1. 8.
    0
    ···
  2. 7.
    0
    okuyun beyler
    ···
  3. 6.
    0
    Sadece başlığı okuyanlar was here
    ···
  4. 5.
    0
    @1 bosaldim
    ···
  5. 4.
    0
    okumaya korktum kafayı yemiş avi
    ···
  6. 3.
    0
    okuyan var mı ?
    ···
  7. 2.
    0
    @2 anlıyorum
    ···
  8. 1.
    +2
    Dün gece ansızın kapı çalındı. “Kim bu münasebetsiz acaba” dedim kendi kendime. Gittim açtım, gelen bendim. Evet bendim. “Vayy..” dedim, “Arkadaş bir insan bu kadar mı kimsesiz olur bu kadar mı yalnız olur!? Şu geceyarısı bir dost, ne bileyim bir arkadaş beklerken gele gele şu tipini ziktiim geldi.” dedim. “Ağzını topla.” dedi, “Şurda misafir olarak evine gelmişim, bir hoş geldin diyeceğine, içeri buyur edeceğine, hayvan gibi karşılıyorsun beni.” Zoraki olarak içeri buyur ettim. Geldi, sanki babasının eviymiş gibi kuruldu. Varlığıyla nasıl rahatsız etti beni anlatamam, bir insan bir insana bu kadar mı batar? Bu kadar mı huzursuz eder be. “Neyse şu gazeteyle biraz ilgileniyim, hiç muhattap olmayayım, biraz oturur sıkılır gider.” dedim. Gazeteyi okumaya başladım. bir müddet sonra “E bi çay yap da içelim.” dedi. “Evde çay kalmadı.” dedim. “Kahve yap o zaman.” dedi. “Kahve de yok!” dedim. “Bana bak, var da yok mu diyosun sen yoksa, yapmayacağın şey değildir bilirim.” dedi. “Yok abi, valla yok!” dedim. “Ulan boş yere yemin etme şerefsiz!” dedi. işte o an tepem attı. “Var ulan.” dedim. “Evde kahve de var çay da var ve vermiyorum. Hem sen s.ktirip gitsene evimden! Ben zaten dünyada kimden kaçtıysam geldi g.tüme yapıştı.” dedim. Boynunu büktü, “Abi ayıp ediyosun ama…” dedi. Gaza geldim, devam ettim. “Ulan sende azıcık ar, namus olsa istenmediğini anladığın yerde bi dakka durmazsın!” dedim. Gözlerinden sicim gibi yaşlar akmaya başladı. “Nereye gideyim abi gecenin bu saatinde?..” dedi. “Bir arkadaşım, bir sevgilim, eşim, dostum mu var? Hepsiyle aram bozuk hepsiyle kavgalıyım, söyle kimim var senden başka?” dedi. ipler artık benim elimdeydi. Parmağımı göğsüne vura vura saydırdım: “Onu bu b.kları yemeden önce düşünecektin. Arkadaş ukalalık sende, yalancılık, arkadan konuşma, kurnazlık sende. Aldatma desen bini bir para… Hangi akıllı adam senin yanında durur, söyle?” “Abi yapma, böyle konuşma, ucu sana da dokunuyor…” dedi. Aha böyle iki elimi havaya kaldırarak, “Dokunsun kardeşim, dokunsun!” dedim. “Benim alnım ak, sırtım pek. Git kime sorarsan sor beni. Bir tek sevmeyen göremezsin” dedim. Sustu. Susmasını onaylamak olarak algıladım. “iyi ben gideyim, rahatsız ettim.” dedi. “Bu kadar laftan sonra durduğun kabahat.” demedim. Zira bu sözüm bardağı taşırabilir, onun o yenilmiş, itilmiş mahzun halini tersine çevirebilirdi. Bu olaylar neticesinde temiz bir sopa yiyebilirdim. Gece vakti sokaklarda zağar gibi sürtmesin, gitsin bir otelde kalsın diye cebine üç beş kuruş koydum ve nihayet gitti. Pencereden sokaktaki yürüyüşüne baktım. Evet, hüzün verdi bu yürüyüş bana… Canım sıkılmıştı. Uykum gelsin diye dergiden MetÜst’ün hediye ettiği ve şimdiye kadar okumadığım ama MetÜst’e “Abi valla süper kitap yazmışsın. Bravo!” dediğim imza: Bir Dost kitabını açtım. içinden “dertleşme” konulu yazısını sırf en kısa yazısı diye okumaya başladım. “Bir insan kendisine karşı bile tamamen açık ve çıplak olamazken, başkasına karşı nasıl olur?” gibisinden bir cümle okudum. “Ne bileyim ben” dedim. Hiçbir şey anlamadım

    not: okuyup yalnızlığımı paylaşanlara şimdiden teşekkürler.
    Tümünü Göster
    ···