-
1695.
+1kalbine dokunmadıktan sonra
ne manası var ellerine dokunmanın
şu kocaman dünya da
ufacık bir mana dahi yokken
hakikatten bahsetmenin
anlamı var mı
bu caddeler, sokaklar
insan teni ile kaynıyor adeta
hiçbiri senin tenin olmadıktan sonra
anlamı var mı
kalabalıkta kaybolmanın
geceler, meyhaneler,ney üfleyenler
sonra sabahı zor edenlerden olmalı
dişlerinin arasında kan dansı edenler
şimdi seni göremeden, zilini çalamadan
dünyayı kefenime soksalar
ne anlamı var
intihar etmekle eş değer olan bahçeler
şu köşe başları
sahiden de var mı mutlu insanlar
nasıl mutlu olunur
insan, nasıl mutlu olduğunu unutursa
ne anlamı kalır
sana bir şiir yazmalıyım
sonra bir tane daha
ellerim sonsuza uzansa da
göğüs kafesinden uzansam
eğer senin göğüslerin değilse
ne anlamı var
bir vakit her şeyimdin
herkesimdin
nasıl oluyor da
şimdi yanımdan dahi geçemiyorsun
bu şehir,bir hırsızla bir polisi
aynı sokakta kesiştiriyor da
benimle seni nasıl aynı sokağa çıkarmıyor
senin içinde hakikat var
yıllar önce kaybettiğim bir ömür var
sahiller var içinde
başkası kaburgalarını kırıp
çığlıklara uzanıyorsa içinden
kalbimin atmasının ne manası var
her gün binlerce şey görüyorum
maddeler, sigara,şiirler görüyorum
senin gözlerini göremedikçe
bakmanın ne manası var -
1694.
+1mesela şu an ölmek, hiçbir neden yokken.
öylesine bir koltukta gözlerini yummak. sonsuzluğun kişiliğine.
oysa ki en iyi onlar bilirdi bizi, gözlerimizi kapatınca aklımıza gelenleri.
hiç aklımızdan çıkmayanların ütopik aşkları şimdi.
düşün ki,hepsini kollarımızın arasında tutuyoruz. düşün ki,onlar ölmüyor.
tüm sevilenler yaşıyor. mesela bunalrı düşünürken ölmek,bir yatakta.
kirlidir bu hayat, bilirsin.hiçbir şey yoktu, herkes kadar hiçbir şey.
ne olduğumu bilmiyorum,kim olduğumuda. kimsesizim işte o kadar.
herşey var hayatta fakat herşeyi yapan o anlam ekgib.
hayatın anlamı, olan biteni yazan kalemi bulmakta yatar ancak
bulunamıyor o kalem ve bir yerlerde kırılıyor.
zenci gırtalığının gölgesine o caz müziği yatıran kadınlar da yatıyor şimdi.
mesela şu an ölmek, gölgemiz dahi belirmezken.bir gece vakti.
ayağa kalkıp binlerce kelime yazmakta var, koltukta bira içmekte.
soyutluklar var biliyorsun o soyutlukları da.
bir çıkmaz da yaşamaktır en zoru. birine aşık olmak ancak onunla birlikte olurken dahi acı çekmek.
onunun yokluğunda da acı çekmek.bu,dünyanın en eşsiz fakat en güzel acı idi.
gelsinler üzerimize, tüm eski aşıklarımızı. ellerimizle boğduğumuz ne kadar acı var ise, gelsin.
karşısında dikiliyoruz işte, koltuğumuzdayız.tutmayın, gelsinler.
bu sefer ağlamayacağız, anlamları unutun, bizler yazacağız.
yokluğun ölen birileri var buralarda. mesela şu an.
bir anlamı yok bu olanların ve olmayanların.ben o olmayanlarım işte.
olmayan her ne varsa biziz. olmuyorduk işte, başarısızdık.
uyumayı dahi başaramıyorduk. utansınlar,uyutmayanlar utansın.
yüzlerimiz yok bizim,bir yüzümüz var ;
gerçeklik. -
1693.
+1ne yapalım ?Tümünü Göster
bizim için yaşamak böylesine zor olacakmış meğer.
bir çakmağın yanma anı gibi
hep parıltılı olsaydı ömrümüz.ne olurdu ?
ulu bir çınar ağacının altında uyanıp,
çıplak ayakla çimenler de yürüseydik. oysa,bu kadar basitti.
şimdi ne vardı ki bu betonların arasında ?
ne diye buralarda kalem oynatıyoruz ?
şu küçücük hayata sığmıyor işte,
bir kibrit kutusu kadar mutluluğumuz.
dalganıyordu şafak sanki dünya da ve biz
orada değildik. işte bütün dert buydu.
öylesine zor ve ehemmiyetliydi ki yaşam,
böylesine bir yük için fazla iyidik.
oysa basite indirgemiştik nefesimizi,
biraz ekmek ve sigara yeterdi mutluluğumuza.
oysa kadının yanağında ki bir gonca yeterdi.
buradan kovulma hissi olmasaydı her an,
biraz daha hızlı ve koşar adım olsaydık olurdu.
şimdiler de çok uzakta çocukluk ve turuncu.
griliğin arasında yaralansa dizlerin çocuk,
neye yarar ? bigibletin düşse, aşık olsan ve sigara alsan eline
neye yara bu griliğin arasında ?
parsellenmiş ruhumuzun üzerine bir nefes dahi çok görülürken,
bizler yalnızça tokluk yeter dedik.
oysa ki mutlu olmak için, hayattan çalmak gerekiyormuş.
bırak, sana öğretmesinler çocuk bunları.
sen öğrenme çalmayı.ve gerekirse mutlu olmayı.
hak etmeyenler mutlu olsun, senin aşkınla düşsünler.
sen yumruklarını sık, gözlerin dolsun fakat çalma.
ne var yani ? başarısız diye ansınlar bizi. hırsız diye değil.
çok birşey beklemediğinde hayattan, oluyorsun işte.
hem biz kimiz ki çok olanı isteyelim ?
bir kurşun da yetiyor bizi öldürmeye,bir sinekte.
bazen öylesine oluyor ki insan,bir aşk bile yok edemiyor onu.
fakat biz onlar değiliz,o insanlar öldü.
ve ne sayesinde öldüler biliyor musun ?
küçücük bir sinek.
./.
hayat basit bir gülümseden de ibaret oluyor,
basit bir pazar kahvaltısında
üzerine düşen evren ağırlığında ki bombalardanda.
bir bar taburesinden ibaret olan güzellikler gördüm
hayatta tutunuyorlardı.
ben hiç insan görmedim ki,mutsuz olsun, geceleri rahat uyuyan.
sıkıntısı olan insan da hiç görmedim ki,
göz altları karanlık olmasın.
hayat iki cepheye bölüyor ve savaş dayatıyor bize.
bir tarafta mutlular, diğer yan da mutluluğu arayanlar.
askerler kaçak, cepheler değişiyor.
bir kazananı oluyor belki de savaşın
hayat sahası.
bazen soruyorum da kendime, acaba tanrı
mutsuzluktan mı besleniyor ?
eğer öyle değilse, neden mutsuz bu kadar insan ?
gerçek mutsuzlardan bahsediyorum.
zeki olmayan mutsuzlardan.
bir de sahte mutsuzlar var ki,adımızı kirletiyor onlar.
hepsinden geçtim de aslında.biz böylesine mutsuzuz ya
bizi mutsuz edenler, mutlular mı acaba ?
onlar o saha da,bizler burada bir ufak cehennem.
olsun, hayat bizi mutsuz edenlere de mutlu günler yaşatsın.
vardır bu kadar insansın bildiğ,i yoksa kolay değil,
sigara yokken aşık olduğu kişiyi hatırlamak. -
1692.
+1dönüyorken kanımızda,her ne olursa olsun, bizler buradayız. doğuştan kederli adamlar !
hayatın tokat dediği yok oluş seferinden dönmekte olanlara da selam olsun.o yolculuktan,o hicretten yarım şiir olarak düşenlere de selam olsun. birer tren garı bırakmak gerekiyor her sevdaya.her sevdanın içerisinde görülüyor biraz,her sevda da biraz acı yok mudur sanki ?
bir farkı kalmıyordu, yıllar geçince. bizler farkında değiliz ancak günlerimizi yok edercesine, küfürlere dolaşırcasına yok oluyoruz. dişlerimizin olağanca gücümüzle burada durup, direniyoruz.ne taaruzlar dönüyor, kalbimizin sonları yangın ve gam otağıdır. yukarıda bir yerler de onlar var, biliyoruz.bilincimiz yarı açık, yarı yok.bol duman ve ağır alkol arasında çiğneyip tükürdüğümüz kadın isimlerinde biraz da olsa sahaflık görmektir umudumuz. yitiriliyor ve kayıp dediğimiz ne kadar güzel gün varsa uğrunda yok oluyor işte.
adımız geçmiyor değil mi ? artık hiçbir masanın ayağında değiliz bizler. unutulmanın bir cigara yakmış hali gibi çingenelerin sarımtrak saçlarının arasında duran birer gülüz aslında. gerçeklerimiz de kayıp aslında. düşünüyorsun değil mi ? bir manası yoktu elbette.bir yüreğe böylesine bağlanıp uykusuz kalmakta manasızdı.
güzellikler bizimle olmuyor ve bunun farkındayız. bizler,doğuştan kederli adamlar. hiçbir kadının ten renginde kaybolmak kısmet olmuyor malesef. kelepçelendiğimiz yalnızlığın koyu karamsarlığı bizi öylesine sıcak tutuyor ki kurtulmak bir manasızlık hali alıyor. yalnızlıkta bir bağımlılık yapıyor ve toplum öylesine dar geliyor ki bir zaman sonra, içimizde yaşamaya başlıyoruz. aşk,güzellik ve savaş dahi içimizde, kanımızda dolaşıyor. öylesine bir hal alıyor ki bu,bizler artık soyut birer toplum oluyoruz kendi içimizde. bundandır ki canımızı yakmıyor tokatlar ve yok edilme çabası.
elbette ki biraz olsun dokunsalardı saçımıza biraz olsun fark etselerdi bizi, sevildiğimizi hissetseydik zerre kadar işte o gün bizler de olurduk. adımızla değil de,bir sıfat bağlansaydı gülüşlerimize belki böylesine düşman olmazdık her sarmaşığa ve kadına. -
1691.
+2oysa işte bu
işte bu olmalı idi
hayatın gerçek saadeti
ellerini tutmanın verdiği gerçeklik
ve de
bir zamanlar olarak geçmesi
kısacık bir martı uçuşu kadar
bir rüzgarın saç yoldurması gibi
turuncunun göğüslerinden geçmesi kadar
kısacık bir aşk değil belki de
ömürlük bir savaş
kök salmış bir çınar ve
doğrulan namluların sahiciliği kadar
gerçek ve sonsuz
sahtelikten
kibirden ve sakalından arınmış olarak
cennetin kapısını aralayan günahsız çocuklar
avuç içleri deniz dolu anneler ve
ölüme meziyetler dizip, ayakta kalmak
şarap var bir de
kızıl şarap
... bazı geceler nasıl oluyor da
'bitsin artık' dedirtiyor insana
bazı şarkılar nasıl yapıyor
'başlamadı ki bitsin' diyor
ne kavgalar başladığı gibi artık
ne de sevdalar
bir ölüm gerçeği var ortada
öldüreni aşikar
... saçlarına dokunma saadetine
gözlerine gayretli bakmadan
ellerini yani
ellerine sevmeden dokunabilen
hangi ölümlü
neresi mümkün
yaşamanın en güzel yeri
bir şiir ya da bir ölüm müdür
nasıl yani, nasıl !
bu insanlar nasıl beceriyor
bizler kuytu köşeler de can verirken
sevişmeyi
bir materyal de sever
cisimler ve mana da sever
gider en ruhsuz olana tapar insan
dava der, inanç der
ayakta tutan değerler ya
iğrenç ve öteki ise
bizi ayakta tutanlar
ya sahte ise
zaten şu yarım yamalak sevişmelerimiz de olmasa
ne ayakta tutar ki insanoğlunu ? -
1690.
+1öyleyse uyanın ve bizi takip edin:Tümünü Göster
evrenin sonsuz güdüsüne doğru giden yolların yolcuları,
evet. sizler ve bizler. artık gitme vakti geldi.
bacaklarının arasında bir evren biriktiren kadın,
doğduğundan itibaren elinde çakı olan çocuk,
bu şehrin arka sokaklarında ölen her bir birey,
bir gece de tam 17 mekan soyan siyahi hırsızlar,
okulu bitirip bir iş kurma hayali ile yanıp tutuşan bürokrat çocukları,
polislerin kadınları ve huurlar,
tanrısızların en küfürbazları ve en yaramaz çocukları,
bir gece esrar çekmek için tam 5 psilikle yatmak zorunda kalan
mastürbasyonun kutsaliyetine dalıp, sonsuz yumruklar da ve
sonsuz taşaklar da uyanan sarışın kadınlar,
tırnak aralarında ki eroini emercesine bir kadının ayaklarına sarılanlar,
binlerce yerinden vurulan ve göz kapaklarında nefret taşıyanlar,
sakalsız ve kısacık saçlı gorsonlara emir yağdıran iğrenç patron çocukları,
mızıkalar eşliğinde denizin maviliğine yeşillik çalan denizciler,
biraz umut ve tok bir karın için deniz de boğularak ölmeyi göze alan
evli ve çocuklu siyahi adamlar,
onları bu hale getiren mazlum görünümlü burjuvaların yüksek beygirli arabaları,
dünyanın en uzun ve dünyanın en kısa ömrünü yaşayan iki bireyin buluştuğu ortak cennet,
bir binanın çatı katından çırılçıplak atlayan altın kolyeli adamlar,
şişesinden daha ucuz vodkayı deniz kenarında içip, gömleksiz bir şekilde denize girenler,
herkes aşık olduğu kişiyi ararken, dünyanın bir noktasında oturup sevişenler,
henüz yürümeyi dahi öğrenmeden küfür öğrenenler,
konuşmayı dahi öğrenmeden annesi ölen çocuklar,
bir çocuğa silah doğrultan askerlerin çocukları ve ailesi,
bir kız çocuğunun ırzına geçen yüksek rütbeli askerin kız kardeşi,
ortalıkta yalnızca kalabalık yapması adına bulundurulan garson,
yarı aç yarı tok bir şekilde hayatını sürdürmüş bir evsiz serseri,
iyi şiirler yazdığını düşünen şairleri kötüleyen köşe yazarları,
namlunun ucunda sürekli yaşama tutunmak adına yumruklar sallayan bıyıklı adamlar,
haklı olduğunu düşünen ırkçıların başına vurulan yalan ve yanlışlıklar,
takvadan uzak bir şekilde tanrısız ve bol yalansız yaşayan komiler,
bir şeyleri başardığınını düşünüp öğrencileri ezen profesörler,
hayatı boyunca ciks yapmamış bir rahibenin tutkusu,
bir huurnun yannan sevdası ne kadar ise hayata tutunma isteği o kadar olan bipolar,
rock müzik dinleyip, eski motel odalarında acı içinde inleyen uzun saçlı satanistler,
saçları bir türlü uzumayanlar ve saçlarının belinde toplayanlar,
dostlarını biraz eroin ve bir kadın uğruna terk edip
çöplükte ölmeyi göze alan esmer ve kısa boylu erkek müsvetlileri,
sürekli kavga eden bir eşin çocuğuna verdiği klagib önem,
hamamlar da kanser muhabbeti yapıp, kafalarını kazıtanlar,
hahamlar kadar acımasız ve bir yahudi kadar milliyetçi olan çingeneler,
politikacılardan daha zeki ve daha dürüst olan işportacılar,
kapı önlerinden ayakkabı çalarak biraz esrar ve ateş almak için uğraşanlar,
nezarethaneler de bitlenip,eve gitmeyi göze alamayanlar,
sırf hatırlara canlanmasın diye, sırf canı biraz daha yanmasın diye aşık olduğu kadınla yaşadığı eve gitmek yerine bir bankta uyumayı tercih edenler,
entel barlar da dostoyevskiyi anlamak uğruşan kafa yoranlar top sakallı aptalllar,
tolstoyun çocukları ve bizler, kanada sahillerinde ki yannan adam !
UYANIN VE GECENiN SONSUZ NEŞESiNE DALIN !
evren de olan güzel şeyler ve yaşanası bütün kadınlar bizim içimizden geçip, tanrılarına ulaşırken,BiZ,
acı, keder ve gam içinde yok oluyoruz !
ŞiMDi YUMRUKLARINIZI gibIN VE AÇLIĞINIZI UNUTUN !
NERELER DE KAYBETTiĞiNiZ ÖNEMLi DEĞiL ARTIK.
koca bir evreni kazanmak için, ellerinize güvenin ve her birlikte geceye dalın ! -
1689.
+1papatyalar
namluların ucunda
sen
deniz kıyısında
fotoğraflar elimde
bıçak sırtında nefesim
sersefil ettim
çiğnediğim toprağı
çehrende bir üslub var
bir jargon var nefesinde
bir ben anlarım
bir ben bilirim sanki
nefesinin dilini
saçların dağılan
yaz rüzgarları
bir beni serinletir sanki
ağzından çıkan her yıkım
bir beni yok eder de
bir diğerine yaşam bahşeder
adımı
eşgalimi ve bir şiirimin
satırını hatırlaman yeterdi bana
oysa ki ben
senin
saçlarının her bir telini
ellerinin her bir parmağını
hislerinin her kıpırdayışını
ezbere çizerim bir şiire
sen
bir deniz kıyısında
serinletirken bedenini
cehennemi yaşatıyor burada
sevdiğin çiçekler bana
koşuyorsun
hem de çok hızlı koşuyorsun
ancak
bana doğru değil
gün ışığında
kara geceleri hapsediyorum
bıçak sırtında yaşıyorum artık
ellerimi tuttuğun her bir gün
yanımda güldüğün her saniye
aklıma mıh gibi çakılı da
gittiğin gün koca bir kente
sığmıyor
benim ağlamamın
canımın yanmasının
bir manası ve önemi yok
sen güleceksen
sen bir nebze mutlu olacaksın
hiç durmasın koca bir ordu
namlusunu şakağıma dayasın
tetik parmaklarımın ucunda dursun
düşünmeden tetiği çekmezsem
kahrolayım.
yeter ki
ölürken
aklımın her bir köşesinde sen ol
seni düşünmeden ölürsem
arafın kıyısında dolaşayım -
1688.
+1... RUKNETTiN.Tümünü Göster
kocaman ütopyaların sesleri vardır
ütopyaların vadileri
kocaman atlar vardır
... ruknettin.
aynalar kötüdür
bilirsin
acı verir aynalar bize
sonsuz yeşillik ister göçmenlik
koşarak gider gitmek isteyenler
sende gitmek istedin mi
sahiden ruknettin :
neden gider en sevilenler
en sevildikleri an da ?
sigaralar vardır, ıslah evleri
çıplak çocuklar da
otel odalarında ölenler de vardır
ruknettin :
biz nerede bıraktık
güzelim hayallerimizi ?
hangi namussuz fesleğenin
hangi yıkık meyhanenin masasında
hangi kadının yarısında
... bıraktık ?
olmaz böyle RUKNETTiN !
böylesi acı olmaz
kalp dayanır mı
sen söyle !
dümdüz ovalar
sahici ölümlere gebe olur mu ?
yeşiller ölür mü
RUKNETTiN ?
inanalar mı öldürür hep bizi
inançlı geceler,
söylemesi imkansız şiirler
-mutlak seveceksin-
diye haykıran güzel insanlar
olmaz RUKNETTiN !
-mutlak sevenler-
ölmezler.
unutulmazlar.
bacası yanan evler
tutuşan karakollar doğuruyor
ne kadar yazık.
kötülük RUKNETTiN !
kendi ellerimizle yarattığımız
kötülükler.
kör olsun, toprak olsun
bir bardak su olsun mutluluk
... cehennemin kör kuyusunda.
RUKNETTiN !
saçlarının teline kadar
yani merdivenlerin
büstlerin karşısında
bir paket sigara kadar
RUKNETTiN !
çocuk çığlıkları duymuştum
terk edilme şarkıları bunlar
./.
sekiz senesi RUKNETTiN !
kısacık bir ömürdür sekiz sene
insan, uyumaz
yorulmaz, acıkmaz
ölmez ulan, ölmez
ancak
sekiz sene sever RUKNETTiN !
böylesi uzak iki insan
inşaatlar girer aramıza
folyolar ve kibritler
can yakar evren RUKNETTiN !
en çokta bizim ki yanar
aşk,
sigara bile yakamaz ama
kocaman bir adamı yakar.
neyimiz kalır geriye RUKNETTiN !
unutulanların neyi kalır geriye
sevebilecekler var,
çok sevecekler, sevgiden ölecekler var da
sevilenler hak eder mi RUKNETTiN !
sen bir gerçeksin
içimden ötede
kocaman bir okyanus gibisin
beni bilensin
sigara içmeyi bilmeyensin
yarım kalan
sen gerçeksin RUKNETTiN !
göğsümü delen binlerce cenaze
gerçekliğin ta kendisi değil midir ?
./.
otoritelerce kabul görmemiş
tertemiz insanların
kabul görmeyecek özürlere
efendi olacağı günler gelecek.
diz çökmeler, kutsanmalar
mide bulantısı,
hepsi nefret RUKNETTiN !
sustalı kadar nefret.
... ancak unutulmaması gereken sahi yaşanmışlıklar vardır ki ;
insanı ayakta tutan onlardır işte.
RUKNETTiN sahiciliktir. gözleri gören, biraz da olsun sevmiş, sevilmiş insanların
gerçek yaşanmışlıklarıdır o.
belki de hiç sevilmemişlerden olanlar, çirkinler değildir. sevilenler çirkindir belki de.
kemanlar çalındığında, merdiven başında ki hayat kadınları dahi
dansa kaldırıldığında,en temiz duygularımız uyandığında yani :
RUKNETTiN bizi ayakta alkışlayacak. siyah paltolu, yeşil gözlü, ölümsüz bir derviştir belki de.
gezer ufacık dünyayı.
dünyayı ufacık yapanlar da bizleriz, uzak kılanda. uzak olan nerede ise
dünya bizzat orasıdır.
... şayet ölüler kalkar da yerlerinden, kemikleri sızlayarak değil de,kalpleri sızlayarak af dilerler ise
RUKNETTiN inanır tanrıya,diz çöker.
bir çöldür belki de,yalnızlıktır.
kendi içimizde olana teslim olma yasasıdır. içimizde olan bize bırakılmıştır.ya büyük bir çöl ya da sonsuz bir okyanus.
başka satırlar da okuduğumuz müthiş çarpıcı aşk hikayeleridir. hiçbir kimse olanların, imrendiği acılar dahi vardır.
yalnızlık olmasın, aşk acısı olsun diye
dua edenlerin duası kabul görmez de
ölü isteyenlerin gerçekleri kabul olur.
VE BiR GÜN,KENDi iÇiMiZDEN SESLENiRiZ ONA :
... RUKNETTiN !
SEN KOCAMAN BiR ÜTOPYASIN
BEYAZ ATLARIN VE KELiMELERiN YOKMUŞ MEĞER,
MEĞER SEN
NE BÜYÜK BiR KANDIRMACA iMiŞSiN.
TIPKI ;
KENDiM GiBi. -
1687.
+1sahi bunları hepsi,
köküne kadar gerçek
bir şeyler yaşamışlar ve
hayat bu hale getirmiş insanları.
yumruklar ve kan
inanabiliyor musun ?
geceden bile daha gerçekçi
... CESETLER.
ölmek nasıl mümkün olur ?
muhteşem bir dolunayın ortasında.
ölüm sevişirken gelmeli,
gülerken veyahut koşarken.
sevilmenin hafifliği uyuklarken
banktan, hayata dair aforizmalar
okunmak için değil,
hissetmek için yazılmalı !
aşk için, sevgi için,
birazcık halüsinasyon için
hippiler için,
tuvalette ölenler için
çöpçülerin tükürdüğü kaldırımlar için
... YAZILMALI.
kayaların üzerinde duran izmaritler,
kısacık hikayeler, alabildiğine sonsuz !
yasalar ve isyanlar için,
ölümsüzler için.
-ki vardır ölümsüzler
bir bayrağa sarılı, güzel insanlar için.
./.
haplar, huurlar,bitirici hamleler.
bir şiir,bir kere yazılmalı,
tek seferde bitirilmeli.
./.
bazı yalnızlıklar ;
pıhtılaşır. tutunup,sıkar insanın boğazını.her insan yalnızdır.bir odanın içinde gardırop ve perdelerin arasında öylece yatağına uzanmışken yalnızdır insan. bütün bir kalabalık sırf o var diye çığlıklara boğulsa, sırf o var diye kahkahalar atsa da,milyonun içinde yalnızca bir kişi ekgibse gözünde 'tüm insan oğlu eldir'. -
1686.
+1senden arta kalan vakitler deTümünü Göster
birkaç nefes yani
öfkeli oluyorum
ışık saçan kokunun
arasında sağnak yağmura tutulmuş
parkalı bir adam olarak
teninin sokaklarında dolaşmak
senin kadınınlığının kutsaliyetini bilirim
ki
amonyak çiçekleri de tanır seni
masalar
alkoller tanır
sen çok yükseklerde
ben zemheri bir kuytunun dibi
kaçık bir serseri
nasıl uyanmak isterse ki
tanrı sıkıp yakasını
atar ya sokağa
işte öyle tut
öyle sık
sende ellerimi
kızıllığın lavdan ne farkı var
bir sigara bir de şarap var
ezilmiş bir üzüm tanesi kadar
mağrur fakat gururlu
çöplüklerin üzerinde uçuşan
bir çift martının gözleri
diplerde boyasız ve mat duvar
o duvarı aştık mı ki
o duvarı aşmak
özlemin bitişi
çiçekler biriktir bağrında
çay ocakları
şiirler
kurşun ve tabancalar
hepsi ne kadar gerçek ve
tuzlu bir avuç su gibi
çay ocaklarında ki serseriler
açık çay seven bir huur gibi
ellerinin soluk ve bitkin renklerinde
sen kitapların arasında
ben sıcak ve nem eşliğinde
şu geceler olmasaydı belki
ne sen kalırdın içinde
ne de hayat denilen şu illet
otursam bir gece karşına
bir kussam ki
hiç bir çelik öyle kararmasa
ben bir hiçim desem
senin büyüklüğünün karşısında
ben bir kimse değilim
senin tek bir nefesin karşısında
benim ne bedemin
ne nefesimim
en ufak bir önemi yok
billahi
senin bir saç telin kadar dahi
önemli değil şu aciz adamın bir ömrü
öyle bir yalnızlık giyinmişiz ki
bin beden büyük gelir üzerimize
ışığın vurduğu duvarlın
kavuşmanın şarkılarının yazılı olduğu
kalbinin o
masmavi duvarı
bir ben mi dokundum sanki
bir ben şarkına dağıldım
bir ben mi gördüm
sende ki o varlığı
her adam bakar senin göğsüne ancak
kaçı görür benim gibi
yalnızca kalbini
sen bir gün
uyandığında yanında bir mutluluk
diğer oda da ufak bir mutluluk beşiğinde
belki bir boşluk belki de
bir dudak öpeceksin
mutluluk doldurup taşıracak seni
beni bıçakların arasından çekecek o mutluluk
çekip gitmeye haber vermiyorsun
ben en ufak bir ateşine bakarım
sen mutluluğun kokusunu çekerken
ben ciğerlerime dolan soğuk havayı
öylesine soluyup bırakacağım
hangi adam şiir yazar sana
kim bir kadından fazlasını görür sende
bir baban sever seni böyle
bir de onun azı ben
bana böyle anlatmadılar
ne kitaplar ne şaraplar ne filmler ne öğretmenler
sevgiyi
aşkı
mutluluğu
anlattılar da
onları kaybetmeyi anlatmadılar
sevgi durup bir hayatın sokağında
umarsız bir an da kaybetmek demekmiş meğer
tuzlu bir su içip
ciğerlerinin yanışını izlemekmiş meğer
seni uzaktan ve
gizlenerek izlemekte buymuş meğer
seni uzaktan ve gizlenerek izlemek
mutlulukmuş meğer
sen iyi bir insan olacaksın
bir evin
bir aile
ne bileyim işte
bir adama ait olacaksın
bir yer bir mekan olacaksın
vergi levhan
işin
maaşın
araban ve saygınlığın olacak
benden gelmeyen
bir kumral çocuk
anne diyecek sana
ben olmayan birisi
eş diye haykıracak gözlerine
ben ise izleyeceğim bunları
ben iyi bir insan değildim zaten
bir işim olamadı
okulumu bitiremedim
seni anlayamadım
konu ben değilim
konu
anlam
madde
mana
gökyüzü
mavi
şarap
sokak
ışık
şarkı
şiir
hepsi sen
bunların hepsi
eşittir
hayat
hayat
eşittir
sen
ölüm
eşittir
gözyaşın
benim vatanım sensin
bir mutluluğun ucundan tuttuğunu
bir cinayet mahalini değil de
bir sevgiyi mali meskun tuttuğunu bileyim
tek bir nefes almam
bilsem ki
bir adam seni benden çok seviyor
bileklerimi keserim
üstelik haberin dahi olmaz
canını yakacağımı bilsem
bir dakika gelmem zihnine
yok ederim kendimi
soyutlarım bu dünyadan
ben artık iflah olmam
bu dünya toparlamaz beni
ne çay ne de şiir adam etmez beni
benim sakallarım uzun artık
ucuna hayal takılır
ben parkamı çekip göğüs kafesime
gezindiğini bildiğim sokakları arşınlarım
okuduğun kitapta ki
en az role sahip karakter olurum
ben bir dünya olurum da
sen içinde bir orman olursun
ne bir tırtıl kelebek olur
ne bir fidan ağaç
ben içinde gezen bir meltem
vururum
gecenin yorgun vakitlerinde
sonra bakarsın
bir ihtilal olur
namlusu soğuk
bir kelime doğrulur
senin adının geçtiği yerlere
senin adının geçtiği yerler
en özgür yerler. -
1685.
+1seni sevdiğimi biliyorsun ve seni güzel bulduğumuda biliyorsun,
işte bu çok tehlikeli.
seninle yürümek istediğimi ve tenine dokunmak istediğimi biliyorsun,
işte bu tamamen yalnızlık.
ellerini öpmeyi, dudaklarına dokunmayı, parmaklarını izlemeyi istediğimi biliyorsun,
işte bu çok acı.
sana şiir yazmayı, senin hakkında konuşmayı ve seni düşlemeyi sevdiğimi biliyorsun,
işte bunu sevmiyorsun.
uzunca seni izlemeyi ve uzuncu seni ölümsüzleştirmeyi istediğimi biliyorsun,
işte bu yüzden gözümde ölüyor, kalbimde tanrısallaşıyorsun.
konuşmalı ve yüz yüze bakmalıyız,
bunu biliyorsun ancak hissetmiyorsun.
seni görünce neler oluyor, seni görmeyi düşleyince neler oluyor ?
kaldırımda ki binlerce ölü çocuk ayaklanıyor ve dilenmeyi kesiyor,
tüm insanlık ellerini ve dudaklarını izliyor, tüm insanlığı öldürüyorum.
böylesi çok sessiz, böylesi çok acı, böylesi beni öldürüyor.
farkında olmadan şarap içiyor ve bileklerimi kesiyorum,
bileğimden şarap akıyor, şarabın şişesinden kızıl lav.
senin yokluğun oturuyor sonra içime, sahibim oluyor,
herkes gidiyor, herkes gitmeyi biliyor fakat bir yokluğun kalıyor.
küçük bir oda ve incin sokakların birinde
yaşama tırnaklarımla tutunuyor, pencereden giren ışığı
tenime saplayan yüce ruha hakaret ediyorum.
kor ateşten büyülüyor sensizliğin onurumu,
şimdi utanmasam bir bardak daha içerim,
şimdi yok ettiğin onurum gelmese aklıma
seni milyarlarca kere ararım. -
1684.
+1siz daha iyi bilirsiniz aslında,
hayatım acıyor.
... evet, bende çok geçtim o yokuştan,
kuşların kalbimizden kalktığı yokuş,
aşkın bittiği yokuş olarak bilinir aslen.
değil mi ? aşk aslında biraz kuştur.
şimdi uzan, paketi aç, çakmağı al,sigarayı dudaklarının arasına al,ateşle ve bir duman çek.
hayatta yapmaya üşenmediğim tek şey budur belki de.
... ben onlardan bahsetmiyorum öğretmenim,
kulelerden ve özgürlükten bahsetmiyorum.
benim tek istediğim,bir sigara. anlıyor musunuz ?
bunlar benim duygularım.
eski model bir araba da,denizi olan bir semte giderken söylemiştim,
baba ! ben şiir yazıyorum.
hiç böylesine karmaşık görmemiştim babamı.
gülmeli mi yoksa çok içtiğim için bana tokat mı atmalıydı.
o,buna karar veremiyordu.
biraz daha gri ve betondan oluşuyor şehir, bilirsin işte.
sahiden bilir misin ?
bu bar taburesinde otururken, kenti ezberinden sayabilir misin ?
hayır. senin tek yapabildiğin şey bir bira daha istemek.
barmen,bir bira ve kentin haritası, hemen !
... ellerim bağlı amiral. ellerim acıyor.
bu kep, saçlarımın köklerine işliyor adeta.
yıldızlar albayım, yalnızca sizin omuzlarınızda değil,
gökyüzünde daha güzel bir parlıyor.
o kadar yoldu ki bu,hızlı bir koşudur aslında.
ter ve kan. inanılması güç acı. hepsi ne için ?
sadece daha sıcak bir yatakta ölüm için.
... bir anlamı yok.bu kağıtların ve rakamların bir anlamı yok.
hayatta değer verdiğiniz şeylere saygı duyuyorum, fakat
hepsini gibeyim. çünkü hepsi birer saçmalık. biliyor musunuz ?
saçmalıklarınız, benim hayatıma dokunuyor.
öyleyse gidiyoruz baylar. elleriniz masanın üzerinde görmek istemiyorum.
kaldırın ellerinizi ve kaybetmeye gelin.
bizler oradayız baylar. kaybetmeye koca bir adım daha.
ayakkabılarınızın bağcıklarını iyice bağlayın. çünkü çok koşacağız.
dişlerinizden gelen sesi duyabiliyorum.
bizi sevmiyorlar mı ? gibeyim.biz de onları sevmiyoruz.
öyleyse kavga ve savaş kaçınılmaz. şimdi bu karanlık bodrum katından
bütün dünyaya savaş ilan ediyorum. benimle misiniz baylar ? -
1683.
+1size sonu söyleyeyim çocuklar;Tümünü Göster
ÖLECEĞiZ !
burada durup neden öldüğümüzü
neden ölenin biz olduğunu düşüneceğiz.
ölüyoruz çocuklar
saçlarımızı kestiriken
ellerinizi açın ve inandıklarınıza yemin edin
çocuklar, sahaflar ve melekler de ölecek.
nefes alırken
dişlerimiz bir birine çarpacak ve insanlar ağlayacak
saatlerimizi kaybedeceğiz
lanet olası acılarımız bile ölecek
sevineceğiz ve sevişeceğiz
ölüme, ölümle,ölümüne
severken
araf'a tırmanıp biralarımızı açacağız
komiler, gibemedikleri mankenleri
yazarlar, yazamadıkları yazıları
keşler, içemedikleri eroinleri
aşıkları, sevişemedikleri kişileri
şizofrenler, kanıtlayamadıkları gerçekleri
düşünecek.
saate bakarken
geleceğimizin gelmeyen güzellikleri
binlerce ölümün getirileri
dünyanın en güzel şarkılarını tüzen
kumral kadınlar
lanet olsun çocuklar,
ÖLECEĞiZ !
saate bakarken
severken
saçlarımız kestirirken
ÖLECEĞiZ !
ve lanet olası izlenimleriniz
müdürlerin hakkımızda düşündükleri
notlarımızı ve sınavlarımız
hepsi ölecek çocuklar.
en ucuz huurlar ve
milyonluk huurlar
hepsi ölecek.
babamız, annemiz ve değerlerimiz
hepsi ölecek
ve onları kim öldürecek biliyor musunuz ?
biz öldüreceğiz.
ÖLECEĞiZ !
ama yanımızda sevmediklerimizde olacak.
lanet olsun melis,
inanamıyorum buna
sen dahi öleceksin.
dünyanın en güzel
ve en asil şeyleri dahi ölüyor
dedirteceksin bana.
bunu aklım almıyor
tanrı benim için bir koca bir evren yaratıyor ve
bunu senin kalbine dolduruyor.
buna inanamıyorum
sen dahi öleceksin.
üstelik aklında ve yanında ben olmayacağım.
sil baştan başladığımız her gün
içmediğim her gün ölecek
ve içlerinde ben olmayacağım.
aile kuracaksın, mutlu olacaksın
okulunu bitireceksin
güleceksin, sevişeceksin ve
yanında ben olmayacağım.
belki,bir başkası sana şiir yazacak
fakat
şiiri yazan ben olmayacağım.
ÖLECEĞiZ !
melis, tanrılar ölmez değil mi ?
duygularımız ölmez deği mi ?
malesef melis,
sen de öleceksin, bende öleceğim.
ve ölüm,biz el ele iken gelmeyecek.
özür dilerim.
hayatın bileklerini kesmiş bir şekilde
orada duracağım ve
seni izleyeceğim.
kanayacağım sonra.
ellerim acıyacak, nefesim kesilecek.
seni her izlediğimde olan şeyler bunlar.
bende öleceğim melis, sende
fakat ölüm bizi almaya geldiğinde
sen başkasının elini tutuyor olacaksın.
biliyor musun melis,ÖLECEĞiZ !
yaptığım ve yapmadığım her şey için öylesine pişmanım ki,
affetmen gerekmiyor.
sadece nasılsın diye sor. -
1682.
+1sokaklar da sefalet ve açlık kol geziniyordu. öylesine kavgalar görüyordum ki bazen, içinde olmadığım için mutlu oluyordum. işin garip tarafı ise kavga etmeyi seviyorum. birisin üzerine çıkıp adil bir şekilde yüzüne yumrul indirmek ve suratının dağılışını izlemek. size garip olan bir şey daha söyleyelim ki ;Tümünü Göster
yumruk yemek hoşuma gidiyordu. belki de o adamın hissettiklerini bildiğim içindi. yani birisi ile anlaşamaz ve onun suratına bir yumruk indirirsin sonra da o adam sana bira ısmarlar ve kahkahalar ile gülersiniz. işte bunun kadar sıcak ve samimi bir şey daha görmedim. barlar da çıkan kavgaları seviyordum. olayın bir kahramanı olmayınca yumruklar o kadar içten ve samimi oluyordu ki insan şaşırıyordu. kimse sekiz bira içtikten sonra karşısında ki adama yumruk atmaz. herkes bilmeyerek ve düşünmeyerek başarısızlığına veya olmamamısını istediği ve olan şeylere yumruk atar. bunun farkında olmadığı için de bu hoşuna gider ve karşısında ki adamla barışırlar. varoşlar da bir gece sokağa çıkıp, hiç tanımadığım bir adamla yumruk yumruğa kavga etmiş ve aynı adamla sigara içmiştim birkaç dakika sonra.o gece burnum kırılmıştı. fakat ne bir acı hissediyor ne de pişmanlık duyuyordum. kavgalarımın sebebi ise pek belli olmuyordu. yani iğrenç bir adam değildim fakat kavga etmek hoşuma gidiyordu. şimdiler de bu olayın bir tadı kalmadı ve eskisi kadar zevk vermiyor. eskiden kavga ettikten sonra ertesi gün kavga ettiğin adamla aynı bankta uyandığın olurdu.ben,on yedi yaşıma kadar üzerimde bıçak taşıdığımı hatırlamıyorum ki sokaklar da uyuyordum. şimdiler de herkesin belinde bir silah var.bir kavga edilir ve eğer çok ağır bir sebep yoksa ortada ertesi güne yansımazdı olay. şimdiler de ise bir kavga ediliyor ve ertesi gün daha fazla kişi eşliğinde insanlar tekrar kavga ediyor.bar da biramı çalan adamlarla dahi kavga etmeyip ;
bir daha ki sefere sen ısmarlarsın. diyordum.şimdiler de ise omuz atma yüzünden kavga ediyor insanlar.
./.
bir defasında dört bira içip hafif sarhoş bir şekilde evime gidiyordum. saat üç civarında bir serseri önümü kesip kolumda ki ucuz saati istemişti. bunu neden yaptığını hala anlayamıyordum. saati pahali sandığı için olabilir fakat hiçte öyle bir saat gibi durmuyordu. bende doğal olara istediğini yapmadım.ben on sekiz o ise en fazla on beş yaşındaydı. omuzundan tutup onu yola ittim ve yoluma devam ettim. birkaç adım sonra üzerime doğru koştuğunu ve bana arkamdan vuracağını hissetmiştim. anlaşıldı dedim kendime, kavga etmem gerekiyor. arkamı döndüğüm an da bana bir yumruk attım. çocuk,çok çelimsiz ve çirozdu.ben ise yaptığım ağır işlerden dolayı bir iri kıyım olup çıkmıştım. attığı yumruk beni yerimden dahi kımıldatmamıştı ki hafif sarhoştum. attığı yumruğun işe yaramadığını anlayınca bir an durdu ve sanırım kaçmayı düşündü. ancak bunu gururuna yedirememiş olacak ki,olduğu yerde durdu. üzerine doğru yürüyüm omuzumun üzerine yüklenip tüm gücümle sağına bir yumruk indirdim.ne oldu biliyor musunuz ? bayıldı. evet,yere düşüp bir daha kalkamadı. alkolün de verdiği duygu ile öldüğünü düşünüp yanına gittim ve nabzının atıp atmadığına baktım. evet,hala yaşıyordu fakat sabaha kadar uyanamazdı sanırım. arkamı dönüp gidiyordum ki durdum ve cebimden sigaramı çıkardım. yanına gidip dudaklarının arasına bıraktım bir sigara bıraktım. merak ettiğim şey şu ki sabah uyandığında bana verdiğim sigara için teşekkür etmiş midir ? -
1681.
+1şimdi seni sevmemeyi düşlemek
ah ne garip ölümü avuç içlerinde tutmak gibi
seninle bir gökyüzüne bakmanın mutluluğu
bir bardak çayın dibini görmenin
bir kadeh içkinin evrenini paylaşmanın
onurlu ve şerefli acısı
nadide bir acısın ki
ellerin göğsüme bastırdığında
çıkan bütün solukların yakıcı seneleri
saçlarının kavgalı bir serseri okşayışı
oysa benim ellerimin sertliği dinginleştiriyor saçlarını
tanrıya da şükürler olsun
ellerini tutma fırsatı verdi bana
şükürler olsun ki sana
senin sayende tanıdım sigarayı
bu gece tüm içkiler benden sayın tanrı
bir şişe şarap en arka sokakta ki cesetlere
perdelerimin beyazlığı yeniyordu
savaşan güneşin ışıklarını
ve yine kazanıyordu seni düşünme isteği
gözlerimi kapattığımda karanlıkta patlayan
turuncunun gücünü alıyor senin hayalin
en uzun yollar bitiyordu
en kısa şiirler ölümsüzleşiyordu
trenler kalkıyordu kalbimin raylarından
martıların sesinde iniyordu sanki hayalin
ve ben. tıpkı beni bıraktığın gibi yarım bırakıyordum
yaşamayı. -
1680.
+2şimdi
şimdiler de
hayat hep darmadağın
kalbimin ortası
yıkık
hayat
puşt
-kalleş-
zaten ne kaldı
sevilecek
bir taş sevildi de
bir ben sevilemedim
put gibi dikildim
güneşe uzak
tanrıya sıkıca
yine de sevilemedim
bir gamzem var
ansızın ölüme güldüğüm
aşikar olsun diye
kocaman bir aşk var ortada
bir adam
bir de kadın var
emsalsiz bir acı için
her şey hazır
ölüyoruz babacım
geceden
gündüze doğru
ölüyoruz
babalar ölüyor
peygamberler de ölüyor
fahişeler de
iki adımlık yokuşlar
iki kelimelik insanlar
roman yazdırıyor
sevginin aynası tutulu güneşe
bir zincir vurulu kadehlere
bir beden
çırpınan denizler
güneşe uzanan kadınlar
ne de güzel ölümsüzler -
1679.
+1tüm insanlığın yaptığı hatalar için kutsanmak.
kendi benliğimde boğuluyor ve
geceleri yorgun küllerimden uyanarak güçlü
daha güçlü ve daha güçlü olmaya çalışıyorum.
çoğunluğu başarısızlıktan oluşan koca bir
heykel gibi ortadayım ve sanatçıma küfür ediyorum.
beni oyan, yüzüme şekil veren, ellerimi yapan, beni balçıktan yapan
bana bir beden veren ancak bir ruh üflemekten aciz olan o.
heykeltraşıma küfür ediyorum.
ben bir biblo gibi burada olmak istemiyorum.
bir matruşka gibi oluyor bazen çileler.
biri, sonra bir diğer ve sonra çok başkası.
fakat sorun şu ki,
küçülmüyor çileler. çileler içeriden dışarıya doğru açılıyor
yeşil gözlü matruşka ruhumda.
senin ufak çalışma masanda duran bir vazo gibi olmak.
içimde papatyalar veya güller.
senin zamanca yanında geçerken kokladığın papatyalar olmalı içimde.
güneş almayan bir köşe de duran bir vazoyum fakat.
içim boş ve kötü bir işçiliğim. belki de bir gün dirseğin çarpacak ve
sebepsizce kırılacağım.sen kırıldığıma değil de
düşen parçalarımı temizleyerek harcayacağım zamana acıyacaksın.
şarap şişesi olmak gerekiyor aslında.
sahilin bir köşesinde içilen ve denize atılan o şarap şişesi.
kayalar da parçalanana kadar deniz de dolaşan
balıkların dahi umursamadığı o güzel şarap şişesi.
./.
kimisinin ağzından çıkan bir kelime
tanrının yazdığı bir şiiri okumaya eş değer.
boğuluyormuş gibi olup, nefes almak
tam da nefessizlikten öleceğin an da.
tehlikeli her şey ve herkes.
tehlikeli kutsal zamanın kutsal esrimesi.
boğuşurken düşünemiyor insan
boğuşup kazananları görüp onlardan olmak istiyor yalnızca -
1678.
+1tüm kalabalığın arasından
kadınların kalçalarına göz ucu ile
bakmadan
yavaş ve seri kanlı bir biçimde
geçtim.
kimse tarafından fark edilmeden
kendi şiirimi söyleyerek
sıranın ardından geçerek
yalnızca istediğim içkiyi aldım ve
uzaklar da bir yerler de çöktüm
tek başıma bir masaya çöktüm.
dansın ve afrodizyak etkisinin arasından
sevişmeden, nefretin buhranı ile
geçip
yalnız başıma bir masaya oturdum.
ağzımda duran cigaranın telinden
küfür ederek söyledim ;
bana göre değil,
kalender adamlara göre değil böylesi.
fazladan bir dudak isteyenlerin işi
burada oturup seyredemezsin
mazinin deşip geçen şarapsızlığını.
sevilmeyenler oturamıyor sanki burada
tek başına bir masa da oturmak dahi zor
bizler ait değiliz bu kalabalığa
neler yapıyor böyle insanlar,
bağırış,bol küfür ve gamsız bir hayat
hayalini burada sürdürmeye çalışanların
arasından bir nefes almayı denemek
benim gibiler için zor kere zor
ellerime baktım da
onlar da buranın bir parçası değil
yavaşça kaybolup giden benliklerini
bir bardak içkinin yudumlarına gömenler
hiçbir iş yapmayıp yalnızca dolaşanların
ait olduğu yer burası. -
1677.
+1uyan artık, geldik diyordu başımda ki çocuk. sirkeciden avcılara kadar süren derin bir yolun sonuydu bu.çıplak kadınlar ve yüzü siyahlaşmış eroinmanların içinden çıkıp gelmemi kutluyordu sanki koca bir semt. kendime gelince arabanın kapısı açıp dışarıya çıktım. sanki ciğerlerin ilk defa oksijen ile karşılaşıyor ve dışarıya egzost dumanları salıyordu. öylesine bir uyanmaktı ki bu,koca bir evrene yeniden adım atıyordum adeta. arabanın bagajını açıp bavulumu aldım ve beni buraya kadar getiren taksiciye parasını verdim. arkamı dönüp yürümeye başlamıştım ki ;Tümünü Göster
sigaran var mı ? diye bir cümle çıktı ağzımdan. olur bazen böyle şeyler. olduk olmadık yerler de farkında olmadan konuşurum. nikah masasında oturan bir kadına ilan-ı aşk etmek gibi bir şeydi yaptığım her seferinde. taksici çocuk bir an durdu ve hiç konuşmadan elini cebine attı. pakette ki son sigarasını bana uzattı ve paketi avucunda öldürdü. diğer cebinden siyah çakmağını çıkarıp bana uzattı. sigaramı yaktım. çakmağını geri verdim ve teşekkür ettim.bir şey söylemeden arabaya bindi ve uzaklaştı.ben ise yerimden kıpırdamıyor, sigara içiyordum. aylar sonra ciğerlerime zarar veren tek şey bu sigaraydı ve kesinlikle bu sigara ile yetinmeyecektim. sigar ağır gelmiş olacak ki,hafif bir baş dönmesi ile yoluma başladım.o dar koridorumsu yolu yürürken pankartları, dilencileri,ikinci el ve çalıntı telefon satan yaşlı adamları, saat satan siyahi gençleri ve panktart yapıştıran solcu heyecanlı çocukları gördüm. onların yanında duran, onlarla sigara içen, onlarla muhabbet eden eski adam, işte o bendim. evime,semtime ve şehrime geri dönmüştüm. üstelik alkolü ve uyuşturucuyu bırakmış, tamamen arınmış bir şekilde. sanki o dar yol da yürümüyordum da,hayatımım koridorumda yaşadığım şeylerin, ettiğim kavgaların ve sattığım uyuşturucuların arasında yürüyordum.bu sokaklar da ölen arkadaşlarımı,bu sokaklar da elini tuttuğum kadınları ve bu sokaklar da sattığım ve çektiğim uyuşturucuları hatırladım. sanki,koca bir semt ve koca bir şehir benimdi, bizimdi.kendime geldiğimde meydana kadar çıktığımı gördüm. elimde bordo bir bavul ve etrafımda bol küfürlü kalabalık. sigaram ise çoktan bitmişti. yorgundum.biraz oturup dinlenmek bana iyi gelebilir diye düşündüm ve cami önünde iş bekleyen hammalların yanına bıraktım kendimi. bana garip gözlerle bakıyorlardı. üzerimde ki deri ceket, gömlek,pantolon ve ayakkabı onlara göre alınması imkansız ve lüks şeylerdi.her insanın hayattan soğuduğu anlar ve kendinden iğrendiği zamanlar vardır. bana da bu oluyordu işte. utanıp,sıkılıyordum. aslında eskiden burada duran her hammallı tanırdım fakat şimdi işler farklı ilerliyordu.ve bir an da onu gördüm. yaşlı ve bitikti. yüzünde ki çizgiler ellerindekinden fazlaydı. başında bir şapka, üzerinde açık kahverengi bir ceket, beyaz bir gömlek ve ütüsüz bir kumaş pantolon. yanıma geldi ve 'hoşgeldin'diyerek oturdu.'hoşbulduk' diyerek karşılık verdim.
nasılsın ? dedi.
iyi olmaya çalışıyorum, biliyorsun.dedim.
iyi olmayı başarabiliyor musun bari ? dedi.
bak, bana kırgın olduğunu biliyorum fakat ben her şeyi unuttum, geri de bıraktım. şimdi bir iş bulup çalışacağım. kimseye bir zararım olmayacak. dedim.o,bir hammaldan fazlasıydı.o bir şairdi benim gözümde fakat bunu hiçbir zaman bilmeyecekti.ona saygı duyduğumu ve onu sevdiğimi hiçbir zaman söyleyemedim ona.
sakin ol evlat. sana sadece iyi olmayı başarabiliyor musun diye sordum. bilirsin,severim seni. seni bu sokaklar da sever, polisler pek sevmez ama olsun.bu kimin umurunda ki ? dedi. güzel bir şekilde gülümsedi. cebinden bir paket uzun sigara çıkardı ve bana uzattı. henüz sigaramı yeni atmama rağmen onu kıramadım ve bir sigara çektim paketten. -
1676.
+1nerdesin amk
-
su bunak silinse sozluk ne kaybeder
-
nobetten selamlar
-
konstant dayı ve ramo
-
ben michael inci sözlüğün arslanı
-
ucan kedi aksam napıyorsun
-
bu sahte mikropcan yazim stilinden
-
biz burda başlık açarken ispanya 6 yaptı
-
bu grubun uyeleriyle
-
pedri çıkmasa on atarlardı
-
ölüsü olan bir günnn
-
uyumayin la amg
-
tehdit edikdigim seye bak amg
-
mikropcan sen kimsin amg
-
sahte mikropcan anayi
-
sözlükte travesti olmaması sorunsalı
-
bende insta twitter hepsine giriyor
-
4 aydır ağır depresif yaşıyorum
-
dedem rabıta yaparken bi tekme koydum
-
ucan kedi yemek öner la
-
youtube ve instaya girilmiyo
-
minik huurlarim benim
-
helix nerede la
-
en iyi yöntem kestirme yöntemi
-
geçenlerde balili bir kıza fitre zekat verdim
-
osmanlıda içki içen 10 padişah
-
6 0 ne amg
-
ucan kedinin osuruk sesi
-
padişahlar neden kardeşlerini boğdurmuş
-
beyler makatıma bir aparat taktıracam
-
5 ay omceki sakalim amg
- / 2