-
101.
+4Yolculuk geçti, özlediğim şehir izmir’e kısa sürelide olsa döndüm. Havaalanından çıkıp ev yolunada koyulduktan sonra evime, anneme kavuştum. Uzuun uzun sarılıp “Zayıflamış mısın bakim sen, boyun mu uzadı yoksa” geyiklerini döndürdükten sonra işleri halledip yemeğe oturduk. Nasıl birisi olduğumu bilen annem hafiften sorgulamaya başladı daha günün başındaTümünü Göster
“Eee var mı bakalım birileri, sen boş durmazsın”
Ulan insanın kendi kanı, kendi canı, kendi anası bunu söyler mi evladına ya. O bile ne halt olduğumu anlamış bi de yüzüme vurmuştu. Gamze’den hiiç bahsetmeden es geçerek Büşra’dan bahsetmeye bi giriş yaptım. Anlattım, her detayını anlattım. Tesettüründen de bahsettim önyargılarımdanda. Kızdı, bi insanı; özellikle sevdiğin bi insanı tesettürüyle yargılamanın çok yanlış olduğunu asıl önemli olanın iç güzellik (klişe tabii amk) olduğunu falan anlattı. Birlikte olan fotoğraflarımızı gösterdim, onu tek olarak gösterdim. Çook beğendi, gözünden de kaçmadı ki lafını esirgemedi hiç;
“Ayy maşallah pekte güzel pekte tatlıymış Büşra. Gözlerinin de maşallahı var şimdi. Sen de şu huyundan hiç vazgeçmedin, hep bi renkli göz hep bi benzerlik. Bilmiyorum nereye kadar sürecek böyle”
Laf sokmuştu inceden, canımı yakmıştı. Ama aldırış etmemiştim. Geçmişim izmir’e geldiğim ilk günden moralimi bozamayacaktı. Konuyu değiştirip uzuun uzun konuşup geyik yaptık. Aradan bi kaç saat geçtikten sonra annem kadar sevdiğim yengem katıldı aramıza ki sormayın gitsin. Gırgır şamatayla geçirdik o akşamı. Akşamdan da anlaştık, yarın evrak işlerini hallettikten sonra bi yemeğe çıkarayım dedim onları. Eee ben onları onlar da beni özlemiş ne de olsa.
Ertesi gün sabah erkenden işlerimi hallettikten sonra biraz Karşıyaka-Bostanlı sahil arasında yürüyüp vakit geçirdim. Çünkü çok özlemişim be beyler. Sevilmez mi hiç şu şehir, şu manzara, şu deniz. Canınız sıkılınca, moraliniz bozulunca kendinizi şu sahile atmanız yeterli. Martı sesleri, denizin kokusu, dalganın sahile vuruşu falan hiç bişey kalmaz insanda. Artık öğleye doğru vakit yaklaştıkça bizimkileri arayıp çağırdım Karşıyaka’ya. Gelsinlerde şöyle güzel bi yemek yiyelim istedim.
Geldiler, oturduk, yemeklerimizi yedik. Uzun uzun bana takıldılar, Büşra’dan konuştular. Bu arada farkettiniz mi beyler bilmiyorum, izmir’e geldiğimden beri Büşra’nın bahsi geçmiyor. Çünkü mesaj atmıyorum, aramıyorumda. Eee hem özlediklerime vakit ayırmam hem de yaptıklarını ona küçük bedellerle de olsa ödetmem gerekli. Öyle de yapıyorum. Yemeklerimizi yedikten sonra bizimkiler kendilerine bişeyler almak için bi bijuteriye girdiler. izmir’de olanlar bilirler, Karşıyaka’nın göbeğinde kocamaan vardır bi tane. Oraya girdik. Onlar kendilerine kolyeler takılar bakarlarken ben de küçük bi rafın önüne gelip kendime bileklik bakıyodum. Aslında dükkandaki tek erkek olarak utanıyodum biraz, ama ne olabilirdi ki sanki. Ben eğilmiş alt raflardaki bilekliklerden bişeyler seçmeye çalışırken başımda bekleyen birisini farkettim. Ama şuradaki tek erkek olmamdan dolayı görevlilerden birisi bana yardımcı olmak için benimle ilgileniyodur diye çok alakadar olmadım. Elimde bi kaç bileklik, fiyatlarını sormak için ayağa kalkıp başımda duran kişiye sormaya yeltendiğimdeyse tüm hiç ummadığım bi manzarayla karşı karşıya kalmıştım. Başımda bekleyen kişi görevlilerden birisi değil izmir’i terkedip Sakarya’ya kaçmama sebep olan, sürekli bahsettiğim, geçmişimi ve hayatımı gibip atan kadındı.
Başımda durup uzun uzun beni seyreden kişi O’ydu, idil’di… -
102.
+4Güzel bi şekilde ilerlediğimizi düşünüyorum beyler. Konuşmanın başından beri alttan alttan bahsedip hayatımı gibtiğini söylediğim kişinin konusuna geldik. Vaktim oldukça bu gece ya da yarın devam edicem. Umarım hikaye hoşunuza gidiyordur, çünkü ben anlatmaktan keyif duyuyorum.
Takip eder herkese teşekkürler, iyi akşamlar olsun -
-
1.
0Takipteyiz reyiz. Seri partlar bekliyoruz
-
1.
-
103.
+4Herkese selam beyler
Bu akşam önemli bi iş yemeğine katıldığım için aranızda olamıyorum. Ama yarın haftasonunun da gelmesiyle uzuun uzun devam edicez.
Takip eden herkese selam olsun, teşekkür ediyorum hepinize... -
-
1.
0oha amk bitmedimi daha
-
2.
0kısa kes olum önemli yerleri yaz
-
3.
0Yarın oldu yaz hadi amk
diğerleri 1 -
1.
-
104.
0Selam beyler
Sözlükte sorun vardı diye tahmin ediyorum (yine). Girmeyi denedim fakat olmadı. Ben de o zamana kadar bi word dosyasına yazayım düzelince part part girerim dedim. Sözlük düzelmişken sallayayım yazdıklarımı, sonra da yazmaya buradan devam edeyim. -
105.
+4idil’le Neler Yaşandı ???Tümünü Göster
Yıllar yıllar önce, daha henüz 5-6 yaşlarındayken önceden oturduğumuz yer olan Çiğli’den şimdiki yerimiz Karşıyaka’ya taşınmıştık. Taşındığımız yer bi göçmen mahallesiydi, çoğu Makedon göçmeni olmakla birlikte Yugoslav göçmenleri falan da vardı aralarında. Mahalle o kadar geniş, o kadar göçmendi ki şöyle genel açıdan bakacak olduğumuzda aralarındaki tek Türk biz olabiliriz diye düşündüm. Zenci mahallesindeki Eminem gibiydik anlayacağınız. Taşınmamızın üzerinen birkaç gün geçmiş evimize yerleşmişken annem mahalleyi dolaşmak, birazcık keşif yapmak istemişti. 5 yaşında bir binim, elimden tuttuğu gibi benide çıkarmıştı tabii yanında. Etrafa bakındıktan sonra yıllar yıllar samimiyet kuracağımız mahalle bakkalımız Yusuf abinin dükkanına girdik. Dükkanda bizden başkalarıda vardı. Bi anne bi kız alışveriş yapmak için oradalardı. Ufak kızın gözleri o kadar ışıltılı o kadar parlaktı ki dikkat çekmeyecek gibi değildi. Annem kıza hayranlıkla yaklaşıp sevmeye başladı, yaşıt sayılırdık. “Maşallah ne tatlı, ne güzel bi kızsın sen böyle Allah bağışlasın” dedikten sonra annesiyle de hafif bir tanışıklık yaşayıp alışverişe devam etti. O zamanlar çocuk kafasındayım, tabii ki bişey düşünemem. Ama bildiğim şey kızın gerçekten güzel olduğuydu. Sonradan öğrendik ki bu anne-kız bizim taşındığımız yerdeki karşı komşularımızdı. Ve o küçük kız idil’in ta kendisiydi.
Karşı komşu kızıydı o, idil’di. Aramız çok iyiydi, ama bi o kadarda gıcıktık birbirimize. Aileler birbirini tanımış, tanışmış, komşuluk bağları aşılmış artık aile gibi olmuşlardı. Biz de öyle. Her günümüz, her buluşmamız birlikte geçiyordu. Her ne kadar hayatımıza birileri girip çıksa da çocuk haliyle çok uzun sürmüyordu. Ben onunkileri kıskanırdım o da benimkileri. Ama sonuç hiç değişmezdi, hep biz bize kalırdık. O benden 1 yaş küçüktü ayrıca. Bi gün oturup ciddi ciddi konuştuk bu durumu. Madem birlikteydik, madem böyle yakındık ve madem seviyoduk birbirimizi neden denemeseydik ki ? Evet, olmazsa eğer aramızdaki bağlar taka saracak, komşuluk durumlarıda zedelenecekti. Ama olsun, denemeden bilemezdik ki. Sevgili olmaya karar verdik.
Aylar ayları, yıllar yılları takip etti. Bizim deneme olarak başladığımız şey koca bi aşk masalına dönüştü. Liseyi aynı yerde okumuş, benden 1 sınıf ufak olsa da telafi etmeyi başarmıştık. Hedefimiz, planımız aynı üniversiteyi kazanıp aynı şekilde devam etmekti. Eee aileler de biliyo artık, işler ciddi. ilerleyen zamanlarda daha da ciddiye binecek. Tüm okul, tüm mahalle tarafından bilinen, örnek alınan hatta imrenilen bi çift olarak devam ediyoduk ilişkimize. Ben mutluydum, o benden de mutluydu. Sanki hiç pürüz, hiç sıkıntı çıkmayacak, bu masal kıvamındaki ilişki sürüp gidecekti. Öyle olmaya çokta müsaitti zaten. -
106.
+1Ben mezun olmuş, üniversite sınavımı kazanmış ve Celal Bayar’a gitmeye karar vermişken öte yandan da idil’in mezun olacağı senenin ciddiyetini ve sınav hazırlıklarını planlıyordum. O sınava hazırlanırken ben de okulda notlarımı yüksek tutma çabasındayım ki o hangi üniversiteyi kazanır ya da gitmeye karar verirse ben de oraya geçiş yapıp birlikte okumaya devam edicez. Ailelerle konuşuldu, işlerin ciddiyeti sağlandı. inanılmaz mutluyuz, birlikteyiz, ikimiziz. idil’de üniversiteye başlayacağı için aile arasında bi yüzük takmaya, işi kararlaştırmaya karar verdik. Bunun için vize sınavlarımı halledip tatil zamanında izmir’e dönme durumunu bekliyoruz.Tümünü Göster
Biz her günümüzü birlikte geçirip buluşurken, tüm vaktimizi birbirimize ayırırken dersleri biraz boşlar gbi olmuştuk. Onun deneme sınavları düşüşe geçmişken ben de derslere kendimi veremiyordum. Bu arada Celal Bayar’a servisle gidip gelerek okuyorum. Çünkü Manisa’ya gidip kalmak gibi bi durumu kabullenmek, idil’den uzak kalmak istemiyorum. O parıldayan gözlerini, bana ait olan kokusunu, gülüşünü, hissini; hiçbir şeyini bırakıp terketmek istemiyorum ben bu şehri.
idil nasıl birisiydi beyler biliyo musunuz ? Gözlerini tarif edebilecek bi sıfat ya da betimleyebilecek bi durum yok. Bazı zamanlar masmavi parıldayıp Ege Denizini kıskandırırken bazı zamanlardaysa yeşillere bürünüp Amazon ormanlarıyla yarışır hale gelirdi. Benden biraz daha kısa olan boyu sarılırken başını göğsüme koymasını kolaylıkla sağlarken her seferinde kalbimin atışını gülümseyerek dinlerdi. Sonrasında gözlerimin içine bakışı, kokusunu içime çeke çeke dudaklarıyla buluşmam. Saçları dünyanın en yumuşak kumaşından daha iyi, daha dokunulası denebilirdi, öyleydide. Ama bana aitti, yalnızca bana. Huyu, suyu bana benzeyen, bir ayna misali baktıkça kendimi gördüğüm, benim ekgib olduğum yerleri ikiletmeden tamamlayıp bir bütün olmamızı sağlayan aşık olduğum, olacağım ve hep öyle kalacağım birisiydi idil. Ve çok aşıktı beyler, fazlasıyla aşıktı bana. Gözü benden başkasını görmez, görmek istemez, güvende hissettiği yerin yalnızca benim yanıbaşım olduğunu söyleyen, en ufak bi pürüzümüzde beni kaybetme korkusuyla göz yaşlarına hakim olamayan birisiydi. Hayatıma girmiş ve girebilecek, gerçekten sevebileceğim tek kişiydi aynı zamanda. Hep öyle olacak, hep böyle kalacak düşüncesiyle çok mutluydum ben de.
Okulumdaki vizeler yaklaşmıştı ve konulara dair hiçbir bilgim yoktu. idil’inde denemelerine ağırlık vermesi gerekliydi. Birkaç gün görüşemeyeceğimizi, çalışmak için Manisa’ya orada evi olan arkadaşlarıma çalışmaya gideceğimi ve döndüğümde de yüzüğü parmağına bizzat kendim takacağımı söyleyip söz verdim. Biraz mırın kırın etse de sonunda herşeyin güzel olacağını düşünüp o da kabul etti. Manisa’ya gittim, 1 hafta orada kalacaktım. Bu 1 hafta içinde hiç buluşamamakla birlikte telefon görüşmeleri ve mesajlarda da kesinti yaşanacaktı. Çünkü bu uğraşım, bu çabam, bu ders çalışmam hep ikmiz içindi. Derslerimi yüksek tutmalıydım ki seneye birlikte istediğimiz yere gidebilmeliydik. Öyle olması içinde çabaladım zaten…
1 hafta kadar neredeyse hiç konuşamadık beyler. 2 günde bir haber aldık bazen, konuşmadık, yazamadık. Her şey geleceğimiz içindi keza. Ama kafamda çokta güzel dönüş planları vardı. Koca bi pankart yaptırdım “Seni Çok Özledim” yazan. Dönüşümü haber vermedim, sürpriz bi şekilde dönücem. Okul çıkışında da pankartı asıp çıkmasını beklicem o gün. Planım bu yönde yani. Pazartesi günü izmir’e döndüm ben, idil beni Salı akşam dönücem zannediyor bu esnada. Pazartesiyi salıya bağlayan gecede okuldaki arkadaşlarımdan birinden yardım istedim. Pankart çok büyüktü beyler, tek başıma asabilmem mümkün değildi. Okulun hepsi beni tanırdı zaten. Herhangi bir utanma, bi cringe durumu olmazdı bende. Aksine dediğim gibi tüm okul imrenirdi bizim ilişkimize, bu da bi tık daha yukarı çıkarırdı ne olacak sanki. Emre, yardım istediğim arkadaşım. O gece ona yazıp yardım istedim
“Kanka okul çıkışında biraz erkenden çık okul önüne de idil’e sürpriz hazırladım. Pankart asıcam kapıya, tek halledemem. Yardımın lazım”
“Ya kanka bişey söylicem ben sana”
“Söyle kanka, hayırdır”
“Biz gördük ama sana söylemek istemedik kanka. idil sınıftan bi başkasıyla konuşuyo” -
107.
+2Dünyanın başınıza yıkıldığı oldu mu hiç ? Ölmek istediğiniz, o anı yaşamak istedğiniz, hayatı sorguladığınız saliseler oldu mu ? Ya kendinizi boşlukta, çaresiz, umutsuz, yıkılmış hissettiğiniz bu anları yaşadınız mı hiç ? işte tam da böyle bi andaydım. Yaşamak istemiyodum, yaşayamazdımda. Ama sorguladım da kendi kendime ? Yok abi yok, idil neden böyle bişey yapsın ki ? Daha bi kaç gün önce mutluluk naraları atarken biz şimdi neden böyle bişey yaşansın ? Olamazdı, olmamalıydı, idil yapmazdı böyle bişey, buna inandırmaya çalışıyodum kendimi.Tümünü Göster
“Nasıl yani ? Ne demek başkasıyla konuşuyo ? Ne dediğinin farkındasın abi sen dimi ? idil’den bahsediyoruz bak, yıllardır birlikte olduğum kişi falan ? Bi yanlışlık yok ?”
“Kanka sakin ol önce bi, bi yanlış anlaşılmadır belki bekle durumu öğreniriz elbet bi sabah olsun bi sakinleş”
Telefonu yüzüne kapattım. Saat 01.34’tü, hiç unutmam. idil’i aradım defalarca kez, açan olmadı. Uyumuştur bu saatte, duramaz bu saate kadar dedim. Deliye dönmüştüm beyler, boşluktaydım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ama insan sinirle hiçbir şeye karar vermemeliymiş. Ben ise kendimi dizginleyemeden yanlış kararlar almaya başlamıştım bile. Duvarlarıma asılı yüzlerce fotoğrafı indirdim, söktüm. Evimde, odamda olan tüm eşyalarını toplamaya başladım; kıyafetleri, takıları, tokaları, yazıları, defterleri ve ona ait olan herşeyi. Topladım odamın ortasına. Küçük bi tepe oluşmuştu bile. Ne de çok şey varmış ona ait. Sinirle hareket etmem gürültü yaratmış olacak ki annemde uyanıp odama gelmişti.
“(izmirli) hayırdır napıyosun sen bu saatte”
Anneme yanıt vermedim, eşyalarını toplayıp bi poşete koyup evin önüne çıktım. idil’in balkonunun önüne gittim. Tekrar aradım, açmasını bekledim. Telefon çaldı, çaldı, çaldı; ama yine açılmadı. Elimde eşyaları, gözümden süzülen yaşlarla balkonunun önüne döktüm tüm topladıklarımı. Fotoğraflarını yırttım, eşyalarını parçaladım. Üzerine bi de yaktım; belki içimin yandığı gibi söner de rahatlarım diye. Ama nafile, daha da körükledi bu beni. Yanan tepenin fotoğrafını çektim. Kendimi sahile attım kafa dağıtıp kendime gelmek için. Ama bu kafa dağılır mıydı hiç ? Tüm eşyalar yanarken, içim alevden daha beter titreyip körüklenirken kolay mıydı kafanın dağılması. Birlikte yürüdüğümüz yollarda yürüdüm yine; el ele gezdiğimiz yerlerden geçtim. Uzuun uzun sarıldığımız sokaklar eşlik etti yangınıma. Sulu göz birisi olmasam bile göz yaşlarıma engel olamıyordum, durmuyordu. Bostanlı Sahile gittim. Belki yaşım kendinden büyük bi suyu görünce durur, belkide bu sahil derdime ortak olur diye. -
108.
+2Telefonum susmuyordu. Arayan bi yandan Emre, bi yandan Yahya, öte yandan da annemdi. Hiç birine bakmadım. Gecenin soğuğunda titreyerek denizi seyrettim sadece. Daha bir hafta önce birlikte oturduğumuz yere gittim. Yıllarca yaşanan, yaşatılan, mutlu olunan şeyler geldi aklıma. Yine aynı yerdeydim, ama yalnızdım bu sefer. Belkide hep yalnız kalacaktım bundan sonra. Bu gerçeği kabullenmem mümkün değildi. Birkaç saat oturduktan sonra eve döndüm. Annem merak içinde beni bekliyodu evde, geldim. Olup biteni hıçkırıklar ve sinir krizleri içinde anneme anlattım, duyduklarına inanamadı. Ben de inanamamıştım be annem, ama öyleymiş işte. Yanarken çektiğim fotoğraflarla birlikte uzun uzadıya bi mesaj attım idil’e. Belkide hayatımda yazdığım en uzun en acı mesajdı o. Yazdım, bekledim. Saatini dahi hiç unutmam, 04.48’de uyanıp gördü mesajı. Tam 44 dakika boyunca WhatsApp’taki “yazıyor…” ibaresi kaybolmadı. O da uzun şeyler yazmıştı. Okumaya tenezzül dahi etmeden aradım, açtı. Alo dememişti, hiç bişey dememişti. Biliyordu çünkü, tanıyordu beni. Hissettiklerimi, düşüncelerimi, yapabileceklerimi biliyordu. Konuşmaya dermanım da yoktu artık. Sadece “Neden” kelimesi dökülüverdi dudaklarımdan. “Neden yaptın bunu idil”Tümünü Göster
Başta soğuk bi ses tonu vardı, ne söyleyeceğini bilememişti. Bununla birlikte tüm eşyalarını balkonunun önünde yakmış olmam, uyandığında geriye sadece köz ve küllerin kaldığını görmesi onu fazlasıyla korkutmuştuda, tanıyorum onu. “Bilmiyorum, ne yapacağımı bilemiyorum” dedi. Bu cevap sinirlendirmişti beni, haklıydımda. Açtım ağzımı yumdum gözümü. Çok uzun süre konuştum, anlattım, söyledim içimde olan herşeyi. Çocuğun kim olduğunu da öğrenmiştim keza. Daha ben okuldayken çekinerek yanıma gelip konuşmaya çalışan, zaman zaman “Abi” diye hitap eden Oğuzcan ismindeki yavşaktan başkası değildi. Hatta idil’le geçen sene ben mezun olmadan önce onun hakkında konuşmuştukta. idil’in çevresindeki tüm kızlarla konuşup tanışmaya yazılmaya çalışan bi çocuktu bu Oğuzcan. En sonunda idil’in en yakın arkadaşı olan Sinem’e yazıldığını gördüğümüzde “Ya aşkım ne yavşak çocuk şu, bizim kızların hepsiyle konuşmaya çalıştı. Tersledikçe diğerini deniyo, durmuyoda hiç. Ne gıcık bi tipse artık” diye sözünü geçirmiştik bu it oğlu itin. Bu sene benim okuldaki yokluğumu fırsat bilerek yazılma sırasını idil’e getirmişti. Görünen o ki başarılı da olmuştu. Geçen sene yavşak diye bahsettiğin çocukla bu sene konuşmak, hem de yıllar süren bi ilişkin varken. Gerçekten olacak iş değil, hem de hiç olacak iş değildi bu.
Ağlamaya başlamıştı telefona. Sesi kesilmeye, hıçkırmaya, nefes almaya başlamıştı hızlı hızlı. Bilirdi, çok iyi bilirdi idil onun ağlamasına dayanamayacağımı. Dayanamadımda zaten. Ondan akacak tek göz yaşı sonum olurdu, ölüm olurdu benim için. Bunca yıl onu ağlatmamak için uğraşıp her şeyimi feda ederken şimdi ağlayışını dinliyordum çaresizce. Ve içimdeki duygu soğukluktu beyler biliyo musunuz. içim acıyodu, dayanamıyodum. Ama ağlamasını da istiyodum; hem de ilk kez… -
109.
+1Bu sefer o konuşmaya, o anlatmaya başladı;Tümünü Göster
“Yapamadım (izmirli) anlıyo musun, yapamadım. Sen beni nasıl bırakıp gidebildin ya 1 hafta boyunca haber vermeden. Neler düşündüm biliyo musun ben ? Arıyorum açmıyosun, mesaj atıyorum cevap vermiyosun. Öldün mü kaldın mı bi başkasıyla mısın orada ne halt yiyosun bilemedim. Korktum. Annenin yanına gelip haber almaya çalıştım kaç sefer haberin var mı senin ? Benimde sınavlarım, denemelerim vardı burada. En zor, sana en ihtiyacım olduğu zamanda nasıl bi boşlukta bıraktığının farkında mısın ? Boşluktaydım, ne yapacağımı bilemiyordum. Oğuzcan konuşmaya çalıştı, konuştukta. Ama o kadar, konuştuk sadece. iyi geldi bana, kısa süreylede olsa iyi geldi. Hatamın farkındayım ama çok geç, artık çok geç”
Daha çok sinirlemiştim. Bu nasıl bi söylemdi lan, bu nasıl bi bahaneydi dıbına koyayım. 1 hafta ulan, 1 hafta yoktum ortalarda. Yaşananlara, öğrendiklerime, duyduklarıma bakar mısınız ? Ama ben biliyorum, o it oğlu it sadece bu hafta değil bundan önceki zamanlarda da yazılmaya çalışmıştır idil’e. Sonrası böyle işte. Amın evladı seni. Aaah ah gelip okulda ananı gibmem gerekirdi ama idil’in bu yaptıklarından sonra buna bile değmeyeceğini biliyodum. Yapmadımda zaten. Sabaha kadar ağlaya ağlaya konuştuk, çok kötü haldeydik. Okul saati yaklaşırken “Şimdi git Oğuzcan bininin yanına, göz yaşlarını silip mutlu eder seni” diyip kapattım telefonu. “Hayır, okula gitmicem. Seninle konuşmak istiyorum” diye ısrar etsede okula gitmesini sağladım. Hayatımdaki en karanlık, en kötü gün ve gece olabilirdi o zamanlar.
Gün boyunca boş boş oturup bilgisayarıma baktım; birlikte çekilmiş olduğumuz ve silmediğim son fotoğraflara. Çok mutluyduk ulan, aile gibiydik. Neden anasını gibmişti ki bu mutlu aile tablosunun. Eee ne olacaktı şimdi ? Annem, babam, Nuray annem, Kemal babam nasıl yüz yüze bakacaklardı bundan sonra. Komşuyduk ulan biz, karşı komşu. Ben muhattap olmayıp görmek istemesem de her sabah kapıyı açtığımda karşıma çıkacak kişi onlardı, idil’di. Bitiktim beyler, kendime gelememiştim. Annem benden daha üzgündü. Çünkü idil’i zaten kızı gibi seviyordu. Hayrandı adeta ona. Ben yokken gelip birlikte çay-kahve içmeleri, oturup sohbet etmeleri, alışverişe gitmeleri. Annem hayalindeki gelinini, hep istediği kızını bulmuş gibiydi. Hem ilk taşındığımız zamanlarda bakkalda karşılaşıp yanaklarını sıktığı hayranlıkla birlikte. Benden çok seviyodu ulan idil’i, sorsanız şimdi de hala öyledir zaten. Eve geldiğimde onları bir arada görmek beni öyle mutlu ederdi ki o zamanlarda
“Ooo hanımlar, toplanmışsınız yine. Ne kaynatıyosunuz bakalım yine gelin kaynana”
Mutluyduk be, hepimiz öyleydik. Ama idil bi boşlukla, bi yanlış hareketle annesini gibip atmıştı tüm hayal ve planların. -
110.
+2Tüm günüm evde bitik bi halde geçmişken akşam saatlerinde telefonum çaldı. Arayanı tahmin etmek çokta zor değil, idil’di. Heyecanlanmıştım aslında biraz, açtım telefonu.Tümünü Göster
“Karşıyaka’ya gelsene buluşalım, seni görmek istiyorum”
Tamam diyip kapattım telefonu. Hayatımda attığım en hızlı adımlar olabilirdi o yoldaki adımlarım. Kursundan çıkmış her zaman buluştuğumuz yerde beni bekliyodu. Onu gördükten sonra adımlarım yavaşladı istemsiz bi şekilde. Elim ayağım birbirine dolanır gibi oldu. Normalde bu yolu koşa koşa gelip sıkı sıkı sarılırdım ona. Şimdi ne yapmam gerektiğini bilemediğim için kalakalmıştım öylece. Yaklaştım, gözleri gözleri hala yaşlı ve kıpkırmızıydı. Konuşmadan sonra, gün içersinde yine ağlamıştı belli ki. Ben de pek farksız sayılmazdım açıkçası. Dayanamıyordum beyler, onu böyle görmeye, böyle uzak ve mesafeli kalmaya, dokunamamaya dayanamıyorum.
“Seni hiç ağlarken görmemiştim, kötü hissediyorum şu anda” dedi. “Hissetmelisin, sebebi sensin çünkü” demiştim ben de. Sert çıkışmıştım sanırım biraz, ilk cümle için ofansif kaçmıştı. Ama olması gerekende buydu esasında. idil gözlerini alamıyordu benim gözlerime bakarak. Sarılmamak, eskisi gibi olmamak için çok zor tutuyorduk kendimizi farkındaydım. Ama hemen olamazdı, olmamalıydıda. “Neden” diye sordum tekrardan; “Neden yaptın bunu”
Yürümeye başladık, başta cevap vermedi. Dönüp dönüp yüzüme, gözlerime baktı sadece. Diyeceği çok şeyi vardı, kendini affettirmesi gereken çok şey. Ama çekiniyordu. Biliyordu çünkü huyumu. O yaklaşsa da ben yaklaşamazdım bundan sonra eskisi gibi. Haklıydıda. Telefona konuşup bahsettiği şeylerden bahsetti, yine aynı şeyleri söyledi tekrarlayıp durdu. Sinirlendim, bağırmaya başladım, kızdımda. Telefonda söylediklerim gibiydi, tüm mutlu yaşamı tüm mutlu hayal ve planları yıkıp attığını söylemiştim. Sahilin ayazı yüzüme vururken göz yanaklarımdan aldığım soğukla hissetmiştim gözlerimden yaşlar aktığını. idil’de ağlıyordu hiç dayanamadığım şekilde. Gözleri gözlerime değiyordu, göz gözeydik; belki de daha önce hiç olmadığı gibi. Ama kavuşamıyorduk bir türlü. Yol boyunca yürüdük. idil’in halası, Filiz hala çarşıda eczacılık yapıyodu. Onun yerine yaklaşmışken idil dökülmeye başlamıştı
“Hatalarımın farkındayım, beni affetmeyeceğinide biliyorum. Çünkü gerçekten affedilecek şeyler değil bu yaptıklarım. Ama bizde her çift gibi değiliz. Geçmişimiz, hayallerimiz, birlikteliğimiz çok kuvvetli”
Lafına devam edecekken kesmeye yeltendim. Elini ağzıma zütürdü konuşmamam için, yaklaştı. Gözleriöin içine bakarak “Bekle gör, her şey çok güzel olacak” dedi ve kendi başına gitmeye devam etti. Bense çarşının ortasında bir başıma söylediklerine anlam vermeye çalışarak kalakalmıştım. -
111.
+1Aradan birkaç gün geçtikten sonra haber geldi idil’in Oğuzcan biniyle konuşmayı tamamiyle kesip terslediğine dair. Bu bi adımdı, çokta güzel bi adımdı. Kendi kendime söylemiştim bileTümünü Göster
“O bana bi adım atarsa ben ona koşarım”
Öyle de yapmıştım. Güzel bi planım vardı kafamda. Planı anneme ve yengeme anlatıp bana destek olup olmayacaklarını sordum. Aynı zamanda günlerdir uğramadığım üniversiteme de gitme kararı alıp orada yapacaklarımın da bana yardımcı olabileceğini düşündüm. Bi metin hazırladım, orta uzunlukta durumu özetleyen bi metin. Her kelimesini farklı birine söyletip videoya kaydettim. O video türünü hatırlarsınız beyler, bundan 6-7 sene önce kadar çok meşhurdu bu. Her kelimeyi birisine söyletip edit programıyla birleştiriyorsunuz, ortaya metni söyleyen kişiler çıkıyor. Yapması zor oldu, ama yaptım. Bu herkesin konuştuğu video sona erdikten sonra da ekrana ben çıkıp konuşmaya olanı biteni anlatmaya başlayacaktım. En sonra da silmeye kıyamadığım ve birlikte çekildiğimiz son fotoğrafları slayt olarak koyup fonda güzel bi müzik ekleyecektim. Ki şarkıda aklımdaydı zaten, tam da beni anlatan bi şarkı.
Bu arada yapılacak olan plan şu; annem idil’i eve çağıracak “gel kızım bi kadın kadına konuşalım seninle” diye. Konuştuktan sonra idil’i hazırlanan odaya zütürecek. O esnada video başlayacak. Videonun sonunda da içerde saklanan ben odaya giricem, sarılıcaz öpüşücez ve eskiye dönücez kafamdaki şeyler bunlar.
Video tamam, hazırladık şarkıyı falan. Hediyeler, sürprizler de tamam. Bi de odayı hazırlamak lazımdı. Siz “incir Reçeli”ni izlediniz mi beyler ? 1. Filmi ama diğerini değil. izleyeniniz vardır mutlaka. işte orada kızın ölümünden sonra Halil Sezai’nin yaptığı gibi bütün odayı post-it’lerle doldurdum. Her birisi aramızdaki şeylerle dolu, her birisi yazılı. Oda dolusu rengarenk post-it’ler. Siz diyin 1000 ben diyeyim 2000 tane. Yapıştırmasıda ayrı bi dert olmuştu bana ama olsun, değmişti.
Büyük gün geldi çattı. idil o günün akşamı bize gelecek. Ben evde yokmuşum gibi davranıyoruz, ben içerde saklanıyorum falan. idil eve geldi, fazlasıyla çekingen ve anneme karşı hiç olmadığı kadar rahatsız. Mutfakta oturup kahvelerini içip sohbetlerini ettikten sonra annem idil’i odaya soktu. idil şaşkınlıkla girmişken video başladı. Annem odadan çıkıp kapıyı kapattı. Kulağım odada, video bitince ben giriyorum içeri. Video mükemmel ilerliyor, idil vurucu yerlerde hıçkırıklara boğuluyordu söylediklerimden dolayı. En sonra fotoğraflarımızı görüp gülümsediğini hissettim. Şarkı seçimim de çok iyi olsa gerek dinlemeye, eşlik etmeye devam ediyordu. Ve en sonunda içeri ben girdim. Oturmaya devam etti. Bi bana baktı bi de ekrandaki fotoğrafımıza. Ağzından şu kelimeler döküldü;
“Bu kadar kolay olacağını mı sandın ?” -
112.
0Bu ne demekti lan şimdi ? Ne kolaylığı, ne sanması ? Neden bahsediyorduk biz, ne hale gelmiştik ? Ya da bunları neden yapmıştım ben ? Şaşkınlıkla yüzümü buruşturarak karşısındaki koltuğa oturdum. Ayağa kalktı, odayı turlayıp duvarda yazanları okumaya başladı. Yüzünde hep bi gülümseme vardı, farkındaydım. Ama ne yapacağını, ne diyeceğini de bilemiyordu. Hoşuna giden, sevdiği ya da etkilendiği post-it’leri duvardan alıp katlayarak cebine koyuyordu. Ben ise oturmuş sadece yüz ifadelerini seyrediyordum. Okuması bittikten sonra karşıma oturup gözlerimin içine baktı.Tümünü Göster
“Eee, ne olacak şimdi ?”
Kalakalmıştım. Kafamda şimdiye sarılmış özlem giderirken olmanın hayali varken kız umursamamıştı bile yaptıklarımı. Ya da öyle gözükmeye çalışıyordu. Oturduk, yine aynı şeyleri, yine olup bitenleri konuştuk. Gözleri doldu yine, yanaklarından yaşlar süzülmeye başlamıştı. Sanki bana doğru gelmek istiyormuş ama önünde aşamadığı ve anlam veremediği bi duvar varmış gibiydi. Hafifçe gülümseyip “Videoyu birlikte izleyelim mi ?” diye sordu. Açtım, izledik. O videoyu seyrediyordu ben ise onu. Yüzündeki gülümsemeler, acı tebessümler falan hepsi karşımdaydı. Anılarımızdan bahsettiğimiz kısımlarda gözünü bana kaydırarak gülümsüyor acılardan bahsettiğimizdeyse yere bakarak göz yaşlarını siliyordu. Video bitti, şarkı çalmaya başlamışken bana doğru elini uzattı. Ben de tereddüt ederekte olsa elimi uzatıp tuttum bana uzanan elin. Sanki uzun zamandır bu anı bekliyormuşta bu bir işaretmiş gibi ayaklanıp boynuma sarıldı ağlamaya başlayarak. Tüm içindekileri kusar gibiydi göz yaşları. Ben de hiç iyi halde değildi. Ama ağlamıyordum, mutluydum. Barışıyor muyduk yoksa beyler ? Eskiye mi dönüyorduk acaba ?
Göz göze baktık, sarıldık, ellerimizi tuttuk, kokularımızı içimize çektik, dudaklarımızda buluştu bu sarılma esnasında pek çok kez. Benimde gözlerim yaşlıydı, ama mutluluktandı bu yaşlar. Uzun süre böyle kaldıktan sonra ayrılıp gözlerine bakarak “Nasılız şimdi ?” diye sordum. Ama aldığım yanıt pek iç açıcı değil gibiydi;
“Ben düşünmek için biraz zaman istiyorum senden”
Yaşananlardan sonra güzel sayılabilecek bi yanıttı aslında. Ama beni sinirlendirmişti. istediğimi alamamıştım, eskisi gibi olamamıştım. Öfkeyle “Sen buraya zaten benim için değil annem için geldin, bana ihtiyaç yok zaman senin olsun” diyip çıktım evden. Hatalı bir hareket miydi ? Kesinlikle. Ama yaptım işte. Ben kendimi sahil yolunda bulmuşken telefonum susmuyordu. Annem, idil, yengem… Sırasıyla aramaya koyulmuşlardı, açmamakta ısrarlıydım. Ama en sonunda açtım. Annemin aramasında gelen ses idil’indi.
“Üşüteceksin bu soğukta, gel eve de konuşalım”
Tamam dedim, eve geçtim. Kapıyı açan annem oldu, idil’se tam karşımda. Yanımdan geçip annem ve yengemle uzuun uzun sarılıp vedalaştılar. Sonrasında da bana dönüp “Herşey için teşekkür ederim” dedi. Bu muydu ulan sadece söyleyeceğin şey. Başımı sallayarak onay verdim tek kelime dahi etmeden. O da evine gitmişti bile. Sinirliydim beyler, fazlasıyla sinirliydim. Uğraşmıştım, uğraşıyordum, umutlanıyordum. Ama sonuç her seferinde hüsran oluyordu… -
113.
+2işe yaramamış bir girişim, bir uğraşın sonunda evde boş boş pinekleyerek geçiyordu zamanım. Yine boş boş oturduğum bi gün idil’in çocukluk arkadaşı olan Elif’ten mesaj geldi.Tümünü Göster
“Üzme artık şu kızı, sensiz daha mutlu”
Sana ne ulan huur, sana ne ? Sen ne karışırsın benim, bizim ilişkimize. Senden daha uzun zamandır hayatındayım ben onun, ne haddine söz söylemek ? Küfürleri çıkarıp bu söylediklerimin aynısını cevap olarak gönderdim ona. Ama işin asıl noktası yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştı. En başından beri olayların perde arkasında olan kişinin Elif olduğu şimdi gün yüzüne çıkmaya başlamıştı bile.
“idil sürekli seninle vakit geçiriyor. Bizimle bir türlü çıkabildiği yok. Kızın aklını aldın gibi, hep sen hep sen. Uğur’la ben çok güzel bi çift olmuşken ve idil’le de vakit geçirmek isterken o her seferinde seni tercih etti. Uğur’un çok yakın arkadaşı olan arkadaşı Oğuzcan da idil’le aynı sınıftaydı. Senin yokluğunda onları tanıştırdım. Bak, nasılda tanışıp kaynaştılar gördün mü ? Sen yokmuşsun gibi. Şimdi ben Uğur’la idil’de Oğuz’la bir araya gelip mutlu mesut vakit geçirmeyi istiyoruz. Sende kızın karşısına bi daha sakın çıkma”
Duyduklarım beni şok etmişti. Elif, daha birkaç ay önce benimle çok samimi olan, sırdaşı gibi davranan kız meğerse içten içe bana dolmuş, büyümüş, arkamdan bunu çevirecek kadar nefret beslemişti. Ama ben bunları hak edecek ama bunları yapmasını sağlayacak hiç bişey yapmamıştım ki. Neden bana bu kadar cephe almıştı, neden böylesine alçakça bi plan yapmıştı ? Ya da idil nasıl olmuştu da buna kanabilmişti. Anlamıyordum, anlam veremiyordum. Kanım donmuştu. Bu mesajına yanıt veremedim, o da tekrardan bişey yazmamıştı zaten.
Ertesi gün sabahtan idil’den haber gelmişti bana.
“Okul çıkışında görüşelim mi ? Konuşuruz dolaşırız biraz”
Haydaa, Elif benden sonra onu doldurmuştu amk ya. Kesin konuşmayı tamamen bitirmeye, daha da görüşmeyelim demek için çağırıyodu beni. Karşıyaka’da buluşmak için anlaşmıştık, iskelede; her zaman buluşup görüştüğümüz yerde. Buluşma saatinde önce gelip beklemeye koyulmuştum. Çünkü içten içe bileniyordum ne olup ne bitecek diye. Elif’e öfkeliydim, ona kanan idil’e ayrı öfkeliydim. Gelmesini bekledim. Çokta uzun sürmeden geldi. Karşıdan bana o güzel gülümsemesiyle geliyordu.
“Ooo erken gelmişiz (izmirli) bey, sabırsızlandınız herhalde”
“Ayrılmaya geldin ya ne kadar erken gelsem o kadar az üzülürüm dedim”
“Ben barışmaya gelmiştim buraya ama sen kendi kendine kararını verip gelmişsin zaten, neyse bakalım”
Sahil boyunca yürüdük. Eskilerden bahsederek güle güle yol aldık. Gülüyordum evet, ama içimde apayrı bi acı vardı esasında. Yürüdüğüm yolun sonunda yalnız kalacakmışım, artık olamayacakmışım gibi hissediyordum ne yazık ki -
114.
+2Sahil yolunun sonuna geldiğimizde idil’in adımları yavaşladı. Gülümseyen ifadesi yerini hüzünlü bi tutuma bırakmıştı. Yanına yaklaşıp “N’oldu” diye sormama kalmadan “Sen neden hayatımı mahvettin” diyerek ağlamaya başladı. Haydaaa, bi bu ekgibti.Tümünü Göster
Ulan kim kimin hayatını mahvetti ? Kim kimin en mutlu zamanında ortalığın dıbına koydu aldatma durumlarıyla ? Sen gibip attın ortalığı, sen yaptın hep. Şimdi neden ağlayan sensin, neden duyar yapan sensin. Dayanamıyorum arkadaşlar bu hallerine, kıyamıyorum. Sarıldım, başını omzuma alıp sakinleşmesini sağladım. Belli ki günlerdir içinde tuttuğu bi sinir patlamasının sonucuydu bu, sinirlerine hakim olamamıştı. Bi süre böyle kaldıktan sonra başını kaldırıp ellerimle göz yaşlarını sildim.
“Mahvolduğu gibi toplamasınıda bilirim. Sen değil miydin her şey çok güzel olacak diye. Merak etme işte, her şey çok güzel olacak. Sen yeter ki yanımda ol, tıpkı eskiden yıllarda olduğu gibi”
Sakinleşmişti, boynuma sarılmıştı bu sakinlikle. Sonrasında elimi tutup yürüdüğümüz yoldan geri dönüp devam etmiştik. Mutluydum beyler, bu da bi düzelme süreciydi; el ele olmamız, gülümsemesi falan. idil’in telefonu çaldı, arayan annemdi. Annemin böyle güzel bi huyu vardır mesela, ya da benim hoşuma giden diyelim. Eğer beni ararda bana ulaşamazsa idil’i arar haber alır. Çünkü muhakkak idil’in yanında olurum bu gibi zamanlarda. Yine aynısı olmuştu. Aradık konuştuk, haberimi almıştı. Telefonu kapattıktan sonra ekrandaki mesaj bildirimlerini görmüştüm. Mesajı atan Oğuz biniydi;
“idil sen de kimya notları var mı”
“idil notlar elindeyse bana da atar mısın”
“idil neden cevap vermiyorsun”
dıbına kodumun zıpzıbı seni, daha cümle yapısı bilmiyor amın feryadı. Neyse tamam. Şu anda idil’le el eleyim, bu am bitinin mesajlarını kafama takıp can sıkamam, dertlenmicem. Gün boyunca el ele gezdik, yemek yedik, kahvemizi içtik falan. Eski günlerdeki gibi, sevgiliymişiz gibi takıldık. idil’in annesinin yani Nuray annemin doğum günüydü aynı zamanda bugün. Onuda kutlamak adına girdik hediyeler aldık. Koton’a gitmiştik, hiç unutmuyorum aq. Ben de çok şık bi çanta almıştım zütürmesi için. Gün sonunda eczanenin oraya giderken uzuun uzun sarıldık. Yine sordum “Eee, şimdi napıyoruz” diye. Benden yine vakit istedi düşünmek için. dıbına koyucam vaktinin de zamanının da ama. Yüzüm düştü, başımı öne eğdim sinirimi belli etmemek için. Elini çeneme zütürüp başımı kaldırdıktan sonra uzuun uzun öptü dudaklarımı. Çok uzun zamandır hasrettim böylesine bi kavuşmaya.
“Eskisinden daha iyi olucaz merak etme” diyip gitti halasını yanına. Ben yine tek başıma, ne yapacağımı bilemeden bir başıma kalmıştım çarşının ortasında. Eve geldikten sonra da telefonumu idil’in mesajı titretmişti
“Uzun zamandır bu anı bekliyordum. Çok mutluydum bugün, çok güzeldi. Her şey için teşekkür ederim” -
115.
+3O günden, o mesajdan sonra sorunsuz bi şekilde konuşup mesajlaşmaya da devam ediyorduk eskisi gibi. Hani yeni flörtleşmeye çalışan bi çift olurda ne yazacağını bilemez ya, aynı öyleydim işte amk. Aşkım falan desem ne der bilemiyorum, ne desem ne tepki alırım falan hiç bişey bilmiyorum amk. Kırk kırılarak seçiyorum yazacağım cümleleri. O haftadan sonra zaman, günler geçti. Bir Cuma günü geldi çattı. Yine güzel bi günaydın mesajı atmıştım, ama bu sefer iletilmemişti mesaj. Saatler geçmişti, ama yine de haber yoktu. Neyse dedim, okulda derste ya da kurstadır. Görünce cevap gelir muhakkak. Tüm gün bekledim, akşama kadar bekledim. Gelen giden yoktu. Akşam saat 20.54’ü gösterirken ekranımda tek bir mesaj belirdi;Tümünü Göster
“(izmirli)”
Mesaj idil’dendi. Ve isimle başlayan mesajlar hiç hayırlı sonuçlanmazdı.
“Efendim”
“Biz Oğuzcan’la barıştık”
insanın dünyası başına 2. Kez yıkılabilirmiş. Bu haberi almamla yıkılmıştıda. Aradım, defalarca kez aradım. Hepsini meşgule attı.
“Arama lütfen. Açıp sesini duyarsam çok kötü olacağımı biliyorum. Beni seviyosan yapma bunu bana”
Aramaya devam ettim, ama yine açan olmamıştı. işte aramızdaki konuşma tamamiyle böyle sona ermiş, bundan sonra Oğuzcan bininin mutluluk devri başlıyordu. Ben de pes etmiştim artık, etmeliydim. Çünkü hiç gücüm kalmamıştı artık, yorulmuştumda. Ama okuldaki arkadaş çevremde şaşkınlıklarla birlikte haberler geliyordu
“Aga idil’le ayrıldınız mı siz ? Neden binin biri yanında dolaşıyo bunun ?”
“Kanka Oğuz diye bi bin kurusu yengeyle el ele girip çıkıyo okula, ne iş ?”
“Bi yanlışlık varsa tutup çekelim kulağını puştun, idil’le ne iş böyle ?”
Ama duymakta istemiyordum artık olanları, duydukça daha da batıyordum çünkü. 1.5 ay geçmişti üzerinden. idil’in sınıftaki yakın bi arkadaşı olan Helin bana bi kaç SS atmıştı konuşmasından. Bu arada okuldaki herkes tarafından soyutlanmış, yanlış yaptığından dolayı baskı altındaydı idil. Gerek sınıf arkadaşları, gerek çevresindeki arkadaşları vesaire. Yanında olan tek kişi Elif huursu ve sevgilisi Uğur’du. Amacınıza ulaştınız dıbına koyduklarım, mutlu musunuz şimdi.
Helin’in attığı SS’ler idil’le olan konuşmalarındandı. idil genel anlamda konuşmuş Helin’e dökmüştü içini
“Nereden tanıştım ki ben bu salakla. Hiç kafa dengim değil. Ama böyle olmak zorunda, devam etmeli. Onu bunu geçtim de sana bişey açıklamak istiyorum. Ben (izmirli)yi çook özledim Ve farkediyorum ki ben onu hala çok seviyorum. Ama bundan sonra olmaz, affetmez beni. Keşke sesini duyabilsem, keşke kokusunu alabilsem içime, ama artık çok geç.” -
116.
+3Pişmandı, mutsuzdu, yanında olmasını istediği kişi o değildi. Ama neden hala duruyordu ki ? inat mı ? Kıskandırmak mı ? Yoksa bana bilmediğim haddimi bildirmek mi ? Anlam verememiştim. Helin’e cevapta verememiştim bu mesajlarından sonra, geçip gitmişti.Tümünü Göster
Aradan aylaaar aylar geçti. Ben üniversiteye devam edip oradaki arkadaş çevreme ağırlık vermeye başlamıştım. işe de yaramıştı, daha iyi hissediyordum artık kendimi. Bizimkiler kafamı birazda olsa dağıtmak için bi organizasyon yapmışlar. Kızlarla toplanıp bi mekana gidiyoruz fasıllı olarak. içicez, unutup güzelleşicez planımız bu. Gitmek için buluşma yerini ayarladık, en merkezi olan bendim. Herkes beni arayıp yol soruyordu buluşma için, toplaşıyoduk. En sonunda herkes geldi, ekgibsiz kadromuz tamamlandı. Ama her şey tamam derken telefonum çalmaya devam ediyordu ? Biz tamamdık, artık arayacak yoktu kimdi ki bu ? Ekrana bakmamla birlikte telefonu düşürmem bir oldu. Arayan idil’di, aylar sonra.
Açmadım, açamadım, açmaya korktum. Ama susmuyordu telefon. Kapatıp bir daha arıyordu. Aylar sonra bu kadar ısrarla aramasının sebebi ne olabilirdi ki ? Birkaç aramadan sonra durdu telefon, ardından Helin aradı. Onu açtım, açmak zorundaydım.
“(izmirli) müsait misin ? idil sana ulaşmaya çalışyor ama açmamışsın telefonu. YGS sınavı sonuçları açıklandı, idil barajı dahi geçememiş. Çok kötü durumda, çok üzgün şu anda. Sana ihtiyacı var, en kısa zamanda ulaşır mısın ona ?”
Benimle birlikte hayaller kurduğu üniversite planları daha en başından çökmüştü öyle mi ? Hem de yanında ben yokken, olamayacakken. Ama ben demiştim ona, ben yokken yapamazsın, başaramazsın. Senin mutluluğunun da başarının da kaynağı benim. Ben yokken yapamazsın demiştim. Dinlememişti, ve söylediklerim olmuştu. Acaba o Oğuzcan köpeği kaç almıştı da idil onu değil beni istemişti yanında olabilmem için.
Mekana gittik. Maksat eğlenip benim kafamı dağıtmaktı. Ama böylesine bi günde kafamın dıbına koyacak olayların yaşanması ancak tesadüf olabilirdi. Ya da kaçmaya çalışıp başaramadığım bi kaderdi. içtik, güzelleştik. Unutmam gerekirdi, ama aklımdan dahi çıkmıyordu. Dışarı çıkıp aramaya karar verdim. Telefonu açtı. Aylar sonra, sesini unutamadığım kadın şimdi karşımdaydı. Bana kazık atmış, aldatmış, sırtını dönmüş olmasına rağmen ben onu yine unutamayıp kıyamadan yanıma, kanatlarımın altına alıyordum. Telefonu açıp alo dememle konuşmaya başladı
“Sen haklıydın, seni dinlemeliydi. Sensiz bi hiçmişim ben. Her zamanki gibi yine sen haklıydın”
Alkolün etkisi, kafamdaki düşünceler, içimdeki özlem ve duyduğum bu ses pgibolojimin dıbına koymaya yetmişti. Ağlamaya başlamıştı bunlardan sonra, yine dinliyodum tüm dikkatimle. Başaramamıştı, üniversiteyi kazanamamıştı. Ama salak aşık olan ben yine ne yapıp edip onun için uğraşacağıma söz vermiştim; -
117.
+2“Ege’de de Celal Bayar’da da tanıdığım hocalar var. Barajın altında dahi olsa bişeyler yapabiliriz. En olmadı iki senelik bi bölüm yazarız. Ben halledicem hepsini, sen yeter ki dökme o güzel gözlerinden yaşları. Ben elimden geleni yaparım. Ağlama lütfen”
Tüm gece konuşmuştuk. Ama sormamıştım neden beni aradın, yanındakine ne oldu diye. Çünkü salaktım, aşıktım ve sarhoştum…
Bir hafta boyunca hem telefondan hem mesajdan konuşmaya devam ettik. Mutluyduk, en azından ben fazlasıyla mutluydum. Bu hayatımda büyük bi gelişmeydi. Ama salaktımda aslında. Senden sürekli zaman isteyip sonunda sana kazık atmış, yıllarca sürmüş yüzük arefesindeki bi ilişkiyi çöpe atan birisi vardı. Ama sen her şeye rağmen ona gülümsemeye devam ediyordun. Aşkın bundan başka, daha basit bi açıklaması olamazdı bence. Günlerce konuştuk. En son telefon konuşmamızda keyifler yerinde ve gülerek muhabbet ederken idil şu cümleyi söyledi;
“Şimdi böyle konuşuyoruz falan ama yanlış anlamıyosun dimi ? Çünkü benim zaten bi ilişkim var”
E anasının amı, ebesinin amcığı artık. Olmazdı, bu kadarda vurulamazdı ki banada. Benimde bi kalbim, bi duygum, bi hissim vardı. Paramparça etmeye, dağıtmaya ne gerek vardı ki ? Cümleyi duymamın ardından telefonu yüzüne kapattım. Sonrasında bi kaç defa aradı, açmadım. Sonra o da aramayı bıraktı. işte bizim son konuşmamız böyle oldu. Ondan sonra hep kaçak yaşadım sırf onu görmemek, ona denk gelmemek için.
Aradan uzun zaman geçmişti. Ne görüyordum ne de haber alıyordum ondan. Mutluydumda haber almadıkça. Ta ki annem ve yengemle gittiğim o bijuteride başımda dikilirken idil’e denk gelene kadar… -
118.
+5Bugünlük yardırdık gittik sanki, ne dersiniz beyler. Geçmişe dönük idil hikayesini tamamladık. Bundan sonra izmir’de karşılaştığımız kısımdan devam edicez.
Bugünlük bu kadar yazmak yeterli dedim, yarın devam ederiz . Ama okuduktan sonra merak ettiğiniz, sormak istediğiniz bişey olursa yanıtlamaya hazırım -
-
1.
0Bence hazır zaman varken biraz daha yardır usta ya
-
2.
+11-) Bunca şeyi yaşadıktan sonra adamakıllı bi ilişkiye sahip olmak güç panpa, hikayenin devamında da göreceksin zaten olacakları. Düzenli olmasa da var bi kaç bişey tabii .)
2-) 1.82 boyunda 83 kilo buğday tenli kahverengi saçlı açık kahve gözlü bi insan evladıyım. Omuzlarım genetik olsa gerek hep geniş, e bunu sporla da destekledikçe hoş bi vücut çıktı ortaya. Normalde sakal bırakmayı severdim, yakışırdıda. Fakat şimdi iş gereği jilet gibi gezme durumundayız .)
Kime benzediğimi bi ünlüyle örnek verecek olsam Berk Atan diye bi lavuk vardı ona benzetirlerdi beni hep. O diyebilirim .D
3-) Bölümümü daha önce belirtmedim. Belirtirsem doğrudan ifşa olabilirim çünkü
-
1.
-
119.
+2Herkese selamlar beyler, bir kaç dakika içersinde yazmaya başlıyorum. Yazmaya başlamadan önce \"idil\" dendikçe aklıma gelen, ayrıca ona yaptığım videoda da kullandığım parçayı şuraya atayım. Bunu dinleyerek okursanız duygularımda size eşlik edecektir.
https://www.youtube.com/watch?v=1WEfx1Koi8c
edit: şarkının sözlerine de dikkat edin he hikayeye bakarak, orası önemli .) -
120.
+3Yıllar geçmişti. Yıllar sonra hiç beklemediğim anda karşımda gördüğüm kişi görmeyi umduğum son kişiydi. O telefon konuşması gerçekleştikten sonra, bana "Konuşuyoruz ama yanlış anlama benim zaten bi sevgilim var" dedikten sonra en son restimi çekip telefonu yüzüne kapattığımdan beri onu ilk görüşüm varlığının ilk sezişimdi. O günlerden sonra o kadar ağır zamanlar geçirmiştim ki ya kimse görmesin duymasın, karşı komşuyuz onlara denk gelmesin diye gizli gizli çıkmaya çabalıyordum evden. Ya da geç saatlere kadar dışarda vakit geçirim geç geliyordum eve, yine denk gelmemek için. Haberde almamaya gayret gösteriyodum. Haber veren ya da verecek arkadaşlarıma rica etmiştim bir daha onu duymak bilmek istemediğim için. Öyle ki gerek aile gerekse arkadaş çevresinde ona bi lakap takmıştık adını anmamak için; Şehrazat. Annem vermişti bu lakabı. Anlamı, manası ya da sebebi neydi bilmiyorum. Ama artık "idil" yok "Şehrazat" vardı bahsedeceğimiz zamanlarda.
Aradan uzun zamanlar geçti, ama annem idil'in gidişini bir türlü kabullenememişti. Çünkü annem onu gelini gibi değil kızı gibi, evladı gibi sevmişti. Eğer aşk değilde hayranlık duygusunu ifade edecek olursak bu kesinlikle annemin idil'e karşı beslediği duygu denebilirdi. Bunca yıl geçmiş aradan, şimdi dahi gidip anneme idil'den bahsetsem iç çeke çeke bahseder olan bitenden. Ondan sonra da yanına getirdiğim hiç bir kızı beğenmedi zaten. Hatta geçenlerde farkettim, Instagram'ında dolaşırken gördüm ki arama sekmesinde ilk sırada idil var ikinci sırada ben. Hala sırayla girip stalk'lar yani bizi. Unutamadı gitti. Annemi boşverin, ben unutabilmiş miydim ki ?
Elimde bileklikler çömeldiğim yerden ayağa doğrulunca idil'le karşılaşmam beklenmedik ve kaçınılmaz olmuştu. Şok olmuştum, kanım donmuştu. Ama idil'e bakacak olursak hiç şok olmuş gibi değildi. Kasıtlı olarak başımda beklemiş, kendisini göstermek istemiş, aynı acıyı tekrar vermeye niyetlenmiş gibiydi. Gözlerinin içine baktığımdaysa tüm bu söylediklerimin aksini görüyor gibiydim; heyecanlanmış, mutlu gibiydi. Yıllar geçmişti üstünden, ama gözleri, bakışları, gülümsediğinde kaybolurcasına kapanan göz kapakları, gülümsemesi... Hiç birisi değişmemişti. Yıllar önce, bıraktığım gibiydi. Bıraktığım, özlediğim, istediğim...
başlık yok! burası bom boş!