0
bağımsızlık mümkün olmadı, çünkü; doğulu müslüman halkların emperyalistler karşısında verdiği amansız bilim, dil, din ve siyaset savaşı yıllarında, rusya'da da çar'a karşı dünya tarihinin en büyük devrimlerinden biri hazırlanıyordu.
hazırlayanlar: proleterya! yani, sanayi çağıyla avrupa'da gelişen işçi sınıfının rusya kolu. cedid hareketi içinden yetişen onlarca aydın, kendileri gibi emperyalizme karşı savaşan bolşevik liderlerin ve proleteryanın saflarına geçti. bolşevikler'in rusya'da çan devirip bir sovyetler kurması mümkün. ancak, sanayi çağı yaşamamış doğu topraklarında ağalara, beylere, emperyalist sömürüye karşı savaşacak işçi bulmak mümkün degildi. bu yüzden proleter devriminin ona-asya'ya taşınması da mümkün değildi. bolşevik devriminin orta-asya steplerine uzanması için başka yollar bulunması lazımdı.
mesela, orta-asya 'nın milli ve dini uyanışının liderleri ve halklarıyla pekala yanyana gelinebilir. gelinebilir ancak bu yanyana geliş sadece "taktik" bir şey olur. çünkü, proleterya, milli ve dini her şeyin burjuva değeri, feodal değer olduğunu söylüyor, sınıfsız bir dünya arzuluyordu!
yani, doğu halklarının bağımsızlık değeri ve gücü proleterya değil, doğu halklarının bağımsızlık arzusu, dini ve milli değerlerin emperyalizme karşı savaşılıp korunmasıydı.
bolşevik liderler, proleteryanın teorisyenleri, bu duruma acil bir çözüm buldular: "self-determinasyon"... yani her halk kendi siyasetini kendi belirleyecek. orta-asya'nın aydınları için bu çok cazip bir teklifti ve hemen bolşevik devrimine yürekten katıldılar.
bu yüzden, bolşevik liderler, çar'ın ordularına karşı bölünmernek için uzun müddet orta-asyalı, müslüman ve türk bolşeviklerin milli ve dini konferanslarına, dergilerine ses çıkartmadılar. hatta stalin, doğu müslüman halkların bu konferanslarına ve taleplerine sıcak baktı, destekledi.
ortada büyük bir "teorik" anlaşmazlık vardı. bir tarafta, rusya'nın devrimcileri "proleterya", yani işçi sınıfı. işçi sınıfını sanayi toplumu ortaya çıkarmıştı. oysa, doğuda böyle bir sınıf yoktu. böyle bir sanayi yoktu. kızıl kıyamet burada koptu... doğu topraklarında emperyalizme karşı mücedeleyi nereye koyacağız, bunun adı nedir? yoksa batıda gelişen işçi sınıfı tüm doğunun da motoru, gücü, öncüsü mü olmalı.
marksist teorisyenler işçi sınıfı yetiştirmemiş doğulu halklar için özel bir sayfa açtı, yüzyıldır bu doğunun özel tarihsel süreci tartışılır, bunun herkesçe bilinen meşhur adı: asya tipi üretim tarzı, yani, atüt!
1917 bolşevik ihtilali olmuş, ancak, iç savaş süreci uzadıkça uzuyordu, çünkü, rusya steplerinde çar'ın ordularını bulup yakalamak ve yok etmek imkansızdı. bu günlerde doğulu halkların ve doğulu bolşevik aydınların karşısına geçmek doğru olmazdı.
ta ki, iç savaş süreci bitip, orta-asya'nın kahraman devrimci türk bolşevikleriyle çar'ın orduları tamamen temizlenene kadar. artık, moskova merkez sesleri geliyordu. yani, tüm ülke merkeze bağlanmalıydl. yani, "kontrol" merkezden sağlanmalıydı. hemen harekete geçildi, türk ve müslüman halkların, aydınların dergileri, gazeteleri, dernekleri, konfederasyonları yasaklandı. bütün doğulu halkların milli ve dini değerleri milliyetçi sapma olarak değerlendirilip yok edildi.
bolşeviklerle kolkola emperyalizme ve çarın ordularına karşı savaşmış doğulu halklar ve aydınlar, bütün siyasi, ekonomik tekelin moskova'ya kayıtsız şartsız bağlandığını gördüklerinde iş işten geçmişti. aldatılmışlar, kazıklanmışlardı. çünkü artık stalin iktidardaydı ve milyonlarca türk'ü yerinden yurdundan trenlere bindirip sibirya çöllerine sürüyordu. bir vahşet. dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük mezalimleri başladı. stalin taş üstünde taş bırakmadı. cengiz dağcı'nın eşsiz romanlarını okursak, kadınların tülbentleri, dantelli mendillerine dahi "milli değer" diye el konuldu. türk'ü, müslümanlığı hatırlatan her şeyin üstünden buldozerler geçti.
asıl facia, 19. yüzyılın büyük cedid, aydınlanma hareketinin yetiştirdiği bir büyük kuşak yok edildi.
öyle bir "yok ediliş ki?, 1940'lı yıllara geldiğimizde, orta-asya'da kendi tarihini, kültürünü, bir önceki kuşağın adlarını, çabalarını bilen tek bir insan kalmadı çünkü yeni bir kuşak, komünist okullarda, komünist eğitimle yetişmişti. yirmi yıl gibi kısa süre içinde, tarihleriyle, kültürleriyle benlikleriyle, aydınlarıyla hiçbir ilişkileri kalmamıştı...
ancak kaçan kurtulabiliyordu, kaçanlara bir örnek: 1930'lu yıllarda türk devletine türkçülük ve ruslar'ı devirmek için nazilerle işbirliği teklif için nazilerle gizli örgüt dahi kuran ünlü tarihçimiz zeki velidi togan'dır. rusya steplerinde olup bitenleri ancak gizli servisler ya da kaçanların ağzından öğrenebiliyorduk. (bir küçük not: ii. dünya savaşı'nda naziler yenilince bu gizli türkçü örgütün elemanlarını yeni kurulan cia üstüne geçirip kullanmaya başladı, bugünkü türkçü ve milliyetçi hareketin amerikancılığı da burdan başlar.)
ve tarih hepimizi şaşırtarak bilinmeyen sürprizlere doğru ilerledi. berlin duvarı'nın çöküp sovyetler'in yıkılmasıyla olup bitenleri teorik olarak anlamak mümkün değil. komünist, marksist okullarda yetişmiş sovyet siyasetçiler, bir günde çar siyasetine döndüler.
yani, sovyetler'in adı bir günde rus milliyetçileri oldu. rus emperyalizmine ve rus ortodoksluğuna geçiş yapmak onlar için bir saniyelik işti. derhal, kaldıkları yerden çarlık siyasetine dönüp, yeni bir milli ve dini ve emperyalist hayata başladılar. ciksen yıldır eğitim veren marksist teori ve okullar, ruslar'dan tek bir kişiyi dahi milli ve dini sapmalardan kurtaramamış, aksine daha deli daha manyak bir rus milliyetçiliği ve rus ortodoksluğu tarih sahnesine fırladı...
ciksen yıldır okullarında okutulan marksist teori, ruslar'ın milliyetçilikleri ve ortodoksluklarına hiç zeval vermedi, aksine pekiştirdi. işte, milli ve dini değerlerin asla yok edilemeyeceğini bize öğreten bu ciksen yıllık labaratuvar, bugün insanlığın önünde büyük bir tecrübe gibi durmaktadır.
yeniden milli ve dini değerlere dönüş yapmaktıysa niyetiniz, milyonlarca müslüman ve türk'ün milli ve dini değerlerinden bir yüzyıl ne istediniz? milyonlarca müslümanı, türk'ü neden öldürdünüz.
işte bu soruların çoğaldığı bugünlerde türkiye aydınları orta-asya'nın bağrından çıkmış bir bolşeviki sıkça tartışmaya başladılar, adı: sultan galiyev!..
bugünlerde attila ilhan yazılarıyla, halit kakınç kitaplarıyla sultan galiyev'ı türkiye'nın gündemine taşıdılar, ikisine de sonsuz teşekkürler...
ancak ülkemizde sultan galiyev'in fikirlerini en güzel özetleyen kitap, hürriyet yayınları'ndan 1981 yılında çıkmış: sultan galiyev ve sovyet müslümanları adlı kitaptır. iki yazarlıdır: alexandre bennigsen-chantal ouelquejay..
benım kuşağımın sultan galiyev'i tanıdığı kitap, bu kitaptır. yeni baskısı yapıldı mı bilmiyorum. eski kitapçılarda hala bol miktarda mevcuttur.
sultan galiyev'i tanımadan önce gözlerinizi kapatın ve tarihin karanlıklarına, orta-asya bozkırlarına doğru avazınız çıktığı kadar bağırın: sultan galiyev! sultan galiyev!.. çünkü sultan galiyev, yazımın burasına kadar söylediğim her şeyi "öngören" ve "bas bas bağıran" bir bolşevikti...
Tümünü Göster