+4
koruyabiliyorum.
pısırığım. zayıfım, korkağım. hakkımı arayamıyorum. korkuyorum herkesten. atamadığım yumruklar, söyleyemediğim laflar içimde biriktikçe birikiyor. yalnız başıma kaldığımda birilerine bana yaptıkları haksızlıkların, saygısızlıkların bedelini ödettiğimi falan düşünüyorum. onlara akla hayale gelmeyecek şeyler yapıyorum hatta. ya da en azından söylemem gerekenleri söylüyorum, vermem gereken tepkileri veriyorum.
gerçek hayatta ise en ufak bir gerginlikte bacaklarım karıncalanmaya, rengim atmaya, sesim titremeye, kalbim ağzımda atmaya başlıyor.
kedime yanlış tedavi uygulayan veterinerin bana posta koymasına ve üste çıkmasına izin verdim. sorumluluğunu aldığım canlının güvenine ihanet ettim, onun hakkını savunamadım, ona layık olamadım. ciğeri peş para etmez huur çocuğunun tekinin onun hayatıyla oynayıp sonra da zeytinyağı gibi üste çıkmasına izin verdim. yüzüne baktım ama ona tek kelime bile edemedim.
e-mailıma cevap vermeyen hocanın yanına konuşmaya gittim ama söylemem gerekenler yine boğazımda kaybolup gitti. oysa şimdi o hoca yüzünden kalacağım o dersten çünkü gecikmeme sebep oldu.
geçen gün ertesi gün sınavım olmasına rağmen kütüphanede sohbet eden birkaç kişiye ağzımı açıp tek kelime söyleyemedim ve iki saat kadar doğru dürüst konstantre olamamama rağmen sustum. ama içlerinden bana kibarca "rahatsız mı ediyoruz, kusura bakmayın." diyen kıza "evet. yani bölüyorum ama kusura bakmayın artık... " gibi taktan bir cevap verdim ve o grupta insan olan tek kişiyi de insanlık yaptığına pişman ettim. sesim bir tek ona çıkabildi çünkü. bir tek ona erkeklik yapabildim. ki bunu yaparken bile ateş bastı, kalp atışım hızlandı.
geçen yaz bigibletimin farını gözümün önünde yürüttü küçük bir çocuk. kardeşim ve onun arkadaş grubu olmasaydı 7-8 yaşındaki veledin farımı gasp etmesine izin verecektim. allah'tan onlar bırakmadılar. benden 6 yaş küçük çocuklar savundu benim malımı.
spor salonuna yazılmıştım. üşengeçlikten daha doğrusu şu "procrastination" dedikleri durumdan dolayı gidemedim yıllarca. o ayrı hikaye şimdi onu geçiyorum. herneyse, orada bile, yani kendi para verdiğim yerde bile, eğitmenlerin benimle tepeden bakar bir üslupla konuşmasına izin veriyorum.
çocukken de kardeşim bigiblete binmeye ya da top oynamaya çıkınca ödüm kopardı abilik yapmam gereken bir durum ortaya çıkacak diye. yani biri bulaşacak, bir kavga çıkacak ve karışmam gerekecek falan diye. nitekim bir keresinde (bir 9-10 yıl oluyor) birisi tekme mi atmıştı neydi. çocukla konuşmaya gittim, benden 4 yaş küçük çocuk beni taşağa sardı. hiçbir şey elde edemedim.
vesaire vesaire. çok sıkıldım beyler. çok ama çok sıkıldım. içimde birilerine zarar verme isteğinin oluştuğunu hissediyorum artık. söylemeye gerek yok, milli de olamadık henüz. tipime bakıp beğenen hatunlar oluyor sanırım arada. ama sanki bir çeşit dalga ya da koku yayıyormuşum gibi en geç ikinici veya üçüncü karşılaşmamızda benden uzaklaşıyorlar ya da ilgilenmemeye başlıyorlar. hiç arkadaş yok. olanla geçenlerde kavga ettik. bana saygısızlık yaptı. ama kavga derken tabii laf dalaşı. ve elbette yüz yüze değil çünkü büyük olasılıkla zütüm yemez. hadi yedi diyelim, vücudum özgüvensizliğimi ele verir. 24 yaşındayım neredeyse dıbına koyayım. 24 ya. 24 yılın sonucu bu işte. gerçi pat diye gelmedik bu hale ama artık yetişkin oldum ve bu haldeyim. herhangi bir ortamda bulunmaya bile korkuyorum. sözümün kesilmesinden de sıkıldım, ciddiye alınmamaktan da, tepki verir gibi olduğum zamanlardaki tuhaflıklarımdan ve sakilliklerimden de.
hep söylerdim intihar edeceğim ben falan diye. fakat boş lafmış meğer. gerçekten intiharı düşünmek ne demekmiş, insan ne hissediyormuş, göğüs kafesi nasıl sıkışıyormuş, nefesi nasıl daralıyormuş, "ağlamak istemek" ne demekmiş, son 1-2 yıldır tam olarak farkına varıyorum. galiba benim sonum ya oraya doğru gidiyor ya da birilerine bir zarar verip hapse falan düşmeye. gerçi hapiste de giberler beni eminim.
Tümünü Göster