/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    +4 -1
    Mutluluğun tarifi neydi sizler için ? Uzun zamandır hayalini kurduğunuz birşeyin gerçekleşmesi mi ? Bi süredir almaya niyetlendiğiniz şeyi sonunda alabilmiş olmanız mı ? Hiç ummadığınız bi anda gülümsemenizi sağlayacak bi haber almanız mı ? Ya da en basitinden tuttuğunuz takımın galibiyet alması mıydı mutluluk ? Sahi, neydi sizler için mutluluk ?

    Ben her zaman mutlu olmayı bilen bi insan oldum. Şükretmek falan onlar pek yanaşmadığım şeyler. Ama mutluluğumun, o anımın değerini de iyi bilirim yani. Hayatımda her zaman her şeyi yolunda giden birisi oldum ayrıca. Ailemle aram çok iyiydi, arkadaşlarımla aram çok iyiydi, her istediğim elimin altındaydı falan. Tek çocuk, hatta sülaledeki tek erkek çocuk olmamın verdiği el üstünde tutulma durumuyla birlikte bir dediğim iki edilmezdi yani. Demem o ki; her şey elimin altında olmasına rağmen hayatımda ekgib olan, mutluluğunu bi süredür tadamadığım şeyler olduğunun da farkındayım. Sonuncusunu yaşamaktayken nişanlı olduğu çıkıverdi ortaya, daha da cesaret bulamıyodum. Ama “Ulan yine bi nişanlıya denk gelirim” diye değil kendimi kaptırırım diye korkuyodum. Yoksa evet, Sakarya’dan gidene kadar kıskanç bi abi, bi eş ya da bi nişanlı tarafından gibilmezsem iyi olacaktı tabii.

    Büşra’nın yanından ayrılıp yurda geçerken ekgib olan bu mutluluk hissinin yeri dolar gibiydi. Aceleci davranmak ya da erkenden kararlar vermek istemiyodum tabii ki, ama öyleydi be beyler. Ufacık bi kegibte olsa sizi bu denli düşünen, önemseyen birisi varsa kendinizi değerli hissediyosunuz bi yerde. Otobüs değil dolmuşla gitmek istedim bu sefer, tıpkı Büşra’yı ilk gördüğüm günde olduğu gibi. Yad etmek, mutluluğu pekiştirmek olsun maksat. Yol boyunca düşündüğüm şey “Ulan ne zaman mesaj atsam, ya da yazdığımda uzun uzadıya ne konuşsam” durumuydu. Çokta zorlanmazdım aslında bu yaşananların ardından, elbet laf lafı açardı. Ama ürkütmeden, hızlı gitmeden yapmak istiyodum ben tüm bunları.
    ···
  2. 77.
    +1
    Yurda gittim. Ders saatimden erken geldiğim için Furkan da Berkay da şaşırmıştı. Kadir yine ortalarda yoktu. Elimde kremlerle girdiğimi gördüklerinde tepkileride gecikmedi. Berkay yalandan bi tepki vermiş olsa da Furkan bişey olduğunu zannedip korkmuştu

    “Hayırdır olm bişey mi oldu ? Erkenden gelmişsin, elinde kremler ilaçlar falan ?”

    “Yok kankam be, iyiyim iyiyim. Çok iyiyim hem de, Büşra yengeniz (!) erkenden gelmemi istedi bugün yurda. Kremler falanda ondan, sürecekmişim. Ondan erken geldim işte, bişey yok”

    “Ya bi gibtir git amk bişey oldu sandım bende, kızın dikkatini çekicem diye şov yapmışsın işte” diyip güldü. içimi biliyodu be Furkan benim. Hani derler ya kardeş olur, ama kardeşten ötesi zor bulunur diye. işte ben kardeş ötemi geç olsa da bulmuş gibiydim. Yoksa bu kadar kısa sürede böylesine iyi anlaşabilmemizin başka bi açıklaması olamaz. Berkay yine alakasız ve soğuk tavırlarla yalandan nasıl olduğumu sorup geçiştirdi. Bilgisayarıyla ilgilenmeye devam etti. Çok takmıyorum artık onu ve bu hallerini ne de olsa, istediği gibi devam edebilir. Zaten çekilecek tetikler, kesilecek bağlar var az kaldı.

    Kremleri falan bi kenara bırakıp telefona sarıldım. Eee artık benden haber bekleyen birileri vardı o telefonun diğer ucunda .) Lan yoksa ben yine çok mu erkenci, fazla mı aceleci davranıyodum bu tavırlara bürünerek ? Evet evet, sütten bi kere ağzım yanmıştı. O yüzden artık adımlarım daha dikkatli, hamlelerim daha düşünceli olmalıydı. Çok geçmeden mesajı yazdım;

    “Ben yurttayım, haberin olsun ”

    “ilaçlarını aldın mı bakalım, sürdün mü gerekenleri ?”

    “Evet evet hallettim merak etme. Ders nasıl gidiyo ?”

    “Sıkıcı, sen yoksun ya”

    Karşılıklı hamleler, yürümelerle sürerdi bu konuşma. Ama derslerinden alıkoymak istemedim. Dersten sonra konuşuruz diyip konuşmaya ara bıraktım. Hem onu düşündüğümden yaptım bunu, hem de başımda zebellah gibi merakla dikilen bi Furkan vardı. Olanı biteni ona anlatmaya başladım. O sırada Kadir’de katıldı bize. Ulan dedim madem olay büyük, toplaşın aq genel olarak anlatıyorum. Karşı tek kişilik odadan Doğan da “Beyler oyuna geliyor musunuz ?” diye odaya gelince ekip tamamlanır gibi olmuştu. Bi Azeriler ekgib, onlar da akşam telafi ederler artık.

    Durumu anlatmamın ardından taşak geçmelerinin yanı sıra ciddi olup mantıklı bi şekilde yorumlayanlar da çok oldu. Furkan en çok laf sokan olsa da doğruları söyleyen de yine kendisiydi.

    “Olm kız belli ki boş değil sana karşı, var içinde bişeyler. Sen tamam mısın peki ? Sonra ümitlenip gibip atma ortalığı, üzülmesin kız”

    “Yok kanka yok, iyi düşünüyorum lan ben bu konuda valla. iyi şeyler olacak”

    Doğan;
    “Tesettürlülere karşı ön yargılıyım, yaklaşmayı bilemiyorum diyen adama bak. Hendek’ten av kapar olmuş haberimiz yok. Sen aşmışsın olm, izmirlilerin doğasında var demek ki gavat olmak ahahahaha”
    Tümünü Göster
    ···
  3. 78.
    +3
    Dersler, not toplamalar, tanışıp konuşmalar derken günler birbirini kovalar olmuştu. Hem ikinci sınıflardaki yeni arkadaş grubumla aramı iyi tutmaya çalışırken hem de birinci sınıflardaki aktifliğimi sürdürüyor aynı zamanda da Büşracığımla flörtümüzü tam gaz devam ettiriyorduk. Tam da flört denemez aslında, birbirimize ilgimiz var belli ama onu bi adım ileri zütürmeye ikimiz de çekiniyoruz. Bu çekinmenin nedeni hem tanışmanın daha başında oluşumuz, hem de vize tarihlerinin yaklaşıyor olması. Derslere kasmadan vizelerden önce biz bize son bi kez dışarı çıkalım dedik bizim çocuklarla. Kadir dışarı çıkmayı seven birisi değildi, gelmedi. Berkay’ı çağırmak istemedik açıkçası. Azeriler de kendi Azeri dostlarıyla yaptıkları bi planda bulunacaklarmış. Doğan desen Bursa’da okuyan sevgilisini ziyarete gidecekmiş son bi kez. Eee kaldık Furkan’la baş başa. Yanımıza bi de tırtıl eklensin dedik, yeni bestimiz olan Burak kardeşimizi aldık yanımıza. Hem olanı biteni hem de son zamanlarda yaşananların bi kritiğini yaparız dedik. Kötü de etmedik tabii amk.

    Büşra Hendek’ten gidip gelen bi öğrenciydi. Zaten bi Sakarya’lı olduğundan ötürü bi yurt ihtiyacı duymamış okula gelirken. Zaman zaman kendisi, kalan zamanlarda da babası getirip zütürüyomuş okula. Tabii babası devreye girdiği zaman ben piyasadan siliniyorum bi hızla orası ayrı. Onun burada olmasını ve onunla vakit geçirmeyi çok isterdim. Ama okulda birlikte olduğumuz zamanın yanı sıra sürekli telefona görüşüyo olmakta şimdilik yeterli düzeydeydi benim için. Büşracığıma bu planın haberini verip “sözde” iznide aldıktan sonra nihayetinde adam akıllı oturup kafa dağıtacağımız bi erkek muhabbetine girişmeye başladık.

    Çark Caddesini bilenler bilir. Sakarya’nın göz bebeği denebilecek yerlerinden birisidir. Çünkü zaten Sakarya bi avuç yer, vakit geçecek yerlerde kısıtlı olunca burası o yerlerden birisi oluyo haliyle. Leman Kültür’e gidelim dedik. Hem alkolümüzü alacaksak buradan alırız hem de bakalım izmir’deki gibi konsept yapabilmişler mi denemiş oluruz dedik. Gelecekte çook işler çıkaracak bu 3 kurdun ilk görüşmesi içinde ancak böyle bi yer yakışırdı. Geyik muhabbetleri eşliğinde yolu geçiştirip Çark Caddesine gelmişken aynı şekilde mekana girdik. Burak çok geyik, çok kafa çocuktu lan. inanılmaz sevmiştim ben amk. Ama tüm bu neşeli halinin altında bi durgunluk söz konusuydu. Bizim konular belliydi, ama onu hiç dinlememiştik. Belli ki bugünün ana konusu Burak olacaktı.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 79.
    +4
    Burak’la henüz yeni yeni tanışıyo olabilirdik. Ama kafa yapımızın, esprilerimizin, sohbetimizin, hepsinden önemlisi de kalbimizin bir olduğu daha şimdiden belli olan bi gerçekti. Oturduk, içeceklerimizi aldık, son zamanlarda yaşanan gırgır şamatayı geçiştirdikten sonra Burak’ı dinlemeye koyulduk;

    “Abi lise zamanından beri birlikte olduğum birisi var benim, adı Gülcan. Dersane zamanı tanıştık biz bununla. Ben fetocu dersanelerin arasında kalmış bi sokakta etüte giderken o tam karşıdaki dersaneye gidiyodu. Ha fetocu değildi tabii orası ayrı. Her çıkışta denk gelir, çoğu zaman aynı otobüse biner evlerimize giderdik. Zaten farketmiş olduk ki bizim evlerin arasında da bi kaç sokak varmış sadece, yakınız yani. Ben öyle sevdim ki Gülcan’ı sırf dersaneden çıkmasını saatlerce bekleyip o çıktıktan sonra sanki tesadüfen denk gelmişiz gibi “Aaa sen de mi burdaydın ya, eve gidiyosan birlikte geçelim” diyerek yoluna yoldaşlık ettiğimi bilirim. Çok sevdik birbirimizi, ondan şüphem yok. Onun için 1 sene mezuna kalıp sırf birlikte okuyabilmek için çalıştığımı, derslere asıldığımı bilirim. Ama malum, Sakarya’da onun bölümü olmayınca ayrı düştük. Bu ayrı düşme durumu yıprattı bizi. Çekemeyen arkadaş çevresi, çıkan dedikodular, söylentiler bize ayrılığı getirdi. Soracak olsan hala çok özlüyorum, barışmayıda istiyorum. Ama Gülcan o kadar inat, o kadar katı bi kız ki şimdilik olmayacağını biliyorum. Şimdilik böyle işte, napalım”

    Ne çok benziyodu benim hikayeme, yaşadıklarıma. Şimdi daha çok sevmiştim Burak’ı, daha yakın hissetmiştim kendime. Dinlediğim hikayeden ilişki doktoru olacak birisi değilim ben, biraz aralarında kalıp düşünmem gerek nasıl çözüleceğini. Ama bu mesele çok su üzerinde kalmış gibiydi ve ben çözmek için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım. Gülcan’ın kuzenini takip etmekle başladık sosyal medyadan. Ben anonim bi yüzdüm onlar için, şüphe çekmezdim. Ekledik, kabulde etti. Oradan bilgi alışverişini sağlayabilirdik zaten, ilk adım atılmıştı. Eee Furkan’ın meselesine gelmek lazım ki aynı sınıfta olan Burak – Furkan ikilisi için konu duygusallıktan çıkıp tamamen taşak muhabbetine dönmüştü. Çünkü Furkan kızın dikkatini çekebilmek için öylesine şeyler yapıyodu ki (zaten şu metreleeer öncesinde kapıyı açıp bekleme muhabbetini biliyosunuz) tam bi loser konumuna düşüyodu. Ama Sevgi hakkında daha çok bilgi edinmeye de başlamıştık. Hangi yurtta kaldığını, aslen nerede yaşadığını, hangi bölümü okuyacağını falan. Ama durum belli işte, hala bi konuşma sağlayamamıştık günaydınlaşmalar haricinde.

    Benim durum zaten belliydi, Büşra’yla giden dolu dizgin bi flörtümüz vardı zaten. Onun keyfi yerindeydi, benim keyfim yerindeydi. Mutluydum yani ben, iyiydik. Ama masada bu iç silahşör bir araya gelmişken nişanlılar tarafından takip edilmem ve az daha fakültenin önünde dayak yiyecek olmam anlatılmasa olmazdı. Burak az çok biliyodu muhabbeti, anlatıp kahkahalarla az inletmedik mekanı. Kafalar çakırkeyf, keyiflerde de yerinde denebilecek durumda. O gece aksi bi durum gerçekleşmeden yurtlara dağıldık. Ama sık sık tekrar etmemiz lazımmış bunu, onunda farkında vardık.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 80.
    +3
    Geldik o kritik haftaya; Sakarya’daki ilk vizeler. Hem de Büşramdan aldığım notlarla. Sınav zamanı birkaç telefon görüşmesi ve mesajlaşmanın ardından birbirimize ayırdığımız vakte bi süre ara vermiş ve kendimizi derslere adamıştık. Hayır bana soracak olsanız sınavları sallamam, devam ederim konuşmaya. Ama onu düşündüğümden ben de susup zaman tanıdım. Eee boş durmaktansa ben de bakınayım biraz dedim notlara. Sayısal dersler kafamı gibecek durumdaydı, pek iyi değildim bu konuda. Ama sözellerde de benden iyisi yoktu, emindim. ilk sınav önemli krediye sahipti, geldik. Her sınavdan tek tek bahsetmeden direk 2 haftalık bu sınav sürecini atlayarak geçicem. Ama ben 2 sınıfla birlikte sınava girdiğimden hem daha sıkı hem daha yoğun bi sınav takvimine sahiptim. Bir günde 3 sınava girmeler falan. Ama buna rağmen Büşra yanımdan hiç ayrılmadı. Kütüphanede bir aradaydık, yemeklerde de öyle. Ara ara Mikail’de katılırdı bize. Ulan adama kalsa yanımızdan ayrılmayacak baş başa bırakmamak için ama kaçıveriyoduk işte bi yerlerden.

    Sınavlar bitti, dertlerin büyük bi kısmı atlatıldı. Sonuç ? Sadece 1 dersten fena halde çakacak gibiydim. Diğerleri başarılıydı. Olsun be, daha uzun yıllar var önümde. Sonradan alırdık nedir yani.

    Üniversite okuyan panpalarım varsa bilirler, vizelerden sonra 1 hafta kafa tatili verir herkes kendine. Hocaların çoğuda buna saygı gösterip derse gelseler bile ders işlemez hatta imza dahi almazlar. Hem sınıftaki hem de yurttaki arkadaşlarım istanbul, Bursa, Kocaeli gibi yakın yerlerden geldikleri için şehirlerine 1 haftalık kafa tatillerini kullanmak için döndüler. Ama izmir Sakarya’ya uzaktı, otobüsle 9 saat çekilecek gibi değil. Uçakla da buradan istanbul Sabiha Gökçen’e oradan aktarmayla Ankara, en sonunda izmir falan uğraşmak istemedim. Sakarya’da kalmaya, bu boş olan süreçte Büşra’yla daha yakın vakit geçirmeye karar verdim. Sınıf içersinde “Ya bizi görmesinler, laf olur söz olur” gibi bi kaygımız yoktu esasında, sınıf çevresinde de öyle. Ama tesettürlü bi bayana laf getirmemek adına düşünceli davranıp bu boş zamanda vakit geçirmek, gezmek dolaşmak falan daha iyi olacaktır diye düşündüm. Telefondan, mesajdan falan aramız zaten oldukça iyiydi. Ama yüz yüze daha fazla vakit geçirmek hem içinde patlak veren duyguların ne olduğuna dair netlikler kazandıracaktı, hem de onun tesettürlü olmasına rağmen nasıl birisi olup nasıl davranacağımı bulacaktım. Kısacası bu 1 hafta fazlasıyla önemliydi benim için.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 81.
    +2
    Sınavın son gününde işlerimi halledip Büşra’yı otobüsüne bırakıp yolcu ettikten sonra yorgun bi şekilde yurda döndüm. Berkay, Kadir hazırlanmış çıkacaklarken Furkan bi gün daha kalıp haftasonu gidecekti. Çünkü cumayı cumartesiye bağlayan gece kutsal sayılırdı bizde; sabahlara kadar LoL atmak, bot pre kasmak, gerekirse feedlemek bu gecelerde artık gelenek haline gelmişti bizde. Gündüz erkenden yurda gelip uyur geceye yakın uyanırdık sırf uykusuz kalıp uyuklamamak için. Ulan şimdi düşünüyorum da harbiden saykoca davranıyomuşuz lan biz bu konuda. Ama tayfa sağlamdı be. Furkan, ben, Furkan’ın Sakarya’da başka bi yurtta kalan kuzeni Samet, Samet’in oda arkadaşı ve yıllarını LoL’e vermiş okuldaki 7. Senesini geçiren Ercan abi, onların yan oda arkadaşı Kadircan. Sabahlara kadar kahkaha, küfür, kıyamet eksi olmazdı. Hatta öyle ki bizim dairemizde 2 kişilik odaların birinde kalan 30 yaşındaki iranlı öğrenci amcanın büyük bi sinirle odamızı bastığını, Furkan’ın yatağa girip uyuma numarası yaparken benim kapının arkasına saklanarak dayağı atlattığımızı biliriz. Yani kısacası şudur ki;
    LoL > Herşey

    O günde yurda erkenden geldim ki biraz dinlenir uyuklarım, Furkan’da gitmeyecekse yine sabahlarız diye. Yurda gelip yatağa uzanmamla telefonda bildirimler belirmeye başladı. Birisi beklediğiniz gibi Büşra’dan iken diğeri Facebook’tan gelen bi arkadaşlık isteğiydi. Tanımadığım bilmediğim, profilinde de fotoğraf olmayan birisinden.

    Büşra yatıp dinlenmemi söyleyip iyi uykular diledi. Ben de benzer tatlılıkta bi mesaj atıp yatmaya hazırlanırken arkadaşlık isteğini kabul ettikten sonra bu kişiden mesaj geldi. Eylül isminde kadın olduğunu tahmin ettiğim profilden gelen mesaj çokta karmaşık değildi;

    “Selam”

    “Selam”

    “Naber”

    “iyiyim teşekkür ederim de ben çıkaramadım seni ?”

    “Evet, çıkaramaman için seçtim bu ismi. Aslında benim seninle konuşmam gereken şeyler var”

    “Tamam, konuşalım konuşmasına da kim olduğunu ya da nereden olduğunu söylesen daha sağlıklı iletişim kurabiliriz”

    Kafamda deli deli sorular, aklıma getirmek istemediğim şeyler vardı bu konuşmada. izmir’de kaçmama sebep olan şey şimdi de böyle mi sorgulamaya çıkmıştı karşıma. Hayır be olm, ne alakası var. Neden aradan bunca zaman geçmişken sorgulasın ya da bişey olsun ki. Geç artık onu, boşveer. Ben bunları kurarken Eylül yazmaya devam ediyodu

    “Ben de Sakarya Üniversitesi’nde senin olduğun fakültede okuyorum. Aynı sınıfta değiliz, ama binada aynı yerlerde oluyoruz genelde. Ben seninle konuşma cesaretini bi türlü bulamadım kendimde, bulabileceğimi de zannetmiyorum. O yüzden buradan yazıp içimi dökmek istedim. Kendimde cesaret bulamıyorum, çünkü biz ayrı dünyaların ayrı kültürlerin insanlarıyız. Sen çok başka yetişmişken ben bambaşka şeylerle yetişip büyüdüm. Tanışsak bile beni kabullenebileceğini sanmıyorum. Ama sırf seni görebilmek için sık sık etrafında dolaşıyorum.”

    Ulan daha da korkutmuştu bu durum beni. Tamam, kafamdaki kuruntulardan kurtulmuştum esasında. Bu olayın izmir’le uzaktan yakından alakası yoktu. Ama karşıma yeni, başka bi mesele çıkıvermişti. Kimdi ki bu ? Ya da beni gözünde neden bu kadar çok büyütüyordu ? Aslında neden herkes beni gözünde bu kadar çok büyütüp bambaşka kefeye koyuyordu ? Basit, sıradan birisiydim ben esasında. Ama inceden inceye hoşuma gitmedi de değildi bu durum.

    “Etrafımda olup bitene dikkat etmedim hiç. Ama muhakkak görmüşümdür seni. Tek tek söyleyip buldurma bana :D Çekinecek ne var ki bu durumda, söyle gitsin. Hiç olmadı tanışır konuşuruz ne olacak ki.”

    “Hayır istemiyorum. Çünkü olmayacağını biliyorum. Çok fazla uzatmadan tek bişey sormak istiyorum sana; hayatında birisi var mı şu anda ?”

    “Evet, birisi var hayatımda eğer durmak istediğin buysa.”

    “Biliyodum zaten, sizin gibiler hiç boş durur mu ki ! Ama bende hata yazıyorum sana buradan ekleyip. Neyse konuşak istemiyorum, iyi günler.”

    Haydaa, durduk yere tribide yiyip oturmuştum iyi mi. Kız (yani öyle olduğunu umuyorum) bana bi güzel fırça kayıp, ilişki hayatımı sorgulatıp çekip gitmişti. Hem de öyle bi gitmişti ki cevap dahi verememiştim. Olsun, sıkıntı değil. Bana ve mutluluğuma zarar vermesin yeterli…
    Tümünü Göster
    ···
  7. 82.
    +5
    Bu yazanın kim olduğunu bilememek, üstüne tahmin de edememek canımı bi hayli sıkmıştı aslında. Ama sorduğu soruya verdiğim cevapta olduğu gibi; benim hayatımda birisi vardı artık. En azından varolmaya çalışıyorduk birbirimizin hayatında. O yüzden sağdan soldan gelecek ya da bozmaya çalışacak şeyler için ne ilişkimi ne de keyfimi bozmaya niyetim yoktu.

    Furkan spora gitti, ben de o sırada uykumu alayım diye yatayım dedim. Malum, gece uzun. Sabahlara kadar LoL var.

    Gece boyunca bilgisayarlarımızın başındaydık. Bi bot pre, bi solo-jung, bi mid-jung her lane’de denedik yani. işin ilginci feedlemelik bi durumda yoktu, baya baya küme atlıyoduk lan böyle. Oyun esnasında laflarken Furkan’a bu mesajlaşmalardan bahsettim. “Çokta takılma, uğraşmaya da çalışma. Bırak, sen Büşra’yla takılmana bak şu 1 hafta düzelir zaten her şey” dedi. Haklıydıda. Dediğim gibi, şu 1 hafta benim için büyük fırsattı ve değerlendirmeden geçemezdim.

    Oyunlar oynandı, güneş kendisini gösterdi, uyuduk uyandık kahvaltı ettik derken Furkan’ı yolcu ettim. Öte yandan da Büşramla konuşup ilerletmeye de devam ediyorum telefonda. Pazartesi günü buluşmak için planlarımızı yapıyoruz.

    “Sinemaya mı gitsek ? Güzel filmler var”

    “Yok ya, sinemaya sonra gideriz. Sen izmir’e gitmedin bana vakit ayırmak için, onda da sinemayla harcamayalım vakti. Yüz yüze, konuşarak, sana bakarak daha çok şey konuşalım istiyorum”

    “Ben de gözlerine bakarak konuşabilmek için can atıyorum. Bence de, sinemaya sonra gideriz”

    Konuşma, paylaşma isteğimizi dile getirirken sanki ona daha çok bağlanıyo mutluluğumu iki katına çıkarıyordum. Ama aklımın bi köşesinde tesettür meselesi ve davranış biçimim hala bi duvar olarak kalıyodu. Ama aşılırdı, aşılmak denenirdi en azından...
    ···
  8. 83.
    +1
    Pazartesi günü okulu bi kenara sallamış tüm günümü hatta tüm haftamı Büşra’ya ayırmak için planlar kurmuşken öte yandan da bana yazan anonim kişiyi düşünüyodum. Madem bu kadar çevremdeydi şimdide görebilir miydi beni ? Büşra’yla yan yana oluşumu, belki elini tutuşumu, samimiyetimi. Çünkü bu fake Facebook hesabına baktığımda beni şaşırtan pek çok şeyle karşılaşmıştım. Benim sevdiğim, benim beğendiğim şarkı ve klipleri paylaşmıştı. Hepsini geçtim anlık olarak dinlediğim akustik şarkıları dahi yakın zamanda paylaşmıştı profilinde.

    Queen
    Fettah Can
    Godsmack

    Sanki kendimin fake hesabına bakar gibiydim, beni korkutanda buydu zaten. Ben henüz kendi sırlarımı gün yüzüne çıkaramamış benliğimle tam anlamda yüzleşememişken benden bi tane daha olması hem kendim hem de çevrem için hiiç iyi olmazdı. Ama profil git gide dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bana resti çekmesinin ardından konu kapanır derken hesap aktif olarak kullanılmaya devam ediliyordu. Acaba odadaki binlerden birisi beni kafalamak için mi yapıyo diye düşünmedim de değil. Furkan ve Burak ikilisi bunu yapmaya çok müsaitlerdi. Ama ikisinin de kendi kafalarını kurcalayan sorunları varken benimle ilgilenmeleri pek olanaklı değildi, şimdilik. Kadir zaten onlarla uğraşabilecek bi adam değil. Yatağından çıkıp dış dünyaya baktığı bi yemek bi de okul zamanı var zaten. Berkay desen aslında muhtemel, ama o salak belli ederdi öyle bişey olsaydı.
    ···
  9. 84.
    +3
    Büşra’yla okulda buluşup biraz takıldıktan sonra Serdivan AVM’ye gitmek gibi bi planımız vardı. Bugün tüm gün dersimiz var olarak görünüyodu, ama şu kafa tatili mevzusuna derse giden yoktu tabii. Çıkışta da babası gelip arabayla alacağı için çok geçe kalmadan okula dönmemiz lazımdı. Baskıcı bi aile yapısına sahip değildi Büşra. Ama gerek var mıydı boş yere babasını şüphelendirmeye ?

    Otobüsü geldi, ilk inende o oldu. Sanki tüm haftasonu bu anı beklemiş, özlemini biriktirip bana geldiğinde rahatlayacakmış gibi. Henüz ne olduğumuz belli değildi. Evet, aramızda bi çekim söz konusuydu elbet. Fakat ortada bunun ötesine giden bi adım yoktu bende. Olmayacağı anldıbına da gelmezdi. Kız fazlasıyla adım atmış, hoşlantısını sözlü olarak ifade etmiş, laf söz olur demeden yanımda durmayı seçmişti. Eee bundan sonrasıda zahmet olmazsa bana düşerdi, yanlış mıyım dostlar.

    iner inmez hızlı adımlarla yanıma geldi. Sarılmak istiyodu, ama bunun ne derece doğru ya da yakın olacağını kestiremiyordu. Sarılmadım, ama hislerini hafifletecek ilk hamleyi yapmıştım. Sıkı sıkı olmayacak şekilde bir elini kavrayıp yanaklarından öptüm. Ama güne giden teyze öpücüğü değildi bu. Hani vardır ya kokoş teyzeler yanakları değdirerek öpücük atarlar, mutlaka görmüş ya da yaşamışsınızdır. işte bizimki öyle değildi. O elini tutmamın şaşkınlığıyla kalakalmışken ben her iki yanağına da minik öpücükler kondurmuştum bile. Yalnız kalakalması hala geçmemiş koca koca olan gözleri daha da büyüyüp bana bakarak kalmışken yüzünü büyük bi gülümseme yanaklarınıda tam öptüğüm yerlerden pembelikler sarmıştı. Utangaçlık, hoşa gitme ya da hislerin dışa vurumu da denebilirdi buna esasında. Güne güzel başlamıştım, umarım güzelde geçerdi.

    “Hoşgeldin” dedim; “Özlemişim seni”

    “Hoşbuldum, ben de seni özlemişim. Geçmek bilmedi şu haftasonu”

    “Bi de bana sor. Ama şimdi buradasın ya o da yeter. Eee kahvaltı yapalım, sonra da AVM’ye geçeriz. Hem nasıl geçti haftasonun onu anlatıcaksın daha bana”

    Üniversitenin içinde Adıbahçe vardır, bilenler bilir. Uçuk fiyatlara sahip olmasına rağmen çokta güzel hizmet verirler. Oraya gidelim dedim, kahvaltımızı orada yapalım. Eee ne de olsa ilk kahvaltımız, bi anlamı olsun. Gittik, kahvaltımızı yaptık, uzuun uzunda konuştuk. Gerek izmir’den gerek Sakarya’dan ve pek çok şeyden bahsettik. Beyler ben varlıklı bi çocukluk geçirdim. Bu söylediklerimi ego olarak anlayıp “Kendini övmeyi bırak artık bin” demeyin lütfen. Ama olanlarıda bahsetmem gerek size. Mesela şu sözlükteki pek çok kişi çocukluğunda salçalı ekmek yemiştir ? Yanlış mıyım ? Ben hiç yemedim? Şu yaşıma geldim hala salçalı ekmek yemedim ben hayatımda. Ya da herkes elbet bir köye ya da köyüne gitmiş, uğramış, geçmiştir. Ben hayatımda hiç köye de gitmedim. Şimdi bunları söylediğim için “Seni giberler olm, sen hayatı görememişsin, köy görmeyen adam mı olur” diyebilirsiniz, haklısınızdır da belki. Ama köy görmedim işte evet, kabul ediyorum. Haza bir istanbul beyefendisi gibi yetiştirildim ben. Piyano dersleri, özel kurslar vesaire vesaire (biat edin binler ahahaha). Bunları Büşra’ya da anlattım, o da çok şaşırdı.

    “Sen bi gün bizim oralara gel de ben sana kendi ellerimle salçalı ekmek yedireyim. Bu zamana kadar neden gelmedim diye pişman olursun. Hem ekmeğide salçayıda biz yapıyoruz, benim yaptığım şeyleride severek yersin herhalde”

    Gülümsedi, ama söylediklerinden de hala emin değildi. Ne tepki verecrğimi kestiremiyordu.

    “Gelirim tabii, sen varsan her yere gelirim ben. Yap bakalım bana salçalı ekmeğini, doya doya yiyeyim ellerinden. Senin yaptığın her şeye varım”
    Tümünü Göster
    ···
  10. 85.
    +4
    AVM’ye geçtikten sonra da günümüz aynı güzellikte geçmeye devam ediyordu. Konuşmalar daha özele inmiş, birbirimizi daha çok tanımaya yönelik konuşmaya başlamış ve bundan fazlasıyla da memnun kalmıştık. Özele inmek derken yanlış olmasın, cinsellik değil tabii ki amk. Ama gelip bana “Ulan yavşak, kız tesettürlü diye triplere giriyosun, kıza sarılmaya çekiniyosun ama elini tutup öpüyosun. Ne ayaksın sen, cinselde konuşursun” deseniz sesimide çıkaramam, sonuna kadar haklısınız derim. Ama beyler, şöyle düşünün bi de; size doğru hoşlandığınız kız özlemle, yüzünde koca bi gülümsemeyle gelirken tutup kafa mı tokuştururdunuz kızla ? Evet, kafamda sarılmaya karşı bi düşünce vardı nasıl olacağına dair. Ama o an anlık olarak elini tutma isteği belirdi içimde, keza devamıda geldi. Fena mı oldu sanki, nolacak.

    Ailelerden konuştuk, bahsettik. Okuldan, geçecek olan şu 4 yıldan, nasıl geçeceğinden falan. Genelde merakla soru soran taraf oydu, ben de büyük bi keyifle cevaplıyordum. Karşılıklı oturduğumuz masada ben aktif olarak el kol hareketleriyle anlatmaya çalıştıkça sanki film seyredermiş gibi ellerini çenesinin altına koyup seyrediyordu beni. Gülmüştüm, güldürmüştümde fazlasıyla. Hatta zaman zaman elini tutarak bahsettiğim şeylerde oluyordu. Beyler, ergen liseliler gibi “çıkma teklifi” falan etmeli miydim bilmiyorum. Etmemiştimde, gerek yoktu. Ama gayet farkındaydım ki ayrı ayrı geldiğimiz bu yerden bir “çift” olarak çıkıyorduk. El ele, göz göze, diz dize.

    Saatler Büşra’nın yanında su gibi akıp geçerken çekildiğimiz onlarca fotoğrafta telefonumda duruyordu. Gece yatmadan önce bakıp gülümsemem, canım sıkıldığında Galeride dolaşıp keyfimi yerine getirmem, ya da ilerleyen zamanlarda sosyal medyada paylaşmam için bekliyorlardı.

    Günün geri kalan kısmında el ele olmasakta kol kola dolaşmıştık. AVM’den çıkıp okula geri döndük, artık onun için gitme vaktiydi. Durağına bi yarım saat önceden geldik ki babası gelir beni görür falan n’olur n’olmaz. Vedalaşırken tüm gün konuşan ben susmuş bu sefer Büşra Hanım konuşmaya başlamıştı

    “Seninle çok güzel geçiyor günlerim, daha da güzel geçecek zamanlar olacak. Hayatımda olduğun için teşekkür ederim, artık kalbimde de bi yerin var (izmirli). Oradan gitme olur mu ?”

    Cümlesini bitirmesinin ardından sabah yaptığım hamleyi o yapmıştı; ellerimi tutup yanaklarımdan öpmüştü. Boyuda benden kısaydı, uzana uzana öpmüştü :D Beyler, hiç yaşadınız mı bu duyguyu bilmiyorum. Ama aidiyet duygusu çok başka bişey...
    Tümünü Göster
    ···
  11. 86.
    +5
    Sonrasında geçen 1 haftada her gün buluşup görüştük. Birbirimizi daha çok tanıdık, gözlerine daha çok bakabildim, daha çok tanıyabildim, sesi kulaklarımdan gitmeyecek dereceye geldi, alıştım, sevdim, sevildim. Ama tüm bunlar yaşanırken, konuşurken yolunda gitmeyen şeylerde olmaya başlamıştı sanki. Büşra aramızdaki bu farkı çok kafaya takıyor gibiydi. Fark neydi ki diye soracak olabilirsiniz, çokta haklısınız. Çünkü sizler gibi benim de fark olarak görmediğim saçma bi durum akıllara takılmaya başlamıştı. Her seferinde dile getirdiği sorunun özeti "Sen şehirlisin, izmir'den geldin buralara. Hayatında hiç köye dahi gitmemişsin. Ben ise köyde yaşayan, orada konaklayan birisi olarak sana farklı, uyumsuz geliyorum gibi sanki. Ben senin isteklerini karşılayamam, seni mutlu edemem diye korkuyorum. Çünkü biz farklıyız" şeklinde açıklanabilirdi. Çok saçma değil miydi beyler şimdiden bunları kafaya takması. Her seferinde böyle bi farkın olmadığını dile getirip içini rahatlatmaya çalışsam da yine de kafasının bi köşesinde vardı bu biliyorum.

    Büşra'yı otobüsüne bindirip yolcu ettiğim günlerden birinde telefonuma bi mesaj geldi. Furkan'dır ya da biner binmez yazan Büşra'dır diye bakarken mesajın Facebook'tan geldiğini gördüm. Evet, yazan Eylül'dü.

    "Selam, bakıyorum da çok mutlusunuz birlikte. Senin adına sevindim"

    Çevremde sağımda solumda bi yerlerdeydi bugün ve Büşra'yla birlikte oluşumu da görmüştü. Aslında çekinmiyordum bu durumdan. Görsündü, daha iyiydi böyle olması. Ama böyle mesaj atmaya devam etmesi Büşra'yla aramı açabilirdi, korkum oydu yani. Hem anlamıştım ki bu mesajı atan da Sakarya'ya kalan birisiydi. Herkes memleketine dönmüşken onun hala burada olması, bizi görmesi ve mesaj atması başka türlü açıklanamazdı. Bi sağıma soluma bakındım durakta, acaba buralarda bi yerlerde mi diye. Ama kimseler yoktu. Cevap yazdım;

    "Teşekkürler. Kim olduğunu söylesen de artık ben de sevinsem senin adına"

    "Bunu hiç bir zaman öğrenemeyeceksin"

    "O zaman sen de beni bir daha rahatsız etmeyeceksin"

    Keskin konuşmuştum. Şu anda silmem ya da engellemem lazımdı. Ama öte yandan da kim olduğuna dair merak içimi kemiriyordu. Silmedim, bekledim. Cevap falan da gelmedi. isabet olmuştu, ama sonrası daha kötü olabilir miydi ? Asıl korktuğum mesele de buydu
    ···
    1. 1.
      +1
      ikisinin aynı kişi çıkacağını düşünen bir ben mi varım
      ···
  12. 87.
    +10
    Selam Beyler, Takip Edenlere Teşekkürler

    Hikayenin hararetlenmeye başladığı yerlerdeyiz ve bende yazacaklarımı hızlandırmak ve konuya girmek için sabırsızlanıyorum. Fakat kimsenin reaksiyon vermemesi, bişeyler yazmaması ya da düşüncelerini paylaşmaması "Ulan acaba boşuna mı yazıyorum lan ben" hissiyatı uyandırınca benim içimde üzülmeye başladım biraz. Hani ben popülerite ya da okunma meraklısı değilim. Okuyan bir kaç kişi olsa yeterli benim için. Fakat bu bir kaç kişi de hiç tepki vermeyince ne yazacağımı bilemiyorum.

    Yazmaya devam edeceğim, bırakmak yok. Ama sizlerinde ilgisi olursa çok mutlu olurum dostlar

    Hepinize teşekkürler...
    ···
    1. 1.
      0
      ilgi ve merakla takipteyim her an ama bu kadar beklemek de ağır geliyor bana, hikaye müthiş, anlatımın hoşuma gidiyor her şey iyi hoş, yanlış anlama senden bununla tüm gününü geçirmeni isteyemem çünkü bir sürü farklı işin de vardır ama yavaş kalıyor biraz, yazması daha uzun sürüyor okurken birkaç dakika o yüzden bu söylediklerimi söylemek kolay neyse işte buralardayım ben her zaman pek belli etmesem de
      ···
    2. 2.
      0
      Ve karakterini anlattığın kadarıyla beğenilmek ve takip edilmek, ilgi hoşuna gidiyor burada olduğumuzu belli edersek takdir edersek baya mutlu olursun, yaani ilgi meraklısı denilmez buna ama var birşeyler (biraz çözümlemek istedim seni, iyi geceler)-(burçlara inananlar sana aslan ya da koç derdi)
      ···
    3. 3.
      0
      Pnpacım ben geceleri 3-4 gibi okuyorum. Uykum gelince de uyuyorum. Boşa yazmıyorsun emin ol.Yarım bırakma sakın. Seviyorum seni
      ···
    4. 4.
      0
      Haklısınız beyler. Gündelik işlerle uğraşmaktan buraya yeterince vakit ayıramadığımın, bu sebeple de yazdıklarımın yavaş kaldığının farkındayım. Ben de olabildiğinde çözmeye çalışıyorum zaten bu durumu. Ama ilerleyen günlerde hepsi toparlanacak merak etmeyin.

      Analize bakacak olursakta haklısın. Takdir edilmek kimin hoşuna gitmez ki, benimde hoşuma gidiyor elbet. Ayrıca burcum aslan değil, başak *
      ···
    5. diğerleri 2
  13. 88.
    +3
    Günaydın Panpalarım

    Yılbaşında dıbına koymuş olmalıyız ki ortalığın iş günü olmasına rağmen anca kendime gelebiliyor gibiyim. Burayıda boşlamış gibi oldum biraz, kusuruma bakmayın. Mesaj ve entry’lerinizi görüyorum, gün içersinde hepsine detaylı olarak yanıt vericem. Hikayede de devam edilecek güzel bi bölüm var önümüzde.

    Yeni yılınız güzel geçsin, mutlu olun...
    ···
    1. 1.
      0
      Beklemedeyiz panpa, hızlı yazarsan harika olur.
      ···
  14. 89.
    +3
    https://www.youtube.com/watch?v=HSBmy6hW-n4

    Aradan bir kaç gün geçti. Bizimkiler odalarına döndü, Büşra'yla yaşananlar ilerlemeye devam ediyor, açıklanan vize notlarım pekte hoş görünmekte. Keyfim yerindeydi. Her şey tıkırında. Fakat Eylül'den gelmiş bir mesaj daha bu keyfi kaçırmaya yetebiliyor.

    Yurtta Furkan'larla oturduğumuz bi akşam yine bi mesaj geldi Facebook'tan. Kim olduğunuz tahmin etmek elbette pek zor değil. Bu sefer atar yapmak yerine, savuşturmak yerine karşıma alıp doğru düzgün konuşma niyetindeydim. Ama mesajları daha kısaydı bu sefer, o da çok zorlayacak gibi değildi.

    "Ben seni gördüğümde üzülüyorum artık. Ağlayacak duruma geliyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum (izmirli) ama sana bakmadan da edemiyorum."

    "N'oldu, üzülecek ne durum var ki ? Söylesen kim olduğunu, nerede olduğunu çözücez belki"

    "Çözülecek gibi değil, çözülmez. Bak mesela şu anda şu mesajı ağlayarak yazıyorum. Ama görmüyosun, bilmiyosun, bilemezsin... "

    Haydaa, yine mi ağlamalar sızlamalar. Neden abi, ben kimseyi üzmek istemiyordum ki zaten. Ben mesajına cevap vermek için hazırlanırken bu sefer bi fotoğraf geldi. Bu olaylar olurken Furkan ve diğerleride yanımda, mesajları birlikte yazıyoruz tabii. Fotoğraf geldikten sonra hepimizin tepkisi aynı oldu;

    "Oha fotoğraf geldi lan, neresini çekip attı acaba, bak bakalım ağlıyo muymuş ahahahah"

    iğrenç herifler sizi.

    Fotoğrafı açtığımda ön kameradan çekilmiş yaşlı bir göz gördüm. Ama sadece tek gözünü çekmişti. Kocaman, masmavi, parlak ve yaşlı olan gözleri gördükten sonra kim olduğunu tahmin etmek pekte zor olmadı. Evet evet, bu kesinlikle Büşra'nın gözüydü. Büşra ulan, tüm günümü birlikte geçirdiğim, sevgilim dediğim kadın. Neden böyle saçma bişey yapardı ki beyler...
    ···
  15. 90.
    +2
    edit:

    sözlükte sorun var herhalde beyler. partı giriyorum fakat yarısı çıkıyor entry'de. ben en iyisi word'e kaydedeyim şunları, akşam toplu bi şekilde atarım...
    ···
  16. 91.
    +2
    Fotoğrafı gördükten sonra çok uzatmadan cevaba başladım;

    "Bu benim Büşramın gözleri, e sen de Büşra olmalısın. Neden yaptın ki böyle bişeyi, fake hesap falan ?"

    Cevap gelmedi, çevrimdışı oldu. O gece telefondan ya da mesajdan da konuşmadık bu durumu. Çünkü yarın yüz yüze konuşmamız gerekliydi. Ciddi ve saçma bi konuydu bu, öyle üstünkörü konuşulacak bişey değil.

    Sabah her zaman yaptığım gibi okula gittim. Önce 2. sınıflarla dersim vardı, ondan sonra diğer sınıfla derse girecektim. Büşra da o zamana kadar bekleyecekti haliyle. Okula geldikten sonra Büşra'ya bi mesaj attım;

    "Öğle yemeğine birlikte gidelim, konuşmamız gereken şeyler var"
    ···
  17. 92.
    +2
    Biraz korkutu mu olmuştu bu durum ? Ya fazla mı kaçmıştı verdiğim göz dağı ? Oysa yalnızca konunun ciddiyetinden bahsetmek, ona hissettirmek istemiştim. Çok gecikmeden "Tamam " cevabı geldi. Ders önemliydi, anlatılan konu daha önemliydi. Tüm iyi gelen vize notlarımın arasında kötü olan tek notumun olduğu dersti. Ama kafam öyle kurcalanmış, dikkatim öyle dağılmıştı ki ne derse verebiliyordum kendimi ne de dinleyecek durumdaydım. Esasına bakacak olursak bu durum birazcık soğutmuştu beni Büşra'ya karşı. Bu yaptığı, bi kaç haftadır süren mesaj atma faslı, kendini soyutlaması, fake hesap falan. Hiç gereği olan şeyler gibi değildi, yoktuda zaten. Oysa birlikteyken, konuşurken, el ele, göz göze ne kadarda mutlu ve sorunsuz haldeydik. Ben ona karşı olan güvenimi tam anlamıyla sağlamaya çalışıp sağlayabildiğim düşüncesindeyken neden bi güven testine tabi tutulmuştum ?

    Şu fani hayatımda pek çok kişiyle birlikte olmuş, pek çok kişiyi hayatıma almışken ilk kez kafamdaki önyargıları bi kenara bırakıp hiç düşünmediğim birisini de sevebileceğimi göstermiştim. Hem kendime, hem de çevremdekilere. Sevmiştimde beyler, fazlasıyla sevmiştim hemde. Uğruna pek çok şey yapacak kadar, laf söz olmasına değecek kadar çok sevip değer vermiştim. O da boş değildi ki bana karşı, biliyorum, belliydi de yani. Ama neden buna sebep olmuştu ? Soğumuştum, artık eski gözle bakamıyordum nedense. Attığı fotoğraf, yaşlı gözü, benim doyamadan uzuun uzadıya baktığım masmavi gözleri... Hepsi aklıma geldikçe içimdeki hislerin değişime uğradığını farkediyor, hissediyor gibiydim. Ama bunu ona doğrudan belli etmek istemiyordum, etmemem de lazımdı zaten.
    ···
  18. 93.
    +3
    Ders bitti, apar topar kalkıp yemekhaneye gittim. Her zaman buluştuğumuz koltuğa oturup gelmesini bekledim. Yıkık bi vaziyetteydim. Ufaktan sinirde vardı içimde. Ama dizginlemeye çalışıyordum. Sonunda geldi, o narin yürüyüşüyle girdi yemekhaneye. Gözleri bu sefer daha çok parıldıyordu sanki bana bakarken. Ama mahcuptu, o da farkındaydı yaptıklarının. Yanıma attığı her adımda yanakları bi ton daha kızarıyor gibiydi. Normalde şimdiye kadar çoktan ayaklanıp gelmesini beklerdim. Ama bu sefer oturmaya devam ediyordum. Yürüdü, geldi yanıma kadar. Gülümseyerek bakmaya devam edip muziplik yapar gibi başladı konuşmaya.

    "Ee, sarılmayacak mısın ?" dedi kollarını açarak. Hayır diyemedim. Çünkü sarıldığım anda yağ gibi eriyip biteceğimi adım gibi biliyordum. Ayağa kalkıp beklediği gibi sarıldım ona. Bi süre öyle kaldıktan sonra ayrılıp gözlerine bakarak "Konuşacak çok şey var Eylül Hanım, hadi gidelim bakalım yemekhaneye" dedim.

    Gerçekten de öyleydi. Her ne kadar yumuşatsa da beni bu sarılma daha konuşacak çook şey vardı...
    ···
    1. 1.
      0
      Kendi ismiyle mi yazdın lan eylül kim?
      ···
    2. 2.
      0
      Açtığı fake hesaptaki ismi
      ···
  19. 94.
    +3
    Yemeklerimizi alıp oturduk. Ama bu süreçte hatasının farkında belli ki sürekli şebeklikler, sevimlilikler peşinde. Hayır fazlasıyla da sevimli zaten. Ama bu yaşanan durumu ben bir türlü kendime yediremediğimden dolayı tepki gösteriyorum kendimce. Oturduk masanın birine, kaşığı çatalı bi kenara bırakıp beni seyretmeye başladı. Öyle dikkatle, öyle güzel bakıyordu ki bişey diyemedim. Bi süre sonra dökülmeye başladım bende;

    “Eee Büşra Hanım. Anlatın bakalım, nedir bu ‘Eylül’ saçmalığı. Merak ettim doğrusu”

    “Yaa bu konuyu konuşmasak, lütfen. Daha sonra da konuşabiliriz. Çok özledim ben seni, güzel şeylerden bahsedelim, neşeli neşeli yemeğimizi yiyelim, el ele dersimize gidelim ne dersin ? Sonra konuşuruz istersen.”

    “Büşra yaptıklarının farkındasın sen dimi. Konuşulmayacak şey değil bu anlat bana. Bana neden güvenmedin ? Güvenini kıracak, şüphe etmeni sağlayacak ya da bunları yapmana sebep olacak ne yaptım ? Varsa bi hatam, bi kusurum anlat bileyim. ama sanmıyorum ben bi hatam olduğunu. Anlat nereden çıktı bu Eylül.”

    “iyi tamam anlatıyorum, öyle istiyosun madem. Benim senden önceki ilişkim karmaşıktı biraz. Köy yerinden tanıyorum onu, yalan yok seviyodumda. Adı Mustafa’ydı. Bi fabrikada çalışıyodu, tüm günü orada geçiyodu. Biz pek görüşme fırsatıda bulamıyoduk birbirimizle. Bi gün buluşsak diğer gün bahaneler üretiyodu bana. Ama ona güvendim, güvenmek istedim. Aradan zaman geçti, sonradan farkettim ki beni oyaladığı zamanlarda fabrikadaki bi kadınla birlikteymiş. Aldatılmışım yani ben ona güven sağlarken. O zamandan bu zamana kadar hayatıma soktuğum, sevdiğim bi tek sen oldun. Evet, sana güvendim. Ama ne bileyim, aynı şeyi yaşamaktan korktum işte. Ben de böyle bişey yaparak senden haber almak istedim. Evet, büyük bi hata yaptım farkındayım. Tüm gün yanımda olurken, bana vakit ayırırken senden şüphe etmem benim salaklığım. Özür dilerim, affet beni lütfen.”

    Söylediklerini kulaklarımı açarak dinlemiştim. Bu açıklamaları yaparken öte yandan da hiç konuşmadığımız ilişki hayatlarımız hakkında ufak bilgilere sahip olmuştum. O beni sormamıştı, belkide yine bi güven sorunu çıkabileceğinden çekinmişti sormak için. Ama merakı vardı, hissedebiliyordum. Demek Mustafa, demek onun suçunu hayatına aldığın bana yüklemeye çalışıp güvensizlik yapmıştın. Müthiş giden bir ilişkiye taş koymuştun Büşra, haberin yoktu…
    Tümünü Göster
    ···
  20. 95.
    +2
    Söyledikleri şaşırtmamıştı aslında beni, beklediğim bişeydi. Çünkü ben onun için izmir’e gitmemeyi tercih edip sırf onunla vakit geçirmek, tanımak, güven sağlamak için burada kalmayı tercih etmişken bunlara rağmen bi güven problemi yaşıyorsa geçmişte aldığı bi darbeden dolayı olması çokta uzak bi ihtimal değildi. Anlattıkları bittikten sonra o koca mavi gözleriyle gözlerimin içine bakıp bişeyler söylememi bekliyordu. Bakışlarını destekler nitelikte ellerimide kavradıktan sonra “Özür dilerim (izmirli), söz bir daha böyle bir şey olmayacak” diyerek devam etti. Tamam dedim kendi kendime, tamam ulan. Güveni ben aşılardım ona, toparlardık belki bu bozuk halleri. Ama ben hala bozuk, kırık ve soğumuş bi haldeydim ona karşı.

    “Peki bakalım, öyle olsun. Bu Mustafa konusuda daha fazla kurcalamak istemiyorum, daha fazla canım sıkılmasın”

    “Seni seviyorum”

    “Ben de seni”

    Az evvel esip gürleyen bi adam vardı beyler hatırladınız mı ? Hani kızgın olan, oflayan poflayan. işte iki güzel söz, bi yakınlaşma, samimiyet bi erkeği bu kadar kolay yumuşatabilir. Düşmüştüm valla, yalan değil. Ama içimde bi soğuma durumu hala vardı.

    Ertesi gün izmir’den haber gelmişti. Geçişle bu üniversiteye geldiğim için orada yapılması, imzalanması gereken birkaç evrak işi varmış. Hay dıbına koyayım be, tatili Büşra’yla değerlendirip izmir’e dönmezken şimdi izmir ihtiyacı doğmuştu. Gitmem acildi, napalım. Dersleri, Büşra’yı birazcık asıp gidicez artık. Durumdan Büşra’ya ve odadakilere bahsettim. Büşra şimdiden özledğini, çabuk gidip gelmemi istediğini söyledi (ne aşk ama dimi amk). Odadakilerde “Ulan tam da bu haftasonu toplu bi plan yapmıştık, gidip sıçacaksın illa içine” diye çoktan köpürüp ağzıma sıçmışlardı. Dönerim olm, yetişirim planınıza ne kastınız amk. Haftsonu geldi çattı, Cuma gününden hazırlanıp çıktım. Uçakla gideceğimden önce istanbul Sabiha Gökçen’e oradan da izmir’e gidecektim.

    Bu arada uçakla seyahat ettiniz mi beyler hiç ? Gerçi bu da saçma bi soru oldu amk, neden etmeyesiniz. Uçak seyahatleri çok hoşuma gider benim. Hani konforu rahatlığı çabukluğu falan değil de o hissiyat, o özel olma hissi hep hoşuma gider, egomu okşar benim. Bi de ufaklıktan beri LOST izleyip hayranı olmasından kaynaklı olsa gerek uçağa binerken ya da inerken hep öyle hissederim. Doktor Jack Shephard gibi uçağa binerken göz kontağı kurduğum yolculara gülümserim, etrafa bakınırım, koltuğuma oturduktan sonra yanımdakilerle falan konuşup sohbet ederim. Hani uçak düşerse liderliği ben ele alıcam, haberiniz olsun mesajı verirmiş gibi ahahaha. Ulan ne salak adamım amk
    Tümünü Göster
    ···