+3
Bir tarafta yüzyılların acısını, derdini, sevdasını işitmiş, yeryüzünde onlarca medeniyete kucak açmış bir toprak; anadolu, doğu. Yani Yunus Emreler, Mevlanalar, Hacı Bektaş-i Velilerin de izler bıraktığı kültür.
Çok acı çekmiş bu toprakların halkı. Hep yaşanmışlıkları dökmüş dile, söze. Zaten sazına eşlik eden sözlerin en büyük gücü de buradaymış, gerçekliğinde.
Bir diğer tarafta ise yepyeni bir akım var. Sert,asi, hızlı, başkaldıran, genç nesli kitlelerce peşlerinden sürükleyen bir kültür; rock müzik ve batı. Dünya sahnesinde Beatles var düşünsenize... Elvis Presley var.
50'lerde,60'larda ve 70'lerde büyük değişimler geçirdi Türkiye. Gün geçtikçe 'modernleşen' ülkemizde en büyük nasibi müzik aldı.
insanları etkisi altına alan gitar gençlerin kanını kaynattı ve büyük bir devrim yarattı. Türkiye buna hazır mıydı? Saçlarını uzattıkları için toplum tarafından lanetlenen gençlerin çok zor bir maceraya çıkması ve ilk adımları atması gerekiyordu. Başardılar...
Kendi türkülerimizin halk müziğimizin kaybolmaması gerekiyordu. Bateriyi ve Gitarı kullanırken. Erkin Koray elektrobağlamayı icat etti ve Dünya Müziğine adını altın harflerle yazdırdı.
Nasıl ki The Beatles ingiltere'de Folk Müzikle Rock ı harmanlayıp özgün çalışmalar yaptıysa Erkin Koray, Cem Karaca, Barış Manço başta olmak üzere birçok sanatçımız da bunu yaptı.
Özümsediğimiz şeyler, benliklerimiz bizi ait olduğumuz yere daha da bağlıyor. Öyle bir şey ki Anadolu Rock en basitçe tabiriyle Doğu ve Batının sentezi. Yüzyıllık bir deney bu. Bugün hala 70'lerdeki şarkılar dinleniyorsa o dönemki sanatçıların bir daha gelmeyeceğini gösteriyor bu.
O büyük, o güzel sanatkar elleri öpülesi insanlar teker teker gittiler. Bizlere de onların bu tarihi mirasına sahip çıkmak düşer.
Gesi bağlarında dolanıyoruz
Yitirdiğimiz yarimizi arıyoruz. 50 yıl sonra da 100 yıl sonra da...