/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 126.
    +2
    Söyledikleri şaşırtmamıştı aslında beni, beklediğim bişeydi. Çünkü ben onun için izmir’e gitmemeyi tercih edip sırf onunla vakit geçirmek, tanımak, güven sağlamak için burada kalmayı tercih etmişken bunlara rağmen bi güven problemi yaşıyorsa geçmişte aldığı bi darbeden dolayı olması çokta uzak bi ihtimal değildi. Anlattıkları bittikten sonra o koca mavi gözleriyle gözlerimin içine bakıp bişeyler söylememi bekliyordu. Bakışlarını destekler nitelikte ellerimide kavradıktan sonra “Özür dilerim (izmirli), söz bir daha böyle bir şey olmayacak” diyerek devam etti. Tamam dedim kendi kendime, tamam ulan. Güveni ben aşılardım ona, toparlardık belki bu bozuk halleri. Ama ben hala bozuk, kırık ve soğumuş bi haldeydim ona karşı.

    “Peki bakalım, öyle olsun. Bu Mustafa konusuda daha fazla kurcalamak istemiyorum, daha fazla canım sıkılmasın”

    “Seni seviyorum”

    “Ben de seni”

    Az evvel esip gürleyen bi adam vardı beyler hatırladınız mı ? Hani kızgın olan, oflayan poflayan. işte iki güzel söz, bi yakınlaşma, samimiyet bi erkeği bu kadar kolay yumuşatabilir. Düşmüştüm valla, yalan değil. Ama içimde bi soğuma durumu hala vardı.

    Ertesi gün izmir’den haber gelmişti. Geçişle bu üniversiteye geldiğim için orada yapılması, imzalanması gereken birkaç evrak işi varmış. Hay dıbına koyayım be, tatili Büşra’yla değerlendirip izmir’e dönmezken şimdi izmir ihtiyacı doğmuştu. Gitmem acildi, napalım. Dersleri, Büşra’yı birazcık asıp gidicez artık. Durumdan Büşra’ya ve odadakilere bahsettim. Büşra şimdiden özledğini, çabuk gidip gelmemi istediğini söyledi (ne aşk ama dimi amk). Odadakilerde “Ulan tam da bu haftasonu toplu bi plan yapmıştık, gidip sıçacaksın illa içine” diye çoktan köpürüp ağzıma sıçmışlardı. Dönerim olm, yetişirim planınıza ne kastınız amk. Haftsonu geldi çattı, Cuma gününden hazırlanıp çıktım. Uçakla gideceğimden önce istanbul Sabiha Gökçen’e oradan da izmir’e gidecektim.

    Bu arada uçakla seyahat ettiniz mi beyler hiç ? Gerçi bu da saçma bi soru oldu amk, neden etmeyesiniz. Uçak seyahatleri çok hoşuma gider benim. Hani konforu rahatlığı çabukluğu falan değil de o hissiyat, o özel olma hissi hep hoşuma gider, egomu okşar benim. Bi de ufaklıktan beri LOST izleyip hayranı olmasından kaynaklı olsa gerek uçağa binerken ya da inerken hep öyle hissederim. Doktor Jack Shephard gibi uçağa binerken göz kontağı kurduğum yolculara gülümserim, etrafa bakınırım, koltuğuma oturduktan sonra yanımdakilerle falan konuşup sohbet ederim. Hani uçak düşerse liderliği ben ele alıcam, haberiniz olsun mesajı verirmiş gibi ahahaha. Ulan ne salak adamım amk
    Tümünü Göster
    ···
  2. 127.
    +2
    Fotoğrafı gördükten sonra çok uzatmadan cevaba başladım;

    "Bu benim Büşramın gözleri, e sen de Büşra olmalısın. Neden yaptın ki böyle bişeyi, fake hesap falan ?"

    Cevap gelmedi, çevrimdışı oldu. O gece telefondan ya da mesajdan da konuşmadık bu durumu. Çünkü yarın yüz yüze konuşmamız gerekliydi. Ciddi ve saçma bi konuydu bu, öyle üstünkörü konuşulacak bişey değil.

    Sabah her zaman yaptığım gibi okula gittim. Önce 2. sınıflarla dersim vardı, ondan sonra diğer sınıfla derse girecektim. Büşra da o zamana kadar bekleyecekti haliyle. Okula geldikten sonra Büşra'ya bi mesaj attım;

    "Öğle yemeğine birlikte gidelim, konuşmamız gereken şeyler var"
    ···
  3. 128.
    +4 -2
    https://www.youtube.com/watch?v=dMt1s9aVwkM

    Sunum fazlasıyla güzel geçmiş, hem sınıfın hem de hocanın dikkatini çekmişken kendime olan özgüvenim daha da yerine gelmeye başlamıştı. Tüm bunların yanı sıra dikkatimi çeken fakat bir türlü tanıma ya da tanışma fırsatı bulamadığım hanımefendinin de dikkatini dolaylı yolla da olsa çekmeyi başarabilmiştim. Bu kızın buralardan, en azından Sakarya’dan olmadığı belliydi. Keza yanındaki kız tayfasınında kendinden arta kalır yanı yoktu. Samimi, candan, konuşkan kişilerdi gördüğüm kadarıyla. Ama bu kızda durum daha farklıydı. Sanki sınıfın WonderGirl’i buymuşçasına gelenin geçenin selam verdiği, değer verdiği, yeri gelip kolladığı bir kızdı bu. Hani şimdi “Birinci sınıfta gibişmediği kalmamıştır belki, ondan herkes böyle davranıyodur ona çok yanaşma ehe ehe ehe” diyenleriniz olabilir. Ben olsam ben de böyle düşünürdüm başta. Ama hiç öyle birisi değildi beyler görünüşte.

    Sunum bittikten sonra yurda geçip hem üzerimden şu rehaveti atmak hem de bizimkilerle vakit geçirmek istedim. Büyük bir yüktü, kurtuldum. Şimdi kafa dağıtma zamanıydı. Çıkıp gezilirdi, Çark’a gidilirdi ya da en kötüsü (ya da en iyisi) LoL oynanabilirdi Furkan’la. Fakat onunda zütü son zamanlarda Sevgi’yle konuşmaktan tutuşmuş, öte yandan hazırlık sınavları yaklaşmış derslere boğulmuştu. Spora birlikte gitme durumumuz vardı elbet, ama bu haftasonu gidip birkaç takviye alacaktık kendimize. Eee spora başlıyoruz bari tam başlayalım di mi. Yurda geldikten sonra Berkay’ın tavırlı halleriyle karşılaşmaya devam ediyordum. Umrumda olmazdı aslında, ama daha önümüzde koca 1 dönem daha vardı ve bu böyle sürmemeliydi. Hepsinden öte tavırlı olmasına rağmen hala köpek gibi internetimizi kullanıyodu lan canlı yayınlarla. Bir süre daha böyle devam ederse eğer Azerilerin yanı sıra bizden de bir tepki alacaktı. Ama dur bakalım, şimdilik etliye sütlüye pek dokunmuyoruz. Furkan’da geldikten sonra hazırlandık toparlandık falan gittik salona. Canı sıkkın bir adet Furkan’la ne kadar keyifli geçebilirdi acaba spor. Bunun denemesini yapacaktık, aynı zamanda ne olup bittiğini de tartışacaktık koşu bandı ve diğer makinelerde. Benim de anlatacak çok şeyim vardı tabii ki. Büşra’dan bahsedilecekti, sunumdan konuşulacaktı, sınıfın yapısından, hocadan; en önemlisi de dikkatimi çeken hanımefendiden. Ulan böyle yazmakta çok uzun sürüyor, ismini öğrendiğim kısma bir geçiş yapsakta şu sıfatı yazmakla uğraşmasam.

    “Anlat bakalım Furkan efendi, nedir canını sıkan durum. Yine gitti başka çocuklardan ateş istedi diye mi girdin triplere nedir can sıkıntın ?”

    “Yok be kanka, bu sefer durum biraz daha karışık. Yani nasıl anlatılır bilemiyorum da canım çok sıkkın işte.”

    “Anlat gelsin…”
    Tümünü Göster
    ···
  4. 129.
    +2
    Nick için okuyacam rez
    ···
  5. 130.
    +2
    işe yaramamış bir girişim, bir uğraşın sonunda evde boş boş pinekleyerek geçiyordu zamanım. Yine boş boş oturduğum bi gün idil’in çocukluk arkadaşı olan Elif’ten mesaj geldi.

    “Üzme artık şu kızı, sensiz daha mutlu”

    Sana ne ulan huur, sana ne ? Sen ne karışırsın benim, bizim ilişkimize. Senden daha uzun zamandır hayatındayım ben onun, ne haddine söz söylemek ? Küfürleri çıkarıp bu söylediklerimin aynısını cevap olarak gönderdim ona. Ama işin asıl noktası yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştı. En başından beri olayların perde arkasında olan kişinin Elif olduğu şimdi gün yüzüne çıkmaya başlamıştı bile.

    “idil sürekli seninle vakit geçiriyor. Bizimle bir türlü çıkabildiği yok. Kızın aklını aldın gibi, hep sen hep sen. Uğur’la ben çok güzel bi çift olmuşken ve idil’le de vakit geçirmek isterken o her seferinde seni tercih etti. Uğur’un çok yakın arkadaşı olan arkadaşı Oğuzcan da idil’le aynı sınıftaydı. Senin yokluğunda onları tanıştırdım. Bak, nasılda tanışıp kaynaştılar gördün mü ? Sen yokmuşsun gibi. Şimdi ben Uğur’la idil’de Oğuz’la bir araya gelip mutlu mesut vakit geçirmeyi istiyoruz. Sende kızın karşısına bi daha sakın çıkma”

    Duyduklarım beni şok etmişti. Elif, daha birkaç ay önce benimle çok samimi olan, sırdaşı gibi davranan kız meğerse içten içe bana dolmuş, büyümüş, arkamdan bunu çevirecek kadar nefret beslemişti. Ama ben bunları hak edecek ama bunları yapmasını sağlayacak hiç bişey yapmamıştım ki. Neden bana bu kadar cephe almıştı, neden böylesine alçakça bi plan yapmıştı ? Ya da idil nasıl olmuştu da buna kanabilmişti. Anlamıyordum, anlam veremiyordum. Kanım donmuştu. Bu mesajına yanıt veremedim, o da tekrardan bişey yazmamıştı zaten.

    Ertesi gün sabahtan idil’den haber gelmişti bana.

    “Okul çıkışında görüşelim mi ? Konuşuruz dolaşırız biraz”

    Haydaa, Elif benden sonra onu doldurmuştu amk ya. Kesin konuşmayı tamamen bitirmeye, daha da görüşmeyelim demek için çağırıyodu beni. Karşıyaka’da buluşmak için anlaşmıştık, iskelede; her zaman buluşup görüştüğümüz yerde. Buluşma saatinde önce gelip beklemeye koyulmuştum. Çünkü içten içe bileniyordum ne olup ne bitecek diye. Elif’e öfkeliydim, ona kanan idil’e ayrı öfkeliydim. Gelmesini bekledim. Çokta uzun sürmeden geldi. Karşıdan bana o güzel gülümsemesiyle geliyordu.

    “Ooo erken gelmişiz (izmirli) bey, sabırsızlandınız herhalde”

    “Ayrılmaya geldin ya ne kadar erken gelsem o kadar az üzülürüm dedim”

    “Ben barışmaya gelmiştim buraya ama sen kendi kendine kararını verip gelmişsin zaten, neyse bakalım”

    Sahil boyunca yürüdük. Eskilerden bahsederek güle güle yol aldık. Gülüyordum evet, ama içimde apayrı bi acı vardı esasında. Yürüdüğüm yolun sonunda yalnız kalacakmışım, artık olamayacakmışım gibi hissediyordum ne yazık ki
    Tümünü Göster
    ···
  6. 131.
    +2
    Sahil yolunun sonuna geldiğimizde idil’in adımları yavaşladı. Gülümseyen ifadesi yerini hüzünlü bi tutuma bırakmıştı. Yanına yaklaşıp “N’oldu” diye sormama kalmadan “Sen neden hayatımı mahvettin” diyerek ağlamaya başladı. Haydaaa, bi bu ekgibti.

    Ulan kim kimin hayatını mahvetti ? Kim kimin en mutlu zamanında ortalığın dıbına koydu aldatma durumlarıyla ? Sen gibip attın ortalığı, sen yaptın hep. Şimdi neden ağlayan sensin, neden duyar yapan sensin. Dayanamıyorum arkadaşlar bu hallerine, kıyamıyorum. Sarıldım, başını omzuma alıp sakinleşmesini sağladım. Belli ki günlerdir içinde tuttuğu bi sinir patlamasının sonucuydu bu, sinirlerine hakim olamamıştı. Bi süre böyle kaldıktan sonra başını kaldırıp ellerimle göz yaşlarını sildim.

    “Mahvolduğu gibi toplamasınıda bilirim. Sen değil miydin her şey çok güzel olacak diye. Merak etme işte, her şey çok güzel olacak. Sen yeter ki yanımda ol, tıpkı eskiden yıllarda olduğu gibi”

    Sakinleşmişti, boynuma sarılmıştı bu sakinlikle. Sonrasında elimi tutup yürüdüğümüz yoldan geri dönüp devam etmiştik. Mutluydum beyler, bu da bi düzelme süreciydi; el ele olmamız, gülümsemesi falan. idil’in telefonu çaldı, arayan annemdi. Annemin böyle güzel bi huyu vardır mesela, ya da benim hoşuma giden diyelim. Eğer beni ararda bana ulaşamazsa idil’i arar haber alır. Çünkü muhakkak idil’in yanında olurum bu gibi zamanlarda. Yine aynısı olmuştu. Aradık konuştuk, haberimi almıştı. Telefonu kapattıktan sonra ekrandaki mesaj bildirimlerini görmüştüm. Mesajı atan Oğuz biniydi;

    “idil sen de kimya notları var mı”
    “idil notlar elindeyse bana da atar mısın”
    “idil neden cevap vermiyorsun”

    dıbına kodumun zıpzıbı seni, daha cümle yapısı bilmiyor amın feryadı. Neyse tamam. Şu anda idil’le el eleyim, bu am bitinin mesajlarını kafama takıp can sıkamam, dertlenmicem. Gün boyunca el ele gezdik, yemek yedik, kahvemizi içtik falan. Eski günlerdeki gibi, sevgiliymişiz gibi takıldık. idil’in annesinin yani Nuray annemin doğum günüydü aynı zamanda bugün. Onuda kutlamak adına girdik hediyeler aldık. Koton’a gitmiştik, hiç unutmuyorum aq. Ben de çok şık bi çanta almıştım zütürmesi için. Gün sonunda eczanenin oraya giderken uzuun uzun sarıldık. Yine sordum “Eee, şimdi napıyoruz” diye. Benden yine vakit istedi düşünmek için. dıbına koyucam vaktinin de zamanının da ama. Yüzüm düştü, başımı öne eğdim sinirimi belli etmemek için. Elini çeneme zütürüp başımı kaldırdıktan sonra uzuun uzun öptü dudaklarımı. Çok uzun zamandır hasrettim böylesine bi kavuşmaya.

    “Eskisinden daha iyi olucaz merak etme” diyip gitti halasını yanına. Ben yine tek başıma, ne yapacağımı bilemeden bir başıma kalmıştım çarşının ortasında. Eve geldikten sonra da telefonumu idil’in mesajı titretmişti

    “Uzun zamandır bu anı bekliyordum. Çok mutluydum bugün, çok güzeldi. Her şey için teşekkür ederim”
    Tümünü Göster
    ···
  7. 132.
    +2
    Berkay'la ipler git gide geriliyor. Bağıra bağıra konuşmaları, canlı yayın açıp oyunlarımızı yavaşlatması, gayet normalmiş gibi sesini açarak ferre seyretmesi vesaire... Olmayacak şeyleri saygı duyulması gereken kalabalık bir ortamda yapması doğru karşılanacak birşey değil; üstelik defalarca kez uyarmış olmamıza rağmen. Bunların yanı sıra Monopoly oynarken tartışma çıkarması, sesini yükseltmesi bize bu odaya ters olan şeyler. Üzerine bir de bu azeri krizi cabası.

    Ertesi gün okuldan döndükten sonra bu konu konuşulup diğer odalara danışılınca laf arasında geçmiş oldu Raul meselesi. Javid sinirlendi, ama o hep sinirlenen birisiydi. Onu sakinleştirdikten sonra Eşqin'le aklı başında bir şekilde konuşmayı denerken telefon trafikleri başladı. Ulan kimleri arayıp azerice hararetli hararetli konuşmaya başladı bunlar. Anlam veremeden bizim odaya geçip Berkay'ın okuldan gelmesini beklemeye başladılar. Tabii bu olanlardan Raul'un haberi yok. Berkay geldi, selam beyler merhaba beyler falan selamlaşma faslı geçtikten sonra bizim azeri balaları Berkay'ın karşısına geçip konuşmaya başladılar

    "Berkay kardeşim, dün bir kaç şey konuşmuşsunuz yatarken. Üzücü de olsa kulağıma geldi benimde bunlar. Ben sadece seninle konuşmak, sana sormak istiyorum sakince. Biz azeriler olarak sana ne yaptıkta sen bizim olmamızı istemiyorsun ? Ya da Raul sana ne yaptıda onu dışlar gibi davranıyorsun ?"

    Eşqin ses tonunda kararlıydı. Her zaman sakin konuşan birisiydi, fakat bu sefer daha ciddi ve farklı bir ses tonuyla sesleniyordu. Yanında duran Javid sinirli bir şekilde sakallarıyla oynayıp püfleyerek sağa sola ya da bizlere bakıyordu. Telefonları çalmaya, zaman zaman titremeye devam ediyordu. Berkay kendini çeşitli cevaplarla savunmaya çalışsa da haksızdı. Haksız cevaplar vermeye de devam ediyordu. Sakinlikle süren konuşmadan sonra Eşqin ufak bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra Berkay'a "Kardeşim peki bizimle bi dışarı kadar gelir misin, seninle baş başa konuşmak istiyorum" demeye başladı. Haydaa, ulan dışarda iki azeri öldüresiye döverlerdi bu Berkay'ı. Hatta iki olsa yine iyi, bu telefon trafiğinden sonra ikiyle kalacak gibide gözükmüyor. Berkay korkmuştu, ama kabulde etti. Tek bırakamazdık bunları, Furkan'la apar topar giyinip biz de çıktık onlarla dışarı. Biz bize konuşacağımızı düşünürken kapının önünde bizi bekleyen 2 adet izbandut bozması azeri dikilmiş duruyordu. Durumlar daha da kötüye gidecek gibiydi beyler. taku takuna döveceklerdi çocuğu. O da korkmuştu her ne kadar belli etmese de.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 133.
    +2
    Herkese selamlar beyler, bir kaç dakika içersinde yazmaya başlıyorum. Yazmaya başlamadan önce \"idil\" dendikçe aklıma gelen, ayrıca ona yaptığım videoda da kullandığım parçayı şuraya atayım. Bunu dinleyerek okursanız duygularımda size eşlik edecektir.

    https://www.youtube.com/watch?v=1WEfx1Koi8c

    edit: şarkının sözlerine de dikkat edin he hikayeye bakarak, orası önemli .)
    ···
  9. 134.
    +2
    Orada olduğunu farkettikten sonra hışımla bileklikleri yerine bırakıp arkamı döndüm. Kaçmak istiyordum, ama kaçamıyordumda. Beynim gitmemi söylese de ayaklarım geri geri gidiyodu. Dön, konuş, bak gözlerinin içine. Yıllar geçmiş, çok şey bitmiş. Ne olabilir ki ? Ama olmazdı, olamazdı, olmamalıydıda. Arkamı dönüp annemlerin olduğu yere gidip onlara seslendim

    "Hadi gidelim, başka yerden bakarsınız"

    "Bakıyoruz oğlum bi dur seçelim"

    "idil burada anne gidelim diyorum sana"

    Annem idil ismini duyunca gözleri açıp etrafı aramaya başladı zaten. Bulmasıda pek zor olmadı. Ben farkedip gidelim demesini beklerken idil'e selam verip el sallamaya başladı. Ya anne napıyosun aq, ben kaçmaya çalışıyorum sen dikkat çekme peşindesin. Gerekli olan vakti sağlayamadık, kaçmak için vakit yoktu artık. Ama annemle selamlaşmasının ardından idil çıktı dükkandan. Yanında bi kız arkadaşı bi de arkadaşının kardeşim vardı, ufak bi çocuk. Ama yanındakini tanımıyordum. Aradan yıllar geçtikçe yeni arkadaşlar edinmişti demek ki. Ben küt küt atan kalbimi takıyla tokayla oynayarak sakinleştirmeye çalışırken yaşadığım o saniyelik göz göze gelme anı aklıma geldikçe kalbim inat edermişcesine daha da hızlanıyordu. idil dükkandan çıktıktan sonra rahatladığımı düşünürken dükkanın penceresinden eğilip nasıl olduğumu kontrol ettiğini farkettim. Yıllarca boğulduğum o güzel gözleri farketmemek mümkün mü ki, tabii ki görüyordum olanı biteni. Arkasından gelmemi mi istiyordu acaba ? Ondan mıydı bu kontrol ? Tamam ulan, sen adım atarsan ben koşardım sana. Önceden çok gibildim bu düşünceyle biliyorum. Ama bi kere daha gibilirdim, hem de hiç beklentim yokken. N'olurdu sanki.

    Bizimkileride alıp apar topar çıktım, onları takip etmeye başladık. Annemin yüzündeki mutluluğu görmeniz lazımdı gerçekten. Sanki barışacakmışız gibi, gülücük ekgib değildi kadında. Önümüzde yürüyen idil ve arkadaşıysa birkaç saniye aralar vererek sürekli arkalarını dönüp kontrol ediyorlardı gelip gelmediğimizi. Her dönüşün ardından birbirlerine gülerek fısıldaştıklarını görmemek mümkün değildi. Karşıyaka çarşının kalabalığını bilenler bilir, gözden kaçırmamak için mesafeyide koruyorum bi yandan. Ama kalbim öylesine atıyo ki beyler size tarif edemem şu anda. Arkadaşıyla olan son bi fısıldaşmanın ardından ayrıldılar. Arkadaşı kardeşini de alıp Greyder mağazasına girerken idil yan mağazanın önünde beklemeye koyuldu. Ama arkadaşını beklediği bi bekleyiş değil bu; beni beklediği, yanına gelmemi istediği bi bekleyişti. Dönüp baktı, uzuun uzun baktı. Utandı, kızardı, başını öne eğdi; ama beklemeye devam etti. Peki bu durumda ona hala bişeyler hissetmekte olan ben ne yaptım dersiniz ? Hayır, gitmedim, gitmek istemedim yanına. Dakikalarca süren bakışmalar, bekleyişler boşa geçti gitti. Benim yanına gitmemi beklerken, annemler sürekli gitmemi işaret ederken ben yanına gitmedim. Yine ümitlenmekten, yine darbe yemekten, kaba bi tabirle yine gibilmekten korktum. Geçip gittim yanından, arkama da dönüp bakmaya cesaretim olmadı. Hem bilmiyorum ki aq hala birlikte mi o huur evladıyla. Haberim yok, haberde almak istemiyorum. idil'i az çok tanıdınız zaten şu kısa anlatımımla. Sevgilisi varken yanında sınav zamanı beni arayıp iyileştirdi kendini. Şimdi ne olduğunu bilemem, bilemeyiz...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Daha hızlı olur musun
      ···
  10. 135.
    +2
    O gün bu olayı atlatmamın ardından eve gidip uzuun uzun düşündüm. Yattığım yerden tavanı seyrettim, idil'in videoyu izlediği odada duvarlara baktım; sanki geldiği günkü post-it'ler hala asılıymış gibi. Bom boş oturdum durdum. Annem böldü sessizliğimi

    "Yine kafan karıştı dimi. Aklına girdi gördüğün ilk anda"

    Ah be annem, öyle iyi tanıyosun ki evladını. Öyle iyi hissediyosun ki yaşadıklarımı. Ama ses edemiyorum işte, etmek istemiyorum. Zaten atlatmak için bi ton şey yapmışım, gördüğüm tek bi günde herşeyi gibip atmak istemiyorum. O akşam Büşra'yla da konuşmadım. Aradı, mesaj attı falan. Ama hiç birini yanıtlamadım, geçip gittim öyle.

    Gece uyuyamadım elbette, tahmin etmeniz çok zor olmadı dimi. Bencede. Sabaha kadar dönüp durdum, kafamı yastığa vurdum "Geç artık amk duygusallığı, sen aştın bunları geç" diye sayıkladım tüm gece. Sabahın erken saatinde telefonumun ekranı aydınlandı. Mesaj Büşra'dandı;

    "Günaydın Sevgilim

    Dün pek konuşamadık, bi durgun gibiydin. Aklım sende kaldı, uyuyamadım ben de. Uyandığında iyi hissedersin diye erkenden kalkıp mesaj atmak istedim. Özledim seni, çabuk dön

    Seni seviyorum"

    Doğru ulan doğru. Doğru dıbına koyim. Ben geçmişimle cebelleşirken burada, mutlu geldiğim kısa tatilim zehre dönmüş ve bunu kurtarmaya çalışırken oralarda beni bekleyen birisi vardı. Haketmiyodu lan beni, haketmiyodu Büşra bu yaşananları. Ama masumdu, saftı. Tamam, yapmıştı bir kaç hata. Salakça testlere tabi tutmuştu beni. Ama olsun, yine de saftı bana karşı olan sevgisi. Mesajını bir kaç defa okuyup soğukluğu belli etmemek için benzeri bi mesajıda ben ona gönderdim "Günaydın" niteliğinde. Yaptığım soğukluğun nedenini hala beni soktuğu şu "fake hesaplık" durum olduğu zannediyodu. Tabii ne yaşananlardan ne de idil'den haberi olmuştu bunca zaman. Olmayacaktıda, olmasına gerek yoktu. Gün boyunca hiçbir şey olmamış gibi konuştuk. O bu durumdan fazlasıyla mutluyken ben içten içe bozukluk hissediyordum. Akşama doğru arkadaşlarla dışarı çıkıp kafa dağıtmaya karar verdik. Bir kaç bişey içsek, dertleşsek geçerdi elbet. Neden geçmesin ki ? Dert tasa konuşarak, anlatarak azalmaz mıydı ?

    Alsancak Gazi Kadınlar'a gittik. Mekan olarak seçenek çok olduğundan nereye gideceğimizin kararını sonra vericez falan. Büşra çıkmamı istemiyodu. Hem ona vakit ayırmamı istediğinden hem de alkol almamı istemediğinden dolayıydı bu. Ama mırın kırın etsede çıktım dışarı. Bana bozuk atıyodu. Masamız kuruldu, yemeğimiz alkolümüz cartımız curtumuz dolduruldu etrafımıza. Can dostum Yahya halimden anlayan oydu ki konuya kendisi giriş yaptı. Çocukluktan beri yanımda olan, benim kadar idil'i o da tanıyan birisi olunca nabzıma göre şerbet vermeyi biliyordu tabii. Oturduk, gece boyunca konuştuk. Saat geç olmuştu, eve giderken telefonuma hala mesajlar geldiğini hissedebiliyordum. Mesajı atan Büşra'ydı. Nerede kaldığımı, merak ettiğini, benim böyle birisi olmadığımı, bişeyler yşadığımı söyleyip duruyodu. O kadar belli miydi ya ? O kadar hissediliyo ya da anlaşılıyo muydu bendeki bu değişiklikler ? Söyleyecek bir kaç sözüm vardı, ama bunları konuşmak için eve gitmeyi bekledim...
    Tümünü Göster
    ···
  11. 136.
    +2
    Güzel bi şarkıyla başlayalım o zaman;

    https://www.youtube.com/watch?v=oJsSWRsgD4U

    izmir’den istanbul’a uçakla, oradan da Sakarya’ya özel servisle geçtim. Yol yorucuydu, havanın boğuk olması daha yorucuydu. Ama sonunda odama, yurduma gelmiş oldum. Öğle saatlerinde geldiğim için odada kimse yoktu. Eşyaları yerleştirip etrafı toparladıktan sonra yatağıma uzanıp odadaki binlere geldiğimi haberdar ettim. Öte yandan da Büşra’nın atmış olduğu video hala galerimden bana göz kırpıyordu. Açık birkaç kez daha seyrettim. içimi kaplayan sahibiyet duygusuyla birlikte biraz cringe olmuyordum desem yalan olurdu şimdi beyler. Yarına kadar mesajda atamazdım arayamazdımda. Madem apar topar bunun için döndüm bunu yüz yüze konuşmak olması gereken şeydi. Ama izmir’den uzaklaşmış olmak özlediğim yerlerden uzaklaşmış olup içimi birazcık burksada idil’den uzaklaşıp karşılaşma ihtimalinden kaçtığım içinde rahatlık veriyordu. Bizimkiler yavaş yavaş odaya gelmeye başlamışken onlarla da özlem gidermiş oldum. Azeri balaları Eşqin’le Javid’in ardından Doğan da katıldı odadaki kaynaşmamıza. Çapraz odadaki ikiliden Tamer’de yavaş yavaş aramıza katılmaya başlamıştı. Üstelik o da benim gibi izmir’den gelip gidiyordu. Ama taa Menemen’den geliyomuş. Onunlada tanıştığıma memnun oldum, tek izmirli olmamak biraz daha rahatladı içimi. Normalde haftasonları yaptığımız toplanma olayını bu gece yapalım dedik. Önceden de demiştim zaten, bizim oda iyice oyun salonuna dönmüştü. Bilgisayarları toplayıp kurulanlar LoL ya da CS oynarlardı, televizyonu kapanlar PS3’ü kurup PES atarlardı, geri kalanlarda telefondan oyunlarına kurulur ya da Monopoly’e düşerlerdi. Hepsi bi yana Monopoly anılarımız çok iyi olurdu bu gecelerde. ilerleyen zamanlarda oralarada gelicem.

    Pek merakla beklediğim okul günü geldi. Büşra’yla yüzleşmeye cesaretim var mıydı bilemiyorum. Bu yaptığım terbiyesizlikten sonra gelip yüzüme tükürse yeriydi aslında. Ama onun öyle birisi olmadığını, bu dediğimi yapmayacağınıda çok iyi biliyorum. Gelip kızabilir, bağırıp çağırabilir; ama bunu yapmazdı. Keza ben böyle bi hata yaptıktan sonra bana “Seni Seviyorum” temalı video çeken bir kadın bu söylediklerimi de yapmazdı ya n’olur n’olmaz işte, hazırlıklı olmak lazım.

    Okula normal saatimden biraz daha geç gittim. Yolda Büşra’yla karşılaşırız, ne diyeceğimi bilemem diye saçma bir düşünceye sahip olduğumdan yaptım bunu. Ben sınıfa girdiğimde farkettim ki Büşra Mikail’den ya da bir başkasından döndüğümün haberini çoktan almış beklemekteydi. Ben, görür görmez ayaklanan Büşra ben sırama geçene kadar beni seyredip durdu. Başımı kaldırmadan arka sıralara doğru ilerlerken Büşra’nında peşimden geldiğini hissedebiliyordum. Sıraya oturduktan sonra karşı sırama oturup gözlerimin içine bakmaya başladı. Her ne kadar görmezden gelmeye çalışsamda bu parıldayan çift göze karşı gelmem çok uzun sürmedi, hemen teslim oldum.

    “Günaydın Büşra”

    “Günaydın. Haber vermedin geldiğini”

    “Evet, gelip yüz yüze konuşmak istedim seninle. O zamana kadar da bişey söylemedim.”

    “Peki beni ne kadar kırdığını, merakta bıraktığınıda düşündün mü bu süreçte ? Düşünmüş olman lazım çünkü.”

    “Düşündüm Büşracım düşündüm. Dersten sonra birlikte yemeğe gidelim mi ? Baş başa, daha sakin bi yerde detaylıca konuşsak bunları nasıl olur ?”

    “Tamam. Gelip neden yanıma oturmuyosun ki ? Merak etme, sıkmam canını konuşarak”

    “Şimdilik kalayım burada, dersten sonra görüşürüz”
    Tümünü Göster
    ···
  12. 137.
    +3 -1
    Büşram, güzel gözlüm, mavişim. Biliyorum, sen bunların hiç birisini haketmedin. Sen en başta benim gibi birisini dahi haketmedin hayatında. Ya da tam tersi olarak ben senin kadar güzel, iyi birisini haketmedim. Ama denedik, hiç olmadı tecrübe olduk birbirlerimizin hayatında. Hatırlanası, özlenesi acı tecrübeler olduk. Aslında acı değildi benim için; hatırladıkça mutlu olacağım, gülümseyeceğim, “iyi ki” diyeceğim şeyler olacak aklımda ve geçmişimde. “Keşke” de diyebilirim orası ayrı mesele. Ama gibilen zütün davası olur mu ? Olmaz. Yani orası bi kısım da beni ilgilendireceğinden sorun olmaz diye düşünüyorum ya.

    Yaşlı gözler masayı terkettikten sonra bişeyler atıştırıp ben de kalktım masadan. Çünkü ben de arkasndan hiçbirşey yapmadan kalkıp gitseydim çevredekiler tarafından daha kötü anlaşılabilirdi. En nihayetinde kavga ederek değil öperek ayrıldı değil mi ? Kalkıp ikinci sınıflarla olan dersimi de atlattıktan sonra yurda döndüm. Artık hayatımda bazı şeylere çeki düzen vermeue karar vermiştim. Bunlardan en başta geleniyse kendi yaşam düzenim ve bedenimdi. Odaya girmemle bizim çocukların hepsinin Furkan’ın yatağının başında toplandığını farkettim. Korktum lan başta, bişey oldu sandım. Ama sonradan farkettim ki kötü bişey değildi bu. Kadir, Javid, Eşqin, Doğan hepsi toplanmış hararetli hararetli bişeyler konuşuyolardı telefona bakarak. Yanlarına yaklaştım eşyalarımı yatağa bırakıp

    “Hayırdır lan at organları, neye toplandınız hepiniz böyle ?”

    Doğan; “Heh gel lan gel, biz de seni bekliyoduk. Neler oluyo neler olm, Furkan kardeşin sana anlatsın bakalım”

    Furkan; “Olm ben de az evvel geldim odaya. Bi baktım mesaj geldi. Açtım ne göreyim aq, Sevgi Instagram’dan yazmış bana”

    “Hasgibtir. Eee ne yazmış peki ? Çok mu rahatsız ettiniz lan kızı Burak’la. Sağında solunda çok dolandınız tabii, kızda en sonunda ananıza bacınıza sövdü dimi”

    “Yok lan, öyle bişey değil. Bizde ondan heyecanla toplandık ya buraya, ne diyeceğimizi bilemedik”

    Furkan telefonunu bana doğru uzattı. Sevgi buna ne yazmış olabilirdi de Ada Konseyi gibi toplanıp bu konuyu konuşuyo olabilirdik. Ekranda Sevgi’nin mesaj penceresi açık. Okunası bi mesaj beklerken koca ekranın ortasında gelen yalnızca bir “?” mesajını gördüm. Lan hepiniz bi soru işareti gönderdi diye mi toplanıp coştunuz bu kadar ? Hay kafanızı gibeyim sizin ya

    “Eee hani mesaj ? Soru işareti gelmiş bi tek ? Lan acaba bundan önce bişeyler daha yazıp yolladı da sen cevap vermeyince mi soru işaretini yolladı ? O mesajda iletilmediği için sende gözükmüyodur , olamaz mı ?”

    Furkan; “Yaa yok amk, kız direk bunu yollamış işte bana şov yapma dıbına koyarım senin”

    Heyecandan çeneyede vurmuştu bunların. Bu akşam güzel geçecek gibi, bakalım.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 138.
    +2
    Girdiler çocuğun koluna konuşa konuşa zütürmeye başladılar Serdivan'ın karanlık sokaklarına. Biz de Furkan'la peşlerinden gitmeye başladık ne olup bitecek diye. Yolda Eşqin'i çevirip yanımıza alarak "Hayırdır olm ne bu tipler, napıcaksınız çocuğa bırakın uzatmanıza gerek yok hallederiz biz kendi aramızda" desem de "Yok aga merak etme bişey olmayacak, konuşucaz sadece" diyip diğerlerinin yanına döndü. Amk tırtılına bak sen, küçücük boyuyla Sakarya Azeri Teşkilatı kurmuş kendince de mevzu çıktığı zaman onları toplayıp bişeyler halletmeye çalışır olmuş. Hemşeri hemşeriyi gurbette öpermiş derlerdi de bu kadarını da beklemezdim açıkcası.

    Gittik kuytu bir köşeye, Berkay'ı aldılar karşılarına. Uzuun uzun konuştular. Özet olarak konuştukları şu şekildeydi;

    "Bak güzel kardeşim. Sen azerileri neden dışlar gibi davranıyorsun bilmiyorum. Ama azınlık olsakta burada da sayımız belli. Hadi bizi bir kenara bırak, beni bugün görürsün yarın görmezsin bi daha da göremezsin zaten. Ama Raul'le aynı yurttasın be oğlum. Raul zavallı bir çocuk. Babasını ufak yaşta kaybetmiş, annesi zor şekilde geçinerek çocuğu bu günlere getimiş, burada güvenip samimi olduğu bir sizler varsınız. Şimdi neden arkanı dönmeye çalışıyorsun istemiyosun falan filan"

    Ulan iyi ki bir yemek yiyelim dedik hep beraber. Konular neredeen nereye geldi de bizler bu kadar gerildik böyle. Alt tarafı bir yemek ulan. Ama Berkay'da gerildi ve biliyoruz ki o da bize karşı aynı olmayacak bundan sonra. Müstehaktır belkide, bizim yapamadığımızı azeri balaları yapmış oldular. Bu kadarı fazla mıydı, evet. Ama akıllanmış oldu sonunda. işler daha ne kadar fazla gerilebilirdi ? Ya da işler daha fazla ne kadar sarpa sarabilirdi ilerleyen günlerde göreceğiz bakalım.
    ···
    1. 1.
      +2
      gibicem yazacağım partı 25 dakikada bir part yazıyorsun o da japon gibi gibi. iyi ki beğendik hikayeni. Bileydim bitmemiş hikaye okumazdım. Gün içinde zamanın varken worde yaz akşam inciye girince atarsın. Yoksa bu bir yılda bitmez. Sen içini döküyorsun ama biz de bekliyoruz amk. Gece gece tüm sülalene sövdürtme.
      ···
      1. 1.
        +1
        haklı çocuk
        ···
      2. 2.
        +1
        Aynen aga ya 2 de başladım daha 3 part okudum
        ···
    2. 2.
      -3
      Kardeşim haklısın, sövmekte de haklısın belki. Fakat yarın sabah işe gitmem gerekirken hem geri kaldığım evraklarımı tamamlamaya çalışırken öte yandan da hikayeyi sürdürmeye çalışıyorum. Kendimi çoğaltamam ki her birisini aynı anda yapabilmek için. Ya da sen birimesini bekleyip toplu şekilde okuyabilirsin ne dersin ? Ben zaten toplu yazmaya gayret gösteriyorum
      ···
      1. 1.
        0
        Kanka az hızlı olabilirsen
        ···
    3. 3.
      +1
      Bak kardeşim olay birikip birikmemesi değil. Eminim ki sen bazen fedakarlık bile yaparak yazıyorsundur hikayeyi. Olay 25 dk civarı uğraşıp bir part yazabilmen. O partın da bir gibe yaramaması. Hani uğraşıyorsan yazıyorsan bir şeye benzesin part. Normal bir hikayedeki tek part senin 2 3 partına değer. Lafım ona sözel zekanı konuşturup okuduğunu anlayabilirsen. Yoksa oturup izmirli gavat bir part yazsın diye tırnaklarımı yiyerek beklemiyorum. Sonuç olarak hikayen güzel, kendince bir anlatımın var, özenerek yazıyorsun. Sen biraz daha dikkat ederek yazarsan günlük olarak okuyanlar hikayenden tatmin de olur.
      ···
    4. diğerleri 1
  14. 139.
    +2
    “Sevgi buraya gelmeden önce uzun yıllar süren bir ilişkisi varmış istanbul’da. Daha sonra kavgalı gürültülü ayrılmışlar, Sevgi’nin de ailesinin de isteyebileceği bir tip değilmiş. Hani çocukta ottur maddedir falan her tak varmış. Sevgi de ablasıda istememiş bir süre sonra. Çocuk Ege’yi kazanıp oraya gitmiş okumaya. Sevgi unutmuş çocuğu, adını andığı da aklına getirdiği de yok. Ama bu huur çocuğu hala arayıp mesaj atmaya devam ediyomuş kafayı çekip çekip. Ee kız da ben de rahatsız oluyoruz tabii bundan. Sevgi açmazsa Şule’yi arayıp ulaşmaya çalışıyomuş. Çocuk bela yani. En kötü kısmıda ne biliyor musun ? huur çocuğunun adı da Furkan”

    Hasgibtiir, olaya gel. Çocuğunda adı Furkan demek ki. Biz de Sevgi’nin WhatsApp durumunda yazan “F” harfini herhalde bizim Furkan’a ithaf ederek yazdı diyoduk. Meğerse eski Furkan’a yazmış. Belkide öyle değildir tabii buna erkenden yorum yapmak yersiz. Ama ortada mutlak bir Furkan krizi var. Üstelik şu anda bizim Furkan’dan da haberi yok elemanın. Belkide takıntı haline getirip gelicek Sakarya’ya. Evine, istanbul’a uğradığı bir ara buraya da geçmesi çok zor değil, neden olmasın.

    inanın beyler teselli verilebilecek bir durum değildi bu. Hani bir şeyler söyleyeyim, kafasını dağıtayım, keyfini yerine getireyim desem de neresinden tutsam elimde kalacak bir durumdu. Bunu ancak yüz yüze oturup konuşarak çözebilirlerdi, o da bu tripli haller geçtikten sonra ne zaman olabilirdi kim bilir. Ben hazırlık zamanı pek yanında olamazdım, malum fakülteler çok uzak olmasa da bir mesafe söz konusu. Ama kafasını o esnada dağıtabilecek kişi Burak olabilirdi. Konuşur tembih ederdim. Sahi Burak ne yapmıştı lan, görüşemiyoduk ne zamandır o tırtılla da. Yine birikmiş konular, bir araya gelip tartışmak lazım bunları. Ayarlanır elbet. Furkan böyle kafası dolu haldeyken ben olup biteni ballandıra ballandıra anlatamazdım, istemedim de zaten. Daha sonra da konuşabilirdik. Ama bu hanımefendiyi aramaya devam edeceğim gerçeğini tabii ki değiştirmiyor. Sporu bitirip yurda doğru koyulurken bir başka ritüelimizi gerçekleştirmeye koyulduk; spor çıkışı Probis yemek. Sporla uğraşan arkadaşlarım bilirler, Probis’te bitkisel protein bulunduğu için pekte bi gibe yaramaz spor çıkışı tüketilerek. Ama her spora başlayan da kendisini bunlarla avutur gerekli supplamentleri alana kadar. Biz de böyle yapıyorduk. Hoş, biz gerekli olan takviyeleri aldıktan sonra da bunu yapmaya devam ettik ama olsun. Zararı olmayacak şekilde, takunu çıkarmadan ağız tatlandırmak için tüketiyorduk işte.

    Yurda geldik, yemekleri yedikten sonra yorgun argın bir şekilde yataklara yığıldık. Peki bilin bakalım bu esnada Kadir neredeydi ? Evet, doğru tahmin. Yine yatağının dibine gömülecek şekilde uzanmış telefonuyla uğraşıyordu. Ulan çok merak ediyorum ben bu çocuğun telefon içeriğini. Sanal ciks mi yapıyor gece gündüz, nude alıp nude mu yolluyor, ferre mu arşivliyor yoksa bulduğu karıya kıza mı yanlayıp duruyor bilmiyorduk. Sorduğumuzda da gülüp “Köyden arkadaşlarla laflıyoruz kanka ya bişey yaptığım yok” diye geçiştiriyordu her seferinde. Ama şüphelenmemek elde değil. Hele ki geçenlerde duyduğumuz bir telefon konuşması var ki aman aman düşman zütüne;

    Gece geç saat oldu, biz yine menüyü Snapchat’i falan yorumlayıp yattık. Furkan müzik dinleyerek dalar uykuya, ben deseniz bayılır gibi gidiyorum direk. Bunu bilen Kadir de bizden sonra işe koyulmuş telefon görüşmesine başlamıştı. Köyden bir kızla görüşüyor belli, “Bizim evin orada görmüştüm seni, damdan balya indiriyordunuz” falan gibi konuşmalar oluyor duyuyoruz. Ulan daha sonra konu ne ara oraya geldiyse Kadir marifetlerini döktürmeye başladı. Yok sana bir sokarım çığlık çığlığa kalırsın, benimki biraz zorludur bağırsağına kadar ulaşmasa bari, ay canım seni çok istedi keşke köye gelip seni bi gibsem falan filan ohooo bizim şampiyona bak sen. Bunları dinledikten sonra telefonu kapatmasını bekleyip zıpladım yataktan “Neyi sokuyosun ulan sen milletin karısına kızına ahahahaha” diye. Aklı çıktı lavuğun beklemediği anda böyle bir şey olunca. Fazlasıyla da utandı. Ama az bile puşta, laflara bak itfaiye hortumu sanki muallakdeki
    Tümünü Göster
    ···
  15. 140.
    +2
    Keşif derken çok büyük şeyler olacağı da beklenmesin tabii ki. Yine en arka sırama kurulup uzuun uzun olup biteni seyretmek gibi planlarım var. Neye güler, neyi sever, telefonu eline ne sıklıkla alır, neler dikkatini çeker gibi. Çünkü kızın başı bağlıdır belkide dıbına koyim ne belli. Neden atmaca gibi atılalım kızın üzerine, belki de sevgilisi falan vardır yani. Zaten Gamze olayından sonra parmaklara bakmak önceliğim oldu, yüzük varsa uza babacım uza ondan yar olmaz. Bu sınıfta da birkaç arkadaş edinmeye başlamıştım aslında. ilk başta Cengiz çok yardımsever davranmıştı bana ders konusunda, hala da öyle. Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş, ama esasında istanbul’da yaşayan birisi. Emrah var, Emrah abi diyoruz aslında. Daha öncesinde bir üniversiteyi ailevi sıkıntılardan dolayı bitiremeden bırakmış. Sonrasında tekrar başlamış buraya. Bizden birkaç yaş büyük yani. Şairane bir kişiliğe sahip. Kendi kendine yazdığı şiirleri, yazıları, denemeleri var. Sevecek fakat fazla duygusal birisi. Hani şiirlere yansıtması iyi bu durumu. Ama normal diyaloglarda da şiirlerden ve söylemlerden alıntılar yaparak devam etmeye çalışınca sıkıcı olabiliyor bazen konuşması. Diğerleriyle daha uzun uzadıya yazacak kadar samimi değiliz, ama zamanla yazılır elbette buraya.

    Sınıfa gelip en arkadan yerimi kapmışken tanıdığım simalarla selamlaşıp konuşmak beni mutlu etti. Çünkü dediğim gibi ,sınıfta öyle bir kopukluk söz konusu ki gerginlik kaplıyor beni. Kimse birbiriyle konuşmuyor ya da sohbet etmiyor. Sürekli bir ayrışma, sürekli bir gruplaşma durumu söz konusu. irem’i stalk’larken baktığımdaysa geçen sene gördüklerim çok güzel görüntülerdi. Birlikte gezip tozmalar, kafelere gitmeler, sosyal sorumluluk projeleri düzenlemeler, dikkat çeken işler yapıp üniversite geneline yayılmalar derken herkes birlik ve konuşma içersindeymiş. Ama neler yaşandıysa bunların ardından sanki geçen sene bunları yapanlar onlar değillermiş gibi gördüklerinde başlarını çevirecek kıvama gelmişler. Ve bu yaşanmışlıklar olduğu için her ne kadar zıpırlık yapıp uğraşsam da bunu benim de düzeltebilme şansım ne yazık ki pek yok. Olsun, yama yapar gibi parça parça kişilerle tanışıp sınıftaki dostluğumu ilerleticem artık.

    Telefonla oyalanırken irem ve tayfası da sınıfa girip yerlerini almışlardı. Yine çok şık bir şekilde giyinmiş takısıyla tokasıyla ahenk içine girmiş gibiydi. Artık daha dikkatli, daha inceler gözlerle bakıyordum ona. Gözlerine daha iyi bakabilme fırsatımda olmuştu pek çok kez. Yeşillerdi, güzellerdi de. Ama ona belli etmemem de lazımdı bu ilgi alakayı. Bugün geldiğinde canının biraz daha sıkkın olduğunu farkettim. Bir durgun, bir suskundu. Yanındakiler de onu avutur gibi konuşuyorlardı. Ama daha fazla hayvanlık edip olanı biteni dinlemedim elbette. Birkaç kez dışarı çıkıp telefonla konuşup konuşup geliyordu. Ulan birisi vardı hayatında da onunla ayrılık olayları mı yaşanmıştı acaba ? Ya da kavga, tartışma falan ??? Kafamda deli sorular.

    En son konuşmasını da yapıp sınıfa geldikten sonra sırasına gelip kulaklıklarını taktıktan sonra başını yaslayıp müzik dinlemeye başladı. Ben ise uzaktan onu seyretmeye devam ediyordum. Ama bu kez yakalanmıştım, bir anlığına göz göze gelmiştik ve o da bana bakıyordu…
    Tümünü Göster
    ···
  16. 141.
    +3 -1
    resimdeki kızın adını ver knkaaaaa
    ···
    1. 1.
      0
      Polina dubkova
      ···
  17. 142.
    +2
    Tüm günüm evde bitik bi halde geçmişken akşam saatlerinde telefonum çaldı. Arayanı tahmin etmek çokta zor değil, idil’di. Heyecanlanmıştım aslında biraz, açtım telefonu.

    “Karşıyaka’ya gelsene buluşalım, seni görmek istiyorum”

    Tamam diyip kapattım telefonu. Hayatımda attığım en hızlı adımlar olabilirdi o yoldaki adımlarım. Kursundan çıkmış her zaman buluştuğumuz yerde beni bekliyodu. Onu gördükten sonra adımlarım yavaşladı istemsiz bi şekilde. Elim ayağım birbirine dolanır gibi oldu. Normalde bu yolu koşa koşa gelip sıkı sıkı sarılırdım ona. Şimdi ne yapmam gerektiğini bilemediğim için kalakalmıştım öylece. Yaklaştım, gözleri gözleri hala yaşlı ve kıpkırmızıydı. Konuşmadan sonra, gün içersinde yine ağlamıştı belli ki. Ben de pek farksız sayılmazdım açıkçası. Dayanamıyordum beyler, onu böyle görmeye, böyle uzak ve mesafeli kalmaya, dokunamamaya dayanamıyorum.

    “Seni hiç ağlarken görmemiştim, kötü hissediyorum şu anda” dedi. “Hissetmelisin, sebebi sensin çünkü” demiştim ben de. Sert çıkışmıştım sanırım biraz, ilk cümle için ofansif kaçmıştı. Ama olması gerekende buydu esasında. idil gözlerini alamıyordu benim gözlerime bakarak. Sarılmamak, eskisi gibi olmamak için çok zor tutuyorduk kendimizi farkındaydım. Ama hemen olamazdı, olmamalıydıda. “Neden” diye sordum tekrardan; “Neden yaptın bunu”

    Yürümeye başladık, başta cevap vermedi. Dönüp dönüp yüzüme, gözlerime baktı sadece. Diyeceği çok şeyi vardı, kendini affettirmesi gereken çok şey. Ama çekiniyordu. Biliyordu çünkü huyumu. O yaklaşsa da ben yaklaşamazdım bundan sonra eskisi gibi. Haklıydıda. Telefona konuşup bahsettiği şeylerden bahsetti, yine aynı şeyleri söyledi tekrarlayıp durdu. Sinirlendim, bağırmaya başladım, kızdımda. Telefonda söylediklerim gibiydi, tüm mutlu yaşamı tüm mutlu hayal ve planları yıkıp attığını söylemiştim. Sahilin ayazı yüzüme vururken göz yanaklarımdan aldığım soğukla hissetmiştim gözlerimden yaşlar aktığını. idil’de ağlıyordu hiç dayanamadığım şekilde. Gözleri gözlerime değiyordu, göz gözeydik; belki de daha önce hiç olmadığı gibi. Ama kavuşamıyorduk bir türlü. Yol boyunca yürüdük. idil’in halası, Filiz hala çarşıda eczacılık yapıyodu. Onun yerine yaklaşmışken idil dökülmeye başlamıştı

    “Hatalarımın farkındayım, beni affetmeyeceğinide biliyorum. Çünkü gerçekten affedilecek şeyler değil bu yaptıklarım. Ama bizde her çift gibi değiliz. Geçmişimiz, hayallerimiz, birlikteliğimiz çok kuvvetli”

    Lafına devam edecekken kesmeye yeltendim. Elini ağzıma zütürdü konuşmamam için, yaklaştı. Gözleriöin içine bakarak “Bekle gör, her şey çok güzel olacak” dedi ve kendi başına gitmeye devam etti. Bense çarşının ortasında bir başıma söylediklerine anlam vermeye çalışarak kalakalmıştım.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 143.
    +2
    Telefonum susmuyordu. Arayan bi yandan Emre, bi yandan Yahya, öte yandan da annemdi. Hiç birine bakmadım. Gecenin soğuğunda titreyerek denizi seyrettim sadece. Daha bir hafta önce birlikte oturduğumuz yere gittim. Yıllarca yaşanan, yaşatılan, mutlu olunan şeyler geldi aklıma. Yine aynı yerdeydim, ama yalnızdım bu sefer. Belkide hep yalnız kalacaktım bundan sonra. Bu gerçeği kabullenmem mümkün değildi. Birkaç saat oturduktan sonra eve döndüm. Annem merak içinde beni bekliyodu evde, geldim. Olup biteni hıçkırıklar ve sinir krizleri içinde anneme anlattım, duyduklarına inanamadı. Ben de inanamamıştım be annem, ama öyleymiş işte. Yanarken çektiğim fotoğraflarla birlikte uzun uzadıya bi mesaj attım idil’e. Belkide hayatımda yazdığım en uzun en acı mesajdı o. Yazdım, bekledim. Saatini dahi hiç unutmam, 04.48’de uyanıp gördü mesajı. Tam 44 dakika boyunca WhatsApp’taki “yazıyor…” ibaresi kaybolmadı. O da uzun şeyler yazmıştı. Okumaya tenezzül dahi etmeden aradım, açtı. Alo dememişti, hiç bişey dememişti. Biliyordu çünkü, tanıyordu beni. Hissettiklerimi, düşüncelerimi, yapabileceklerimi biliyordu. Konuşmaya dermanım da yoktu artık. Sadece “Neden” kelimesi dökülüverdi dudaklarımdan. “Neden yaptın bunu idil”

    Başta soğuk bi ses tonu vardı, ne söyleyeceğini bilememişti. Bununla birlikte tüm eşyalarını balkonunun önünde yakmış olmam, uyandığında geriye sadece köz ve küllerin kaldığını görmesi onu fazlasıyla korkutmuştuda, tanıyorum onu. “Bilmiyorum, ne yapacağımı bilemiyorum” dedi. Bu cevap sinirlendirmişti beni, haklıydımda. Açtım ağzımı yumdum gözümü. Çok uzun süre konuştum, anlattım, söyledim içimde olan herşeyi. Çocuğun kim olduğunu da öğrenmiştim keza. Daha ben okuldayken çekinerek yanıma gelip konuşmaya çalışan, zaman zaman “Abi” diye hitap eden Oğuzcan ismindeki yavşaktan başkası değildi. Hatta idil’le geçen sene ben mezun olmadan önce onun hakkında konuşmuştukta. idil’in çevresindeki tüm kızlarla konuşup tanışmaya yazılmaya çalışan bi çocuktu bu Oğuzcan. En sonunda idil’in en yakın arkadaşı olan Sinem’e yazıldığını gördüğümüzde “Ya aşkım ne yavşak çocuk şu, bizim kızların hepsiyle konuşmaya çalıştı. Tersledikçe diğerini deniyo, durmuyoda hiç. Ne gıcık bi tipse artık” diye sözünü geçirmiştik bu it oğlu itin. Bu sene benim okuldaki yokluğumu fırsat bilerek yazılma sırasını idil’e getirmişti. Görünen o ki başarılı da olmuştu. Geçen sene yavşak diye bahsettiğin çocukla bu sene konuşmak, hem de yıllar süren bi ilişkin varken. Gerçekten olacak iş değil, hem de hiç olacak iş değildi bu.

    Ağlamaya başlamıştı telefona. Sesi kesilmeye, hıçkırmaya, nefes almaya başlamıştı hızlı hızlı. Bilirdi, çok iyi bilirdi idil onun ağlamasına dayanamayacağımı. Dayanamadımda zaten. Ondan akacak tek göz yaşı sonum olurdu, ölüm olurdu benim için. Bunca yıl onu ağlatmamak için uğraşıp her şeyimi feda ederken şimdi ağlayışını dinliyordum çaresizce. Ve içimdeki duygu soğukluktu beyler biliyo musunuz. içim acıyodu, dayanamıyodum. Ama ağlamasını da istiyodum; hem de ilk kez…
    Tümünü Göster
    ···
  19. 144.
    +2
    Dünyanın başınıza yıkıldığı oldu mu hiç ? Ölmek istediğiniz, o anı yaşamak istedğiniz, hayatı sorguladığınız saliseler oldu mu ? Ya kendinizi boşlukta, çaresiz, umutsuz, yıkılmış hissettiğiniz bu anları yaşadınız mı hiç ? işte tam da böyle bi andaydım. Yaşamak istemiyodum, yaşayamazdımda. Ama sorguladım da kendi kendime ? Yok abi yok, idil neden böyle bişey yapsın ki ? Daha bi kaç gün önce mutluluk naraları atarken biz şimdi neden böyle bişey yaşansın ? Olamazdı, olmamalıydı, idil yapmazdı böyle bişey, buna inandırmaya çalışıyodum kendimi.

    “Nasıl yani ? Ne demek başkasıyla konuşuyo ? Ne dediğinin farkındasın abi sen dimi ? idil’den bahsediyoruz bak, yıllardır birlikte olduğum kişi falan ? Bi yanlışlık yok ?”

    “Kanka sakin ol önce bi, bi yanlış anlaşılmadır belki bekle durumu öğreniriz elbet bi sabah olsun bi sakinleş”

    Telefonu yüzüne kapattım. Saat 01.34’tü, hiç unutmam. idil’i aradım defalarca kez, açan olmadı. Uyumuştur bu saatte, duramaz bu saate kadar dedim. Deliye dönmüştüm beyler, boşluktaydım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ama insan sinirle hiçbir şeye karar vermemeliymiş. Ben ise kendimi dizginleyemeden yanlış kararlar almaya başlamıştım bile. Duvarlarıma asılı yüzlerce fotoğrafı indirdim, söktüm. Evimde, odamda olan tüm eşyalarını toplamaya başladım; kıyafetleri, takıları, tokaları, yazıları, defterleri ve ona ait olan herşeyi. Topladım odamın ortasına. Küçük bi tepe oluşmuştu bile. Ne de çok şey varmış ona ait. Sinirle hareket etmem gürültü yaratmış olacak ki annemde uyanıp odama gelmişti.

    “(izmirli) hayırdır napıyosun sen bu saatte”

    Anneme yanıt vermedim, eşyalarını toplayıp bi poşete koyup evin önüne çıktım. idil’in balkonunun önüne gittim. Tekrar aradım, açmasını bekledim. Telefon çaldı, çaldı, çaldı; ama yine açılmadı. Elimde eşyaları, gözümden süzülen yaşlarla balkonunun önüne döktüm tüm topladıklarımı. Fotoğraflarını yırttım, eşyalarını parçaladım. Üzerine bi de yaktım; belki içimin yandığı gibi söner de rahatlarım diye. Ama nafile, daha da körükledi bu beni. Yanan tepenin fotoğrafını çektim. Kendimi sahile attım kafa dağıtıp kendime gelmek için. Ama bu kafa dağılır mıydı hiç ? Tüm eşyalar yanarken, içim alevden daha beter titreyip körüklenirken kolay mıydı kafanın dağılması. Birlikte yürüdüğümüz yollarda yürüdüm yine; el ele gezdiğimiz yerlerden geçtim. Uzuun uzun sarıldığımız sokaklar eşlik etti yangınıma. Sulu göz birisi olmasam bile göz yaşlarıma engel olamıyordum, durmuyordu. Bostanlı Sahile gittim. Belki yaşım kendinden büyük bi suyu görünce durur, belkide bu sahil derdime ortak olur diye.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 145.
    +2
    Olm adam yazıyor lan
    ···