1. 1695.
    +1
    kalbine dokunmadıktan sonra
    ne manası var ellerine dokunmanın
    şu kocaman dünya da
    ufacık bir mana dahi yokken
    hakikatten bahsetmenin
    anlamı var mı
    bu caddeler, sokaklar
    insan teni ile kaynıyor adeta
    hiçbiri senin tenin olmadıktan sonra
    anlamı var mı
    kalabalıkta kaybolmanın
    geceler, meyhaneler,ney üfleyenler
    sonra sabahı zor edenlerden olmalı
    dişlerinin arasında kan dansı edenler
    şimdi seni göremeden, zilini çalamadan
    dünyayı kefenime soksalar
    ne anlamı var
    intihar etmekle eş değer olan bahçeler
    şu köşe başları
    sahiden de var mı mutlu insanlar
    nasıl mutlu olunur
    insan, nasıl mutlu olduğunu unutursa
    ne anlamı kalır
    sana bir şiir yazmalıyım
    sonra bir tane daha
    ellerim sonsuza uzansa da
    göğüs kafesinden uzansam
    eğer senin göğüslerin değilse
    ne anlamı var
    bir vakit her şeyimdin
    herkesimdin
    nasıl oluyor da
    şimdi yanımdan dahi geçemiyorsun
    bu şehir,bir hırsızla bir polisi
    aynı sokakta kesiştiriyor da
    benimle seni nasıl aynı sokağa çıkarmıyor
    senin içinde hakikat var
    yıllar önce kaybettiğim bir ömür var
    sahiller var içinde
    başkası kaburgalarını kırıp
    çığlıklara uzanıyorsa içinden
    kalbimin atmasının ne manası var
    her gün binlerce şey görüyorum
    maddeler, sigara,şiirler görüyorum
    senin gözlerini göremedikçe
    bakmanın ne manası var
    ···
  2. 1694.
    +1
    mesela şu an ölmek, hiçbir neden yokken.
    öylesine bir koltukta gözlerini yummak. sonsuzluğun kişiliğine.
    oysa ki en iyi onlar bilirdi bizi, gözlerimizi kapatınca aklımıza gelenleri.
    hiç aklımızdan çıkmayanların ütopik aşkları şimdi.
    düşün ki,hepsini kollarımızın arasında tutuyoruz. düşün ki,onlar ölmüyor.
    tüm sevilenler yaşıyor. mesela bunalrı düşünürken ölmek,bir yatakta.
    kirlidir bu hayat, bilirsin.hiçbir şey yoktu, herkes kadar hiçbir şey.
    ne olduğumu bilmiyorum,kim olduğumuda. kimsesizim işte o kadar.
    herşey var hayatta fakat herşeyi yapan o anlam ekgib.
    hayatın anlamı, olan biteni yazan kalemi bulmakta yatar ancak
    bulunamıyor o kalem ve bir yerlerde kırılıyor.
    zenci gırtalığının gölgesine o caz müziği yatıran kadınlar da yatıyor şimdi.
    mesela şu an ölmek, gölgemiz dahi belirmezken.bir gece vakti.
    ayağa kalkıp binlerce kelime yazmakta var, koltukta bira içmekte.
    soyutluklar var biliyorsun o soyutlukları da.
    bir çıkmaz da yaşamaktır en zoru. birine aşık olmak ancak onunla birlikte olurken dahi acı çekmek.
    onunun yokluğunda da acı çekmek.bu,dünyanın en eşsiz fakat en güzel acı idi.
    gelsinler üzerimize, tüm eski aşıklarımızı. ellerimizle boğduğumuz ne kadar acı var ise, gelsin.
    karşısında dikiliyoruz işte, koltuğumuzdayız.tutmayın, gelsinler.
    bu sefer ağlamayacağız, anlamları unutun, bizler yazacağız.
    yokluğun ölen birileri var buralarda. mesela şu an.
    bir anlamı yok bu olanların ve olmayanların.ben o olmayanlarım işte.
    olmayan her ne varsa biziz. olmuyorduk işte, başarısızdık.
    uyumayı dahi başaramıyorduk. utansınlar,uyutmayanlar utansın.
    yüzlerimiz yok bizim,bir yüzümüz var ;
    gerçeklik.
    ···
  3. 1693.
    +1
    ne yapalım ?
    bizim için yaşamak böylesine zor olacakmış meğer.
    bir çakmağın yanma anı gibi
    hep parıltılı olsaydı ömrümüz.ne olurdu ?
    ulu bir çınar ağacının altında uyanıp,
    çıplak ayakla çimenler de yürüseydik. oysa,bu kadar basitti.
    şimdi ne vardı ki bu betonların arasında ?
    ne diye buralarda kalem oynatıyoruz ?
    şu küçücük hayata sığmıyor işte,
    bir kibrit kutusu kadar mutluluğumuz.
    dalganıyordu şafak sanki dünya da ve biz
    orada değildik. işte bütün dert buydu.
    öylesine zor ve ehemmiyetliydi ki yaşam,
    böylesine bir yük için fazla iyidik.
    oysa basite indirgemiştik nefesimizi,
    biraz ekmek ve sigara yeterdi mutluluğumuza.
    oysa kadının yanağında ki bir gonca yeterdi.
    buradan kovulma hissi olmasaydı her an,
    biraz daha hızlı ve koşar adım olsaydık olurdu.
    şimdiler de çok uzakta çocukluk ve turuncu.
    griliğin arasında yaralansa dizlerin çocuk,
    neye yarar ? bigibletin düşse, aşık olsan ve sigara alsan eline
    neye yara bu griliğin arasında ?
    parsellenmiş ruhumuzun üzerine bir nefes dahi çok görülürken,
    bizler yalnızça tokluk yeter dedik.
    oysa ki mutlu olmak için, hayattan çalmak gerekiyormuş.
    bırak, sana öğretmesinler çocuk bunları.
    sen öğrenme çalmayı.ve gerekirse mutlu olmayı.
    hak etmeyenler mutlu olsun, senin aşkınla düşsünler.
    sen yumruklarını sık, gözlerin dolsun fakat çalma.
    ne var yani ? başarısız diye ansınlar bizi. hırsız diye değil.
    çok birşey beklemediğinde hayattan, oluyorsun işte.
    hem biz kimiz ki çok olanı isteyelim ?
    bir kurşun da yetiyor bizi öldürmeye,bir sinekte.
    bazen öylesine oluyor ki insan,bir aşk bile yok edemiyor onu.
    fakat biz onlar değiliz,o insanlar öldü.
    ve ne sayesinde öldüler biliyor musun ?
    küçücük bir sinek.


    ./.

    hayat basit bir gülümseden de ibaret oluyor,
    basit bir pazar kahvaltısında
    üzerine düşen evren ağırlığında ki bombalardanda.
    bir bar taburesinden ibaret olan güzellikler gördüm
    hayatta tutunuyorlardı.
    ben hiç insan görmedim ki,mutsuz olsun, geceleri rahat uyuyan.
    sıkıntısı olan insan da hiç görmedim ki,
    göz altları karanlık olmasın.
    hayat iki cepheye bölüyor ve savaş dayatıyor bize.
    bir tarafta mutlular, diğer yan da mutluluğu arayanlar.
    askerler kaçak, cepheler değişiyor.
    bir kazananı oluyor belki de savaşın
    hayat sahası.
    bazen soruyorum da kendime, acaba tanrı
    mutsuzluktan mı besleniyor ?
    eğer öyle değilse, neden mutsuz bu kadar insan ?
    gerçek mutsuzlardan bahsediyorum.
    zeki olmayan mutsuzlardan.
    bir de sahte mutsuzlar var ki,adımızı kirletiyor onlar.
    hepsinden geçtim de aslında.biz böylesine mutsuzuz ya
    bizi mutsuz edenler, mutlular mı acaba ?
    onlar o saha da,bizler burada bir ufak cehennem.
    olsun, hayat bizi mutsuz edenlere de mutlu günler yaşatsın.
    vardır bu kadar insansın bildiğ,i yoksa kolay değil,
    sigara yokken aşık olduğu kişiyi hatırlamak.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 1692.
    +1
    dönüyorken kanımızda,her ne olursa olsun, bizler buradayız. doğuştan kederli adamlar !

    hayatın tokat dediği yok oluş seferinden dönmekte olanlara da selam olsun.o yolculuktan,o hicretten yarım şiir olarak düşenlere de selam olsun. birer tren garı bırakmak gerekiyor her sevdaya.her sevdanın içerisinde görülüyor biraz,her sevda da biraz acı yok mudur sanki ?

    bir farkı kalmıyordu, yıllar geçince. bizler farkında değiliz ancak günlerimizi yok edercesine, küfürlere dolaşırcasına yok oluyoruz. dişlerimizin olağanca gücümüzle burada durup, direniyoruz.ne taaruzlar dönüyor, kalbimizin sonları yangın ve gam otağıdır. yukarıda bir yerler de onlar var, biliyoruz.bilincimiz yarı açık, yarı yok.bol duman ve ağır alkol arasında çiğneyip tükürdüğümüz kadın isimlerinde biraz da olsa sahaflık görmektir umudumuz. yitiriliyor ve kayıp dediğimiz ne kadar güzel gün varsa uğrunda yok oluyor işte.

    adımız geçmiyor değil mi ? artık hiçbir masanın ayağında değiliz bizler. unutulmanın bir cigara yakmış hali gibi çingenelerin sarımtrak saçlarının arasında duran birer gülüz aslında. gerçeklerimiz de kayıp aslında. düşünüyorsun değil mi ? bir manası yoktu elbette.bir yüreğe böylesine bağlanıp uykusuz kalmakta manasızdı.

    güzellikler bizimle olmuyor ve bunun farkındayız. bizler,doğuştan kederli adamlar. hiçbir kadının ten renginde kaybolmak kısmet olmuyor malesef. kelepçelendiğimiz yalnızlığın koyu karamsarlığı bizi öylesine sıcak tutuyor ki kurtulmak bir manasızlık hali alıyor. yalnızlıkta bir bağımlılık yapıyor ve toplum öylesine dar geliyor ki bir zaman sonra, içimizde yaşamaya başlıyoruz. aşk,güzellik ve savaş dahi içimizde, kanımızda dolaşıyor. öylesine bir hal alıyor ki bu,bizler artık soyut birer toplum oluyoruz kendi içimizde. bundandır ki canımızı yakmıyor tokatlar ve yok edilme çabası.
    elbette ki biraz olsun dokunsalardı saçımıza biraz olsun fark etselerdi bizi, sevildiğimizi hissetseydik zerre kadar işte o gün bizler de olurduk. adımızla değil de,bir sıfat bağlansaydı gülüşlerimize belki böylesine düşman olmazdık her sarmaşığa ve kadına.
    ···
  5. 1691.
    +2
    oysa işte bu
    işte bu olmalı idi
    hayatın gerçek saadeti
    ellerini tutmanın verdiği gerçeklik
    ve de
    bir zamanlar olarak geçmesi
    kısacık bir martı uçuşu kadar
    bir rüzgarın saç yoldurması gibi
    turuncunun göğüslerinden geçmesi kadar
    kısacık bir aşk değil belki de
    ömürlük bir savaş
    kök salmış bir çınar ve
    doğrulan namluların sahiciliği kadar
    gerçek ve sonsuz

    sahtelikten
    kibirden ve sakalından arınmış olarak
    cennetin kapısını aralayan günahsız çocuklar
    avuç içleri deniz dolu anneler ve
    ölüme meziyetler dizip, ayakta kalmak
    şarap var bir de
    kızıl şarap
    ... bazı geceler nasıl oluyor da
    'bitsin artık' dedirtiyor insana
    bazı şarkılar nasıl yapıyor
    'başlamadı ki bitsin' diyor
    ne kavgalar başladığı gibi artık
    ne de sevdalar
    bir ölüm gerçeği var ortada
    öldüreni aşikar

    ... saçlarına dokunma saadetine
    gözlerine gayretli bakmadan
    ellerini yani
    ellerine sevmeden dokunabilen
    hangi ölümlü
    neresi mümkün
    yaşamanın en güzel yeri
    bir şiir ya da bir ölüm müdür
    nasıl yani, nasıl !
    bu insanlar nasıl beceriyor
    bizler kuytu köşeler de can verirken
    sevişmeyi

    bir materyal de sever
    cisimler ve mana da sever
    gider en ruhsuz olana tapar insan
    dava der, inanç der
    ayakta tutan değerler ya
    iğrenç ve öteki ise
    bizi ayakta tutanlar
    ya sahte ise
    zaten şu yarım yamalak sevişmelerimiz de olmasa
    ne ayakta tutar ki insanoğlunu ?
    ···
  6. 1690.
    +1
    öyleyse uyanın ve bizi takip edin:
    evrenin sonsuz güdüsüne doğru giden yolların yolcuları,
    evet. sizler ve bizler. artık gitme vakti geldi.
    bacaklarının arasında bir evren biriktiren kadın,
    doğduğundan itibaren elinde çakı olan çocuk,
    bu şehrin arka sokaklarında ölen her bir birey,
    bir gece de tam 17 mekan soyan siyahi hırsızlar,
    okulu bitirip bir iş kurma hayali ile yanıp tutuşan bürokrat çocukları,
    polislerin kadınları ve huurlar,
    tanrısızların en küfürbazları ve en yaramaz çocukları,
    bir gece esrar çekmek için tam 5 psilikle yatmak zorunda kalan
    mastürbasyonun kutsaliyetine dalıp, sonsuz yumruklar da ve
    sonsuz taşaklar da uyanan sarışın kadınlar,
    tırnak aralarında ki eroini emercesine bir kadının ayaklarına sarılanlar,
    binlerce yerinden vurulan ve göz kapaklarında nefret taşıyanlar,
    sakalsız ve kısacık saçlı gorsonlara emir yağdıran iğrenç patron çocukları,
    mızıkalar eşliğinde denizin maviliğine yeşillik çalan denizciler,
    biraz umut ve tok bir karın için deniz de boğularak ölmeyi göze alan
    evli ve çocuklu siyahi adamlar,
    onları bu hale getiren mazlum görünümlü burjuvaların yüksek beygirli arabaları,
    dünyanın en uzun ve dünyanın en kısa ömrünü yaşayan iki bireyin buluştuğu ortak cennet,
    bir binanın çatı katından çırılçıplak atlayan altın kolyeli adamlar,
    şişesinden daha ucuz vodkayı deniz kenarında içip, gömleksiz bir şekilde denize girenler,
    herkes aşık olduğu kişiyi ararken, dünyanın bir noktasında oturup sevişenler,
    henüz yürümeyi dahi öğrenmeden küfür öğrenenler,
    konuşmayı dahi öğrenmeden annesi ölen çocuklar,
    bir çocuğa silah doğrultan askerlerin çocukları ve ailesi,
    bir kız çocuğunun ırzına geçen yüksek rütbeli askerin kız kardeşi,
    ortalıkta yalnızca kalabalık yapması adına bulundurulan garson,
    yarı aç yarı tok bir şekilde hayatını sürdürmüş bir evsiz serseri,
    iyi şiirler yazdığını düşünen şairleri kötüleyen köşe yazarları,
    namlunun ucunda sürekli yaşama tutunmak adına yumruklar sallayan bıyıklı adamlar,
    haklı olduğunu düşünen ırkçıların başına vurulan yalan ve yanlışlıklar,
    takvadan uzak bir şekilde tanrısız ve bol yalansız yaşayan komiler,
    bir şeyleri başardığınını düşünüp öğrencileri ezen profesörler,
    hayatı boyunca ciks yapmamış bir rahibenin tutkusu,
    bir huurnun yannan sevdası ne kadar ise hayata tutunma isteği o kadar olan bipolar,
    rock müzik dinleyip, eski motel odalarında acı içinde inleyen uzun saçlı satanistler,
    saçları bir türlü uzumayanlar ve saçlarının belinde toplayanlar,
    dostlarını biraz eroin ve bir kadın uğruna terk edip
    çöplükte ölmeyi göze alan esmer ve kısa boylu erkek müsvetlileri,
    sürekli kavga eden bir eşin çocuğuna verdiği klagib önem,
    hamamlar da kanser muhabbeti yapıp, kafalarını kazıtanlar,
    hahamlar kadar acımasız ve bir yahudi kadar milliyetçi olan çingeneler,
    politikacılardan daha zeki ve daha dürüst olan işportacılar,
    kapı önlerinden ayakkabı çalarak biraz esrar ve ateş almak için uğraşanlar,
    nezarethaneler de bitlenip,eve gitmeyi göze alamayanlar,
    sırf hatırlara canlanmasın diye, sırf canı biraz daha yanmasın diye aşık olduğu kadınla yaşadığı eve gitmek yerine bir bankta uyumayı tercih edenler,
    entel barlar da dostoyevskiyi anlamak uğruşan kafa yoranlar top sakallı aptalllar,
    tolstoyun çocukları ve bizler, kanada sahillerinde ki yannan adam !
    UYANIN VE GECENiN SONSUZ NEŞESiNE DALIN !
    evren de olan güzel şeyler ve yaşanası bütün kadınlar bizim içimizden geçip, tanrılarına ulaşırken,BiZ,
    acı, keder ve gam içinde yok oluyoruz !
    ŞiMDi YUMRUKLARINIZI gibIN VE AÇLIĞINIZI UNUTUN !
    NERELER DE KAYBETTiĞiNiZ ÖNEMLi DEĞiL ARTIK.
    koca bir evreni kazanmak için, ellerinize güvenin ve her birlikte geceye dalın !
    Tümünü Göster
    ···
  7. 1689.
    +1
    papatyalar
    namluların ucunda
    sen
    deniz kıyısında
    fotoğraflar elimde
    bıçak sırtında nefesim
    sersefil ettim
    çiğnediğim toprağı
    çehrende bir üslub var
    bir jargon var nefesinde
    bir ben anlarım
    bir ben bilirim sanki
    nefesinin dilini
    saçların dağılan
    yaz rüzgarları
    bir beni serinletir sanki
    ağzından çıkan her yıkım
    bir beni yok eder de
    bir diğerine yaşam bahşeder
    adımı
    eşgalimi ve bir şiirimin
    satırını hatırlaman yeterdi bana
    oysa ki ben
    senin
    saçlarının her bir telini
    ellerinin her bir parmağını
    hislerinin her kıpırdayışını
    ezbere çizerim bir şiire
    sen
    bir deniz kıyısında
    serinletirken bedenini
    cehennemi yaşatıyor burada
    sevdiğin çiçekler bana
    koşuyorsun
    hem de çok hızlı koşuyorsun
    ancak
    bana doğru değil
    gün ışığında
    kara geceleri hapsediyorum
    bıçak sırtında yaşıyorum artık
    ellerimi tuttuğun her bir gün
    yanımda güldüğün her saniye
    aklıma mıh gibi çakılı da
    gittiğin gün koca bir kente
    sığmıyor
    benim ağlamamın
    canımın yanmasının
    bir manası ve önemi yok
    sen güleceksen
    sen bir nebze mutlu olacaksın
    hiç durmasın koca bir ordu
    namlusunu şakağıma dayasın
    tetik parmaklarımın ucunda dursun
    düşünmeden tetiği çekmezsem
    kahrolayım.
    yeter ki
    ölürken
    aklımın her bir köşesinde sen ol
    seni düşünmeden ölürsem
    arafın kıyısında dolaşayım
    ···
  8. 1688.
    +1
    ... RUKNETTiN.
    kocaman ütopyaların sesleri vardır
    ütopyaların vadileri
    kocaman atlar vardır
    ... ruknettin.
    aynalar kötüdür
    bilirsin
    acı verir aynalar bize
    sonsuz yeşillik ister göçmenlik
    koşarak gider gitmek isteyenler
    sende gitmek istedin mi
    sahiden ruknettin :
    neden gider en sevilenler
    en sevildikleri an da ?

    sigaralar vardır, ıslah evleri
    çıplak çocuklar da
    otel odalarında ölenler de vardır
    ruknettin :
    biz nerede bıraktık
    güzelim hayallerimizi ?

    hangi namussuz fesleğenin
    hangi yıkık meyhanenin masasında
    hangi kadının yarısında
    ... bıraktık ?

    olmaz böyle RUKNETTiN !
    böylesi acı olmaz
    kalp dayanır mı
    sen söyle !
    dümdüz ovalar
    sahici ölümlere gebe olur mu ?
    yeşiller ölür mü
    RUKNETTiN ?
    inanalar mı öldürür hep bizi
    inançlı geceler,
    söylemesi imkansız şiirler
    -mutlak seveceksin-
    diye haykıran güzel insanlar
    olmaz RUKNETTiN !
    -mutlak sevenler-
    ölmezler.
    unutulmazlar.


    bacası yanan evler
    tutuşan karakollar doğuruyor
    ne kadar yazık.
    kötülük RUKNETTiN !
    kendi ellerimizle yarattığımız
    kötülükler.
    kör olsun, toprak olsun
    bir bardak su olsun mutluluk
    ... cehennemin kör kuyusunda.

    RUKNETTiN !
    saçlarının teline kadar
    yani merdivenlerin
    büstlerin karşısında
    bir paket sigara kadar
    RUKNETTiN !
    çocuk çığlıkları duymuştum
    terk edilme şarkıları bunlar


    ./.

    sekiz senesi RUKNETTiN !
    kısacık bir ömürdür sekiz sene
    insan, uyumaz
    yorulmaz, acıkmaz
    ölmez ulan, ölmez
    ancak
    sekiz sene sever RUKNETTiN !
    böylesi uzak iki insan
    inşaatlar girer aramıza
    folyolar ve kibritler
    can yakar evren RUKNETTiN !
    en çokta bizim ki yanar
    aşk,
    sigara bile yakamaz ama
    kocaman bir adamı yakar.

    neyimiz kalır geriye RUKNETTiN !
    unutulanların neyi kalır geriye
    sevebilecekler var,
    çok sevecekler, sevgiden ölecekler var da
    sevilenler hak eder mi RUKNETTiN !

    sen bir gerçeksin
    içimden ötede
    kocaman bir okyanus gibisin
    beni bilensin
    sigara içmeyi bilmeyensin
    yarım kalan
    sen gerçeksin RUKNETTiN !
    göğsümü delen binlerce cenaze
    gerçekliğin ta kendisi değil midir ?

    ./.

    otoritelerce kabul görmemiş
    tertemiz insanların
    kabul görmeyecek özürlere
    efendi olacağı günler gelecek.
    diz çökmeler, kutsanmalar
    mide bulantısı,
    hepsi nefret RUKNETTiN !
    sustalı kadar nefret.
    ... ancak unutulmaması gereken sahi yaşanmışlıklar vardır ki ;
    insanı ayakta tutan onlardır işte.
    RUKNETTiN sahiciliktir. gözleri gören, biraz da olsun sevmiş, sevilmiş insanların
    gerçek yaşanmışlıklarıdır o.
    belki de hiç sevilmemişlerden olanlar, çirkinler değildir. sevilenler çirkindir belki de.
    kemanlar çalındığında, merdiven başında ki hayat kadınları dahi
    dansa kaldırıldığında,en temiz duygularımız uyandığında yani :
    RUKNETTiN bizi ayakta alkışlayacak. siyah paltolu, yeşil gözlü, ölümsüz bir derviştir belki de.
    gezer ufacık dünyayı.
    dünyayı ufacık yapanlar da bizleriz, uzak kılanda. uzak olan nerede ise
    dünya bizzat orasıdır.
    ... şayet ölüler kalkar da yerlerinden, kemikleri sızlayarak değil de,kalpleri sızlayarak af dilerler ise
    RUKNETTiN inanır tanrıya,diz çöker.
    bir çöldür belki de,yalnızlıktır.
    kendi içimizde olana teslim olma yasasıdır. içimizde olan bize bırakılmıştır.ya büyük bir çöl ya da sonsuz bir okyanus.
    başka satırlar da okuduğumuz müthiş çarpıcı aşk hikayeleridir. hiçbir kimse olanların, imrendiği acılar dahi vardır.
    yalnızlık olmasın, aşk acısı olsun diye
    dua edenlerin duası kabul görmez de
    ölü isteyenlerin gerçekleri kabul olur.


    VE BiR GÜN,KENDi iÇiMiZDEN SESLENiRiZ ONA :
    ... RUKNETTiN !
    SEN KOCAMAN BiR ÜTOPYASIN
    BEYAZ ATLARIN VE KELiMELERiN YOKMUŞ MEĞER,
    MEĞER SEN
    NE BÜYÜK BiR KANDIRMACA iMiŞSiN.
    TIPKI ;
    KENDiM GiBi.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 1687.
    +1
    sahi bunları hepsi,
    köküne kadar gerçek
    bir şeyler yaşamışlar ve
    hayat bu hale getirmiş insanları.
    yumruklar ve kan
    inanabiliyor musun ?
    geceden bile daha gerçekçi
    ... CESETLER.
    ölmek nasıl mümkün olur ?
    muhteşem bir dolunayın ortasında.
    ölüm sevişirken gelmeli,
    gülerken veyahut koşarken.
    sevilmenin hafifliği uyuklarken
    banktan, hayata dair aforizmalar
    okunmak için değil,
    hissetmek için yazılmalı !
    aşk için, sevgi için,
    birazcık halüsinasyon için
    hippiler için,
    tuvalette ölenler için
    çöpçülerin tükürdüğü kaldırımlar için
    ... YAZILMALI.

    kayaların üzerinde duran izmaritler,
    kısacık hikayeler, alabildiğine sonsuz !
    yasalar ve isyanlar için,
    ölümsüzler için.
    -ki vardır ölümsüzler
    bir bayrağa sarılı, güzel insanlar için.

    ./.

    haplar, huurlar,bitirici hamleler.
    bir şiir,bir kere yazılmalı,
    tek seferde bitirilmeli.

    ./.

    bazı yalnızlıklar ;
    pıhtılaşır. tutunup,sıkar insanın boğazını.her insan yalnızdır.bir odanın içinde gardırop ve perdelerin arasında öylece yatağına uzanmışken yalnızdır insan. bütün bir kalabalık sırf o var diye çığlıklara boğulsa, sırf o var diye kahkahalar atsa da,milyonun içinde yalnızca bir kişi ekgibse gözünde 'tüm insan oğlu eldir'.
    ···
  10. 1686.
    +1
    senden arta kalan vakitler de
    birkaç nefes yani
    öfkeli oluyorum
    ışık saçan kokunun
    arasında sağnak yağmura tutulmuş
    parkalı bir adam olarak
    teninin sokaklarında dolaşmak
    senin kadınınlığının kutsaliyetini bilirim
    ki
    amonyak çiçekleri de tanır seni
    masalar
    alkoller tanır
    sen çok yükseklerde
    ben zemheri bir kuytunun dibi
    kaçık bir serseri
    nasıl uyanmak isterse ki
    tanrı sıkıp yakasını
    atar ya sokağa
    işte öyle tut
    öyle sık
    sende ellerimi
    kızıllığın lavdan ne farkı var
    bir sigara bir de şarap var
    ezilmiş bir üzüm tanesi kadar
    mağrur fakat gururlu
    çöplüklerin üzerinde uçuşan
    bir çift martının gözleri
    diplerde boyasız ve mat duvar
    o duvarı aştık mı ki
    o duvarı aşmak
    özlemin bitişi
    çiçekler biriktir bağrında
    çay ocakları
    şiirler
    kurşun ve tabancalar
    hepsi ne kadar gerçek ve
    tuzlu bir avuç su gibi
    çay ocaklarında ki serseriler
    açık çay seven bir huur gibi
    ellerinin soluk ve bitkin renklerinde
    sen kitapların arasında
    ben sıcak ve nem eşliğinde
    şu geceler olmasaydı belki
    ne sen kalırdın içinde
    ne de hayat denilen şu illet
    otursam bir gece karşına
    bir kussam ki
    hiç bir çelik öyle kararmasa
    ben bir hiçim desem
    senin büyüklüğünün karşısında
    ben bir kimse değilim
    senin tek bir nefesin karşısında
    benim ne bedemin
    ne nefesimim
    en ufak bir önemi yok
    billahi
    senin bir saç telin kadar dahi
    önemli değil şu aciz adamın bir ömrü
    öyle bir yalnızlık giyinmişiz ki
    bin beden büyük gelir üzerimize
    ışığın vurduğu duvarlın
    kavuşmanın şarkılarının yazılı olduğu
    kalbinin o
    masmavi duvarı
    bir ben mi dokundum sanki
    bir ben şarkına dağıldım
    bir ben mi gördüm
    sende ki o varlığı
    her adam bakar senin göğsüne ancak
    kaçı görür benim gibi
    yalnızca kalbini
    sen bir gün
    uyandığında yanında bir mutluluk
    diğer oda da ufak bir mutluluk beşiğinde
    belki bir boşluk belki de
    bir dudak öpeceksin
    mutluluk doldurup taşıracak seni
    beni bıçakların arasından çekecek o mutluluk
    çekip gitmeye haber vermiyorsun
    ben en ufak bir ateşine bakarım
    sen mutluluğun kokusunu çekerken
    ben ciğerlerime dolan soğuk havayı
    öylesine soluyup bırakacağım
    hangi adam şiir yazar sana
    kim bir kadından fazlasını görür sende
    bir baban sever seni böyle
    bir de onun azı ben
    bana böyle anlatmadılar
    ne kitaplar ne şaraplar ne filmler ne öğretmenler
    sevgiyi
    aşkı
    mutluluğu
    anlattılar da
    onları kaybetmeyi anlatmadılar
    sevgi durup bir hayatın sokağında
    umarsız bir an da kaybetmek demekmiş meğer
    tuzlu bir su içip
    ciğerlerinin yanışını izlemekmiş meğer
    seni uzaktan ve
    gizlenerek izlemekte buymuş meğer
    seni uzaktan ve gizlenerek izlemek
    mutlulukmuş meğer
    sen iyi bir insan olacaksın
    bir evin
    bir aile
    ne bileyim işte
    bir adama ait olacaksın
    bir yer bir mekan olacaksın
    vergi levhan
    işin
    maaşın
    araban ve saygınlığın olacak
    benden gelmeyen
    bir kumral çocuk
    anne diyecek sana
    ben olmayan birisi
    eş diye haykıracak gözlerine
    ben ise izleyeceğim bunları
    ben iyi bir insan değildim zaten
    bir işim olamadı
    okulumu bitiremedim
    seni anlayamadım
    konu ben değilim
    konu
    anlam
    madde
    mana
    gökyüzü
    mavi
    şarap
    sokak
    ışık
    şarkı
    şiir
    hepsi sen
    bunların hepsi
    eşittir
    hayat
    hayat
    eşittir
    sen
    ölüm
    eşittir
    gözyaşın
    benim vatanım sensin
    bir mutluluğun ucundan tuttuğunu
    bir cinayet mahalini değil de
    bir sevgiyi mali meskun tuttuğunu bileyim
    tek bir nefes almam
    bilsem ki
    bir adam seni benden çok seviyor
    bileklerimi keserim
    üstelik haberin dahi olmaz
    canını yakacağımı bilsem
    bir dakika gelmem zihnine
    yok ederim kendimi
    soyutlarım bu dünyadan
    ben artık iflah olmam
    bu dünya toparlamaz beni
    ne çay ne de şiir adam etmez beni
    benim sakallarım uzun artık
    ucuna hayal takılır
    ben parkamı çekip göğüs kafesime
    gezindiğini bildiğim sokakları arşınlarım
    okuduğun kitapta ki
    en az role sahip karakter olurum
    ben bir dünya olurum da
    sen içinde bir orman olursun
    ne bir tırtıl kelebek olur
    ne bir fidan ağaç
    ben içinde gezen bir meltem
    vururum
    gecenin yorgun vakitlerinde
    sonra bakarsın
    bir ihtilal olur
    namlusu soğuk
    bir kelime doğrulur
    senin adının geçtiği yerlere
    senin adının geçtiği yerler
    en özgür yerler.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 1685.
    +1
    seni sevdiğimi biliyorsun ve seni güzel bulduğumuda biliyorsun,
    işte bu çok tehlikeli.
    seninle yürümek istediğimi ve tenine dokunmak istediğimi biliyorsun,
    işte bu tamamen yalnızlık.
    ellerini öpmeyi, dudaklarına dokunmayı, parmaklarını izlemeyi istediğimi biliyorsun,
    işte bu çok acı.
    sana şiir yazmayı, senin hakkında konuşmayı ve seni düşlemeyi sevdiğimi biliyorsun,
    işte bunu sevmiyorsun.
    uzunca seni izlemeyi ve uzuncu seni ölümsüzleştirmeyi istediğimi biliyorsun,
    işte bu yüzden gözümde ölüyor, kalbimde tanrısallaşıyorsun.
    konuşmalı ve yüz yüze bakmalıyız,
    bunu biliyorsun ancak hissetmiyorsun.
    seni görünce neler oluyor, seni görmeyi düşleyince neler oluyor ?
    kaldırımda ki binlerce ölü çocuk ayaklanıyor ve dilenmeyi kesiyor,
    tüm insanlık ellerini ve dudaklarını izliyor, tüm insanlığı öldürüyorum.
    böylesi çok sessiz, böylesi çok acı, böylesi beni öldürüyor.
    farkında olmadan şarap içiyor ve bileklerimi kesiyorum,
    bileğimden şarap akıyor, şarabın şişesinden kızıl lav.
    senin yokluğun oturuyor sonra içime, sahibim oluyor,
    herkes gidiyor, herkes gitmeyi biliyor fakat bir yokluğun kalıyor.
    küçük bir oda ve incin sokakların birinde
    yaşama tırnaklarımla tutunuyor, pencereden giren ışığı
    tenime saplayan yüce ruha hakaret ediyorum.
    kor ateşten büyülüyor sensizliğin onurumu,
    şimdi utanmasam bir bardak daha içerim,
    şimdi yok ettiğin onurum gelmese aklıma
    seni milyarlarca kere ararım.
    ···
  12. 1684.
    +1
    siz daha iyi bilirsiniz aslında,
    hayatım acıyor.

    ... evet, bende çok geçtim o yokuştan,
    kuşların kalbimizden kalktığı yokuş,
    aşkın bittiği yokuş olarak bilinir aslen.
    değil mi ? aşk aslında biraz kuştur.

    şimdi uzan, paketi aç, çakmağı al,sigarayı dudaklarının arasına al,ateşle ve bir duman çek.
    hayatta yapmaya üşenmediğim tek şey budur belki de.

    ... ben onlardan bahsetmiyorum öğretmenim,
    kulelerden ve özgürlükten bahsetmiyorum.
    benim tek istediğim,bir sigara. anlıyor musunuz ?
    bunlar benim duygularım.

    eski model bir araba da,denizi olan bir semte giderken söylemiştim,
    baba ! ben şiir yazıyorum.
    hiç böylesine karmaşık görmemiştim babamı.
    gülmeli mi yoksa çok içtiğim için bana tokat mı atmalıydı.
    o,buna karar veremiyordu.

    biraz daha gri ve betondan oluşuyor şehir, bilirsin işte.
    sahiden bilir misin ?
    bu bar taburesinde otururken, kenti ezberinden sayabilir misin ?
    hayır. senin tek yapabildiğin şey bir bira daha istemek.
    barmen,bir bira ve kentin haritası, hemen !

    ... ellerim bağlı amiral. ellerim acıyor.
    bu kep, saçlarımın köklerine işliyor adeta.
    yıldızlar albayım, yalnızca sizin omuzlarınızda değil,
    gökyüzünde daha güzel bir parlıyor.

    o kadar yoldu ki bu,hızlı bir koşudur aslında.
    ter ve kan. inanılması güç acı. hepsi ne için ?
    sadece daha sıcak bir yatakta ölüm için.

    ... bir anlamı yok.bu kağıtların ve rakamların bir anlamı yok.
    hayatta değer verdiğiniz şeylere saygı duyuyorum, fakat
    hepsini gibeyim. çünkü hepsi birer saçmalık. biliyor musunuz ?
    saçmalıklarınız, benim hayatıma dokunuyor.

    öyleyse gidiyoruz baylar. elleriniz masanın üzerinde görmek istemiyorum.
    kaldırın ellerinizi ve kaybetmeye gelin.
    bizler oradayız baylar. kaybetmeye koca bir adım daha.
    ayakkabılarınızın bağcıklarını iyice bağlayın. çünkü çok koşacağız.
    dişlerinizden gelen sesi duyabiliyorum.
    bizi sevmiyorlar mı ? gibeyim.biz de onları sevmiyoruz.
    öyleyse kavga ve savaş kaçınılmaz. şimdi bu karanlık bodrum katından
    bütün dünyaya savaş ilan ediyorum. benimle misiniz baylar ?
    ···
  13. 1683.
    +1
    size sonu söyleyeyim çocuklar;
    ÖLECEĞiZ !
    burada durup neden öldüğümüzü
    neden ölenin biz olduğunu düşüneceğiz.
    ölüyoruz çocuklar
    saçlarımızı kestiriken
    ellerinizi açın ve inandıklarınıza yemin edin
    çocuklar, sahaflar ve melekler de ölecek.
    nefes alırken
    dişlerimiz bir birine çarpacak ve insanlar ağlayacak
    saatlerimizi kaybedeceğiz
    lanet olası acılarımız bile ölecek
    sevineceğiz ve sevişeceğiz
    ölüme, ölümle,ölümüne
    severken
    araf'a tırmanıp biralarımızı açacağız
    komiler, gibemedikleri mankenleri
    yazarlar, yazamadıkları yazıları
    keşler, içemedikleri eroinleri
    aşıkları, sevişemedikleri kişileri
    şizofrenler, kanıtlayamadıkları gerçekleri
    düşünecek.
    saate bakarken
    geleceğimizin gelmeyen güzellikleri
    binlerce ölümün getirileri
    dünyanın en güzel şarkılarını tüzen
    kumral kadınlar
    lanet olsun çocuklar,
    ÖLECEĞiZ !
    saate bakarken
    severken
    saçlarımız kestirirken
    ÖLECEĞiZ !
    ve lanet olası izlenimleriniz
    müdürlerin hakkımızda düşündükleri
    notlarımızı ve sınavlarımız
    hepsi ölecek çocuklar.
    en ucuz huurlar ve
    milyonluk huurlar
    hepsi ölecek.
    babamız, annemiz ve değerlerimiz
    hepsi ölecek
    ve onları kim öldürecek biliyor musunuz ?
    biz öldüreceğiz.
    ÖLECEĞiZ !
    ama yanımızda sevmediklerimizde olacak.
    lanet olsun melis,
    inanamıyorum buna
    sen dahi öleceksin.
    dünyanın en güzel
    ve en asil şeyleri dahi ölüyor
    dedirteceksin bana.
    bunu aklım almıyor
    tanrı benim için bir koca bir evren yaratıyor ve
    bunu senin kalbine dolduruyor.
    buna inanamıyorum
    sen dahi öleceksin.
    üstelik aklında ve yanında ben olmayacağım.
    sil baştan başladığımız her gün
    içmediğim her gün ölecek
    ve içlerinde ben olmayacağım.
    aile kuracaksın, mutlu olacaksın
    okulunu bitireceksin
    güleceksin, sevişeceksin ve
    yanında ben olmayacağım.
    belki,bir başkası sana şiir yazacak
    fakat
    şiiri yazan ben olmayacağım.
    ÖLECEĞiZ !
    melis, tanrılar ölmez değil mi ?
    duygularımız ölmez deği mi ?
    malesef melis,
    sen de öleceksin, bende öleceğim.
    ve ölüm,biz el ele iken gelmeyecek.
    özür dilerim.
    hayatın bileklerini kesmiş bir şekilde
    orada duracağım ve
    seni izleyeceğim.
    kanayacağım sonra.
    ellerim acıyacak, nefesim kesilecek.
    seni her izlediğimde olan şeyler bunlar.
    bende öleceğim melis, sende
    fakat ölüm bizi almaya geldiğinde
    sen başkasının elini tutuyor olacaksın.
    biliyor musun melis,ÖLECEĞiZ !
    yaptığım ve yapmadığım her şey için öylesine pişmanım ki,
    affetmen gerekmiyor.
    sadece nasılsın diye sor.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 1682.
    +1
    sokaklar da sefalet ve açlık kol geziniyordu. öylesine kavgalar görüyordum ki bazen, içinde olmadığım için mutlu oluyordum. işin garip tarafı ise kavga etmeyi seviyorum. birisin üzerine çıkıp adil bir şekilde yüzüne yumrul indirmek ve suratının dağılışını izlemek. size garip olan bir şey daha söyleyelim ki ;
    yumruk yemek hoşuma gidiyordu. belki de o adamın hissettiklerini bildiğim içindi. yani birisi ile anlaşamaz ve onun suratına bir yumruk indirirsin sonra da o adam sana bira ısmarlar ve kahkahalar ile gülersiniz. işte bunun kadar sıcak ve samimi bir şey daha görmedim. barlar da çıkan kavgaları seviyordum. olayın bir kahramanı olmayınca yumruklar o kadar içten ve samimi oluyordu ki insan şaşırıyordu. kimse sekiz bira içtikten sonra karşısında ki adama yumruk atmaz. herkes bilmeyerek ve düşünmeyerek başarısızlığına veya olmamamısını istediği ve olan şeylere yumruk atar. bunun farkında olmadığı için de bu hoşuna gider ve karşısında ki adamla barışırlar. varoşlar da bir gece sokağa çıkıp, hiç tanımadığım bir adamla yumruk yumruğa kavga etmiş ve aynı adamla sigara içmiştim birkaç dakika sonra.o gece burnum kırılmıştı. fakat ne bir acı hissediyor ne de pişmanlık duyuyordum. kavgalarımın sebebi ise pek belli olmuyordu. yani iğrenç bir adam değildim fakat kavga etmek hoşuma gidiyordu. şimdiler de bu olayın bir tadı kalmadı ve eskisi kadar zevk vermiyor. eskiden kavga ettikten sonra ertesi gün kavga ettiğin adamla aynı bankta uyandığın olurdu.ben,on yedi yaşıma kadar üzerimde bıçak taşıdığımı hatırlamıyorum ki sokaklar da uyuyordum. şimdiler de herkesin belinde bir silah var.bir kavga edilir ve eğer çok ağır bir sebep yoksa ortada ertesi güne yansımazdı olay. şimdiler de ise bir kavga ediliyor ve ertesi gün daha fazla kişi eşliğinde insanlar tekrar kavga ediyor.bar da biramı çalan adamlarla dahi kavga etmeyip ;
    bir daha ki sefere sen ısmarlarsın. diyordum.şimdiler de ise omuz atma yüzünden kavga ediyor insanlar.
    ./.
    bir defasında dört bira içip hafif sarhoş bir şekilde evime gidiyordum. saat üç civarında bir serseri önümü kesip kolumda ki ucuz saati istemişti. bunu neden yaptığını hala anlayamıyordum. saati pahali sandığı için olabilir fakat hiçte öyle bir saat gibi durmuyordu. bende doğal olara istediğini yapmadım.ben on sekiz o ise en fazla on beş yaşındaydı. omuzundan tutup onu yola ittim ve yoluma devam ettim. birkaç adım sonra üzerime doğru koştuğunu ve bana arkamdan vuracağını hissetmiştim. anlaşıldı dedim kendime, kavga etmem gerekiyor. arkamı döndüğüm an da bana bir yumruk attım. çocuk,çok çelimsiz ve çirozdu.ben ise yaptığım ağır işlerden dolayı bir iri kıyım olup çıkmıştım. attığı yumruk beni yerimden dahi kımıldatmamıştı ki hafif sarhoştum. attığı yumruğun işe yaramadığını anlayınca bir an durdu ve sanırım kaçmayı düşündü. ancak bunu gururuna yedirememiş olacak ki,olduğu yerde durdu. üzerine doğru yürüyüm omuzumun üzerine yüklenip tüm gücümle sağına bir yumruk indirdim.ne oldu biliyor musunuz ? bayıldı. evet,yere düşüp bir daha kalkamadı. alkolün de verdiği duygu ile öldüğünü düşünüp yanına gittim ve nabzının atıp atmadığına baktım. evet,hala yaşıyordu fakat sabaha kadar uyanamazdı sanırım. arkamı dönüp gidiyordum ki durdum ve cebimden sigaramı çıkardım. yanına gidip dudaklarının arasına bıraktım bir sigara bıraktım. merak ettiğim şey şu ki sabah uyandığında bana verdiğim sigara için teşekkür etmiş midir ?
    Tümünü Göster
    ···
  15. 1681.
    +1
    şimdi seni sevmemeyi düşlemek
    ah ne garip ölümü avuç içlerinde tutmak gibi
    seninle bir gökyüzüne bakmanın mutluluğu
    bir bardak çayın dibini görmenin
    bir kadeh içkinin evrenini paylaşmanın
    onurlu ve şerefli acısı
    nadide bir acısın ki
    ellerin göğsüme bastırdığında
    çıkan bütün solukların yakıcı seneleri
    saçlarının kavgalı bir serseri okşayışı
    oysa benim ellerimin sertliği dinginleştiriyor saçlarını
    tanrıya da şükürler olsun
    ellerini tutma fırsatı verdi bana
    şükürler olsun ki sana
    senin sayende tanıdım sigarayı
    bu gece tüm içkiler benden sayın tanrı
    bir şişe şarap en arka sokakta ki cesetlere
    perdelerimin beyazlığı yeniyordu
    savaşan güneşin ışıklarını
    ve yine kazanıyordu seni düşünme isteği
    gözlerimi kapattığımda karanlıkta patlayan
    turuncunun gücünü alıyor senin hayalin
    en uzun yollar bitiyordu
    en kısa şiirler ölümsüzleşiyordu
    trenler kalkıyordu kalbimin raylarından
    martıların sesinde iniyordu sanki hayalin
    ve ben. tıpkı beni bıraktığın gibi yarım bırakıyordum
    yaşamayı.
    ···
  16. 1680.
    +2
    şimdi
    şimdiler de
    hayat hep darmadağın
    kalbimin ortası
    yıkık
    hayat
    puşt
    -kalleş-
    zaten ne kaldı
    sevilecek
    bir taş sevildi de
    bir ben sevilemedim
    put gibi dikildim
    güneşe uzak
    tanrıya sıkıca
    yine de sevilemedim
    bir gamzem var
    ansızın ölüme güldüğüm
    aşikar olsun diye
    kocaman bir aşk var ortada
    bir adam
    bir de kadın var
    emsalsiz bir acı için
    her şey hazır
    ölüyoruz babacım
    geceden
    gündüze doğru
    ölüyoruz
    babalar ölüyor
    peygamberler de ölüyor
    fahişeler de
    iki adımlık yokuşlar
    iki kelimelik insanlar
    roman yazdırıyor
    sevginin aynası tutulu güneşe
    bir zincir vurulu kadehlere
    bir beden
    çırpınan denizler
    güneşe uzanan kadınlar
    ne de güzel ölümsüzler
    ···
  17. 1679.
    +1
    tüm insanlığın yaptığı hatalar için kutsanmak.
    kendi benliğimde boğuluyor ve
    geceleri yorgun küllerimden uyanarak güçlü
    daha güçlü ve daha güçlü olmaya çalışıyorum.
    çoğunluğu başarısızlıktan oluşan koca bir
    heykel gibi ortadayım ve sanatçıma küfür ediyorum.
    beni oyan, yüzüme şekil veren, ellerimi yapan, beni balçıktan yapan
    bana bir beden veren ancak bir ruh üflemekten aciz olan o.
    heykeltraşıma küfür ediyorum.
    ben bir biblo gibi burada olmak istemiyorum.
    bir matruşka gibi oluyor bazen çileler.
    biri, sonra bir diğer ve sonra çok başkası.
    fakat sorun şu ki,
    küçülmüyor çileler. çileler içeriden dışarıya doğru açılıyor
    yeşil gözlü matruşka ruhumda.
    senin ufak çalışma masanda duran bir vazo gibi olmak.
    içimde papatyalar veya güller.
    senin zamanca yanında geçerken kokladığın papatyalar olmalı içimde.
    güneş almayan bir köşe de duran bir vazoyum fakat.
    içim boş ve kötü bir işçiliğim. belki de bir gün dirseğin çarpacak ve
    sebepsizce kırılacağım.sen kırıldığıma değil de
    düşen parçalarımı temizleyerek harcayacağım zamana acıyacaksın.
    şarap şişesi olmak gerekiyor aslında.
    sahilin bir köşesinde içilen ve denize atılan o şarap şişesi.
    kayalar da parçalanana kadar deniz de dolaşan
    balıkların dahi umursamadığı o güzel şarap şişesi.

    ./.

    kimisinin ağzından çıkan bir kelime
    tanrının yazdığı bir şiiri okumaya eş değer.
    boğuluyormuş gibi olup, nefes almak
    tam da nefessizlikten öleceğin an da.
    tehlikeli her şey ve herkes.
    tehlikeli kutsal zamanın kutsal esrimesi.
    boğuşurken düşünemiyor insan
    boğuşup kazananları görüp onlardan olmak istiyor yalnızca
    ···
  18. 1678.
    +1
    tüm kalabalığın arasından
    kadınların kalçalarına göz ucu ile
    bakmadan
    yavaş ve seri kanlı bir biçimde
    geçtim.
    kimse tarafından fark edilmeden
    kendi şiirimi söyleyerek
    sıranın ardından geçerek
    yalnızca istediğim içkiyi aldım ve
    uzaklar da bir yerler de çöktüm
    tek başıma bir masaya çöktüm.
    dansın ve afrodizyak etkisinin arasından
    sevişmeden, nefretin buhranı ile
    geçip
    yalnız başıma bir masaya oturdum.
    ağzımda duran cigaranın telinden
    küfür ederek söyledim ;
    bana göre değil,
    kalender adamlara göre değil böylesi.
    fazladan bir dudak isteyenlerin işi
    burada oturup seyredemezsin
    mazinin deşip geçen şarapsızlığını.
    sevilmeyenler oturamıyor sanki burada
    tek başına bir masa da oturmak dahi zor
    bizler ait değiliz bu kalabalığa
    neler yapıyor böyle insanlar,
    bağırış,bol küfür ve gamsız bir hayat
    hayalini burada sürdürmeye çalışanların
    arasından bir nefes almayı denemek
    benim gibiler için zor kere zor
    ellerime baktım da
    onlar da buranın bir parçası değil
    yavaşça kaybolup giden benliklerini
    bir bardak içkinin yudumlarına gömenler
    hiçbir iş yapmayıp yalnızca dolaşanların
    ait olduğu yer burası.
    ···
  19. 1677.
    +1
    uyan artık, geldik diyordu başımda ki çocuk. sirkeciden avcılara kadar süren derin bir yolun sonuydu bu.çıplak kadınlar ve yüzü siyahlaşmış eroinmanların içinden çıkıp gelmemi kutluyordu sanki koca bir semt. kendime gelince arabanın kapısı açıp dışarıya çıktım. sanki ciğerlerin ilk defa oksijen ile karşılaşıyor ve dışarıya egzost dumanları salıyordu. öylesine bir uyanmaktı ki bu,koca bir evrene yeniden adım atıyordum adeta. arabanın bagajını açıp bavulumu aldım ve beni buraya kadar getiren taksiciye parasını verdim. arkamı dönüp yürümeye başlamıştım ki ;
    sigaran var mı ? diye bir cümle çıktı ağzımdan. olur bazen böyle şeyler. olduk olmadık yerler de farkında olmadan konuşurum. nikah masasında oturan bir kadına ilan-ı aşk etmek gibi bir şeydi yaptığım her seferinde. taksici çocuk bir an durdu ve hiç konuşmadan elini cebine attı. pakette ki son sigarasını bana uzattı ve paketi avucunda öldürdü. diğer cebinden siyah çakmağını çıkarıp bana uzattı. sigaramı yaktım. çakmağını geri verdim ve teşekkür ettim.bir şey söylemeden arabaya bindi ve uzaklaştı.ben ise yerimden kıpırdamıyor, sigara içiyordum. aylar sonra ciğerlerime zarar veren tek şey bu sigaraydı ve kesinlikle bu sigara ile yetinmeyecektim. sigar ağır gelmiş olacak ki,hafif bir baş dönmesi ile yoluma başladım.o dar koridorumsu yolu yürürken pankartları, dilencileri,ikinci el ve çalıntı telefon satan yaşlı adamları, saat satan siyahi gençleri ve panktart yapıştıran solcu heyecanlı çocukları gördüm. onların yanında duran, onlarla sigara içen, onlarla muhabbet eden eski adam, işte o bendim. evime,semtime ve şehrime geri dönmüştüm. üstelik alkolü ve uyuşturucuyu bırakmış, tamamen arınmış bir şekilde. sanki o dar yol da yürümüyordum da,hayatımım koridorumda yaşadığım şeylerin, ettiğim kavgaların ve sattığım uyuşturucuların arasında yürüyordum.bu sokaklar da ölen arkadaşlarımı,bu sokaklar da elini tuttuğum kadınları ve bu sokaklar da sattığım ve çektiğim uyuşturucuları hatırladım. sanki,koca bir semt ve koca bir şehir benimdi, bizimdi.kendime geldiğimde meydana kadar çıktığımı gördüm. elimde bordo bir bavul ve etrafımda bol küfürlü kalabalık. sigaram ise çoktan bitmişti. yorgundum.biraz oturup dinlenmek bana iyi gelebilir diye düşündüm ve cami önünde iş bekleyen hammalların yanına bıraktım kendimi. bana garip gözlerle bakıyorlardı. üzerimde ki deri ceket, gömlek,pantolon ve ayakkabı onlara göre alınması imkansız ve lüks şeylerdi.her insanın hayattan soğuduğu anlar ve kendinden iğrendiği zamanlar vardır. bana da bu oluyordu işte. utanıp,sıkılıyordum. aslında eskiden burada duran her hammallı tanırdım fakat şimdi işler farklı ilerliyordu.ve bir an da onu gördüm. yaşlı ve bitikti. yüzünde ki çizgiler ellerindekinden fazlaydı. başında bir şapka, üzerinde açık kahverengi bir ceket, beyaz bir gömlek ve ütüsüz bir kumaş pantolon. yanıma geldi ve 'hoşgeldin'diyerek oturdu.'hoşbulduk' diyerek karşılık verdim.
    nasılsın ? dedi.
    iyi olmaya çalışıyorum, biliyorsun.dedim.
    iyi olmayı başarabiliyor musun bari ? dedi.
    bak, bana kırgın olduğunu biliyorum fakat ben her şeyi unuttum, geri de bıraktım. şimdi bir iş bulup çalışacağım. kimseye bir zararım olmayacak. dedim.o,bir hammaldan fazlasıydı.o bir şairdi benim gözümde fakat bunu hiçbir zaman bilmeyecekti.ona saygı duyduğumu ve onu sevdiğimi hiçbir zaman söyleyemedim ona.
    sakin ol evlat. sana sadece iyi olmayı başarabiliyor musun diye sordum. bilirsin,severim seni. seni bu sokaklar da sever, polisler pek sevmez ama olsun.bu kimin umurunda ki ? dedi. güzel bir şekilde gülümsedi. cebinden bir paket uzun sigara çıkardı ve bana uzattı. henüz sigaramı yeni atmama rağmen onu kıramadım ve bir sigara çektim paketten.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 1676.
    +1
    nerdesin amk
    ···