-
101.
+13haftasonu mineyle anlaşıp buluşmadık, bunun çamaşırları bulaşıkları varmış (tipik kız bahanesi mi desem :p) benim de işime geldi açıkcası..çıkmaya başladığımız günden bu yana (ki 2 hafta filan anca olmuştu sanırım) en az 7-8 kere buluşmuştuk..ve beyler ben ilişkide, ne kadar seversem seveyim, biraz da nadasa bırakmaktan yanayımdır..Tümünü Göster
çünkü öbür türlü insan yoruluyor yani..maddi manevi..gerek yok abartmaya..
hafta sonum klagib erkek eğlenceleriyle geçti,
pazar gecesi tolgayla odayı taşıdık,
okan ın çıktığı odadaki diğer çocuk da başka bir odaya gitmiş tek kalmamak için, biz de alt kattaki 3 lü odamızdan oraya, o ikili odaya çıktık.
okanın eski odası, benim yeni odamdı artık..anını yaşatmaya geldim kardeşim..
bu arada daha fazla bahsetmeyeceğim demiştim yanılmıyorsam..evet devam edelim..ha bu arada..okanla, o günden sonra iki kez daha konuştuk..birinde ülkeden ayrılmasına yakın, mesajla..öbüründe de bu odayı taşıdığımız hafta sonu msnden. yeni okulundan bahsetti, karma bir okulmuş.."dil sorun olur belki ama çözeriz aga bir şekilde" dedi..çözersin tabi aslan kardeşim..senin elinden ne kaçabilmiş ki *
yeni oda arkadaşım tolgayla ortak çalışıp odanın ayarını 1 saat gibi bir sürede bitirmeyi başardık, kumarhaneden ayrılmıştık artık *
ama bu ayrı kalacağımız anldıbına gelmezdi..gecemiz gene orada, bu kez sadece kağıt oyunları, lak lak ve sigara dumanıyla değil, bir de mont altında, sözde gizlice ( * ) yurda sokulan 70' likle beraber geçti..
güzel günler... bizi bekler..
benim hala umudum var beyler..
http://fizy.com/tr#s/1ahjyp
pazartesi okula gitmedim, dıbına koyayım o tarih dersini mühendisliğe koyanların..
o akşam, mine de benimle aynı fikirde olarak (tabi o dıbına koyayım filan dememiştir herhalde), akşam ne yapıyorsun? gibisinden sordu,
bu bir nevi "buluşalım (mı) ?" demekti. elbette ki onsuz geçen hafta sonunun ardından bu üstü kapalı kibar teklife balinalama atladım.
yalnız atlamamla beraber de betona çakılmam bir oldu,
keza bu akşam, arkadaşlarıyla tanışacağım akşam olacaktı..öfffpss..beyler bilmiyorum o zamanlar ben mi fazla kasıyor muşum, ama yani, ne bileyim, siz de tedirgin olmaz mıydınız sevgilinizin en iyi arkadaşlarıyla filan tanışırken? bakalım bizi kabullenecekler mi?
e pek çok ilişkinin de arkadaş onayı alamamaktan ötürü bittiğini düşünürseniz..gerçi bizim gibimizde bile olmaz, isterse tüm dünya karşı çıksın, amerika iran a savaş açsın, titanik tekrar batsın, tır kadar göktaşı dünyaya çarpsın..umurumuzda olmaz..şahsen benim olmaz yani..mine nin de olmaz... olmaz demi?
bu sefer yurdun önünden alamayacaktım onu, çarşıda ünlü bir heykelin altında buluşmaya karar verdik, sözleştik.
ben tam bir gaz ve çılgınlık hali ile, buluşmaya 4 saat kala hazırlanmaya başlayacaktım ki (bu hallerime en çok ben gülüyorum şimdi inanın * ) bir ses beni durdurdu..beynimin içinden değil, yatağımın yan tarafından geliyordu..tolga,
"kasssmaaaaaaaa" dedi "hastasıyız dedeee" frekansında *
baktım buna, gülüyor bin..ben de güldüm.."tamam lan.." oturdum yatağa..başladık lak lağa..bu soruyor, "nasıl gidiyor, nedir, ne değildir" filan diye..dedim iyi..sonra aklıma geldi,
"aga? sen de gelsene lan?..ihtiyacım var aq kurtlar sofrasına konuğum bu gece.."
-"kardeşim, gelirim gelmesine de, her seferinde de gelince, öğrenci velisi gibi, biraz garip olmaz mı? * "
-"yok bea..senden mi utanıcam..gel gel valla.."
-"boşver..sen git, bu ilk sefere tek git..sonra gene takılırız gerek grupça gerek 2 ye 2..tek git tek.."
-"ya gelsen ne olcak işte..ne farkeder..azıcık dikkatlerini dağıtırsın..hem..2 ye 2 derken??"
ahaha aklı nilayda kalmıştı bizimkinin belli *
-"ya öyle hani, senin ve bir arkadaşı..lan..ne gülüyon dıbına kodumunun?..gibtir git... sie hadi sie..dağıl aq.."
ben gülmekten katılıyorum, bu kovdu beni..ah be tolgam..hep mi böyleyiz biz erkek milleti..aslında bu insanoğlu hep böyle değil mi?
aşktan korkuyoruz,
aşık olmaktan zaten korkuyoruz..
birini sevmeye korkuyoruz, sevilmeye korkuyoruz...
neden lan?..çok mu yanlış bir şey yapıyoruz?..
aşk, aşkın kabulü..aşık olduğunun kabulü..genelde üç aşamadan oluşur..
1, durumla dalga geçme..
2, şiddetle reddetme...
3, çaresiz kabullenme..
tolga..eğer bu sistem doğruysa finale pek bir şey kalmamış demektir..ve umarım nilayın da hisleri sana karşı benzerdi zira ben o akşam o şekilde hissetmemiştim..
ve kendi kalbimde, ya da civarımda yaşanacak bir başka hayal kırıklığına ve acıya da dayanmaya gücüm yok..bilesin... bilesiniz!..
http://fizy.com/tr#s/1ago96
yalnız gittim..
heykelin altına vardığımda maşallah bütün konsey oradaydı..yok..1-2 kişi ekgib olabilir..ama sonuçta benden erken gelmişler yani aq..
ne güzel, 1-0 yenik başlıyoruz..
"çok beklettim mi ya?" bir yandan mineyi öperken, öyle ortaya soruyoruz, zerzevatın biri cevap verdi,
"yok ya en fazla 10 dakika olmuştur"
sana mı sordum amın oğlu?
"yok canım daha demin toplandık biz de zaten" dedi mine klagib, güneş gülümsemesiyle..güneş ışığından tek farkı, bu gülümseyişin fazlası adamı kanser yapmazdı..sadece daha mutlu yapardı..
2 kız, 3 sap var,
iki de biz, 7 kişi toplam.
evet, 1 sap dışarda gördüğünüz gibi..yazık..
kordonda dolanmaya başladık, hava soğuk..elemanlardan birinin önerdiği yere doğru gidiyoruz..zaten yol boyu kafe aq..geç otur işte birine sanki ne varsa..
neyse biraz yürüdük, mekan güzel, dışarıda oturuyoruz ama üstü kapalı, ısıtıcılar filan da var, hava problem değil yani..iki masa birleşti, mine hemen sağımda, ben masanın en dış solundayım..karşıda elif, fatih (zerzevat), murathan(sap) , necati (bizimki değil tabi), minenin yanında da merve diye bir kız daha... aferin..bu oturma planını sevdim..hatunumun yanında erkek istemem..giberün arkadaşını markadaşını..arkadaş ayağı, züt ayağı..
menü geldi..herkes biraları söyledi..ben de tam söyleyeceğim ki, benim bebiş kola söylemez mi?..kıyamam ben sana ya, bırakır mıyım masada öyle seni? ver bana da bir kola! varsa diyet ver hatta..zero şeker filan ver..
oradan biraz muhabbet oldu, elif "mine öyledir ya, içmez pek" filan gibisinden tatlı tatlı ortamı ısıtıyor, elemanlar, "kardeşim sen de uydun, 4lüyü bozdun" filan diye yavşamaya çalışıyorlar..
bak koçum..ben yeni tanıştığım adamlara "kardeşim" demekten pek hoşlanmam..onların da bana demesini haz etmem... adamın imüğünü sıkarım..ama sıkamam..yani o masada olmaz.. -
-
1.
0bi ayraç giricem
-
1.
-
102.
+13muhabbet dönmeye başladı,Tümünü Göster
onlar beni, ben onları, sözde masumane ama aslında zekice sorularla tartma çabasındayız (en azından ben öyleyim, onlar ne derece zeki düşünüyorlar bilemem) * . ilk bir kaç sohbet ve 1.5-2 saat kadar bir sürenin ardından masayı epey tahlil ettim, hepsine notumu verdim ufaktan..
halbuki ben, kızın ailesiyle tanışmaya giden sıkılgan erkek modunda olmak zorunda kalırım diye bekliyordum ama, öyle olmadı açıkçası, ya bana ekstra bir özgüven geldi de rahatladım, ya da elemanlar rahattı, o yüzden ben de gevşedim, bilemem..
kişi kişi yazmak gerekirse,
fatih; cool olmaya çalışan, bir miktar patavatsız, ama özünde saf bir eleman. uzun saçları ve cücük sakalı, altında yatan köylülüğü gizleyebilmiş değil.. sıkıntı yok... ama espri yapayım derken pot kırarsa, bozarım.. fena olur..
necati; masadaki insanların arasında, ben dahil, en olgun çocuk diyebilirim.. kirli sakalı yakışmış.. yerinde konuşuyor, fazla zevzekliği sevmediği belli, bir kere fatih üzerinden ortak taşak bile yapar gibi olduk.. tabi cooluğumuz bozmadan ;)
murathan; şu siyah çerçeveli gözlüklerden var gözünde, artık artisliğine mi takıyorr, yoksa harbi bozuk mu bilemem gözleri..bu da elit bir tip belli..ama muhabbeti rahat, kasmıyor, sıcak kanlı sayılır.. necatiden daha sıcak..o puşt harbiden çok oturaklı ve dengeli bir bek aq..bindirmeleri filan fazla yerinde *
merve; ortamlara akmaya çalışan ve her grupta fiks bir tane olmazsa olmaz türden, aslında "cici ev kızı" ama kendini aşmaya çalışan modda.. yani..bana bir zararı yok tabi de..hatta iyi bile sayılır ama.. olmaz be güzelim.. kaşarlık da bir sanattır... bak elife?
elif; kesinlikle tehlikeli bir kız... bir kere güzel.. sizinle konuşurken açık kahverengi gözlerini asla kaçırmıyor, hatta o gözlerle sizinkileri delip geçmek istercesine vahşi.. iştahlı bakıyor..ve size öyle bir konuşuyor, öyle bir muamele ediyor ki, o an karşısındayken kendinizi imparator gibi hissediyorsunuz resmen.. ilgisi, sanki sadece size özel..o derece değer ve önem veriyor sizin ağzınızdan duyacaklara, ördüğü ağlara takılacak kelimeleriniz, sinek bekleyen örümcekler gibi bekliyor sinsice..
tsigalko; tam bir peze.. öeöhmm.. neyse bu kadar tanıtım yeter sanırım *
masa, genel anlamda stabil, ama potansiyeli de yüksek bir masa.. şöyle tiplere bir previous yaptım da..hiç bir şey çıkmayacağı gibi, çok ama çok fazla şey de çıkabilirdi bu masadan...
mine.. birtanem..nasıl arkadaşların var senin böyle? çok mu aradın bu iki ucu keskin tipleri.. yoksa sen de..ben de..aslında onlardan biri miyiz? ha?..
bu gecenin son iki partı olsun arkadaşlar,
gece, ummadığım şekilde rahat geçmişti.. elbette beni rahatsız eden bir takım noktalar kalmıştı içimde ama ben çok daha kötüsüne hazırdım, bu şekilde kurtarmak hoşuma bile gitmişti.
elemanlardan 2 si başka yönlere dağıldı, biri elif i evine bırakacak, merve ile mine aynı yurttalarmış, onları da ben ve zerzevat bırakıcaz, sonra o nereye giderse gitsin aq bana ne..
bölünürken vedalaştık, herkesin ortak dileği ve temennisi (ki bence tamamen zorlama ve yalan) bir daha görüşmekten, hatta daha kalabalık olmaktan yana..ne var aq sanki kervan mı basıcaz? daha kalabalık olsan ne, az olsan ne.. -
103.
+12mine'lerin yurda doğru ilerlerken, biz biraz önden gidiyoruz yine (uçaraktan..ikimizde çok hızlı yürüyoruz malum). bu sordu usulca,Tümünü Göster
"nasıl çocuklar?" bu sevimli sorucuk ve "lütfen kötülmee" diye yalvaran tatlı bakışlar karşısında zaten kötü bir cevap veremezdim,
"iyiler ya, fatih filan..necati epey artist"
-"öyledir o * "
-"merve, elif, hoş kızlar onlar da, zaten senin çevrenin kötü olmasını bekleyemezdi ;)"
-"hımm..şimdi bu, iltifat mıı? yoksa ince bir ayar mı var acabaa * "
-"ikisi de değil, olanı söylüyorum bitanem..senin iltifatlara ihtiyacın yok * "
burnuma tıklayıp,
-"çok fenasın sen * "
kızları yurda bıraktık, bu sefer mineyi ben öptüm, geçen sefer beni öptüğü yerden..tam yanağıyla dudağının birleştiği, o küçük çukurun, kavisin olduğu, et tatlı yerden..bakalım bana yaptığın sana yapılınca nasıl oluyormuş küçük hanım *
beklediğim etkiyi almıştım, burun delikleri bir an genişleyip daralmış..yüzüne "obaa ne oluyoz yeauw" tarzı bir şaşkın gülümseme gelmiş, gözleri daha parlamıştı.. yanakları, soğuğun etkisinden farklı bir tonla pembeleşirken, bu genel konuşup,
"ee.. hadi size iyi geceler çocuklar" deyip, merveyle omuz omuza girerek ve kesinlikle duyabileceğimiz kıkırtılarla yurdun kapısından geçip içeride gözden kayboldular..
derin bir nefes alıp içimden kendime aferin çektim... aferin oğlum! işte böyle..
arkamı döndüm, hıyar fatih beni bekliyor,
"gidelim mi abi?" dedi..yok fatih, sen gazete mazete ne bulursan getir, serelim şuraya, burada yatıcaz bu gece..e tabi sen beni tanımıyorsun, ben devamlı böyle takılıyorum, kolay mı mine yi elde tutmak?... gidicez tabi dıbına koduğumun...
"gidelim" dedim..
bu salak bir iki şey daha sordu, kısa cevaplarla geçiştirdim. pek fazla konuşmadım, 5 dakika sonra da , evi varmış, o yöne doğru ayrıldı benden, öylesine bir vedalaştık..
fatih, tamam zararsız filandı ama, dediğim gibi, her an bir mallık yapabilitesi var..her an için patlamaya hazır bir bomba gibi yani,
dikkat çekmek, cool olmak, ortama girmek için ummadığınız her türlü absürdlüğü bekleyebileceğiniz bir tip..dikkat çekicem diye adam bile öldürür lan böyle mallar..
neyse..
niye coştuysam bu kadar, gece gece..
velhasıl kelam, sosyolojik dojazı yüksek bu gecenin ardından nihayet yurduma dönmüş, yeni odamda, tolgayla ışıkları söndürüp sabaha kadar kritiğimizi yapmıştık.
tipleri de aynen size tarif ettiğim gibi (tabi o zaman daha ayrıntılı şekilde) anlattım buna da, bütün gece deliler gibi güle uluya bir hal olduk aq..
"aga elifi bana yapalım madem" dedi puştluk olsun diye,
ben de "yok lan senin ki belli olm, sen rahat ol dedim" küfrü bastı, ben de yine kahkahayı tabi..
özetle..evet güzel bir geceydi, ama,
yarın gene okul var..yine görmek istemediğim suratları görmek var,görmek istediklerini görememek var... dııırıııtt dııırıııtt lanet olsun bu hayat,lanet olsun bu sevgim..
http://fizy.com/tr#s/2b7lea
okul, yine klagib..bizim eski tayfayla, serhat beyle aramızın düzelmesinden ötürü otomatik olarak yeniden aramız iyi..gerçi necatiyle zaten yine de iyiydik de, o kaşar kızların alayını sallayın çöpe amk karaktersizleri..
nilayla takılıyorum tabi,
ebru ve ufuk (sümsük) inanılması güç bir şekil, çıkmaktalar,
derste arada baktım ebru bunun omzuna filan yatmış, beraber uyuyorlar sıranın üzerinde (zaten bence o elemanla yapılabilecek en renkli aktivite yani..)
benim de, epey şaşırmakla beraber, işime geliyor tabi bu durum. umuyorum ki bu sefer sonsuza kadar kurtuldum,
ancak durum şu ki, kendi çapında bir intikam alma ya da kıskandırmaya çalışma, ya da kızların iç dünyasındaki bir takım abuk subuk hesaplardan mütevelli gibko bir şeyler yapma çabasında da olabilir..olabilir çünkü bunu bana da söyleyen nilay, -
104.
+11Nilay;
"şu kızla da çocuk bir günde sevgili oldular.. enteresan yanii.."
ben bilmemezlikten gelerek, "hangi kız yea?"
"ebru mu ne yaa, senin eski kanka ;)" pis pis güldü,
"ne kankası bırak allah aşkına.. kanka ayağı züt ayağı.."
şimdi tabi bu lafı da yine bir kız kankanıza karşı söylediğiniz zaman pek güzel olmuyor, anlayacağınız çamı devirdik beyler..
"hımm, bizimki de öyle o zaman?"
"yok be öyle demek istemedim"
"ya cidden siz erkekler böyle mi bakıyorsunuz olaya?? kızla erkek kanka olamaz çünkü vıdı vıdı bilmem ne..bu mudur yani?"
"ya kızım, herkes aynı değil tamam..ben genelleme yaptım öyle, sanki lafı ben buldum, bana ne kızıyon?"
"bırak bırak.. sizle baş edilmez.."
suçlu suçlu gülerek önüme döndüm,
"mesaj hakkın var mı?"
"var, mineye mi? yoksa vermem bak.."
"mineye mineye.. valla ya..başka kime atıcam kızım.."
telefonunu aldım, benimkinin şarjı yok, dün şamata yapmaktan takmayı unutmuşum aq..
neyse mesajı gönderdim, sonra o ara, ilgimi çekti, normalde pek yapmam öyle şeyler ama, şunun da bir mesajlarına bakayım dedim,
mesaj kutusunu açtım,
o ara bu soruyor, "atamadın bi mesajı ha.."
"ya nilay bi dur allahını seversen ya, kırk yılda bişey istedik.. bari tam yap"
"haa tabi canım kırk yılda.. hıh"..küser gibi yapıp önüne döndü,
epey zaman kazanmıştım, mesajlarına girdim, biraz aşağılara indim..
ve beni epeyce şaşırtan o kişiyle olan mesajlaşmalarını gördüm...
vay anasını ya..hayatımdaki sürprizler bitmek bilmiyordu beyler.. buna durumu çaktırmadan, sakin kalmaya çalışarak, okumaya başladım biraz biraz... nilay.. sende az anasının gözü değilmişsin ha..bravo valla...
takip eden panpalarıma iyi geceler, -
105.
+10evet, nilay ın telefonundaki mesajlarda kalmıştık..
pek çoğunuz doğru tahmin etmişsiniz, zaten pek seçenek yoktu ama olsun * mesajlar, tolga ins. olarak kayıtlı olan bizim kerataya gönderilmekte (inşallahın değil, inşaatın kısaltması, anlamışsınızdır * ). ancak durum şu ki, içerikler ne sizin ne de benim ilk anda tahmin ettiğim şekilde değil,
8-10 mesajı okudum sayılır, kimini tam kimini yarım yamalak ancak büyük kısmında benden bahsediliyor olması, adımın geçiyor olması son derece düşündürücüydü..bu hafta sonu atılanlardan bir iki tanesini örnekleyeyim,
"tolgacım, tsigalko yurtta demi? sizinle?"
"sen gitmesen daha iyi yani"
"tamam biz öbür çarşıda takılırız"
ben bir yandan şaşkınlığımı korumaya, durumu çaktırmamaya çalışıyor bir yandan da mine nin mesajını bekliyorum.. neyse geldi benimkinin cevabı, ben de son bir mesaj daha atıp geri verdim nilay a telefonu,
"ne oldu? ne diyor?"
"yok bir şey, şarjım yok, merak etme dedim, tamam diyor."
"ha iyi, mesajlarıma bakmadın demi bakiyim?? * "
"yok be napayım senin mesajlarını, kesin hepsi kızlarladır zaten"
"piss!" deyip şakacıktan dürtükledi..ben durumu çaktırmadığım için mutluyum zira dediğim gibi benim sıfat genelde aklımdan geçenleri bildiğin resimli şekilli olarak dışarıya yansıtır..
kafam karışmıştı beyler..
benden, benim nerede olup olmadığımdan bahsediliyordu, bir nevi kontrol etme, göz altında tutuma durumu..?
sonra tolgayla da buluştukları anlaşılıyordu, araları tahmin ettiğimden iyi olabilirdi, farklı olabilirdi...
valla dediğim gibi, kafam bildiğiniz çorba olmuştu,
akşam yurda gidince tolgayla konuşmaya karar verdim.. umarım bana yalan söylemecekti.. -
106.
+11kafamda sorularla akşam yurda vardım,Tümünü Göster
tolga daha gelmemiş, ben biraz oyalandım sağda solda..
döndüğümde odaya gelip yatağına kurulmuş bile, fal açıyor..
"kanka naber? hayırdır, neye niyet ettin * ?"
"iyidir aga, takılıyorum öyle ya, can sıkınıtısı..gel kumarhaneye geçelim, bizim çocuklar gene nevale sokmuşlar içeri ;)"
"geçelim baba da..ben bir şey konuşmak istiyorum senle.."
"konuşalım abi, hayırdır inşallah?"
ben de kendi yatağıma oturdum, bu sefer konuyu gümbürtüye getirmemesi için oldukça ciddi bir duruş sergilemem lazımdı,
"abi, bak, ciddi ciddi soruyorum tamam mı kaynatmayalım?"
"allah allah, tamam la söyle çatlatma adamı?"
"tolga, sizin nilay la aranız nasıl?" diye dimdiretk daldım konuya, zira artık benim de dolambaç yapacak sabrım kalmamıştı..
"gene mi aynı şey.. taktın sende ha"
"kardeşim..bak, sen de yakın arkadaşımsın, o da yakın arkadaşım, yani iyi bir varsa duymak isterim.."
"ne olsun ki..tanıştık, öyle işte.."
"hala konuşuyor musunuz?"
biraz şaşırdı.. duraksadı, benim bir şeyler bildiğimi hissetmişti..
"yani.. arada..ne... niye soruyorsun bunları hacı?"
"peki o geceden sonra bir daha buluştunuz mu?... "
ben aşırı stabil ve ciddiyim, o yüzden gır gıra da vuramıyor ama epey rahatsız oldu.. içimden, "lütfen yalan söylemesin" diye dua ediyorum zira bu adam, özellikle okan ın gidişinden sonra benim en yakınım ve en büyük destekçim oldu.. yani araya yalan girerse, benim için ve dostluğumuzun sağlamlığı açısından hoş olmaz..
epey duraksadı yine.. gözlerimin içine baktı tip tip..
"aga belli ki sen bir şeyler öğrenmişsin zaten... nilay söylemez.. nasıl oldu anlayamadım.."
"buluştunuz mu buluşmadınız mı?"
"oha aq kanka bir de beyaz florasan yak tepemde, iyice sorgu moduna geçelim?"
"tolgacım.. güzel kardeşim, tamam cevap vermek zorunda değilsin de, yani neden bu şekilde beni olayların dışında tuttunuz anlamadım yani.. kötü mü ettik sizi tanıştırmakla? insan biraz vefakar olur, iyi bir şey de olsa, olmasa da, sonuçta birer insan tanıdınız.."
ben tribimi atıp, son kozumu oynamıştım.. artık duygu sömürüme dayanamayıp konuşmasını beklemekten başka bir şey yapamazdım...
bir kaç saniye sonra,
"tamam buluştuk, bir kaç kere... devamlı da mesajlaşıyoruz.. konuşuyoruz yani.. irtibat sağlam.. rahatladın mı aq?"
evet.. epey rahatlamıştım..her şeye rağmen inkar edebilirdi... aferin tolga, koçumsun ;)
şimdi konuyu son katmanına indirip, vurucu soruyu sorma zamanıydı,
"beni, sana kontrol mü ettiriyor?" dedim, acımasızca...
bu iyice fitil olmuştu.. kızardı hafiften.. yutkundu.. -
107.
+12umarım bir çeşit ispiyon oyununa alet olmamışsındır kardeşim, öyle görünüyor ama en yakın dostlarımın arkamdan beni gözetlemesi ve denetlemesi çok koyardı yani.. umarım bir şekilde kıvırırsın burdan..
"bak abi.. tamam belli ki sen bir şey görmüşsün, ya da duymuşsun.. eyvallah.. yalan söyleyecek değilim sana (aferin).." biraz daha duraksadı.. belli ki duygusal bir takım ortaklıklar da kurmuş olduğu nilay ı satmak istemiyordu, ama benim zaten pek çok şeyi bildiğimi hissettiği için konuştu tekrar,
"ya, sen benim kankamsın sonuçta.. senden de bahsediliyor konuşmalarda.. nilay soruyor yani, napıyorsunuz bilmem ne diye.. öyle yani..ne kontrol edicez olm seni.. eşek kadar adamsın"
"kanka..net konuş gözünü seveyim, tamam ben biliyorum bazı şeyleri, ama senden duymam daha uygun olur, hadi bak rakıyı bekletiyoruz" deyip gülümsedim.. ortamı yumuşatmaya çalışıyordum ama, çok kızmıştım beyler..
"... dıbına koyim..ya bak öyle kontrol gibi değil cidden.. nilay, benden rica etti yani, şimdi sen de zor günler yaşıyorsun, hani biraz göz kulak olma babında, o yüzden... ya... bir de şey olmuş... ya aga işte, bak cidden öyle senin sandığın gibi bir durum yok, öyle bir şey yaparmıyız sana aq ajan gibi?"
"ney olmuş aga?
"ya tama bak işte duydun duyacağını"
"ne olmuş???"
"... öuffff..bu senin ayşen mevzusunu duymuş tamam mı dıbına koyayım? hah.. işte o yüzden, biraz şey yapıyor işte.. yani mine üzülmesin diye sonradan.. anladın mı? hay aq senin tsigalko emi... "
bir şey demedim... son parçalar da yerine oturmuştu..
elimle tanıştırdığım, daha arkadaşlıkları "dünkü tak" seviyesinde olan, """en yakın arkadaşlarım""" beni çapkın, pekekent, güvenilmez, huur çocuğu ilan etmiş, dahası, gözetlemeye başlayıp, acaba mine ye terso bir durumlar içinde miyim? diye birbirlerine raporlamaya başlamıştı...
bravo... -
108.
+11hatta öyle ki, nilay, o hafta sonu benim mineyle buluşmama sebebimde bile bir çapanoğlu aramıştı.. yurtta mıyım değil miyim diye rapor almıştı "tolgacığından"...Tümünü Göster
tebrikler aq...
bu olanlardan mine nin haberi var mı?? hatta bilhassa o mu bunu istedii?? yoksa bu salaklar kendi çaplarında bir halta mı kalkıştılar, bilmiyordum.. işin açıkcası, daha fazla da öğrenmek istemedim.. yeterince rahatsız etmişti beni çünkü bu kadarı bile...
o an farkında olmamışım beyler..ama bu, sırtıma gizlice basılmış "güvenilmez" damgası, içimde, derinlerde bir yere oturmuştu.. sonradan acısı çıkarılmak üzere, zulalanmıştı...
ne başka soru sordum, ne de kızdım tolgaya.. aksine, "hadi gel içek gari" deyip konuyu dağıttım..
ama bunu unutmayacaktım..ve ilk fırsatta davranacağım bir silah olarak belime takacaktım..
http://fizy.com/tr#s/1ahd7h
sevgililer günü *
hayatım boyunca, sevgilim varken, sadece 3 sevgililer gününe denk gelebildim..biri lisede, ikisi üniversitede..
onca fındık ceviz kıran biri için acınılası bir rakam değil mi?... gerçi, belki de zaten bu sebepten öyle..
lisedeki çocukça deneyimimi saymazsak, bu benim ilk gerçek sevgilimle, ilk gerçek sevgililer günüm olacak,
ne yalan söyleyeyim, heyecanlıyım beyler..içim kıpır kıpır..arkamdan döndürülen dolabı bile aklımın dışına itmişim..
harika bir kolye almıştım, koca şehrin tüm gümüşçülerini gezdim diyebilirim..
harika bir kolye, çok ama çok güzel bir güneş motifi..hayatımın güneşine, bir nevi minyatürünü hediye ediyorum..tanrıçalar adına yapılan kilden heykeller misali... deniz dalgasına benzeyen kıvrımlarla kombine..ne çok büyük, ne çok küçük..onun güzel boynuna tam yakışacak cinsten..
ve tek bir kırmızı gül..tüm gün elinde tutacağı, göğsünü gere gere, bir alay sancağı gibi taşıyacağı, aşkımızın organik, yaşayan simgesi..tek bir güzel kırmızı gül..
harika bir program yapmıştım... önce iki ayrı kafe..aşıklar yolu yürüyüşü... sinema da hoş bir film..akşama canlı müzik..sonra gene aşıklar yolu..bizim ağacımızın altındaki, bizim bankımızda, bizim şarkılarımızı dinleme...
beyler..bir insan daha fazla mutlu, heyecanlı olamaz sanardım..ama gün daha başlamamıştı bile..hayatımın en güzel öğleden sonralarından birinin beni beklediğinin o kadar da farkında değildim doğrusu...
http://fizy.com/tr#s/1aiyl4
yurdun önünden almaya gittim gene sevgilimi,
ellerim arkada birleşmiş, sözde ona vereceğim gülü saklıyorum, o vaziyette sarılıp öpüştük filan,
"hımm ne var bakiyim orda, daha hediye vermek için erken değil mi?? * " deyip güldü.
gülü sırtımın ardından çıkarıp, mazlum aşıklar gibi hafiften kafamı da bükerek masalsı şekilde sunmaya çabaladım *
epey güldü o hallerime, gözleri de aldığım gül e güldü..yanakları pespembe olmuş halde, gülü ellerine alıp tekrardan sarıldı bana..bu sefer daha uzun..meşur lafını söyledi gene.."çok tatlısın sen..tsigalko..bitanem"
ben, daha günün başında bu atmosferi yakalamaktan son derece memnun halde, ona kolumu takdim edip, ilk durağımız olan, daha önce bahsettiğim şu "vıcık vıcık çiftler kafesi" ne doğru yola çıkardım. oradaki kıza kesin gene gıcıklık yapacaktı, gülle kafasına bile vurabilirdi * böylece akşama ve daha sonraya, gülüp gır gır geçilecek anılar çıkacaktı ortaya..
mekana gittik, birer kahve içtik..beklediğimin aksine, kızı giblemedi bile benimki, herhalde o gün biraz beni denemek, ya da ilgi çekmek için öyle kıskançlık hallerine girmişti..gerek yoktu ki bunlara..zaten tüm benliğim onun değil miydi?
bir saatten biraz fazla oturduk diye hatırlıyorum,
çıktık, bu sefer ikinci durağımız olan, "bizim mekan" a gidiyorduk..bu gene masa rezerve espirisini yapıp beni bir kez daha utandırdı sağolsun *
orada da benzer şekilde, az ama aşk dolu zamanlar geçirmiştik..yalnız durum şu ki, günün anlam ve önemine binaen, etrafımızdaki insanların %90 ı filan çift, onun %90 ı filan da mütemadiyen bir sevişme ve öpüşme halindeler..anlayacağınız bir biz seviyeli çift modunda kasmaktayız..
bu öpüşenlere bakıyor, kaş göz kaldırıyor filan..bizim mekanda rast geldiğimiz çiftler birinde, benim hemen sağ-arka çaprazımda çocuk, kızı resmen sömürüyor beyler, inanın böyle çıps çıps diye ses geliyor dıbına koyayım.. mine bir ara bir kaç saniye bunları izledi, "çizgi film izleyen çocuk" gibi gözlerini iri iri açıp, "ayıp bir şey duymuş küçük kız çocukları gibi ağzını yarı güler, yarı yuvarlak hale getirerek..bana döndü,
"uoohaa yaa sindirdi resmen" dedi gülerek, ben koptum bu sefer tabi, o koptu..millet yiyişiyor, biz gülüşüyoruz..ben durumdan şikayetçi sayılmam çünkü çok eğleniyoruz..
neyse, buna benzer epey şeyle dalga geçtikten sonra nihayetinde oradan da çıkıp, benim biletlerini çoktaaan ayarladığım filmin, uygun seansına doğru yola koyulmuştuk.. -
109.
+12sinemada da güzel vakit geçirdik diyebilirim*. film fena değildi, filmin büyük bölümünde başının huzur verici ağırlığını omzumda hissettim, ara sıra eğilip öptüm..o beni öptü..nereme denk gelirse..boyundan, kulaktan biraz kaptırdık beyler karanlığın da etkisiyle..içim epey hoş olmuştu aq..hatırlayınca hala muzip bir gülümseme belirir yüzümde..Tümünü Göster
sinema çıkışı, artık tamamen bulutlar üzerinde yürüme levelindeyiz, saat akşam 8 filan olmuş, canlı müziğe gidicez, o mekanı da beraber konuşmuştuk zaten..ben artık hediyemi filan orada takıcam, beraber şarkılara eşlik edicez, mum ışıklı masamızda, o loşluğun da verdiği gizemlilikle, birbirimizi süzücez yandan yandan..belki öpüşücez..gerçi onları hesap ederek ilerlemiyordum ben bu ilişkide, şimdi dışardan baktığım için böyle rahat tespitte bulunabiliyorum..ama olayın içindeyken, eğer seviyorsanız..bunların hiç birinin farkında bile olmuyorsunuz zaten..
mekan gittik, müzik 10-15 dakikaya başlayacak..harika bir ortam var, epey kalabalık..bizim masamızın yeri de oldukça güzel asma balkon katında, az görülen, çok gören bir yerde, tam pusudayız yani ;)
loş ortamı, mum ışıkları destekliyor, masanın üzerinde kuru gül yaprakları, her yerde o güne özel süslemeler,
iyi de bir solist var, hatta o hatun ve tayfası sonradan kasette yaptı, burada olan herkes de tanıyordur onu..adını söylemeyeceğim huyum olduğum üzere,
gece başladı, biz müziklerle kendimizden geçiyoruz, göz gözeyiz, diz dizeyiz, vücutlarımızın birer yanı, siyam ikizleri gibi birbirine yapışık..benim gülümsemekten ağzım yırtılacak aq..
neyse bunlar ara verdi, hah dedim, tam şimdi şarkılarla da kendimizi bulmuşken, tam hediye zamanı,
çıkardım kolyeyi, kutusunu uzattım, bu baktı, gülmeye başladı,
"ne o evlenme mi teklif ediceksin bana" gülüştük filan..ben biraz kızarmış olabilirim..*
kutuyu açtı, kolyeyi görünce yine erik tanesi gibi oldu gözleri.."amaa çook güzel buuu" deyip burnumun üzerine bir öpücük kondurdu, sarıldı, başını göğsüme dayadı..
"takmamı ister misin?" dedim *
"tabii" dedi, saçlarını yukarıda topladı, ben arkasına geçtim, zinciri ayarlayıp narin boynuna doladım, çıt çıtını birleştirdim..sonra dayanamayıp o tatlı ensesine bir de öpücük ekledim:
"hayatımın güneşine.."..
bu arada bu gece ikinci sırada paylaştığım yunanca şarkı bağımlılık yapabilir beyler uyarayım, 20. repeatım filan sanırım..her açışımda böyle oluyor *
panpa sakin olaydın ya *
http://fizy.com/tr#s/1ahgas
evet..beyler, o an kendimi zirvede diye düşünüyorum..yani, muhtemelen daha fazla mutlu olunamaz..bu, kolye ucuna filan bakıyor paso, bakıp bakıp gülümsüyor, defalarca teşekkür etti..ben tabi, acayip şişmiş durumdayım lan helyum balonu gibi oldum, bir salsa beni kesin uçucam * artık dudaklarımın kenarı resmen acıyor, ama duramıyorum lan sırıtmadan, ağzımın iki yakasını birleştiremiyorum, inek şabandan halliceyim..
neyse,
grup tekrar başladı,
biz gene hülyalar içindeyiz..ellerimiz havada, kafa kafaya dayanmışız, leylalarr gibi eşlik ediyoruz her şarkıya..çok da allahsız bir repertuar yapmışlar ulan, iyice kaybettik kendimizi..
gece öyle sürerken, bunlar son bir ara daha verdiler, 1 saat daha söyleyip bitirecekler, saat 12 ye geliyor..
sonra bizim kız, "ben bi lavoboya gidip gelicem" diye gitti..ben de o ara telefona bir bakayım dedim ki, obaa..cevapsız çağrılar, 3-5 tane, bir de mesaj,
baktım kim? annem, babam *
mesaj da babamdan, "bu gece senin ne meşguliyetin olabilir ki lan eşek sıpası" yazıp sonuna göz kırpmış... seviyorum bu adamı ya *
ben öyle salak salak güle durayım, benim kız geldi, ama yalnız değil,
yanında üç tane zenc... * *
yanında bir kafe çalışanı bir kadınla çocuk da var, birinin elinde küçük boy bir pasta, öbürünün elinde bir hediye kutusu, şu noel babanın bıraktığı cinsten *
obaa...
beyler ben şoklardayım lan..
"sevgililer günün kutlu olsun bitanem" deyip yanağıma bir öpücük kondurdu,
pasta masaya konulunca seçebildim, pasta sarı lacivert beyler * üzerinde ismimiz var, kremayla kalp malp çizilmiş,
hediye paketini de bıraktılar masaya, sonra da, ben öyle ablak halet-i ruhiye de iken, bu da yanağıma dudaklarını kondurup, beni öperken bir kaç poz resmimizi çektirdi elemanlara,
yalnız varya, bilerek alıyor o kareleri, kesin ilerde bakıp gülmek için, zira ben acayip ambale haldeyim, böyle sürpriz doğum günü partisine kurban gitmiş şaşkın ergenler gibiyim..
neyse..oturdu bu yanıma..elemanlar gitti, müzik yeniden başlıyor..
ben şoktan çıkabilmiş değilim..
"paketi açmıcan mı tatlım?" dedi..
robot robot aldım elime paketi, başladım açmaya..
arkadaşlar teknik bir sorun oldu belli ki * -
110.
+11paketi açtım,Tümünü Göster
içinden kırmızı renk boyanmış, ahşap bir kutu çıktı, menteşeli kapağını kaldırdım,
içindekileri tek tek yazıyorum,
jean christophe granger in kızıl nehirler kitabı,
ac/dc back in black albümü cd si
benim parfümümden* yeni bir 50 lik
bunun büyük boy, yazın, üzerinde beyaz bir elbiseyle tahta salıcakta çekilmiş şahane bir resmi..
beraber gittiğimiz hemen hemen her mekandan bir hatıra (şekeri-tuzu-bilmem nesi..sinema biletleri)
sporcu bilekliği (şu ter silme bilekliklerinden)
küçük altın kutularının içine konmuş küçük bir tutam, altın sarısı saçlar (onun saçları..)
en altta da benim ilk buluştuğumuz gün çok beğendiğim renkli-enine çizgili kazağının aynısından bir tane daha..
beyler..nefesim kesildi lan..yemin ederim ölüyorum..sunni tenefüs mü ne hal edecekseniz edin aq..
ciddi anlamda, mutlu olmaktan ziyade, kendimi kötü hissetmeye başlamıştım,
hani şu, 360 derecelik açının, aynı zamanda da 0 derece olması gibi..
ne biçim bir hediyeydi bu beyler..biz ne olmuştuk böyle? ben ne yapmıştım bu kıza?..ne yapmıştım da bu derece kaynaşmıştı ruhlarımız?
ne yapmıştım da birlikte ritim tutmaya başlamıştı kalp atışlarımız?
ne yapmıştım ben?
aşık olmuştum..
aşık da mı etmiştim?
bu derece??
... 18 yaşındaki bir çocuk için fazlaca büyük bir sorumluluk... içkiyi fazla kaçıran sarhoş olurdu... aşkı fazla kaçıran, ondan da sarhoş..
sarhoştum be beyler... çok ama çok sarhoştum...
http://fizy.com/tr#s/1ajf3i
gece sona ermişti, hediyelerimi aldıktan sonra girdiğim o şok halinin etkisinden hala kurtulamamıştım..
mekandan çıktık, mine kolumda, omuz omuza yürüyoruz..
aşıklar yoluna girdik, benim bir elimde hediye kutusunun olduğu poşet, bir elim onun kolunda..leyla gibi, resmen onun zütürdüğü yere gidiyor ayaklarım, benim beynim devre dışı..
epey yürüdük..
yoldan saptık..gecenin içinde kaybolmaya başlamıştık..
daha önce girmediğim sokaklara girmiş..daha önce görmediğim yolları görmüştüm..zaman, mekan mevhumları kaybolmuştu benim için.
boş sokağın birinde epey ilerledikten sonra, nihayet konuştu,
"teşekkür ederim her şey için..harika bir geceydi.."yanağıma bir öpücük kondurdu..iyice sokuldu boynuma..
ben de teşekkür etmek isterdim ama aklıma minnetimi tanımlayacak değil cümle, kelime,..hece bile gelmedi.
ona doğru döndüm, kolundaki kolumu beline dolayıp kendime doğru iyice yaklaştırdım..şimdi burun burunaydık..
gözlerinin mavisi, görüp görebildiğim tüm açılarımı kaplarken, en ufak bir itiraz duymadım dudaklarından..iyice yaklaştım..dudağının kenarından küçük bir öpücük aldım..sonra bir daha... bir daha... ve her defasında yasaklı bölgelere birer milim daha yaklaşarak..
sonra hafifçe uzaklaştım yüzünden..elimdeki poşeti usulca yere saldım..ahşap, asfalta değince tok bir ses çıkardı..boşalan kolumla yanağına uzandım... güzel yüzünü inceledim öyle..bir-iki saniye..gözlerinde gördüğüm ifade beni memnun etti, artık bazı şeyleri aşmanın vakti gelmiş miydi?
o karanlık ve boş sokağın orta yerinde,ellerimiz birbirinin belinde, yüzünde, omuzunda olduğu bir halde..dudaklarım, dudaklarına yaklaşırken fısıldadım.."seni seviyorum"...
takip eden panpalarıma iyi geceler *
yarın görüşmemiz biraz zor ama fırsatım olduğu takdirde muhakkak 2-3 part atarım diye umuyorum.
iyi geceler arkadaşlar, -
111.
+13..o kadar yakındım ki şimdi ona, sadece bedenen değil, ruhen de en yakın olduğumuz andı bu ilişkimizde.. soluk alış verişlerinin hızlandığını farkettim, sıcak nefesini, dudaklarımın üzerinde hissettim.. hani sıcak bir yaz günü, klimalı bir bakkal dükkanına, kapının açılmasıyla dolan o ani yel gibi.. sıcak..huzur verici bir sıcak..Tümünü Göster
biz, vücudumuz tamamen birbirine bitişik, dudaklarımızın arasında sadece milimler olduğu bir vaziyette, o boş sokakta, belki de o an dünyanın tüm çiftlerinden daha masum, daha savunmasız, daha menfaatsiz, daha hesapsız,..sunmak üzereydik birbirimize bir başka boyutta daha sevgimizi..
dudaklarımı onunkilerin üzerine kapadım.. itiraz etmedi, tereddüt dahi etmemişti zaten ama, iştirak da etmedi önce,
sakindim, çünkü bu kızı cinsel ve içgüdüsel hislerin gölgesinden çok ama çok uzakta öpüyordum.. insan, birini çok sevince artık böyle, nasıl diyeyim, yemek ister ya resmen, misal küçük kardeşlerinizi, pamuk babaannelerinizi, o kadar çok seversiniz ki, o elmacık yanaklarından ısırmak gelir içinizden, ancak öyle ifade edebilirsiniz sanarsınız içinizdeki yoğun duygu selini..
işte ben de öyle öptüm onu, dudaklarım dudaklarının üzerinde, öylece durdum bir kaç saniye, sonra biraz daha ileri gittim, o baldan, şekerden tatlı alt dudağı, şimdi benim iki dudağımın arasındaydı.. reaksiyon gösterdi, beni saran elleri daha da sıkıldı belimde, omzumda, dudakları kıpırdadı, şimdi benden bir kaşık balı da o çalmıştı ağzına..o kadar yavaş, o kadar ürkek ve o kadar temkinli davranıyordum ki, sanki onlarca katlı iskambilden bir kulenin çatısını tamamlıyor gibi.. hassas..narin.. nefesimi tutmuş bir halde..
öyle kaldık biraz,
sonra ben, usulca çektim dudaklarımı, çok yavaş, o kadar yavaş ayrıldı ki birbirinde, bir türlü vedalaşamayan sevgililerin ellerinin ayrılışı gibi, bebeğin ağzından alınan emzik gibi.. dudaklarımı, dudaklarından kurtardım..ama tatlı bir inatla.. sanki hem bırakıyor, hem de bırakmak istemiyormuş gibi.. tutkalından ayrılan bir kağıt parçası gibi... gibi.. gibi işte...
yüzüne baktım, gözleri eğikti.. yüzünde pek çok duyguların karışımından bir ifade..az önce ballandığım dudaklarında küçük bir gülümseme..
sonra o da kaldırdı gözlerini, tekrar göz göze geldik.. sessiz gecemizin fonu deliler gibi çırpınan yüreğinin ritimleri olmuştu artık.. kendi göğsüme bitişik göğsünün altındaki kıpırtıyı, sanki benimmişçesine sahiplendim, ortak oldum heyecanına..
gözlerimiz kararlılılaştı, anlaştı..bir kez daha birbirimize doğru eğilirken başlarımız, ellerimiz de omuzlardan, boyunlara kayıvermişti sihirli bir şekilde.. şahsen ben, hiç hareket ettirdiğimi bile hatırlamıyorum, kendiliğinden olmuştu sanki..
bu kez çok daha ihtiyatsız bir araya gelmişti, birbirine bir kaç saniye evvelinden aşina dudaklar..
ben, bu sefer tutkuyla öptüm onu.. yanlış olmasın, gene öyle naif, öyle kırılgan, hassas bir şekilde..ama artık korkmayarak,
ve o,
karşılık verdi bu kez,
her türlü içgüdüden ve kolpalıktan uzak, birbirimize, birbirimizin en değerli özünden armağan ederken, başka hiç bir şey düşünmeye gerek duymadı beynim.. bomboş..ve sadece o ana odaklı..o anın duygularını, mümkün olduğunda katkısız ve saf bir biçimde kaydetmeye hazır. size bu satırları yazdığım şekilde..
o şekilde ne kadar öpüştük bilmiyorum, ama ben artık omurgamda, belimden başlayıp boynuma değin uzanan o tatlı karıncalanma hissini iyiden iyiye hissetmeye başlamıştım, daha önceki öpüşmelerimden epey farklıydı, zira,
sadece karşısındaki sömürmeye odaklanmış dudakların yerini, karşısındakiyle uyumlu, adeta onunla dans eden dudaklar almıştı,
normalde göğüsleri, kalçaları ya da bacak arasını avuçlaması gereken ellerin yerine, bir güvercin tutuyormuşçasına narin, ama güvenceli bir şekilde boyna dolamış eller vardı,
ereksiyon olmadım..
karşımdaki dişi inlemedi, kendini kaybetmiş numarası yapmadı..
diyorum ya, farklıydı beyler.. çok ama çok farklıydı..
siz hiç sevdiğiniz, ama öyle çikolatalı gofret sever gibi değil, adam gibi sevdiğiniz biriyle öpüştünüz mü? hah.. işte o zaman beni anlıyorsunuz demektir.. anlayamayanların da en kısa zamanda anlayabilmesini dilerim, çünkü her insan evladı bu duyguları yaşamalı, yaşatmalı bence,
insan olduğu için yapmalı bunu, sokaktaki köpekten, çiftlikteki attan, inekten farkı olduğu için yapmalı.. yaşamalı..çünkü biz, sadece zevk ve üreme için ciks yapan bir organizmadan çok ama çok daha fazlasıyız..biz bunu hak ediyoruz..
dudaklarımız bir kez daha ayrıldı, olayı başlatan olarak, bitiren de yine ben olmayı seçmiştim, çünkü her ne kadar artık duygularım köpürüp taşmakta olsalarda, karşımdaki, bazı sınırları olan insana da saygı duymalıydım.. çünkü seviyordum, sevginin büyük bölümü de bu karşılıklı anlayış ve saygıdan temellenmekteydi zira..
yüzünden yüzümü uzaklaştırıp, onu tekrar incelemeye başladım,
ilk öpüşmemizin etkisini merak etmiştim ne yalan söyleyeyim.. -
112.
+14..ben de o duygusal anaforun içinde çıktığım anda, ilk farkettiğim şey inanılmaz biçimde gümbürdeyen kalbi oldu.. kendi kaburgasının üzerini geçtim, artık neredeyse benimkinin üzerinde hissediliyordu.. bense tam tersi ulan.. hiç atmıyor neredeyse,Tümünü Göster
heyecandan, birimizin ki coşmuş, birimizin ki de durmuştu herhalde *
yüzünü inceledim, çok heyecanlıydı beyler.. edebiyat kasmayacağım, bildiğiniz heyecan işte..o günlük hayatta defalarca cümlelerimiz içinde kullandığımız kelimenin, yüze vurmuş hali, resmolunmuş hali..
soluk soluğa "şuraya oturalım.." dedi, yolu yanındaki sitenin bahçe duvarını gösterip, geçtik, oturduk... bu hala kendini toparlamaya çalışıyor, açıkçası ben de biraz tırstım, çünkü tamam, iyi tanıyoruz birbirimizi, epey şeyden bahsettik de, genelde iyi şeylerden konuştuğumuz için birbirimizin kronik hastalığı vb. var mı yok mu bilmiyoruz.. içimden dedim "oha lan kızın kalbi filan mı var yoksa?"
herhalde bir çiftin başına gelebilecek en tuhaf ve talihsiz şeylerden biri olurdu olası bir fenalaşma vb.
yarı şaka yarı ciddi sordum,
"canım? iyisin demi?"
güldü.. gene aklımdan geçenleri okumuştu anlaşılan.. biraz da saflığıma güldü yani, "iyiyim.. iyiyim, kalbim filan yok.. yani şu ana kadar yoktu" gülüşmeye başladık.. elimi aldı, göğsünün üzerine zütürdü, bu kez de avcumla hissettim bu yaramaz ve zıpır şeyi *
sonra o da avcunu benim kalbimin üzerine koydu.."solda demi senin ki de? yanlış olmasın?" gene salak salak gülmeye başladık, hani böyle ayıp, ya da hafif rezil olabilitesi olan şeyler yaptıktan sonra insan sinirleri bozulup salak salak kıkırdar ya, aynı o hesap.. benim çocukluğumda "değerli" diye bir köpek vardı, çizgi film..aha işte ben aynı öyle gülüyorum o ara (hııı hıı hııı * ).
neyse bu benimkiyle ilgili durgunluğu espiri konusu yapınca bende,
"senin ki ikimiz için de atıyor zaten bu gece" deyip zaten utanmış olan sevdiceğimi iyice utandırdım.. önüne döndü, manalı manalı gülüyor,
sonra,
ikimizin birden bu kez sonu 3. bir öpüşmeyle bitecek olan o geceki son kopuşumuza neden olan şeyi ona gösterdim,
"mine... yavrum ya ilk öpüşmemizi türbe önünde yapmışız güzelim? amma mübarek adamım haa"
harbiden de bizim oturduğumuz duvarın karşında, mini bir türbe ve minaresiz bir cami var, dışarda bir kaç mezar taşı..lan iyi çarpılmamışız *
bu baktı, "aa sahiden.." sonra da yine gülmeye başladık dediğim gibi, ve bir kez daha, bu kez biraz daha uzun öpüştük oturduğumuz yerde,
sevmiştik dudaklarımızın tadını.. birbirlerine olan tandansını.. dansını..
sonra ayağa kalktık nihayet,
ben sağa sola bakındım biraz..lan sanki bir şey farkedecek, gören olduysa, göreceğini görmüştür zaten.. daha ne bakınıyon..
sonra el ele tutuştuk, kırmızı başlıklı kızın sepetini sallaması misali, biz de birleşik ellerimizi sallaya sallaya, bir kez daha gecenin içinde kaybolduk.. -
113.
+10kader, ne zaman saldıracağı belli olmayan,asla uyumayan bir düşman gibidir..ve çoğu kez siper dışında yakalar sizi..Tümünü Göster
biraz ileri sarıp, perşembe gününü anlatmak istiyorum, zira bu duygusal yakınlaşmadan sonra geçen ilk 2-3 günü anlatmaya kalkarsam burada mini boyutta ve son derece cıvık bir aşk romanı çıkabilir..öyle ki, böyle sivilceli, 7 numara gözlüklü ergen kızlar bile okurken zorlanırlar o duygusal yapışkanlıktan ötürü..
neyse, ne diyordum,
perşembe günü,
mine nin dersi o akşam erken bittiği için buluşmaya karar vermiştik yine,
zaten hemen her gün buluşuyoruz,
o gün de bunun dersinin bitmesini bekledim okulda, 1 saat filan anca sürmüştür zaten, geldi, çıktık, bizim mekana gidiyoruz.
neyse mekana vardık, bir baktım, benim uğurlu masam dolu... (şu ilk oturduğumuz filan hani)
pff..şimdi sevgilinle geldin mi, o masaya oturacaksın yani arkadaş, hele ki bir de bu derece yakınlaşmışken..
bu küçük aksiliği sineyi çekip karşılıklı oturmuş agalı magalı konuşan iki sap gerizekalı liseliyi (sözüm meclisten dışarı) orada bırakıp, daha iç taraftaki bölüme geçtik,
oturduk, karşılıklı oturduk çünkü arka bölümde 2-3 masa daha dolu..çoğu da arkadaş grubu, biz de öyle milletin gözü önünde görmemişler gibi sevişelim istemedik yani *
gene klagib, pek çok şeyden konuşabildiğimiz ve konuştuğumuz her şeyden de zevk aldığımız, konuları çılgınca dallandırıp budaklandırdığımız bir akşam, bu karşımda gülüyorr, konuşuyorr, ama böyle cıvıl cıvıl, neredeyse cik cik leyecek, e ben çok mutluyum tabi..düşünüyorum da, yahu ne bozabilir ki benim mutluluğumu? insan daha ne kadar mutlu olabilir? bizi ne ayırabilir lan? bizden daha uyumlu kim olabilir?
düşünüyor..ve hayatla inceden inceden dalga geçiyorum.."hahaha..mutluyum olum ben..mutluyuz biz, var mı lan?! var mı aq?!"
ama büyük konuşmamak gerekir..diyorum ya..kader asla uyumaz..ve siz tam dalmışken saldırır..
arka bölüme açılan koridorun ağzına, yani kafenin dışına doğru bakan sandalye de ben oturuyorum, koridoru bizim bölüme bağlayan kemervari dizayn edilmiş geçiti görebilen benim..mine odanın içine bakacak şekilde oturuyor,
neyse biz böyle cıvıl cıvıl ötüşürken kafenin elemanı gelip birilerine masa ayarlamaya başladı, "sizi böyle alayım isterseniz? burada boş var?"
"tamam" dedi birileri..sesleri tanıdık geldi..ve işte o an, benim için zamanın ve canlı cansız her şeyin sabitlendiği o saniyede, bölme girişinde o yüzler göründü..oldukça tanıdık..
tanıdığıma lanet ettiğim yüzler...
gecenin son partını yazıyorum arkadaşlar, bu seferlik böyle olsun,
biraz uzun tutacağım bakalım
http://fizy.com/tr#s/1a5gkn
ozan ve ayşen, girişte durmuş, içeride elemanın onlar için hazırladığı masayı tartıyorlardı..
benim mekanımda..benim kafemde..benim saatlerimde..ne işi vardı bu şerefsizlerin?
size söylemiştim beyler..yüzüm..lanet yüzüm ve onun, ruh halimi ortaya yansıtmaktaki karanlık hüneri..kim bilir gene ne şekle girmişti..
mine, hafifçe arkasına dönüp, benim bir-iki saniyeliğine de olsa bakakaldığım ve ağzımı yüzümü kaydıran sahneye bakma gereği hissetti doğal olarak..ben toparlamaya çalışmıştım ama nafile tabi..
sonra o da döndü önüne..tam ayşen-ozan yanımızdan geçer ve benim hafif arka sağ çaprazımdaki masaya otururken..
beyler..
çok..çok tuhaftı yahu..yani..nasıl oluyor da hala..ve hala..sadece onu görmek bile beni bu kadar dağıtabiliyordu? nasıl becerebiliyordu beni her şekilde mutsuz etmeyi? nasıl başarıyordu iç dünyamı altüst hale getirmeyi?
mine, gözlerindeki -az önce fener gibi parlayan- ışık sönmüş, yüzü düşmüş bir halde dönmüştü bana..sözde hala gülümsüyordu ama, buz gibi, soğuk..bir infazcının gözlerindekine benzer duygusuz bir gülümseme..
bana sormasını bekledim..-hatta içimden yalvardım- "kim bunlar tsigalko?" diye..sormadı..sorsaydı ya? sallasaydım ben de..geçiştiriverseydim..espiri konusu yapsaydım..
ama sormadı..
eh..belli ki zaten biliyordu... yüzündeki ifade de aksini iddia eder gibi değildi zaten..
az önce ne hakkında konuşuyorduk bilmiyorum..ama her neyse bir an da sönüvermişti..ben, konuşmaya çalıştım ama, beceremedim..o hala soğuk soğuk gülümsüyor bana..dudakları incelmiş..gözleri boş ve donuk bakıyor..
bitmek bilmeyen bir an..geçmek bilmeyen saniyeler... yine beynimi okuyordu... eminim..
sonra aniden, durumu kurtarma adına kullanılabilecek bir mucize oldu..aramın iyi olduğu eleman gelip, "dostum, senin yer boşaldı, istersen oraya alabilirim sizi?" dedi..
oh..
oh..
"tabi tabi geçelim" dedim, resmen balıklama uçarak..mineye onaylatmayı bile unutuvermiştim..genelde ben en ufak şeylerde bile nezaketen onun okeyini de alırdım, zaten hiç itiraz ettiği olmamıştı ama diyorum ya, yine de sorardım..tsigalko sorardı..
apar topar kalkıp, masamıza doğru ilerlerken, beynimin tüm blokesine ve itirazına rağmen, adeta refleks olarak dönüp arkama baktım, yine sadece 1 saniyeliğine..
ozan leoparlar misali ayşeni boynundan yakalamış, kız da gözlerini hafifçe kısmış, tam bir vahşi doğa belgeseli..
ve tabi bu bakışım da mine tarafından farkedilmişti..
ben allak bullak, ne düşüneceğimi, ne düşünmem gerektiğini şaşırmış bir halde yeni masamıza oturmuş, onun yerleşmesini bekliyordum. -
114.
+8nihayetinde yine göz göze kalabildik, ve bu kez, o malum masanın da atfosferinden mütevelli, baş başa gibiydik,Tümünü Göster
o, bir gram bile değiştirmediği o soğuk-gülümser yüz ifadesiyle beni süzmeye devam ederken, ben baktım olacak gibi değil, salağa yatmaya karar verdim;
"hayatım? bir sorun mu var?"
bakmayı sürdürdü..
"minecim?..bir..so.."
"ben de aynısını sana soracaktım canım" dedi buz gibi..
"yı..yo... neden?"
"bilmem? sorun yaşıyor gibi görünen sendin" gülümsedi..bir pgibopat gülümsemesi..bir cellat gülümsemesi..az sonra ruhumu parçalarına ayıracak, baltasını bileyen bir cellat..
daha fazla salağa yatamazdım, çünkü durumu toparlamak şöyle dursun kötüleştirmişti.. harbi adamı oynamaya karar verdim;
"evet.. şey, görmekten pek hoşnut olmadığım yüzler gördüm doğrudur" dedim, sıkkın sıkkın..
"hımm.."
"ondan yani, biraz etkilenmiş olabilir, yoksa bir sorun yok bende yani... sen de yok değil m... "
"ama etkilenmemen gerekirdi"
sesi normalden bir perde yüksek çıkmıştı..
"ne..nas"
"etkilenmemen gerekirdi!"
züt gibi kalmıştım.. sırtım terden yapış yapış olmuştu..tam bir şeyler gevelemek umuduyla ağzımı açıyordum ki yine konuştu,
"onca şeyden sonra.. yaşadığımız onca şeyden sonra.. senin için yaptıklarımdan sonra... etkilenmemen lazdımdı tsigalko???
bu sefer bariz şekilde yüksek sesle konuşuyordu.. yerimde sinip göz ucuyla etrafa bakındım.. yakın masalarda, insanlar kesin duymuştu
acaba ayşen duymuş muydu?
ayşen?
hala ayşen diyorum?
hala ayşen diyorsun tsigalko? farkın mısın? kendin de misin? kendimde miyim?
ben üzerime hücum etmiş karanlık düşüncelerle boğuşurken, mine tekrar saldırdı,
"hala bu kadar etkileyebiliyor seni öyle mi? her şeye rağmen?"
bu sefer biraz silkindim,
"mine..bak, etkilemesi önemli değil, benim ne düşündüğüm önemli..ben, kötü duygular taşıyorum artık onlara karşı anladın mı? duygusal ve duygularının etkisi uzun süreçli biriyim biliyorsun... bunun senin işine gelmesi gerekir.."
"öyle mi? bu işin iyisi kötüsü olmaz, hiç bir şey düşünmüyor olmalısın, hiç bir şey düşünmüyor olmalıydı!" deyip masada iyice dikleşti, bana doğru yaklaşmıştı karşıdan..
"öyle.. çünkü..çünkü,ben seni seviyorum ve, yani bu ..bu güçlü duygusallığım da onun teminatı gibi... "
saçmalamaya başlamıştım farkındaysanız..
iyice masaya abanıp yüzüme yaklaştı, bu kez bağırarak,
"lütfediyorsun canım benim.. unutamıyorum demiyorsun da , lütfediyorsun.. sağol ya..çok sağol" dedi..son "sağol"u bütün kafenin duyduğuna eminim..
ayşenler de kesin duymuştu... *
ben bu son çıkışının ardından, zaten kopkoyu olan ruhumun da etkisiyle, yine o yüzümü nasıl bir şekle sokup "mine, kendine gel" diye serinkanlı ve tehditkar şekilde tısladıysam artık, kız aniden olduğu yere sinip yüzüne "iyi..iyi.. öyle mi? öyle olsun" tarzı bir bakış yerleştirdi,
ben dişlerimin arasından,
"ne yapayım yani?" dedim yine düşük sayılabilecek bir ses tonuyla.."ne yapayım?..seni seviyorum diyorum? senden başkasını düşünmüyorum diyorum, ama belli ki bu nefret de bir şekilde, bir süre içimde kalmaya devam edecek..ne yapayım daha? ben ne yapayım?"
diye saydırdım,
"senin bir şey yapmana gerek yok" dedi.. masadan kalktı.."zahmet etme,ben yaparım"
ok gibi fırladı, tam yanımdan geçerken son anda kolunu yakaladım,
"kızım, ne yaptığının farkında mısın sen?
zorladı,
"mine, otur şuraya, herkes bize bakıyor"
"bırak kolumu.. bırak yoksa bağırıcam daha beter rezil olucaz.. bırak!"
bırakmak zorunda kaldım..bu geniş adımlarla uçarcasına kafenin girişine doğru seyirtirken, ben tamamen donakalmış bir vaziyette arkadasından onu seyrediyordum.. çıkışa gelip kapıyı açmak için yanlamasına döndüğünde ekşimiş, ağlamak üzere olan yüzünü hayal meyal gördüm.. -
115.
+9önüme döndüm..Tümünü Göster
beyler o an,
yer yer yarılsaydı da,
ben içine girseydim işte..
batsaydım kalsaydım oraya...
bir daha çıkmayacasına..
yüzüm, gözüm boynum.. alev alev.. kafamdan aşağıya kızgın yağlar, kaynar sular akıyor.. midem bulanıyor... boynum başımı taşımıyor.. masaya yığıldım yığılacağım..
öyle bir kaç dakika kaldım..
neden sonra kafedeki aramın iyi olduğu çocuk geldi,
"dostum, iyisin değil mi? yapabileceğim bir şey var mı şu an için?" dedi, elini omzuma koyup,
oha aq..onlar bile olayın farkındaydı..bir daha yüzün tutarsa gel bu mekana işte..
"yok..yok abi sağol.." dedim zorlukla.."hesabı... alayım ben.."
"tamam bu gün gerek yok" dedi,
"yok abi, olmaz öyle.." lan sanki yeterince utanmadık, bir de sen utandırıyorsun,
"yok yok, bana yazdırıcam ben, tamam halloldu o iş..sen çık git şimdi peşinden hemen.. daha ilk çıktığı an gitmen lazımdı be abisi.."
öyle mi yapmam gerekirdi?
beyler?
süklüm püklüm yerimden kalktım, elemana teşekkürümsü bir şeyler söyledim.. sırtımı sıvazladı..vay aq..içtiğim çaylara ödediğim kazık hesaplar helal olsun lan.. delikanlı, delikanlıyı bu günde bulur işte.. hesap mesap değil mesele beyler biliyorsunuz, mesele, orada günlüğü bilmem kaç liraya çalışan bir elemanın bana yapmış olduğu manevi bir hareket.. yoksa ben az önce öyle bir bedel ödemişim ki,
o hesap gibi milyon tane olsa gene dengelemez..
kafeden çıktım,
soğuk yüzümü yakarak bana "naber lan yannanım" dedi.. yaraktan halliceydim zaten.. haksız sayılmazdı..
merdivenlerden inerken, kafam çorba olmuş bir vaziyette, sersem salak bir şekilde iki kere düşme tehlikesi atlattım..
ne olmuştu böyle yahu..
ne oluyordu?
ben..ben hala ayşen mayşen diye sayıklıyor,
mine, o beni çok seven, biriciğim mine daha anında ağzıma sıçıp gidiyor..
tek bir saniye ile, bütün hayallerim, kendi çapımda kurmaya çabaladığım geleceğim yerle bir oluyor..
ne oluyor beyler?
hayat neden beni hep böyle, en amansızca ve en mutlu olduğum anlarda sınıyor?
bu beyin ambalesi ve karmaşık haller içerisinde bir vaziyette, ellerim çeplerimde, kısa ve seri adımlarla, ilerliyordum şehrin soğuk sokaklarında...
sonra birden bire durdum..
istop eden bir araba gibi,
zank diye..
dışardan bakan, sorunlu sanmıştır o hareketimden sonra beni.. insanların akıp geçtiği o kaldırımda, öylece durdum.. sinyal vermeksizin...
kaldım.. belki saniyelerce, belki dakika...
yanımdan annesinin elini tutan küçük bir kız çocuğu geçti, kafasında kırmızı beresi.. dönüp baktı.. meraklı meraklı "bu abi ne yapıyor böyle" dercesine... elinde deri çantası, pardösülere bürünmüş orta yaşlı, alaca bıyıklı, ciddi suratlı bir adam geçti.. umursamadı bile..
anılar geçti...
hayatım geçti...
bir film şeridi gibi,
rüzgar gibi geçti...
şu son 5.5-6 ayda yaşadıklarım..
ayşenin gururumu paramparça edişi geçti yanımdan..
okan ın zorunlu gidişi geçti...
nilay ve tolga nın döndürdüğü dolaplar geçti..
serhatın yavşaklıkları geçti...
ebrunun umutsuz aşkı geçti...
minenin kırdığı umudum geçti... -
116.
+12tsigalko adında bir adam geçti yanımdan.. adam da demeyelim.. daha çocuk sayılır.. sakalı filan epeyce ama.. aklı o kadar değil..
yürüdü, öyle saf, öyle masum.. yüzünde aptalca bir gülümsemeyle.. belli ki daha bütün bunların hiç birini yaşamamıştı henüz.. hala gülebiliyordu katısız ve pürüzsüz..
tsigalko adında bir adam geçti yanımdan... geçti... ve gitti...
o soğuk kış akşamı.. orada, kaldırımda, bir sokak lambasıymışcasına sabit, yalnız ama etrafına ışık vermeden bekleyen kişi,
artık bambaşka biriydi...
iyi geceler arkadaşlar..
iyi geceler arkadaşlar,
bu gece yazamayacağım malesef, tel den giriyordum..
bu gece erken yatmam lazım zira yarın önemli bir gün gene.
cuma akşamı acısını çıkarırız, görüşmek üzere ;)
selamlar arkadaşlar,
öncelikle yorumlarınız için teşekkür ediyorum, hoş bir atmosfer oluştu başlık altında. hikayeyi analiz etmeniz ve tartışmanız çok güzel zira ben de hala bu olaylar üzerinde dışardan bakan gözlerin değerlendirmelerine ihtiyaç duyuyorum . o açıdan yazdıklarınız benim için oldukça değerli, sağolun.
hasbinallah kardeşimin analizi son derece güzel olmuş, aslında benim de vermeye çalıştığım şey bu, ama fıkra anlatıp sonra da espriyi açıklayan hıyarlar gibi görünmek istemediğim için, yorum kısmını size bırakıyorum, bu arkadaşımız da benimle aynı frekansta düşünerek yüzde yüze yakın doğru tespitlerde bulunmuş. -
-
1.
0lan okuyan 3 kişi miyiz amk
-
-
1.
+1panpa bu yazılar 2010 yıllarında felan yazılmış, kopyala yapıştır yapıyorum. Dinliyeciye hitap eden yazılarda yazara ait, sözlükteki ismi; tsigalko okoronkwo
http://www.incisozluk.com.tr/u/tsigalko-okoronkwo/
Başlığı yoğunluktan dolayı açılmıyor bende de pdf 'si vardı yazıyorum işte. -
2.
0panpa çok sağol cidden beni baya bağladı bu yazı. silinmiş başlığı malesef :/ ben her entrynde 3 şuku var ya 3 kişi miyiz amk diye o yüzden dedim yanlış anlama *
-
1.
-
1.
-
117.
+14... yurda hemen gitmedim. soğuk canımı yakacak derecede işliyordu yüzüme.. olsun, işlesindi, belki o zaman o lanet ifadeyi, hayal kırıklığını, kalbimin ve ruhumun acısının yansımalarını da silerdi.. inanın şu an yanan bir bir yüzü, akan bir burnu tercih ederim, yurda vardığımda duyacağım "ne oldu aga?" "bir durum mu var kanka" tarzı sorulara..Tümünü Göster
salak salak dolandım, yine o kısa ve hızlı adımlarla, sakatlar gibi..
neyse, o şekilde 1 saat filan gezdim her halde amaçsız bir şekilde, yurda gittim, tolga o kadar erken beklemiyor tabi beni, odada yok..
bir de o oda bana sanki uğursuz geldi be beyler.. sanki o cümbüş ortamından, nam-ı diğer "kahvehane"den taşındım taşınalı, benim hayatımın da cümbüşü ve mutluluğu soluvermişti..
yalnız olmak işime geldi, hemen yatağa girdim, telefonu kontrol ettim,
mesaj yok.
neden olsundu ki?
şunu net söyleyebilirim ki, aslında o kadar da çok yakmadı canımı mine nin bu hareketi, eğer orada bizim ilişkimiz tamamen bitmiş bile olsaydı, o kadar yakmazdı, daha doğrusu, "bir anda yakmazdı" diyelim. ayşen de olduğu gibi, tır çarpmışa dönmemiştim bu sefer... o denli şiddetli değildi aslında o ilk izlenimler,
daha ziyade bir at arabasının arkasına bağlanmış sürükleniyor gibiydim.. yavaş yavaş.. uzun vadeli bir acı yatırımı,
ayşen de olduğu şekilde kurşun yemiş gibi değil de, sanki zehirli bir okla vurulmuş gibi,
ve onun doldurması gereken her an da, onun yokluğu yeni bir doz olacaktı hasta bedenime..
tuhaf ama çok güzel uyudum o gece.. bilmem belki de rahatlamıştım biraz, kabullenilmiş çaresizlik mi diyorlar buna? ben ne düşünmek istersem isteyeyim, ne yaşarsam yaşayayım,
hala, bir şekilde,
unutamamıştım ayşeni,
sevgi.. nefret..intikam.. hangi duygu? bilemem..ama hatırlamanın iyisi kötüsü olmazdı söz konusu bu durum olduğunda,
doğru.. hatırlamamalıydım..etkilenmemeliydim, mine nin dediği gibi.
ama hatırladım,
etkilendim beyler,
yeniden ve yeniden..bu kez iki farklı kadeh tarafından, zehirlendim beyler..
cuma günü,
uyandım, giyindim-özensiz-
okula gidiyorum, ama aklım gene çorba gibi, daha sabah kalkar kalkmaz elim telefona gitmiş ve her sabah görmeye alıştığı mesajı görememişti gözlerim:
"günaydın aşkım * "
bir doz zehir daha..
sınıfa biraz erken vardım, buna rağmen gidip en arka sıraya gömüldüm, nilayla oturmak istemiyordum bugün çünkü hem ona kızgındım -ve üzerimdeki acının da etkisiyle bunun sebebini de haykırabilirdim yüzüne- hem de sorması muhtemel sorularla uğraşacak dermanım yoktu.
neyse dersin başlamasına yakın bu geldi,her zamanki sıramızdan el kol yaptı bana "niye öyle oturdun?" gibisinden, ben de "boşver" gibisinden jest mimik sergiledim.
ders boyu bambaşka bir alemde yüzdüm durdum,
olayları değerlendirdim, durumu tarttım, -
118.
+9mine,Tümünü Göster
iyi, hoş, naifsin de güzelim.. yani bu şekilde de olmaz ki? öyle mutluyken, her şey güllük gülistanlıkken sevgililik yapmaya bir şey yok ki? onu herkes yapar,
sen bana öyle zamanlarda lazımdın, hani beni o masada yerin dibine geçirerek gittiğin zamanlarda,
bana teselli vereceğine, yanımda duracağına, bir de sen vurdun, sen baltaladın yeniden yeşertmeye çalıştığım fidanları..
böyle olmamalıydı sevgi..bu değildi aşk.. hani seviyorduk birbirimizi..tek bir bakış, bir kaç mimik mi yıktı bizi?
ben onu, çürümeye başlayan ruhumun kurtarıcısı, uçurumdan yuvarlanırken tutunabildiğin son dal, beni yukarı çeken bir halat, daha da önemlisi,
beni iyileştiren bir şifalı ot zannetmiştim,
oysa ki minenin bu yaptığı, onun da her sıradan kız gibi, "yan etkileri olan bir antibiyotik" den başka bir şey olmadığını göstermiyor muydu?
sözde, önce beni iyileştirmiş, ruhumdaki hastalığı temizlemişti ama, sonra da doz aşımına bağlı, mide bulantısı, ateş, kusma yaratıvermişti..
tüm ders, gözüm açık rüya gördüm deyim yerindeyse.. epey muhakemenin ardından kendimle biraz da olsa mutabakata varmayı başardım.
ders arasında nilay yanıma doğru hareketleniyordu ki ben tuvalete kaçtım.. yüzüme su çarptım... bir yol ayrımındaydım..
geçen gecenin finalinde demiştim ya, artık başka biriyim diye,
beyler ben örümcek tarafından ısırıldıktan sonra spider-man a dönüşen peter parker değildim,
maskeyi takınca çılgına dönen stanley ipkiss de değildim,
bir süper kahraman değildim, olmaya da niyetim yoktu zira,
o yüzden, öyle bir anda değil, yavaş yavaş, sindire sindire oldu değişimim.. mucizevi bir dokunuşla değil, çoğu kez sonunu düşünmeden yaptığım kendi "eski ben e ters" davranışlarımla oldu,
damlaya damlaya göl oldu yani bir nevi..bir zaman sonra okyanus ortasında küçük bir ada parçası olarak kaldı "öteki-saf, masum-" benliğim..
yaptıklarım beni sonsuz bir denize çevirdi.. zaman zaman tsunami yaratıp insanları boğduğum.. zaman zaman kendi genişliğim ve terkedilmişliğimde boğulduğum bir denize..
http://fizy.com/tr#s/1ai0gd
öğleden sonra beden eğitimi dersi vardı,
çantamı açıp eşorfmanlarımı giydim, onun hediyesi olan bilekliği bileğime geçirdim (bir başka doz daha..)..biraz saha etrafında koşar, sonra da gibtir olur giderim diye düşünüyordum ki serhat soyunma odasına dalıp,
"hazırsın demi aga?" dedi
"neye?"
"kanka maçımız var ya bugün? makinelerle?"
haydaa...
tamamen unutmuşum lan..
pek bozuntuya vermeden,
"ha tamam tamam, geliyorum sahaya" dedim..çıktı bu..
doğru, bugün de bir meşkalem vardı beni oyalayacak..bu iyi olmuştu..
beyler moralim bozukken, nasıl bir gibkoluktur bilmem ama çok daha konsantre oynarım..sanırım yine bir çeşit "tutunacak dal" duygusu..
2 numaralı açık basket sahasına doğru ilerlerken kenarda azımsanmayacak bir kalabalık da gördüm, bizim çocukların çoğu, soğuk havaya rağmen şortlu mortlu, karşı taraf desen öyle.. bir ben hıyar uzun eşofman, üzerimde kapşonlu filan, basket oynayacaktan ziyade rap yapacak gibiyim yani,
neyse,
karşı taraf makine 3. sınıflar, olcay var ilk tanıştığımız çocuk, sonra bir tane de artist bir eleman var, ilk dikkati çeken, ısınma hareketleri, şut mut takılırken, kendine en güvenli ve ciddi duran o,
serhat a sordum, eleman profmuş, bildiğin alt kulüp oyuncusu, a2 takımında mıdır nedir artık bilemem, var mı öyle bir şey..her neyse..
maç öncesi halka olduk,
bizim takım, tunahan, necati, ben, serhat ve bekir. tuna gene pivot oynayacak (1.90 bile olmayan boyuyla * ) ben-serhat mevkimizdeyiz, diğerleri de takılacak işte öyle..
karşı tarafı pek tanımıyorum ben, ama dediğim gibi o eleman epey etkili olacak gibi,
bismillah dedik başladık,
ben hem ruh gibiyim böyle..aklım ebesinin amında, hem de focus bir durumdayım..o ikisi nasıl aynı anda oluyor derseniz, ben de bilmiyorum ama birazdan biraz daha tarif etmeye çalışacağım * -
119.
+9maç başladı,Tümünü Göster
çok fazla uzatmayacağım beyler.. sadece karşı tarafı da biraz tanımanız iyi olur zira ilerleyen bölümlerde ortak amaçlar uğruna yollarımız kesişecek.. basket masket hikaye aslında..
gerçi evet bu kısımları yazmayı da sevmiyor değilim, zira istikrarlı olarak iyi yaptığım ender şeylerden biri basketbol, birazcık hevesimi alayım..
karşı takımda olcay denen eleman, tam bir fırlama.. caner erkin in basketçi versiyonu aq..(o zaman ki tuncayın ya da) adam aşırı atletik, müthiş sıçrıyor, eller kollar uzuyor resmen, enerjik..ama bitiricilik çok az..
o artist eleman, adı berkant, bu da yakından bakınca, uzaktan görünüşüne göre epey uzunmuş aq..adam 1.85-1.90 var..(yani bize göre uzun aq..) bunlar da normalde kendi takımında gard oynayan adamı pivot oynatıyorlar mecbur..
neyse..
biz, başta zamanlı filan olsun demiştik ama sonradan ayarlayamamışlar, mecbur 20 de devre 40 da biter şeklinde yaptık, geçen seferki gibi mahalle maçına dönmesin diye,
artı bir de üçlük var, bu benim işime geldi tabi.
ilk devreyi 9-20 önde kapattık, serhat harika oynuyor, pekekentin istediği zaman, daha doğrusu bencillik yapmadığı zaman harika bir asist özelliği var,
benim 4 tane şut isabetim var, toplam 9 sayı..
karşının tüm sayıları o havalı binin pota altındaki müthiş oyunundan geldi.. ulan ben de böyle iddialı iddialı maç teklif edince, sandım ki bir numaraları var.. herhalde o prof bine güvendiler, alayı kazma çünkü.. işte bir de olca biraz hareketli o kadar.
ikinci devre başladık..ben artık iyice hayal alemindeyim..o kadar garip oynuyorum ki beyler.. yani 2-3 set, elime top bile değmiyor, tuttuğum adamdan filan sayı yiyoruz.. ondan sonra üst üste üç tane şut sokuyorum.. beni savunmaya çalışan adamlar da sapıttı aq..zira ben bile ne yapacağımı bilmediğimden, onların tahmin etmesi daha da imkansız..
nihayetinde maç bitti,
17 ya da 19 a 41 geçirdik bunlara, bizim sayıların yarısında çoğu benden ki onlarında yarından çoğunu antrenman şutu atar gibi attım aq..o kadar boş, tabi bunda serhat ın da payı var..
molalarıyla beraber en az 35-40 dakika boğulmuşuz orda, benim elime toplasan 1 dakika bile top değmemiştir..ama işte görev adamıyız beyler, ne asist var, ne ribaund var, adam bile kovalamamışım ama 20 küsür sayı takıvermişim yani..
maçın sonunda millet birbirini tebrik ediyor, ben o ara kalabalığa baktım.. paso karı kız, neco ya dönüp "aga bunlar kim aq serhat parayla seyirci mi kiraladı?"
bu koptu bu sefer, "olm bizim sınıf lan onlar"..
yemin ediyorum suratını ilk kez gördüğüm insanlar var..
bizim sınıf ha?... lan resmen yaşamıyorum ben be..6 aydır aynı sınıfta okuduğum insanın yüzünde haberim yok..
ben böyle konuşunca, serhat duymuş, geldi hemen lafını soktu yavşak,
"ee kanka sen kimseyi pek takmadığın için, yeni görmen doğal.."
şimdi bir takardım ben sana ama neyse... maç kazandık, sevinmeye çalışıyorum işte..
sonra bu olcay denen eleman geldi, azarlar gibi
"dostum?..senin şutların fazla iyi ya?" dedi..e napayım aq? adam resmen kızıyor ya bana sanki kabahat işlemişim gibi,
hani kantır oynarken devamlı headşot giden elemanlara dersiniz ya sanki wall-hack filan yapıyormuş gibi imalı imalı "aga sen de hep kafadan vuruyon maşallah valla" diye.. adam da resmen ban öyle diyor yani..
ben de bu sefer,
"şifre yazdım dostum ondandır" dedim.. epey gülüşme oldu..
neyse soyunma odasına gidiyoruz, serhatla olcay bir şeyler konuşuyor, artiz de yanlarında,
dedim herhalde rövanş istiyor yaraklar.. gene sokarız sorun değil..
soyunma odasında üzerimizi değiştirirken serhat geldi,
"beyler, haftaya salı öğlen arası fen- edebiyatla maç ayarlamaya çalışcaz, onların bedeni o zamanmış, benim tanıdıklarım var, biz de mühendislikten bu iki takımı kararız, maksat oynamak olsun yeaa"
dedi,
vay aq ya..adam iki günde david stern kesildi başımıza.. maç filan hikaye onun için, devamlı koyuyoruz ya, herhalde oradan bir ortam yaratırız, ekmek çıkar diye kovalıyor işi bu kadar.. beyler yemin ediyorum bu serhat denen çocuk, biraz ortam yapabilmek, üç beş yüksek adam tanımak ya da bir ortam kurmak için babasını keser..
eh..benim de canıma minnet.. spor, her zaman iyidir ;)
iyi dedim, bakarız filan..
oradan çıktım, mine nin dersi vardı..
beklesemiydim lan sizce?.. -
120.
+9beklemedim aq..Tümünü Göster
gibtir olup gittim yurda, sanki tak varmış gibi..
dahası o gün nilayla da bir kere yan yana gelmemiştim o gün..pff..
bütün akşam telefonumun ışığı yine sönük kalmıştı..
tolgayla durumu paylaştım..hepsini değil tabi, lafımı da soktum
"ben anlatıyorum ama gerçi sen nilaydan duymuşsundur zaten" diye..
aga maga gak guk etti..ben de çok üstüne varmadım..bu olayda onun suçunun yüzde 20 filan anca olduğunu düşünüyorum..tamamen kızların işi, çocuğu da "güya benim mutluluğum" adına alet etmişler..yani tolganın olaya ortak olması tamamen iyi niyetinden ötürü..sonradan konuştuk tabi bunları..
dedim, "sen olsan ne yapardın?"
"valla kanka, zor bir durum tabi de..ne bileyim, yengede de biraz kabahat var gibi..şimdi atıyorum, sen ondan özür dileyeceksin, ama ne diye dileyeceğin belli değil, "kusura bakma onları görünce yüzüm şekilden şekle girdi, söylerim bir daha yapmaz öyle bir şey" mi diyeceksin? çok saçma yani.."
doğru aq..yani öyle bir gidiş yaptı ki, bana da açık kapı kalmadı resmen..ne diyeyim de, ne bahane edeyim de döneyim..
biraz daha konuştuk konu üzerine, bu konuşmalar, benim zaten kafamda şekillenmiş olan düşünceme son rötuşlarını da attı, gece 2 ye kadar içten içe mesaj bekledim..ve geçen her saniye, onun "iyi geceler canım" ını okuyamadığım her an, biraz daha yaktı canımı..
sabahı zor ettim beyler..kararımı vermiştim..
http://fizy.com/tr#s/2b7lab
günün ışıdığını görmüştüm..ama o ara dayanamayıp bayılmışım tekrar aq..kaltım, saat öğlen 11..
hemen gene elim telefona gitti, baktım, arayan soran yok tabi..
kafamdaki düşünceleri uygulamak adına hazırlanmaya başladım, önce sıcak bir duş..kıyafet seçimi, saçları düzeltmeler filan derken, 2 saate yakın oyalandım gene,
yurttan çıktım, çarşıya indim, tipik bir cumartesi günü öğleden sonrası, insanlar, güneşe aldanmış, soğuk havada, muhtemelen gidecekleri kapalı mekanı kararlaştırarak dolanıyorlar kaldırımlarda, çiftler..çocuklar..gençler... yaşlılar..aileler..saplar..
çarşıda, daha önce gül almış olduğum tanıdık çiçekçeye gittim, adam beni görünce tanıdı, ya da tanımış numarası yaptı bilemiyorum,
naber delikanlı bilmem ne gibi geyik kısmını atlattıktan sonra, dedim,
"abi, benim için önemli birinden özür dilemem gerekiyor..nasıl bir şey önerirsin?"
bu biraz düşündü.."aslında yine gül olabilir" dedi.."orkide var..ama o öğrenciye fazla kaçar biraz ;).."
"önemli değil.." dedim.
"ya da bak sarı güller var, onlar da uygun olur her açıdan ;)"
benim için fiyat önemli değildi..mümkün olduğunca gösterişli olsun istiyordum..aslında salakça evet biliyorum ama..hatta ben çok uyuz olurum sevgisini böyle maddiyatla kanıtlamaya çalışan züppelere. ama ne bileyim işte..o an öyle düşünmüşüm..
ben önerdiği tüm çiçekleri şöyle bir süzdüm..sarı güllerde karar kıldım, kendi gibi sarı olan, kendi gibi tanrının bir harikası olan o naif çiçeklerden, koca, şatafatlı bir buket hazırlattım..
parası zütüme girdi tabi..şimdinin 100-120 lirası gibi bir şey ödedim bir buket çiçeğe..bildiğin çicek lan..ot aq..(demin tanrı harikası diyorduk da, o hesaptan önceydi aq * )
çiçekçiden çıktım, yurda mesafem 15 dakika filan..bütün yolu yürüdüm gene, insanlar bakıyor arada, lan bu çiçek nereye gibisinden..
yurdun önüne geldiğimde, günlerdir görmeyi özlediğim o numaraya mesajımı attım,
"mine aşağı gelebilir misin?"
biraz daha açıklayıcı olmam iyi olurdu..ya da bu şekilde öküz girmemem..lan kız seni masada terkedip gitmiş, senin ilk mesajın,
"aşağı gelsene"..aq valla ben olsam inmezdim beyler..ne bileyim adam piskopat belki, yüzüme gözüme kezzap atıcak *
10 küsür dakika sonra mesaj geldi..daha ilk saniyesinde gördüğüne eminim ama işte..maksat acı çektirmek olsun:
"müsait değilim şu an.."
yaa bırakk... !
bu sefer biraz daha duruma uygun bir mesaj çaktım,
"mine..ikimiz için çok önemli..aşağı gelebilir misin?"
bir kaç dakika bekledim yine..
aq o ara yurdun önünden insanlar geçiyor tabi, bakıp gülümseyenler var, 3-5 tane küçük huur geçti kıkırdaya kıkırdaya, amcalar filan geçiyor böyle tip tip, açıkca çük görmüş gibi ha güldü ha gülecek bir ifadeyle..
elimde öküz kadar çicekle kızlar yurdunun önünde, o soğukta durduğumu düşünürseniz,
herhalde ben de oradan geçiyor olsam, kendime tepkisiz kalamazdım *
minenin mesajı geldi,
"gelemem şu an.."
yo hayır, böyle kestirip atamazdı..
"mine ben aşağıdayım canım..sen inene kadar bekleyeceğim, üzerim pek kalın değil ayrıca, onu da belirtmek isterim * "
ciddiyetten biraz uzaklaşmıştım..iyi mi oldu, yoksa kötü mü oldu bilemedim..artı bir de epey iddalı konuşmuştum..sen inene kadar beklerim..
e zaten 20-25 dakikadır bekliyorum?..
beyler bir 15 dakika kadar daha bekledim sanırım..yurdun duvarına dayandım, donuyorum aq bir de öyle sabit duruyorum ya, iyice üşüme geldi..yüzüm gözüm yanıyor, burnum düşecek..keşke kaşkol alaydım..kesin hastayım..
ben gene bir mesaj daha atayım dedim, telefonu elime alıcam, zorla aldım alan tutamıyorum parmaklarım buzlanmış-şişmiş resmen..
telefonla uğraşırken refleks olarak yurda doğru baktım..bir baktım ki..benimki sarınmış geliyor ana kapıya doğru..
daha ilk gördüğüm an iç kaynaklı bir soba aniden harladı içimde..kıyamamıştı bana..hani gelemezdi? geldi işte *
lan 2 gündür ne görüyorum, ne de bir haberini alıyorum..2 gün..2 gün de bu kadar özlenir mi bir insan?
kapıdan çıktı, ben duvarın köşesine büzülmüşüm..burnum akıyor hafiften..benden tarafa dönüp beni gördü..
aramızda 5-6 metre mesafe vardı ama ben bir an için, sadece bir saliselik de olsa bir bir gülümseme görmüştüm suratında beyler..ama
http://fizy.com/tr#s/2b71c4
tekrar o amansız ifade yerleşti yüzüne..anlaşılan o kadar kolay olmayacaktı, biraz daha çekeceğimiz vardı..imtihanın sonuna gelmemiştim daha..
yine de o gülüşü yakalamıştım işte..iyi bitecekti bu filmin sonu.
bana doğru yaklaştı..
"ne oldu?" diye sordu sert sert..
biraz yüzüne bakındım..beyler çok mahzun görünüyor olmalıyım lan..valla kendime kıyamadım bak şu anda * .. burnumu çektim hafifçe,
"bunlar, senin için" çiçekleri uzattım..yine o saliselik parıltı..bu kez gözlerinde..
hemen almadı ama, bir kaç saniye sonra nihayet uzanıp buketi kucağına aldı,
"hımm..saol güzelmiş.."
ben ısrarla gözlerine bakmayı sürdürüyorum..o da bakıyor dik dik..güldü sonra..ama sanki "çattık yaa" dercesine, böyle sinirli bir hava katmaya çalışarak,
"önemli bir mesele var demiştin? meraktan geldim bak.."
"haa..ben üşümeyeyim diye değil yani" deyip gülümsedim, ellerim ona sarılmak, dudaklarım yumuşak yanaklarına gömülmek için çıldırıyor..burnum akıyor..damla neredeyse düşecekken elimi koydum, gene burnumu çektim filan..o ara nasıl oldu bilmiyorum ama, herhalde o sümük akıntısının da etkisiyle, aniden gözlerimin dolmaya başladığını hissettim..yüzüm biraz buruşur gibi oldu ama toparladım..lan ne ağlaması aq..öyle bir şey yok aklımda!?
biraz daha bakıştık..bunun kızgın ve ukala bakışları, yerini üzgün bakışlara bıraktı..yüzünü asıp gözlerin yere indirdi..
ben de tam o sırada, kelimeleri gırtlağımdan yırtarcasına sökerek,
"mine..sana ihtiyacım var.." diyebildim..gözlerini tekrar bana çevirdi, "üzgünüm..ne için, neden özür dileyeceğimi bilmiyorum ama..üzgünüm..çok.." son kelimelere doğru boğazıma dolan balgam, burnumu tıkayan akıntı ve boşalmak üzere olan göz pınarlarımdan dolayı ses zütümden çıkıyor gibi gelmişti ""amk""..
iki avcumla yüzümü baştan savma, bodoslama bir hareketle silip akmak üzere olan gözyaşlarını ve sümükleri bir süreliğine daha savuşturdum..
tekrar yüzüne bakmaya başladım..o da bakıyor..nihayet..onun da dudakları titremeye başladı..ağzı yüzü garip bir hal aldı.. neredeyse fısıltıyla,
"ben..bende..sorun değil.." diyebildi..daha kelimelerini yeni bitirmişti ki üzerine uçtum resmen..sımsıkı sarıldım, çicek aramızda kalıp biraz ezildi..sonra bu yarı ağlar yarı güler halde "durr..dur" deyip çiçeği kurtardık, tekrar, bu sefer aramızda engelsiz sarıldık..
yüzümü boynuna, yanaklarına gömdüm, öyle öper gibi değil, daha ziyade koklar gibi..o da bana sım sıkı sarılı halde..nefesiyle soğuktan buz kesmiş ensemi ısıtıyor...
öyle kaldık biraz..baktım..ağlamak üzere..ben nispeten toparlamışım..
"bunu.." dedim.."bunu konuşalım..konuşmaya ihtiyacımı var..hiç susmayalım bir daha"..
bu elinin tersiyle gözlerini ovuşturarak, "tamam... yarın görüşelim o zaman..olur mu yani? yarın görüşsek?" dedi..
belli ki yarına kadar biraz mutluluk gözyaşı döküp kendini rahatlatmak istiyordu, ben de, onun bu isteğine saygı duymakla beraber, o gün o masada kalkıp gitmesi yüzünden konuşamadığımız konuları, bu kez daha usturupluca ve daha iyi bir atmosferde konuşup, bir kez daha aynı acının bizi yıkmasının yolunu tamamen kapatmak istiyordum..
"nasıl istersen" dedim..
bir kez daha sarıldık..ben artık döndüm gidiyorum..bu seslendi..
"kaşkol almamışsın ya.." döndüm..baktım gülüyor ıslak gözlerle..benim lafımı yine bana hatırlatıyor... onu neden bu kadar sevdiğimi hatırlatıyor..
başlık yok! burası bom boş!