-
95.
026.09.1998 Cuma
Ne gelenim var ne gidenim. Gurbet elde kalmışız yalnız. Tek tesellim eşimden gelen mektuplarım. Çocuklarımın hasretine dayanamıyorum. Bitsin bu ayrılık, bitsin bu acı diyorum ama nafile. Çoğu gitti, azı kaldı misali Ekim' in 1'ini sabırsızlıkla beklemekteyiz. Abajüre başlayalı epey zaman oldu. Halen tamamlayamadık. Malzemeler ekgib olunca iş yapasımız da gelmiyor. Kaplama ekgib, halen gardiyan getirecek, bu ara telefon işi de sakata bindi galiba. Gardiyan hoyrat, hiç oralı bile olmuyor. işini yapmadığı gibi paranın da üstüne yattı galiba. Artık bir gece ekibi kurmuş sayılıyoruz. Ben, Midilli, Elvan ve Hüseyin geceleri uyumadığımızdan sabahlıyorduk. Ya sıkıntıdan, ya da sık sık demli çay içmekten uyuyamıyorduk. Uyuyamadığımız gecelerde sohbetlerimiz koyu oluyordu. Her daldan, her telden konuşuyorduk. Zaman zaman hararetli dakikalar da yaşıyorduk. Dil, din, Atatürkçülük, Kürt, Türk mevzuları olduğunda karşı görüşlü kişilerle hararetli anlar yaşıyorduk. Midilli'nin Atatürk'ü benimseyişi, Hüseyin' in Kürt savunumluğu yapması benim örf ve adetlerime ters düşüyordu. Ülkemizde demokrasi olduğuna göre elbette onlara da saygı göstermeliyim.
Bugün yine ziyaret günü. Mervemiz, Zeynebimiz yine geldi. Merve kırmızı önlüğünü giymiş, saçları örgülü, hanım hanımcık bir talebe olmasıyla hepimizin gözüne eskisinden daha hoş gelmişti. (04.09.1998 Perşembe günü) Eşimden gelen on milyonun karşılığı için mektup yazmıştım. Birinci koğuştan Mustafa'nın ailesi ziyarete geldiğinde, istanbul’dan postaya verilmek üzere mektubumu verdim. Bir an önce mektubumun eşimin eline geçmesini istiyordum. Zira onların da benden ayrı olmasına yazmış olduğum güzel kelimeler kendisine teselli olur kanısındayım. Perşembe günü ibrahim, Nevzat Dayı'nın oğlu Mehmet ziyaretine geldiğinde, kendisine eşimi aramasını, iyi olduğumu, selamlarımı iletmesini istemiştim. Bugün Cumartesi, ibrahim Dayımız koğuşumuzdan ayrıldı. Gerekçenin sebebini tam anlayamadım. Koğuşumuzdaki ortama uyamadığı kanısındayım.Çünkü koğuşumuzda ne disiplin ne de temizlik mevcut. Herkes kendi alanında, kendi havasında olduğundan azıcık bir samimi ortamda hemen bir sürtüşme çıkabilmekte. Ben de bunun bilincinde olduğumdan kimseyle diyalog kurmadım. Burada en büyük arkadaşım bu defterimdir. -
94.
018.09.1998
Yaşantılar hep aynı. Değişik bir ortam ve imaj yaratamıyoruz. Bu sabah ayağımı eşek arısı soktu. Hemen yoğurt sürdüm. Gece yarısına kadar ağrıdan ve sızıdan duramadım. Gündüzden ayağıma çimen sürdüm. Geçer dediler ama nafile. Ayağımın tarak kemiği üstü felaket şişti. Gündüz boyunca hep sekerek yürüdüm. Gardiyanlara doktora gitmem gerektiğini belirttim, kabul etmediler. Arkadaşlarım bir gün içinde şişlik geçer dediler. Temennim şişliğin geçmesidir.
Bugün ziyaret günü olduğundan Merve ve Zeynep geldi. Bir müddet çocukça sohbetlerde bulunduk. Onları böyle yanımda gördükçe içim parçalanıyor. Bir yandan da Allah' a dua ediyor, Allahım ne olursun af nasip eyle. Ailemize kavuşalım diye yakarıyordum. -
93.
0Bir gece uyuyamamıştım. Gece geç saatlerde yemek yediğimiz ve erzak dolaplarının bulunduğu odaya geçtim ve yemek ortaklarımdan Bülent halen abajürleriyle meşguldü. Çay yapıp içelim dedi. Ben çay demlemekle meşgul olurken, Bülent kilitli olan erzak dolaplarını tek tek açıp, içlerinden bir şeyler alıyordu.
Bülent niçin böyle yapıyorsun, ayıp değil mi? Gören olur, yakalanırsın dediysem de, boşver ne ayıbı, canım çekti, param-pulum yok, ne yapayım çalmak zorundayım diyordu. Aldığı şeyler de, meyve türü, bisküvi, kola gibi şeylerdi.
Yine, bir gece Muhsin ve ben uyuyamamıştık. zaten Bülent kendine alışkanlık yapmış, gece uyumuyor, herkes yattıktan sonra onun-bunun dolabını karıştırmakla meşguldü. Hesapta gören olsa, abajür işiyle çalışıyor olacak. Çay yapıp içerken, bizim dolabımızda ne ekgib varsa Bülent çalmak işiyle erzaklarımızı az-çok tamamlamış oluyordu. Kimi dolaptan domates, patlıcan, biber gibi şeyler almıştı. Dolayısıyla Muhsin'in ve benim de işime geliyordu. Aç kalmaktansa, bir-iki öğünlük yemeğimiz çıkmış oluyordu.
Yaptığımızın yanlış olduğunu, diğer arkadaşlarımızın erzak hakkına tecavüz etmiş olduğumuzun bilincindeydik ama, burası adı üstüne hapishane. Nefsini körleyebilmek için alamıyorsan ya isteyecek, ya da çalacaksın.
Burada da kendi paramı istediğim şekilde harcayamıyor, yiyip içemiyorum. Canımın istediği herhangi bir şeyi alıp yemeye kalksam, diğer arkadaşların göz hakkı kalıyor. Örneğin, çikolata, kola, bisküvi, meyve vs. şeyler almaya kalksam, diğerlerine karşı ikram edemediğimden, nefsime hakim olmak zorunda kalıyorum. 29 Ekim' e adım adım yaklaşırken, basın ve televizyon kanallarının af konusuna deyinmemesi umudumuzu kırmış değil. Sabırla bekliyoruz. -
92.
014.09.1998
Metristen Araç'a gelirken ringte yanımızda bulunan arkadaşımız, Gürhan üçüncü koğuşta kalıyordu. Burada yatması gereken süreyi yarın için dolduruyor ve Salı günü tahliye oluyordu. Ringte, altı Araç mahkumu olarak hemen kaynaşmıştık. Her birimiz 3,1,1,1 şeklinde buradaki koğuşlara dağılmıştık. Zaman zaman birbirimizi görüyor, selamlaşıyor ve koğuşlar arası misafirliğe gidip geliyorduk. Ve Gürhan'ın tahliyesine bir gün kala yanına misafirliğe gittim. 12,5 saat oturup konuştuk. Kendisine, eşime ve kardeşim isa'ya iletilmek üzere (postayla da olsa) mektup verdim. Ayrıca eşime ve patronum Hasan Amcaya telefon açmasını, benim iyi olduğumu belirtmesini istedim. 2,5 saat boyunca hoş sohbetlerimiz oldu. Askerlik anılarını anlatmasıyla hayli neşelenmiştik. Yolculuk esnasında diğer bir arkadaşımız Cemil' in durumunu anlatırken kendim şahsen çok üzüldüm.
Gürhan; Burhan Ağabey, ben ara-sıra maddi yönden pek olmasa bile elimden geldiğince sigarasını aldım. Ben tahliye oluyorum. Sen ve diğer Kaya Ağabey, Tuncer ve Ali ağabey olsun bu arkadaşa ara-sıra sigara alın, ihtiyacını el birliğiyle karşılayın diyordu.
Koğuşuma geldiğimde çantamda bulunan beş paket Maltepe’yi Cemil'e verdim. Onun sevindiği kadar ben de onu memnun ettiğimden seviniyordum. Arkadaşlar arasında pek kaynaşma olmasa bile, zaman içerisinde herkes birbiriyle muhattap olmak zorunda kalıyor. Bir odanın içerisinde mevcudumuz (şu an için) on sekiz kişi olsa bile küskünlük pek yaşanmıyor. Zira burada herkes birbirine muhtaç durumunda. Kimimizin parası gelmiyor, mektubu gelmiyor. Çeşitli ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek veya nefsimizi körlemek için bir şeyler istemek zorunda kalıyoruz. Kişi, her ne kadar vermek istemese bile, arkadaşım göz hakkıdır, bir-iki lokma verir misin dedik mi, vermek zorunda kalıyordu. Veya onun-bunun erzak dolabında kaşla göz arasında çalınmasına kaç kere şahit olmuşumdur. En sonunda ben de almışımdır. Haftanın Perşembe günlerinde haftalık erzaklarımız ve manav ihtiyaçlarımız karşılanmakta. Hafta başı oldu mu, erzaklardan bazıları veya sebze türü çeşitleri bitmekte, bu sefer herkes birbirinden, domatesin var mı, patlıcanın var mı, veya üç-dört tane soğan verir misin gibi aramızda borç olmasa bile alış-veriş yapıyorduk. -
91.
013.09.1998
Muhsin Midilli' ye bir hafta öncesi gelen telefonda bir isteği olup olmadığı soruluyordu. Ben de Midilliye, ablana söyleyelim, beni hanımı arasın, iki kadın başbaşa versin, bize bir şeyler göndersin diyordum. Gardiyan Adnan tarafından notumuz arayan kişi Muhsin Midilli'nin ablasına iletilmişti. Ben, yine de bir APS mektup yazıp eşime ihtiyaçlarımı belirtmiştim. Bugün öğlen yemeğini hazırlarken ortaklaşa hazırlanan kolimiz gelmişti. Heyecanla koliyi elden geçirip, her ikimizden şahsımıza ait olanları ayırmıştık. Çok memnun olup sevinmiştik. En çok istediğimiz de kekti. Kolide çıkmayınca yüzümüzü buruşturmuştuk. -
90.
0Yemek ortaklarımla, ortaklığımın halen devam etmekte, özel giderler hariç yemek ihtiyacı için olan giderleri Muhsin’le pay etmekteyiz. En çok ikimiz de Bülent’e kancayı takmıştık. Çünkü cebinde parası olduğu halde giderlere ortak olmuyordu. Parasız, zavallı bir görüntü veriyordu kendine. Sürekli olarak abajür yapıp satıyordu. Bir kez olsun bir şey alıp (parasıyla) ikram etmiş değildir. Çalıştığı tezgahı da sürekli pis tutuyordu. Bir sabah uyandığında, postacı burada benim kaplamam vardı, ne oldu diye sorduğunda, bilmiyorum dedim. O' da, burayı temizleyen sensin, kaplamamdan haberin olması lazım demesi, tepemi attırmış, ağız münakaşası yapmıştık. Burada ilk defa böylelikle sinirlenip, havalanmıştım. Neyse ki, araya Nevzat Dayı girip, ikimizi yatıştırdı. Fırsat buldukça ve canım istedikçe milletin pisliğini temizliyordum. Bir Allah'ın kulu, eline bir bez alıp şurayı temizleyeyim demiyordu. Tüpü sürekli ben dolduruyorum. Tüpü biten arkadaşa tüpü vermemekte direnen Bülent' e iyice kızmaya başlamıştım. Böylelikle kendisinden yavaş yavaş soğuyor ve uzak durmaya çalışıyorsam da, Muhsinin, boşver ağabey, şu 29 Ekim'de çıkacak affın şerefine idare et diyordu. Aynı şekilde ben de ona hitap ediyordum. Belki ileriki tarihlerde ikimiz yemek ortaklığında karar kılacağım.
Bir gece ben ve Hüseyin Kahraman uyuyamadık. Abajürlerle uğraşıp sabahladık. ikimizin de canı çay istemişti. Ne bende, ne de onda çay yoktu. Bazı dolaplar da kilitliydi. Açıkta olan Nevzat Dayının dolabından bir çay bardağı çay çalmış oldum. Gece uyuyamayan Nevzat Dayı çay kaşığı tıkırtısına yanımıza gelip, çayınız yoktu, nereden bulup demlediniz dediğinde, bende az bir çay vardı, onu demledim dedim. Hüseyin' de Nevzat Dayıya, gel otur, sana da bir çay doldurayım, kendi malın gibi iç demesi Hüseyin Dayıyı kızdırmıştı. -
89.
0Bu arkadaşla Metristen buraya sevk yolculuğumuz beraber geçmişti. Bir an önce saat dört olsun diye Hidayet' in oğlunu gözlüyordum. Nöbetini teslim alan Hidayet, koğuşumuza girip çıktıkça onun gözünün içine bakıyordum. Acaba telefon konusunda bana ne diyecek diye ta ki akşamın dokuzuna kadar bekledim.
Akşam saat dokuz sıralarında mutfak penceresinde beni çağırttıran Hidayet, sanki çok acelesi varmış gibi, acele telefon numaranı ver diyordu. Yine arayacak olduğu numarayı ve notumu yazıp verdim. Gece saat 00:00’ye kadar, yani nöbeti bitene kadar bekledim. Hali hazırda bir cevap yok. Yarın gece (Pazar) gece 00:00-08:00 nöbeti ne gelecek, verecek olduğu cevabı merakla beklemekteyim.
Bugün çok güzel rahmet (yağmur) yağdı. Bahçede hususi durarak ıslandım. Uzun zamandır yağmayan yağmuru seyretmek ve toprak kokusunu hissetmek çok hoşuma gitmişti. -
88.
012.09.1998
Sabah saat 11:00 sıraları kahvaltımı yapıyordum. izinli olan gardiyan Orhan Bey 08:00-16:00 nöbetindeydi. Bahçeden arkadaşlar seslendi. Postacı telefon deniliyordu. Coşkuyla kapıya dayandığımda Orhan Bey, postacı seni arıyorlar, bir isteğin, sıkıntın olup olmadığı soruluyor, ne diyeyim diye sorduğunda, müsade et de konuşalım diyordum. Kabul etmedi. O zaman kim olduğunu öğreneyim dedim. Telefonun başına tekrar gidip geldi. Baban arıyor dedi. Babam olmadığı halde, herhalde kayınpederim arıyordur dedim. O halde benim iyi olduğumu, para istediğimi, çocuğu okula kayıt ettirdiler mi diye sor dedim. Gelen cevap, beş milyon gönderdik, parayı alması lazım, çocuğu geldiği zaman kendisi kayıt ettirir deniliyordu. Gelen bu cevapta beni şaşırtmıştı. Beş milyon istememiştim. Benim bildiğim, eşim bu zamana kadar çocuğu okula kayıt ettirirdi. Ayrıca az bir günüm kalmışçasına bir tavır konulması beni hem şaşırtmış, hem de bir anda sinirlenmeme sebep olmuştu. Kafamda telefonun mukayesesini yaparken beş dakika sonra Orhan Bey' in koğuşa yanıma gelip, postacı seni yine aradılar. Arayan ağabeyin, salı günü seni almaya geliyorlarmış demesi beni iyice çileden çıkarttı. Orhan Ağabey, sen ne diyorsun yahu. Tam 19 ay cezam var. Ağabeyim de yok. Bu işte yanlışlık var dedim. Bu telefon karışıklığı biraz sonra çözüldü. Üçüncü koğuştan Selami diye bir arkadaşın babasıymış arayan. Salı günü tahliye oluyormuş. -
87.
0Koğuşumuza yeni gelen yeni arkadaşlardan Fatih 12, Elvan 10, Hüseyin de 4 günlük olmuşlardı. Yerli mahkum arkadaşlarımızın ziyaretçileri gelip, görüşmeleri, biz diğer gurbet mahkumlarının içini karartıyordu. Bugün Merve gelmemişti. Yerine 10 aylık kardeşi Kerem gelmişti. Sarı tenli, pamuk gibi oluşu, sevimli hali hepimizin dikkatini çekmişti. içimizde babalı olan mahkumların gözleri dolu dolu olmuştu. Nevzatta bunun farkına varınca bebeği koğuştan çıkardı. Akşam yatağıma yatıp yarını ve Hidayet’in nöbetinde eşimden gelecek olan telefonu ve neler konuşacağımı hayal ederek uykuya dalmışım.
-
86.
011.09.1998 Cuma
Salı akşamı 12:00-08:00 nöbetçisi gardiyan Hidayet, koğuşumuza gelip, bizlerle bir müddet sohbet edip çay içti. Şakalaştık. Koğuştan çıkarken yanına yaklaşıp kapıyı kilitleyecek olduğu zaman, yanımızda kimse yokken, Hidayet Bey! Malumunuz, sizler de evlisiniz. Evlat sevgisi nedir bilirsiniz, sizi sezinleyebildiğim kadarıyla kıyak bir arkadaşa benziyorsunuz. Düştük gurbet ele, çoluk çocuk, eşten ayrıyız. Özgürlüğümüz kısıtlı, senin nöbetinde beni telefonda ailemle, çocuklarımla görüştürür müsünüz? Bu iyiliğinizin altında da kalmam dedim. O da, sabah erken kalk, saat yedide de konuşursunuz dedi. Aksine sabah yedide de kalkamamıştım. Nöbeti saat 08:30’da teslim etmesi gerekirken, o gün nöbetten geç çıkmıştı. Bir ara boşluk bulup ziyaret mahalline geçerek, kimsenin göremeyeceği bir şekilde duvar dibinde telefon numaramı ve söylemesi gerekenleri bir kağıda yazıp ve yedi yüz elli bin lirayı kağıdın içine koyup verdim. O da Cuma veya Cumartesi sizi görüştüreceğim demişti. Artık Cumayı bekliyordum. Bugün içinde 08:00-16:00 nöbetçisiydi. Ve bugün tüm ziyaret boyunca kulağım hep telefondaydı. Her telefon çalışında bu telefon bana diye içimden bir sevinç geçiyordu. Havaların çok sıcak oluşu ve ziyaretlerin kalabalık olması, Hidayeti bunaltmış olacak ki, koğuşumuza elini yüzünü yıkamaya geldiğinde, abi ne oldu, görüşebildin mi , evime haber uçurdun mu dediğimde, ne acele ediyorsun, görüştüreceğiz işte deyip, beni terslercesine bir tavır takınmıştı. Tamam abi, sen kızma, işini bilirsin diyordum. Bugünü de telefon beklemekle akşamı yapmış oldum. -
85.
009.09.1998 Çarşamba
Bugün de, hiç hoşlanmadığım Mesut Tanış tahliye oldu. Tahliyesine 10-15 gün kala, aramız gittikçe iyi oluyordu. Birbirimize çay ikram etmekte sanki yarışıyorduk. Dargın olduğumu belirtmeyip usülen de olsa, onunla da vedalaşıp alkışlar arasında göndermiş olduk. -
84.
007.09.1998 Pazartesi
Bugün koğuşumdan Ayhan Teremeke tahliye oldu. Gece hiç uyumadığını belirten arkadaşıma, gece saat üçe kadar eşlik etmiştim. Bavulunu, kolisini hazırlayıp bağlamıştık. Sabah sayımında herkesle vedalaşıp, alkışlarımız arasında uğurladık. -
83.
005.09.1998 Cumartesi
Cuma günü akşamı gece geç saatlere kadar oturup yattım. Sabah kahvaltısında gece görmüş olduğum rüyamı arkadaşlara anlatıyordum. Oğlum Mehmet'i gördüm. Sevinçten ağlamak istiyor ama ağlayamıyordum. Birden bire uyandım. Neyin nesi diye yorum yapıyorduk. ibrahim Dayı da, sevinçli bir haber alacaksın diyordu. Gerçekten de öğlen saat bir sıraları gardiyan Nejdet, postacı Burhan nettin diye seslendiğinde, yarı şaşkın, hayrola buyurun dediğimde, dış kapıda ziyaretçin var, gel görüş dediğinde sevinçle kapıya doğru ilerledim. Kapı açıldı. Ne göreyim, çalışmış olduğum kahvenin bitişiğindeki pastaneci Veli değil mi? Ben hemen, hoş geldin, merhaba buyurun içeride görüşelim dediysem de nöbetçi asker ve gardiyan, izin kağıdı olmadığından beş dakika görüşebilirsiniz, ayak üstü ne konuşacaksınız konuşun diyordu. Ziyaretçim de; ben Veli, buraya eşimi ve çocuklarımı almaya geldim. istanbul’dan hareket etmeden önce patronun Kahveci Hasan Amca seni görmemi çok istedi. Bu mektubu, bu da sana gönderdiği on milyon, buyur al, ve çok geçmiş olsun. istanbul’daki arkadaşlarının hepsinin selamı var, bir isteğin arzun varsa halledelim diyordu. Ben, yarı şaşkın ve sevinçle onu dinliyordum. Sağol kardeşim, Allah senden razı olsun. Herkese çok selamımı ve iyi olduğumu söylersin dedim ve gardiyanın bu kadar yeterli, kısa kesin demesiyle vedalaştık.
Bugün için çok sevinçliydim. Ziyaretçim, param ve mektubum gelmişti. Cebimde kalan dört milyon bana az gözüktüğünden sıkıntı yapıyordu. Allah garip kuşun yuvasını yaparmış diyorlar ya, hakikaten gelen para da tam imdadıma yetişmiş oldu. -
82.
+1Pink floyd varsa ben de varım
-
81.
004.09.1998Tümünü Göster
17.08.98 tarihinde eşime göndermiş olduğum mektubun cevabını dün aldım. 18 günde gidip gelen mektubumun cevabını büyük sevinçle açıp okudum. Mektubumun yarısı olduğunda ağlamaya başladım. Benim için çok duygulu olan satırlarda, oğlum Mert'in sürekli beni araması ve doktor Esen hanımın bana on milyon para göndermesiydi. Kırk kat yabancı bir insan tarafından yardım görüyordum. Yirmi senedir beni bakıp büyüten amcamdan, yengemden değil para, mektup bile gelmezken bir yabancı tarafından maddi yönden sevindirilmem beni ister istemez duygulandırmıştı. Bugün için eşime ve Esen hanıma APS mektup yazıp gönderdim. Aslen Rizeli ve istanbul Eyüp'te oturan mahkum arkadaşım Muhsin Midilli, yemek ortağımız oldu. Artık üçümüz yemek hazırlayıp yiyoruz. Muhsin'in ev işi marifeti çok olduğundan bana da abajur yapmaya başladık. Koğuşta ne ararsan vardı. Pense, çekiç, tornavida, bıçak, maket bıçağı, kablo, vs. şeyler bulunmakta. Bu tip alet ve edevatların bulunması yasak olmasına rağmen burada bulunması tuhafıma gitmişti.
Bir ay öncesinden Bayrampaşa Cezaevi'nden sevk gelenlerden, ibrahim Meraci (dayı diye hitap etmekteyiz) ile bol bol sohbet etmekteyiz. Sohbetimizin çoğunluğu ailesel konu içerikliydi. Zaman zaman sohbetimiz esnasından ya ben, ya da o ağlıyordu. Çocuklarımızın özlemi içimizi yakıyordu. Sık sık inşallah af çıkar da bu pislik yerden kurtuluruz diye dua ediyorduk. Kaldığımız bu koğuşta zaman zaman on sekiz-on dokuz kişi oluyoruz. Tahliye olanların yerine mutlaka gelen oluyordu. iki oda ve bir mutfağın temizliğini yapıyoruz. Kendi iç ve dış temizliğine önem veren bu kişiler koğuş içi temizliğine önem vermiyorlar. Herkes kendi havasında ayrı bir alemde. En basit örneği vatandaşlar çay demliyor, içtiği bardağı yıkamadan, demliğini temizlemeden gibtir olup gidiyordu. Gidecek olduğu yerde ya yatağı ya da bahçedir. Birisi birisine laf söylemeye kalksa, laf uzayıp gidiyor. Neticesinde tartışmalı bir ortam yaratılıp, dargınlık, küskünlük oluyordu. Koğuş içerisinde izmaritleri bile bile yerlere atıyorlar. Buraya geleli bugün 41 gün oldu. Geldiğim günden beri bir Allahın kulu içtiğimiz çay bardaklarını güzelce yıkamamıştır. Ben her hafta bardakları ve demlikleri güzelce yıkıyorum, ovalıyorum. Yani kahvecilikte kalan alışkanlığımı burada yürütüyorum. Koğuşta çok tip soğuk insanlar bulunmakta. Çoğunluğuna ısınamadım. Kanım kaynamadı. Örneğin Karslı Ayhan Teremeke, tam bir buzdolabı gibi, esmer, uzun boylu, zayıf, şivesi bozuk, kişilerle diyaloğu pek iyi olmayan bir kişi. Bir diğeri de buralı Nevzat Baltacı. Yedi kişilik gruplarının dışındaki kişilerle konuşmayan, bir günaydın, afiyet olsun demeyen kişiydi. Bir diğeri Lütfi dayı. O da içten pazarlıklı birisiydi. içlerimizden en mülayimi bulaşıkçımız Yunus'tu. Elini ver kolunu al cinsindendi. Kimseye karışmaz, onun-bunun arkasından pisliğini temizleyip söylenmezdi bile. Grubumuzun yemeğini de hazırlayıp sofrada meyve türü bir şeyler olduğunda, o anda yanında kim varsa ikram ediyordu. Diğer arkadaşlar da iyi sayılırdı. 31 Ağustos günü tahliye olan Nurettin Boduç'a bir gün borç para vermiştim. Borç aldığı günün üstüne bir kaç hafta geçmesine rağmen verememişti. Tahliye olup giderken sabah saat 07.30'da koğuştan ayrılırken, o an ayakta uyananlardan kim varsa onlarla vedalaşıp diğer kişilerle vedalaşmadan ve üstelik bana borcu olduğu halde bana da bir şey söylemeden gitmesine çok içerlenmiştim. Ve burada da kimseye acımayacaksın diye kendi kendime söz vermiş bulundum. -
80.
028.08.98 Cuma
Sıkıcı bir hafta geçirdim. Yazmış olduğum mektuplarıma hala cevap gelmedi. Meşguliyet edinebilmem için el işi (abajur) yapmaya karar verdim. Merve yine geldi. Biraz onunla oyalandım. istanbullu ibrahim Ağabeyin ziyaretçisi oğlu Mehmet geldi. Yazmış olduğum pusula ile evimi aramasını beni merak etmemelerinin sıkıntımın olmadığını, eşime belirtmesini istedim. Halbuki sıkıntıdan, özlemden, hasretlikten patlıyorum. 29 Ekim'e gün saymaktayım. Sayılı günlerin geçmemesi de işin cabası. Dün ibrahim Ağabeyle oturup dertleştik. Ailelerimizden bahsederken her ikimiz de ağladık. Ben en çok çocuklarımı özledim. -
79.
021.08.09 Cuma
Eşimden gelen on beş milyon parayı mutemetten aldım. Zamanımın sıkıcı geçmemesi için kütüphaneden üç adet roman alıp okumayı düşünüyorum. Geceleri uyuyamıyorum. Her görmüş olduğum rüyalar kabus gibi üstüme çullanıyor gibi geldiğinden bazı geceler uyandığım olmuştur. Korkumu yenmek için de kaç kez kalkıp çay demleyip, sigara içmişimdir. Buradaki arkadaşlar arasında gündemimizden düşmeyen af konusuna, ünlü çetelerin yakalanmasıyla değişik boyutlarda fikir yürütmekteyiz. Kürşat Yılmaz, Alaaddin Çakıcı gibi ünlü kaçakların yurt dışında yakalanmaları, Sedat Peker'in kendisinin teslim olması bir siyaset oyunu olmalı ki, 29 Ekim'den önce çıkacak herhangi bir af yasasından yararlanacak olmaları veya 18 Nisan 1999 günü yapılacak genel seçimlerde siyasetçilerimizin seçmenlere, bakın biz mafyayı tek tek çökerttik, icraatımız halen devam etmekte deyip oy potansiyelinin arttırmaları düşüncesine hakim olmaktayız. ileriki tarihlerde durum kendini gösterecektir.
Araç Cezaevi savcımız on beş günde bir ziyaretimize gelmekte. Herhangi bir sorunumuz olup-olmadığını sorduğunda kimseden ses çıkmıyor. Halbuki başbaşa kaldığımızda (koğuş içinde) çeşitli sorunlarımız olduğunu herkes birbirine anlatıp dert yanmakta. Ben, savcının tekrar gelişi halinde sorunlarımızı dile getirmeyi kendime görev bilip, karşılıklı diyalog içerisinde aktarmayı düşünüyorum. -
78.
014 Ağustos Cuma
Eşim ve oğlum Mehmet'ten gelen ilk mektubumun sevincini yaşıyorum. Dün de, eşimden gelen banka havalesi beş milyonu almıştım. Mektubumun ve havalenin geç gelmesi sinirlerimi bozuyordu. Yarısını geçen ilk mektubumda, gözyaşlarımı tutamadım. Küçük oğlum Mert'in sürekli beni sayıklaması ve fotoğrafımı elinden düşürmemesi içimi parçalamıştı. Allah'a sürekli yalvarıyor, affın bir an önce çıkmasını bekliyordum. Çıkacak olan af ve bir infaz yasası, beni aileme, çocuklarıma, sevdiklerime ve özgürlüğüme kavuşturacaktı.
17 Ağustos 1998 Pazartesi
10 Ağustos 1998 evlilik yıl dönümümüzün 13. yıl dönümü. Buradan eşime APS mektup göndererek yıl dönümümüzü kutluyordum. Bu mektubumun cevabını aldığım gün yazmış, dört gün sonra cevabını APS olarak aldım. Hemen mektubumu açıp okudum. Çocuklarımın resmini görünce içim bir hoş oldu. Sevinci ve hüznü bir arada yaşadım. Gelen mektubumda eşim, oğullarımız sürekli seni istiyor, af çıkmazsa yanına geleceğiz diye yazması, beni hem sevindiriyor hem de maddi yönden düşündürüyor. 29 Ekim'e kadar af ve infaz yasası çıkmazsa manevi yönden hepimizin rahatlaması için ailemin yanına gelmesini isteyeceğim. 29 Ekim 1998'e kadar gelen ve giden mektuplarla manevi yönden rahatlamaya çalışmalıyım. 29 Ekim'den sonrası Allah kerim. -
77.
07 Ağustos Cuma akşamı gardiyan Orhan Ağabey nöbetçiydi. Telefonlaşmamız hep Orhan Ağabeyin nöbetinde olacaktı. Gece 00:00’ye kadar telefon bekledim. Koğuşun içinden telefon zili duyuluyordu. Birkaç kere telefon çaldığında, bu telefon bana gelmiştir diye hep heyecanlanmıştım. Fakat gece 00:00’den sonra Orhan Ağabeyin nöbeti bitmiş, benim de heyecanım suya düşmüştü. Ertesi gün öğlen saatinden sonra, baş gardiyan Musa Bey, eşin aradı, biraz sonra yeniden arayacak, herhangi bir derdin, sıkıntın, ihtiyacın varsa iletelim dedi. Ben de, sağlığımın yerinde, paraya ihtiyacım olduğunu ve 13. evlilik yıl dönümüzü belirten bir not yazarak, telefonda kendisine okumasını istedim. Çok ısrar ettiğim halde telefonla görüştürmedi. Elimizde olan bir şey, eşimle, çocuklarımla görüşeyim, hasret ve özlem gidereyim, siz de bir babasınız, duygularımı, hislerimi anlamalısın dediğimde, yasak kardeşim, fazla ısrar edersen notunu okumam diye tehdit ediyordu. Yüzüne karşı değil de, içimden küfür de etsem, beddua da okusam kendimi deşarj etmiş sayıyordum.
Buradaki ortamlar böyle olmasına rağmen, diğer cezaevlerindeki ortamlar kim bilir nasıldır diye düşünüyorum. Burada bulunan mahkum arkadaşların çoğu değişik yerlerde ceza yatmışlar. Anlatılanlardan birkaç örnek vermek gerekirse, Eflami’de bulunan cezaevinde yüzme havuzu bulunduğunu, Mihalıcık’taki cezaevinde telefon görüşmesinin serbest olduğunu, Bayrampaşa Cezaevinde ise, bahçesinin Kumkapı gişelerini aratılmadığının yer olduğu söylenmekte. Demek ki her yerin kendine özgü idaresel olarak bir tutum ve davranışı bulunmakta. -
76.
09 Ağustos 1998Tümünü Göster
Buraya geleli bugün 16 gün oldu. Yaşantımız aynı. Af yasası da gündemden düştü. Hepimiz Ekim ayını sabırsızlıkla bekliyoruz. Arkadaşlarım ellerinde yarım kalan el işlerini tamamlamaya çalışıyordu. Mesut’la yemek ortaklığımızdan ayrıldığımızdan bu yana Bülent’le iyi anlaşabiliyoruz. Sabah kahvaltısını bazen ayrı yapsak bile öğlen ve akşam yemeğini beraber yiyoruz. Ben kızartma türlerini hazırlıyorum. Bülent’te yemek işlerine bakıyor. Kendisi 21 aydır buradaymış. Bu zamana kimsesi gelmemiş ziyarete. iki ayda, üç ayda bir sadece eşinden mektup geliyormuş. Parası bulunmadığından bu zamana kadar arkadaşları hep sigara almış. Kimse bir kez olsun herhangi bir eksiğin var mı diye sormuyormuş. Konuşmalarımız esnasında hayatından kesitler vermesi, kendisine acımamı sağlamıştı. Haftalık ihtiyaçlarımız idare tarafından karşılanıyor, diğer kalan ihtiyaçlarımızın ücretini ben ödüyorum. Bir ara kendisine de beş paket sigara aldım. Çok sevindi. Keşke durumum daha da iyi olsa, kendisine cezaevi içerisinde maddi açıdan yardımcı olabilseydim. Durumum her ne kadar iyi olmasa da, benden daha da iyi olmayan kişilere yardımcı olabilmek için elimden geldiğinde yardımcı olmak istiyordum. ama ilk önce can, ondan sonra canan diye bir atasözü vardır. Buna istinaden öncelikle cezam bitene kadar kendimi düşünmeliyim. Buradaki haftalık masraflarım da ağır olmakta. idarenin vermiş olduğu haftalığa karşılık ihtiyaçlarımızı tam karşılayamıyoruz. Mecburen sebze ve değişik türde çeşit almak zorunda kalıyorum. ilk haftada bir milyon altı yüz bin, üçüncü haftada üç milyon harcadım. Sigara dahil haftalık harcamam üç milyon olup, aylık harcamam on iki-on beş milyon arası, bu gidişle eşimin işi hayli zor olacak. Kendi bütçesini mi düşünecek yoksa beni mi düşünecek. Bu yüzden de affın bir an önce çıkmasını bekliyorum. Ekonomik şartlar çok ağır. Anlaşılan o ki, burada da kemerleri sıkmak gerekiyor. Yemek grupları, yemeklerini hazırladığında herkes birbirini sofraya davet ediyor ama sofraya oturan pek olmuyor. Zira herkesin kesesi kısıtlı da olsa ikram edilen bir tabak yemeğin, kendisine bir öğün yeteceği kanısındadır. ikinci ziyaret günümdü. Yine ne gelenim, ne gidenim vardı. Yazmış olduğum mektupların da cevabı gelmemişti. Öğlen saatlerinden sonra Merve gelmişti. Birazcık onunla oyalanmam, bir anlık derdimi unutturmuştu. Eşimden ikinci telefonun gelmesini de bekliyordum.
-
bu amk twitterı niye video bitince yenisine geçiyo
-
560 bin lira borcum var
-
halama 60 bin daha gonderdim
-
ağlatmalı anala 31 çekildi vücut yoruldu
-
kirli kadin donu kokladim bi keresinde
-
sanayi devrimi ve sonuçları
-
hanım bu gece üniden arkadaşlarında kalacak
-
insanlarla konuşmak çok zor
-
arkadaşlwr başıma çooook kötü bir
-
bu amk veletlerini kim doğurup sokağa atıyor
-
memati ifşa mı oldu ne oldu amk
-
ben yurtdisindayin dost
-
süper babawnne
-
lan bugün 7 litre falan su içtim
-
31 çekmek daha iyi
-
kadınlar ve toplum bana kazık atmaya çalıştı
-
migros benim siparişi unuttu heralde
-
bi kere gece ıssız bir yerde
- / 1