0
KÜRTLERiN TARiHi VAR MI?
Kürtlerin ne yazılı metinleri, ne arkeolojik buluntuları, kalıntıları, ne de efsane ve mitolojileri vardır. Demirci Kava Efsanesi diye anlatılan hikaye bile onlara değil, Medlere (Perslere) aittir ve Kürtlerle yakından uzaktan bir ilişkisi yoktur. Kürt yapılan Zerdüşt, Babek, Nurettin Zengi gibi isimler kesin olarak kanıtlanmıştır ki, Türk ulusunun kahramanlarıdır. Zengilerin Türk boyu olduğu artık kesin olarak kabul edilmişken, boy başçısı Nurettin Zengi’nin Kürt olduğunu iddia etmek, havanda su dövmek gibi bir şeydir.
Ulusların tarihini uluslar yazar Tarih, Türkçe sözlükte “Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları yer ve zaman göstererek anlatan,bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim” olarak tanımlanır. Bu tanımı biraz daraltarak ulusların tarihini “ulusun yaşadığı olayları, yer ve zaman göstererek anlatan, kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim” olarak tanımlayabiliriz. Burada esas olan, o ulusun yaşdıbının anlatıldığı olayların, kurduğu medeniyetlerin ve iç sorunlarının yer ve zaman gösterilerek olduğunu somut verilere dayandırarak vermektir.
Tarih bilimi için somut veriler; arkeolojik buluntular, yazılı metinler, uluslardan kalmış kalıtlar, yaşanılan coğrafya ve bu coğrafyada kullanılan yer, nehir, göl, dağ, ova, şehir adları, milletin hafızasına kazınmış olan destanlar, efsaneler, mitoloji gibi unsurlardır. Yani tarihi yaratan ulusun dili, hafızası, bıraktığı yazılı ve sözlü kanıtlar, ulusun tarihi olduğunun ispatıdır.
Bilimsel araştırmalar, ulus olan her topluluğun kısa ya da uzun bir tarihi olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır. Bilinen en eski uluslar arasında Çin ve Türk ulusunu sayabiliriz, yeni ulus olanlar arasına da ABD’yi koymak mümkündür. Türk tarihini Türk ulusu, Fars tarihini Fars ulusu, Fransa tarihini Frank ulusu, Alman tarihini Germen ulusu yaratmış ve tarih denilen insanlık hafızasına kaydetmiştir. Bazı sonradan ortaya çıkmış uluslar, kendilerinin tarihi olmadığı için, kendilerinin geçmişini, uydurdukları bazı olaylara bağlama gereği olduğunu düşünmüşler ve kendilerine olmayan tarihler yaratmaya çalışmışlardır. Ya da bazı ulusların yaptığı gibi, eski bir medeniyete kendilerini bağlama gereği duyarak kendilerini o medeniyetin varisleri gibi göstermeye çalışmışlardır. Bunlara örnek olarak Romanya ve Yunanistan’ı gösterebiliriz.
Kürtlerin etnik bir kimlik olarak ortaya çıkarılışı 18. yüzyıldan bu yana, kendilerine bir tarih yaratmaya çalışan ve bunun için çok büyük uğraşlar veren halklardan biri de Kürtlerdir. 18. yüzyıla kadar Kürt adını etnik bir topluluk olarak hiç kullanmayan bu topluluk mensupları, 18. yüzyıldan itibaren, içindeki yaşadıkları Osmanlı Devleti’nin Batılılarca yıkılma projesi içinde yer almışlar ve bu proje gereği, etnik bir isimden ziyade, bir demografik isim olan Kürt sözünü, kendilerinin adı gibi kullanmaya başlamışlardır. Kürt sözünün çoğulunun Arapça “Ekrad” olduğu ve Osmanlı metinlerinde geçen “Ekrad” sözü ile Kürt toplumunun kastedildiği ileri sürülmüştür. Osmanlıca-Türkçe Büyük Lügat’ta “Ekrad” sözü, Kürtler olarak verilmiştir. Fakat, ortada duran bir gerçek var, Kürt sözü gerçekten siyasi bir anlam kazandırılarak etnik bir kimlik şeklinde 18. yüzyıldan beri kullanılmaktadır. “Ekrad” sözünün ise belki de binlerce yıllık bir yaşı vardır ve bu söz demografik bir anlam taşımaktadır. Mesela; Ekrad-ı Yörükan ya da Ekrad-ı Türkmen gibi tamlamalar, demografik anlam yüklüdür ve bir yaşam şeklini belirtmektedir. Yörük gibi yaşayanlar, Türkmen gibi yaşayanlar… Bunlar bir kabile mensubudur, aşiret mensubudur, boy mensubudur, ama yaşam şekilleri aynen Yörükler ve Türkmenler gibidir, yani göçerdirler, yerleşik hayatı benimsememişlerdir.
Kürt ya da Kürtler dendiği zaman, anlaşılan, etnik bir yapı değil, konar-göçer bir topluluktur. Yani gerçeğine bakarsanız, Kürt sözünün Kürtler arasında bile bir anlamı yoktur. Siyasi hesaplar, bu söze etnik bir anlam kazandırmayı gerekli gördüğü için, bir topluluk ismi olarak yayma çabası gösterilmiş ve sözün”yaşam biçimi, şekli” anlamı yok edilerek etnik bir özellik kazandırılmıştır. Kürtler yapıları gereği devlet sahibi olamazlar Şimdi bu sözün getirdiği yaşam biçimine biraz değinelim. Azerbaycanlı ünlü alim Prof. Dr. Firudun Ağasıoğlu, “Kürtler, Zağnos dağlarında oturan kabile, aşiretler topluluğudur. Yağma ve çapulla geçinirler. Konar-göçer bir halktır.” diye yazar. Zaten Kürt kelimesinin anlamı da “Konar-göçer, göçebe yaşam tarzını” benimseyen topluluktur.
Bugün Kürtler, daha ziyade, Türkiye-iran-Irak üçgenindeki sınır boylarında yaşayan bir topluluktur. Bu tür sınır toplumlarına “Frontier” toplumlar denir. Frontier toplumlar, birden çok krallık, imparatorluk, cumhuriyet gibi merkezi yönetimlerini kurmuş toplumların sınırlarında yaşarlar. Ülkelerin sınırları, savaşlar, özel anlaşmalar gibi nedenlerle tarihin içinde değişikliğe uğrayabilir. Bu nedenle, sınır toplumları tarih içinde, aynı coğrafyada yaşamış olsalar da değişik ülkelere tabi olabilirler. Tıpkı Kürtler gibi.
Bugün Kürtler, Türkiye, iran ve Irak, hatta Suriye devletlerine bağımlı olarak yaşamaktadırlar.
Türkiye gibi aralarında dil, tarih, ülkü ve hâkim etnik birlik gösteren ülkelere göre, sınır topluluklarının kökenleri hetorojendir (ayrı cinsten, ayrı kandan). Bunlar çeşitli etnik gruplara mensup aşiret, kabile ve boy halinde ya da topluluğu halinde yaşarlar.
Bu yüzden devlet kuramazlar. Devlet sahibi olamazlar ve hakim etnik birlik oluşturamazlar. Mensubiyet ve kimlik hislerinden yoksun oldukları için, kolaylıkla başkalarının siyasi emellerine hizmet edecek oyunlara katılırlar. Bu yüzden, sınır toplumları oturdukları bölgelerde devamlı sorun çıkarırlar. Son yüz yıllık tarihe baktığımız zaman, sadece Türk devletine karşı çıkarılan on yedi Kürt isyanı olduğunu görebiliriz. Molla Mustafa Barzani’nin ve oğlu Mesut Barzani’nin Irak hükümetlerine karşı çıkardığı isyanları ve devamlı sorun çıkarmalarını da buna ekleyebiliriz.
Kürtlerin ortak bir dili yoktur.
Kürt toplulukları hetorojen oldukları için, ortak bir dilleri yoktur. Hatta daha ileri giderek şunu da söyleyebiliriz: Kimin Kürt olduğu, kimin Kürt olmadığı, kimin Kürtçe konuştuğu, kimin konuşamadığı bile belli değildir. Aslında Zorani, Kurmançi ve Zaza lehçeleri dedikleri lehçeler arasında bir ortaklık olmadığı gibi, anlaşma sağlamak da mümkün değildir. Halbuki, iki ayrı devletleri olmalarına ve aralarında üç bin kilometreden fazla mesafe bulunmasına rağmen Azer lehçesi ile Anadolu lehçesinin ortak gramer kuralları olduğu gibi, bu lehçelerde anlaşmak da oldukça kolaydır. Çünkü, lehçeler farklı olsa da dil ortaktır ve Türkçedir. Kendilerine Kürt diyenlerin ortak bir dili yoktur ve Kürtçe diye bir dil bu yüzden hiç olmamıştır. Konuşulan dil, aşiretlerin, kabilelerin dilidir. Ulus dili değildir. Bunu, farklı lehçe dedikleri ile anlaşamamaları açık olarak gösterir.
Ulus olamayanların tarihleri de olmaz.
Henüz millet olamayanların, dilleri olmayanların, devlet geleneği bulunmayanların, tarih boyunca, aşiret ve kabile olarak yaşayanların tarihleri olamaz. Çünkü, tarih yapmak için, millet olmak, medeniyet kurmak, dil, yazı, kültür yaratmak gerekir.
Yukarıdan beri ortaya koyduğumuz kanıtlar, Kürtlerin millet olmadıklarını, ortak bir dilleri olmadığını, ortak bir yazılarının ve kültür varlıklarının bulunmadığını göstermektedir. Bu yüzden Kürtlerin devleti olmadığı gibi, o devletin tarihini verecek tarihleri de yoktur.
Tarih için, arkeolojik bulguların, yazılı metinlerin, buluntuların, efsane ve mitolojinin gerektiğini yukarıda belirtmiştik. Kürtlerin ne yazılı metinleri, ne arkeolojik buluntuları, kalıtları, ne de efsane ve mitolojileri vardır.
Tümünü Göster