1. 126.
    0
    ccc üşüyoruz nazım reyiz ccc
    ···
  2. 127.
    0
    nazım hikmet ran
    nazım hikmet have run
    nazım hikmet runs
    nazım hikmet is running
    nazım hikmet is going to run
    nazım hikmet will run
    nazım hikmet was running
    nazım hikmet have been run
    nazım hikmet had run
    ···
  3. 128.
    0
    gibişte yapmıştır lan
    ···
  4. 129.
    0
    "Nazim hikmet vatan hainligine devam ediyor hala!"
    ···
  5. 130.
    0
    am züt meme
    ···
  6. 131.
    0
    kapıları çalan benim
    kapıları birer birer
    gözünüze görünemem
    göze görünmez ölüler

    hiroşimada öleli
    oluyor bir 10 yıl kadar
    7 yaşında bir kızım
    büyümezki ölü çocuklar.

    saçlarım tutuştu önce
    gözlerim yandı kawruldu
    1 awuç kül oluwerdim
    külüm hawaya sawruldu

    benim sizden
    kendim için hiç bir isteğim yok
    şeker bile yiyemezki
    kağıt gibi yanan çocuk

    çalıyorum kapınızı teyze, amca
    bir imza wer
    çocuklar öldürülmesin
    şekerde yiyebilsinler
    ···
  7. 132.
    0
    büyük adam. rahmet eylesin.
    ···
  8. 133.
    0
    silinmiş galiba üstadım
    ···
  9. 134.
    0
    @ 4 al sana gelsin. *
    O mavi gözlü bir devdi.
    Minnacık bir kadın sevdi.
    Kadının hayali minnacık bir evdi,
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan bir ev.
    Bir dev gibi seviyordu dev.
    Ve elleri öyle büyük işler için
    hazırlanmıştı ki devin,
    yapamazdı yapısını,
    çalamazdı kapısını
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan evin.
    ···
  10. 135.
    0
    nazım ile piraye. bu kitabı okuyun. dünyanın en güzel aşk şiirleri var bu kitapta
    nazım'dan piraye'ye 21-22 şiirleri. hapisteyken her akşam saat 21 ile 22 arası aşk şiirleri yazarmış piraye'ye. oluşumu böyledir
    ···
  11. 136.
    0
    nedense piraye'den sonrakilerden nefret ediyorum
    ···
  12. 137.
    0
    En güzel günlerimin

    üç mel'un adamı var:

    Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye

    en güzel günlerimin bu üç mel'un addıbını

    yer yer tırnaklarımla kazıdım

    hatıralarımın cdıbını..

    En güzel günlerimin

    üç mel'un adamı var:

    Biri sensin,

    biri o,

    biri ötekisi..

    Düşmanımdır ikisi..

    Sana gelince...

    Yazıyorsun..

    Okuyorum..

    Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,

    insanın

    bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..

    Ne yazık!..

    Ne kadar

    beraber geçmiş günlerimiz var;

    senin

    ve benim

    en güzel günlerimiz..

    Kalbimin kanıyla zütüreceğim

    ebediyete

    ben o günleri..

    Sana gelince, sen o günleri -

    kendi oğluyla yatan,

    kızlarının körpe etini satan

    bir ana gibi satıyorsun!.

    Satıyorsun:

    günde on kaat,

    bir çift rugan pabuç,

    sıcak bir döşek

    ve üç yüz papellik rahat

    için...

    En güzel günlerimin

    üç mel'un adamı var:

    Biri sensin,

    Biri o,

    biri ötekisi...

    Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...

    Sana gelince...

    Ne ben Sezarım,

    Ne de sen Brütüssün...

    Ne ben sana kızarım

    ne de zatın zahmet edip bana küssün..

    Artık seninle biz,

    düşman bile değiliz..
    ···
  13. 138.
    0
    @13 lan sana ne adamın düdüklediği kadınlardan. hepsi ayrı güzel.
    ···
  14. 139.
    0
    @ 13 ama adam aşk için, kadın için yaratılmış adeta.
    ···
  15. 140.
    0
    arkadaşlar kusura bakmayın ama yazmadan edemicem:

    özet geçin lan binler!!!

    *
    ···
  16. 141.
    0
    http://www.youtube.com/watch?v=aiAWmexF8ZA
    ···
  17. 142.
    0
    ran hikmet ran
    ···
  18. 143.
    0
    ve çok uzak,
    çok uzaklardaki istanbul limanında,
    gecenin bu geç vakitlerinde,
    kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen laz takaları:
    hürriyet ve ümit,
    su ve rüzgârdılar.
    onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuğundan beri vardılar.
    tekneleri kestane ağacındandı,
    üç tondan on tona kadardılar
    ve lâkin yelkenlerinin altında
    fındık ve tütün getirip
    şeker ve zeytinyağı zütürürlerdi.
    şimdi, büyük sırlarını zütürüyorlardı.
    şimdi, denizde bir insan sesinin
    ve demirli şileplerin kederlerini
    ve kabataş açıklarında sallanan
    saman kayıklarının fenerlerini
    peşlerinde bırakıp
    ve karanlık suda amerikan taretlerinin önünden akıp
    küçük,
    kurnaz
    ve mağrur
    gidiyorlardı karadeniz'e.
    dümende ve başaltlarında insanları vardı ki
    bunlar
    uzun eğri burunlu
    ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
    sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin
    zaferi için
    hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin
    bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler...

    karanlıkta kurşunîi derisi kırmızıya boyanan
    baltabaş gemi
    ingiliz torpitosudur.
    ve dalgaların üstünde sallanarak
    alev alev
    yanan:
    şaban reisin beş tonluk takası.

    kerempe fenerinin yirmi mil açığında,
    gecenin karanlığında,
    dalgalar minare boyundaydılar
    ve başları bembeyaz parçalanıp dağılıyordu.
    rüzgar:
    yıldız - poyraz.
    esirlerini bordasına alıp
    kayboldu ingiliz torpitosu.
    şaban reisin teknesi
    ateşten diregiyle gömüldü suya.

    arheveli ismail
    bu ölen teknedendi.
    ve şimdi
    kerempe fenerinin açığında,
    batan teknenin kayığında
    emanetiyle tek başınadır,
    fakat yalnız değil:
    rüzgârın,
    bulutların
    ve dalgaların kalabalığı,
    ismail'in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu.

    arheveli ismail
    kendi kendine sordu:
    «emanetimizle varabilecek miyiz? »
    kendine cevap verdi:
    «varmamış olmaz.»

    gece, tophane rıhtımında
    kamacı ustası bekir usta ona:
    «evlâdım ismail, » dedi,
    «hiç kimseye değil, » dedi,
    «bu, sana emanettir.»

    ve kerempe fenerinde
    düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde,
    ismail, reisinden izin isteyip,
    «şaban reis, » deyip,
    «emaneti yerine zütürmeliyiz, » deyip
    atladı takanın patalyasına,
    açıldı.

    «allah büyük
    ama kayık küçük» demiş yahudi.
    ismail bodoslamadan bir sağnak yedi,
    bir sağnak daha,
    peşinden üç-kardeşler.
    ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer
    alabora olacaktı.

    rüzgâr tam kerte yıldıza dönüyor.
    ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor:
    sıvastopol'a giden bir geminin
    sancak feneri.

    elleri kanayarak
    çekiyor ismail kürekleri.
    ismail rahattır.
    kavgadan
    ve emanetinden başka her şeyin haricinde,
    ismail unsurunun içinde.
    emanet:
    bir ağır makinalı tüfektir.
    ve ismail'in gözü tutmazsa liman reislerini
    ta ankara'ya kadar gidip
    onu kendi eliyle teslim edecektir.

    rüzgâr bocalıyor.
    belki karayel gösterecek.
    en azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil.
    fakat ismail
    ellerine güvenir.
    o eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini
    ve kemeraltı'nda fotika'nın memesini
    aynı emniyetle tutarlar.

    rüzgâr karayel göstermedi.
    yüz kerte birden atlayıp rüzgâr
    bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi
    düştü.

    ismail beklemiyordu bunu.
    dalgalar bir müddet daha
    yuvarlandılar teknenin altında
    sonra deniz dümdüz
    ve simsiyah
    durdu.
    ismail şaşırıp bıraktı kürekleri.
    ne korkunçtur düşmek kavganın haricine.
    bir ürperme geldi ismail'in içine.
    ve bir balık gibi ürkerek,
    bir sandal
    bir çift kürek
    ve durgun
    ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı.
    ve birdenbire
    öyle kahrolup duydu ki insansızlığı
    yıldı elleri,
    yüklendi küreklere,
    kırıldı kürekler.

    sular tekneyi açığa sürüklüyor.
    artık hiçbir şey mümkün değil.
    kaldı ölü bir denizin ortasında
    kanayan elleri ve emanetiyle ismail.
    ilkönce küfretti.
    sonra, «elham» okumak geldi içinden.
    sonra, güldü,
    eğilip okşadı mübarek emaneti.
    sonra...
    sonra, malûm olmadı insanlara
    arhaveli ismail'in âkıbeti...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 144.
    0
    hooooop seviye 5 oldu
    ···
  20. 145.
    0
    O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
    ben, geceyi de
    Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
    ben ağaran tanyerinide.
    ···