+1
-1
Kapalı, boğuk, can sıkıcı bir kış sabahıydı.
Yine her sabah yaptığımız gibi Türküm, doğruyum, çalışkanım eyyyyy büyük Atatürk! Andını içtikten sonra sıraya girip tırnaklarımızın içindeki kirleri dişlerimiz ve dilimizle yalayarak sökmeye başladık. Çünkü okul kapısının önünde dikilen sert yapılı, geniş omuzlu, gözlükleri gözüne çok büyük gelen nöbetçi öğretmen içeri girmeden önce herkesin tırnağını kontrol ediyor, tırnağının içi pis olanları kenara ayırıyor, azarlıyor, hatta ve hatta anan elini yıkamıyor mu? evde salona mı sıçıyorsunuz? sende adam mısın? gibtir git burdan koduğumun fakir pisliği! demiyordu sağolsun. Fakat lafı oraya getirip, tüm sıranın önünde dondurucu kış sabahının sert ayazıyla birleşen okul çeşmesinin nefes kesici, çelik gibi musluğundan akan çamura benzer suyuyla elinizi yüzünüzü yıkattırıyordu. Okul müdürü elini yüzünü yıkayan çocuklara hayatta bakıp bakabileceği en sert ifadeyle bakıyor, bilerek dersi kaynatıyorlar ve orada çok zaman harcıyorlar kaygısıyla yanlarına gerile gerile giderek çarığa benzer ağzını geriyor, geriyor, geriyor; ÇABUUUUKKKK diye bağırıyordu. ilerde büyük adam olabilmemiz için öyle davranıyormuş. Gözleri tokluktan ölmek üzere olan bir sincabın gözlerini andıran din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenimiz sınıfa topluca dua okutmadığı zamanların birinde öyle söylemişti. Okuldaki hümanist tırnak kontrollerine baştan beri faşist bir tepki gösteren okul kantincimiz bilal abi, yine her sabahki alışık olduğumuz kafasının sağ tarafındaki hiç inmeyen 5 tutam saçla "ocağıma incir ağacı diktiniz kansız muallakler" diyerek okulun boş koridorlarını bangır bangır inletiyordu. Çünkü öğrenciler sabah andından sonra yedikleri tuzlu, siyah ve kahverengimsi kirlerle doyuyor, bilal abinin tostlarını sadece gözlüklerini acilen değiştirmesi gereken nöbetçi öğretmen yiyordu. Tırnaklarımızı kemirip sınıflara dağıldığımız vakit okulun o günkü şişman, 4 santim bacaklı nöbetçi öğrencisi eline Atatürk baskılı zili almış, oradan oraya sallayarak afganistan intihar tırı gibi koşuyor, müdürü gördüğünde serseri bir mayın gibi pusuya yatıyor, sınıflardan birine saklanıp bugünde dayak yemedim diyerek gevrek gevrek gülüyordu.
ilk dersimiz nöbetçi öğretmenin gayet gereksiz dersi, hayat bilgisiydi. Gözlükleri gözüne büyük gelen adam kapıdan içeri girdi. Sınıf öyle bir disiplinle ve öyle bir tek vücut ayağa kalktı ki, TARK diye tek düze bir ses yayıldı. Hitlerin nazi ordusu bizim yanımızda tak yemişti. Eliyle oturun işareti yapan gözlükleri gözümü rahatsız eden adam, hemen koltuğuna gömülüp yoklama almaya başladı. ismini okuduğu her öğrenci en nazik ve en yaranmaya çalışan ses tonuyla burdayım dese de, gözlükleri gözünü esir almış adam onlara dikkat etmiyordu. Yoklamayı aldıktan sonra geçen ders hangi sayfada kalmıştık diye sordu. Biricik sevgilim Nurdan 41 örrttmenim dedi. 41'den başla oku, sizde takip edin! size de okutturcam! dedi, 10 liralık gözlüğü akşam indirimine denk getirerek pazarlıkla, çirkeflikle 5 liraya satın alıp arkasından ana avrat küfür yediğini düşündüğüm adam. Biricik yarenim, eteğinin altına pembe eşofmanını giymiş, ona da takım olsun, uysun diye annesine pembe lastikli ayakkabı aldırmış, kulağını annesine yeni deldirttirmiş fakat kulağına takacak küpe bulamadığı için kulak delikleri kapanmasın diye kulağına beyaz ip bağlamış, bülbül gibi şakıyordu.
Kimisi Nurdan'ımın okuduğunu takip ediyor, kimisi "ulan sınıfta 57 adet öğrenci var, bana mı denk gelecek amk?" uyanıklığıyla vurup kafayı yatıyordu. Zaten gözlerini acilen çizdirmesi gereken adamın bizi izlediği yoktu. Ama ben hayallere dalmış, Nurdan'ımı izliyordum. Sonra birden nolduysa karnım glurrkkk glurkkkkk demeye başladı. Cevap alamayınca daha da sinirlenip GLURKKKKK ULAN GLURKKKKK diye bağırmaya başladı. Sıra arkadaşım Ahmet Martin irkilerek bana döndü ve şaşkın bakışlarla karnımı izlemeye başladı. Bağırsaklarım sanki yer değiştiriyordu. Garip sesler çıkaran özerk karın bölgesi, kalçalarıma siyasi bir baskı uyguluyor, sınırların acilen açılması gerektiğini, aksi taktirde olacaklardan sorumlu olmadığını belirten resmi açıklamalar yapıyordu. Ama gözler kalbin aynasıdır felsefesine canlı kalkan olan adam ilk derslerinde "BENiM DERSiMDE TUVALETE GiDEMEZSiNiZ!!! 9 YAŞINDA, EŞŞEK KADAR ADAM OLDUNUZ!! ÇiŞiNiZi TUTMAYI ÖĞRENECEKSiNiZ!! OKUL BURASI OKULLL!!!" demişti. Keşke sadece çişim olsaydı. Dersin bitmesine daha dakikalar vardı. Kalça bölgesinin üzerindeki siyasi baskı iyice büyüyor, politikasından tavizler vermeye başlıyor, sınırları ara sıra salise farklarıyla açıp kapıyor, karşı tarafın siyasi otoritesine göz kırpıyordu. Yüzümdeki renk, 9 ay dolapta bekletilen yozgat testi kebabını andırmaya başladı. Ahmet Martin noluyor olum neyin var? dedi. Gözleri kör olasıca adam "NE KONUŞUYOSUNUZ KENDi ARANIZDA!!!" diye hayvan gibi kükrerken öyle korktum ki, özerk karın bölgesi iç karışıklıktan faydalanarak kalça bölgesinin siyasi otoritesini tamamen yıktı ve ılık ılık, perçem perçem, sessiz sessiz sıçmaya başladım. Özerk karın bölgesinin siyasi sembolü olan çürük bulgur pilavı kokusu sınıfa buram buram dağılırken, Nurdan'ım kokuyu almasın diye yeşil gözlerine baka baka dua ediyordum. Yanımdaki Ahmet Martin ruhunu allaha teslim etmiş, özerk karın bölgesinin siyasi sembolünü iliklerinde yaşıyordu. O an yeter ulan dedim. Yeter! Hayata dair kaybedebileceğim ne kalmıştı sanki? Hemen kalça bölgesine tam bağımsızlık verdim ve sınır ötesinde kalan azınlık düşmanı da sıçırt sıçırt, sesli sesli, gümbür gümbür sıçmaya başladım. Sıçarken kahkaha atıyor, ayağa kalkıp kıçımı Ahmet Martin'in burnuna dayıyor, sıçıyor, sıçıyor, sıçıyordum. Bununla da yetinmeyip sıranın üstüne çıkıyor, havada taklalar atarak sıça sıça aşağıya doğru uçuyor, bütün sınıfa canlı havai fişek gösterisi yapıyordum. Herkes bizim sıraya doğru bakıyor, Ahmet Martin mosmor teniyle kusuyor, Nurdan'ım yeşil gözleriyle yeşil yeşil bana bakarken, ayrılık gözyaşlarıyla beni içinden terkediyordu.
Tümünü Göster