/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    +4
    AVM’ye geçtikten sonra da günümüz aynı güzellikte geçmeye devam ediyordu. Konuşmalar daha özele inmiş, birbirimizi daha çok tanımaya yönelik konuşmaya başlamış ve bundan fazlasıyla da memnun kalmıştık. Özele inmek derken yanlış olmasın, cinsellik değil tabii ki amk. Ama gelip bana “Ulan yavşak, kız tesettürlü diye triplere giriyosun, kıza sarılmaya çekiniyosun ama elini tutup öpüyosun. Ne ayaksın sen, cinselde konuşursun” deseniz sesimide çıkaramam, sonuna kadar haklısınız derim. Ama beyler, şöyle düşünün bi de; size doğru hoşlandığınız kız özlemle, yüzünde koca bi gülümsemeyle gelirken tutup kafa mı tokuştururdunuz kızla ? Evet, kafamda sarılmaya karşı bi düşünce vardı nasıl olacağına dair. Ama o an anlık olarak elini tutma isteği belirdi içimde, keza devamıda geldi. Fena mı oldu sanki, nolacak.

    Ailelerden konuştuk, bahsettik. Okuldan, geçecek olan şu 4 yıldan, nasıl geçeceğinden falan. Genelde merakla soru soran taraf oydu, ben de büyük bi keyifle cevaplıyordum. Karşılıklı oturduğumuz masada ben aktif olarak el kol hareketleriyle anlatmaya çalıştıkça sanki film seyredermiş gibi ellerini çenesinin altına koyup seyrediyordu beni. Gülmüştüm, güldürmüştümde fazlasıyla. Hatta zaman zaman elini tutarak bahsettiğim şeylerde oluyordu. Beyler, ergen liseliler gibi “çıkma teklifi” falan etmeli miydim bilmiyorum. Etmemiştimde, gerek yoktu. Ama gayet farkındaydım ki ayrı ayrı geldiğimiz bu yerden bir “çift” olarak çıkıyorduk. El ele, göz göze, diz dize.

    Saatler Büşra’nın yanında su gibi akıp geçerken çekildiğimiz onlarca fotoğrafta telefonumda duruyordu. Gece yatmadan önce bakıp gülümsemem, canım sıkıldığında Galeride dolaşıp keyfimi yerine getirmem, ya da ilerleyen zamanlarda sosyal medyada paylaşmam için bekliyorlardı.

    Günün geri kalan kısmında el ele olmasakta kol kola dolaşmıştık. AVM’den çıkıp okula geri döndük, artık onun için gitme vaktiydi. Durağına bi yarım saat önceden geldik ki babası gelir beni görür falan n’olur n’olmaz. Vedalaşırken tüm gün konuşan ben susmuş bu sefer Büşra Hanım konuşmaya başlamıştı

    “Seninle çok güzel geçiyor günlerim, daha da güzel geçecek zamanlar olacak. Hayatımda olduğun için teşekkür ederim, artık kalbimde de bi yerin var (izmirli). Oradan gitme olur mu ?”

    Cümlesini bitirmesinin ardından sabah yaptığım hamleyi o yapmıştı; ellerimi tutup yanaklarımdan öpmüştü. Boyuda benden kısaydı, uzana uzana öpmüştü :D Beyler, hiç yaşadınız mı bu duyguyu bilmiyorum. Ama aidiyet duygusu çok başka bişey...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 77.
    +4
    iyi yazdın bugün knk
    ···
  3. 78.
    +4
    Dediğim gibi bu kadar ilgi ve alakanın üzerine birden boşluğa düşünce bunun yasını tutmak yerine acımı hafifletmek adına saçma sapan arayışlara girdim. Yerini doldurmak için onlarca kişiyi denedim, ama olmadı. Yazık olan hem konuştuğum kızlara hem de benim zamanıma oldu. Acaba şimdi de öyle miydi ? Sırf gidenlerin yeri dolsun diye hiç beklemeksizin birilerini mi alıyordum hayatıma ? Büşra, o çıkar çıkmaz yerine sokmaya çalıştığım irem. O gittikten sonra arayış içersine gireceğim bir başkası ve ardı kesilmeyecek şekilde devam edecek olan bir süreç. Yazık beyler, bana da kadınlara da çok yazık.

    Bir yandan okul bir yandan spor derken hayatıma düzen gelmeye başlamıştı. Dersleri sallamak yerine tamı tdıbına takip ederek dikkatini çekmiş olduğum hoca/hocaların gözdesi olmaya çalışıyor notları arşa çıkarmayı planlıyordum. Ama inekleşmeye de lüzum yok bu durumda. Çünkü zaten göze batan bir öğrenciyim sınıf tarafından. Hocalara da bu şekilde yaklaştıkça iyice züt yalayıcı birisi olarak atfedilmiş olurum. Bunun olmasını da ben istemem zaten, adım yeterince çıktı sınıfta. Birinci sınıflarla derse girdiğim zamanlarda kapıdan ilk geçtiğim anda bir soğukluk, gerginlik hissediyor olsam da birileriyle sohbete başladığım anda düzeliyor bu durum. Ama Büşra’nın bakışları hep üzerimde, hissedebiliyorum. Bu sınıfta da ilginç şeyler oluyor aslında, kısaca anlatayım olaylar büyük;

    Önceden de bahsetmiştim, yeni yeni oluşan bir grup vardı sınıfta. Böyle sempatik tiplerin olduğu, yavşak Yasin’in de aralarına girmeye çalıştığı kişiler var. Feyza bunların hanım ablaları, göz bebekleri olur. Saf, canayakın bir kızdır da yalan yok. Her seferinde benide çağırır yanlarına “Yaa (izmirli) bu seferde ektin bizi gelmedin, alınmaya başlıyorum ama artık” gibi sitemlerini çok duymuşumdur. Düzenli giden bir ilişkisi de var hali hazırda. Ama şu sıralar çocukla araları limoni. Bunlar evde kalıyorlar 2 arkadaş, Kübra ve Feyza. Bu Auracı diye bahsettiğim kız, Zeynep’te bu tayfaya katıldı fena değiller. Zeynep’in sevgilisi istanbul’dan bunu ziyarete gelince Zeynep tanıştırmak için bu tayfayla buluşturuyor. Güzel geçen bir görüşmenin ardından herkes evlere dağılırken Zeynep’ler kalacak yer ayarlayamadıklarından ortada kalıyorlar. Bizim iyi niyetli peri kızı Feyza bunları evlerindeki odalardan birine davet ediyor gelin burada kalın diye. Eee kız halleriyle n’olur n’olmaz diye de tee ilkokuldan beri tanıştığı Burak’ı da çağırıyor eve. Evde herkes uyku halinde, Zeynep sigara içmeye balkona çıkmışken bunun sevgilisi yavaş yavaş Feyza’ya yanaşıyor “Sen de boş değilsin, geceden beri gözün üzerimde farkındayım” dercesine. Feyza’da tabii sinir krizleri, ağlamalar, bağrışmalar olurken Burak devreye girip indiriyor çocuğu. Tabii Zeynep balkonda durumdan habersiz gelince farkediyor olanları. Evden kovmalar, tartışmalar ohooo işler iş yani. Bu sebeple Zeynep çocuktan ayrılıp üzerine bir de dışlanan taraf oluyor. O kısmın detayıda varmış, orası tartışılır emin değilim. Ama olayın temeli bu şekilde. Nasıl, brezilya dizisi gibi dimi.

    işte bu olaylar sınıfta küçük bir esintiye sebep olurken ben yine şebekliklerle olanları az da olsa yumuşatmaya çalışıyordum. Ama nafile tabii ki, olanlar belli arkadaşlar savunulacak bir tarafı yok. Burada kendimi deşarj ederken asıl enerjimi ikinci sınıflara saklıyordum. Ama sohbet muhabbet için sanmayın sakın, irem’i keşfetmek için tabii ki…
    Tümünü Göster
    ···
  4. 79.
    +4
    Burak’la henüz yeni yeni tanışıyo olabilirdik. Ama kafa yapımızın, esprilerimizin, sohbetimizin, hepsinden önemlisi de kalbimizin bir olduğu daha şimdiden belli olan bi gerçekti. Oturduk, içeceklerimizi aldık, son zamanlarda yaşanan gırgır şamatayı geçiştirdikten sonra Burak’ı dinlemeye koyulduk;

    “Abi lise zamanından beri birlikte olduğum birisi var benim, adı Gülcan. Dersane zamanı tanıştık biz bununla. Ben fetocu dersanelerin arasında kalmış bi sokakta etüte giderken o tam karşıdaki dersaneye gidiyodu. Ha fetocu değildi tabii orası ayrı. Her çıkışta denk gelir, çoğu zaman aynı otobüse biner evlerimize giderdik. Zaten farketmiş olduk ki bizim evlerin arasında da bi kaç sokak varmış sadece, yakınız yani. Ben öyle sevdim ki Gülcan’ı sırf dersaneden çıkmasını saatlerce bekleyip o çıktıktan sonra sanki tesadüfen denk gelmişiz gibi “Aaa sen de mi burdaydın ya, eve gidiyosan birlikte geçelim” diyerek yoluna yoldaşlık ettiğimi bilirim. Çok sevdik birbirimizi, ondan şüphem yok. Onun için 1 sene mezuna kalıp sırf birlikte okuyabilmek için çalıştığımı, derslere asıldığımı bilirim. Ama malum, Sakarya’da onun bölümü olmayınca ayrı düştük. Bu ayrı düşme durumu yıprattı bizi. Çekemeyen arkadaş çevresi, çıkan dedikodular, söylentiler bize ayrılığı getirdi. Soracak olsan hala çok özlüyorum, barışmayıda istiyorum. Ama Gülcan o kadar inat, o kadar katı bi kız ki şimdilik olmayacağını biliyorum. Şimdilik böyle işte, napalım”

    Ne çok benziyodu benim hikayeme, yaşadıklarıma. Şimdi daha çok sevmiştim Burak’ı, daha yakın hissetmiştim kendime. Dinlediğim hikayeden ilişki doktoru olacak birisi değilim ben, biraz aralarında kalıp düşünmem gerek nasıl çözüleceğini. Ama bu mesele çok su üzerinde kalmış gibiydi ve ben çözmek için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım. Gülcan’ın kuzenini takip etmekle başladık sosyal medyadan. Ben anonim bi yüzdüm onlar için, şüphe çekmezdim. Ekledik, kabulde etti. Oradan bilgi alışverişini sağlayabilirdik zaten, ilk adım atılmıştı. Eee Furkan’ın meselesine gelmek lazım ki aynı sınıfta olan Burak – Furkan ikilisi için konu duygusallıktan çıkıp tamamen taşak muhabbetine dönmüştü. Çünkü Furkan kızın dikkatini çekebilmek için öylesine şeyler yapıyodu ki (zaten şu metreleeer öncesinde kapıyı açıp bekleme muhabbetini biliyosunuz) tam bi loser konumuna düşüyodu. Ama Sevgi hakkında daha çok bilgi edinmeye de başlamıştık. Hangi yurtta kaldığını, aslen nerede yaşadığını, hangi bölümü okuyacağını falan. Ama durum belli işte, hala bi konuşma sağlayamamıştık günaydınlaşmalar haricinde.

    Benim durum zaten belliydi, Büşra’yla giden dolu dizgin bi flörtümüz vardı zaten. Onun keyfi yerindeydi, benim keyfim yerindeydi. Mutluydum yani ben, iyiydik. Ama masada bu iç silahşör bir araya gelmişken nişanlılar tarafından takip edilmem ve az daha fakültenin önünde dayak yiyecek olmam anlatılmasa olmazdı. Burak az çok biliyodu muhabbeti, anlatıp kahkahalarla az inletmedik mekanı. Kafalar çakırkeyf, keyiflerde de yerinde denebilecek durumda. O gece aksi bi durum gerçekleşmeden yurtlara dağıldık. Ama sık sık tekrar etmemiz lazımmış bunu, onunda farkında vardık.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 80.
    +5 -1
    Büşra diye bahsedilen kişinin benim dolmuş aşkım olduğunu farketmemin ardından işler bir miktar daha değişmeye başlamıştı. Sınıfa olan bakış açım, okula gitme isteğim, ders çalışma isteğim dahi alevlenmişti. çünkü notları verecek kişi büşra'ydı, tamam belki kızın haberi yoktu notlarını alacağımdan ama eninde sonunda alacaktım mikail'den. o gün yurda döndükten sonra furkan'da da bi haller olduğunu farketmiştim. o da benim gibiydi, daha bi istekli daha bi neşeli. benim olayın henüz bi akıbeti yoktu tabii, oturup bunu onlara anlatmam yersiz olurdu. onun yerine kendi mutluluğumu içimde yaşarken furkan'a sataşmaya çalıştım

    "hayırdır lan neden mutlusun bu kadar dalyannan, sporda birini mi gördün"
    "yok be kanka, sporda değil de hazırlıkta birisi dikkatimi çekiyo kaç zamandır"
    "neden bahsetmedin olm madem öyleydide, gizlimiz saklımız mı var"
    "bişey belli değildi bende, gördükçe hoşlanıyodum sadece. ama şimdi hoşlantıdan fazlası olduğunu farkettim. yanına gidip konuşmayı falan istiyorum ama hiç tek gezmiyo ki, arkadaşı var hep yanında. sigara içmeye çıksa ikisi, kantine gitse ikisi, sınıfa girseler yine ikisi. bi türlü denk gelemiyorum kıza. ama bugün onun da bana baktığını farkettim, ondan böyle keyfim yerinde"

    sevinmiştim onun adına. böyle ikili ilişkiler konusunda furkan kapalı bi kutu gibiydi. kimi olmuş, kimi sevmiş hiç bahsetmez, anlatmazdı bize. şu sakarya'daki en yakını benim onu biliyorum, ama bana dahi henüz hiç birşey anlatmamıştı. ama acılı şeyler yaşadığından değil, sevmeye değecek kimseyi bulamadığındandı bu. enazından ben öyle tahmin ediyorum. ben yatağıma uzanıp büşra ve onunla nasıl tanışıp konuşmayı ilerleyebileceğime dair düşüncelere dalmış yarım saat kadar geçirmişken kafama yediğim yastık darbesiyle kendime geldim, furkan'dı.

    "gel de bot prede 3 kişinin hakkına girelim, zaten her türlü feedliyoruz amk"

    gel girelim dıbına koyim, seninle lol'de feedlemek bile güzel lan
    ···
  6. 81.
    +4
    https://www.youtube.com/watch?v=qFp6XVuHHFY

    Yine yalnızları oynuyorum geldiğim bu şehirde. Henüz çok vakit geçmemiş olmasına rağmen neden bu kadar çok hayal kırıklığı, bu kadar hüsran yaşamıştım ? Bendemiydi sorun ? Ya da bu benim kaderim miydi ? Lanetim demeliyim aslında.

    idil; yıllar önce hayatıma girmiş, zamanında mutluluğumun hatta hayatımın ta kendisi olmuş, sonrasında kendisi olduğu hayatımın anasını gibip gitmiş birisi. Ummadık zamanlarda karşıma çıkıyor olması hala kafamın karmakarışık olduğunu, bir parçamın hala orada kaldığını açık bir şekilde göstermekte. Ama bundan nasıl kurtulabilirim, bu durumu nasıl aşabilirim hala bir fikrim yok. Buraya geldim, karşıma ilk çıkan kişi Gamze oldu. Beklenmedik birisiydi, beklenmedik bir şekilde geçip gitti; üstelik peşime nişanlısı ve saz arkadaşlarını takarak. Onu atlatmışken geldiğim ilk günden gözlerine vurulduğum dolmuş aşkım sınıf arkadaşı olarak karşıma çıkmıştı. işin ilginci bu da hiç beklenmedik bir şekilde çıkmıştı karşıma. Güzel giderken sonradan olanları biliyorsunuz. Soğuma ve kapanış... Aslında henüz kapandığını zannetmiyorum, Büşra bu işin peşini kolay kolay bırakacak gibi değil. Bitmesini ben de istemem, istemiyordumda aslında. Ama devam ettikçe üzen taraf ben olacaktım. Büşra bunu haketmiyor beyler. Benim keyfim, benim binliğim, benim yetersizliğim yüzünden kız üzülmemeli. Hem daha 3 senemiz daha var şu sınıfta birlikte geçireceğimiz. Yüz yüze bakacak, merhaba diyecek halimiz varken bunuda kaybetmemek gerek.

    Furkan Sevgi'yle konuşmaya başladı. Benim söylediğim mesajı gönderdikten sonra mırın kırın ederekte olsa başladılar konuşmaya. Furkan çekingen, ama kararlı. Sevgi'yle hep kaçamak cevaplar verir halde. "Hmm"lar, "Ok"lar, "Peki"ler bir süre sonra can sıkıcı olabiliyor. Çocuğun motivasyonu düşüyor en nihayetinde. Sevgi ve yanındaki arkadaşı (adı Şule'ymiş bu arada) sigara içmeye çıktığı zamanlarda bizim kekolarda yanlarına yamaçlarına çıkıp konuşma başlatmaya çalışıyolarmış. Şimdilik uzaktan uzağa bakıp baş sallayarak selam verme ve birbirlerinden çakmak istemeden öteye geçemediler henüz. Neyse, zamanla aşarlar bence. Furkan'la spora da başladım, Mavi Durak'ın yukarı kısmında bulunan karakolun karşısındaki Fitness Club salonuna gitmeye bugün itibariyle başlamış oldum. Önceden spor tecrübem vardı, uzun yıllar yaptım. Ama malum, idil fiyaskosundan sonra hayatımı öyle bir salmıştım ki ne spor kalmıştı ne de vücut. Toparlamaya başlayacağız artık Furkan'la, yaza kadar daha fit olmayı hedefledim kendime.

    Öte yandan kafamdaki düşünce neydi beyler biliyor musunuz. Her ne kadar bu gerçekten kaçmaya çalışsam, yüzleşmek istesem de ilk defa buraya yazarak sizlerle paylaşmış olacağım. idil'le karşılaştıktan sonra ondaki değişimi, daha da güzelleşmesini gördükten sonra kendi kendime "Ulan kız ne hale gelmiş senden sonra, sende hiç bir değişiklik yok. Sen de bi topla kendini" dedim ve düzelmeye karar verdim. Kısacası izmir'e dönene kadar olabildiğince toplanıp tekrardan karşılaşırsak "Bırakıp gittiğin kişiye bi dön bak istedim aq kızı" izlenimi vermek istemiştim. Saçmaydı, ama yaptım bunu...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Hadi be oğlum hızlı gir be bekliyoruz şurada
      ···
  7. 82.
    +4
    Herkese Selam Beyler

    Malum haftasonuna girdik ve önümüzde uzuunca boş 2 gün var. Bu 2 günde hikayeyi olabileiğinde ileri zütürmek istiyorum. Çünkü yıkıklık göstergesi asıl bu zaman başlıyo. Fakat yazmaya başlamadan önce sizlerden ricam var;

    -Hikayenin gidişatı, yazımı ve diğer unsurları açısından öneri ve şikayetleriniz

    -Hikayenin konsepti

    -Hikayede merak edip sormak istediğiniz ya da tav olduğunuz bölümler varsa

    Bana yazabilir misiniz ? Okuyanlar var, biliyorum. Sağolsun yorum yapıp sövenlerde var ki bu da takip edildiği anldıbına gelir (sağolun). Ama sorular varsa onlarıda bilmek istiyorum. Ben de bu süreçte elimden geldiğince sorularınızı yanıtlamaya ya da şikayet edilen durumları düzeltmeye çalışıcam.

    Şimdiden teşekkürler
    ···
  8. 83.
    +4
    Bir çarşamba sabahı erken saate yine önemli olan derslerden birine gittim. Sabahın erken saatlerindeydi. 1. Sınıflarla girdiğim bi ders olduğundan sınıf çevresiyle de aram oldukça iyiydi. Ortalarda ne hoca vardı ne de öğretim görevlisi. Bayağı da vakit geçmişti. Sonra hocaya yalakalık olsun diye sağında solunda gezen sınıfın kızlarından bi tanesi gelip “Hocanın toplantısı varmış, bugün ders işlenmeyecekmiş” diye seslendi sınıfa. Hay dıbına koyayım ya, sabahın köründe boşuna mu ayaklanıp geldik buraya. Kendi kendime söylenmeye devam ederken sınıfın geneline üstünkörü bi göz attım. Büşra ortalarda yoktu hala, ki dersin iptalinden de haberi yoktu. Büşra asla dersi ekecek bi kız değil, elbette gelecektir. Sınıfta gelmesini beklesem hem durumu açıklamak hem de konuşmak için mükemmel fırsat olurdu benim için. Ulan aradığım fırsat tıpış tıpış gelmişti ayağıma. Mikail’e gelmeyip sınıfta bekleyeceğimi, gelen olursa da haber vereceğimi söyledim. bin, anlamıştı tabii Büşra’yı beklediğimi. Gözlerini büyütüp gülümsedikten sonra “Şşşt çaktırma, o iş bende” dedim ve beklemeye koyuldum.

    Gelen herkesi haberdar edip geri gönderdim. Ama Büşra bi türlü gelememişti. Nerdeydi bu kız, hiç geç kalma gibi bi huyuda olmazdı aslında ama. Başına bişey mi gelmişti lan acaba ? Ben saçma düşüncelerle bekleyedururken Büşracım biraz telaşlı yetişmeye çalışır şekilde girdi sınıfa. Sınıfta yalnızca beni gördükten sonra şaşkınlıkla “Günaydın” dedikten sonra daha fazla bekletmeden durumu açıkladım. O masmavi koca koca gözleri daha da açılarak;

    “Of ya, ben de taa Hendek’ten geliyorum buraya. Bi de amcamların köydeki evlerinde yangın çıkınca onunla ilgilendik, geç kaldım zaten. Şimdi de boşuna gelmiş oldum”

    diye söylendi. Beyler, bi insan şikayet ederken bile bu kadar tatlı, bu kadar sevimli olabilir miydi aklım almıyo. Yıllar geçti, ama o gözler ve tatlılık ne gözlerimden ne de hafızamdan hiç ama hiç silinmedi. Amcasının evlerinde yangın çıkmıştı ? Amca, ev, yangın, sıkı aile ilişkileri ???
    Buradan girebilirdim konuşmaya, ve denedim de...
    ···
  9. 84.
    +4
    Ders arasında gözlerim Büşra’yı ararken bir kaç sıra arkada Esmanur’la bişeyler konuştuğunu gördüm. Tahmin edebileceğiniz üzere Esmanur da tesettürlü bi hanımefendiydi. Ama yargılamıyorum ki, zaten hakkım yok. Çünkü Sakarya’nın büyük bir kesimi böyle. Ama henüz bi gericilik durumuyla karşılaşmadım ben. Çünkü elit ya da anlayışlı sayılabilecek kişilerdi çevremdekiler.

    Ders arasında Büşra’dan sonra sınıfın geneline bi göz attım. Ulan aslında şu birinci sınıflar nimetti benim için. ikinci sınıf her ne kadar soğuk davranıyolarsa bunlarda o kadar samimiydi benim için. Ve sınıfta da merkezi bi yerdeydim ben, seviliyordum. Tüm sınıfı kendi hamurumda yoğurup bir araya getirerek güzel bi ortam oluşturabilme potansiyelim yüksekti. Öyle olmasını da çok isterdim. Ama geçen sene de böyle miydi acaba ? Herkes başta iyiyken sonra mı kopukluklar yaşanmıştı ? Hayır hayır, benim olduğum sınıfta bu olamazdı, müsaade etmezdim. Aslında Büşra benim ona yürüme ataklarımı savuşturmak için kaçmış ve biraz boşluk elde etmişken size sınıf hakkında olup bitenden bahsetmek istiyorum biraz. Nasıl tipler var, kimlerle yakınlaştılar falan. Çünkü ilerleyen zamanlarda lazım olacak bunlar;

    Fatih diye bi çocuk var sınıfta. Uzun boylu, kaslı bişey. O yüzden buna Fatih(K) dicem, çünkü diğer Fatih’le karışmaması lazım. Fatih(K) henüz pek samimi olmadığım, body’le uğraşan, aslında pek yakışıklı sayılmayan falan vücudunun ekmeğini yiyen bi tip. Bizim sınıfta da ona düşecek tip yok çok fazla. Ama bulmuş kendine birini. Sınıfa ilk geldiğim zaman polemiğe girdiğim Auracı dediğimiz bi kız vardı dedim beyler, hatırladınız mı ? Adı Zeynep, heh işte onun ekürisi olan bi kız daha vardı; adı Ebru. Fatih(K) Ebru’yla bi çift haline gelmiş sınıfa girip çıkmalar dahil her alanda yan yana geziyolar. Gerek ders gerek aralarda sergiledikleri vıcık vıcık tavırlar da cabası. Ama hoş, her kör satıcının bir kör alıcısı vardır yanlış mıyım.
    Ebru’yla eküri olan Auracı Zeynep sınıftaki yeni bi oluşumun içine dahil olmaya başladı. Başak, Meliha, Kübra, Sinem, Burak, Anıl ve Yakup denen bireylerden oluşan bu gruba yeni giren ve tıpkı lakabı gibi Aurayı değiştirmeye çalışan Zeynep şimdilik mutlu gibi. Hele ki aralarında Feyza diye bi kız var ki çok şeker, çok bıdık bişey. Henüz sınıfta hiç bi gruba dahil olmasam dahi Feyza her seferinde “Yaa gelsene sen de yanımıza, oturur laflarız hep uzak duruyosun bizden” diye çağırır gelmediğimde de söylenirdi. Ama ben bi gruba dahil olamam arkadaşlar, benim amacım gruplaşmayı önleyip bütün olarak davranıp ikinci sınıflara benzememek zaten.

    Fatih diye başka bi çocuk daha var. Besbelli cemaatçi, RTE’ci olduğu. Ulan bi insanın yüzünden akar mı ya, bu da öyle. Hoş, iyi niyetli bi çocuk bu da. Ama bana çok önyargıyla yaklaştı. “Siz izmirliler gavursunuz, siz ne anlarsınız reisin işinden, zina falan hep sizde” diye çok söylendi bana ilk zamanlar. Ama çekip karşıma “Agacım ben siyasetle uğraşmıyorum, bu işlerden de zerre anlamıyorum. O yüzden bana insan gibi yaklaş siyasetçi gibi değil” diyince yumuşadı biraz. Teknolojiyle arası benim kadar iyi, RTE’ci olsa bile geri bi kafası yok bu konuda. Bi grup denemez tabii, ama Mikail, Melih ve Yasin’i de yanına alıp tesettürlü ve iyi anlaşabildikleri, mizah sahibi olan kızlarla takılıyolar. Vizyonunuzu sevdim binler, düşer size elbet buradan bir iki köfte.

    Benimle birlikte geçiş yapmaya hak kazanmış bi kız daha var sınıfta. ismi Elif. Ben sınıftan 2-3 yaş büyük olmama rağmen o da benden 2 yaş kadar büyük. Çalıştığı dönemler olmuş, devlet dairesinde yer kasmış falan derken okuması uzamış biraz. Önceki üniversitesinden full ortalamayla mezun olup birincilikle gelmiş. Kısa boylu, hoşsohbet tesettürlü birisi. Ama inek olduğu besbelli yani. Aramızda çok mücadele olacak Elif Hanım, ama kim kazanır orası bilinmez.

    Son olarakta huur çocuğu Yasin’den bahsetmek isterim. Yavşak tavırlara ve hareketlere devam eden bu bin tıpkı benim gibi davranarak bi gruba dahil olmayı reddediyo. Her birisiyle konuşuyo, anlaşıyo falan. Ama sanki gruptakiler ondan rahatsız oluyolarmış gibi. Çünkü tekin bi tip değil ki bu it. Bana son yaşananlardan sonra bilendi, farkındayım. Ara ara pis bakışlarına denk geliyorum. Ama inanın beyler hiiç gibimde olmuyo bu durum. Şeyma denen kızla tanıştı sınıftan, şimdi onun etrafında pervane olup duruyo. Hiç sevmiyorum ulan seni, hiç...
    Tümünü Göster
    ···
  10. 85.
    +4
    Birinci sınıflarla girdiğim dersler artık eskisi kadar hevesli ya da neşeli geçmiyor. Önceden koşar adımlarla gittiğim okul merdivenleri artık benim için yolumun üzerinde duran engeller ya da adımlarımı yavaşlatan basamaklar haline gelmişlerdi. Sınıfa girdiğim an ön sırada oturan Büşra onunla konuşmam ya da yanına oturmam için yalvarır gözlerle bana bakarken arka sıraya kadar yürümek o kadar stres dolu ve yorucu ki. Ne zaman bu kadar boş, ne zaman bu kadar boşlayan birisi olmuştum ki ben ? Daha bir kaç gün önce ellerini tutarak gözlerinin içine baktığım, sesiyle huzur bulduğum, gülüşüyle ısındığım kadın şimdi bunları yeniden yapmam için gözlerime bakarak benden bir işaret beklerken ben umursamaz şekilde devam etmeye çalışıyordum hayatıma. Ama hiç kolay değildi be beyler, tahmin ettiğiniz kadar kolay değildi böyle davranmak.

    ikinci sınıflara ağırlık vermem gerekliydi birazda. Çünkü odağımı, ağırlığımı, sevgimi birinci sınıflardan bir mavişe kaptırmışken ikinci sınıftaki derslerimi de sınıfımı da iyice boşlar olmuştum. Grup kurduğumuz kızlarla olan görüşmelerim azalmış, çok önemli bir dersten aldığımız anlatım ödevini boşlamış, projeleri iyice askıya almıştım. Üstelik bunların teslim tarihleride bir hayli yaklaşmıştı. iyi iyi, ödevlerle uğraşırken, grubumdaki kızlarla tanışıp vakit geçirirken kafam birazda olsa dağılırdı. Ama birlikte çalışmak için kütüphaneye, cafeye falan filan gidersek ve bunu birinci sınıftan birileri görüp "Aaa (izmirli) kimlerle oturuyor böyle, ooh keyfide pek yerinde Büşra'yla olanlardan sonra" yayarlarsa işte başım o zaman ağrıyabilirdi. Ki bunu yapacak çok insan vardı sınıfta, en başta gelenlerden birisi de Yasin denen huur çocuğu zaten.

    Birinci sınıflardan da edindiğim bir arkadaş grubu var bu esnada. Bana entel deselerde benimle vakit geçirmekten keyif alan kızlı erkekli bir grup. Ama ilginç bir grubuz yani; inançsızı var tesettürlüsü var, sağcısı var solcusu var kürdü var, olgunu var çocuksusu var. Arada en göze batan "entel" denen tip olarak ben varım. Sağolsunlar aralarında sözümde geçer, dinlerler yani beni. Onlarla yemekhaneye gittiğimiz bir günde Şeyma denen bir grup üyesi bana gelip Yasin'in yapmış olduklarını anlattı. Şaşırdım tabii başta duyunca, Allah Allah dedim kendi kendime. Ne anlatıyomuş bakalım, bi dinleyelim.

    Yasin dediğim gibi yavşak bir tip, önüne gelene yanlamaya meraklı. Ama iticiliğinden olsa gerek her seferinde boşa sallıyor oltasını. Yine öyle bir zamana denk gelmiş olacak ki Şeyma'ya sallamış bu sefer oltayı. Konuşmuş, tanışmaya çalışmış falan. Bir süre sonra konu benden açılmış. "Yaa sen (izmirli)yle takılıyosun dimi, birlikte yemeğe gidiyosunuz falan. Çok tekin birisi değil o, ondan uzak dur derim. Fazlasıyla kibirli, konuşmaya değmeyen, sözüne güven olmayan birisi o" diye geçirdikçe geçirmiş bana. Şeyma neden diye sorunca da devam etmiş; "Yaa ilk geldiği zamanlar konuştuk tanıştık. Bana motoru almam için borç vereceğini söylemişti bir miktar. Ama sonradan vazgeçti, ben de ortada kalmış oldum öylece. Cebinde kaç bin liralık telefon var, belli varlıklı olduğu. Hayır güvenip verse ne olur sanki ? Ben anlamıyorum, değişik bir çocuk. Sen de dikkatli ol yanındayken" Şeyma asi bir kız, özgürlükçüdür. Aramızda fazlasıyla iyidir. "Kimlerle nasıl arkadaşlık kuracağıma kendim karar verebileceğimi düşünüyorum, teşekkürler" diyip terslercesine bir cevap vermiş. Sağolsun, anlıyor kız neyi nerede yapacağından. Ama ben bunları öğrendim ya, senin ananı gibmez miyim Yasin...
    Tümünü Göster
    ···
  11. 86.
    +4
    "Geçmiş olsun üzuldum" dedim. Tesekkur ederim dedi oda. Bu olaydan sonra ondan hoşlandiğimi soyleyemezdim. Aile ilişkilerinden konusmaninda mantıksız olacagini dusundum. En iyisi muhabbet edecek baska konu bulmaliydim hemen. Aklima not istemek geldi "ya sey diyecem varsa bu dersin notlarini alabilirmiyim senden". Tabi defter notu var derste yazdigim, istersen kırtasiyeden fotokopi cektirebilirsin ". O an onun mavi gozlerine dalmiştim, o da garipsemiş olacakki " notlari alacakmisin" diye sordu. Mavi gozlum (bundan sonra boyle hitap edecegim) nede guzel duşunmuştu . Notlarin fotoğrafını cekersem calişamazdim rahat rahat. "Kırtasiyenin nerde oldugunu bilmiyorum" dedim. "istersen gösterebilirim yerini" dedi. "Güzel olur bu sayede Kırtasiyenin yerinide ogrenmiş olurum". O onde ben arkada kırtasiyeye dogru yola koyulduk. Normalde turbanli biri hakkinda boyle dusunmem ama arkadan bakinca fizigide guzelmiş gozleri gibi. Kırtasiyenin okulun bodrum katında oldugunu soyledi. Beraber indik asagi kata. kirtasiyenin oldugu bolume girdik . Mikailde oradaydi beni gorunce gulumsedi ıbne. Aniden ensemde bi sicaklik hissettim uyandigimda fotokopi makinesine baglanmiş halde buldum kendimi. Arka tarafimda buyuk bir aci hissediyordum gotumden kan akiyordu meger muallak mikail ile mavi gozlum beni kandirip gotten gibmişlerdi buda bana ders olsun bidahada turbanlilardan hoslananin gotunu şirkan gibsin
    ···
    1. 1.
      0
      ciddi ciddi okudum "lan ben bunu ne ara yazmıştım" diye, mikail'e de gibtirdik kendimizi hadi hayırlısı :D :D :D
      ···
      1. 1.
        0
        Ya iste onemli olan baslik sahibini trollemek
        ···
  12. 87.
    +5 -1
    Günaydın olsun herkese

    Ağır bi hastalık geçiriyorum beyler. Günlerdir bişey yiyemiyorum, kanlı kusuyorum, hastanede yatıyorum, serum yiyorum falan. Kollarımı delik deşik ettiler amk kan ala ala. Ama bugün biraz daha iyiyim. Laptop’ımı getirttim evden, canımda sıkılıyo zaten boş durmaktan. 12’de bi doktor kontrolü olacak, onu atlattıktan sonra akşama kadar yazmayı planlıyorum. Ne kadar sayıp sövseniz haklısınız, ama hastalık olunca önüne geçilemiyor tabii.

    Anlayışınız için teşekkürler, 12’den sonra görüşürüz...
    ···
    1. 1.
      0
      Takiptwyiz , çok yaz bari aq
      ···
    2. 2.
      0
      aga sen iyi ol bize yeter Sağlığına kavuşursun inş.
      ···
  13. 88.
    +4
    Büşra pgibolojisinden birazcık daha sıyrılmış olup ikinci sınıftaki arkadaşlarımla daha da samimi olmayı hedeflemişken hem kızlara hem de erkeklerle aramı daha iyi tutmaya çalışıyordum. Sınıfa girdiğim andan beri etrafa pozitif enerji saçan hanımefendilerden oluşan dörtlü bir arkadaş grubu var ki en çok onlarla tanışmayı istiyordum. Fakat bir türlü cesaret edemedim nedense. Hele ki aralarında bir tanesi var ki gülüşü bile insanın içini sıcacık edebilecek şekilde. Zamanla onlarla da tanışırız elbet, daha vaktimiz çook.

    Ödevlerin, projelerin, anlatılacak konuların temellerini oluşturup çalışmalara başlamışken yurttaki tayfayla da gelişen çeşitli olaylarımız var. Hepsinden önce bir azeri kriziyle karşı karşıyayız. Sebebide şu;

    Ben izmir'den döndükten sonra ikinci gece yatarken oraya bir öneri attım. Bu arada odada çeşitli ritüellerimizde vardır. Mesela gece yatmadan önce yataklarımıza kurulduktan sonra Snapchat'lere oturup birbirimizde olan olmayan hesapları paslar snap'lerini seyrederek yorumlarız. Eee hesapların içeriği belli tabii kii. Başlangıçta Amanda Cerny'den başlayıp uzuun uzadıya tüm listeyi yorumlayıp ağzımızın suyu aka aka seyrederdik. Bitirdikten sonra günün basit bir kritiğini, yarının planlarını anlatıp konuştuktan sonra yarının yemekhane menüsünü inceleyip uykuya dalarız. Basit ama keyifli bir etkinlik be beyler, böyle böyle samimi olmaya başlıyoruz bizde. işte bu konular konuşulurken ertesi gün tüm kat ahalisi yurdun yemekhanesinde değil de dışarda bir yerlerde yiyelim diye bi öneri sundum ortaya. Furkan, Doğan, Kadir, Javid, Eşqin, Tamer bi de alt kattan Raul hepsi birlikte çıkalım bişeyler yiyelim dedim. Eee fikir güzel, özleştik, ben yokken doğru düzgün konuşup görüşemedikte. Hepimize uyar diye anlaştık. Ama Berkay oradan bir çıkıntılık yapmaya başladı.

    "Abi Javid'le Eşqin tamam da Raul gelmesin ya, sevmiyorum ben o çocuğu. Bi de çok yüz verdiniz zaten, her gün buraya geliyor artık sizden çok onu görür oldum"

    "Olm neden gelmesin, ne zararı var çocuğun. Her gün başına oturup oynadığın bu PlayStation 3 onun, ekgib kaldığın notları da ondan alıyosun. Çocuk ekgib neyin varsa yapabiliyo, ne zararı olabilir ?"

    "Sevmiyorum abi gelmesin işte, diğerleri gelebilir sıkıntı yok"

    "Raul onlardan daha masum, ufak yaşta babasını kaybetmiş. Annesiyle bir başına uysal çocuk. Çıkarlarını bitirince mi aklına geldi sevmediğin ?"

    "Neyse abi yarın konuşuruz bunları, hadi iyi geceler"

    Sinirlenmiştim. Ama tek sinirlenen ben değildim. Kadir patırtı gürültüyü sevmediği için yorum yapmamıştı, ama o da rahatsızdı farkedebiliyordum. Furkan da benim gibi tepki göstermişti, ama hem lafı atıp hem de arkasını dönüp yatan cephe Berkay olduğu için fazla sürdürmemiştik.

    Eee bugünün yarını da var...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      devam devam
      ···
  14. 89.
    +6 -3
    Herkese Günaydın Arkadaşlar

    Biliyorum, bir kaç gündür sözlüğe giremedim. iş yerinee ağırlık vermem gereken bir kaç mesele varken ne yazık ki hikayeyi ilerletemedim. Bugün bolca boş vaktim varken uzun uzun yazmayı düşünüyorum. Anama sövseniz yeridir bu kadar bekletmişken, kusuruma bakmayın

    Sizleri seviyorum
    ···
    1. 1.
      +1
      yine yazmadın amk
      ···
  15. 90.
    +3
    O günden, o mesajdan sonra sorunsuz bi şekilde konuşup mesajlaşmaya da devam ediyorduk eskisi gibi. Hani yeni flörtleşmeye çalışan bi çift olurda ne yazacağını bilemez ya, aynı öyleydim işte amk. Aşkım falan desem ne der bilemiyorum, ne desem ne tepki alırım falan hiç bişey bilmiyorum amk. Kırk kırılarak seçiyorum yazacağım cümleleri. O haftadan sonra zaman, günler geçti. Bir Cuma günü geldi çattı. Yine güzel bi günaydın mesajı atmıştım, ama bu sefer iletilmemişti mesaj. Saatler geçmişti, ama yine de haber yoktu. Neyse dedim, okulda derste ya da kurstadır. Görünce cevap gelir muhakkak. Tüm gün bekledim, akşama kadar bekledim. Gelen giden yoktu. Akşam saat 20.54’ü gösterirken ekranımda tek bir mesaj belirdi;

    “(izmirli)”

    Mesaj idil’dendi. Ve isimle başlayan mesajlar hiç hayırlı sonuçlanmazdı.

    “Efendim”

    “Biz Oğuzcan’la barıştık”

    insanın dünyası başına 2. Kez yıkılabilirmiş. Bu haberi almamla yıkılmıştıda. Aradım, defalarca kez aradım. Hepsini meşgule attı.

    “Arama lütfen. Açıp sesini duyarsam çok kötü olacağımı biliyorum. Beni seviyosan yapma bunu bana”

    Aramaya devam ettim, ama yine açan olmamıştı. işte aramızdaki konuşma tamamiyle böyle sona ermiş, bundan sonra Oğuzcan bininin mutluluk devri başlıyordu. Ben de pes etmiştim artık, etmeliydim. Çünkü hiç gücüm kalmamıştı artık, yorulmuştumda. Ama okuldaki arkadaş çevremde şaşkınlıklarla birlikte haberler geliyordu

    “Aga idil’le ayrıldınız mı siz ? Neden binin biri yanında dolaşıyo bunun ?”

    “Kanka Oğuz diye bi bin kurusu yengeyle el ele girip çıkıyo okula, ne iş ?”

    “Bi yanlışlık varsa tutup çekelim kulağını puştun, idil’le ne iş böyle ?”

    Ama duymakta istemiyordum artık olanları, duydukça daha da batıyordum çünkü. 1.5 ay geçmişti üzerinden. idil’in sınıftaki yakın bi arkadaşı olan Helin bana bi kaç SS atmıştı konuşmasından. Bu arada okuldaki herkes tarafından soyutlanmış, yanlış yaptığından dolayı baskı altındaydı idil. Gerek sınıf arkadaşları, gerek çevresindeki arkadaşları vesaire. Yanında olan tek kişi Elif huursu ve sevgilisi Uğur’du. Amacınıza ulaştınız dıbına koyduklarım, mutlu musunuz şimdi.

    Helin’in attığı SS’ler idil’le olan konuşmalarındandı. idil genel anlamda konuşmuş Helin’e dökmüştü içini

    “Nereden tanıştım ki ben bu salakla. Hiç kafa dengim değil. Ama böyle olmak zorunda, devam etmeli. Onu bunu geçtim de sana bişey açıklamak istiyorum. Ben (izmirli)yi çook özledim  Ve farkediyorum ki ben onu hala çok seviyorum. Ama bundan sonra olmaz, affetmez beni. Keşke sesini duyabilsem, keşke kokusunu alabilsem içime, ama artık çok geç.”
    Tümünü Göster
    ···
  16. 91.
    +3
    Büşra’yla okulda buluşup biraz takıldıktan sonra Serdivan AVM’ye gitmek gibi bi planımız vardı. Bugün tüm gün dersimiz var olarak görünüyodu, ama şu kafa tatili mevzusuna derse giden yoktu tabii. Çıkışta da babası gelip arabayla alacağı için çok geçe kalmadan okula dönmemiz lazımdı. Baskıcı bi aile yapısına sahip değildi Büşra. Ama gerek var mıydı boş yere babasını şüphelendirmeye ?

    Otobüsü geldi, ilk inende o oldu. Sanki tüm haftasonu bu anı beklemiş, özlemini biriktirip bana geldiğinde rahatlayacakmış gibi. Henüz ne olduğumuz belli değildi. Evet, aramızda bi çekim söz konusuydu elbet. Fakat ortada bunun ötesine giden bi adım yoktu bende. Olmayacağı anldıbına da gelmezdi. Kız fazlasıyla adım atmış, hoşlantısını sözlü olarak ifade etmiş, laf söz olur demeden yanımda durmayı seçmişti. Eee bundan sonrasıda zahmet olmazsa bana düşerdi, yanlış mıyım dostlar.

    iner inmez hızlı adımlarla yanıma geldi. Sarılmak istiyodu, ama bunun ne derece doğru ya da yakın olacağını kestiremiyordu. Sarılmadım, ama hislerini hafifletecek ilk hamleyi yapmıştım. Sıkı sıkı olmayacak şekilde bir elini kavrayıp yanaklarından öptüm. Ama güne giden teyze öpücüğü değildi bu. Hani vardır ya kokoş teyzeler yanakları değdirerek öpücük atarlar, mutlaka görmüş ya da yaşamışsınızdır. işte bizimki öyle değildi. O elini tutmamın şaşkınlığıyla kalakalmışken ben her iki yanağına da minik öpücükler kondurmuştum bile. Yalnız kalakalması hala geçmemiş koca koca olan gözleri daha da büyüyüp bana bakarak kalmışken yüzünü büyük bi gülümseme yanaklarınıda tam öptüğüm yerlerden pembelikler sarmıştı. Utangaçlık, hoşa gitme ya da hislerin dışa vurumu da denebilirdi buna esasında. Güne güzel başlamıştım, umarım güzelde geçerdi.

    “Hoşgeldin” dedim; “Özlemişim seni”

    “Hoşbuldum, ben de seni özlemişim. Geçmek bilmedi şu haftasonu”

    “Bi de bana sor. Ama şimdi buradasın ya o da yeter. Eee kahvaltı yapalım, sonra da AVM’ye geçeriz. Hem nasıl geçti haftasonun onu anlatıcaksın daha bana”

    Üniversitenin içinde Adıbahçe vardır, bilenler bilir. Uçuk fiyatlara sahip olmasına rağmen çokta güzel hizmet verirler. Oraya gidelim dedim, kahvaltımızı orada yapalım. Eee ne de olsa ilk kahvaltımız, bi anlamı olsun. Gittik, kahvaltımızı yaptık, uzuun uzunda konuştuk. Gerek izmir’den gerek Sakarya’dan ve pek çok şeyden bahsettik. Beyler ben varlıklı bi çocukluk geçirdim. Bu söylediklerimi ego olarak anlayıp “Kendini övmeyi bırak artık bin” demeyin lütfen. Ama olanlarıda bahsetmem gerek size. Mesela şu sözlükteki pek çok kişi çocukluğunda salçalı ekmek yemiştir ? Yanlış mıyım ? Ben hiç yemedim? Şu yaşıma geldim hala salçalı ekmek yemedim ben hayatımda. Ya da herkes elbet bir köye ya da köyüne gitmiş, uğramış, geçmiştir. Ben hayatımda hiç köye de gitmedim. Şimdi bunları söylediğim için “Seni giberler olm, sen hayatı görememişsin, köy görmeyen adam mı olur” diyebilirsiniz, haklısınızdır da belki. Ama köy görmedim işte evet, kabul ediyorum. Haza bir istanbul beyefendisi gibi yetiştirildim ben. Piyano dersleri, özel kurslar vesaire vesaire (biat edin binler ahahaha). Bunları Büşra’ya da anlattım, o da çok şaşırdı.

    “Sen bi gün bizim oralara gel de ben sana kendi ellerimle salçalı ekmek yedireyim. Bu zamana kadar neden gelmedim diye pişman olursun. Hem ekmeğide salçayıda biz yapıyoruz, benim yaptığım şeyleride severek yersin herhalde”

    Gülümsedi, ama söylediklerinden de hala emin değildi. Ne tepki verecrğimi kestiremiyordu.

    “Gelirim tabii, sen varsan her yere gelirim ben. Yap bakalım bana salçalı ekmeğini, doya doya yiyeyim ellerinden. Senin yaptığın her şeye varım”
    Tümünü Göster
    ···
  17. 92.
    +3
    Daha önce kendinizi doğru yerde, doğru zamanda hissettiğiniz olmuş muydu beyler ? Tam olmanız gereken, aidiyet hissettiğiniz yerde olduğunuzu fark ettiğiniz, geçen ya da geçecek her bir saniyenin bile değerlendirilmesi gerektiği bi yerde bulundunuz mu ? Pek çok örnek verilebilir bu konuda. Tıpkı benim örneğimde olduğu gibi; sevdiğiniz kadının yanıbaşında olabilmek için zaman kollarken o zaman gelip çatmış olabilir. Birisine yapmak istediğiniz bi iyilik ya da yardım varsa ve onu mahcup etmemek için bahane düşünürken doğru zaman gelmiş olabilir. Ya da acı bi örnektir belki, ama ölüm döşeğinde olan bi aile ferdinin son anlarında başka bi yerde değil de dizinin dibinde olup vakit geçirdiğiniz anlardaki gibi. işte ben de tam şu esnada, bulunduğum sınıfta, oturduğum sırada ve baktığım yerde doğru anı yaşıyor gibiydim. Bu anı daha önceden de hissetmiştim, hatırlıyorum. Ama tekrardan hissedebileceğimi hiç düşünmezdim. Ben bu düşüncelerle kafamı kalabalık etmeye devam ederken benden cevap bekleyen bi tatlılık abidesi vardı karşımda.

    “Günaydın Büşra Hanımcım, eğer yerin burasıysa kalkabilirim diğer tarafta da otururum ben”

    “Yok yok sorun değil, yanın boşmuş oraya da otururum ben”

    Geldi yanıma oturdu. Çantasını yerleştirdi, kitabını defterini çıkarıp beklemeye koyuldu. Büşra çok telefonla uğraşan birisi de değildi zaten beyler. Belli ki konuştuğu, uğraştığı birisi yoktu hayatında. Gerçi daha önce de telefonla uğraşmayanını görmüştük, direk nişanlısı gelmişti yanıbaşımıza.

    Elini çenesinin altına yerleştirip dirseğini sıraya koyduktan sonra sınıfa girip çıkanları seyretmeye başladı. Benim onu seyrettiğimden haberdardı, bu bilgisini tazelemek içinse ara ara tatlı kaçamak bakışlarla gözünü bana kaydırıyordu. Ulan iyice ergen liseli bebelerine döndük ya, otur konuş dimi ne bu kaçamak bakışlar heyecanlanmalar falan. Konuşmaya karar verdim, konuşacağım konuda hazırdı elbette; köydeki yanan ev...

    “Ya köydeki eviniz yanmıştı en son görüştüğümüzde, n’aptınız siz onu halledebildiniz mi ?”

    Sanki bu soruyu sormamı ya da herhangi bi konu açmamı beklermiş gibi duraksamadan anlatmaya girişti

    “Yaa evet, hallettik halletmesine de hem yorucu hem de masraflı oldu. Diğer odalar kurtuldu yine, ama mutfak kullanılamaz hale gelmişti. is olmuştu her yer, duvarlar tavan falan. Temizledik ettik, bakalım boya badana yeni eşyaların alınması falan olacak bugün yarında. Halloldu yani genel olarak”
    Tümünü Göster
    ···
  18. 93.
    +3
    Ve sıra gelsin benim biriciğime, Büşra’ma...

    Aslında nasıl bahsedilir ben de bilemiyorum ki beyler. Hem konuşmamız yeni hem de onu seyredip tanımaya çalışmam. 1.60 ya da biraz daha uzun bi boya sahip, zayıf, nazik ve naif bi bedene sahip. Ama sıska da değil tabii. Teni beyaz, fakat tesettürün altında sarı saçlara sahip olduğunu düşünüyorum ben. Bu haliyle dahi çok güzel, ama eminim ki saçları açıp gezse şu kampüsün önünde okulun dıbına koyar diye de tahmin ediyorum. Hatta eminim buna.

    Çok hoş bir çift göze sahip elbette. Kocamaan, baktıkça daha da derinlere gömüleceğiniz masmavi gözlere, onu mükemmellikle tamamlayan kaş ve kirpiklere, doğuştan olduğuna inanamayacağınız bi burna ve kiraz gibi tatlı mı tatlı dudaklara sahip. Bi dakika lan, son söylediğim doğru oldu mu ? Şimdi tesettürlü bi hanımefendiden böyle bahsetmek yanlış mı ? Amaan, bişey olmaz be beyler. Sexting mi yapıyoruz sanki

    -şimdi baş örtünü açıyorum
    -onu çıkarttıktan sonra iğnelerini açıyorum
    -iğnelerini de söktükten sonra boneni çıkartıyorum

    Eee bi bitmedi dıbına koyim kaç kat taktınız bunu aq

    Neyse, daha fazla çirkinleşmeden konuya geri dönelim. Yoksa gizli fantezilerimi gün ışığına çıkarmış olucam (bkz: türbanlı gibiş aahahahaha)

    Ders arasından sonra Büşra gelip tekrar yanıma oturdu. Artık hem şu notları hem de telefon numarasını almalıydım. Ama normal kadınlarda olduğu gibi mi olurdu ki numarayı almak ?

    -Yaa müsait olduğun bi zaman dersten sonra bi yerlere oturup bişeyler mi içsek, ne dersin ? Hem daha yakından tanışmış oluruz ?
    + Oluur, çok sevinirim. Haberleşiriz o zaman
    -Telefon numaranı alayım ben, habersiz kalmak istemem

    Ama Büşra’da bu diyalog işlemezdi. Nasıl almalıydım lan ben bu kızdan numarayı ? Neyse bakardık bi yoluna canım.

    “Napıyosun bakalım (izmirli), ne konuşuyodunuz arada Mikail’le fısır fısır .)”

    “Hiiç, vizelerden falan bahsediyoduk ya. Asıl size sormak lazım Büşra Hanım. Birden kalkıp Esma’nın yanına gittin. Siz ne konuştunuz bakalım”

    “Hi... hii... hiiiç, biz de vizelerden notlardan falan bahsettik. Ekgibleri varmışta onları istedi benden. Yoksa ne konuşcaz Mikail’le senin gibi fısır fısır”

    “Ya acaba notlarını bana da verebilir misin ? Dersi falan dinliyorum biliyosun, ama not tutamıyorum ben pek. Mikail söyledi sende de varmış. Yani tamam, vermek istemezsen anlarım. Ama versen şu geçişli öğrencinin yükselmesine çook katkıda bulunursun”

    “Veririm tabii, lafı mı olur. Mikail de istemişti zaten, birlikte çektirirsiniz.

    Mikail; “Sağolun ya, benide hatırladınız sonunda. Teşekkürler”

    işte tam o esnada bir amatör, bir çömez gibi davranıp yapmamam gereken şeyi yaptım;

    “Eee sen bana yardımcı oluyosan ben de sana yardımcı olurum. Al, bu benim numaram. Geçişlerle, üniversiteyle ya da bölümlerle ilgili merak ettiğin bişey olursa bana danışabilirsin”

    Ya be dıbına kodumun salağı, ya e beyinsiz. Sen emlakçı mısın, avukat mısın, ne gibimsin. Sen ortada bişey yokken neden kartvizit uzatır gibi kağıda yazılmış bi şekilde telefon numaranı uzatıyosun kıza. Usul nedir ? Kızdan numara istenir, verirse ne alâ. Ama numara uzatmak nedir of of of.

    O anın heyecanıyla bunları düşünemedim tabii, uzattım kağıdı. Kız da şaşkınlıkla kağıdı alıp “Tamamdır, merak edersem sorarım” diyip çantasına koydu. Ah kafanı gibeyim (izmirli) ah.

    Ders bitti, fotokopiler çekildi, vedalaşılıp evlere/yurtlara dağınıldı. O büyüük gerginlik başladı sonra bekleyişle birlikte;

    -Acaba mesaj atacak mıydı ???
    Tümünü Göster
    ···
  19. 94.
    +3
    O gün geceye kadar bekledim. Ama ne gelen oldu ne de giden. Bunu olumsuz algılamam gerekli mi diye düşündüm aslında uzunca bi süre. Ama Büşra'nın yaptığına hak verdim aslında. Çünkü ben ona numarayı verdikten sonra evine gider gitmez ya da aynı gün içersinde bana mesaj atmış olsaydı bu onu basit birisi yapardı. Her ne kadar sabırsızlıkla beklesem de "Çok kolay oldu be, bu da dünden razıymış" derdim kendi kendime. Çünkü esasında böyle birisiyim ben her ne kadar olmak istemesemde. izmir'de yaşadıklarımın ardından artık güven problemi yaşamaya başlamış ve bunu bir türlü üzerimden atamamıştım. Ya da kendini kanıtlama hissi içimi kaplamış ve benliğimi ele geçirmiş denebilirdi. Şöyle izah edeyim;

    Hoşlandığım birisi oluyo diyelim, bi hanımefendi. Onunla tanışmak için uzuun uzun çabalıyorum. Sonrasında onun çekim alanına, dikkat sahasına girdikten sonra onu mutlu edebilmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Hem onu, hem kendimi mutlu edebilmek, bunlarla birlikte onu yavaş yavaşta olsa ele geçirebilmek için yapıyorum bunu. Çok zor görünen bi kızda olsa ona istediğini verdikten sonra ihtiyaç duymaya başlıyo size. Ama burada şöyle bi nokta var ki dikkat etmek lazım; ona her istediğini verirseniz sonrasında sizi kullanmaya ve istediklerini yaptırmaya/aldırmaya başlayabilir. Para avcılığı gibi yani, bu durum öyle değil. Beyler, aslında çok basit bi algoritma var işin içinde. Karşınızdakini ne kadar değerli hissettirirseniz o kişi size o kadar bağlanır. Çünkü birisini elde etmek için gereken tek şey onu yüceltmek, değer vermektir. Ama zütünü kaldırmak demek değil bu, yanlış anlaşılmasın.

    Ben de birisini elde etmek için elimden geleni hatta fazlasını yapardım. Elde ettikten sonra da kendime bağlamamın ardından sıkıldım ya da "bu çok kolay oldu ya" diyip vazgeçerdim konuşmak ya da ilişki kurmaktan. Ne yazık ki her seferinde böyle oldu. Şimdi Büşra'da bana ilk günden mesaj atsaydı "çok kolay oldu lan bu" diyip vazgçebilirdim. Ama bunun olmasını da istemedim. Çünkü artık izmir'de değil Sakarya'daydım. Eski ben'i orada bırakıp yeni şeyler görmek, bilmek, öğrenmek için gelmiştim buraya. Yegane amacım ve niyetim buydu. Yine sıkıldım diyerek aynı şeyleri tekrar etmeme hiç ama hiç gerek yoktu. Büşra bana yaklaşana kadar beklemeye devam, elden gelecek bişey yok.

    O günden sonra birinci sınıflarla derslerim bi türlü denk gelmemişti. ikinci sınıflardansa nasıl ya da kimlerden not isteyebileceğimi hiç bilmiyodum. Önyargıyı kırmaya başlamıştım aslında yavaş yavaş. Çünkü vize yerine geçecek bi ödevde varlıklarını dahi hiç farketmediğim bi kız grubu "Ya bizim gruba gelir misin, seninle tanışmayı da çok isteriz" gibi bi teklif sunmuştu bana. Gelmez miyim yahu, seve seve gelirim. Grupta Zeynep (Auracı olan değil), Rümeysa, Büşra (başka bu) ve Ebru isimlerinde 4 tatliş kız vardı. Sizlerle tanışmak benim içinde zevk olacaktı kızlar, hem belki ekgib olan notlarımı sizler tamamlarsınız kim bilir .)

    Ayrıca sürekli futbol muhabbeti yapan erkek tayfadan da bi halı saha teklifi gelmişti vizelerden önce. Sevinmiştim aslında benide aralarına dahil etmeye çalışmalarına. Gelirim dedim onlara da, güzel bi tanışma olurdu. Yavaş yavaş 2. sınıfların arasına da karışmaya, isim duyurmaya başlayacaktık artık.

    Bi kaç gün daha böyle geçmiş, derstir not toplamadır kızlarla-erkeklerle tanışmadır derken tekrardan birinci sınıflarla gireceğim ders günü gelip çatmıştı. Sınıfa geç gitmiştim ve istemsiz bi şekilde tavırlıydım. Tavrım elbette Büşra'yaydı. Ulan gerizekalı, kız doğru olanı yaptı diyosun ama hala kendi kendine tavır alıyosun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu gibik. Kendi kendime triplenmişken Büşra'nın sınıfta olmadığını da farkettim ufak bi göz gezdirmeyle. Zaten farkedilmemesi mümkün olmayacak kadar büyük ve güzel gözlere sahipti, olsaydı bilirdim.

    Gelip yine ön sıraya yakın olan yerlerden birine oturdum, Mikail ön sıramdaydı. "Noldu aga, bi durgun girdin sınıfa. Büşra sana tekmeyi koydu heralde ahahahaah" diye girer girmez başlamıştı taşlamaya. "Olm bi dur zaten tavırlıyım, yüklenme bugün bana" dedim. Bu konuşma sürerken yine bi güneş gibi doğdu sınıfa Büşra, girer girmez göz göze geldiğimizi farkettim. O da hızlı adımlarla yanımıza doğru gelip Mikail'in yanına oturdu zaten. Bakın, dikkatinizi çekiyorum beyler, Mikail'in yanına oturdu. Neden ulan, neden..!
    Tümünü Göster
    ···
  20. 95.
    +3
    uzun uzun yazmayı düşünüyom diyor bi de amk. yazmayacaksan yazmıyorum de,biz de beklemeyelim salak gibi.
    ···