/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +7
    Aradan günler geçti, pazar gününe geldik. Odada hala 1 kişi ekgibti, ne zaman gelecek diye beklerken akşama doğru o da geldi yerleşmeye. En az 1.90 boyunda, ela ayrık gözlere sahip, garip görünümlü bi çocuk geldi ailesiyle birlikte. Ufak biriside değildi, neden ailesiyle gelmişti acaba ? Yatağı kapının yanında olan kişi olarak ben selam verdim öncelikle hem kendisine hem de ailesine. Adı Furkan'mış. Babası Dolmabahçe Sarayı'nda dış işlerle uğraşıyomuş. Yurtdışından misafirler gelince onlarla ilgilenmeler falan filan işte. Gelip odasına yerleşti, ailesiyle uzun uzun vedalaştıktan sonra yanımıza geldi. O da dgs öğrencisiymiş. Yıldız Teknikte mekatronik okumuş 2 senelik, sonrasında buraya gelmiş işte makine mühendisliği okumaya. Ama öncesinde de hazırlık alması gerekiyomuş. çünkü çok boş geçen ve hiç bir faydasını görmediği 2 senenin ardından kafası boş bi şekilde okula başlamaktansa en baştan, bu bölümü yeni kazanmış gibi derslerini muafiyete saydırmadan baştan okumak istedi. eee bu da hazırlık dahil 5 sene demek. başta gözlerinden korkmuştum bu çocuğun, renkli olmasına rağmen bayık bakışları ve ayrık gözleri tam bir keş, madde bağımlısı olduğu hissini uyandırmıştı bende. ama ailesiyle gelip yurduna yerleşen birisi bırak maddeyi sigara dahi kullanmıyodur. oda arkadaşlarımı detaylı anlatmak zorundaydım beyler, kusuruma bakmayın. çünkü bu hikayenin büyük bir çoğunluğunda onlar olacak etrafta.

    biz oda kaynaşmasında bulunurken dışarıdan gelen seslerden anladık ki diğer odalarda dolmaya başlamış, dairemiz kalabalıklaşıyor. şimdiye kadar azerilerin damlaması gerekliydi odaya, ama hala ortalarda yoklar. bi işler çeviriyolardır elbet kendi hallerine
    ···
  2. 52.
    +7
    Yurda ayaklarım yere değmeden gittim. Tam odadan içeri adımımı atarken telefonumun titrediğini farkettim. Mesaj Gamze’dendi;
    “Heeey”

    Sempatik girişti. Üstelik beni “Ulan ne yazsam, ne zaman yazsam” derdinden de kurtarmıştı. Odaya girince çocuklarla aramdaki samimiyete güvenerek duyuru yapar gibi konuştum;

    “selam beyler, artık bi yenge adayınız var haberiniz olsun”

    Furkan bilgisayar başında LoL’ü oynamaya çalışırken “ooo hayırlısı olsun, bu ne hız” diyerek katıldı. Kadir’se “gibtir len daha dün bir bugün iki” diye gülerek bi çıkışta bulundu. “Al olm, mesaj attı şimdi inanmıyosan bak” diye gösterdim. Ağzı açık “vay züt” diyip yerine oturdu. Furkan nasıl olduğunu sorarken olanı biteni anlattım. Öte yandan da Gamze’ye cevap verdim. O gün öyle geçti. Araya haftasonu girdi, buluşmaya karar verdik. Bu sefer yancısı olmadan, ikimiz.

    Güzelde geçti buluşma. Birbirimizi daha iyi tanıma fırsatımız oldu. O bana kendini açtı ben ona. Ama açılan yarama değinmeden tabii ki, orası hala hassas. Samimiydik, iyiydik yani. Kampüs tarafında bi yurtta kalıyomuş, mavi durak’a pek sık gelmezmiş yani. Cumartesi günümüz öyle geçtikten sonra onu otobüsüne bindirip yurda döndüm. Dönen geyikler yine aynıydı, güldük eğlendik. Biz üçümüz iyi anlaşırken Berkay hep arka plandaydı. Ara ara lafa katılır geri kalan zamanlarda laptop’ından Lig TV’yi açar maçları ya da özetlerini izleyerek okul harici günlerini geçirirdi. Bu arada odada olan 4 kişide bağlattığım internete ortak oldu. Faturayı bölüşüyoruz. Kadir yalnızca telefondan bağlanıyo, laptop kullanma gibi bi durumu yok. Furkan’la ben yan yanyanayız zaten, izlediğimiz dizilerde oyunlarda bir. Ortak kullanıyoruz gibi. Berkay’da sürekli canlı yayın seyrediyodu. O kastırıyodu interneti biz oyundayken, ama bi kaç kez uyarmayla çözdük, yani çözdüğümüzü sandık
    ···
  3. 53.
    +7
    fakültemin durağına gelip indikten sonra yine içim kıpır kıpır şekilde uzunca olan merdivenlerden inip binaya doğru yola koyuldum. öğrenci işlerinde işlerimi hallederken bölüm başkanı olan hocayla karşılaştım. aslında iyi bi adamdı bu. bilgi birikimi, yaşadıkları, tecrübesi fazlaydı. ulan zaten yoldan geçen boş bi öğretim görevlisini burada bölüm başkanı yapmazlardı. elbet böyle birisi olacaktı. ama geçiş öğrencisi olmamla ilgili söylediği şakalar artık batmaya başlıyodu be.

    "sana fazladan bi kaç ders daha ekledim, onlarıda atlat bakalım delikanlı"
    "ooo geldiğin puanda yüksekmiş (3.74'tü bu arada) onu birazcık kırpalım da hakettiğin yerlere gelebilesin"

    falan filan.

    Şaka diyorum ama harbiden önceden aldığım dersleri yeniden eklemişti lan ders programıma. Hem de oldukça kabarık bi ders programıydı bu. Bi dersten çıkıp koşarak diğerine gitmem, gecemi gündüz etmem, hatta blok derslere fazlasıyla alışmam gerekiyodu. haftanın her günü dolu olmamda cabası. of hocam be, iyi anlaşabilirdik. daha ilk haftadan şu kazığı atmasaydınız bana çok kral olucaktı aslında.

    işleri hallettikten sonra fakültenin içinde, çevresinde dolaşayım dedim biraz. Ulan öğrenci olarak geldik anca karıya kıza, gezilecek yerlere bakıyorum. Az sınıflara, laboratuvarlara, amfilere bakayım. Nasıl bi ortamda geçecekmiş 3 senelik uzun maceram. sınıflar fazlasıyla ferah, her yerden ışık alıyo. tabii hocalar rahatça slayt okuyabilsin diye hazırlanmış projeksiyon cihazlarıda yerlerini almış. amfilerde fazlasıyla tatmin edici. en azından dersten sıkılırsan rahatlıkla uyuyabilirsin, karışan falan çok olmaz gibi.
    kantinine göz atacak olursak; anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalabilir beyler. öyle bi kantine sahibiz ki hem ortamı hem de konumu çok iyi. üniversite genelinde güzel (hatta yollu) kızların en bol olduğu, hatun düşürmek için en yüksek potansiyele sahip kantinde burasıymış zaten söylendiği kadarıyla. hatta başka bölüm ve fakültelerden sırf karı-kız kesmek için gelen öğencilere rastladığım oldu. okulu bitirdim, yıllar geçti. ama hala aynı şekilde olduğunun haberini alırım orada olan eşten dosttan.
    herkes bi gruba sahipti. sohbetini eden, dedikodusunu yapan, yeni tanışmaya çalışan, fal baktıran, abaza muhabbetleri çeviren... herkes bi oluşum içindeydi yani. ben gidip koltuklardan birine tek başıma otursaydım daha ilk haftadan loser damgası yiyebilirdim. zaten izmirden geldiğim için giyim kuşam olarak farklı bi tipim, dikkat çekebiliyorum. bi de yalnız oturup iyice sıçmayalım. bakınıp geçtim sadece. elbet bi ekip oluşturup ben de oturur iki lafın belini kırarım birileriyle.

    fakülteyle, öğrenci işleriyle ilgim alakam kesildiğine göre daha pazartesiye kadar uğramam buralara. aslında uğrasam mı lan ara ara ? belki mavi gözlü hanım hanımcık güzellikle tekrar karşılaşırdık. belki bu sefer konuşur tanışırdık bile. ne var yani parasını alıp "kaptan, şuradan bi öğrenci al" diye bağırarak uzattıysam. olamaz mı amk
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    +6
    Sabah oldu, büyük bi baş ağrısıyla uyandım. Ulan normalde bu kadar içen bi insan değilim ben. Ama boşluğuma denk geldi demek ki, dertten içtik bi gecede tüm yıllık kotamızı amk. Zaten hep öyle derler ya; "Alkol içmek insanın yarınından çalmaktır. Keyfi kederi bugün tadar yarın ağrısını yaşarsın" diye. Ne de haklılarmış amk, ilk kez olmasa da bi kez daha tecrübe etmiş oldum bunu. Uyanır uyanmaz aklıma gelen şey "Ulan idil ne yapıyodur şimdi" sorusu oldu. Silkinip kendime geldim, bundan bana ne amk ben neden düşünüyorum ki bunu. Kafamın bi köşesinde dün geceden kalan bişey var, ama bir türlü hatırlayamıyorum. Telefonuma bakayım dedim, Büşra'yla olan konuşmalarım açık kalmış. Okudum, okumaz olaydım. Anasını gibeyiim, neler yapmışım lan ben böyle. Benim gibi nezih, hoşgörülü, etliye sütlüye karışmayan birisi sırf benim sevgilim oldu diye tesettürlü olan bi kızı zor kullanarak açmaya çalışmışım. Üstelik açılmazsan olmaz diye tehditvari bi de ayrılık kelamı etmişim. Harbi salaklın, harbi hayvansın sen (izmirli). Bırak Büşra'yı, bırak yakınında olan bi başkasını kimselere söylenecek şey değil lan bu. Aah ah, alkol çok kötü şey beyler. insanın en derinlerine sakladığı duygu ve düşünceleri açığa çıkarmak, fütursuzca yüze vurmak için çok etkili birşey. Ama ben yanlış yerde, yanlış zamanda yanlış kişiye karşı kullanmış olmuştum bu durumu. Çünkü salaklık...

    Daha bişey yazmaya, bişey söylemeye yüzüm yoktu. Telefonda olan konuşmayıda hayal meyal hatırlıyordum. Ama genel açıdan bakacak olursak bu bi ayrılıktı, ayrılmıştık. Ve benim Sakarya'ya dönmeme vardı bi kaç gün daha. Bakalım o günler nasıl geçecekti. Günün ilerleyen saatlerinde bi video gelmişti telefonuma, gönderen Büşra'ydı. Videoyu izledikten sonra ilk başta bi duygulanma, bi garip hissetme yaşamışken sonrasında nedense bi cringe hissi dolup taşmıştı içimden. Video şu şekildeydi;

    Dersin işleneceği boş sınıfa önceden gelinmiş. Videoyu çeken kişi Mikail. Büşra bir öğretmen edasıyla kapıdan sınıfa girip kameraya karşı konuşmaya başlıyo. Ders anlatır gibi güzel güzel, tatlı tatlı konuşup gülümserken konu aşka geliyo. "Hepimiz hayatlarımızda hedefler, amaçlar belirleriz. Kimimiz başarıyı, kimimiz parayı, kimimiz aşkı kovalar durur. Aşkı kovalamak kutsaldır, yakalayınca bırakmamak gerekir. Ben çokta uzak olmayan bi zamanda buldum aşkı, bırakmayada hiç niyetim yok. Seni çok seviyorum (izmirli), sevmeyede hep devam edicem. Özletme artık kendini, dön sevgilinin yanına, yerine, yurduna. Güzel günler yakın"

    Gülümseyip bitiriyor videoyu. Ulan benim için böyle şeyler yapan bi kız vardı. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Cevap veremedim videoya. Kim bilir ne beklentilerle çekmişti Büşracım onu, ama benim bi gece öncesinden yaptığım mallık suskun kalmaya itmişti beni. Daha fazla kalamazdım izmir'de. Erken dönmem, idil şokunu atlatmam, Büşra mevzusunuda toparlamam lazımdı. Bi sonraki gün dönmeye karar verdim. Bavulumu çantamı toparlayıp yola koyuldum...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Alkol oruspu çocuğudur
      ···
    2. 2.
      0
      1 saat olmuş pnp yaz artk
      ···
    3. 3.
      0
      Sen tam bir aptal huur evladısın
      ···
    4. 4.
      0
      Yazsana dıbına kodum
      ···
    5. diğerleri 2
  5. 55.
    +6
    Yemekhane yurdun en alt katındaydı, merdivenlerde sohbet ede ede indik. Kapıda bizi uzun boylu bi çocuk karşıladı. Eşqin’le Javid ooo diyerek gidip sarıldılar çocuğa. Masum, sessiz bi yüz ifadesine sahip, normal bi tipti. Eşqin ekgib kalmadan yanıma gelip tanıştırdı çocuğu

    “qaqaş bu Raul. Bu da azeri, baküden gelirken tanıştık bizde. Annesi orada hemşirelik yapıyo, bana emanet etti gelirken” Raul oradan atıldı gülerek “Hadi len oradan, emanet falan etmedi. Tanıştık birlikte geldik sadece. Ben Raul, memnun oldum tanıştığıma”

    Çocuksu, saf, naif mi çocuktu. Azeri olmasına rağmen bu iki zıpır kadar fırlama ya da açık gözlü değildi. ismide ispanyol gibiydi, hoştu lan aslında adı hoşuma gitmişti benim. Tanıştık, geçtik masalara. Yemekler ilk günden fazlasıyla güzeldi, es geçiyorum o kısımları daha sonrasında değiniriz. Yemekten sonra azeri balaları sigara keyiflerinide bitirdikten sonra odalara dağıldık. Raul içmiyodu sigara. Keza duruşundan da konışmasından da hiç bi kötü alışkanlığı olmadığını anlamak çok zor değil. Ulan daha başlardan koruma dürtüsüne kapılmıştım bu çocuğu nedense. Sanki annesi harbiden bize emanet etmiş gibiydi. Ama azeriler iyi insanlardı. Daha ilk haftadan 3 tanesiyle tanışmıştım ve aramda fazlasıyla iyiydi. En azından sıcak kanlıydılar. Odamda buzdolabı gibi duran bi tip vardı zaten. Bunlar ondan kat kat daha iyilerdi. Sahi, şimdi odaya çıkınca bi de onunla muhattap olması vardı.
    ···
    1. 1.
      0
      Hocam çok gereksiz yerleri yazıyorsun. Bir an önce ana konu öncesine ve ana konuya gel.
      ···
    2. 2.
      0
      harbiden moruk okadar anlatıyosun 1 hafta geçmedi
      ···
    3. 3.
      +1
      Beyler zaten son zamanlarda hiç güzel hikaye okuyamadık. Adam hızlı yazsa, kısaltsa çabuk bitirse ne olur ki yine güzel hikaye arar dururuz. Bırakın yazsın nasıl istiyorsa
      ···
    4. diğerleri 1
  6. 56.
    +6
    herkese selam beyler

    öğle vakti boş bi vaktim vardı. ben de bu boş vakti girip hikayeyi biraz daha ilerletmekle geçireyim dedim. kısa da olsa bi kaç part atıcam. akşam yine uzun uzun yazacaklarımla sizlerleyim
    ···
  7. 57.
    +6
    Bi insan pazartesiyi bu kadar merakla, istekle bekler miydi ? Beklerdi, en azından ben beklerdim. Bekledim de. Sonunda geldi çattı pazartesi. Bu sefer her zamankinden daha şık giyinmiş, daha özenle hazırlanmış ve gülücükler saçarak gitmişim okula; sırf Büşra'yla görüşebilirim diye.

    Bi önceki geceden Mikail'le de haberleştik, yine yanımda yamacımda duracak. Büşra gelince bi ayar çekicez falan filan, planımız bu. Basit ama işler gibi. Sınıfa gittim, en arkaları mesken tutmuş olan ben işim gücüm yokmuş gibi gittim yine en öne oturdum. Ders dinleyeceğimden değil, Büşra uğruna ulan. Sınıftakilerde bugünkü değişimimi farketmiş olacak ki sınıfa girdiğim andan itibaren takılmaya başlamışlardı bana.

    "Ooo (izmirli) hayırdır, ders çıkışı düğüne mi geçiyosun"
    "Olm iki dirhem bir çekirdek olmuşsun, yakışmış yakışmış"
    "Siftah mı lan, basayım şu ayakkabılarına da adet yerini bulsun ehe ehe ehe"

    Olm çok mu abartmıştım lan acaba ? Yoo, ben her zaman şık giyinen bi insandım. Giyimim kuşamım, renk seçimlerim, uydurduğum kravatlar ayakkabılar vesaire hep yerli yerinde olurdu. Evet kravat, şaşırmayın. Bi tarz mı denir ya da bi seçim mi size kalmış. Ama hep gömlek-kravat kombinleri giymeyi tercih ediyorum beyler. Resmi davranmak gibi olduğundan değil, ama kendime yakıştırdığım şey bu. Ki herkeste yakıştırırdı. Ama bugün hal ve tavırlarımdan olsa gerek biraz daha göze batmıştı. Ulan çok mu heyecanlıydım acaba ? Hazır değil miydim henüz güzel gözlerini görmeye, gülüşünü hissetmeye, sesini-konuşmasını dinlemeye ? Neden olmayayım ki, bi karşı cinsle ilk tanışmam mıydı ? ilk yakınkaşıp konuşmam mıydı ki ? Hayır, değildi elbet. izmir'in en gözde yerinden gelen, kadınlarla arası çok iyi olan bi beyefendiydim (yani öyle söylenirdi hep). Ama bu sefer farklıydı, başkaydı.

    Tüm bunlar yaşanırken Yasin bini boş geçer mi hiç, o da geldi yanaştı diğerleri gibi yanıma.
    "Ooo paralar yatmış heralde (izmirli) bey, jilet gibi giyinmişsiniz. Neye borçluyuz ya bunu ?"

    Geldi yine tipini gibtiğim, bi de bununla muhattap olması var şimdi. Ama sınıfla aram iyiyken ve böylesine keyfim yerindeyken kimseyi tersleyip dert edinemem. Hoşgörülü davranıcam ulan, sana bile iyi davranıcam.

    "Sağol Yasin sağol, her zaman ki halim ya. Bu sabah biraz daha erken kalkmış olunca hazırlanmaya daha çok vakt buldum. Ondandır ondan"

    "Eee benim şu borç işini ne zaman hallediyoruz ya, motoru alıcam senden haber bekliyorum kanka. Ateşlesen de şu parayı bi iki tur atsak seninle"

    "Ne borcu kardeşim ? Ne motoru ? Durup dururken sana neden 1.000 lira borç vereyim, ne münasebet. Şaka yaptık, güldük eğlendik hemen ciddiye almışsın yapma, saf olma olm bu kadar gerçekçi ol biraz. Hadi sonra konuşuruz kardeşim hadi"

    Büyük anlamda yüzü düşmüştü, beklediği cevap bu değildi. Beni böyle görünce yumuşak bi anımda denk gelip bişeyler koparabilmeyi, ciddi olmadan söylediğim şeyi ciddiye bağlatmayı denemişti. Yanıtını, payını alıp oturmuştu köşesine. Ama belliydi yani, bu burada bitecek bi konu değildi. Bitmezdi, bu huur çocuğu bitirmezdi.

    Ben sıraya geçip bekleyişe girecekken hiçte geç olmadan dünyamı aydınlatan güneş parçası sınıftan içeri girdi o müthiş yüz ifadesiyle. Sınıfı göz gezdirmeye başlamışken ben çoktaan hayranlıkla seyretmeye başlamıştım bile. Gözlerini birini arar gibiydi, arka sıralara bakınıyodu genel olarak. Ulan hepte benim oturduğum yerlerdi oralar, beni mi arıyodu ki acaba ? Olabilir miydi ? Mikail daha fazla geçmeden "Büşra" diye seslendikten sonra aramayı bırakıp yüzünü bize çevirdi. Göz göze geldik. Sanki tüm arayışı sona ermişte aradığını sonunda bulmuş gibi. Gözlerini kaçırdı, başını gülümseyerek yere eğdi. Hızlı adımlarla yanımıza geldi, Mikail'le selamlaştı. Sonra çokta gecikmeyen tatlı mı tatlı bi gülümsemeyle sırasını bana getirmişti;

    "Sana da Günaydın (izmirli)"
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    +6
    Önümüzdeki 2 hafta su gibi geçip gitti. Furkan spora başlamaya karar vermiş benide yanına çekmeye çalışırken ben inatla reddetmekteydim ? Fazla bi kilom yoktu aslında, ama zayıf biriside sayılmazdım. Ama canım istemiyodu spora gitmeyi falan. Zaten dersler ve Gamze’yle fazlasıyla meşguldüm. Mutluydumda. Her ders aralarında, okul giriş-çıkışlarında görüşür olmuştuk. Fakat son 2 gündür aramızda anlam veremediğim bi esinti vardı. Yürürken el ele, otururken omuz omuza, hatta bazen dudak dudağa geldiğimiz oluyodu. Çok hızlı gelişmişti aslında her şey ? Korkulacak bişey miydi bu ? Aslında hayır. Çünkü kazanmak, elde etmek için uğraş göstermediğim, kendiliğinden olan ve hızlıca gelişmiş bi ilişkinin bitmeside girişi kadar hızlı olurdu benim için. Zorlanmazdım yani. Bi kaç gün sonra dökülüverdi hanımefendi;

    “Ben seni stalklamak istedim biraz. Google’a senin adını soyadını yazdım. Çıkanlar bi miktar üzdü beni. Eski sevgilinle ilgili olan yazıların, paylaşımların falan. Unutamamışsın belli ki, hala aklında bi yerlerde o var”

    Hassas noktama gelmişti bu sefer. Her konuda şaf cambazlığı yapabilecek olan ben bu sefer lafı dolandırmaya mecalim yok gibi hissetmiştim bi anda. Dolandırmadım da. Direk “Evet, önceden paylaşmıştım öyle şeyler. Sonradan da kaldırmak falan istemedim, duruyolar hala öyle” diye devam ederken “Bi aptallık yapıp kaybetmiş senin gibi birisini, neden hala üzülüyosun ki onun için” yanıtı geldi. Aptallık ? Eski sevgilime ? En hassas noktama ? Bu söylenecek şey değildi, sen değil kralı gelse söyletmezdim.

    “Sen ne dediğinin farkında mısın Gamze ? Konuşmalarına dikkat et kalbini kırmak istemiyorum. Kimse böyle konuşamaz”

    “Hala korur gibisin ? Bana hak vereceğine hala yasını tutuyosun ? Hem de benimle birlikteyken, sana inanamıyorum (izmirli) gerçekten inanamıyorum”

    “Madem öyle bitsin Gamze, ben yasımı tutmaya devam ederim. Ama sen bu konu hakkında en ufak bir yorum bile yapamazsın bunu kafana sok”

    Sert bi sondu, sert bi final. Ama olması gerekende buydu. Ben kimsenin geçmişini sorgulayıp dil uzatmıyorsam kimse de bana aynısını yapamazdı. Hele bu konuda hiç kimse söz hakkına sahip değildi. Yaramı satacağını düşündüğüm bandajım çok erkenden kopuvermişti altındaki kanamaya dayanamadan. Damlayan kan sargıyı yıpratmıştı yavaş yavaş. Ki fazla da dayanamadan kopup gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    +5 -1
    Büşra diye bahsedilen kişinin benim dolmuş aşkım olduğunu farketmemin ardından işler bir miktar daha değişmeye başlamıştı. Sınıfa olan bakış açım, okula gitme isteğim, ders çalışma isteğim dahi alevlenmişti. çünkü notları verecek kişi büşra'ydı, tamam belki kızın haberi yoktu notlarını alacağımdan ama eninde sonunda alacaktım mikail'den. o gün yurda döndükten sonra furkan'da da bi haller olduğunu farketmiştim. o da benim gibiydi, daha bi istekli daha bi neşeli. benim olayın henüz bi akıbeti yoktu tabii, oturup bunu onlara anlatmam yersiz olurdu. onun yerine kendi mutluluğumu içimde yaşarken furkan'a sataşmaya çalıştım

    "hayırdır lan neden mutlusun bu kadar dalyannan, sporda birini mi gördün"
    "yok be kanka, sporda değil de hazırlıkta birisi dikkatimi çekiyo kaç zamandır"
    "neden bahsetmedin olm madem öyleydide, gizlimiz saklımız mı var"
    "bişey belli değildi bende, gördükçe hoşlanıyodum sadece. ama şimdi hoşlantıdan fazlası olduğunu farkettim. yanına gidip konuşmayı falan istiyorum ama hiç tek gezmiyo ki, arkadaşı var hep yanında. sigara içmeye çıksa ikisi, kantine gitse ikisi, sınıfa girseler yine ikisi. bi türlü denk gelemiyorum kıza. ama bugün onun da bana baktığını farkettim, ondan böyle keyfim yerinde"

    sevinmiştim onun adına. böyle ikili ilişkiler konusunda furkan kapalı bi kutu gibiydi. kimi olmuş, kimi sevmiş hiç bahsetmez, anlatmazdı bize. şu sakarya'daki en yakını benim onu biliyorum, ama bana dahi henüz hiç birşey anlatmamıştı. ama acılı şeyler yaşadığından değil, sevmeye değecek kimseyi bulamadığındandı bu. enazından ben öyle tahmin ediyorum. ben yatağıma uzanıp büşra ve onunla nasıl tanışıp konuşmayı ilerleyebileceğime dair düşüncelere dalmış yarım saat kadar geçirmişken kafama yediğim yastık darbesiyle kendime geldim, furkan'dı.

    "gel de bot prede 3 kişinin hakkına girelim, zaten her türlü feedliyoruz amk"

    gel girelim dıbına koyim, seninle lol'de feedlemek bile güzel lan
    ···
  10. 60.
    +5 -1
    Günaydın olsun herkese

    Ağır bi hastalık geçiriyorum beyler. Günlerdir bişey yiyemiyorum, kanlı kusuyorum, hastanede yatıyorum, serum yiyorum falan. Kollarımı delik deşik ettiler amk kan ala ala. Ama bugün biraz daha iyiyim. Laptop’ımı getirttim evden, canımda sıkılıyo zaten boş durmaktan. 12’de bi doktor kontrolü olacak, onu atlattıktan sonra akşama kadar yazmayı planlıyorum. Ne kadar sayıp sövseniz haklısınız, ama hastalık olunca önüne geçilemiyor tabii.

    Anlayışınız için teşekkürler, 12’den sonra görüşürüz...
    ···
    1. 1.
      0
      Takiptwyiz , çok yaz bari aq
      ···
    2. 2.
      0
      aga sen iyi ol bize yeter Sağlığına kavuşursun inş.
      ···
  11. 61.
    +4 -2
    https://www.youtube.com/watch?v=dMt1s9aVwkM

    Sunum fazlasıyla güzel geçmiş, hem sınıfın hem de hocanın dikkatini çekmişken kendime olan özgüvenim daha da yerine gelmeye başlamıştı. Tüm bunların yanı sıra dikkatimi çeken fakat bir türlü tanıma ya da tanışma fırsatı bulamadığım hanımefendinin de dikkatini dolaylı yolla da olsa çekmeyi başarabilmiştim. Bu kızın buralardan, en azından Sakarya’dan olmadığı belliydi. Keza yanındaki kız tayfasınında kendinden arta kalır yanı yoktu. Samimi, candan, konuşkan kişilerdi gördüğüm kadarıyla. Ama bu kızda durum daha farklıydı. Sanki sınıfın WonderGirl’i buymuşçasına gelenin geçenin selam verdiği, değer verdiği, yeri gelip kolladığı bir kızdı bu. Hani şimdi “Birinci sınıfta gibişmediği kalmamıştır belki, ondan herkes böyle davranıyodur ona çok yanaşma ehe ehe ehe” diyenleriniz olabilir. Ben olsam ben de böyle düşünürdüm başta. Ama hiç öyle birisi değildi beyler görünüşte.

    Sunum bittikten sonra yurda geçip hem üzerimden şu rehaveti atmak hem de bizimkilerle vakit geçirmek istedim. Büyük bir yüktü, kurtuldum. Şimdi kafa dağıtma zamanıydı. Çıkıp gezilirdi, Çark’a gidilirdi ya da en kötüsü (ya da en iyisi) LoL oynanabilirdi Furkan’la. Fakat onunda zütü son zamanlarda Sevgi’yle konuşmaktan tutuşmuş, öte yandan hazırlık sınavları yaklaşmış derslere boğulmuştu. Spora birlikte gitme durumumuz vardı elbet, ama bu haftasonu gidip birkaç takviye alacaktık kendimize. Eee spora başlıyoruz bari tam başlayalım di mi. Yurda geldikten sonra Berkay’ın tavırlı halleriyle karşılaşmaya devam ediyordum. Umrumda olmazdı aslında, ama daha önümüzde koca 1 dönem daha vardı ve bu böyle sürmemeliydi. Hepsinden öte tavırlı olmasına rağmen hala köpek gibi internetimizi kullanıyodu lan canlı yayınlarla. Bir süre daha böyle devam ederse eğer Azerilerin yanı sıra bizden de bir tepki alacaktı. Ama dur bakalım, şimdilik etliye sütlüye pek dokunmuyoruz. Furkan’da geldikten sonra hazırlandık toparlandık falan gittik salona. Canı sıkkın bir adet Furkan’la ne kadar keyifli geçebilirdi acaba spor. Bunun denemesini yapacaktık, aynı zamanda ne olup bittiğini de tartışacaktık koşu bandı ve diğer makinelerde. Benim de anlatacak çok şeyim vardı tabii ki. Büşra’dan bahsedilecekti, sunumdan konuşulacaktı, sınıfın yapısından, hocadan; en önemlisi de dikkatimi çeken hanımefendiden. Ulan böyle yazmakta çok uzun sürüyor, ismini öğrendiğim kısma bir geçiş yapsakta şu sıfatı yazmakla uğraşmasam.

    “Anlat bakalım Furkan efendi, nedir canını sıkan durum. Yine gitti başka çocuklardan ateş istedi diye mi girdin triplere nedir can sıkıntın ?”

    “Yok be kanka, bu sefer durum biraz daha karışık. Yani nasıl anlatılır bilemiyorum da canım çok sıkkın işte.”

    “Anlat gelsin…”
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    +5
    Ders boyunca arkasını dönüp durdu parmağımı kontrol etmek için. Öyle tatlı, öyle telaşlı yüz ifadesi vardı ki kontrole gittiğimizde “deriyi gibip atmışsın, ameliyata almamız lazım” deseler sesimi çıkarmadan kabul etmeye razıydım ben. Hem bu davranışları salak triplerimi geçirmekle birlikte bana değer verdiğinide göstermişti. Herkese karşı bu tavırda olacağını sanmam beyler be, ne dersiniz ?

    Ders bitti, yine bomboş geçmişti benim için. Hayatıma Büşra faktörü girdiğinden beri zaten not tutmaya tenezzül dahi etmediğim dersleri artık dinlemeye de zahmet göstermez olmuştum. Kötüye zütürürdü bu durum beni. Ama nedense böylesi daha da davranılasıydı, en azından bi süre daha. Çantasını apar toplamasının ardından benide acele ettirerek “Bak hala oturuyo, çabuk çabuk çabuk” diye başımda dikilmeye başlamıştı. Verdiği peçetenin kana bulandığını farkettikten sonra eskisini atıp yerine yenisini vermişti. Üstelik bu sefer parmağıma saran da kendisiydi. Ne asil bi davranış be.

    Alel acele gittiğimiz sağlık ocağında pek sıra yoktu. Zaten üniversite bünyesinde olan bi sağlık kuruluşu olduğundan yalnızda öğrencilere tahsis edilmişti. Çok beklemeden doktorun yanına girdik, birlikte. Doktor benimle ilgilenirken cüzdanımı telefonumu vb. Büşra tutuyodu. Çok hoşuma gitmişti be beyler, inanın çok mutluydum. Doktor nasıl oldu, nasıl bitti diye sorup bilgi almaya çalışırken anlattıklarımın yanına “Dikkatsizlik yapıyo hocam, ondan böyle oldu” diye giydirmeler yapıyodu. Doktorun ne diyeceğide belliydi zaten, büyütülecek bişey yoktu. Ama Büşra’mın gönlü olsun diye gelmiştik bi kere. Ağrı kesici yazıldı, kremler verildi falan çıktık. Ben fakülteye doğru gitmeye çalışırken Büşra durdurup “Hayırdır (izmirli) Bey, nereye böyle” diye sordu. “Fakülteye, birlikte gidiyoruz ya işte” dedim.

    “Hayır efendim, sen yurduna gidip ilaçlarını alıp yatıyosun derse falan gelmek yok. Not gerekirse ben alır veririm sana merak etme. Gider gitmezde beni haberdar et tamam mı, aklım sende kalmasın”

    Beyler ?

    Büşra bana gerçekten değer verip önemsiyor muydu ? Yoksa sırf ben onların yanan evlerine önem verip sorduğum için verilmiş bi karşılık mıydı bu ? Mutluydum esasında. Fazlasıyla da hoşuma gitmişti. Ama öte yandan düşünceli olarak kalakalmıştım. Hepsinden önce söyledikleri arasında dikkate alınması gereken bi cümle vardı, son cümlesi...

    Dönüp kontrol ettiniz mi söylediklerini ? Etmediyseniz de şimdi ediyosunuzdur. Evet evet, o cümle. Haberdar etmemi istediği kısım. Ulan tribine girdiğim mevzunun rövanşı geçmişti elime, kullanmadan edemezdim. Karşılığını verdim ben de;

    “Ya çok önemli bişey değil cidden. Geleyim işte ben de derse bişey olmaz. Hem sen yanımda olursun, daha çabuk iyileşirim işte fena mı ?”

    Gülümsemişti, devam ettim

    “Haber ver diyosun da senin numaran bende yok ki Büşra Hanım, ben verdim sana geçen gün ama senden almayı unuttum”

    Kızarmıştı beyler, çekinmişti. Demek ki eli pek çok kez gitmişti o telefona bana bişeyler yazıp gönderebilmek için. Ama her seferinde vazgeçmişti. Şimdi ikimiz içinde bi konuşma fırsatı vardı.

    “Senin suçun, almadan gittin numaramı olur mu öyle şey. Aç şu tuş kilidini de kaydedeyim numaramı, sen şimdi o parmakla uğraşma basmaya falan”

    Zaten elinde olan telefonumu bana doğru uzattı, şifreyi girerken başını havaya doğru kaldırıp çaktırmadan bakıyomuş gibi muziplikler yapıp gülüyodu, güldürüyodu da. Kaydetti numarasını, adı ve soyadıyla.

    “Şimdi sende kayıtlı çok Büşra vardır, karışmasın soyadımı da yazdım” dedi gözünü sündüre sündüre. “Kaç tane olduğu önemli değil, konuştuğum bi tanesi olacak” diye karşılık verdim. Eee öyle sataşırsan böyle kaşınırsın Büşracım, ama tatlı bi karşılıktı bu. Kızardı, telefon ve cüzdanımı verip “Hadi bakalım, doğru yurda. Gittiğinde haber verirsin” diye yineledi. Ben de dediğini yaptım. Vedalaştıktan sonra yanından hiç ayrılasım olmasa da yola koyuldum.

    Hayat, bana gıcık olan talihim, güzel günler Sakarya’nın öneriyle bana gülmeye mi başlıyodu acaba beyler ? Uzun zamandır hakettiğim şeyler sonunda gelmeye mi başlamıştı acaba ? Emin değildim. Ama emin olduğum bişey vardı; bugün yurda mutlu gidecektim...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      seriiiiiiii
      ···
  13. 63.
    +5
    Bugünlük yardırdık gittik sanki, ne dersiniz beyler. Geçmişe dönük idil hikayesini tamamladık. Bundan sonra izmir’de karşılaştığımız kısımdan devam edicez.

    Bugünlük bu kadar yazmak yeterli dedim, yarın devam ederiz . Ama okuduktan sonra merak ettiğiniz, sormak istediğiniz bişey olursa yanıtlamaya hazırım
    ···
    1. 1.
      0
      Bence hazır zaman varken biraz daha yardır usta ya
      ···
    2. 2.
      +1
      1-) Bunca şeyi yaşadıktan sonra adamakıllı bi ilişkiye sahip olmak güç panpa, hikayenin devamında da göreceksin zaten olacakları. Düzenli olmasa da var bi kaç bişey tabii .)

      2-) 1.82 boyunda 83 kilo buğday tenli kahverengi saçlı açık kahve gözlü bi insan evladıyım. Omuzlarım genetik olsa gerek hep geniş, e bunu sporla da destekledikçe hoş bi vücut çıktı ortaya. Normalde sakal bırakmayı severdim, yakışırdıda. Fakat şimdi iş gereği jilet gibi gezme durumundayız .)
      Kime benzediğimi bi ünlüyle örnek verecek olsam Berk Atan diye bi lavuk vardı ona benzetirlerdi beni hep. O diyebilirim .D

      3-) Bölümümü daha önce belirtmedim. Belirtirsem doğrudan ifşa olabilirim çünkü
      ···
  14. 64.
    +5
    Sonrasında geçen 1 haftada her gün buluşup görüştük. Birbirimizi daha çok tanıdık, gözlerine daha çok bakabildim, daha çok tanıyabildim, sesi kulaklarımdan gitmeyecek dereceye geldi, alıştım, sevdim, sevildim. Ama tüm bunlar yaşanırken, konuşurken yolunda gitmeyen şeylerde olmaya başlamıştı sanki. Büşra aramızdaki bu farkı çok kafaya takıyor gibiydi. Fark neydi ki diye soracak olabilirsiniz, çokta haklısınız. Çünkü sizler gibi benim de fark olarak görmediğim saçma bi durum akıllara takılmaya başlamıştı. Her seferinde dile getirdiği sorunun özeti "Sen şehirlisin, izmir'den geldin buralara. Hayatında hiç köye dahi gitmemişsin. Ben ise köyde yaşayan, orada konaklayan birisi olarak sana farklı, uyumsuz geliyorum gibi sanki. Ben senin isteklerini karşılayamam, seni mutlu edemem diye korkuyorum. Çünkü biz farklıyız" şeklinde açıklanabilirdi. Çok saçma değil miydi beyler şimdiden bunları kafaya takması. Her seferinde böyle bi farkın olmadığını dile getirip içini rahatlatmaya çalışsam da yine de kafasının bi köşesinde vardı bu biliyorum.

    Büşra'yı otobüsüne bindirip yolcu ettiğim günlerden birinde telefonuma bi mesaj geldi. Furkan'dır ya da biner binmez yazan Büşra'dır diye bakarken mesajın Facebook'tan geldiğini gördüm. Evet, yazan Eylül'dü.

    "Selam, bakıyorum da çok mutlusunuz birlikte. Senin adına sevindim"

    Çevremde sağımda solumda bi yerlerdeydi bugün ve Büşra'yla birlikte oluşumu da görmüştü. Aslında çekinmiyordum bu durumdan. Görsündü, daha iyiydi böyle olması. Ama böyle mesaj atmaya devam etmesi Büşra'yla aramı açabilirdi, korkum oydu yani. Hem anlamıştım ki bu mesajı atan da Sakarya'ya kalan birisiydi. Herkes memleketine dönmüşken onun hala burada olması, bizi görmesi ve mesaj atması başka türlü açıklanamazdı. Bi sağıma soluma bakındım durakta, acaba buralarda bi yerlerde mi diye. Ama kimseler yoktu. Cevap yazdım;

    "Teşekkürler. Kim olduğunu söylesen de artık ben de sevinsem senin adına"

    "Bunu hiç bir zaman öğrenemeyeceksin"

    "O zaman sen de beni bir daha rahatsız etmeyeceksin"

    Keskin konuşmuştum. Şu anda silmem ya da engellemem lazımdı. Ama öte yandan da kim olduğuna dair merak içimi kemiriyordu. Silmedim, bekledim. Cevap falan da gelmedi. isabet olmuştu, ama sonrası daha kötü olabilir miydi ? Asıl korktuğum mesele de buydu
    ···
    1. 1.
      +1
      ikisinin aynı kişi çıkacağını düşünen bir ben mi varım
      ···
  15. 65.
    +5
    Haftasonu geçmek bilmiyordu artık. Her ne kadar Furkan'la LoL'de, çocuklarla dışarda gezmede tozmada ya da odada PlayStation oynayarak geçiyo olsa da okula gitmek istiyodum. Gidip sınıfta Büşra'yı görmek, gökten güzel denizden mavi gözlerini seyredebilmek, olduğu kadar da konuşabilmek istiyodum. Yoktu ki bi telefon numarası, bi sosyal medyası konuşabileyim. Evet, doğru okudunuz. Sosyal medya hesabıda yoktu aktif olarak, kullanmıyodu yani. Bilmiyorum nedenini. Belkide harbiden sevmiyodur kullanmayı beyler. Böyle bi dönemde, sosyal medya kullanmadan işinde gücünde olan bi kızı bulabilmek çok zor. Çünkü böylesine bi güzelliği sosyal medyada da rahat bırakacaklarını zannetmiyorum. Akbaba gibi üşüşürlerdi tepesine. Ama leşi için değil, aidiyeti için. Ben bi akbaba değildim beyler, leş beklermiş gibi dolaşmıyodum etrafında. Aksine onun iyiliğini düşünen, onunla gerçekten ciddi düşünebilecek, okuldaki diğerlerinden koruyabilecek bi kartal gibi etrafında dolaşmak niyetindeydim. Öyle de olacaktı zaman geçtikçe.

    Bu durumdan odadakilerinde haberi var tabii. Furkan her seferinde taşşak geçiyo olsa da onlarda memnun bu durumdan. Ama "Ulan bununda dayısı falan okulu basmasın, valla bu sefer kurtulamazsın" diye takılmadan da duramıyolar. Haklılar mı ? fazlasıyla. Sahiden iyi yırtmıştım beyler önceki olaydan. Bunda da öyle şeyler yaşanır mıydı ki acaba ? Kız tesettürlü, keza aileside öyle. Namus davasına kurban gitmeyelim amk. Şu Sakarya'dan gidene kadar birisinin emmisinden dayısından falan dayak yemezsem daha da bişey olmaz bana, her türlü hayatta kalırım amk

    Girdiğim ikinci sınıfla aram hiç iyi değil be. Hani bi sınıfa sıkıla sıkıla girersiniz de hiç bir keyfiniz kalmaz ya işte o hesap. Dediğim gibi, herkes ortdıbını dostluğunu kurmuş çünkü geçen seneden, herkes muhabbetinde. Ama ben sonradan gelen olunca zorlanıyorum. Aslında sorun bende de değil, sınıfın genel durumu böyle. Biraz göz atalım.

    Sınıfa girip direk yaptığım şey ne arkada, köşede boş bi yer bulup oturmak. Çünkü bi gözlem yapmak isterseniz tüm sınıfa hakim olup göz gezdirebileceğiniz yegane yer burası. En başından beri ben de bunu yapıyorum bu sınıfta ve gözlemlediğim şeyler de cidden ilginç denebilecek cinsten. Tahmin ediyorum ki bu sınıf geçen sene çok hızlı bi samimiyete erişmiş, herkes birbiriyle kaynaşmış, konuşmuş, yakınlaşmış, hatta sevgili olanlar bile olmuş. Ama bu hızlı ilerleme sonrasında herkes göz ardı ettiği ve sonradan ortaya çıkan gerçek yüzleri geçte olsa görmüşler gibi. Büyük dostluklar kurulmuş, ama sonrasında kazıklar yendikten sonra her şey bozulmuş, birbirini aşkla seven sevgililer olmuş ama sonrasında arkalarından iş çevirme, pişman olma ve hatta aldatmalar olduktan sonra ayrılıklar yaşanmış gibi. Eee bu kadar şeyi en başta yaşadıktan ve yolları ayırdıktan sonra da aynı sınıfta olmaya devam etmek; üstelik bunu yapmaya 3 sene boyunca devam edecek olmak çok can sıkıcı bi durum olsa gerek ki sınıf bu halde. Ders aralarında yapılan dedikodular, birisi sınıfa girdikten sonra savrulan ezici bakışlar, ders esnasında verilen cevaplarla ortaya çıkan çekemeyenlerin mırıldanmaları; yani ortada dönen büyük bi fısıltı gazetesi var. Alıp okuyan üzerini karalayıp yeni şeyler yazıyo ya da sayfayı komple yırtma peşinde. Bu sebeple sağda solda gruplanan arkadaşlıklar var. Bi üçlü bir aradayken diğer ikiliyi çekiştirir, bir diğer ikili bu üçlüye büyük sallar falan. Nasıl geçecek bu yıllar inanın büyük düşünce içindeyim. Ama kızlar hiçte fena değil, gözüme kestirdiğim bi kaç kişi var bile. En olmadı tanışıp arkadaş olunur, neden olmasın ki...
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    +4 -1
    Mutluluğun tarifi neydi sizler için ? Uzun zamandır hayalini kurduğunuz birşeyin gerçekleşmesi mi ? Bi süredir almaya niyetlendiğiniz şeyi sonunda alabilmiş olmanız mı ? Hiç ummadığınız bi anda gülümsemenizi sağlayacak bi haber almanız mı ? Ya da en basitinden tuttuğunuz takımın galibiyet alması mıydı mutluluk ? Sahi, neydi sizler için mutluluk ?

    Ben her zaman mutlu olmayı bilen bi insan oldum. Şükretmek falan onlar pek yanaşmadığım şeyler. Ama mutluluğumun, o anımın değerini de iyi bilirim yani. Hayatımda her zaman her şeyi yolunda giden birisi oldum ayrıca. Ailemle aram çok iyiydi, arkadaşlarımla aram çok iyiydi, her istediğim elimin altındaydı falan. Tek çocuk, hatta sülaledeki tek erkek çocuk olmamın verdiği el üstünde tutulma durumuyla birlikte bir dediğim iki edilmezdi yani. Demem o ki; her şey elimin altında olmasına rağmen hayatımda ekgib olan, mutluluğunu bi süredür tadamadığım şeyler olduğunun da farkındayım. Sonuncusunu yaşamaktayken nişanlı olduğu çıkıverdi ortaya, daha da cesaret bulamıyodum. Ama “Ulan yine bi nişanlıya denk gelirim” diye değil kendimi kaptırırım diye korkuyodum. Yoksa evet, Sakarya’dan gidene kadar kıskanç bi abi, bi eş ya da bi nişanlı tarafından gibilmezsem iyi olacaktı tabii.

    Büşra’nın yanından ayrılıp yurda geçerken ekgib olan bu mutluluk hissinin yeri dolar gibiydi. Aceleci davranmak ya da erkenden kararlar vermek istemiyodum tabii ki, ama öyleydi be beyler. Ufacık bi kegibte olsa sizi bu denli düşünen, önemseyen birisi varsa kendinizi değerli hissediyosunuz bi yerde. Otobüs değil dolmuşla gitmek istedim bu sefer, tıpkı Büşra’yı ilk gördüğüm günde olduğu gibi. Yad etmek, mutluluğu pekiştirmek olsun maksat. Yol boyunca düşündüğüm şey “Ulan ne zaman mesaj atsam, ya da yazdığımda uzun uzadıya ne konuşsam” durumuydu. Çokta zorlanmazdım aslında bu yaşananların ardından, elbet laf lafı açardı. Ama ürkütmeden, hızlı gitmeden yapmak istiyodum ben tüm bunları.
    ···
  17. 67.
    +5
    Bu yazanın kim olduğunu bilememek, üstüne tahmin de edememek canımı bi hayli sıkmıştı aslında. Ama sorduğu soruya verdiğim cevapta olduğu gibi; benim hayatımda birisi vardı artık. En azından varolmaya çalışıyorduk birbirimizin hayatında. O yüzden sağdan soldan gelecek ya da bozmaya çalışacak şeyler için ne ilişkimi ne de keyfimi bozmaya niyetim yoktu.

    Furkan spora gitti, ben de o sırada uykumu alayım diye yatayım dedim. Malum, gece uzun. Sabahlara kadar LoL var.

    Gece boyunca bilgisayarlarımızın başındaydık. Bi bot pre, bi solo-jung, bi mid-jung her lane’de denedik yani. işin ilginci feedlemelik bi durumda yoktu, baya baya küme atlıyoduk lan böyle. Oyun esnasında laflarken Furkan’a bu mesajlaşmalardan bahsettim. “Çokta takılma, uğraşmaya da çalışma. Bırak, sen Büşra’yla takılmana bak şu 1 hafta düzelir zaten her şey” dedi. Haklıydıda. Dediğim gibi, şu 1 hafta benim için büyük fırsattı ve değerlendirmeden geçemezdim.

    Oyunlar oynandı, güneş kendisini gösterdi, uyuduk uyandık kahvaltı ettik derken Furkan’ı yolcu ettim. Öte yandan da Büşramla konuşup ilerletmeye de devam ediyorum telefonda. Pazartesi günü buluşmak için planlarımızı yapıyoruz.

    “Sinemaya mı gitsek ? Güzel filmler var”

    “Yok ya, sinemaya sonra gideriz. Sen izmir’e gitmedin bana vakit ayırmak için, onda da sinemayla harcamayalım vakti. Yüz yüze, konuşarak, sana bakarak daha çok şey konuşalım istiyorum”

    “Ben de gözlerine bakarak konuşabilmek için can atıyorum. Bence de, sinemaya sonra gideriz”

    Konuşma, paylaşma isteğimizi dile getirirken sanki ona daha çok bağlanıyo mutluluğumu iki katına çıkarıyordum. Ama aklımın bi köşesinde tesettür meselesi ve davranış biçimim hala bi duvar olarak kalıyodu. Ama aşılırdı, aşılmak denenirdi en azından...
    ···
  18. 68.
    +4 -1
    Aradan bi kaç gün geçti. kendimi belli etmemek adına büşra'nın yanına pek fazla yanaşmıyorum. ama mikail'in de başının etini yiyorum sürekli.
    "notları sen ondan alırken ben yanınıza geleyim, ben de alayım sonra nasıl fikir lan"
    "ne salak adamsın olm sen, gidip doğru düzgün konuşsana işte kızla ne triplere giriyosun"

    haklıydı, gidip doğru düzgün konuşmak en iyisi olablirdi. ama dediğim gibi beyler, tesettürlü birisine nasıl davranırsam ona ayıp etmem, nasıl kötü karşılanmam gibi sorular da sürekli aklımı kurcalayıp duruyodu. ama böyle taktiklerle, saçma numaralarla olacak işte değildi tabii. gidip adamakıllı konuşurdum.
    "neyse fazla uzatmicam. gidip konuşurum ben, sen de ben yokken yengene göz kulak ol aman bişey olmasın"
    "daha dün konuştun, ne ara yengem oldu gibik"

    o gün konuşmadan geçirdim öylece. dersim bittikten sonra furkan'ın ders bitimine gidecektim. hem onun sınıf arkadaşları ve ortamıyla tanışacaktım hem de şu hoşlandığı kızı görecektim. fakültenin önünde bi kaç dakika oyalandıktan sonra geldi bizim sırık yanında arkadaşlarıyla birlikte. çocuklar iyi tiplere benziyolardı, ama özellikle bi tanesi fazla dikkat çekiyodu. önce furkanla sonra diğer çocuklarla selamlaştıktan sonra yemekhanenin yolunu tuttuk. furkan'a yanaşıp "nerde olm senin kız, onu göstermeyecek miydin sen bana" diye sordum. "kanka onlar b sınıfında, daha çıkmadılar. şimdi kimse yokken biz beklersekte çok dikkat çekeriz. daha sonra gösteririm hem şimdi canım sıkkın o konuya biraz."
    tamam kardeşim, tamam. canın sıkkısa seni zorlamak yapacağım son şey. gidip hem şu arkadaşlarınla tanışalım hem de kafanı dağıtalım bakalım
    ···
  19. 69.
    +4 -1
    yemekhanede sohbet muhabbet devam ederken dikkat çeken arkadaş yine ortamı neşelendirmeye, fazla hareketli davranmaya devam ediyodu. içten içe \"kim ulan bu bodur\" derken öte yandan da çocuğun muhabbeti hoşuma gidiyodu. kafa dengiydi çünkü, muhabbeti çekilirdi. ama fazla hreketliydi işte. tanıştık sonunda onunlada, burak\'mış adı. bu noktayı not alın, karalayın bişey yapın beyler. çünkü burak hikayede büyük rollere sahip olacak bi eleman benden söylemesi. yemekler bitti, otobüslere doğru yürürken diğer tayfa önden önden yürümeye devam etti. zaten anadolunun bağrından kopup gelmiş tipler olup ancak birbirleriyle anlaşabilirlerdi. furkan, burak ben arkadan arkadan gitmeye devam ederken burak\'la olan tanışıklığımıza devam ettik. 1 sene mezuna kaldıktan sonra gelmiş buraya. istanbul\'da oturuyomuş, ama oturduğu yere istanbul demeye bin şahit ister; beylikdüzü. hatta kendisi de dalgasını çok geçti \"aga benim oturduğum yer aslında edirne\'ye bağlı da gidip geliyoruz işte\" diye. zaten furkan\'la da en samimi olanı burak aralarında. ben de sevmiştim yalan yok, iyi çocuktu. boyu 1.60 kadar bişeydi, furkan\'la gezdikçe deve-cüce gibi kalıyolardı ama olsun. sevgili mi olacaklardı sanki aq banane.

    \"tanıştığıma çok memnun oldum kanki, daha sık görüşelim seninle böyle ayaküstü oldu biraz. akşamlarıda çıkarız üçümüz, fena olmaz\"

    furkan\'la yurda doğru yürürken moralsizliğini sorayım dedim, yemekte de dışarıda da yüzünden düşen bin parçaydı çünkü. hayırdır dedim, noldu ?

    \"ya kanka şu arkadaşı bi türlü yanından ayrılmıyo ki gidip konuşayım kızla, hep bir aradalar.o bırakıp kantine gitse başkası geliyo. sigara içmeye çıksa onda da sınıftan çocuklar geliyo yanına. nasıl tanışıcam olm ben bu kızla, adını sanını da öğrenemedik. burakta gitti geldi bi kaç kez çakmak falan istemeye ama yok ilerleyemiyoruz yani\"

    adını da öğrenediysek sıkıntıydı harbiden, ama öğrenirdik ya neden öğrenmeyelim. forsquare yeni yeni çıkmaya başlamıştı o zamanlar, check-in yapar bişey yapar bulurduk adını sanını (kullanıyosa eğer). daha okulun başı ve 2 dönem boyunca bir aradasınız be, elbet buluruz bi yolunu bu takılır mı kafaya. yurda gidene kadar furkan başımın etini yedi sen de spora başla diye. tek başına canı sıkılıyomuş, ben de gitsem birbirimize motivasyon olurmuşuz. fena fikir değil aslında, ama inan şu anda hiç spor düşüncem yok be kankam
    Tümünü Göster
    ···
  20. 70.
    +2 -3
    Yataklara gömülüp telefonlarla uğraşmaya başlamışken beni gruplarına alıp ödev yapmaya davet eden kızların profillerini gezmeye başladım bu hanımefendiye denk gelirim diye. Ne de olsa aynı sınıftalar değil mi, elbette birinci sınıftan toplu bir fotoğrafları falan vardır. En olmadı birlikte çekildikleri fotoğraflar falan vardır. Çünkü Rümeysa falan samimilerdi o grupla. Denemekte fayda, kaybedecek neyim var ulan sanki. Arşatırmaya, hatta güncel deyimle “stalk”lamaya başladım. Uğraştırdı biraz, ama sonunda buldum. Bir sınıf fotoğrafı, ve bu dörtlünün yeni yeni tanışmaya başladığı zamanlar olmalı. Benim hanımefendinin adı irem’miş. irem, hoşta bir isim be. Çok samimi olduğu, sürekli yanında durduğu kızın adı Aylin, onun yanında duranın Neşe ve diğerinin de Büşra. Büşra, isminden bile kaçış yok be güzelim. Ama siz bir değilsiniz, o yüzden kafaya takmama ya da triplenmeme gerek yok. Ne tribi aq, düz devam işte ya. irem hakkında bilgi edinmek istedim biraz daha bakınarak. Ama Facebook profili kapalı tabii. Dedim ulan ilk günden eklesem ayıp mı olur, acaba abaza gibi mi gözükürüm ? Hani iki selam verdik bak hemen ekledi demek gibi. işte o yüzden ekleme işini birkaç gün ertelemeye karar verdim. O zamana kadar da gerek eşten dosttan gerekse kendi gözlemlerimden birkaç bilgiye sahip olurdum. Fena da olmazdı yani, birinci dereceden görüş işte.

    Aslında bu yaptıklarımı kendimde beğenmiyordum beyler. Böyle bir adam değildim ben. Böyle daldan dala konan, birisi bitince bir diğerinin arayışına giren, sürekli bir ilgi isteği bulunan birisi değildim normalde. Megaloman derler ya hani sürekli ilgi ihtiyacı duyan kişilere, işte kendimi birden bire böyle birisi oluvermiş halde bulmuştum. Peki kimdi ya da neydi bunun sorumlusu ? Biraz bakacak olursak tahmin etmesi çokta zor değil. Geçmişte yemiş olduğum koca bir kazık var, sizlerde biliyorsunuz artık bunu tekrar tekrar bahsederek sizleride boğmanın lüzumu yok. Ama yıllarca böyle bir sevgi, böyle bir ilgi, böylesine bir aşk hikayesinin içersindeyken, böylesine sevilip yüceltilmişken birden bire geri çekilince kötü oldu benim içinde. Üstelik bu durum aldatılmayla birlikte gelince daha da ağır olmuştu elbette benim için. Hani bir şeyi zaman içersinde ne kadar yükseğe kaldırırsan bıraktığında da düşüşü o kadar sert ve acılı olur ya; işte o hesap bizimkide. Yıllarca tapar gibi sevdi idil beni, gözü gibi baktı, ailesinin yerine koydu. Keza sevilmişti de benim tarafımdan aynı şekilde. Ama iki dolduruş, iki boşluk bi de kafa karışıklığı yaratan huur bir arkadaş eklenince işin içine bunca yıllık sevgisi yerine başka seçeneklere hatalı da olsa yönelmiş oldu. Peki ben onu bu hatalı yolundan döndürmeye uğraşmamış mıydım hiç ? Biliyorsunuz, defalarca kez hem de. Ama olmadı, pişman da olsa dönmedi yolundan. inat uğruna da başlamış olsa devam etti üzüle üzüle. Evet, belki sonrasında “Aslında doğru olan budur ya” dedi kendi kendine ve mutlu oldu, o kısmı bilemiyorum pek. Ama harcanan ben olmuştum bu zaman diliminde. Eee aileleri eklemekte cabası elbette.
    Tümünü Göster
    ···