1. 26.
    0
    selam ve düa ile sofiler, allah'a (cc) hamd-ü senalar olsun ce ha pe zihniyeti bir kez daha yerle yeksan oldu.
    izmir'de ege sahillerine kadar sıkıştırdık allah'ın (cc) izniyle biraz daha bastırsak bütün başı açıkları oardan denize dökeceğiz inşallah!!!bir!!
    başı açık insanların aşıları yok, dergahımıza gelip aşı olmaları lazım dağda yetişmiş acı erik gibiler inşaallah bir sebep olan çıkacak aşılarını olacaklarselam ve düa ile.
    ···
  2. 27.
    0
    ak ve temiz partinin bu başarısında benim payımıda unutmayın sofiler. yanlız melih başgan'a biraz az himmet ettiğimi itiraf etmeliyim.
    ···
  3. 28.
    0
    selamın aleyküm sofiler himmet anılarımı anlatmaya devam ediyoruz elhamdülillah.
    ···
  4. 29.
    0
    bir zamanlar nasihat meclisi kurar, dinleyenlerin gönüllerine irfan tohumlarını saçardım. Meclisime bir ihtiyar devam ediyordu. Bu vazifeden bir an bile geri durmaz, fakat daima ah çeker, yaş dökerdi. Bir dakika bile ahları gözyaşlarından ayrılmazdı.
    ···
  5. 30.
    0
    Birgün onu halvete çağırttım. Ağlayıp sızlamasının sebebini sordum. Bana şöyle anlattı;

    Ben genç köle ve cariye alıp satmakla uğraşan ve o yüzden geçinen bir adamdım. Bir gün üç yüz dinara küçük bir oğlan çocuğu aldım.

    Sanki dudakları şeker, yanakları parlak bir aydı...
    ···
  6. 31.
    0
    Annesi henüz ağzının sütünü yıkamamış, ağzı süt kokan bir yavruydu.

    Onu büyütüp yetiştirmek için yıllarca emek çektim. Güzellik ve dilberlik icabı olan naz ve edayı öğrendi; yüzünde şuhluk izleri alevlendi. Onu Yusuf peygamber gibi esir pazarına zütürdüm. Müşterilerime onun huylarını, meziyetlerini sayıp döktüm.

    O sırada kılığından iyi bir adam olduğu anlaşılan yakışıklı bir süvari geldi. Atının eğeri üzerinde nazlı bir heykeli andırıyordu.
    ···
  7. 32.
    0
    Göz ucuyla çocuğa baktı, hemen yanına geldi. Ondan sordu: “Adın ne? Nerelisin? Ne gibi hünerler biliyorsun?” Sonra yüzünü bana döndü, kölenin fiyatını sordu. Ona dedim ki; “Her ne kadar güzellikte, yakışıkta bir altınsa da pahası tam ayarlı bir altındır.” Hiçbir şey söylemedi. Orada bulunanlardan gizleyerek elini çocuğun eline zütürdü, avucuna bir şey sıkıştırdı.

    Gittikten sonra tartıya vurdum. Yüz dinar geldi. ikinci ve üçüncü günlerde de böyle yaptı. Üç yüz dinarı bulunca kendi kendime, kölenin sermayesini tamam verdi, dedim. Öyle görünüyor ki, genç adamın bu çocuğa gönlü düşmüş, fakat istediğim parayı vermeye kudreti yetmiyor. O pazardan ayrıldıktan sonra ben de durmadan arkasından koştum. Evini öğrendim, gece olunca kalktım.

    Çocuğu nefîs elbiselerle süsledim, hoş kokular sürdüm ve doğruca evine zütürdüm, kapısını çaldım. Dışarı çıktı, bizi görünce şaşkın bir halde “Allahtanız ve ona döneceğiz” dedi. Sonra sordu:

    “Sizi hangi rüzgâr attı? Benim evimi size kim gösterdi?”
    ···
  8. 33.
    0
    Ben dedim ki; “Bazı şehzadeler çocuğa müşteri çıktılar. Aramızda uyuşamadık. Bu gece başına bir felâket getireceklerinden korktum. Onu sana emanet edeceğim. Bu gece senin himayende rahatça uyusun.”

    Bana; “Sen de beraber gel, yanında bulun” dedi. Ben, çok ehemmiyetli bir işim olduğundan, orada kalamıyacağımdan bahisle çocuğu ona bırakarak ayrıldım. Evime döndüm. Kapımı kapadım.

    Şimdi başımı yastığa koymuş, bu gece iki sevdalı arasında geçecek macerayı düşünüyordum.
    ···
  9. 34.
    0
    Bir kapı sesi geldi. Bu sesin arkasından köle titriyerek, ağlayarak içeri girdi. Hemen sordum:

    “Ne oldu sana? O delikanlı ile olan yoldaşlığınızın sonunda ne gibi bir hadise yüz gösterdi ki bu halde geri döndün? Çocuk anlattı:

    “O babayiğit öldü, canını sevgilisine yolladı.”

    “Allah Allah, dedim, bu nasıl oldu?” Çocuk devam etti:

    “Sen ayrıldıktan sonra beni içeriye zütürdü, bana yemek hazırladı. Karnımı doyurdum. Ellerimi yıkadım. Benim için yatak serdi. Üzerime misk ve gül suyu kokuları serpti ve beni uyuttu. Ondan sonra yanıma geldi, parmağını yanağımın üzerine koyarak; Yarabbi bu ne güzel, ne sevimli çocuk, dedi ve ilâve etti:

    “Bunun sevgisiyle nefsimi ayaklandıran duygular ne kadar çirkindir. Fakat yüce Tanrı’nın azap ve cezası her şeyden daha şiddetlidir. Bu geçici heveslere tutunanlar herkesten daha kara talihlidir.”

    Sonra “Allahtanız ve ona döneceğiz” diyerek tekrar parmağını yanağıma koydu:
    ···
  10. 35.
    0
    “Biliyorum ki, bu son derece güzel bir delikanlıdır ve arzuları uyandırmakta en son mertebeye varmıştır. Fakat lekesiz ve temiz bir ahlâk ondan daha güzel ve bu faziletler için Tanrı’nın vâdettiği sevap herşeyden üstündür.”

    Bu sözleri mırıldandıktan sonra hemen yere düştü. Kendisini kımıldattım. Ölmüş, ebedî hayata kavuşmuştu.”

    ihtiyar, bu vakayı hikâye ettikten sonra dedi ki; işte bütün bu gözyaşlarım o delikanlının hâtırasını andığım içindir. Çünkü onun namusu, temizliği, ruhunun inceliği asla hatırımdan çıkmıyor. Onun güzel vasıfları, hoş tavırları, gözümün önünden gitmiyor. Ben de ömrüm oldukça bu yolda yürümek ve bu halde ölmek istiyorum.”
    ···
  11. 36.
    0
    işte o delikanlıya ben himmet etmiştim sofiler... bilmiyorlardı. bilemiyorlardı.
    ···
  12. 37.
    0
    @39 ve @40 nasıl ve neden himmet ettiğimi bilmek istemiyorsanız derhal uzaklaşın başlığımdan. hafazanallah bir kesersem himmetimi dünya başınıza geçer.
    ···
  13. 38.
    0
    evet sofiler. himmet hikayeleri denince bir tek benden söz etmek olmaz. ecdadımız zamanında da bolca himemt ettiğim olmuştur. örneğin sultan mahmut han hazretlerinin gönlünü kaptırdığını öğrendiğim ayaz isimli gence himmet edişimi anlataymıda dinleyin. umulur ki ibret alasınız...
    ···
  14. 39.
    0
    Sultan mahmut han hazretlerinin yaveri fetullah tayyiban efendiden naklen; Gümüş bedenli Ayaz, güzel güzel uyumada, gönlü de gözü gibi bir müddetçik dinlenmedeydi. Gazi Sultan Mahmut, baş ucuna geldi. Öyle bir yüce padişah, onun ayak ucuna oturdu. Ayaz, güzelim uykusundan uyanmadı. Padişah, Ayaz'ın yanacıklarını binlerce defa öptü. Öpmeyi bırakınca seher çağına dek ayaklarını oğdu. Nihayet Ayaz, tatlı uykusundan uyanınca Padişahı gördü, utancından ateş gibi fırladı. Padişah, o hali görünce dedi ki: Ey güzelliği günden güne artan güzel! Madem ki sen geldin, ben gidiyorum. Kendinde olmadığın zaman, nasıl anlatayım, ne çeşit öğeyim, anlatayım, ondan da üstündün. Cana canlar katan güzelim! Seni gördüm ki kendinde değilsin, tuttum, senin yerine ben geçtim. Fakat kendine gelince Sevgili kayboldu. Sen talip oldun, matlup (istenen) ortadan sır oldu."
    ···
  15. 40.
    0
    Ecdadımız sultan mahmut han hazretlerinin ayaz isimli gence gönlünü kaptırması ile ilgili hamam hadisesini gene müritlerimden tayyibanfetullah efendi antarıyor;
    ···
  16. 41.
    0
    "Günlerden bir gün gümüş bedenli ayaz, canlar yakarak tek başına hamama gitmişti. Bir yoldaşı Mahmut'a dedi ki: Sevgilin bugün hamama gitti. Padişah bu sözü duyunca gönlü, bir deniz gibi coştu, köpürdü. Derhal yalnız başına alelade bir adam gibi kalkıp hamama gitti. Hasılı o peri gibi güzel Ayaz'ın yüzünü gördü. Yüzünün aksiyle hamamın duvarı ateşler içinde kalmıştı adeta. Yüzünün aksiyle sanki hamamın duvarı raksa başlamıştı; kapısı, damı oynamadaydı. Padişah, onun güzelliğini baştan ayağa kadar gördü. Canını bir bir her tarafına vakfetti. Gönlü bir balık gibi tavaya düştü adeta. O ateşle hamama girmiş, yanıyordu sanki. Ayaz, Padişahın ayaklarına kapanıp; padişahım, dedi, bugün sana ne oldu böyle? Aklın, kamildi senin. Öyle bir akıl, alelade bir akılmış gibi kayboldu gitti. Padişah dedi ki: Yalnız yüzünü görüyordum, başka taraflarından haberim bile yoktu. Şimdiyse her tarafını gördüm, her yanına ayrı ayrı iştiyak çekmede, yanıp yakılmadayım. Yüzünün aşkıyla canım yanıyordu. Şimdi yüzlerce ateş daha parladı, alevlendi. Bir bir her tarafın gönlümü okşamada. Hangi sevgiyle oyalanayım, nereni seveyim senin? Ey Gönül!

    Sevgiliyi canının içine al.

    inciler saçan gözlerinden ona saçılar saç."
    ···
  17. 42.
    0
    ecdadımız sultan mahmut han hazretleri sevgilisinin kendisini içine almasını ve ona inciler saçmasını buyurmuşlardır. gördüğünüz gibi sofiler ben himmet etmemiş olsam bu sevdalılar inci ile ilgili tek söz edebilirlermiydi?
    ···