/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 126.
    +18
    döndüm..yine ve yine sarıldık..kaşkolunu boynuma doladı..sonra elindeki içi uca asılıp beni kendine doğru çekti, birbirini özleyen dudaklar, kısa bir süreliğine de olsa kavuştular..soğuk filan yine yalan olmuştu... üstüme benzin dökülüp yakılmış gibi oldum bir anda o öpücükle..

    bu kez ben onun gidişini, her zamanki gibi sonuna kadar izledim..kapıdan geçerken, son gülümseyişini bırakıp gözden kaybolduğunu gördüm bir kez daha..

    yola döndüm yüzümü..kaşkolu ağzıma çektim..görmesindi kimse öyle güldüğümü..deli sanarlardı beni..öyle, kaşkol altından sırıta sırıta..yurda kadar, bu kez geliş yolundakinin yarısı kadar bile üşümeden yürüdüm..
    beyler bir işeyeyim geliyorum
    devam edelim
    http://fizy.com/tr#s/3jyx7f

    harika bir hafta sonunu geride bırakmıştım..ilişkimiz ise uzun vadede dolu dizgin bir hal almıştı..

    pazar günü mineyle buluşmuş, beni giberttiği mekanın, tam da giberttiği masasında (tanıdık eleman daha girişte bizi el ele görünce anında gülümseyip göz kırpmış,sevincime ortak olmuştu..o çocuğu daha sonra yemeğe filan zütürdüm ben de jest olarak..aramız epey iyi oldu..ve bu dostluk da 3. yılımda yaşayacağım bazı aksiyonlara bir nevi tohum olmuş oldu, mini spoilerimiz olsun ;) ), bu kez iki diplomat gibi, gayet ciddi, konuyu benim bir hastalığımmış, yarammış gibi görerek konuştuk.

    bir ara konuşma epey derinleşti ve benim geçen partlarda hayıflandığım "yanımda olması gerekirdi" olayına bu kez kendisi geldi, bir nevi hatasını anlar gibi oldu..gözleri doldu..özürler peş peşe geldi..sözler verildi..

    mine ile artık bu sorunun, en azından o kısmını aşmayı başarmış, el ele, epey iyi bir yol katetmiş, oldukça yüksek engellerden birlikte atlamıştık..

    ilişkimiz dolu dizgin devam ederken, biz de artık buluşmalarımızın yarısına yakınını öpüşe koklaşa geçirmeye başlamıştık..bana "sen dudaklarına ne sürüyorsun ya?" diye sormuştu..

    ben şaşırıp, "ne..ne sürüyorum ya, bir şey sürdüğüm yok * " demiştim salak salak..

    "bilmem..bende bağımlılık yaptılar daa..bir numara olmasın dedim" diye kahkahayı patlatıp bir daha yumuldu üzerime..

    biz,

    liseli aşıklar gibi, kah çocuksu, kah ateşli, kah ciddi, kah gülmekten karnımız ağrıyasıya..artık, zaten çok fazla olan ortak noktalarımızı dibine kadar yaşamaya başlamıştık... adeta aramızda yeni bir dil yaratmıştık, paylaştığımız anılar ve önceden yapılmış esprilere dayalı..bazen muhabbet öyle bir hal alıyordu ki, dışardan duyan, "ne diyor la bu uzaylılar" derdi her halde..ama biz birbirimizi anlıyorduk..o öpüşmeler, minik sevişmelerse kaymağın üzerine bal oluyordu..ballı kaymak..doyamıyorduk birbirimizle geçirdiğimiz saniyelere, her an bir öncekinden daha tatlı geliyordu..her lokma bir öncekinden daha tatlı..

    sinemada sıkıcı bir filme, söz de bilmeyerek, ama aynı gizli niyetlerimizle girmiş, koltuğumuzun arkasında kimsenin de olmayışından istifade, her zamankinden biraz ileri gitmiştik..

    ileri gittik dediysem..dudaklara, bu kez ellerimiz de eşlik etti işte biraz..ben onun göğüslerini, baldırlarını, kalçasını biraz daha yakından tanırken, o zaten aşina olduğu belimde, göğsümde ve göbeğimde fazladan, ekstra detaylı keşif yapmıştı..sinemadan bir çıktık, ikimizde kıpkırmızı, nefes nefeseyiz..

    o kısımları 31 malzemesi yapmak istemiyorum çünkü minenin anısına hala biraz da olsa saygım var (ki bence o öpüşme sahnelerinde bile çavuşunu yoklayanlar olmuştur, siz değil tabi, dışardan okuyan üyeliksiz totoşlar filan :p) ve zaten ilerde bunun için yeterince malzeme çıkacak... bu iyi bir şey mi, (hala) bilemiyorum..

    şimdi biraz geriye sarıp, o hafta sonunun peşi sıra gelen salı gününe gidelim..oldukça çekişmeli bir basket maçı beni bekliyor..dahası, bu kez oldukça özel bir seyircim de tribünde ;)..
    pazartesiden serhat haber vermişti,

    salı günü hazır geldik, maç öğlen arası, artı kapalı salonda (artık nasıl ayarladılar bilmem, genelde besyolu binlerden sıra gelmezdi bize)

    mineyle konuştuk, o da maç için o gün erken gelebileceğini söyledi, ben düzenini bozma filan dedim ama o yine de "seni bir de öyle göreyim istiyorum" diye ısrar etti tatlı tatlı..

    malum gün, malum saat geldi,

    soyunma odasında üzerimi giyindim, bilekliği koluma takıp bir de öpücük kondurdum..

    mühendislik, fen- edebiyat fakültesine karşı.. gerçi öyle resmi bir gibim yok ama olsun.. iddia iddiadır ve ayrıca bizim üniversitede bu tip aktiviteler oldukça ciddiye alınır.

    parkeye çıkıyoruz, ilk beş, gard da serhat ve ben, artiz bin berkant 3 numara oynuyor, olcay 4 numarada, pivotumuz ise inşaatçılardan 1.92 lik yeni bir yetenek ;)

    pazartesi günü öğle arası kotlarla filan antrenmanımsı bir şey yapmıştık biraz birbirimizi tanımaya yönelik.. çocuk bariz iyi.. kaldı ki o da prof.

    bu durumda bizim takım, 3 tane kulüp oyuncusu, bendeniz tsigalko ve olcay zıp zıpından oluşmakta.. inşaat-makine ve bizim bölüm güçlerini birleştirmiş durumda *

    bench de oynayınca katkı verebilme özelliği olan tunahan -ki yeden uzunumuz- ve necati var. başka kimse bulamadık..amk diğerleri gelmek istemedi, kapris yaptılar..

    kapalı salonun tribünleri yarı yarıya dolu.. daha çıkar çıkmaz, 10 dakika önce kapıda şans öpücüğü aldığım, şans meleğimi 100 kadar seyircinin içinden, ilk bakışta seçiyorum..

    sanki bu dünyadan değil gibi.. orada, kendi halinde, sessiz, sakin..ve öylesine masum, gökten sanki sırf beni izlemek için inen, kanatlarını kısıp oturmuş bir melek..

    sonra o da beni görüyor, gülümsüyor.. serhat takımı toplamış bir şeyler anlatıyor.. benim aklım gidik..

    "gelsene aq oley yapıcaz" deye azar yiyorum.. oleyimizi yapıyoruz..

    karşıdaki puştları tanımıyoruz ama serhat ın söylediğine göre dikkat edilmesi gereken adamlar var, nispeten kulüp, altyapı yüzü filan görmüş adamlar,

    zira sahaya da geçen yılın ünivesite içi turnuvası için bastırdıkları formalarla çıkıyorlar.. kırmızı-beyaz dikine çizgili.. olimpiyakos gibiler aq..

    biz de random team * herkes ayrı telden.. fosforlu sarı yelekler geçiriyoruz üzerimize ki iyice fark belli olsun karışma olmasın..

    besyonun bedencilerinden biri hakem.. maç 6 şar dakikadan 4 periyot..her periyotta 2 mola hakkı.. bizim benchimizi daha dar, onlar 9 kişiler.. neyse..kabul ettik..

    ve nihayetinde düdük çalıyor, maç başlıyor..
    arkadaşlar deminki partta biraz spoiler gibi olmuş olabilir,

    ama olmamış da olabilir, zira mine ile ayrılıyoruz gibi bir şey demediğim gibi, konu başlığı da "müthiş aşkımı anlatıyorum" değil *

    bence bu duygusallığın ve benim iyi bir adam olduğum düşüncesinin * tadını çıkarın, benden iğrenmeye başlayacağınız zamanları gerçekten merak ediyorum.. acaba tepkiniz ne olacak.

    ama en başında da demiştim.. memnun muyum? değilim.. pişman mıyım? hiç değilim...
    maçı fazla uzatmayacağım, aynı şeyler.. formalı, daha fazla sayıda taraftarlı, havalı fen-edebiyatın ağzına 60 küsüre 30 küsürle sıçıyoruz..

    inanılmaz savunma... olcay, berkant, inşaatçı yetenek (emir ali) ve oyuna girdiği dönemlerde necati, adeta aşıyorlar.. hele olcay, üç dört kere yerleri süpürdü herhalde..

    emir pota altında fencilerin 2 metrelik yarmasının ağzına sıçıyor.. tunanın dahi 7-8 sayısı var

    serhat yine paylaşımcı.. yine döktürüyor, e yiğidi öldür, hakkını ver, emir aliye olan temiz asistlerini sayamadım amk..

    tsigalko bu sefer kendini o kadar ön plana çıkarmak zorunda kalmadı, bir kaç ribosu, bir kaç isabetli şutu var, 12-15 sayı civarında maçı tamamlıyorum.

    yalnız uzun süre sonra ilk kez o derece zütü parlatmışız.. maç sonu ciğerlerim lime lime oldu aq... kondisyon şart beyler..

    maç çıkışı, minenin yanına gidicem.. serhat ortaya "fen edebiyatlarla beraber çıkışta takılıp onların ortamıyla da kaynaşma" önerisi sunuyor.. adamlar bize karşı aşırı saygı duymaya başlamışlar beyler.. bizim tayfayı davet ediyorlar, bunların binaların oralarda takılacağız işte.. ortam mortam.. karılar kızlar.. yeni insalar..amk serhatı başka ne düşünür zaten..
    Tümünü Göster
    ···
  2. 127.
    +10
    teklifi reddediyorum.. serhat "hep böyle yapıyorsun" diyor..ben durumu izah etmeye çalışırken "ya bırak şimdi mineyi filan, kırk yılda bir takılıcaz" diyor... ulan pekekent.. senin zütün benle mi kesildi?? bensiz takılamıyor musun?..mine ye öyle abuk subuk konuşunca bunu hafiften ittiriyorum..laf dalaşı ediyoruz soyunma odasında... o tatlı galibiyet havası kaçıyor... keyifler bozuluyor...

    sinirle çıkıyorum soyunma odasından.. doğruca minenin yanına, onun kollarında teselli bulmaya.. gene sinirimi bozmayı başardılar ya, helal olsun valla..

    benim hayatta hiç bir şeyim mükemmel gitmesin aman.. sakın... hep illa bir çıbanlık çıksın aq...

    neyse.. çok da gibimde değil ama..o güzel takım havasına yazık oldu işte... her halde artık bir daha basket masket oynamayız... o bin kurusuyla bir daha aynı takımda hayatta olmam... olmam mı dersiniz?..
    ne diyorduk..

    mine evet.. doludizgin bir ilişki... oldukça hızlı yaşıyoruz..her gün ama her gün buluşuyoruz.. vizeler yaklaşıyor.. dersler yalan olmuş..o değil de, dünya yalan olmuş beyler.. artık buluşmalarımızın büyük kısmı öpüşmekle geçiyor...

    paylaşacak bir şey kalmadı mı yoksa?

    ..ve dışardan görünce iğrendiğim, kötülediğim o çiflerden mi olduk yoksa?
    ama mümkün değil beyler..ne benim..ne de onun benim tenime karşı koyması mümkün değil..
    o cici, oturaklı, entelektüel hanım kızın, her geçen gün vahşi bir dişiye dönüşmesine şahit oluyorum..
    o olgun geçinen, filozof, yoğun duygu sahibi, muhabbetçi tsigalkonun nasıl kendini kaybettiğini görebiliyorum..

    ama bir şey yapamıyorum.. yapmıyorum yada.. işime geliyor..

    artık yanında, özellikle belli bir noktayı aştıktan sonra erekte oluyorum..her gece eve don ıslak dönmekten çamaşır kalmadı aq..damat sancısı da cabası tabi..

    bir gece, kordondaki oldukça uzun bir gecenin ardından, ilk defa, yurda vardığımda "off.." dediğimi anımsıyorum( ve bu beni huzursuz ediyor)..off diyorum.. yorulmuşum..

    ..sıkılmışım ya da,

    ..ya da zor mu gelmeye başlamış?

    ... yük mü olmaya başlamış?

    ..teferruat haline mi gelmiş?..

    off.. diyorum.

    yarı ıslak donumu çamaşırlığıma fırlatıp yenisini alırken.. düşünmeden edemiyorum.."ne oluyor böyle?..neredeyse gece bittiği için seviniyorsun be tsigalko? hani önceden zaman hiç geçmesin derdin?"

    yine ve yine... kahretsin ki belki yüzüncü kere.. gece muhakemesindeyim kendimle..ben soruyorum..ben cevaplıyorum... ben yargılıyorum... ben infaz oluyorum..

    yine ve yine..ben sorguluyorum kendimi... artık iyice bölünen, şizofrenik ve depresif ruhumdan hesap soruyorum...
    bir 10 dakika mola verelim,

    ben bir muz yiyeyim, siz de aklınızdaki paylaşın.. bardaklarımız tazelensin, mezelerimiz yenilensin.. daha yeni yeni buluyoruz kendimizi,

    kaçıncı biranızdasınız beyler, ya da kaç duble oldu rakınız?

    ..belki de yarısına geldi şarabınız ;)
    http://fizy.com/tr#s/3pcfeq

    mine ile yine bir buluşma..vizelerden iki gün önce..bundan özellikle bahsetmek istiyorum,

    biliyorsunuz, benim kız,

    güzel, akıllı, esprili..ciksi, denebilir evet..yani bence o aralar öyle..yani devamlı şu hayalimizde yaratıp durduğumuz pek çok iyi özellik sahibi, üstelik eğitimli bir kız..buraya kadar harikayız değil mi? hiç bir sıkıntımız yok..

    eğer bu karşımızdaki bir bilgisayar programı, ya da bir robot, ya da herhangi bir cansız nesne olsaydı, muhtemelen de hiç problem olmayacaktı zaten..

    ama karşımızda bizler gibi, düşünebilen, yorumlayabilen, analiz edebilen varlıklar var..evet..kızlar, onların da insan olduğunu ve bizim kadar olmasa da bize yakın bir beyin büyüklükleri olduğunu * * düşünürsek, onları hafife almamamız gerektiğini de idrak edebiliriz diye düşünüyorum.

    ve kıskançlık denen duyguları,yeri gediğinde 1000000 sayısının başındaki o "1" gibi davranıp, siliniverdiğinde, geriye o az önce saydığımı üstün özelliklerin bol basamaklı, kocaaaa bir sıfırdan farkı kalmıyor... emin olun..

    kızları hafife almayın..

    kadınları hafife almayın..

    hele seven kadınları asla hafife almayın..
    Tümünü Göster
    ···
  3. 128.
    +11
    dediğim gibi, biz vizelerden 2 gün önce artık sınav temposuna girmeden önce, son son bir yerlere gidelim dedik..ama önceki akşamdan da biraz limoniyiz... çok ciddi bir durum değil..sebebi, klagib dizi tripleri *..yani..aslında sebep benim biraz ilgi kaybım,

    ve o bunun farkında,

    bu triplerse, ilgi çekme, dumanı azalan nargileyi közleme çabasından başka bir şey değil..

    görünürde bir şey yok beyler..ama bilirsiniz depremler de, görünür de bir şey olmayan arazilerin derinindeki fay hatlarına müteakiben ayyuka çıkar..

    şu, hani sevgililer gününün son bölümünü kutladığımız kafe vardı ya, canlı müzikli olan..oraya gittik gene..canlı müzik var,
    bu sefer karşılıklı oturmuş, bir nevi evcilik oynuyoruz..konuşmalar biraz resmi, trib havaları var, o yine bana bozuk takılıyor hafiften, ama biliyorum ki yanına geçip boynundan bir öpücük alsam, olmadı iki sarılsam, bir şekilde kaynatacağız..

    ama yapmadım..

    o takılıyor,

    ben de takılıyorum..

    benim oyununa gelmeyişim, tam ters etki yaparak bu sefer onu kışkırttı..ufak laf sokma çabalarını da en yavşak üslubumla, üzerine sevimlilik kiranesi çekerek savuştururken, bu, bu kez başka bir hamle yaparak aynen şöyle dedi,

    "baterist çocuk da yakışıklıymış yalnız.."

    hımm..

    deminden beri ilgi alanında olan orkestra bir anda menziline girmişti..hafifçe gülümseyip oyununa ortak oldum bu kez, kendime güvenin ve rahatlığın verdiği rahatlıkla * arkama doğru dönüp şöyle bir göz atayım dedim ki,

    lan bin harbiden yakışıklı?

    benden yakışıklı..beni geçtim, etrafımdaki 10 adamın da 9 undan yakışıklı..ha kime göre neye göre dersiniz bilemem de, yani ben beğendim lan adamı *

    biraz o güvenim kaybolmuş şekilde önüme döndüm..o anlık etkiyi hissedip yarattığı efektten oldukça mutlu oldu mine hanım..

    ben de,
    "öyleymiş valla, alalım mı onu sana?" dedim gülerek, söz de olayı cıvıklaştırmaya çalışıyorum..

    ama kız yemedi beyler..biz yine hafif limoni konuşmaya devam ediyoruz, fakat gözleri iki de bir oraya kayıyor... yani, öyle bir şey olamaz ama, harbiden de ciddi ciddi bakıyor, çocuğu süzüyor gibi geldi..ben tekrar döndüm arkama..zavallı cücüklünün bir taktan haberi yok, dım tıs dım tıs takılıyor..

    bu laf arasında bir yine övüyor elemanı..yok "sakalı yakışmış" yok "gömleği çok güzelmiş bak, sen de bu şekilde giyinsene?"..

    bir ara hareketli bir parçaya başladılar, bu kendini kaptırmış gibi yapıp "off..çok iyi çalıyor ya cidden.." filan yapınca ben iyice sinir oldum beyler..

    bir kaç lafıma da yansıdı..

    "canım istiyorsan ben sizi tanıştırayım sonra da siz takılın, ben yurdumun yolunu biliyorum nasıl olsa" filan dedim güya gülerek filan ama..o gülüş o gülüş değil yani..

    bu istediğini almaktan memnun..kendinin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha, kafama vura vura bana hatırlattığı için kendisiyle gurur duyuyor olmalı..

    benimse bunun altında kalmamam lazım beyler..en azından ilişkimin sağlığı ve kontrolü için..tamam, o küçük şakasını yaptı, dalgasını geçti, eğlendi..

    ama şimdi sıra bende olmalı..bir şekilde, aynı formatta misilleme lazım...
    http://fizy.com/tr#s/1d69kg

    allah yardım etti herhalde beyler..yani aslında yardım mı etti pek de emin değilim, ama o zaman öyle göründü bana..

    ben iyice sinir olmuş, sağa sola bakınadururken, alt katta (yani orkestranın olduğu kat, biz asma katın kıyısındayız böyle..aşşağıyı net görebiliyoruz) tam kafamı masadan sağa çevirip bir miktar aşağı açı yapınca görebildiğim, mekanın kapıya en yakın, duvara dayalı "l" şeklinde koltuklu bir masada, sarışın bir hatun gördüm.

    yalnız epey sarışın yani, epey beyaz tenli, saç rengi ve ten rengi gülşenin şu son haline benziyor, ya da seçkin piriler e de benzetebiliriz..tek farkı bu hatunun doğal olarak o saç rengine sahip olması..

    o tarafa doğru bakmaya başladım, çünkü kız cidden değişik bir tipti, farklı bir güzelliği vardı ve dikkat çekiciydi.

    mine o yöne baktığımı görünce kafasını çevirip masada oturan kız grubuna baktı,

    "olta mı sallıyorsun?" deyip kıkır kıkır güldü..bu girişimimi ciddiye almamıştı..

    ben laf arasında bakmaya devam ettim, ta ki malum hatunla göz temasını kurana kadar,

    işin tuhafı, o teması da kurduk beyler *

    şimdi burada konuyu biraz kesip güncel bir toplumsal problemden bahsetmek istiyorum;

    beyler fok balık çok yal...

    elbette konumuz bu değil * ... konumuz yine kızlar-kadınlar..ve onların her geçen gün değişen, teknolojiye ayak uyduran abuk subuk huyları..facebook meselesi değil..erken bir tahmin oldu bu, daha sonra bunu da konuşacağız hikaye aralarında detaylıca,

    konumuz kızların eline artık, doğuştan otomatik ve fiks olarak yapışık vaziyette geldiğine inanmaya başladığım telefonlar..evet bildiğiniz cep telefonları lan..

    özellikle üniversiteliyseniz,

    gidin, kampüsünüzün kafesinde bir masaya oturun..bir çay söyleyin kendinize, simit alın..

    sonra da etrafa bakınmaya başlayın..masaları gözlerinizle tarayın..ve yalnız kızların bulunduğu masalara odaklanın..

    5 üzerinde ya da 10 üzerinde değerlendirme yapmanızı isteyeceğim, yapan olursa sonuçları paylaşabilir,

    değerlendirme konumuz ise, masada yalnız başına oturan kızlardan kaçının elindeki telefonla uğraştığı..

    evet, olay bu beyler..

    masalarında yalnız otururken..
    sokakta yalnız yürürken..
    tuvalette yalnız sıçarken..

    her hangi bir şekilde bir yerde yalnız başına bir şey yaparken, elindeki telefonla, mesajlaşan,(aslında büyük çoğunluğu mesajlaşıyormuş gibi yapan) kızları görmüyor musunuz zaten?

    her daim,

    sanki ellerine yapışmış gibi değil mi? kafalarını asla kaldırmıyor..dış dünya ile asla kontak kurmuyorlar..yolda yürürken hele..ya mesajlaşıyorlar,

    ya da sizin karşıdan geldiğinizi görünce telefonlarını ceplerinden çıkarıp "az önce gelen(!)" mesajı okumaya başlıyorlar..

    dediğim gibi..masaları kontrol edin..yalnız kızları bulun..eğer o an için elinde telefon yoksa bile, sizinle göz göze geldikten sonra çok yüksek ihtimalle çantasının ya da cebinin bir yerinden çıkarıp o "az önce gelen (???)" mesajı okumaya başlayacaklardır.

    eğer bu oran yarı yarıyadan aşağı çıkarsa züt capsimi koyacağım aq..

    şaka bir yani, size bu konuda bir anımı da paylaşayım,

    bir gün ikinci öğretimlerle derse girmiş, gece minibüsle merkeze dönüyorum..minibüse bindim, ilk başta epey tenha, kimse yok, en önde oturan bir hatun var, hoşumsu, onu da kestim girerken, sonra da hafif arka çaprazındaki tekli koltuğa oturdum..yarım açıyla kesmeye devam ediyorum..

    bu tabi beni gördü hem girişte bakarken hem o ara..

    sonra cebinden telefonu çıkardı..

    genin karanlığına tezat, beyaz ışıklarla aydınlatılan minibüsün içinde, telefonunun ekranının camdan yansıma yapıp gözüktüğünden habersiz, telefonunun mp3 playerine girip çıkmaya başladı... * belki 15-20 kere tekrarladı bu hareketi, sonra telefonu indirdi,
    1-2 dakika sonra bir daha...

    ben tabi gülmemek için dudaklarımı ısırıyorum... salak, az önce "hoş hatun" diye içimden geçen düşünceler bir anda "mal aq" ya dönüşmüş durumda..

    ha gerçi muhtemelen o da beni beğenmedi, ama o mallık da nedir yani aga?

    gibicez mi seni?

    yani evet aslında temelde amaç o uzun vadeli düşünürsek ama,

    yani otobüsün ve insaların içinde güvendesin be bebeğim... o kadar kasmana gerek yok kendini... mp3 gireee çıkaa... *

    neyse beyler, buradan nereye bağlayacağım diyorsunuz muhtemelen... bağlayalım,

    sene 2005... bu hareketler yaygın değil pek..insaların birbirine göstermek için kıçını yırttığı i phoneler filan yok tabi, bundan kelli, benim kestiğim ekstra sarışın hatun da, ne eline telefon aldı... ne de gözlerini kaçırdı..

    bir kaç kontaktan sonra, hiç tanımadığım ve aramda en az 8-10 metre olan bu güzellikle, masamda-karşımda da bir kız oturuyor olmasına rağmen, 1-2 dakikada bir, bir kaç saniyelik uzunluklarla ciddi ciddi bakışmaya başlamıştık..
    http://fizy.com/tr#s/18jj7n bu şarkıyla ya-rock lara gelelim biraz *

    ..mine durumu biraz daha fark etti tabi..zeki sevgilim benim..ama hala ciddiye almak niyetinde değil, zira o daha çok bana odaklı olduğu için hatunun da bana baktığını fark etmiyor..

    neyse bir ara ben mineye dönükken bu sefer o kafasını o masaya doğru çevirdi..ve bir kaç saniye öyle kaldı..sonra bana dönüp,

    "vay vay..o da bakıyor yalnızz" diye dalga geçmeye çabaladı... nedense bu çabayı, az önce benim içten içe sinir olurken ki çabama çok mu çok benzettim beyler..

    ben tekrar gözlerimi aşağı masaya çevirdim, kızla artık epey epey bakışıyoruz, 3 saniye 5 saniye 8 saniye... oha lan..sonra ben utanıp önüme döndüm..gerçi kız, "masasında kız varken başka kızlara bakan şu huur çocuğunun sıfatını iyice aklıma kazıyayım da, ilerde insanları uyarırım" diye de düşünmüş olabilir tabi bilemem... * amaan..ne düşünürse düşünsün, benim işime yarıyor muydu?
    Tümünü Göster
    ···
  4. 129.
    +9
    yarıyordu..

    neyse ben önüme döndüm..minenin hala gülmeye çalışan ama epey düşmüş yüzüyle karşılaştım..

    "ya siz baya baya hoşlaştınız sanki? gidip bir tanış istersen?" deyip az önce benim yaptığım savunmayı tekrarladı, ben de,

    "olur valla, sen bateristi al, ben de onu alayım, bu gece onlarla getirelim gecenin sonunu..iyi fikir?"

    beyler..

    morardı..morardı aq..sen misin benimle it dalaşına giren? sağından atar solundan geçerim bebeğim...

    bu arada kız arkadaşım için içimden bu şekilde düşünüyor olmamdan da anlayacağınız gibi..gidişat pek iyi değil..

    neyse..bu karşılıklı kıskandırma biraz daha devam etti..bir yarım saat kadar sonra bu kalkmak istedi..

    kalktık mekandan, hala yüzümüze gülüyoruz ama müthiş de bir soğuk savaş halindeyiz..amerikayla rusyadan farkımız yok..

    tam kapıdan çıkarken, ekstra sarışınla bir kez daha göz göze gelmemiz ve onun, ben çıktıktan sonra da boynunu çevirip camdan dışarıya bakması vurduğum son ve bitirici darbe oldu, mine,

    "şuna bak ya.." dedi sinirli sinirli gülerek.."şimdi içeri girip saçını başını dağıtacağım haberi yok..hala bakıyor..boynun kopsun emi.." dedi..

    gülüyor ama, bildiğin sinirden..rap rap yürümeye başladı hızlı adımlarla..yetiştim koluna girdim;

    "hayatım, neden öyle diyorsun, o bizi arkadaş sanmıştır. malum öyle mesafeli mesafeli takılınca..kızma ablasıı" diye oyunumu sürdürdüm.

    istese o kendine has absürd tepkilerinden biriyle beni bozmaya çalışabilirdi, ama yapmadı... ben de böylece hem onun başlattığı oyunu kazanmış, hem de son son lafı sokmuş oldum..

    biz, içten içe birbirini çok seven..ama o sıra ağız dolusu saydırmakta olan, dışardan görünüşü "kol kola, mutlu bir çift" olarak yolumuza devam ettik,

    onu yurduna bıraktım, savaş belli ki bitmemişti..soğuk soğuk bir "iyi geceler" dedi,

    ben de, "hadi artık çalışmaya başla" dedim yaklaşan vizeleri kastederek..bu, "git işine ya" dercesine yan yan güldü..küçük gamzeleri ortaya çıktı bu gülüşle... sadece onlar değil..benim içimde, sevgiyle alakası tartışılır bazı hisler de ortaya çıkmıştı bu geceki bütün bu ukala tavırlarından sonra... "dur bakayım" dedim, "saçına ne gelmiş öyle?"

    durdu, dönüp saçına doğru bakmaya çalışırken çenesinden yakaladım... bir elimi de beline doladım..tüm gücümle kendime yapıştırıp dudaklarımı, dudaklarına tutkuyla bastırdım...

    karşılık vermedi, karşı koydu hatta, biraz mücadele etti..ama kurtaramadı kendini ellerimin arasından..koyverdi kendini..o da inadına saldırdı dudaklarıma..daha öncekilerden farklı, hiç olmadığı kadar tutkuyla, hırsla, neredeyse sevgisiz ve hayvanca öpüşüyorduk (yurdun kapısının önünde oluyor bunlar aq)..öyle ki dudaklarımın acıdığını hissettim, dillerimiz içerde birbiriyle güreşedururken, bir kaç kez dişlerimiz birbirine çarpıştı..ne kadar kaldık o savaş-seviş halinde bilmiyorum ama en nihayetinde aniden kurtuldu dudaklarım, dudaklarında..resmen savruldum aq..

    karşımda durmuş nefes nefese ve kızgın bir ifade ile beni süzerken ellerini beline koydu..çenesini yukarı kaldırdı, o gecenin son cümlesini söyledi,

    "sana da iyi çalışmalar..hayvan.." bunun ardından yüzünde ürkmüş bir gülümsemeyle hızlıca yurdun giriş kapısından içeri daldı..bu kez kapıdan kayboluşunu izlemedim..

    ne de olsa artık hayvandım ben..insanlara özgü duygusallıklara gerek yoktu...

    doğru, hayvanlık etmiştim... ama onun da hoşuna gitmişti...

    ve bizim, o cicili bicili, tamamen mantık ve sevgi çerçevesinde başlayan birlikteliği, nasıl becerdiğimizi anlayamadan oldukça farklı çizgilere kayıvermişti..
    :) beyler yine harikasınız, sizlerin bu doğal tepkilerini okumak apayrı bir keyif gerçekten..

    sabahlarız demiştik, yazmayı planladığım kısmı daha erken bitireceğim sanırım, 3 orta uzunlukta partla bu geceyi bitiririz diyorum.

    zira yine kanımda olmaması gereken maddelerin konsantrasyonu artmaya başladı, sonlara doğru iyice kendimi kaybedip afdsgasgfdsgsfdgsfg ammmıınıı gibeeeüüüinn filan yazmak istemiyorum buralara *
    http://fizy.com/tr#s/1t38tv

    sınavlar..sınavlar..

    beklediğimden iyi geçmiş olmaları, iyi geçmiş oldukları anldıbına gelmezdi..

    aşk meşk işlerinin peşinde koşarken, epey boşlamıştım doğrusu..

    okan reyizle sınav haftasının ortasında bir gün msn de karşılaşma fırsatı buldum..önce bu durumlardan bahsedeyim mi diye düşündüm..ama sonradan da dedim ki, "lan 10 bin kilometreden bile herife dert taşımayayım şimdi, iyice güzin ablaya döndürdük adamı"..

    aslında anlatsam hoşuna bile giderdi, ama gerek yoktu beyler... okan yoktu artık..ve benim onsuz yaşamaya da alışmam lazımdı, fena da gitmiyordum doğrusu..

    ebrunun uyuşuk sevgilisinden ayrıldığını öğrendim... benim için pek de haber niteliğinde bir olay değildi gerçi, zira daha işin başından belliydi öyle olacağı..

    nilayla arama biraz mesafe koydum..bir kaç kez üstü kapalı atıfta bulunmasına rağmen durumu geçiştirdim..şimdi onunla uraşacak halim yoktu..o..bana bir yanlışta bulunmuştu... ve ben klagib savunmalardan dinlemek istediğimi sanmıyordum. en azından şimdilik..ilerde eğlenceye ihtiyacım olursa diye bu mevzuyu elimin altında bulundurmam daha iyiydi..öyle ya, canım sıkılırsa ya da kafama eserse, teybe kaset koyar gibi, bu konuyu onun önüne koyup, karşımda utana sıkıla, kızara bozara ezilmesini ve kendisini savunmaya çalışmasını izleyebilir ve zevkle kendimden geçebilirdim *

    sınav haftalarının ertesinde, serhat, direkt benle muhattap olmaksızın, ortaya konuşurcasına, ama bariz benim de duymamı isteyerek basketbol la alakalı bir konudan bahsetti bir gün,

    bu gittikten sonra onu dinleyen necatiye durumu sordum,

    "ne diyor la bu yarak? kimle maç ayarlamış gene aq.."

    necati anlatmaya başladı,

    "abi biliyorsun son maçta kapalıdaydık, bir de epey coştuk malum, olay duyulmuş,bu maç olayları filan bizim dekanın kulağına gitmiş, bizim bedenciyle konuşmuşlar öyle, besyo nun takımıyla bizim mühendislik fakültesini karşılaştırmak istiyorlar. hem onlar açısından hazırlık olur, hem de okul da etkinlik-spor olsun maksat"

    ooo

    beyler,

    üniversitenin besyo takımıyla maç ayarlamak? inanılır gibi değil... türkiyenin amerikayla dünya kupası finali yapmasının bize indirgenmiş haki gibi bir şeydi bu.

    zira üniversitenin basketbol takımı, oldukça ciddi ve yatırım yapılan bir takım olup, bildiğin gerçek disipline bir basketbolculardan oluşuyordu..

    yani tamam o kadar abartmayalım da, biz matematikti, kimyaydı, fizikti zütümüzü yırtarken, bütün gün spor dersi alan, antrenman yapan, kondisyonu yerinde, fundamentali sağlam, yani bildiğin basketçi adamlarla kapışacağız lan..oha.

    bunu duyunca epey heyecanlandım, serhatla aynı takımda oynamama olayını bile unuttum resmen... hatta "lan ya beni takıma almak istemezlerse" diye ekstra bir korku bile hissettim..

    besyo ile maç beyler..

    kapalıda..

    kim bilir kaç seyirciye karşı..salon dolar muhtemelen... hocalar gelir... dekan izleyecektir mutlaka..lan..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 130.
    +11
    bir iki gün daha böyle heyecan ve belirsizlik içinde geçtikten sonra bizim yavşak beden eğitimi hocamız * hepimize haber yollayıp bizi sınıftan dekan ın adıyla toplattırdı, üni de öyle "şunu şu çağırdı" deyip dersten almak kolay değil, aq profun dersinden almaya çalış bakalım sıradan bir hocanının adıyla, nasıl gibtir çekiyorlar adama..

    ama tabi söz konusu dekan olunca bir gibim diyemediler, yine de zütelek fizikçi biraz ağız burun bükmedi değil..

    neyse biz toplandık, baktım, 1-2 tane tanımadığım tip de var, 10-12 kişiyi bulmuşuz yani..

    bedenci başladı konuşmaya.. aklı sıra gaz veriyor,
    yok işte, "şöyle fırsat çocuklar, böyle fırsat çocuklar" "mühendislik fakültesinin reklamı olur çocuklar" cart çocuklar, curt çocuklar..lan amk ülkesinde de herkes kendini fatih terim, aydın örs filan zannediyor..

    neyse bu epey motive etti bizi kendi çapında... dedi maç 2 hafta sonra, haftada üçer günden 6 tane idman yapıcaz sizinle.. birbirinizi tanıyın edin..

    pff..

    işin içine kulüpsel disiplin girmişti sanki?..pek hoşlanmam böyle şeylerden... keza iyi başarılar yakalayan lise takımımızın bile antrenmanları basket topuyla şişlemece oynamakla geçtiğinden ötürü, alışkın olduğumu söyleyemem bu sisteme.

    aman neyse ya..6 tane antrenman işte.. ölmem ya..

    ha tabi bir de şu serhat biniyle aramızda olan sıkıntı var.. hocanın da haberi var..ama bireysel konuşmak yerine

    "arkadaşlar aranızda da birlik olmanız lazım.. dargınlık vb. yoktur aranızda amaa(!) varsa da onu bir süreliğine erteleyin derim"..

    eh... söz konusu spor olduğunda... tamam lan... ben ertelerim... ama unutmam... bu kaçıncı aq... artis pekekent..

    antrenmanlar, mine ile yüksek dozajlı etkileşim barındıran buluşmalar, yurtta gırgırlar geyikler derken...

    iki hafta geçivermişti beyler..

    maçtan 1 hafta önce, a4 kağıdına basılı bilgisayar çıktıları mühendislik fakültesinin her yanını donatmış, mühendis adaylarını, arkadaşlarının vereceği bu zorlu sınavda onlara destek olmaya çağırıyordu... dedim bunu da kesin serhat organize etmiştir aq... varsa yoksa karı kız düşürme çabası..e tabi benim tuzum kuru, konuşuyorum demi? *

    neyse ne diyordum.. nihayetinde, maç günü geldi çattı beyler... bakalım peri masalı burada da devam edecek miydi? yoksa kapitalist sistemin zalim çarkları arasınd...

    neyse gibtiredin o cümleyi..

    maçımız var beyler.. desteğinizi bekliyorum ;)
    @1299 kardeşim aslında nispeten haklısın, ama büyük üstat kazım koyuncu bir şarkısında der ki "güzeller çok var ama, meyil birine olur"

    eğer gördüğümüz her güzele aşık olmaya programlı olsaydık, biz, erkekler olarak bugün sokakta ağzımızın sularını akıta akıta walking dead modunda karı kovalıyor olurduk..

    çok güzel kız var,

    güzel kız çok var,

    ama gönül birini seviyor..ve o an, dünyanın en güzeli, senin için o oluyor.. daha doğrusu, zaten dünya "o"ndan ibaret oluyor.. ;)
    maç günü, salona geldik..tam tahmin ettiğim gibi, tamamen dolmuş.. yetmemiş bir de plastik sandalye ayarlamışlar hocalar için filan aq...
    Tümünü Göster
    ···
  6. 131.
    +12
    beyler bugün ya onurumuzla savaşıp kaybedeceğiz, ya da rezil olacağız... kazanmak gibi bir ihtimal ise rüya gibi zaten..

    yalnız şöyle bir bakıldığında ilk 5 imiz, bana göre son derece sağlam, gard da serhat ve ben yine, 3 numarada berkant, 4 numarada endüstrinin tek temsilcisi kerem ve pivotumuz, 1.92 lik inşaatçı emir ali... yedekler olcay, necati, bekir, tunahan ve 2 eleman daha..bu arada antrenmanlar bana takılan daimi lakap da mrsiç oldu, reyiz o ara fenerde ortalığı gibip atmakta, ben de ağır fenerli olaraktan, bir de mevkidaş olunca, arkadaşlar bahşettileri işte *

    son derece motiveyiz soyunma odasında filan,"yapıcaz, edicez, beyler bencillik yapmadan, abi topu emir e indirin o halleder gerisini, tsigalko senden en az 5 üçlük bekliyoruz koçumsun" falan filan.. muhabbet gırla.. bedenci geldi bize ayarı verdi sonra tabi..

    salona bir çıktık biz.. ananı.. ulan tüylerim diken diken oldu be..200-250 kişilik bir kalabalık var hiç yoksa, içim içime sığmıyor, canım oynamayı çok istiyor... artık maç başlasa diye bekliyorum.. bekliyoruz..

    o güne kadar haklarında epey şey duyduğumuz ama pek görmediğimiz karşı takım da parkeye çıktı... açık mavi-beyaz formalar.. enine çizgi..ha bu arada, mühendislik fakültesinin de forması var artık beyler * )...

    besyonun eski formalarını bize lütfetmişler muallakler...

    neyse..

    düz lacivert.. biraz karışabilirdi belki ama yok, beyaza yakın onlar.. bizimki çok koyu..

    diyorum ya herifler sahaya bir çıktı.. space jam ı izlediniz mi bilmiyorum..ilk izlediğim animasyonlardan biridir, kitabı da vardı resimli *

    aha işte aynen o space jam gibi olduk aq..beyler.. adamların takımda 1.90 ın altında adam yok..e aq niye şaşırıyorum ki? olması gereken o zaten? lan bizim pivot kadar gard... adam beni savunacak, boyu 1.90 küsür, kilo artık yüz küsür mü ne... bir de sizeliler..bir de sizeliler.. sıçtık yani..o bütüüün morall motivee alayı buharlaştı daha adamları görür görmez..

    heriflerin takım boy ortalaması 1.95 filan en az..bizim en uzun adamımız o kadar değil...

    neyse maç başladı..ama biz olayın farkındayız..bir kere kesinlikle dış şut atamayız bu adamlara, bloğu koydular mı parkeye sinek gibi yapıştırırlar...

    pota altında emirle ikili oyun oynayamayız.. adamların 4 ve 5 numarası +2 metre... ,,

    tek çıkar yol var beyler..tek bir çıkar yol.. içeri bol bol penetre edicez.. faul alıcaz.. adamlar zaten dokundu mu uçarız muhtemelen, o açıdan pek problem olmaz, hakem var ama tırt.. bizim uçtuğumuzu görünce basacak faulü, basacak faulü..biz de gibicez serbest atışlarla...

    ne kadar iyimserim lan demi *

    ha bir de... tribünde mineyi aramayın boşuna... geçti o devirler...

    maç 8 er dakikadan 4 periyot, 4 faul alan çıkar.. diğer basketbol kuralları, yarısaha ihlallerine varıncaya kadar alayı geçerli..
    maç başladı, adamlar da 9-2 lik seriyle başladı, bizim artiz bedenci hemen molayı aldı,

    lan varsa sırf o mola alma hareketini yapabilmek için bile bizim sayı yememizi istemediysen adımı değiştiririm amk...

    neyse biz konuşuyoruz, sıkıtı belli.. fazla uzun kalıyorlar bize karşı.. çok uzunlar beyler.. adam elinde topu şöyle bir havaya kaldırdı mı, bizim değmemiz için zıplamamız filan gerekiyor.. komedi filmi aq..

    bu sefer dedik ki biz de uzunlarına faul yapalım madem? en azından çöp kutusuna kola şişesi atar gibi pota dibinden kolay sayı bulamazlar..

    hücum olaraksa tamamen penetre üzerine kuruluyuz ki bu benim bir gibim yapamadığımı gösteriyor, top sürmekten acizim aq *

    serhat bini inanılmaz delici, faul atışları iyi.. emir ve berkant zaten kulüplerinde gard, hepsinin hızı, deliciğiliği ve bilek yumuşaklığı, karşılarındaki adamlara göre çok daha iyi durumda..ama işte boy... disiplin.. taktiksel bilgi... şeftali gibi amcığımızı gibecekler beyler... çatırr çatırr gibecekler..
    ilk periyot, durum beklediğimiz kadar kötü değil... 8 sayı gerideyiz sadece ( * ) ve taktiğimiz, fena halde tutmuş durumda.. gelin görün ki ben henüz sıfır sayı ile benchde oturmaktayım...

    ikinci periyot başladı, bizim hırslı baltalardan oluşmakta olan yedeklerin bir kısmı oyunda (300 spartalıdaki arkadialılar diyebiliriz bu yedekler için) daha ilk saniyeden tuna faul yaptı atış halindeki adama..aha dedim.. hepten yarağı yiyecez anlaşıldı...

    fakat beni epey şaşırtan bir şekilde, yedekler amatörlüklerinin de verdiği gazla, bizden çok daha iyi uyguladılar bu savunma taktiğini, bu karşımızdaki takımın, aslında 4 tane uzunu var doğal olarak, bir tanesi, ve takımın en skoreri bu maçta yok beyler, nasıl örnek vereyim bilmiyorum ama, o herif dıvayt havırd sa, diğer 3 uzun ömer aşık aq... bildiğin balta yani.. artı 3. numaralı gardları ki epey iyi şutörmüş o da, yine ekgibler arasında.. özellikle uzun ekgibliği, canlarını çok yaktı çünkü amk malları serbest atış atamıyor lan??

    ben o bebe halimle geçsem en az 10 da dokuz sokarım, deve gibi herifler paso 2 de sıfır, 2 de sıfır... bu nasıl profesyonellik ey ahali? okul yönetimi, duy sesimi..

    bizim çocuklar korkunç ve hayvanca savunma yapıyorlar.. tabi bununda bir bedeli var, ben devamlı bizim tunayı, bekiri, olcayı filan yerde yuvarlanırken görüyorum.. adamlar resmen dayak yiyor..ben oturup seyretmek zorunda kaldığım için kuduruyorum resmen... hiç böyle hayal etmemiştim dıbına koduğumun!!

    2. periyotta sonlara doğru tuna ve necati 2 şer faul alıp çıkmak zorunda kaldılar, emir ve ben girdik oyuna..

    serhat içeri penetre yaptı, bana bir dış şut hazırladı, üçlük çizgisinin gerisinde topu aldım, lan dedim rahat, sokarım..o anda böyle bir anda, güneş tutulması gibi, üzerime bir şey uçup bütün dünyamı kararttı..

    yerdeyim... çanağı da kırdım sanırım..

    3 lüğe faul çaldılar benim o dramımdan sonra, blok muhtemelen temiz, ama zaten fark 10 sayı, heyecan olsun diye vermişlerdir, zaten bi takta anlamıyor amk hakemleri işte.. onların hakemliğinde ne olacak.. gibikler..

    3 te 3 soktum, devre biterken daha ilk sayılarıma yeni kavuşuyorum...

    oyunda kaldım beyler..iki faul daha aldım, 4 sayı daha yazdım.. serhat da aynı şekilde..bir de emir 2 de 1 attı ve biz, bu dönem boyunca, bir allahın sayısını yemeden, 10 küsür sayı geriden gelip devreyi 2 sayı önde bitirmeyi başardık..

    başardık da..

    takım revire dönmüş aq... 3 kişinin 2 şer 1 kişinin (olcay salağı) 3 faulü var..4 de gibtiri yiyorsunuz malum... e milletin düşüp kalkmaktan her tarafı bere..

    baktım yan da besyo koçu develere fırça üzerine fırça fırça üzerine fırça...

    biraz kısaltıcam aq..aslında bu maça ben kitap yazarım da..uykum geldi.. sizi de sıkmaktan hoşlanmıyorum...

    3. periyot boyunca aynı taktikle devam ettik ancak adamlar toparlanıp 5 sayı öne geçtiler..bu arada onlar 2 uzun + 1 kısa forvet bir de asıl oyun kurucularını 4 faulden kaybedip (çok biniz * ) son periyoda 4 oyuncu eksiğiyle girerken biz den de devam edemeyeceğini söyleyen bekir ve 4 leyen olcay ekgib durumda..

    fakat her şeye rağmen bir sorun var.. adamlar artık bizim taktiği çözmüş durumda ve o atılan develerin bize hayrından çok zararı oldu.. zira olayı çakozlayan besyo koçu da 4 hatta 5 kısaya dönünce, bizim onların baltalığından faydalanma gibi şansımız kalmamıştı..

    son periyot..

    skor..38-43 olması lazım yazın bir yere, yanlış hatırlıyor olursam gibertirsiniz..

    rakibin taktik değişikliğine karşı, biz de hocamızdan bağımsız, aramızda konuşup taktik değişikliğine gittik,

    e beyler, biz üç periyottur devamlı penetreyle oynuyor muyuz? oynuyoruz..

    kaç tane dış şutumuz var.. neredeyse sıfır...

    kaç tane dış şut isabeti var... sıfır...

    e aq..biz her türlü züte gelecek miyiz, böyle devam ederse.. gelicez..

    o zaman bir de böyle deneyelim, yenileceksek öyle yenilelim...

    hücumda, her zamanki düzenimizi aldık...

    serhat, ben, berkant, kerem, emir..

    bombalama zamanı..

    savunmadaysa, biraz daha kontrollü, ama agresifliğe devam.. zira karşımızda artık nispeten boyumuza göre rakipler var..

    son periyot, rakibin top kaybı üzerine, benim 3 lük isabetimle başladı..

    adamlar tempoyu arttırma çabasında, çünkü bizim kondisyonumuz onlar kadar iyi değil ve zütümüzü de yırtmışız hali hazırda.. yorulduk zaten...

    aldıklarını atıyorlar, aldıklarını atıyorlar.. koç kenardan yırtınıyor, nafile... kızdılar... ve vurup geçmek istiyorlar... ancak şans yanımızda..

    ard arda setlerde, bir kaç hücum sonunda ard arda 2 üçlük, bir de üçlüğe faulden 3 de 2 sokuyorum..8 sayı...

    emirden orta mesafe şutlar... 6 sayı...

    serhat son nefesiyle deliyor..bir 6 sayı filan da ondan...

    kerim, 4 ledi çıktı aq senin..

    ve nihayetinde son 2 dakikaya, inanılmaz bir efor, rakibin sinirinin bozulması ve şansımızın da yardımıyla 58-50 önde giriyoruz..

    şunu da belirteyim.. beyler,

    ya biz harbiden iyiyiz, ya da adamları fazla büyütmüşüz..her ne kadar dıvayt havırtları olmasa da, ve biz zütümüzü parçalamış olsak da, yenilmeyecek bir takım değiller...

    son iki dakikada, sadece 2 sayı isabetlerine karşılık 6 sı benden 10 sayıyla karşılık verince,

    aha buraya yazıyorum: tam tdıbına 16 sayı farkla 68-52 kazandık...
    Tümünü Göster
    ···
  7. 132.
    +12
    okulun medar-ı iftiharı, beden eğitimi ve spor akademisinin yıldızlı kadrosunu o gün orada kapalıya gömerken, gözümün önünden akan kareler, bizim dekanın zıplayıp kimyacı ile çak yapışı.. benim serhatı sırtıma alıp sahayı turlamam... rakip koçun bizim bedenciyi tebrik edişi (sanki bir tak yedi amk)... bütün takım altta kalanın canı çıksın yapışımız... ve daha peek çok bulanık resim, bolca uğultu...

    bugün gidin sorun...

    o mühendislik takımı bence orada hala efsanedir ;)

    bütün bu şok edici olaylardan sonra, kaderim, asıl şok edici gelişmeyi, maçın sonuna saklamıştı..

    basket maçlarından kurtuluyorsunuz beyler... sanırım tüm yazı boyunca yetecek kadar yazdım,

    ve nihayetinde bu, bizi gelmek istediğimiz noktaya, tam da üzerine getirdi zaten...
    son partımız olsun bu gece,

    pek iyi bir yerde kesemeyeceğim, fazla küfür etmezseniz sevinirim *
    ···
  8. 133.
    +8

    GENÇLER 10 SAYFAYI BURAYA ATTIM, KALDI 92 SAYFA. GÜNDE 10 SAYFA ATARIM BÖYLE 10 GÜNE BiTER. BU GÜNDE BURDA BiTiRiYORUM, iYi GECELER.



    EDiT; REKLAMLAR; http://www.incisozluk.com...iz-de-31-%C3%A7ekmek-ten/
    ···
    1. 1.
      +1
      Biz bunu nasıl okuyalım amk
      ···
    2. 2.
      0
      Ben hala okumadım panpa, çok uzun mk.
      ···
    3. 3.
      0
      2 kere okumamış mıydın la
      ···
      1. 1.
        0
        yakalamışım seni huur çocu...
        ···
    4. diğerleri 1
  9. 134.
    +4

    DEVAM EDiYORUM

    ···
  10. 135.
    +15
    maçtan çıktık, lay lay lay loy.. ölüyoruz ama.. birbirimizim kucaklarında gidiyoruz..

    o ara rakip koç geldi.. bizim takımı tebrik ediyor.."çocuklar.. ders verdiniz, bizimkilere hafife almamak gerektiğini öğrettiniz" bilmem ne..gibtir lan züt..

    çatır çatır domalttık işte..16 sayı lan? boru mu amın oğlu?

    son periyottaki oyunumdan sonra, nasıl taks maçlarında son raundlar akılda kalırsa, ben de öyle akılda kaldım, biz gülmekten ağzımı otoban olmuş şekilde soyunma odalarına doğru ileriyoruz, bir baktım bizim sınıftan kızlar, çığrışıp duruyorlar, yanlarından geçerken, daha hiç selam bile vermediğim tipler "helall ben tsigalkooo" "mrrsıççç mırrsıççç" diye cıbır cıbır ötüşüyolar... ünlü oldum aq *

    ben şaşkın ve aşmış derece mutlu bir modda, artık odaların kapısına iyice yaklaşmışken, tribün merdivenlerinde iki tane kızın el sallar gibi bir takım hareketlerini gördüm göz ucuyla, sonra bunlar iyice yaklaştılar, direkt üzerime geliyorlar lan? gülümseyip el ettiler gene, ben arkamı döndüm bakıyorum lan kime yapıyorlar, bana mı yapıyorlar? diye.

    bana yapıyorlar lan? *

    kızlar iyice yaklaştı, kapının önünde karşılaştık ama.. beyler.. kızlar.. kızlar da ne kız..ne kız.. dıbına röveşata çakayım, şu zütümün piştiği koltuktan kalkamayayım ki..kadın değil, resmen hükümet ulan, bildiğin devlet.. hele bir tanesi, tanrıça..

    epey heyecanlanmış bir vaziyette, tip tip baktım kızlara gülerek, kaşlarımı "ne ayak?" dercesine havaya diktim ki uzun boylu olan (benden uzun muallakler..1.80 var..) "merabaa" dedi, hafiften boyun kırarak, benim seviyeme eğilmeye çalışıyor *

    meraba? dedim yine gayet şaşkın... herhalde birini soracaklar..aq bu kızların benle ne işi olur? yolda görseler bir daha bakmazlar..

    biraz daha tarif etmek istiyorum lan..

    biri uzun, dediğim gibi, benden bir kaç santim uzun..ama botu var ayağında bilemiyorum..her türlü giber sonuçta.. kız, bildiğiniz tanker beyler... bildiğiniz tanker.. attan filan öte, bildiğin deve.. yüz, vücut.. muhteşem.. normalde burada edebiyatın allahını parçalamam gerekiyor biliyorum ama inanın betimleyecek kelime bulamıyorum.. biraz da kafamın tam yerinde olmamasından mütevelli olabilir..

    ama şunu net söyleyeyim, üniversite hayatım boyunca, bir şekilde kontakta bulunduğun en güzel hatun.. bakın bunu hala şu an söyleyebiliyorsam, varın artık siz hayal edin bu kumral güzeli..

    altında kalınca siyah taytı (ki o zamanlar böyle ayağa düşmüş değil o moda.. daha doğrusu moda değil.. cesur işi.. epey cesur işi..) ayağında botlar, sırtında gri süveteri..lan kız.. bildiğin rüya gibi, serap gibi bir şey.. gerçek olamaz ...

    ben ona odanlanmaktan öbürüne pek konsantre olamadım ama o da mükemmel kızın, ortalama üzeri güzellikteki yancısı modunda, orta boylu, yine tiki giyimli, daha açık kumral.. güzel yüzlü bir hatun..

    neyse..

    ben hafiften heyecanlanmış şekilde, "eee?" gibisinde bir hareket yaptım gülerek, çok komik bir atmosfer oluştu...

    normalde böyle şeyleri yapmayacağını beklediğiniz tiki fıstıklar, muhteşem bir basket maçı sonrası, maçın adamı olan havalı (ya bıraakk) çocukla tanışmaya çalışıyor... biz genelde tam tersi durumlara alışık olduğumuz için, e haliyle durum komik geliyor...

    nihayet bu elini uzattı, "meraba tekrar" dedi gülerek.."ben ayşen... "

    ayaklarımın altındaki salon dönmeye başlamıştı...

    kabus... bu..kesin kabus olmalı.. hapsolduğum... ve asla kurtulamayacağım, devamlı kendini tekrarlayan bir kabus...
    iyi sabahlarr panpalar *

    söz verdiğimiz gibi, sabahı ettik gene başlık altında..

    yarın gece görüşmek üzere, yorumlarını ekgib etmeyin.. çok da küfür etmeyin.. yaşlı başlı adamım, dokunuyor lan *
    @ montlasic,

    oraya daha döneceğiz panpam, daha işimiz var, benim hayatımdaki hiç bir hikaye yarım kalmadı, kalmaz, minenin ki de kalmayacak
    takip eden panpalar,iyi geceler , bu gece programım var o yüzden ancak sabaha karşı 3-4 civarı bir kaç part atabilirim eğer çok yorgun olmazsam.

    görüşmek üzere *
    selamlar panpalar..

    eve yeni geldim, ulan yazan benim, ben de bağımlı olmuşum işe bak *

    15 dakikaya başlıyorum..bir kaç part atarız
    tekrar iyi geceler arkadaşlar
    Tümünü Göster
    ···
  11. 136.
    +11
    yazdığınız yorumları okudum, korktuğum başıma gelmeye başladı desem yeridir..ama dediğim gibi, ben daha bu hikayenin başlığında söylemem gerekeni söylemiştim,

    bu bir peri masalı değil,

    bir sevda masalı da değil..

    bir aşk hikayesi hiç değil..

    ha, hepsinden var mı? var..zaten sorun da o..hiç bir şeyin tam olmayışı..ve bunun ruh sağlımın üzerinde bıraktığı ağır etkiler, yarattığı değişimler. duygusal olmak zor iş vesselam..dünyanın en bin, en gaddar, en şerefsiz, en adi adamı olabilirsiniz..bunun için o şekilde doğmanız da gerekmez.

    bitiş noktasına vardığınızda, mutlak kötülüğe ulaştığınızda,sizi, o şekilde doğanlardan ayıran tek özellik, tek farkınız,
    duygularınız olacaktır…

    gün içinde her haltı yiyen, bin bir türlü bedduayı duyan ama umursamayan o demirden adam..gece olup yatağında kendisiyle baş başa kalınca, nasıl da eğilip büküldüğünü, kor gibi yandığını sadece kendisi bilecek, kendine ve kaderine lanet edecek, ama ne olursa olsun, yeni güne yeni hinliklerin peşinde, yeni hainliklerin izinde başlayacaktır.

    o sebepten ki kendini affedemediği gibi, karşısındaki zaten hiç affetmez…

    bir zaman olur ki, kendinizi silahsız sivilleri kurşuna dizen, mahkumlara tazyikli su sıkan, elektrik veren, üzerlerinde deney yapan

    savaş suçluları gibi hissedersiniz..

    aşk suçluları da böyledir..

    gönül suçluları da..

    tek farkları ise, onlar bedene değil, ruha işkence ederler..

    çok işkence gördüm beyler…

    çok işkence ettim…

    ve biz henüz,

    daha eline neşterini dahi almamış aşk suçlularını izliyoruz bu hikayede..daha kan akacak..çok ama çok kan akacak..
    http://fizy.com/tr#s/1d69k6

    mine,

    tribünde yok demiştim..orada biraz karanlık noktalar kalmış, aydınlatayım..hem ilişkimizin o dönemleri hakkında da biraz baştan savma
    yazmışım, kanımdaki alkolün etkisiyle, sadece güzel şeyleri düşünmeye odaklanmış olmalıyım..

    mine evet..benim güneşim..hayatım kararmak üzereyken onu aydınlatan güneş..ipten çoktan düşmüşken, beni yere çakılmaktan koruyan bir ağ…kendi rızam dışında atıldığım bir uçaktan şans eseri çaldığım bir paraşüt..

    peki neden böyle oldu?

    mine tribünde değildi beyler..zira artık bunlara önem vermediğimi biliyordu içten içe..duygusal dakikalar, cicişlikler, ince düşünceler..tsigalko bunları takmıyordu…tsigalko, sıkılmaya başlamıştı..tsigalkoyu elinden kaçırmamalıydı..
    ve o cici kız, muhtemelen hayatının aşkı olarak gördüğü adam için, bildiği bütün doğruları unutmaya çalışmış, bütün yasaklarını çiğnemiş, bütün duvarlarını yıkmıştı..

    ne için? neden?... benim yüzümden..

    sanmıştı ki, “eğer ben dişiliğimi konuşturursam, bir şekilde bu adamı eskisi gibi kendime bağlarım…hoşuna gidecektir yaptıklarım”

    oysa benim için pek az şey eskisi gibi olabilirdi artık..kağıt kesiğini bilir misiniz beyler? kağıt kesiği..

    önce fark etmezsiniz bile..kağıt bu yahu? ama bir anca, sanki jilet yemiş gibi derinden, yoğun bir sızlama eşliğinde duyulur acısı..o parmağınızı artık kullanamaz hale gelirsiniz bir süreliğine..dersiniz ki, “bıçak yarası olsa bu kadar acıtmaz be..ne kağıtmış..”

    ve işte benim de kağıt kegibleriyle dolu kalbim, artık kullanılamaz halde, kan kusuyordu etrafına…yara bantları işe yaramadı..dikişler tutmadı..ne yaptıysam olmadı..

    peki tüm bunları yapan kişiye, o lanetli kadına karşı içimde bir sevgi kaldı mı?
    kalmadı..

    ama o gün bile..hatta..abartmak istemiyorum beyler ama şimdi bile, ayşen..”dön” dese…”tsigalko..yalnız seni istiyorum ben artık “ dese…

    kolayca reddedebilir miyim?

    bilmiyorum..

    reddedebilir miyim?

    bilmiyorum..

    ya mine? o ince, kültürlü, cici kız mine..o düşünceli kız mine? o sevgi dolu, aşktan gözünü karartmış, kendi olmaktan çıkmış mine?... ona ne olacaktı beyler?bütün bunları haketmeyen, o masum papatyaya ne olacaktı? ne çıkacaktı çiçek falı?
    http://fizy.com/tr#s/20js24

    ağır bir vicdan azabı içten içe beni kemirip duruyordu..dışardan kıpkırmızı, gayet leziz görünen bir elmaydım ben..ama eminim ki biraz midesi olan biri, daha aldığı ilk ısırıkta kusar kalırdı…kurtlanmış çekirdeğime kimse dayanamazdı...

    minenin, bunca sevgisi üzerine, bir de sırf benim için, beni yeniden kazanabilmek için yaptığı o fedakarlıklar, kendini aşan, ona ters davranışlar, umduğu gibi beni çekmek şöyle dursun, daha da itmişti..çünkü farkındaydım…biraz daha böyle gidersek, birimizden biri diğerini bir şekilde yatağa atacak ve o andan itibaren de artık tarifi mümkün olmayan, tamamen ağırlaştırılmış hasarlar meydana gelecekti ikimizdede..

    ha, ciks ayıp mı? değil aslında aq…tamamen doğal bir olgu aslında…ama, o öyle bir kız değil..ben öyle bir adam değilim…
    ciks yapan kız kötü kızdır demiyorum..yanlış olmasın..ama biz öyle insanlar değiliz be beyler..öyle yetişmemişiz…benim anneannem beni 15 yaşına kadar kuş gibi ağzıma besleyerek büyütmüş..anam babam ipekten iplik dokur gibi örmüş, dokumuş…onu da öyle şüphesiz…biz öyle insanlar değiliz..
    Tümünü Göster
    ···
  12. 137.
    +9
    belki de yanlış olan biziz..

    ama ne olursa olsun, bu karanlık duygularında tesiriyle, olmadığımız birilerine dönüşmek üzereyiz…hele ben…

    mine tribünde değil beyler..

    mine tribünde değil..

    çünkü artık o da biliyor böyle mutluluk oyunlarını tsigalkonun zerre gibinde ol(a)madığını..
    aslında olsun ister tsigalko..neden olmasın ki..orada otursa..beni izlese..yanıma koşa koşa, tanımadığım iki kevaşe değil de o gelse…

    öff..

    çok karmaşık işler be aq..çok ağır hisler..duygularım bulamaç gibi..şimdi, nispeten sağlıklı kafayla düşünüyorum da, ulan harbiden ağır ruh hastasıymışım ben..vallahi bak..öyle böyle değil, bildiğin tımarhanelik..ve siz de yaklaşık 1400 sayfadır aslında kafayı yemiş bir adamın (ya da yavaş yavaş yemeye başlamış bir adamın diyelim) anılarını okuyorsunuz..

    kurtulmamız lazım..ayağımıza bağlı tüm prangalardan..sırtımızdaki tüm ağırlıklardan..kurtulmamız lazım beyler..zinciri ellerimizle

    koparmamız lazım..

    koparır mıyız dersiniz?
    http://fizy.com/tr#s/1ua9yw

    …aynı lanetli isim…yine mi ulan…sayarak mı verdiler sizi bana? şaka mı bu? kameralar nerede ulan? bana fark ettirmeden gibilmişliğime kıs kıs gülenler nerde??

    yorgunluk, aşırı duygular ve az önce yaşadığım şok üst üste gelince, düşecek gibi oldum..harbiden de salon ayaklarımın altında dönüyor resmen..körüklü otobüsün ortasındaki yuvarlağın üzerinde dengede durmaya çalışan yolcular gibiyim..

    kız, eli havada bir şekilde bekliyor..bir kaç saniye ben öyle sipastik gibi kalınca, kaşlarını kaldırıp tedirgin bir havayla sordu,

    “bir sorun mu var?”

    evet var..tanışmak üzere olduğun adam, tanışmayı istediğin adam pek normal biri sayılmaz..sorun bu..

    “yo..yok..” dedim..”ayşen…benim çok sevdiğim ve yakın zamanda kaybettiğim bir arkadaşımın adı..onu hatırladım..kusura bakma..”

    az önce gerilen yüzü aniden yumuşadı tanrıçanın..mahzun bir ifadeyle gülümsemeye çalıştı..

    “yaa..başın sağolsun..üzüldüm, şanssız bir tesadüf oldu desene..”

    “sorun değil” dedim cool konuşmaya çalışarak..elimi ben uzattım bu sefer..”tsigalko”
    yeniden ışıl ışıl gülümsemesini takınıp sıktı elimi..büyük elleri var..

    o ara yanındaki kız, biraz da ortamı yumuşatmak istedi herhalde, bilerek patavatsızlık yaptı, hani sanki “hoop ben de varım burada yani” dercesine;

    “ben de merve bu aradaaa” diye lafa daldı sırıtarak..ortam yeniden biraz kendini toparladı..o ara tuna yanımdan geçerken hafifçe omzuma vurup “kankaa hasta olucan bak ;)” diye ima yaptı, hani şu erkeklerin, kızla konuşan arkadaşlarına her zaman yaptığı türden ima-binlik *

    gülerek önüme döndüm, kızlar da gülüyorlar tip tip yine..ortam iyice ısınmış..ben o ara 3-5 cümle daha ettik ama hatırlamıyorum..konuşma bir noktaya geldi, e artık benim de bir hamle yapmam gerekiyor,
    şöyle ki, normal bir erkeğin, orada bütün salonun önünde ayağına kadar gelmiş hatunları artık bir şekilde davet mavet etmesi gerekiyor..

    ama ben sevgilisi olan bir erkeğim?

    ama erkeğim demi sonuçta? yani, çüküm var, genelde onun tarafından yönetiliyorum..ılık zütlere karşı sempatim yok..evet..sanırım ben bir erkeğim..sevgilimin olması ise,
    o kadar da önemli değil sanırım…..

    ne diyordum..hah..konuşma tıkandı, kızlar, özellikle tanrıça, artık benden bir şeyler duymak ister gibi gözlerini kocaman açmış, yüzlerinde gülen bir ifade ile bekliyorlar..

    “ee..çıkışta, işiniz yoksa bir şeyler içelim mi?” dedim utangaç-sıkkın bir hava katmaya çalışarak tavırlarıma,
    dünden razılar,

    “oluuuur” dediler yine kıkırdayarak..

    olur..

    soyunma odasına girdim..bizimkilerden bazıları tip tip bakıyorlar, olcay,

    “dostum..iyisin?” dedi gülerek..

    “iyiyiz ya” dedim anlamamazlıktan gelerek..”hepimiz harikaydık”

    başka bir şey konuşulmadı, odadan erken ayrılanlarla selamlaştık…

    sonra ben de çıktım, bir tek serhat yavşağıyla selamlaşmadım..tamam az önce kucak kucağa olabilirdik ama o atmosfer ayrı..yoksa sivilde, benden özür dilemeden hayatta yüzüne bile bakmam..amın oğlu..sen benim kız arkadaşım hakkında nasıl öyle konuşursun laga lugalı..

    yine sinirlenmiştim içten içte..ama hoşuma da gitti..mineyi savunuyor, düşünüyor olmak, ona değer verdiğimi gösterirdi..

    beyler..ahh beyler…nasıl bir mücadeledeyim kendimle bilemezsiniz aq…insan ne yalanlar söylüyor…ne dolapları döndürüyor..ama bir kendini kandıramıyor işte…olmuyor…kendi kendini uyutamıyor…

    nasıl bir mücadeledeyim…

    bilemezsiniz…

    odadan çıktım..beni bekleyen fıstıkların yanına gittim..oturup bir şeyler içicez işte..bunun nesi yanlış ki?..
    Tümünü Göster
    ···
  13. 138.
    +10
    bunların oradaki bir kantine (kafemsi) gidiyoruz..yolda iyice tanıştık..bir anda samimi olduk ben, eller kollar durmuyor, paso omuzlarına, kollarına filan dokuyorum…ben dokunarak iletişim kurmayı zaten seven bir insanım beyler..ama yeni tanıştığım insanlara karşı o derece samimi olmam genelde..

    yine de artık nasıl bir piskolojideysem o ara, dedim herhalde “olm ayağına geldiler lan, gibersin bile bunları oyyhşşş” gibi şeyler düşünüyor bile olabilirim….rüyaallarr..rüyaalarrr işte..

    ayşen, besyo 3. sınıf öğrencisi..izmirli..tek çocuk…basketbolu çok seviyor, lisede oynamış hatta..boyunu da ona borçlu bile olabilirmiş..maddi durumunun iyi olduğunu düşünüyorum..öyle bir görüntüsü var.. merveyle beraber merkeze 20-25, okula 40 dakika kadar uzaktaki bir ilçede evde kalıyorlar..

    merve, bu klagib tiki..kesinlikle zengin çünkü sağolsun babasının teknesinden filan bahsetti(yat demedim bilerek, fakir binlerin kalbine inmesin), ayşenle orada tatil filan yapmışlar geçen yaz…baya iyi araları yani..çift yumurta ikizi varmış, erkek..öbür hatunun yanında, pek bir ekstrası olduğunu söyleyemem, zaten ben de pek ilgilenmedim onunla..

    neyse biz böyle konuşa konuşa geldik kantine..ama bir yandan da mine aklımda..suçluluk var…vicdan azabı var…korku var…heyecan da var…var oğlu var..daha kızlarla yolda yürürken bile gibim kalkmış, eşofmanı zorluyor..hey allahım..

    oturduk, kola aldık içiyoruz, bu ayşen kolunu masaya dayadı, öyle beni izliyor, ben devamlı konuşuyorum aq..ne geveze adamım..sonra bu konuştu..öbür kız arada konuları filan dallandırıyor sadece..tam yancı…yarım saat filan oldu..kolayı da içince, benim iyice çişim geldi, gib de kalkık..dedim “kızlar ben bi lavobo (kibar) yapayım”

    gittim, işedim, bir an asılmayı düşündüm ama böyle umumi yerlerde asılırken şanssız tesadüflerle yakalanan insanlara dair şehir
    efsaneleri aklıma gelince vazgeçtim…gerek yok fazla maceraya…

    masaya döndüm, bir baktım merve (yancı) gitmiş..

    “ne oldu?”

    “ya bir arkadaşıyla buluşucaktı o, söz vermiş, biz öyle takılınca unuttu” deyip güldü, ben de,yarı şaka

    “ee adamın aklını başından alırım ben” deyip sırıttım..bu da devamlı gülüyor zaten,

    “dıbına koyayım” desem gene güler..

    velhasıl kelam..biz yeni ayşen le (ayşen two) masada baş başa kalmıştık beyler…
    son partımız olsun

    http://fizy.com/tr#s/1d7av2

    bir saat daha oturduk sanırım..kızla baya baya konuşuyoruz yani..benim de kendime güvenim gelmiş, bir de aldatma pgibolojisi var, iyiden iyiye zıvanadan çıkmışım..yani kendimi tanımasam “kim lan bu amk artizi” diyecem..

    ama o an içimden tek dediğim şey “ne diyorum lan ben salak salak” dan ibaret..

    bir de kız harbiden çok güzelmiş be beyler..yolda yürürken, bir ara resmen kendimi ezik hissettim lan..hayır zaten eziğim de..bir farklı ezik hissettim…bir an kendimi “kıza bak, yanındaki hıyar bak” cümlesine konu olan o hıyarlar gibi hissettim..
    hıyar olduğum doğruydu evet ama..farklı cins…

    çıkışta birbirimizin telefon numaralarını aldık, birbirimizin kollarını tutarak arkadaş öpüşmesi yaptık..
    kızı da bilmem ne binasının önüne kadar zütürdüm bıraktım..neydi şimdi yalan söylemiyim..

    nihayet yine kendi kendime kalabilmiştim…öteki ben, bu duruma çok sevindi, zira ağzıma sıçmak için hazır bekliyordu..
    umursamamaya çalıştım..ama tanrıça yanımdan ayrılıp ben de gerçek dünyaya döndüğümde, artık düşünmem gereken bazı şeylerin olduğu apaçıktı..

    kafamda filler gibişe dursun..ben bir minibüs yolculuğunun ardından yurduma varmıştım…
    .
    .

    maçtan 2-3 gün sonra mineyle buluştuk..yurdun önünden almana gerek yok, çarşıda buluşalım demişti..
    başka bir kafeye gittik o akşam..o zütürdü bu sefer,

    oturduk, karşılıklı? (tuhaf..)

    önce normal konuşurken birden abuk subuk konulara gelmeye başladık..bunun gözleri farklı bakıyor..beyler..sanırım yolun sonuna geldim..

    bu akşam..başından beri yaptığı farklı davranışlarının sebebi bu olsa gerek…ağzında bir bakla var…oldukça büyük bir bakla…bana kendimi berbat hissettiren bir bakla…

    oysa ki, ayrılacak biri varsa, bu ben olurum diye düşüyordum…hah..züte bak..havanı gibsinler…e tabi, ilişkinin kontrolü bizde ya güya..artisiz bide…havamız yerinde..al sana aq..züt gibi bıraksın seni de gör…
    bu türlüsünü hiç düşünmemiştim beyler..doğruya doğru…”eğer ilk kurşun ondan gelirse ne tak yerim lan” diye hiç kendime sormamıştım..
    sorsam bile bir cevabı olmazdı muhtemelen…

    bir an sonra muhabbet iyice içinden çıkılmaz bir hal alınca ben patladım,
    “mine, hayırdır ya, ne yapmaya çalışıyorsun? bir acayiplik var sende bu akşam ama hayrolsun!” deyip gibilme öncesi son tribi atmış oldum..bu, ilişkimizin son tribi olabilirdi..

    biraz yüzüme baktı…sustu…suskun kadın; zor kadın, tehlikeli kadındı..
    sonra beni çok şaşırtan, yine kafamdan aşağı kaynar sular boşaltan ve “yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” deyimini adeta yaşatan bir şekilde,acıdan daha öte bir duyguyu yüzünde resmederek, dudaklarından şu kelimeleri döküverdi..

    “ne zamandır birliktesiniz siz?”…
    takip eden panpalarıma iyi geceler,
    iyi geceler arkadaşlar, gecemiz başlasın *
    http://fizy.com/tr#s/13s7g6

    gayet netti söyledikleri..ama ben,

    "ne??" diye bir şaşkınlık ünlemi koymaktan kendimi alamadım..

    ama yalan yok şaşırmıştım... tamam bir takluk vardı evet ama, bu soruyu beklemiyordum, hatta en başta ne demek istediğini anlayamadım desem yeridir.."ne zamandır birliktesiniz?" ne lan?

    gülüyordu..o sinirli, daha önce masayı başıma geçirmeden attığı gülüşlere benzer bir gülüş..ama bu akşam epey sakindi, eminim ki bu sahneyi zaten defalarca oynamış, söyleyeceklerini ezberlemişti..o açından, önemli olan, ezberini bozacak olan, benim söyleyeceklerimdi.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 139.
    +9
    tekrarladı..

    "ne zamandır birliktesiniz?"

    ben şaşkın şaşkın bakınmaya devam ediyorum..hani demiştim ya, benim yüzüm içimdeki ayna gibi yansıtır diye..o an harbiden şaşkın olduğum için, yüzümde de sadece o ifade var..ne suçluluk ne de kaygı hissetmiyorum..

    "mine, ne demek istedeğini valla anlayamadım..nasıl..kimle ne zamandır birlikteyim ben ya?"

    biraz sinirlenir gibi oldu, pişkinlik yapıyorum sanmıştı..oysa ki o benden kızarıp bozarmamı, başımı önüme eğmemi bekliyordu..ve zaten eğer onun düşündüğü şey, başta benim de aklıma gelseydi kesinlikle öyle olurdu. çünkü içeriğini anlamış olacağım o ani soruya verecek bir cevabım olmayacaktı..şimdiyse..jetonum henüz paraşütüyle süzülmekteyken..tamamen şans eseri bir şekilde salağa yatabiliyordum..

    eğer beni bir şey kurtaracaktıysa, bu kurtaracaktı beyler..

    kendini topladı..bu kez küçük bir çocuğa, yanan sobaya yaklaşmamasını tembihlermiş gibi, tane tane konuştu,

    "şu sporcu, deve endamlı, güzel yüzlü kızdan bahsediyorum tsigalkocum..(katil gülümsemesine devam)..ayşen miymiş onun da adı? hı?"

    o ilk anki lag dan sonra, artık kafama kaynar sular boşalması için tam zamanıydı aq..

    ama öyle olmadı, beyler..inanılmaz bir şekilde, kendimi suçlu hissetmiyordum..ben, kötü bir şey yapmamıştım ki? ve beni bir kez daha öyle masaya gömüp gitmesine de izin veremezdim..hayır..içten içe kendime iki tokat patlattım..kendimle münakaşa halinde geçen sessiz saniyeleri avantaja çevirmiş, beni söyleyecek yalan arıyor zannetmiş (ki evet nispeten öyleydi) ve bir kez daha saldırmıştı mine,

    "ne zamandır..tsigalko.."

    gözlerimi yüzüne diktim..meydan okurcasına..ve evet aslında pişkince..

    "benim hayatımda bir tane güzel ve endamlı kız var.." dedim, "sporculuğunu bilemem de..adının mine olduğundan da eminim.."

    aniden ağzını açtı..sonra bir şey demeden kapadı..bence orada sessiz bir "hasgibtir lan amcık ağızlı" yedim ben..kesin yani.

    yüzü ekşimeye başlamıştı..yine kontrolünü kaybedecekti..müdahele etmem lazımdı..kasılmaya başlayan ellerinden birini yakaladım,

    "mine..bak, tamam..neden bahsettiğini daha anca anlıyorum ben..eğer geçen sefer ki gibi beni yıkıp geçeceksen, hiç ağzımı bile açmayayım..git..bir daha da asla göremeyelim birbirimizi..ama eğer dinleyeceksen..söylediklerimi duyabileceksen, emin ol ki mantıklı bir cevabım var.."

    yavaş yavaş soğudu az önce hararetlenen vücudu..kelimeler ile bir şey demedi..yüzüme bakmayı sürdürdü..gözleriyle konuşuyor, "eh hadi o zaman kıvır bakalım" diyordu..

    kıvıracaktım... gibe gibe hemde..kendime ihanet ettiğimi bile bile kıvıracaktım...
    http://fizy.com/tr#s/2b7lea

    elim hala elinin üzerinde, gözlerimi gözlerine dikmiş bir şekilde konuşmaya başladım..bir an bile kaçırmayacaktım gözlerimi..bir an bile tereddüt etmeyecektim..daha önce üzerinde 1 salise bile düşünmediğim, tamamen doğaçlama olan oyunumu oynarken, bir an bile..duraksamayacaktım..

    "maçı kazandık biliyorsun... sıradan bir zafer değildi sevgilim..orada olup görmeni isterdim..(karşı atak başlangıcı)..soyunma odalarına doğru giderken, tanımadığım iki kızın bana işaret ettiğini gördüm, yanlarına gittim..tanıştık.."

    gerçekçiliğim onu hem sevindirmiş, hem de rahatsız etmişti..huzursuzca kıpırdandı..evet, "ne kızı? hangi kız? kim söyledi?" filan dememiştim..ama ya bu anlattıklarımın da sonunda hayırlı olmayan bir şeyler vardıysa?

    "... çıkışta uygun olup olmadığımı sordular, neden dedim..kızların ikisinin de erkek arkadaşı var bu arada, onu da söyleyeyim.."

    1 yalan..

    "..neyse, bunlar beni çocuklarla tanıştırmak istediklerini söylediler, hayırolsun? diye sordum tekrar..ne alakaydı yani.."

    2 yalan..

    "bu ikisinin erkek arkadaşları, biliyorsun hepsi sporcu çocuklar zaten..sokak basketbolu turnuvası için bir kişiye daha ihtiyaçları olduğunu söylediler... bende o maç resmen coşup maçın adamı moduna girdiğim için, gözlerine kestirmişler işte..bir konuşayım istediler.."

    3 yalan..

    sözümü kesti.."onca basketçi, sporcu adam var o bölümde..sana mı kalmışlar?" deyip inanmaz bir şekilde gözlerini kırpıştırdı..

    bu lafının üzerine ben iyice yüzümü asıp,

    "o salondakilerin en iyisi bendim (gibtir lan) bir tanem.." dedim.. "e tabi sen olmadığın için göremedin, böyle demen normal".. aynı yerden 2. saldırı..duvarlarında gediği açtığımı hissettim, zira normalde benim yüzümde olması gereken, rahatsızlık ve suçluluk duygusunu, şimdi onun yüzüne yapışmıştı..ağır şerefsizim değil mi?..çok ağır şerefsiz...

    devam ettim,

    "bunların kantinine gittik..çocuklara da haber verdiler o ara, 5-10 dakikaya onlar da geldi..oturduk, konuştuk..ama anlaşamadık..çünkü takımda biz dışında 2 kişi daha var ve maçlar 3 e 3 oynanıyormuş..arada yedek kalabilirsin dediler..bir de onların idman temposuna uymamı istediler..nefret ederim biliyorsun..biliyor musun? (bir ima daha..)..bu mesele de bu şekilde kapandı..kızın adına gelince,adı ayşen evet..artık pek de umrumda olmayan, beni etkilemeyen bir tesadüf..ama sen bu olaydan, buralara nasıl geldin onu da sana sormak lazım..ne birliktesi mine?? ben sana bunu yapar mıyım? (!)"

    soluk bile almadan, saniyeler içinde yazdığım senaryoyu oynamış, üzerimden ağır bir yükü atmıştım..itiraf etmek gerekiyordu ki, daha önce farkında olmadığım şekilde, profesyonel bir yalancıydım..ben??... ben yalancı ha?... azıcık zütten element uydururken bile yüzü kızaran, yalanın y sinden bile nefret eden ben??... vay be..

    istediğimi aldım sayılırdım... elini daha da sıktım... o ise son bir koz daha oynamaya karar vermiş gibiydi..

    "iyi tamam ama..(bocalamıştı..çünkü bu geceyi böyle hayal etmemişti..kendini alacaklı sanarken, borçlu çıkmıştı..ben ise, adeta şeytana pabucunu ters giydirmiştim, kendimi de şaşırtan bir rahatlıkla hemde)..ama yine de bu o kızla kol kola olmanı açıklar mı?"

    oha..oha be..bu kadar ayrıntıyı nerden biliyordu bu kız aq..iyi bari ne konuştuğumuzu duymamış..oha..

    "ya mine..bak bana bir soru sordun..ben de sana bir cevap verdim..tamam mı? inanmak zorunda değilsin..ama inanırsan bizim için hayırlısını edersin..ben bir kez daha senin gidişini izlemek zorunda kalmak istemiyorum..anladın mı? el ele, kol kola filan..geç bunları..ben sana anlatacağımı anlattım mı? anlattım..beni bunun üzerinden değerlendir..ya da değerlendirme bile..ama yazık etme bize... duyuyor musun bebeğim?..mine??"

    ağlamaya başlamıştı..aniden bastıran sağanak bir yağış gibi bastıran hıçkırıklarıyla sarsılırken, ben yanına geçip başını göğsüme aldım..

    o, haksızca yaptığını düşündüğü suçlamalarının altında ezilir, sevdiği adamı neredeyse aptalca bir hata yüzünden kaybetmeye ne kadar yaklaşmış olduğunun farkındalığıyla kendini mahvederken,

    ben, tamamen haksız olduğum bu yarı-aldatma meselesinden böyle kolayca yırttığım için seviniyor, bir yandan da içten içe yaptıklarım için kendimi çarmığa germek istiyordum... gerçek anlamda bölünmüş bir kişiliğin sahibi, iki raket arasında savrulan pin pot topu minvalinde bir insan müsvettesine dönüşmüş olmamdan iliklerime kadar utanıyordum beyler...
    Tümünü Göster
    ···
  15. 140.
    +10
    nasıl başlayan, nasıl bitecek diye düşündüğüm gece, sarmaş dolaş ve onun gözyaşlarıyla ıslanmış şekilde sona eriyordu..

    gece boyu, bu kez güzel şeylerden konuştu burnunu çeke çeke..ilk defa geleceğimizden filan bahsetti..iki dakikada hayaller kurdu kendi kendine..içine beni koydu..biz olduk.

    artık tamamdı..güveniyordu bana..bunu da böyle atlatmıştım ya..gözünde bir gömlek daha yükselmiştim..

    gece boyunca, kendi pişmanlığımın da verdiği huzursuzlukla, tıpkı katillerin olay yerine dönmesi gibi, ben de arada bir o konuya döndüm..çaktırmadan..hafif darbelerle, ördüğüm ve minenin gözüne sağlam ama benim gözüme hala yetersiz görünen duvara çimento vurmaya, tuğla koymaya devam ettim..attığım her mala darbesi, aslında kendime vurduğum bir bıçak darbesiydi de, bakmayın..umursamıyormuş gibi davranıyordum..

    yurduna zütürdüm..gene güzel ayrıldık..uzun süre sonra sevgiyle öpüşmüştük... ilk zamanki ekseninden kayıp bambaşka yörüngelere giren aşkımız, bu duygusal harple yeniden eski gediğine oturmuş gibiydi. sevgi, tekrar ve tekrar mutlak kazanan olmuş, menfaatleri, cinsel gereksinimleri, duygusuz davranışları yine ve yeniden mağlup etmişti.

    biz kazanmıştık beyler..benim onca yan çizmelerime, kaytarmalarına rağmen..biz kazanmıştık işte..aşk kazanmıştı, aşkımız kazanmıştı..

    yurda gittim..

    gene yorgunluk var..ama bu defa sadece beyinsel..pgibolojik bir harpten az önce çıkmışım ve kendime karşı olan cephelerimi daha kapatmamışım..

    kalk tsigalko..sana uyumak yok... bu gece gene baş başayız..birileri yine hesap verecek... bir diğeri yine bağıra çağıra suçlayacak öbürünü... sıkıştıracak..üzerine gidecek..

    bu gece sana uyku yok..

    mineyle ne yapmış olursan ol,

    senin asıl savaşın kendinle... kalk ve kendile yüzleş..ya tamamen ayrıl! ya da bütünleş!

    tolgayla konuştuk biraz,

    ufak ufak bahsettim bazı durumlardan ve içimde yaşadığım buhrandan..tabi çocuğa %20 sini bile anlatmıyorum, yoksa "deli lan bu alın bunu" deyip kaçar benden..bir daha da konuşmaz *

    kendince tavsiyeler verdi... felsefik laflar etti..ama onun söylediklerini ben unutmuştum be beyler zaten... kar fırtınasının ortasında, tamamen buz tutmuş kalbime, bir kibrit çakmaktan fazlası değildi onun yaptığı... bir okan değildi yani...

    zaten kimse bir okan değildi..

    ben ne kadar kendimi telkin edersem edeyim, adam gittiğinde beri bildiğin ekgib dolanıyordum..

    hani böyle bir şey içiyorsunuzdur... bardağınız ağzına kadar doludur... içersiniz..içersiniz... gün boyu... gece boyu... o kadar dalar ve alışkanlık haline getirirsiniz ki yudumları, bir an gelip de biteceğini hiç düşünmezsiniz..

    ve siz tam kurumuş bir boğazla, bir kez daha bardağınıza uzandığınızda, onu kafanıza dikmenize rağmen bir damla dahi gelmez ağzınıza..

    o an bir sersemlersiniz..bir züt olursunuz hani... "anaa ne ara bitti lan buuu?" dersiniz..kös kös geri koyarsınız masaya..

    işte benim mutluluklarım da,

    dostluklarım da,

    hep bu tam alışmışken züt olup kalma halinde bitmişti...

    tam ayşene alışmışken..

    tam okana alışmışken...

    tam mineye alışmışken...

    mine...

    senin bardağının sonsuz ve sınırsız olmasını umuyorum sevgilim..inan bana, bütün bu deforme benliğime rağmen, yalnız seni, ve seninle mutlu olabilmeyi istiyorum..

    lütfen..sadece bu seferlik...
    http://fizy.com/tr#s/1aj64o

    ertesi gün okula gittim,

    dün gece önce mine, sonra kendimle savaşmaktan yorulmuş beynim çakırkeyif alkolikler gibi, rahaaat..cool ve umursamaz takılıyordu...

    "mutluyum ben yeaaa... "

    "şu an öyleyim yani.."

    "sokmuşum ötesine... şu an mutlu muyum? mutluyum dıbına koyim... ee..o zaman?..allahtan belamı mı arıyorum?"

    nilayla her zaman oturduğumuz sıra boştu..geçtim oraya oturdum bu sefer..çok geçmedi, bu geldi.

    hiç selam sabah vermeksizin oturdu yanıma..baktım tipe, surat mahkeme duvarı gibi aq..hah..bir de senle uraşalım bakalım hadi..

    "..sana da günaydın.."

    başını çevirdi, tip tip bakmaya devam etti..atarlı..

    "..tersten kalktın heral?" deyip tacizi sürdürdüm..

    "konuşmuyorum ben senle.."(sinirli)

    "git o zaman yanımdan?" (taşağa alıyor)

    "giderim!" (köpürmüş)

    "giiit" (daha da ağır taşağa alıyor)

    kalkar gibi yaptı, hemen yapıştım koluna gülerek, geri oturttum..kafamı omzuna gömdüm..

    "bırak bırak.." dedi..ama gitmeye niyeti yok beyler..kendi kendine "tutmayın lan beni" diyen adamlar gibi..

    kafamı omzundan kaldırıp hala gülerek, sarhoş gibi, melül melül baktım yüzüne,

    "nilay ne oluyor şekerim ya?" hala dalga modundayım..ama sorum cevabını istiyor tabi...

    "bilmem..sana sormak lazım..uzak denizlere açılmışsın gidiyorsun diyorlar??"

    bir an için o hesap soran ifadesi, aklıma arkamdan yaptıklarını getirdi..ve mineye ispiyonu yapanın da o olabileceği ihtimali kafamın içinde bir ampül gibi yandı..bir anda ciddileşmiştim..ellerim hala üzerinde bir vaziyette sordum,

    "mineye sen mi söyledin?"..

    o hala şaka modundayım sanıyor olmalıydı ki savsakladı,

    "sana ne be?"

    sinir katsayım duoble yaparak,

    "nilay! adam gibi konuş benimle, ya da defol nereye gitmek istiyorsan kaybol git.."

    şoke olmuş bir halde, ağzı yarı açık, gözleri donmuş bir şekilde yüzüme bakmaya başladı..benden, hele ki az önceki halimi düşürseniz, kesinlikle beklenmeyecek bir hareket... etraftan bir kaç kişi dönüp baktı da hatta, "ne oluyor la bunlar" gibisinden..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ayraç panpa
      ···
  16. 141.
    +7
    ben o şaşkınlığından faydalanıp,biraz da ağzımdan kaçırarak (o sıralar söylemek istemiyordum çünkü, sonraya saklıyordum dediğim gibi)

    "zaten bana vermen gereken bir hesap var..bir de sen tavırlara girme sanki haklıymışsın felan gibi.."

    iyice ambale olmuştu..gözleri bulutlandı..miyavlayan bir sesle,

    "ne hesabı ya?" dedi..

    durmadım,

    "ne taklar karıştırdığınızı biliyorum arkamdan..yazık bir de çocuğu da alet etmişsin..ayıp be.." dedim..kızgın ama düşük perdede bir ses..kendimi sınıfa rezil etmeye niyetim yoktu..

    yutkundu..gözleri iyice büyüdü... ben sert sert bakmayı sürdürüyorum...

    "koridara çıkalım" dedi..

    "hoca gelir şimdi..bırak ya.." dedim sallayarak..

    koluma asıldı,

    "olsun kızlar imza atıverirler bize..konuşucaz gel.."

    iyi lan..konuşalım bakalım... bakalım şimdi sen ne kıvıracaksın... ama ne söylersen söyle, benim dün akşam ki performansımı yakalama şansın yok güzelim... sadece sende değil, tanıdığım hiç kimsede yok o potansiyel..tanıdığım ben de de yoktu... ama yeni ben de varmış..ben de yeni farkettim..
    http://fizy.com/tr#s/16kdv6

    koridora çıktık..bu koluma yapışmış vaziyette..sıkıyor..canım yanıyor resmen aq. as.iz ler gibi yakalamış zütürüyor..

    geldik kalorifer peteğinin üzerindeki camın önüne..yaslandık.."ee.." dedim.."konuş.."

    duyguları karışık bir vaziyette baktı yüzüme, biraz tereddüt etti..sonra başladı,

    "ya, önce bir şey soracağım..kim o yeni kız? nerden çıkardın şimdi onu başımıza?"

    bıkkın bir pff çektim... ulan nilay, sen değil bir daha bana kız, catherine zeta jones i ayarlasan senin aracılığınla çıkmam lan..* * *
    iyi ki bir iş becerdin..resmen zabıtası oldun olayın..sıçayım ağzına..

    "mine anlatmadı mı sana?" dedim..

    "yoo en son hafta sonu konuştuk.."

    "iyi yapmış anlatmamakla..senle bir şey paylaşılmaz.."

    iyice morardı beyler..ağlamak üzere..

    "e iyi tamam yani..ne oldu o..siz mineyle barıştınız mı?"

    "barıştık.."

    "yani aldatma filan yok?"

    "saçmalama nilay ya allahını seversen.."

    sonra bu salak salak gülmeye başladı aniden..hani "ağladı güldü şapkası düştü" derler ya..aynen öyle..sonra yarım sarıldı bana, başını omzuma dayadı..

    "ohh... ben de rahatladım valla ya..senin öyle bir şey yapmayacağını biliyordum..ama ne bileyim işte..erkek milletisiniz sonuçta"

    ben de hafiften gülerek ve ya sabır çekerek,

    "hııı..o yüzden mi arkamdan tiyatro kurdunuz" diye roketi ateşledim..

    bu yüzünü kaldırdı omzumdan..baktım göz yaşları süzülüyor..ama hala gülüyor..yani hem ağlıyor hem gülüyor, salağa dönmüş durumda..burun filan kıp kırmızı olmuş..bir an daha fazla üzerine gitmemeyi düşündüm... arkadaşımdı sonuçta beyler..en iyi kız arkadaşımdı yani... bilmiyorum o kadar da gaddar olmalı mıydım?..

    bu elinin tersiyle yüzünü silip konuşmaya başladı,

    "ya tsigalko... bak o konuda ben ne desem de inanmazsın ama..inan kötü bir niyetim yoktu yani... ben senin şu ayşen muhabbetini hiç bilmiyordum..farkında bile değildim..e senle de arkadaş olduk, onca şey konuşmamıza rağmen onu hiç anlatmadın..sonra ben bunu tesadüfen öğrenince, o aralar da da sizi mineyle baş-göz etmiş sayılırdım..işte..sonradan da onu duyunca, korktum biraz..yani hani bak ben ayarladım, sonra kötü bir şey olursa vebali filan olmasın gibisinden... e işte sen de bana kendin hiç bahsetmeyince, ayşeni de içten içe unutamadın filan sandım... yani... ya..öyle kendi çapımda... evet biraz tolgayı da karıştırmak zorunda kalarak... ya..çok özür dilerim..cidden... ben çok yanlış yorumlamışım... sen düzgün bir çocuksun tsigalko... özür dilerim..cidden... "

    bu yazdığımın 5-6 katı konuşmuştur herhalde..ben böyle aklımda olanları boşalttım sadece... makineli tüfek gibi, ağlaya güle, hızlı hızlı nefes ala ala 3-5 dakika konuştu karşımda..

    az önce içimden geçen acıma duygusu bir kez daha kabararak su yüzüne çıkmıştı..son bir kaç soru daha sorup sonrada "tamam sorun değil" diyerek kucaklamaya karar verdim..

    "peki tamam nilaycım... ama bir şeyler daha sormak istiyorum, tamam mı?"

    "hı hı.."

    "bir, tolgayla aranız ne durumda, yani öyle sevgililik filan var mı?..iki, güzelim ayşenden bahsetmedin diyorsun,o yüzden unutamadın sandım diyorsun..asıl bahsetmiş olsam bu unutamadığım anldıbına gelmez miydi yani.."

    güldü yine ıslak ıslak.."ya cidden özür dilerim ben..diyorum ya..tamamen yanlış yorumlamışım... "

    "tolga?"

    "şey..o konu biraz karışık.. * "

    "çocuğu kullanmadın inşallah?!"

    "hayır hayır ya..ya..biz..biraz takılıyor gibiyiz onla da..bilmiyorum ki tsigalko... ben pek umutlanmak istemiyorum..bakar mı ki o bana?"

    bir kahkaha koyuverdim... yere yuvarlanıcam nerdeyse..

    "ya gülme..ben ciddiyim.."

    "kızım ne bakması, bakmaması mı kalmış artık... çocuğu ele geçirmişsin resmen.."

    "yok be..bildiğin gibi değil, resmen ayaklarına yatmadığım kaldı..kandırdım denmez ona, bas baya acındırdım kendimi de öyle ikna oldu.."

    "hımm..valla bilmiyorum o kadarını da... bence olmaması gibi bir sebep yok... görünüş olarak ikiniz de hoş insanlarsınız... yakışırsınız yani de... işte karakter de önemli tabi" deyip pis pis sırıttım,

    "yaaaa" deyip gene mızıldanmaya başladı..

    "gel buraya gel.."

    sarıldık... bir dostun bir diğerinin uzun bir yolculuktan dönüşünü karşılarmışçasına sarıldık...

    "sorun yok demi artık??"

    "yok..yok..salak şey.. * "
    @1478 amlıysan özelden ulaşabilirsin panpacım, artık değiştim, evimin kadınını arıyorum :p

    arkadaşlar son bir part daha girelim, bu geceyi bitirelim. yarın iş var malum, okulu olanlar var.. gerçi yatan yatar aq, çok da gibinizde sanki muallakler *
    Tümünü Göster
    ···
  17. 142.
    +8
    hayatım düzelir gibi olmuştu biraz.. kalp hastasının kriz anı ritimleri gibi dengesiz olan yükseliş ve alçalışlarım, nihayetinde son mu bulacaktı?

    ben de herkes kadar huzurlu bir hayatı hak etmiyordum aq?

    neyim ekgibti etrafımda gülüşüp duran, sağa sola koşuşan o sıradan insanlardan? ben neden sıradan olamıyordum? hep ezik, kadersiz, talihsiz mi olmak zorundaydım ulan?... yemin ediyorum ana-bacı meselesini çıkın, küçük emrahtan farkım yok...

    gerçi o herifin mesele de sırf ana-bacı meselesiydi galiba ama... neyse *

    mineyle bir akşam için program yaptık.. önce, artık yavaş yavaş kendini toparlayan havaya binaen, biraz kordonda gezinicez, sonra da şu en son gittiğimiz onun keşfi kafeye gidicez..

    ama bu sefer yine onun arkadaşlarıyla beraber.. öff..yine tüm gece pıtırcık taklidi yapıcaz desenize...

    akşam buluştuk... ben gene bir dolu hıyar beklerken, sadece elif ve zerzevat fatih gelmişler.. aslında gelebilecek en kötü kombinasyon, ama sürümden kazanıyorum işte, sayı az..buna da şükür..

    kordonda takıldık, ben mineyle, fatih de elifle kol kola..ama onlar tamamen arkadaş tabi..en azından elif için öyle.. çünkü o hıyarı zütüne don diye bile giymez o kız bence, tamamen normal duygularla düşünüyor..

    ama fatih hırbosunun "spriteden acı gerçekler" reklamındaki gibi bir modda olduğuna eminim *

    hava karardı.. biraz da mehtap ve yakamozlar eşliğinde yürüdük.. gecemiz gayet güzel gidiyor..

    ardından kafeye geçtik.. elif biraz cızırtı yaptı.."ya orda alkol yok sanırım" bilmem ne gibisinde... içme lan bir akşam da..ölür müsün? ben aylardır içmiyorum mine için... boyum mu eksildi? tabi zerzevat da sanki içmeyi biliyormuş gibi buna destek verdi..lan bu çocuğu da bir türlü sevemedim aq..aslında bir zararı yok yani bana.. istese de olamaz hatta.. malın teki... ama ne bileyim işte kıl oldum lan? sebepsiz... size oluyor mu öyle bilmiyorum ama, bazen bir adamı sırf "gözünün üstünde kaşı var" diye bile sevmeyebilirsiniz yani..her neyse dıbına koyim...

    sonuçta kafeye gittik beyler... benim sevgilim kafeye gitmek istiyorsa, kafeye gidilir..

    biz daldan dala atlıyoruz, muhabbet umduğumdan güzel..biz mineyle cool çiftiz zaten.. elif desen.. anladınız siz..e fatih de mal olunca.. oldukça eğlenceli bir masa oldu..ben bu hıyarın üzerinde 1-2 espri yapıp kızları güldürdüm **..hatta bu salağın kendisi bile güldü..tam şaban ya..

    elifle epey konuşuyoruz.. kızın o özelliğinden bahsetmiştim beyler.. hani sizi öyle bir dinliyor ki, resmen özel hissettiriyor, o bakışları, mimikleri, tepkileri..tam bir aç örümcek..

    artık ortam hepten samimileşince ben de biraz yüz bularak, bunu kışkırtmak adına sordum,

    "ya elif onu bunu bırak da, senin aşk hayatın nasıl gidiyor onu söyle"

    bu soru üzerine fatih malı hemen olaya efekt kattı "oooooooo ooooooo" bilmem ne şeklinde, mine gülüyor..bu da gülüyor, utanmış numarası yaptı,

    "valla tsigalkocum, zor ya bu işler, ben bulamadım böyle gönlüme göre.. valla sizi çok kıskanıyorum" deyip göz kırpıyor.. mine buna
    tatlı tatlı laf atıyor, fatih ortalığı gaza veriyor... ben gülüyorum... içmeden, gene kafayı bulmayı başardık bir şekilde.. saatte epey geç olmuş anasını satayım, yarıma yaklaşıyor.. mine bu akşam elifte kalacakmış, yurda girme problemi yok.. öbür hıyarın evi var.. benim yurdum dingonun ahırı gibi zaten.. saatle işimiz yok yani..

    e tabi o kadar gülünce insanın çişi geliyor aq..gittim bir işedim..

    döndüm masaya, benim telefon minenin elinde, baktım "ne iş?" gibisinden..

    "hayatım mesaj geldi şimdi sana ama? ondan aldım"

    "ha..tamam bak sen oku bana.."

    baktı bu telefona.. biraz durgunlaştı.. sonra bana döndü, sakin sakin, sordu,

    "ebru kim canım?"

    ... ananı...

    yalnız minede bir bozukluk yok yani, kız hala gayet keyifli.. zira son olanlardan sonra artık gözüyle görmedikçe inanmaz malum tarzda şeylere..

    "bakayım, ne yazmış?" deyip telefonu elinden aldım..

    evet mesaj ebrudan.. muhabbet, klagib ve artık üstü çoktan tozlanmış olması gereken bir muhabbet.. aynen şu yazıyor:

    "uyudun mu?"...

    mine istediği kadar rahat görünmeye çalışadursun.. benim surat gene maymunun zütüne dönmüştü bile beyler...
    takip eden panpalarıma ve panpişime * iyi geceler *
    @1506-@1507

    eyw beyler,

    durumun ciddiyetinin farkındasınız değil mi aq..hala.. *
    takip eden panpalara iyi akşamlar, kaldığımız yerden devam
    Tümünü Göster
    ···
  18. 143.
    +9
    ..telefon elimde kalakalmıştım..ne alakaydı şimdi bu? neydi yani?..bir kamera şakası filan olmalıydı yine..ha?

    kendimi son günlerde iyiden iyiye kurban gibi hissediyordum beyler..özellikle de kendimin karşısında.

    cevaplamadan telefonu masaya bıraktım. bir şey yokmuş havası vermeye çalıştım kendime..e zaten bir şey de yoktu aslında ama, sinir olmuştum malum. uyudun mu ymuş..çattık ya..

    mine sorar gözlerle bir daha bakınca geçiştirmeye çalıştım,

    "bizim sınıftan bir arkadaş ya" deyip salla gibisinden bir el hareketi yaptım.

    bu biraz durdu..sonra,

    "hı..şu kumral kız mı o, ilk başlardaki kankan? * "

    bir an da kan beynime sıçramıştı... az önceki huzursuzluk ve nedensiz suçluluk hissi yerini kızgınlığa bırakmıştı..dişlerimin arasından, ama hala gülümseyerek,

    "sınıfımda olup da tanımadığın kız var mı canım?" dedim..oldukça ağır bir ima vardı bu lafımda hiç şüphesiz..ve bunu yüzüm gözüm de gerginliğiyle desteklemişti..

    mine biraz afalladı öyle aniden hörsleyince,

    "ya..ne var ki, muhabbeti geçiyor sizin sınıfın tabi..sonuçta epey kişi tanıyorum ordan da, bizim yurttalar filan.."

    ben hala o "çaktırmadan saldırgan" tavrımla, "kesin nilaydan öğrenmişsindir canım..benimki de soru yani.." deyip iyice gerdim yüzümü.

    masada o ana kadar kendi aralarında lak lak eden ve olaydan haberi yok gibi duran fathi ve elif de, havadaki negatifliği fark etmiş olmalı ki susup bize bakmaya başladılar.

    mine yine bozuntuya vermeden (malum masada yalnız değiliz) ama savunma pgibolojisiyle konuştu,
    "ya ne alakası var nilayla?..tamam da, sen neden o kadar gerildin ki hayatım? bir şey demedim ki ben?"

    tabi..tabi.."hani şu kumral kız, ilk kankan... " yani nasıl da sokuyor ayarı görüyorsunuz demi beyler?

    o ara elif hemen bize doğru eğilip, "nooldu bee" diye fısıldayıp gülmeye çalışarak sordu, komiklik yaparak havayı açmaya çalışıyor..ama faydasız... benim şarteller atmış bir kere..

    ulan nasıl bir oyunun içindeyim ben harbiden ya..? böyle odama filan da kamera kurdular mı acaba merak ediyorum? gerçi tolga vardı sahi, kameraya gerek yok * ..
    her şeyim, herkesim kontrol ve denetim altında mı?..bu kadar mı güvenilmez, bu kadar mı yavşak bir adamım lan ben? iyi ki birinden posta yemişiz zamanında, lan sanki hainlik yapan biziz... züte getirilende ben, sonrasında güvenilmeyen de ben..bu ne yaman çelişki lan?

    ayağa kalktım,
    "mine iki dakika dışarda konuşabilir miyiz canım?" dedim aynı tavırlarla..ama hala o kadar da sevimsiz olmamaya çalışıyorum, hani şey gibi, misafirin yanında yaramazlık yaparsınız da, annesiz size gülerek size "güzel evladım yapma çocuğum, yapma yavrum" der ya böyle inceden inceden gözlerini oynatarak, bunu açılımı "misafirler gidince nasıl terliği kafana çakıyor gör eşşoğlu eşşek" dir.

    aha aynen benim de tavır bu..dışarı bir çıkalım hele..

    bu gak guk etti ama sonra kalktı daha fazla sesim yükselmesin diye..koluna girdim, çıktık mekanın dışına..
    http://fizy.com/tr#s/1agyqc

    çıktık,diğer ikisini ardımızda şaşkın ve endişeli bir halde bırakıvermiştik.. biraz kapının kenarına doğru yürüdük, tam bu "ya ne ol.." gibi bir şeyler söyleyip mızıldıyacaktı ki çat diye daldım lafa,

    "mine sen ne yapmaya çalışıyorsun allah aşkına?"

    "ya tsi.."

    "kızım biz senle daha önce bu mevzular yüzünden iki kere kavga etmedik mi? konuşmadık mı bunları?"

    "yaa! bir şey yaptığım yok! (o da sinirlenmişti..) ne yapıyorum ya ne yaptım? ne dedim de böyle hemen savaş haline geçtin?"

    "ben aptal değilim tamam mı? anlamadım mı sanıyorsun ne demeye çalıştığını? böyle imalar mimalar.."

    "benim ima filan yaptığım yok, ama belli sen gocunmuşsun.."

    "mine bak gene abuk subuk konuşmaya başladın..şu kıskaçlık meseleleri hakkında ne konuştuk biz?"

    "ne kıskançlığı ya? tsigalko! senin kolana bir şey mı koydular ya? kafayı yedin galiba?"

    biraz soluklandım..haklı olabilirdi..tamam, bir ima filan vardı elbette ama, bu kadar coşmam gerekmeyebilirdi..
    konuyu değiştirmek en iyisiydi, altta kalmamak için başka bir cepheden saldırdım,

    "nilay benim konuştuğum herkesi rapor mu ediyor sana?"

    "öff..hala nilay diyorsun ya iyice sıyırdın ha..içeri girelim hadi..üşüdüm ben.."

    sinirle, burnumdan soluyarak biraz daha durdum öyle... evet söyleyeceğim başka bir tak kalmamıştı. bir an kendimi, sanki sırf kavga edelim diye bahane üretmek için zorluyormuş gibi hissetmiştim... hani şöyle kavga edelim de, aramız soğusun filan..

    bu bekleyişimi yanlış algıladı,

    "bak, nilayla elbette konuşuyoruz..senin zaten en iyi arkadaşlarından biri, e benim de arkadaşım o? heralde bazı şeyleri anlatacak..ama bunları öyle, gel sana tsigalkonun sırlarını, raporunu vericem diye söyleyerek anlatmıyor..laf arasında geçiyor işte..kızı kötüleyip durma..o olmasa biz şimdi burada bile olmazdık."

    nasıl yani?

    "ne alaka? tamam başta biraz tanışırken yardım etmiş olabilir, ama?"

    "bana senden çok bahsetti tsigalko... sence de biraz kolay tavlamadın mı beni?"

    hımm..vay aq lan..belli ki nilay, bana yaptığı gibi mineyi de işlemişti beyler..doğru tahmin etmişim o zamanlarda da. ama açıkcası bu kadar etkisi olduğunu düşünmemiştim. ben de sanıyorum ki, kızı entelektüel, felsefik kişiliğim ve yakışıklılığımla tavladım..vay aq ki vay..

    beyler zaten az çok bildiğim şeyi bir kez daha öğreniyordum, bilmeyen kalmasın... "kızlar, konuşur..sizi konuşur ve bu çok ama çok etkili olur ;)"

    pek çok olası ilişkinin, sırf yakın kız arkadaşların onay vermemesinden ötürü olmadığı da olmuştur..ya da tam tersi, olması zor olanların olmasının mümkün hale gelmesi de...

    "doğru" dedim güldüm..

    "yani o olmasa?" dedim.

    "e bu kadar kolay olmazdı" deyip o da güldü muzur muzur..

    göz göze geldik..bu böyle "ah seni ah" der gibi bakıyor..ben de daha fazla dayanamadım, gülümseyiverdim... kollarımın arasına alığ başını göğsüme dayadım, saçlarını öperken, "özür dilerim..ya artık o mevzuların iması, hatta imasını olduğunu sanmam bile beni çok kızdırıyor..üzgünüm."

    başını kaldırmadan, "biliyorum..ben sana güveniyorum zaten artık..ve o soruda da kötü bir niyetim yok..belki seni birazcık kızdırmak istemiş olabilirim * tepkini ölçmek filan * "

    eh işte beyler..o kadar da yanılmamışım demek ki *

    "seni senii" deyip sağa sola sallandım ona sarılı halde..

    mutlu sahnemiz arkadan gelen "oo gençler, bizi istemiyorsanız gidelim vallaa" lafıyla bölündü, döndüm baktım fatih, kapının ordan kafayı uzatmış sırıta sırıta sesleniyor, "bizi masada bıraktınız, siz burda oooh.."

    güldük..

    çıktığımızdan çok farklı bir modla masaya döndük..

    her şey düzelmiş gibiydi,

    sadece ufak bir pürüz beni rahatsız etmeye devam ediyordu ama... bile bile yangın çıkaran kundakçılar gibi, bilerek kavga mı çıkarmaya çalışıyordum ben??

    kendi kendimi, mineyi ve ilişkimizi sabote etmeye mi çalışıyordum?..kendimden utanmalıyım..
    Tümünü Göster
    ···
  19. 144.
    +10
    günler geçerken, ben iyice kendimi kaybetmeye başlamıştım..

    sanki akıntıda, ne yelkeni ne de kürekleri olan bir bota, dahası ellerim de bağlı bir halde bindirilmiş gibi hissediyordum.
    nereye gidiyordum ben beyler?
    ne yapıyordum?

    mineyle ilişkimiz, atlattığı (sözde) son badirelerden sonra artık iyice sağlamlaşmış (görünürde) ve ciddi, uzun vadeli bir birlikteliğe doğru koşar adım gitmeye başlamıştı (ama ben buna hazır mıydım?).

    geçen süreç boyunca, bir iki kere daha yok yere coşup kavga çıkarmaya çalıştım..her iki girişimim de mine tarafından alttan alınarak önlendi.
    nihayetinde, döndüğümde yine kendimi yorgun ve mutsuz hissettiğim bir gecenin ardından (lan sanki maden ocağına çalışmaya gidiyormuş gibi gidiyordum zaten) bu kez mesajla epey sert bir kavga ettik... yüz yüze olmadığımızdan olsa gerek, bu kez alttan alma çabasına o da girmedi..telefonla kavga ettiğimi gören tolga,

    "aga sakin ol kırıcan" deyip güldü..

    ben de bunu tersledim "bi dur aq" gibisinden..o ara bir sıkıntı olduğunu anlamış olmalıydı,

    "noldu la gene?" deyip mahzun mahzun bakmaya başladı..mesajı bitirdim, telefonu masanın üzerine çarpıp yatağa attım kendimi. ellerimi ensemin arkasında birleştidim..öyle yıldızları izler gibi tavanı izliyorum.

    bu alnıma tıkladı, "hiişşt olm? ne oldu lan?"

    biraz daha öyle durdum... bu alçak sesle küfretti kendi kendine... neden sonra döndüm yatakta, dizlerimi üzerine kalktım..

    "tolga ben ayrılıcam galiba bu kızdan.."

    bu kafasını gömdüğü iddia programından bir an gözlerini kaldırdı, indirdi..sonra bu sefer tamamen dikildi yatağında,

    "ne diyon aga sen?"

    "abi..ayrılıcam..olmuyor?"

    "ya saçma sapan konuşma lan manyak herife bak ya..olum dünyanın kavga eden ilk çifti siz değilsiniz? bu da ilk kavganız değil? düzelir gene..sinirle saçma saçma konuşup durma.."

    ben, sanki ruhu çekilmişçesine duygusuz ve ifadesiz bir halde devam ettim,

    "sinirli gibi görünüyor muyum sence?"

    "kafayı sıyırmışsın o zaman? olum millet kırılıyor lan dışarda aşksızlıktan, msnlerde ağlaşıp duruyor, iletilerine şarkı sözü yazmaktan bir hal oluyor..senin derdin ne aq?"

    "kanka..bu problem farklı..uzun vadeli bir şey yani..bugünle alakası yok.."

    durdu biraz..beni dikkatle incelemeye başladı..endişeli bakışlarla sordu,

    "aldatma durumu filan mı oldu?"

    "yoo..onla alakalı değil ya..benle alakalı..sıkıntı bende yani.."

    sinirle bir nefes çekti..burun delikleri büyüdü..

    "olum bak..o akşam masada sizi izledim..ve emin ol sizin yerinizde olmak için çok şey feda edecek insanlar var..bir aşk bulmuşsun..bir ilişki tutturmuşsun..bırakma..saçmalama..neyse sorun, düzelir.."

    anlamak istemiyordu beyler..

    daha tolgaya bile bunu kabul ettiremezken, ben? kendi kendime nasıl ettirmiştim? nasıl olmuştu da bunca zaman varlığından bile haberimin olmadığı "öteki ben" bu kadar kısa bir zamanda böyle güçlenip o savaşı kazanabilmişti?

    kendimi şeytan tarafından ele geçirilmiş gibi hissediyordum... o sözler, benim sözlerim değildi..o ses..benim sesim değildi..

    şeytan konuştu;

    "abi sevmiyorum ki ben ya?..muhtemelen en başından beri hemde... nasıl diyeyim..ihtiyacım vardı tamam mı?..zor durumdaydım..öz güvenim yerle bir olmuştu... bir şeylere tutunmam lazımdı..artık toparladım..ihtiyacım kalmadı.."

    tolga beni şaşırtan bir şekilde bu son sözlerimi soğukkanlılıkla dinledi... oysa ben ana avrat dümdüz giderek üzerime çullanır diye bekliyordum..sonra konuştu,

    "iyi abi..iyi. sonra gene yaşayan ölü gibi dolanırsın işte günlerce..aferin..bir şey demiyorum.."

    lan herkes de bu ayşen sonrası halimle posta koyuyordu bana..o kadar mı kötü olmuştum ben o ara yahu?

    "tolga..içmeye gidelim mi bizim yere?"

    "gibtir git.."

    "tolga... kanka ihtiyacım var..bak, böyle rahat konuştuğuma bakma..çok doluyum oğlum..bildiğin gibi değil..konuşmamız lazım.."

    yüzü ekşimiş bir şekilde baktı..

    "ah aq ah..başka biri var o zaman öyle mi? hay aq ya.."

    "yok kanka..başka biri de yok..ama başka bir durum var..gidelim işte.."

    "ne olum? muallak mi olmaya karar verdin? ne var??"

    "gelicen mi?.."

    "öff..sokayım sana ben ya..tamam hadi kalk.."

    üstümüze bir şeyler alıp çıktık..saat gecenin 11 i..kapı görevlisi murat abiye "abi bizi bekleme bu gece" diye artistlik yaptı tolga,

    murat abi;
    "ne o le pompaya mıa?" deyip ekgib dişlerini göstere göstere sırıttı.."bah kızıyor seyfettin abiniz... ben oturuyom daha epeycene, çok da geç galmayın, gapıya iki kere tıhlayın duyarım ben.."

    "abi sen yat ya, bizi ne beklicen.."dedim

    "yoh ben televizyon filan izleyom, duyarım, tıhlayın gelince"

    iç çekerek önüme döndüm..az önceki içine şeytan kaçmış, ukala halimin yerini, artık çökmüş, kederli bir adam almıştı..omuzlarımı düşürmüş ilerlerken tolga sırtıma hafifçe vurup konuştu,

    "duyalım bakalım ne derdimiz var.."
    http://fizy.com/tr#s/1agyqr

    anlattım beyler..ben istemesem de, dilim, içkinin verdiği kayganlığın da etkisiyle ağzımın içinde dolana dolana, anlattı..

    her şeyi değil belki ama, çok şeyi... hem de taa başından itibaren..

    kim bilir kaç saat geçirdik o masada..kaç bardak..kaç kadeh..kaç şişe içtik..epey bir hesap ödedik..gün neredeyse aydınlanırken de çıktık..daha doğrusu çıkarıldık kibarca, herifler artık mekanı kapamaya hazırlanıyor..beni bıraksan daha oturucam yani..

    tolga, gecenin 10 da birinde konuştu denebilir..ben, neredeyse hiç susmadım..ben sustuğumda ise..artık o da hiç konuşmuyordu..

    geldik yurda devrildik yataklara... sızıp kalmamdan az önce, hayal meyal duydum, derin bir nefes verir gibi söylediği kelimeleri,

    "zoorr işler abi..çok zor işler.."

    hafta sonu bir şekilde geçti..

    pazartesi,

    mine ile aramız kötü..biliyorsunuz kavga etmiştik..son kavgamız..öyle olacaktı evet..çünkü artık çoktan teslim bayrağını çekmiş, kalelerimi, limanlarımı teslim etmiş bir komutan..kemerini kaptırmış bir şampiyon... koruması gerekeni koruyamayan bir gardiyan gibi..bir kenarıya çekilmiş, muzaffer olan karanlık güçlerin vereceği infazı bekliyordum.

    o düşünen..yürüyen ve birazdan konuşacak olan adam başka biriydi..ana kuzusu tsigalko olmadığına eminim onun... ama kim olursa olsun..ne yapacak olursa olsun..onun da geçmişinin pek kolay geçmediğini söyleyebilirim. belli ki onun da canını çok yakmış birileri..çok ağır hasarlar bırakmış..

    şimdi o da, kanını, kanla temizleyecekti işte yerden..sanki kaybedilenleri geri alabilecekmiş gibi, başka birinin umutlarını, hayallerini, mutluluğunu çalmak üzereydi..

    mineye mesaj atmıştım, sabahtan geldi..ben derse girmedim..
    önce kantinin birinde oturduk..
    kendisi uykulu, kızgın ve özür bekleyen bir yüz ifadeye sahip..yüzü bembeyaz, gözleri kızarmış..belli ki hala yatağında ve yastığına sarılı olduğunu sanıyor biyolojik saati.

    birazdan duyacağı şeyleri bilse, o yataktan hiç kalkmamayı dilerdi belki de..kim bilebilirdi? kim tahmin edebilirdi..

    ben, artık bütün hakimiyetimi yitirmiş olmama rağmen, şeytanın da bir vicdanı vardı... memnun değildi... yaptığından dolayı memnundu belki..zira kendine olan güvenini yeniden kazanmış, ayakları üzerinde tekrar şahlanmıştı..mızrağını, çatallı kuyruğunu yeniden dikleştirmişti..ve şimdi de işi biten kurbanınından kurtulma vaktiydi..özgür olma vakti.

    ama o da memnun değildi... kurbanından memnun değildi... başka biri olabilirdi..biraz da olsa bunları hak eden biri..kısasa kısası tam olarak sağlayabilecek biri... ama hayır..karşısında gördüğü, mağlup etmekten kıvanç duyacağı bir aslan değil, kendi elleriyle ona mağlup olmuş kuzuydu olsa olsa..

    yine de mutluydu, sonu belli bu savaşı kazanmış olmaktan..geri gelmişti kendine..yeniden doğmuştu, bu kez bir daha ölmemecesine..

    bir şeyler yedik..ben havadan sudan konuştum..ortamı biraz kıvama getirdim..ama mine hala özür bekliyor belli, zira kavga, her zamanki gibi benim yüzümden çıkmış.

    sonra birden, orasının bazı şeyleri (ki ne olduğunu biliyorsunuz, ama henüz o bilmiyor) konuşmak için pek de uygun bir olmadığını fark ettim..

    "gel" dedim..

    çıktık kantinden..o hala bozuk takılıyor, ama biraz da umutlanmış durumda, özür vaktinin geldiğini sanıyor..

    elinden tuttum..son kez..ve her zaman öpüşüp koklaştığımız, pek az noktadan görülebilen o ağaçların dibindeki "bankımıza" doğru zütürmeye başladım..

    bu kez bambaşka duygulara ev sahipliği yapacak olan o banka..
    gece görüşmek üzere,
    iyi geceler arkadaşlar,

    10-15 dakikaya başlıyorum
    http://fizy.com/tr#s/1aijbe

    ..banka oturduk. az önce nispeten solgun olan yüzü biraz renklendi..

    özür dileyeceğimi düşüyor olmalı..güzel bir özür..bizim bankımızda..

    aşkımızın hikayesi bir sayfayı daha dolduracak, koşusunda bir engeli daha atlayacak sanıyor..
    Tümünü Göster
    ···
  20. 145.
    +9 -1
    bir süre öyle oturduk..o zaten konuşmuyor, ben de nasıl söze gireceğimi aklımdan geçiriyorum, çünkü o ana kadar ne diyeceğimi hiç düşünmemişim zira şeytan kendinden gayet emin..birazdan kendisini bağlayan zincirleri parçalayacak ve sonsuza kadar özgür olacak.

    "..mine..neredeyse 3 aydır beraberiz..bir şekilde bir şeyler yaşadık..bir şeyler paylaştık..güzel zamanlarımız oldu, kötü zamanlarımız da oldu.."

    tepkisini ölçmek için yüzüne baktım zira o ana kadar yere bakarak konuşuyordum, sanki ayna karşısında prova yapar gibi de bir halim vardı; sahnedeki rolümü ezberliyordum.

    söylediklerime anlam verememişti ama beklentisi artmış gibi göründü bana...

    "... başta iyi gidiyordu benim açımdan, yeni ve kafama uygun birini tanıyordum..tabi bunun karşı cinsten olması olayın arkadaşlıktan öte boyutlara da taşınabileceğini getirdi aklıma..bir nevi şeytan dürttü diyelim.."

    "neden anlatıyorsun bunları?" diye sordu nihayet,

    "..mine..dediğim gibi, başlangıçta her şey güzeldi..epey de öyle devam etti ama..ben..henüz hayatını iki kişilik yaşayabilecek kapasitede miyim? sanmıyorum... yani, sen de farketmişsindir..son zamanlarda tavırlarımda, benim kesinlikle istemediğim ama resmen otomatik olarak gerçekleşen değişimler olmaya başladı.."

    gözlerim yine yerde vaziyette konuşmuştum..son sözlerimi söylemeden önce, biraz gözlerimin dolduğunu hissettim..aslında aklımda ağlamak vb. şeyler yoktu... sadece sahnem için uygun gözükmem gerekiyordu..rolümü iyi yapmalıydım,

    ve gözlerimi yukarı kaldırıp güzel yüzüne baktım..bu son sözleri söylerken yüzüne bakmalıydım evet..en azından bunu hak ediyordu..

    aslına bakarsanız çok daha fazlasını hak ediyordu..benden de fazlasını..sorun onda değil, bendeydi..o daha iyilerine layıktı..

    şaka gibi değil mi?..kızlar tarafından söylendiğinde dalga geçtiğimiz ve inanmadığımız bu klagib cümleler, tam da bu anda benim de aklıma gelmişti..demek ki insan pgibolojisi, ister istemez bu yöne giriyordu, terk etme ve reddetme öncesi durumlarda...

    yüzüne bakarak konuşmayı sürdürdüm, o ise sözlerimin gidişatından, olayın sonunu anlamaya başlamış gibiydi..tamamen donmuş bir ifadeyle beni izliyordu;

    "..mine,ben... yoruluyorum... ve..bunun sonucunda seni daha da çok kırmaktan korkuyorum..şimdiden başladım bile baksana... yürütemiyorum... çok..çok özür dilerim... (burada göz yaşlarım da olaya görsellik katacak şekilde boşalıyorlar)... bir..süre... bir süre ara verelim.."

    daha cümlemi yeni bitirmiştim ki banktan elektrik şoku yemiş gibi kalktı, dim dik, kaskatı bir şekilde, ona özgü o uzun, sert adımlarıyla koşarcasına yürümeye başladı..

    ayrılık sözcüklerini söyleyen ben..giden ise her seferki gibi o olmuştu..ama bu kez dönemeyeceğini, dönse bile aradığı adamı bulamayacağını bilerek..

    gidişini, sırtını, omuzlarını, hafif ilk bahar esintisiyle dalgalanan ince telli altın sarısı saçlarını izledim..sevdiğim, sevdiğimi sandığım..sevdiğime kendimi inandırmak için gecelerimi, günlerimi kendimle savaşla harcadığım kadın... gidiyordu..

    başımı ellerimin arasına aldım, göz yaşlarımı yüzümden temizledim... beynimi bir yarısı "ne yaptın sen? allah kahretsin, sen ne yaptın??" ama bir başka düşünce, en az onun kadar kuvvetli başka bir ses bastırdı onu "ne olacaktı ya? daha fazla uzatsaydı da daha mı kötü olsaydı sonu?bu ilişkinin sonu yoktu..yok!"

    doğru..evet..işte bahanem de oluşuvermişti... öteki ben, işini gayet iyi yapıyordu beyler..taktir etmek gerek. eğer ben daha fazla çabalasam, daha fazla uzatsam, muhtemelen o süreç boyunca onu daha fazla kıracak, üzecek ve nihayetinde kaçınılmaz bir sonla, ondan ayrılırken daha da çok acıtacaktım..

    ayağa kalktım..

    artık yalnız bir adam olduğumu farkederek ve bu şehre geldiğimden beri ilk defa kalbimin boş olduğunu hissederek yürümeye başladım..ayaklarımı serbest bıraktım ve az önce minenin gözden kaybolduğu yönün tam aksi yönde savrulmaya başladım..
    http://fizy.com/tr#s/1dl8qe

    ayaklarım beni en yakın kafeye attığında zaten artık daha fazla yürüyecek halim kalmamıştı..attığım her adımla, tükettiğim yol gibi, ben de kendimi tüketivermiştim sadece bir kaç dakika içinde... içimdeki şeytandan iz yoktu keza o kendi işini halletmiş ve zafer kahkahaları eşliğinde beynimin ve ruhumun derinliklerindeki cehennemine geri dönmüştü çoktan..

    ve ben..yine benle baş başa kalmıştım..

    gidip masanın birine çöktüm. beynim bomboştu..

    ciddi anlamda bomboştum beyler..baktığım masanın turuncu rengini, yerdeki döşemenin satranç tahtası gibi gamalı zeminini, bugün şu saniye bile sanki dün yaşamışım gibi hatırlamamın nedeni de bu olsa gerek..çünkü aklımda sadece gördüğüm şey var..kendi düşündüğüm hiç bir şey yok..

    öyle ne kadar durdum bilmiyorum, sonra bir sesle kendime geldim,

    "hişşt, lan..tsigalko? aloou?"

    kafamı kaldırdığımda tolgayla göz göze geldim..donuk halime baktı,

    "söyledin demi aq.."

    cevap vermedim..o da "hay senin ben" dercesine ağız burun büktü..

    "ee ne oldu?"

    "ayrıldık..sanırım.."

    "nasıl sanırım? ne oldu ki?"

    "kalktı..gitti..ben o tarz bir şeyler söyleyince işte.."

    bir şey söylemedi... ben sordum,

    "sen napıyon burda?"

    "bilardo atıyordum..seni görünce de yanına geldim işte.."

    "ha.."

    "ne yapıcan..?"

    "ne yapayım..yurda gider yatarım.."

    "tamam, akşam görüşürüz..konuşuruz..istersen.."

    "konuşuruz.."

    yanımdan ayrıldı..bilardo masasına döndü..ben de kalkıp açık camın birinin yanına geçtim..zombi modunda dışarıyı ve orada gezen, mutlu, mesut, sorunsuz insanları izledim..gülüp koşuşturanlar..el ele çiftler... karı kız muhabbeti yaptığını tahmin ettiğim bir sap grubu..elinde business çantasıyla iyi giyimli bir adam(muhtemelen genç bir hoca)..

    insanlar için hayat her zamankinden farksız devam ediyordu..benim için de öyle olmalıydı..öyle ya, ben seçmiştim bu yolu? peki şimdi neden zorlanıyordum öyleyse yürürken?

    tam pencerenin yanından çekilecekken telefonum çaldığını duydum..
    http://fizy.com/tr#s/1dlma4

    mine arıyor..

    e yani..böyle biteceğini mi düşünmüştüm ciddi ciddi? elbette onunda söyleyecekleri vardı..

    açtım..konuşmaya başladı..ağlıyordu..

    yaklaşık 40 dakika konuştuk..daha doğrusu o konuştu, ben de "üzgünüm" "haklısın" "çok üzgünüm" "doğru" gibi replikleri düzenli aralıklarla aralara serpiştirmekle yetindim..

    "ben bunu hak etmedim!" diyordu,

    "neyi yanlış yaptım?" diyordu,

    "neden bana bunu yaptın?" diyordu,

    "nasıl?" diyordu,

    "ne için?" diyordu..

    ne diyebilirdim ki?

    40 dakika boyunca, küfür kullanmadan küfür etti bana..hakaret etmeden aşağıladı..ağladı... hiç susmadan ağladı... konuştu..konuştukça ağladı..arada tıkandı... sesi hıçkırıklarına karıştı..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezervasyon
      ···