-1
Bir sıcak temmuz öğleni,
Çingeneler henüz giyinmiş, enstrümanlarını almış...
Akılları muhtemelen akşamki eğlencede..
dünyanın öbür ucundaki kimse ise uykusunun en tatlı kısmında,
belki de rüyasının en heyecanlı yerinde...
Alkolikler ise yakmışlar sigaralarını;
şarap, vodka, bira dolaşıyor kadehlerinde.
Hayvanların zulmü son ses insanın yüreğine teğet geçmekte.
Doğan insanların karşılığında insanlar ölüyor,
Dünyanın bu kısmı kavrulurken sıcakta
başka bir yerinde ise gökkuşaklari bezenmiş gökyüzünde...
dünyanın bir yerinde donarak öldü insan, diğer yerinde susuzluktan kavrularak.
Ve tüm bu olanların dehşetinden sıyrılmış, senin ruhuna karışmayı arzuluyorum.
Dünya böyle ise insanı boykot edip, insanı insana, biraz da insandan alıp...
Sahi dünya da, yanan sigaralardan meşale yapmak lazım.
Ağlayan bebekler için inleyen yaşlılar lüzmunu tesis etmek gerekiyor,
işte kuşandım silahımı,
mezarlıklar basıp tüm günahları için kıracağım ölüleri...
Tüm bunlar böyle iken, aklıma nasıl sığabildin ki!
Ayrıca dans eden kuşlar görmek istiyorum, adım atamayan kuşlara rağmen.
Maratonlarda yarışan bir serçe, aklıma mıh tutmuş sen.
Sen değil ya, aslında o birşeyler de, o şeyler sana bağlı.
Tabutlara koydum insanın acılarını, toprağı eşeledim,
derken,
zihnimin derinliklerini eşelemişim meğer, nasıl girdin ki oraya.
Sıcak bir temmuz gününde, bilmediğim tüm bu olanlara rağmen,
yani hiç sırası değilken...
yoo, sırayı kaybettim ben, iste bu, bu doğru!
şey işte tüm bu çirkinliği sığdıramadığım dünyada, seni...
Yani sen, hani diğerlerinin güzel gördüğünün altındaki güzelliği...
Evet, işte onu, nereye koyabilirim ki aklım, kalbim ve ruhumdan başka?
Gömmek istiyorum bedenimi, çiçeklerin altındaki çiyanlı toprağa,
Ama sen karışmışken bana, asıl zulüm bu işte!