğü çalar.

Arap yarımadasına yeşil otlakların ve ırmakların geri dönmesi.
sermaye olunca dubai'yi ve suudi arabistanı gördük neler yaptılar.

bunlar ufak alametler beyler.

bi önceki entry'mde bahsettiklerimin kaynağı hadisler. ondan önceki entry'min kaynakları bizzat kitap. şimdi biraz bilimsel ve teknolojik bakalım olaylara.

vietnam savaşında kullanılan uçak arkası gümüş iyon spreyleme ile amerikan ordusu tarafından yağmur yağdırıldığı, el arabaları ile mühimmat taşıyan vietnam ordusunun bataklıklar oluşturularak mühimmat taşımasına engel olunması istenildiğini bilmeyen çok az kişi vardır. peki vietnam savaşı tarihi ? 1963 - 1973 yılları arası. yani aradan 41 sene geçmiş beyler. piyasada haarp adı verilen iyonosfer tabakasını kullanarak iklim değişikliğine sebebiyet veren senaryoyu duymuşsunuzdur. olaya 41 senede teknolojinin ne kadar ilerlediğini göz önünde bulundurursanız ikna olmanız daha kolay olur. 10 sene içinde midtown madness oynadığımız bilgisayarlar gitti akıllı cep telefonları geldi ve artık super mario gibi oyunları malesef cep telefonunda beğenmiyoruz.

unutmayın günümüzde egemenler, sermaye sahipleri, kapitalizmin ağa babaları, lat menat ve uzza'ya tapanların en büyük gücü teknoloji ve bilimdir. kitleleri bu sayede pasifize eder kontrol altında tutar ve yönetirler. nüfusu azaltmak için virusler üretirler, kitleleri yönlendirmek için sahte terör saldırıları ve sahte örgütler kurarlar. bütün dünyayı teknoloji sayesinde denetlemeye çalışırlar. cep telefonlarınızdan güvenlik kamerası görüntülerine, kişisel bilgisayarınızdaki verilerden internet ağındaki tüm hamlelerinize kadar robot sistemler hepsini sıkıştırılmış şekilde kayıt altına alır.

donanımdan anlayan panpalara bunu şu soru ile anlatmak istiyorum. DDR3 ram teknolojisi çıktığında bir süre sonra fiyatları laaps diye düştü DDR2'de ve geri kalan tüm donanım ürünlerinde de fiyatlar bir süre sonra laaps diye düşer. tek fiyatı kolay düşmeyen ürün nedir ? sabit disk'ler. neden? çünkü sabit disk üreten firmaların ana müşterileri google, facebook, microsoft, istihbarat servisleri gibi kurumlardır. bize ancak onlardan arta kalanlar verilir. arz talep eğrisi yüzünden fiyatları kolay kolay düşmez...

devam ediyorum...

her hareketimizi kayıt altına alıyorlar, her an bizim özel verilerimizi sabit disk'lere işliyorlar. üzerimizde kurdukları bu denetimin en büyük parçası da bankalar. insanlar haklarını arayamıyorlar, eylemlilik ortaya koyamıyorlar, sendikalara kaydolamıyorlar, kovulmaktan işsiz kalmaktan korkuyorlar. neden ? çünkü herkesin bankalara borçları var !

kapitalizm bize sürekli aynı şeyi telkin ediyor. lat menat ve uzza'ya tap ! fakire yardım edersen sen de fakirleşirsin, bu hayatta güçlü ve zengin olmak zorundasın, zengin olamıyorsan rahat yaşamak, rahat yaşayamıyorsan köhne bir barakada isyan etmeden hayatını sürdürmen gerek. paran varsa alışveriş yap git kredi çek kredi kartlarından harca. ödemek için istersen zütünü sat umrumuzda değil diyor !

çünkü borcu olan insanın düşünmeye zamanı yoktur. çünkü borcu olan insan isyan edemez. çünkü borcu olan insan muhalifleşemez !
elektronik denetimin yanı sıra hepimizi ekonomi ile yönetiyorlar.

devam ediyorum.

bikaç gün önce radikal gazetesinde bir haber görmüştüm. bilimadamları kıtalar arası telepati yolu ile mesaj göndermeyi başarmış ve bilimsel olarak kanıtlamışlar. pgiboterapist bir arkadaşımla özel bir sohbetimde ise bilimin şu an hap yolu ile insanlara bilgi aşılama konusunda çalışmalarının baya ilerlediğini söylemişti. malum hepimiz dna'larımızda atalarımızın bilgilerini taşıyoruz. bunu referans alarak bizi programlayacak ilaçlar üzerinde çalışıyorlar.

ama benim teknoloji ve bilim bilgime dayanarak inandığım bir şey var. egemenler tıpkı internetin halka açılmasında olduğu gibi teknolojiyi önce bulurlar sonra kullanırlar kendileri için daha iyi bişey bulduğunda ve ellerindeki teknoloji işe yaramaza çıktığında bunu halka verirler. sistem hem bu şekilde işler. şimdi siz halka verilen teknolojiyi baz alın ve egemenlerin elinde neleri bulundurabileceklerini düşünün.

devam ediyorum.

dünyanın her yerinde iklimler değişiyor. memleketimdeki akrabalarımla konuşuyorum kıtlık var ekin yok. yağışlar dengesiz ve sert. istanbula bakıyorum haliçte hortum çıkıyor amk. peki ya bunların sebepleri? küresel ısınma mı ? yoksa iklimleri kontrol altına almak isteyen egemenler mi ? ya her ikisiyse ?

öncelikle küresel ısınmanın sebebini hepimiz biliyoruz. ozon tabakasındaki delik. peki ozon niye delindi? bu sorunun cevabı olarak bize bir ton saçma sapan bahane buldular. yok deodorantların içindeki gazlar bilmem ne. asıl mesele kırmızı et üretimi yani inekler.

inekler artık endüstriyel olarak üretildikleri için doğal yaşam ve hayvancılık hayatının aktif olduğu dönemlere göre çokca fazlalar. ineklerin osuruğu ise ozon tabakasının delinmesindeki en büyük etken ! bu gün hepimize her şeyde et suyu sucuk salam sosis köfte vb bir çok yolla et yediriyorlar. peki dünya böyle bir tehlike altındayken endüstriyel et üretimi neden yavaşlatılmıyor ? daha fazla para kazanma arzusu, güç ve otorite edinme çabası. lat menat ve uzzaya tapma sonucu !

devam ediyorum.

vegan olan ve hiçbir şekilde hayvan ürünleri tüketmeyen insanlar tanıyorum ve çok saygı duyuyorum. vejeteryanlar gibi düşünmeyip hayvan sömürüsüne ve endüstriyel hayvancılığa karşı aktif bir direniş içerisindeler.

gelelim 2. et ürününe. tavuk eti.
hepimiz biliyoruz ki yediğimiz tavuklar östrojen hormonu basılarak ortalama 40 günlük bir süreç zarfında yetişiyor. kemik yapısı gelişmeyen tavukların bir çoğu hormonlanmalarının sonucu ürettiği etin ağırlığına dayanamayıp bacakları kırılıyor. hatta eğer 40 gün sonra tavuklar kesilmezse her tarafından tümörler fışkırıyor. tavuk etinde erkekleri tehdit eden en büyük unsur östrojen hormonu. ayrıca 2 gün daha hayatta kalsa her tarafından tümör fışkıracak hayvanları yiyoruz. şunu soruyorum size ey binler. dünyada kuş gribinden kaç kişi öldü? peki türkiyede? e amk o zaman köy köy dolaşıp neden bütün tavukları öldürüp yerine gdo'lu tavukları köylülere verdiler? çünkü lat menat ve uzzaya tapıyorlar !

devam ediyorum.

biraz yakın tarihe ve yakın coğrafyaya gelelim. soma faciası. tam tdıbına 301 can denetimsizlikten düşük maaş ve ağır çalışma şartları altında hayatlarını sürdürmeye çalışırken vefat ediyor. egemenler hemen şehit oldukları söylemiyle olayı ulvileştiriyorlar. sistemin din adamları kader kavrdıbını öne sürerek insanların isyan etmesini engelliyor.

ulan dingil insanlar imanın şartlarındaki hükmün kaza ve kadere iman etmek olduğunu biliyor !
yani sen 50. kattan atlayınca öleceğini biliyorsan bu kazayı görmek demektir. eğer ordan atlarsan bu kader olmaz kaza olur !
o insanlar kaderin kurbanı değil sizin lat menat ve uzzaya tapınmanız sonucu işci hayatını hiçe sayarak daha fazla kazanma hırsıyla sermaye edinmenizin sonucu olarak öldüler !

peki ya mecidiyeköy olayında inşaatta asansörle birlikte yere çakılan kardeşlerimiz ?

hiçbirimizi önemsemiyorlar. sadece daha fazla kazanmak bizi daha fazla köleleştirmek istiyorlar.

devam ediyorum.

önceki entrylerimde insanoğlunun lat menat ve uzzaya tapması sonucu dünyaya ve insanlığa verdiği zararların çok az bir kısmına değindim. peki kitap bu konu hakkında ne diyor ?

Zikrâ, ve mâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

1. zikrâ : hatırla, zikret
2. ve mâ kunnâ : ve biz olmadık
3. zâlimîne : zalimler, zulmedenler

yani biz size zulmetmeyiz diyor.

bu da demek oluyor ki dünya üzerindeki zulmün tek sebebi yine insanlar. insanların daha fazla güç otorite ve para isteğinden başkası değil. adem ve şeytan arasında geçen kıssadan anlayacağımız gibi insanoğlunun arasını bozan şey saltanat ve mülk tutkusudur.

devam ediyorum.

daha önce de dediğim gibi ilahi dinlerin karşısına aldığı güçler her zaman devrin egemenleri, kodamanları, haksız kazanç sağlayanları, tefecileri gibi kitleler olmuştur ve ilahi dinlere karşı hep bu gruplar ve peşindekiler savaşmıştır. çünkü lat menat ve uzza'ya taparlar.

günümüzde ise yine lat menat ve uzzayı reddeden insanlara karşı egemenler kara propaganda çalışması yürütürler. şimdi bunu örneklendirelim.

eğer peygamber günümüzde olsaydı "la = hayır, reddetmek" dediği için anarşist
"la ilahe = ilah yoktur" dediği için ateist
"lehül mülk = mülk allahındır" dediği için komünist
uhud, bedir ve hendek savaşlarında kılıç kuşandığı için terörist olarak yaftalanacaktı.

devam ediyorum.

devam edeyim mi lan kendi kendime anlatıyomuş gibi oldu.

@44 moruk peygamber önce içinde bulunduğu sistemi reddetti ve "la" demiş oldu.
sonra dönemin allahtan başka tüm ilahlarını reddetti ve araplara "la ilahe" demiş oldu.
sermaye sahiplerine "lehül mülk" dedi.
bence burda pek saçma bi durum yok kuranın kronolojik sıralamaya göre olanını ve dönemin tarihini okursan ne demek istediğimi anlarsın.

@48 müdür mehdi konusu ile alakalı hiç ayet yok. isa'nın geleceği ile alakalı da hiç ayet yok. aliya izzetbegoviç'in çok sevdiğim bir sözü var. "mehdi, müslümanların tembelliğidir." ben de böyle düşünüyorum. bir kişi gelsin bizi kurtarsın kafasıdır kolaya kaçmaktır. hadi diyelim mehdi gelecek. kendi putlarımızı yıkabiliyor muyuz? mehdi mi bizim putlarımızı yıkacak? hadisleri şu şekilde ele almak bence en mantıklısı. bakarsın kuran hadisi destekliyor mu? destekliyorsa sorun yok. desteklemiyorsa %100 kesindir demek bence sakıncalıdır. o sebeple ana kaynağı kuran olarak alırsak eğer mehdi ve isa kavramlarının kıyamet ayetlerinde olmadığını göreceğiz. he dersen ki madem hadisleri inkar ediyosun namaz kılmanın ayrıntılarını kuran yazıyor mu? ben de derim ki hadis ayrıdır sünnet ayrıdır.

@50 panpa ben de diyorum ki hadis ehilleri ona bakarsan zekatı 40'ta 1 olarak tanımlıyor ama kuran bu konuda ne diyor?

"Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ihtiyaçtan fazlasını infak edin. işte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz."

o yüzden ben kuranı referans alırım. hadisi de eğer kuran destekliyorsa referans alırım. peygamber hayattayken peygamberin sözlerinin yazılmasını bizzat peygamber yasaklamıştı. sahih-i buhari'ye bakarsan orda yazar. "benim sözlerimi yazmayın." diyor peygamber. ayrıca bir çok kafir ve münafık peygamberin sözü diye bir çok safsata eklemiştir sahih kabul edilen hadislerin arasında bile vardır. ben de diyorum ki kuranda mehdi de yok isa da yok bunların geleceğiyle alakalı en ufak bir ipucu yok. e o zaman ? mehdi mi bekleyelim oturduğumuz yerde.