-
76.
+18hayal kurmak güzeldir,Tümünü Göster
ama pek azı gerçek olur.
3 haftalık kesintisiz tatil planım, biri, o dıbına röveşata attıklarımın yüzünden olmak üzere iki dersten kalmam ve dolayışıyla bütünlemelere gelecek olmamdan ötürü yatmıştı..
işin iyi tarafı, mine yi görebilecektim zira bizim tembel tenekenin de 3 tane büt ü vardı.
evdeki bir buçuk haftada, artık orta okullu olan kardeşimle bol bol eğlenip vakit geçirmiş, anneannemin dizinde, elinden elma-mandalina yemiş, annemle bol bol gırgır yapmış, babamla gezip tozmuştum.
bizimkiler beni çok özlemişlerdi, babamı çok severim ben beyler, ama çok fazla vakit geçiremezdik işleri yüzünden. benim gelişim dolayısıyla patronundan izin almış, bir hafta boyunca o avm senin bu mekan senin gezip durduk, bazısında tüm aile de bize eşlik etti.
bilardo challenge ını kabul ettim, elime verdi, ağzıma sıçtı, dalgasını geçti.. hayvanat bahçesine gitti "lan tsigalko, şurdaki maymun sana çok benziyor oğlum hişşt bak bak" diye taşağını filan yaptı.. piknik yaptık, fener maçı izledik, küfrettik.
ağır fenerliyimdir ben bu arada *
annem, kız konusunu açtı, güzel bir dille, "beni arkadaş olarak görüyormuş" filan diye anlattım, geçiştirmeye çalıştım. mevzunun tamdıbını sıçıp kadını üzmeye gerek yoktu..ama ana yüreği, yine de oğlunun acısını farketmiş olacaktı ki o da oyunuma ortak olup,
"aman be oğlum, zaten daha ilk yıldan ciddi kız ciddi kız diye saplanıp ne yapacaksın? gez toz eğlen, daha ne kızlar görürsün" diye çapkınca öğütlerde bulunmuştu.
anneanne.. seni çok seviyorum canım benim..
bebişim, sana da orta okul üniforması çok yakıştı be * fıstık olacak bu kız ilerde, başım belada..
mine.. aradığım mısın? bulduğum musun bilmiyorum..ama tek bildiğim bizim ortak bir sevgiyi hak ettiğimiz, ve eğer senin hislerini de yanlış çözümlemediysem, kendi adıma bunu sağlamak için elimden geleni yapacağım...
okan.. aslan kardeşim.. ikinci hafta bir büt de sana kısmetmiş demek * ben de varım merak etme, gene işimiz iş..
tolga.. başın sağolsun kardeşim..
ebru.. üzgünüm senin için..
ceren... neyse cereni gibtir et..
nilay, iyi ki seni tanımışım, mineyle evlenirsek nedimesi sensin * bir de kızdan kanka olmaz derler peehh..
ayşen, ozan... huur çocuğusunuz..
ikinci hafta, yani bütünlemelerin 1. haftası, çarşamba günkü sınavım için salıdan sabahından yola çıkmıştım,
nilay ve mine nin bütü var, erken gelmişler, ben de o yüzden sabahtan çıktım ki salı akşamı takılabilelim.
yeniden şehre gelmiştim,
kızlar öğlen sınava girmişler, akşdıbına da biz sözleşmiştik, buluştuk.
nilay, bizi baş başa bırakma amacıyla, "ben gelmem istiyorsan?" filan demişti ama ben ısrar ettim, onun varlığının zararı değil faydası olurdu bize.
bu kez başka bir yere zütürdüm bunları,
akşam boyunca oldukça eğlenceli bir masa oldu. e oğlum senin yarın sınavın var, ne işin var karı kızla derseniz, beyler.. çalışıyoruz lütfen ;)
nilay, garip bir kızdır. böyle çok sakin, utangaç gibi görünür ama en ummadığınız anda en ummadığını şeyi yaparak sizi cesaretine şaşırtabilir,
o gece yine bir medeni cesaret örneği gösterek, yan masadaki, hiç tanımadığımız gruba "beraber tabu oynasak iyi olurdu" gibisinden bir laf attı,
nitekim tabu oynandı, hayatımızda görmediğimiz insanlarla bir anda kahkahalar arasında kelime tahmin etmeye çalışırken bulduk kendimizi *
çok güzel bir geceydi o da, renkli ve farklı.. zaten hala hatırlıyor olmam bunu gösteriyor. gece boyu, o şamatanın arasında, hemen karşımdaki mine ile gözlerimiz onlarca defa buluştu birbiriyle, onlarca kez gülümsedi dudaklarımız.. sanki biz, gece içince gece yaşıyor gibiydik, o eğlencenin arasında, o kalabalık ve gürültünün içinde, herkesten habersiz, yine çok ama çok şey paylaştık içten içe..
çarşamba günü gibtiğimin sınavına girip dönüş için biletimi almıştım,
bursaya döndüm ve bir sonraki hafta salı günü olacak olan diğer bütünlemem için çalışmalar başladım.
o ara okan a ulaşmaya çalıştım ancak msn de göremediğim gibi, mesajlarıma da cevap vermemişti.. adam kendini kaptırmış beyler, ya it gibi çalışıyordu, ya da it gibi geziyordu.. neyse, ben ona sorardım her türlü bunun hesabını.
mine ile mesaj trafiğimiz epey ilerlemişti, bizimkilerinde de gözünden kaçmayan bu durumu "arkadaşlar yeaa, sınav şeyleri" falan filan diye savuşturdum. zira artık aşk hayatımı onlarla paylaşıp, biten ya da başlayamayan her ilişkinin ardından içten içe onları da üzmeye gerek olmadığını düşünmüştüm.
"karı gibi her taku anana babanı mı anlatıyon lan?" derseniz, haklısınız. ama öyle yetişmiştim, süt çocuğu sayılırdım. o zamanlar rulez buydu beyler, utanacak değilim.. şimdiki halimden daha çok utanıyorum hatta..
mesajlaşmalarımızın birinde, bir gece, yine kontrolsüz şekilde epey duygusala bağlamıştım. o zamanlar etkisinin farkında olmadığım,
"seni iyi ki tanımışım".."seni çok özledim".."valla büte kaldığıma sevindim" gibi laflar da etmiştim. kız bütün bunlara mantıklı cevaplar üretmeye ve o kadar çabuk teslim olmamaya çalışsa da artık baya baya kendini kaptırmıştı..iyi geceler mesajları "tatlı rüyalar" dilekleriyle süslenirken, sabahları "günaydın canımm" lı olmaya başlamıştı.
tarafsız bir gözle bakıldığı zaman, bizim artık flört ün son aşamalarında olduğumuz ve artık iki taraftan birinin resmi teklifiyle bağlanacak bir ilişki olduğu rahatlıkla görülebilirdi.
ben biraz şaşırmıştım aslında o zamanlar, lan nasıl bu kadar kolay olabiliyor? diye. ama şimdi düşününce anlıyorum ki, e zaten bu işler büyütülecek, memleket meselesi yapılacak şeyler değil. e birde sanırım ben, o anki yaralı stayla olmanın da verdiği duygusal derinlikle, özellikle o ilk buluşmamızdaki tavırlarım ve konuşmalarımla kızı epey etkilemiş olmalıyım.
laf aramızda, iyi edebiyat yaparım.. hele yüz yüzeyken işe jest ve mimiklerim de girince epey inandırıcı olabiliyorum. sayısal okuyup mühendis oldum, ama bütün lise ve üniversite yıllarım boyunca "sen kendini harcıyorsun oğlum.. adam şair ya" gibi yaklaşımlara maruz kaldım. sözel yeteneğim sayısala göre çok daha üstündür ki aslında okuduğum mühendislik dalı da buna yatkın (zaten bilerek seçtim). o yüzden ilk sene hariç pek zorlandığım söylenemez. bizim robot kafalı salt sayısalcıların döküldüğü ezber derslerinde ortalığın dıbına koymuştum övünmek gibi olmasın.
neyse, kendimi çok övdüysem lütfen aşağılayın biraz, zütüm kalkmasın sonra..
salı günkü sınavım için pazartesi akşamından yine şehre gelip yurda yerleşmiştim, bir daha dönmeyecektim artık, bu kadar tatil yeterdi.
o gece, yarın ki sınava bulutların üzerinde girmeme sebebiyet verecek, ve sizlerin artık tahmin edebileceği bir gelişmeyi yaşadığım gece olacaktı..
biraz kafamı toplayayım, diyalogları anımsamak istiyorum zira önemli.. biraz sallamak zorunda kalabilirim, şimdiden anılarımdan ve sizden özür diliyorum..
gece yerleşip, yurttaki tiplerle lak lak ettikten sonra boş odama çekilmiştim tekrar..
tolga yoktu zaten.. öbür hıyar da nerde bilmem..
yatağa uzandım..ama uykum yok, ben öyle karanlıkta tek başına yatıp tavanı izlemeyi, o sırada da hayaller kurmayı severim.. gerçi, kim sevmez ki?
ne kadar zaman geçti bilmiyorum, mesaj geldi,
mine yazmış, "sınavında başarılar tsigalkocum"
ekrana baktım bir süre boş boş.. nilay ın "bu işler yavaş davranmaya gelmez" diyen sesi kulaklarımda çınladı..
haklıydı, bu daha fazla uzatmanın alemi yoktu.. -
77.
+11muhabbete nasıl girdim hatırlamıyorum,Tümünü Göster
ama asıl olayın koptuğu kısımlar az çok aklımda,
buna kızmıştım..bir nevi trip de denebilir.. açık olmamakla suçlamış, üzerine gitmiştim.. arada birbirimize böyle yaptığımız oluyordu, tatlı tatlı kışkırtmalar ve karşı tarafa, aslında ikimizinde bildiği gerçeği söyletme çabaları..
ama bu gece epey ileri gitmiş, resmen kıza çemkirmiştim.. kendimi de acılı, bahtsız ve "zaten kimse beni sevmiyor aq, ölsem daha iyi" moduna getirmiştim.
bir mesaj attım buna,
"insan sevdiklerinin kıymetini bilmeli.. vakit varken.. hala vakit varken ona, onu ne kadar sevdiğini söylemeli bence. ama biz yapamıyoruz bunları mine, sen yapabiliyor musun? sen de yapamıyorsun.. insanlar çok tuhaflar. aşk, sevgi, sanki yasaklı bir kelime gibi, sanki ayıp gibi.. hayır, asıl ayıp olan, günah olan, yanlış olan şeyleri o kadar kolay söyleyebiliyoruz ki..mesela çok kolay bağırıp çağırabiliyoruz birbirimize, küfredebiliyoruz, iftira edebiliyoruz, beddua edebiliyoruz. hemde bağıra çağıra, göğsümüzü gere gere,
şimdi söylesene bana mine? hangisi ayıp? ağzına geleni söyleyip insanların kalplerini ve ruhlarını yağmalarken hiç ama hiç çekinmezken, gırtlağımız yırtarcasına bağırırken, dünyanın belki de en güzel duygusu olan sevgiyi söylemeye sıra gelince neden susup kalıyoruz?"
bu,
"haklısın, sonra kaybedince, elimizden yitip gidince anlıyoruz yaptığımız hatayı. sanki her zaman yanımızda olacaklarmış gibi, kendimizi kasıyoruz, ufacık bir sevgi sözcüğünü bile çok görüyoruz, hayatımızın anlamı olan insanlara. onlar nasılsa farkındadır diye avutuyoruz kendimizi, ama bir kez olsun, acaba bizim ağzımızdan duymak istemezler mi? bu duygularımızın gerçekliğini diye sormuyoruz kendimize.
bence insanlar henüz ellerinde sevgileri ve sevebilecekleri şeyler varken, onlara sıkı sıkıya tutunmalı."
top bana atılmıştı, sonra ben, konuyu biraz daha ikimize indirgeyip neredeyse kızı suçlama noktasına geldim, ne cesaretle bu kadar üstüne gidiyorum hayret.. valla şimdi olsa yapamam. kız orda "sen ne diyon lan amın oğlu" dese, cevap veremem yani..ama demek ki o ışığı almış olmalıyım ki böyle bastırıyorum.
hayır bir de bende ki de mallık, sen söylesene ne tak diyeceksen?
neyden sonra artık ben bunu çok fena sıkıştırdım bir yerde..bir 10-15 dakika filan mesaj gelmedi.. dedim herhalde gibtiri çekicek.. korktuğumu hissettim beyler..
daha az önceye kadar hislerime ortak sandığım kızı, bir an için de olsa kaybetme korkusu sarmıştı benliğimi.. anladım ki, türlü duygularla boğuşurken, farkında olmadan ve belki de onun bana bağlandığından fazla bağlanmıştım bu masum kıza..
derken telefonumun ışığı yandı.. heyecanla mesajıma tıkladım.. artık kaçacak yeri yoktu..ve neredeyse bir cevap vermek zorunda bırakmıştım onu..
"anladım, yeryüzünde herkesin bir parçası kayıptı, ve bazılarımız o kayıp parça uğruna bütün tamamlanmışlığına rağmen yarım, kalabalıklara rağmen yanlız, bütün ritmlere rağmen sağır olabiliyordu ve o eşsiz parça bulunamadığı sürece sürgün göçebeydik ve huzursuzduk. bulamadıkça, bulunamadıkça eksiliyorduk, eskiyorduk binalar gibi.
"parçaları kaybolmuş puzzle" gibi artık insanlar derler.. "kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin beyni yok.” oysa herşeyim vardı benim tek eksiğim "sendin", sen gelince tamamlandı içim, huzursuzluğumun rüzgarı dindi, duydum yeryüzünün gökyüzünün gerçek sesini. uzatıp elimi gördüm ışığının rengini.
gökyüzünü, alabildiğince mavi...
seni seviyorum.."
http://fizy.com/tr#s/1ajgij
az önce aldığım ve muhtemelen halen bile, hayatımda aldığım en güzel mesaj olan satırları okurken, gözlerim mutluluktan ve duygusal yoğunluktan yaşarmıştı..utandığımı hissettim..bu kıza, bütün bu satırları benim için yazabilecek kadar derin ve sevgi dolu bu yüfe ruhlu insana, o şekilde baskıcı davrandığım için utandım..
sonradan öğrendiğime göre sözler şarkı ya da şiir sözü gibi bir şeymiş, ama olsun, paylaştığı kişi bendim..bu da adeta o sözleri benim için yazılmış gibi yapardı..
hafiften nemlenen gözlerim ve gülümsemekten yırtılmak üzere olan ağzımın eşliğinde, ben de bir cevap yazmaya koyuldum.. -
78.
+8
GENÇLER BURAYA KADAR SADECE 6 SAYFA ATTIM, GERiYE KALDI 97 SAYFA, ÇOOK UZUN,ÇOK...
-
-
1.
+1insan okuyo bunu amk. Özet geç bin
-
1.
-
79.
+13mine cumadan gelecek,Tümünü Göster
hafta sonu beraberiz yani,
benim ise malesef yine, şöyle adam gibi, güzel bir duyguyu tek başına, salt olarak yaşayamıyorum zira aklımın yarısı okanda..
perşembe tolga geldi, toparlamış görünüyordu ama gene muhabbet açıldı bir şekilde,
çocukla epey konuştuk..bir ara gözleri doldu gene..vay aq ya..hakkaten ölüm, ayrılık çok zor işler bunlar...
bunla çıktık dışarı, bizim yurdun yakınların da güzel bir mekan vardı, içkili,tam bar denemez ama kafe de değil..şu gavurlardaki pub tarzı bir yer diyelim.
neyse gittik pub a, hem dertleştik, hem içtik.. baya baya içtik ama.. zaten ben üniversite hayatımda içtiğim içkinin 4 de birini filan orada içmişimdir ki bu epey büyük bir miktar *
amkları zengin etmiş bile olabilirim yani,
onun mevzusu konusunda konuştuk biraz daha, elimden geldiğince teskin etmeye çalıştım.. olan ile ölene çare yoktu..
ben okanla olan mevzudan bahsettim, şaşırdı baya.. mine ile artık sevgili olduğumuzu söyledim laf arasında, tebrik etti..
beyler o gece doldum muu, boşaldım mı bende bilmiyorum yani..o kadar içtik miçtik ama böyle üzerimde bir ağırlık..bir hüzün var, sanki tam bir şeyler düzeliyor derken nereden çıktığı bilinmez kötücül enerji bütün mutluluğu emer gibi..
o gece , bu kez kafam oldukça kıyak bir vaziyette yatağımda uyumaya çalışırken, geleceği düşündüm..
güzel şeyler..
bilinmezlikler.. belki kötü şeyler..
sanıyorum hayatım boyunca asla tek bir duyguda stabil kalamayacak, hep en az 2-3 duyguyu bir arada yaşamak zorunda kalacaktım..bu ise devamlı ama devamlı beynimi ve bedenimi, kayalara vuran dalgalar gibi aşındıra aşındıra yontacak.. nihayetinde, beni aslında hiç olmadığım bir şey haline getirecekti.. kaya, kum olup gidecekti..
alkolün verdiği umursamazlığın ve çakırkeyifliğin bile baskılayamadığı bu karmaşık hisler arasında,
cuma için mine yi
pazar için de okan ı beklemeye başlamıştım..
o gece uzun bir aradan sonra dua ettim.. allahım..lütfen.. biraz olsun mutlu olmama, sadece "mutluluk" dene o ulaşılması güç duyguyu yaşamama izin ver.. yalvarırım izin ver..
arkadaşlar,
epey şey paylaştık gene bu gece, baktım, 5 saat ve 6,5 kutu bira olmuş..
takip eden kardeşlerime iyi geceler,
yarın gece görüşmek üzere
iyi geceler arkadaşlar,
00.00 gibi başlarız gene
şarkımız gelsin önce, -
-
1.
0Mine niye cumaya gitmiş panpa. Yoksa bu Efe-Mine'deki Mine mi?
-
1.
-
80.
+14mine ile birbirimize açılmamızın ardından ilk buluşmamız,Tümünü Göster
birbirlerine kalplerinin en kuytu köşesinden gelen sözlerle mühürlenmiş, iki müzmin yalnızın ilk buluşması..
heyecanlı değilim, heyecandan daha tuhaf bir duygu var içimde.. huzura yakın diyebilirim. zira birazdan onun güzel, güleç yüzünü görecek, sarılıp saçlarının kokusunu içime çekecek, pembe yanaklarına tatlı bir buse konduracak ve hesapsız, yalansız, oyunsuz, arada duvarlar ya da gizler olmaksızın,
kasmaksızın, harika bir gün geçireceğim.
evet, huzurluyum.. elimi beline dolayacak olmaktan, omzuma yaslanacak olan başından, sadece bana özel bakışlarıyla gözlerimi, kendi mavi denizlerine hapsedecek olmasında dolayı huzurluyum.
mutlu olacağım ben.. daha da önemlisi, mutlu edeceğim..
öğleden sonra 2 gibi yurdunun önünde buluştuk, her seferinde, bıraktığımdan daha güzel buluyordum onu karşımda beyler.. sanki gittikçe açılan, allaşan bir gül gibi, gözlerimin önünde büyüyor, değişiyor, daha ad büyüleyici hale geliyordu.
bana doğru yaklaşırken, biraz önce "heyecanlı değilim ben yea" diye artistlik yapan benliğim resmen yerle bir olmuştu. karnımda bir gıdıklanma hissettim, ciğerlerime çektiğim hava, yine tatlı tatlı yakmaya başlamıştı göğsümü..
gülümsedik karşılıklı, naber filan demeye gerek yoktu zira gözlerimizle vermiştik birbirimize selamımızı, geldi, sarıldık.. başını boynuma doğru yasladı.. öyle kaldık biraz..
sonra biraz geriye doğru ayrılıp, sevecen gözlerle yüzümü süzdü.."özlemişim seni * "
elimi yanağına zütürüp usulca okşadım, "ben de canım.."
koluma girdi,
"nereye gidelim?" diye sordum.
"gene nereleri rezervledin?" deyip güldü. utanmış taklidi yapıp gözlerimi kaçırdım..
"kalbimi rezervledim bu sefer"
birden yine, hem çok hoşuna gitmiş, hem de iltifatın klagibleşmişliğinin verdiği bayatlıkla dalga geçmek istermiş gibi güldü,
"çok tatlısın canım yaa" deyip bana tosladı kendini, kocaman kocaman güldü.. güldük..
açıkcası aklımda bir plan yoktu bu sefer,
bana tüm kalbini açan bu kıza karşı, ben de içimden geldiği gibi doğal davranacaktım.. daha fazla plan yok..
.
.
genelde çiftlerin takıldığı, küçük hoş bir kafeye zütürdüm onu,
inanılmaz sevimli bir mekan, tam ciciş yeri yani... güzel, orta yaşlı bir kadın ve iki kızı işletiyorlar, mekanın her yerinden vıcık vıcık sevgi akıyor aq..
neyse geldik oturduk,
bu, buraya da ilk defa görüyormuş, resmen bayıldı, "buraya geliriz artık sık sık"
"geliriz, ama benim sana öğreteceğim daha çook yer var gibi görünüyor.. baksana sanki 2. sınıf olan benim * "
-"aaa benim de var bildiğim güzel yerler canım.. ben sonraya saklıyorum, önce seninkileri görelim, aradaki fark daha belli olsun :p"
inceden alaylı konuşmaları, beni tatlı tatlı kışkırtmaları.. küçük şakalar.. dokunuşlar.. bakışlar..
her şeyimizle, sanki daha dün değil de, yıllardır çıkıyormuş, sanki daha tanışalı bir kaç hafta değil de yıllar olmuş gibiydik..
o yeni çiftlere özgü, kendini ispatlama çabaları ve soğuk duvarlar yoktu aramızda, her şey net, her şey gerçekti *
bu mekanı süze dursun, hatunlardan biri menüyü getirdi..
işleten kızları daha önceden tanıyorum, zira zamanında diğer tayfayla (ebru dahil) ve nilayla da gelmiştik buraya, kız beni görünce gülümsedi,
mine ile yan yana, diz dize oturduğumuzu görünce onu da gözden geçirmiş olmalıydı, neyse bu menüleri bırakıp gittikten sonra mine,
"bu kız ne yapmaya çalıştı öyle?" diye sordu. ben önce gır gır yapıyor sandım, güldüm filan ama az önce civ civ gibi cıvıldayan kız birden ciddileşmişti..
"daha önce de geliyordum ya buraya, tanıyor yani selam verdi, ne oldu ki?" dedim biraz şaşkın bir halde,
"ne bileyim, biraz fazla dikkatli inceledi sanki.. benim burnumda sümük filan mı vardı? niye o kadar baktı tip tip?"
bu gene böyle doğal konuşunca koptum ben.."hayır canım.. muhtemelen bizi birbirimize yakıştırdı, ondan öyle incelemiştir * "
"ona mı kalmış?" diye kestirip attı.
moralim bozulmuştu beyler.. eğer bu ilişkide böyle saçma sapan pembe dizi kavgaları olacaktıysa, sıkıntı olurdu..en nefret ettiğim şeyler.. -
-
1.
0Rezzzzzz
-
2.
0rezzzzzzzzz
-
1.
-
81.
+13bende olayı dalgaya vurma çabasını bırakıp önüme döndüm..
"ne içeriz?" dedi,
"fark etmez.."
"kahve içicem ben bu sefer"
"ben de kahve içeyim madem"
menüyü elimden aldı, arkasına dönüp garson kıza "bakar mısın?" diye seslendi, lan zaten gelecek kız..
hatun masaya yaklaştı, yine gülümsüyor, bizim ki emreder tonda,
"bize iki kahve.. biri şekerli biri orta olsun."
şekerli benimkiydi, bir konuşmam da bahsetmiştim..bir nevi benim profiterol jestimin karşılını veriyordu, "seni dinliyorum, söylediklerine değer veriyor, aklıma yazıyorum" diyordu adeta.
kız siparişleri alıp gitti, ama bizimki o an boyunca birebir göz temasından sakınmamış ve neredeyse kıza tehdit edercesine bakmayı sürdürmüştü..
o ayrılınca bana döndü,
"güzel kızmış. ama saç stilini değiştirmesi lazım (örgü)" deyip bu sefer o gırgır yapmaya çalıştı.
ortak olmadım.
hala biraz kızgındım, tam ağzımı açıp soracaktım ki, "çok mu kıskançsındır?" diye, elini elimin üzerinde hissettim..o temas, bütün kızgınlığımı alıp zütürmüştü bir anda..ona doğru döndüm, gülümsedim..bu kez ciddi bir soru yerine, kızdırır gibi sordum,
"kıskandın mı yoksa beni hemencik? * "
gülümsedi.. elimi daha sıkı sıkmaya başladı.."kıskandım" elini yüzüme zütürdü, alnıma dökülmüş saçlarıma dokundu, geriye itti.. gene o sıcacık gülümsemesi eşliğinde,
"jölesiz daha güzel * "
"bir daha sürmem o zaman * "
"sürme * "
biz böyle sanki, saygın biri, komiğimize giden bir şey söylemişmiş de, gülmemek için kendimizi zor tutuyormuşuz gibi tuhaf bir hal içindeyken kahveler geldi.. benimkini bu sefer getiren kıza doğru dönmedi bile.. sanırım o içten içe mesajını vermişti zaten, "sözde bir tehdit" olarak gördüğü hemcinsine..ah be mine.. sanki bulunmaz hint kumaşıyım aq.. -
82.
+142-3 saat orada takıldık, bu, biraz yanımda oturduktan sonra "yüzünü göreyim ya" deyip karşıma geçti, ellerimiz masanın üzerinde birleşik vaziyette, zaten yeterince konuşulmuş "sınavlar" ve "hava durumu muhabbetleri"nden farklı, bize özel şeyler konuştuk.Tümünü Göster
o hava durumu muhabbetleri de fiksdir zaten aq..yapana ayrı tav olurum ama ben de bugün bile hala yaparım yani.. boşuna dememişler "havadan sudan konuşmak" diye *
bir kaç kere yüzünü, saçlarını okşadım, hemen kızarıp bozarıyordu..hem çatlak, hem utangaç sevgilim * muhabbet boyunca bize dışardan bakan birinin göreceği tek şey, birbirini gerçekten seven, şirin bir çift olduğumuzdu.. zira tüm o yoğun duygulara rağmen aramızdaki temasları abartmamıştık. daha ilk günden ne teması zaten demeyin, ilk günden öpüştüğüm, becerdiğim kızlar da oldu.. hepinizin olmuştur, ya da olacaktır..
lakin mine öyle bir kız değildi, zaten ben daha ilk konuşmamızdan beri öyle olmadığını anlamış ve onun sınırlarına kesin olarak saygı duymaya karar vermiştim. eğer canım sürtüşmek, gibişmek isteseydi cerenle takılırdım, mineyle değil..
hava kararmıştı, ciciş kafeden çıktık, zorla hesabı ödedi, kasadaki kafe sahibi kadına şirin şirin gülümseyip, garson olan kızına çıkarken havalı ve pis bir bakış daha attı (deli * ).
acıkmıştık, "pizza yiyelim mi?" dedi.
"bana uyar ;)"
soğuk sokaklarda, birbirimize sokula sokula, tin tin adımlarla pizzacıya doğru ilerlemeye başlamıştık. omuzlarının omuzlarıma her sürtünüşü, üşüyüp kolunu her titretişi, içime tarifsiz bir koruma ve sahiplik duygusu dolduruyor, oracıkta onu sarmalamak, içime, göğsüme, kalbime sokmak istiyordum.. öyle ki, ne kadar sarılsam yetmezdi sanki..
elimi elinden kurtarıp omzuna attım, hafiften tip tip bir bakış atar gibi oldu,
"üşüdün diye sarayım dedim" deyip pişkin pişkin güldüm. hadi hadii dercesine kaş göz oynatıp, kendi kolunu da benim belime attı.."sen de üşümüşsündür"
bu imalarına, kontralarına gerçekten hasta oluyordum beyler..bu kız benim hem kankam, hem sevgilimdi.. gerekirse ablam-annem filan da olabilirdi, o potansiyeli de görmedim değil. biz, sevgiyi ve birbirini geç bulmuş iki sevmeye, sevilmeye aç ruh, nasıl etsek de bu güzel duyguları birbirimize, bazı sınırlara riayet ederek aktarsak diye fırsat kolluyorduk aslında. havanın soğukluğu filan bahaneydi * -
-
1.
0Ayraçç
-
1.
-
83.
+12ben pizzayı elle yerim beyler..kusura bakmayın ama öyle fransız fransız, bıçakla kesip çatalla ağzına zütüren hıyarlara da kıl olurum..amk çakma kibarları..Tümünü Göster
neyse,çıktık üst kata oturduk,epey tenha sadece biz ve bir çift daha var.. söyledim pizzaları geldi..tabi beni de bir sıkıntı aldı..amk tamam rahatız bilmem ne ama, ne bileyim yine de öyle elimle dilimlere dalmasam mı? diye aklımdan geçirmedim değil..bu tereddütlerimi mi farketti, yoksa zaten diyecek miydi bilmem ama,
"pizza dediğin elle yenmeli" dedi muzip muzip... hay çok yaşa sen bee, havası alınmış lastik gibi rahatlayıp söndüğü görünce gene gülmeye başladı,
"çekinme, canım yaa, ben de öyle yiyorum, çatalla bıçakla hanım kız taklidi yapamıycam şimdi, çok açım * "
ben şapşal şapşal gülüp, bir şeyler geveledim..lan kız ya benim aklımı okumak gibi bir yeteneğe sahipti, ya da fazla zekiydi aq..
ya da biz tam birbirimizin kafadandık..bak o daha yüksek ihtimal * .. bunların aynısını ona da söyleyince "hımm yani zeki değilim öyle mi??" deyip üzerime mayonez sıkma tehdidinde bulundu *
şen şakrak pizzalara daldık, birimizin elinden patates yedik..kola kutusunun kapağını koparmaca oynadık..
mutluydum dıbına koduklarım..inadına mutluydum işte..çocuklar gibi şendim, aşktan sarhoş bir sersemdim..hak etmemiş miydim?
bu gece üst üste incesaz geldi, umarım güzel oluyordur
http://fizy.com/tr#s/1agyny
pizzacıdan mideler dolu çıkmış, aşıklar yoluna dalmıştık, ellerimiz birbirine kenetlenmiş, burnumuz yanaklarımız soğuktan kızarmış, nefesimizden dumanlar tüte tüte ışıkların altında yürüyorduk gene..
"aynı ağacın altına oturalım mı yine?"
"olur canım * "
banka tünedik..iyice birbirimize sokulmuştuk. başını, omzuma yasladı..bu hareketi oldum olası sevmişimdir beyler..içim yine sıcacık olmuş, soğuk daha az işlemeye başlamıştı resmen.
ellerini ellerimin arasına aldım,
-"biz hiç kavga etmeyelim olur mu?"
salakça bir söz biliyorum..ama o yaştaki bir ufaklıktan daha fazlasını bekleyemezsiniz ki..ellerine aldığı güvercinin, aniden uçup gitmesinden, sıcaklığının avuçlarını terk etmesinden korkan küçük bir oğlan çocuğundan ne bekleyebilirsiniz?..
-"sen iyi birisin tsigalko..çok düzgün bir çocuksun.."
bir şey diyemedim..
-"olgunsun..gerektiğinde de çocuklaşmayı biliyorsun..nasıl olmuşta bu zamana kadar yalnız kalmışsın anlamadım..seni tanıyan bir daha unutamaz ki?.. insan senden hiç sıkılmaz ki?.."
dıbına koyayım ağlatacak beni..rüzgarın yönünü değiştirmeyi denedim,
"o kadar iyi tanıyor musun ki beni?..belki de aslında çok kötü biriyim, ne biliyorsun? nasıl emin olabiliyorsun?" dedim, yarı ciddi yarı şaka..
"bilmiyorum,emin değilim" dedi.."ama inanıyorum..sen söylemiştin, inandığımız kadar eminizdir diye..inanıyorum tsigalko..belki de büyük bir hata ediyorum ama, çok inanıyorum.."
bu lafların üzerine daha fazla konuşulmazdı beyler..sözün bittiği yer diye bir şey varsa, işte orası burasıydı..ellerini dudaklarıma zütürdüm, sevgiyle, bir kuşun kanadını öpercesine öptüm..
"bu ellerin bir daha üşümesine izin vermeyeceğim.."
@652 onu söylemeyeyim, hikayenin dokusunu bozmayalım,
@655 inanılacak gibi değil demi...
@657 benimle aynı frekansta düşündüğün için teşekkür ediyorum kardeşim *
arkadaşlar, son iki partımız olsun bu gecelik,
http://fizy.com/tr#s/1ai7br
gecenin sonuna gelmiştik..manevi anlamdan inanılmaz doyurucu, dünyada hala beni sevebilecek insanların olduğunu tam anlamıyla anladığım, sevme yeteneğimin hala varolduğunun farkına vardığım, yoğun..duyguların havada birbiriyle çarpışıp kaynaşan mermiler gibi kaynaştığı, her yönden huzur, mutluluk ve aşk dolu bir gece..
yo hayır..kimseyle seviştiğim filan yoktu..hatta öpüşmemiştim bile! sadece elimi tutup gözlerimin içine bakması bile fazla gelmişti zaten..hele bir de onların olduğunu düşünsenize..düşer bayılırdım herhalde..
yurduna zütürdüm, ayrılırken yanağıma bir öpücük kondurdu..tek,sade ama sadece sizi seven bir insandan gelebilecek klasmanda bir öpücük..kibar teyze tokuşmaları geride kalmıştı anlayacağınız..
ben aşık aşık gülümsemekle yetindim..düzgün ve ağır bir çocuk olmalıydım,o öpüşün ılıklığının ardından, yanaklarına dudaklarına yapışmak için çırpınan dudaklarımı zapt etmem gerekiyordu..
"bitanem, varınca bana haber ver muhakkak"
"tamam canım"
gene kapıların ardında kaybolana kadar izledim onu..
ve belki de, bu şehre geldiğim ilk günden bu yana, yaptığım en huzurlu ve mutlu yürüyüşümü yaptım yurda doğru..ne kafamın içinde sesler, ne kalbinim içinde izler kalmıştı artık..mine nin ışığı, aydıtlatmıştı tüm diğer karanlık noktaları..yenilemiş, iyileştirmişti zehirlenmiş ruhumu..
yani,öyle olduğunu umuyordum..
yurda varınca mesaj attım,nilaydan da mesaj gelmiş "naptınız? naptınız?" gibisinden zıpır ve heyecanlıca sorular içeren * ..
o ara masamda duran bir bileklik birden hayatın mine ile yaşadığım aşk dolu anlardan ibaret olmadığını hatırlattı,
saate baktım..epey olmuştu ama çekinecek değildim, ezberden okan ın numarasını tuşlamaya başladım.. -
84.
+10bir kaç çalıştan sonra açtı,Tümünü Göster
-"naber abi?" dedim
-"erkencisin kanka?" dedi
rahatsız mı oldun yarağım?..
-"geliyorsun demi pazar? merak ettim.."
-"geliyorum.. mineyle ne oldu senin durum?"
hah nihayet benimle ilgilenmeye başlamıştı aq..
-"dünyanın en tutkunu aşkını yaşıyoruz"
-"ya oğlum ne oldu ciddi söyle merak ettim?"
güldüm,
-"kardeşimm... beraberiz * tsigalko orta sahanın gerisinden üçlüğü çaktı! * "
-"hadii.. tebrik ederim canım kardeşim benim ya.."
sesi biraz titriyor muydu yoksa bana mı öyle gelmişti?
-"eyvallah baba eyvallah yaa.. senin de çok emeğin var..gel de, hepsini anlatıcam zaten, artık sus aq diyeceksin * "
-"konuşuruz kardeşim inşallah.."
-"e iyi madem.. sizi rahatsız ettik artık gece gece ama, kusura bakmayın okan bey"
-" * tamam kanka, görüşürüz pazar, hadi iyi geceler"
-"iyi geceler kardeşim sana da"
telefonu kapattım. sevincimi paylaşmıştım, geleceği onayını almıştım..ama olay şu ki, anormal bir durum var gibi hissediyordum, okan ın sesi bir tuhaf geliyordu, konuşmalardaki espirilerime katılmıyor, neredeyse kısa kesmeye çalışıyordu.. hani onu tanımasam, "bu çocuk beni gibtir ediyor gabi, dıbına koyayım onun" diyeceğim ama.. öyle bir şey de olmaz..
hayrolsun deyip yatağa uzandım, tolga yok..
gece sızana kadar nilayla ve mineyle mesajlaştım..e zaten yan yanalarmış, oradan da epey bir geyik çıktı, biraz rezil oldum.. yani zaten benim mineye duygularım aşikar canım, onlardan utandığım yok yani, ama tabi 3. bir kişiye anlatırken, sevgilinizin o açıdan sizi izlemesi daha da tuhaf oluyor *
ertesi gün cumartesiydi, bir birimize okul hazırlığı için biraz zaman verme açısından, sadece akşam küçük bir buluşma ayarladık, ben tolgayı getireceğim yanımda, çocuğa biraz değişiklik olur, mineyle de nilay beraber gelecek. bakalım.. orada da bir şeyler olabilir * gerçi ben nilay ı okan için düşünüyordum ama onların da ceylin le bir mevzusu var sanırım.. amaan işte.. işler karışık aq..
ha bir de ebru belası var dışarda bir yerlerde pusuda bekleyen.. onun da sağı solu belli olmaz..ama mutluluğumu gölgeleyecek en ufak bir girişiminde ağzını kırarım yani.. affım olmaz..
velhasıl..o eşsiz günü de böylece geçirmiş, artık pazar ı beklemeye başlamıştım, cumartesi gecesi yine kasmadan, rahat rahat geçerdi, güzel masa olurdu, belki nilay ve tolga biraz birbirlerinden çekinebilirlerdi ama nilay ın ne zaman patlayacağı belli olmayan üstün "medeni cesareti" tolga nın da kafa muhabbeti sayesinde epey renkli bir masa olacak diye düşünüyorum..
işte bu duygular içinde, yine nispeten huzurlu, ilaveten meraklı ve umutlu, uykuya daldım gittim...
takip eden panpalarıma teşekkürler,
bu arada @666 kardeşim, 4 yılı yazmayı planlıyorum, sonraki 3 seneyi de böyle cowboy filmlerinin casting i gibi "şuna şöyle oldu, buna böyle oldu" şeklinde özet geçip muallakta kalan kısımları cevaplayacak ve bitireceğim.
sıkıntı olmadığı takdirde, yarın gece görüşmek üzere.. huzurlu geceler *
@674 pişmek için, önce yanmak lazım panpam.. biraz yanıyoruz bizde şimdi beraberce ;)
selamlar arkadaşlar, bu akşam biraz geciktik, poor un zamanlaması daha güzel olmuş *
yarım saate geliyorum, gene epey yazmayı düşünüyorum
tekrar selamlar,
şarkımız gelsin, zor bir gece olacak.. -
85.
+18cumartesi,
tolgayla beraber, kızları yurttan aldık, her zamanki mekana gideceğiz. benimki, diğer ikisinin yanında pek fazla sevgi gösterisinde bulunmadı, aslında hoşuma da gitti öyle yapması. öyle görmemişler gibi yılışmaya yumuşmaya gerek yoktu iki arkadaşımız daha oradayken.
akşam tahmin ettiğime yakın geçti, biz mineyle önceden anlaşmıştık zaten, çaktırmadan nilay ve tolgayı birbirlerine karşı övdük, hafiften alt yapı çalışması yaptık, su yolu hazırladık *
ikisinin birbirinden iyi elektrik aldığını düşünüyorum, ancak sanki aralarında "sevgililik" ayarında bir şey olmayacakmış gibi hissettim ben, daha ziyade, görüşmeye devam ettikleri müddetçe iyi birer arkadaş ve tanıdık olurlardı.
bütün gece gülümsemeye çalışmama, minenin omzumdaki omzunun, elimdeki ellerinin huzur verici temasına, masadaki eğlenceli atmosfere rağmen, içimi kemiren kurtlar yüzünden asla tam olarak huzurlu olamadım..
aklım yarındaydı..
gece sonunda nilay ve tolga, birbirini tanımaktan mutlu iki insan, mineyle biz de, sanki kırk yıllık karı kocaymışcasına sevgi dolu ama seviyeli-doymuş bir şekilde ayrıldık. kendi yurdumuza doğru ilerlerken, hem biraz lak lak olsun, kafam dağılsın diye, hem de gerçekten merak ettiğimden, tolgaya sordum,
"ee nasıl geceydi? nasıl iyi kızlar demi * "
-"güzeldi ya abi, iyiler evet, allah bir yastıkta kocatsın inşallah kardeşim * "
-":) hop dur bakalım ya, o kadar büyük konuşmak için erken. nilay da iyi kız.. demi?"
-"öyle, * cana yakın, cool, böyle olması lazım zaten kız dediğin, aslında insan dediğin böyle olacak abi..ne o öyle dıbına koyayım, herkes ayrı kral havalarında bilmem ne.."
-"aynen baba..bir ara gene böyle dörtlü takılırız, tabi istersen ;)"
-"olur ya neden olmasın * "
biraz daha konuştuk puştavat pek renk vermedi nilay konusunda, ben de pezevekler gibi dimdiretk "beğendin mi olum kızı?" diye soramadım, sonuçta kız da benim yakın arkadaşım yani.. tamam araları olsun isterim ama pazarlayıcı gibi de davranamam..
elemanların çoğu tatilden dönmüş, epey batak- pis yedili filan döndü o gece, zaten öyle olmasa zaman geçmek bilmezdi herhalde, öyle böyle derken uyumuşum kalmışım.. -
86.
+13 -1pazar günü uyandım..Tümünü Göster
saat epey ilerlemiş, aq öğleden sonra 2 ye geliyor.. zorla kalktım yataktan, yan tarafta tolga yatakta oturmuş birşeylerle uraşıyor, döndüm ona,
"aga okan geldi mi? gelecekti bugün?"
dalgın dalgın cevap verdi.."geldi abi.. yukarda odasında"
yüzünde, cevabında tuhaf bir hal vardı ama fazla sorgulamadım.. gittim yüzümü yıkadım, işedim.. yarı kızgın, yarı meraklı okan ın bir üst kattaki odasına doğru ilerlemeye başladım, fazla olmaya başlamıştı bu hayta artık.. insan gelince bir dürter, teper, tokatlar, uyandırır aq..
katına çıktım, odasının kapısını tıklama zahmetine bile girmeden lap diye daldım içeri,
baktım bu sırtı dönük, valizlerle uraşıyor,
"bilader sen ne ayaksın yaaa.. hazır valizlerini açmamışken gel bizim odaya yerleş bari" deyip gülerek ilerledim sarılmak için, yüzünü döndü, görmeyi umduğum bir yüz değildi..
gözleri kıpkırmızı, yüzü soluk.. göz kapakları, kirpikleri nemli..
zorla sarıldık, ama benim de bütün neşem, şakayla karışık kızgınlığım filan kaybolmuş durumda..
"naber abi?..hayırdır?" dedim kuşkulu kuşkulu,
"konuşalım kardeşim.. otur" dedi. yatağın üzerine oturduk, yanıma çöktü. şöyle bir odaya göz gezdirdim de, lan neredeyse hiç bir şey yok, bütün gömlek askılığı, masanın üzerindeki ıvır zıvırları, kenardaki kitapları poşetleri, hiç biri yerinde değil..oda tamamen toplanmış.. yani nasıl diyeyim, insanın tatilde yanına almayacağı şeyler dahi alınmışlar, aq gidip dönecen nasılsa, tüm odayı toplamaya ne gerek var..
gidip döneceksin..bu düşünceyi bir iki kere daha tekrar ettim.. sonra aniden midemde hafif bir bulantı hissettim, aldığım nefes acı geldi.. sadece bir saniyeliğine ama..
buna döndürdüm kafamı.."ee abi ne var ya? konuş çatlatma adamı? kabız sıçıyorum 1 haftadır senin yüzünden.."
bir kaç saniye daha bekledi bu..derin nefes aldı..
"abi.. benim pederi biliyorsun.."
gözlerim yuvalarından fırladı..lan yoksa??
"yok.. sağlığı yerinde çok şükür" diye devam etti o ifademi görünce.. sonra tekrar önüne döndü..
"işte biliyorsun bu amerikan ortaklı bir firmada çalışıyor, anlatmıştım"
-"evet abi..?"
-"bizimki şef pozisyonundaydı burada.. iyiydi baya işinde.."
ben gene fena olmuştum.. acaba işten filan mı çıkarılmıştı adamcağız?
-"işte.. şimdi buna yeni açılan bir merkezde müdürlük veriyorlar.. terfi etti anlayacağın.."
gülümsemeye çalıştım... "e ne güzel abi.. hayırlı olsun?"
-"saol kardeşim.. saol..yalnız şu var.. yeni açılan merkezleri, amerikada.." dönüp yüzüme baktı acı acı gülümseyerek..
.
.
başka açıklamaya gerek yoktu,
o andan itibaren ben artık farklı bir dünyayı yaşıyordum.. gözlerimin karardığını hissettim.. ayağa fırladım..ok gibi... tek, derin bir nefes aldım..rap rap adımlarla odadan dışarıya fırladım.. banyoya doğru.. çocuklardan biri tıraş oluyor.."aga 5 dakkalık işim var" gibi bir şeyler dedi.. umrumda bile olmadı.. musluğu açtım, ardına kadar.. kafamı suyun altına attım..
soğuk, ensemi, kulaklarımı yakıyor, başımın orta yerini uyuşturuyordu.. kaldım öyle biraz.. neden sonra çıkardım kafamı suyun altından, şoke olmuş şekilde bana bakan zavallı çocuğu orada öylece bırakıp odama indim.. yatağa attım kendimi.. yorganın altına yerleştim.. kafamın ıslaklığına aldırmadan sarındım yastığa yorgana..
sular süzülmeye başladı başımdan aşşağıya.. yanaklarıma, yüzüme ulaşmış, yastığımı ıslatmışlardı..
etrafımda bir anafor, kulaklarımın üzerinde bir uğultu.. sanki sağır olmuş gibi hissediyordum.. sağır olmuştum.. başka bir şey daha duymaya ne tahammülüm, ne de dermanım kalmıştı..
ne kadar kaldım öyle bilmiyorum.. bayılmış bile olabilirim yorganın altında.. sonra bir el beni sarstı hafifçe.. yorganı üzerimden çekti.. hafifçe döndürdüm başımı.. robot gibi.. -
87.
+12tolga,Tümünü Göster
"abi hadi kalk..okan gidiyor birazdan" dedi titreyen sesiyle..bana metanet vermeye çalışıyordu ama kendisinin de pek iyi durumda olduğunu söyleyemem..
kaltım..gene robot gibi..odanın kapısına doğru yalpaladım..sandalyeme çarptım..devirdim..tolga omzumu destekledi..
boynum kafamı taşıyamıyor gibiydi..sanki çok ağır, çok çok ağır bir örs yüzüme düşmüş, suratımı, boynumu, omurlarımı param parça etmiş gibiydi..göğüs kafesim içine göçmüş, dar gelen bir pantolon gibi sıkıyordu beni..ciğerlerim, kemiklerim eziliyordu..
kapının önüne yaklaşmıştım ki, açıldı..çek çek valizlerinden biri,arkasındaki koridorda yan yatık vaziyette durur halde, üzerinde kabanı, yüzünde bulamaça dönmüş bir ifade ile okan göründü odamın eşiğinde..son kez..
"kardeşim?.." dedi..kolları yarım açık, bana doğru yaklaştı..
http://fizy.com/tr#s/1ah2hy
ona doğru ilerledim..yalnız ayaklarım külçe gibi olmuş..resmen sürüyorum herde.."kardeşim?" dedi tekrar..
"kardeşim." dedim. yaklaştık..sarıldık..abi kardeş gibi sarıldık..baba oğul gibi sarıldık..can-ciğer gibi sarıldık.."kardeşim... ağzına sıçayım böyle işin..kardeşim.." hönkürmüştüm resmen..hani böyle sinir ve yoğunluk üst üste gelince, ağzınızdan tükürüklü baloncuklar şeklinde çıkar ya cümleler..böyle şelale gibi dökülmeden, anan ölmüş gibi ağlamadan az önce..olur ya hani öyle..
"sus dıbına koyayım" dedi okan.."sus abi..ağzına sıçıcam ben de..ağzına sıçıcam.."
beyler ağlıyoruz..ağlarken de okan bana "abi sus beni de ağlatacaksın" diyor, sanki zaten sesi çatallanmamış, gözlerinin seti yıkılmamış gibi..
ben "aga ağzına sıçarım böyle işin..dıbına koyayım böyle şeyin" deyip duruyorum..bir yandan hıçkırarak..nefeslerim kegib kegib..gırtlağımda bir balgam yumrusu.."ağzına sıçarım böyle işin.."
başını gömdüğü omzumdan ayrıldı yavaşça, kollarımızı saldık..yüzümüzü gözümüzü siliyoruz..pancar gibi olmuşuz..şebeğe dönmüş yüzlerimiz..
"aga tamam valla bak..aşağı inemeyeceğim" diyor bu, güya sanki benim yüzümden ağlıyormuş gibi, ama o benden beter halde aq..
ben sümüğümü çekiyorum içime, tiner çeker gibi..hırsla..kafamı sağa çeviriyorum..tolganın yaşları boşalmış, tırnaklarını kemiriyor, gözlerini sağa sola döndürüyor tavana çeviriyor..kaçıyor..
biraz nefeslendik..çıktım odadan..elimin tersiyle sildim gözyaşlarımdan kalan artıkları..valizinin birini kaptım tek elimle..öbür elimi sırtına attım..indik merdivenlerden..
babasıyla annesi gelmiş..tv salonundalar, yurt müdürüne ve görevlilerine son teşekkürlerini ediyor olmalılar..
yurdun dörtte üçü de oralarda..herkes suskun..
valizini kenarıya koyuyorum..ellerimiz hala birbirimizin sırtında, omzunda..
ben artık ağlamıyorum..daha doğru, göz yaşlarım artık dışa değil, içe akmakta..
bunun babasıyla annesi beni görüyor, babası "ha..tsigalko sen sin herhalde oğlum?" diyor. yarı gülümser, yarı bizim perişan halimizden etkilenmiş..eliyle başımı okşuyor, yanaklarımı iki elinin arasına alıyor..annesi sarılıyor bana..bir şeyler mırıldanıyor..
vedalaşmalar..
bütün dünya etrafımda girdap gibi dönmekte..renkler..duvarlar..resimler..köşedeki atatürklü duvar takvimi..salonun kahverengi peluş koltukları..insanlar..
dışarı çıkıyoruz..
gri megane kapının önünde..babası alıyor valizlerini, bagaja atıyor..
çocuklar, hepimiz dışardayız, kapının önünde..benim üzerimde pijamalar var..ayağımda terlik var..hava eksilerde olmalı..ama ben üşümüyorum..daha doğrusu hissetmiyorum soğuğu..soğuk..soğuk nedir ki?
diğer çocuklar okana allahaısmarladık diyorlar, her biriyle sarılıyor..herkes suskun..suratlar düşük..sigaralar yakılmış..uzaklara bakılarak içiliyor..
en son bana doğru geliyor, kardeşim dediğim adam..kardeşten öte dediğim adam..yediğim yemek, içtiğim su..sıçtığım tak ayrı gitmeyen adam..
sarılıyoruz gene.."hakkını helal et kardeşim.." diyor.."haberleşiriz her türlü" diyor..ben fazla bir şey diyemiyorum.."eyvvallah abi..dikkat et" lafı çıkıyor ağzımdan, programlanmış körbyler gibi..duygu katamıyorum artık sözlerime zira böyle bir duygu yok literatürümde..
bu olayı karşılayacak, tanımlayacak, tamamlayacak bir duygu yok..
ayrılıyoruz tekrar..arabaya biniyor,
bütün yurt elini kaldırıyor.."kal sağlıcaklı" dercesine..omzumda bir el hissediyorum..tolga hemen yanımda..o da terlik-pijama..ellerimizi kaldırıyoruz...
bir kaç saniyenin ardından, içinde, 4 aydır aldığım nefesime ortak, beynimin eril eşi, ruhum can kardeşi, gri bir arabanın içinde köşeyi dönüp gözden kayboluyor..
bir pazar günü..sonsuza kadar..bir daha tamamlaması mümkün olmayacak bir parçayı kaybediyorum hayatımdan..bir yakınım..çok yakınım..fiziken olmasa da, manen ölüyor benim için..onu kaybediyorum... -
88.
+3
Şu son yazdığım partlar efsane
-
89.
+15odama çıktım,Tümünü Göster
zaten ıslak olan kafam tamamen donmuş durumda..ama pek umursadığım söylenemez..yatağa sırt üstü yatıyorum..ellerim ensemin arkasında..
öylece bakıyorum..tolga geliyor biraz sonra içeri..
o da oturuyor kendi yatağına..
gitti beyler..bu kadar işte..okan kanka, gitti.
babası müdür oldu, çok daha büyük biri artık..bir dahi olduğunu zaten biliyordum, artık hak ettiği yerde olacaktır..
okan, amerikada muhteşem bir hayatı olacaktır..kesin..bir kaç ay sonra belki beni hatırlamaz bile,
başka tsigalkolar la tanışacaktır..engin ruhunun, babacan tavırlarının gücü başkalarını kollayacaktır artık..başkasına destek verecektir omuzları, başkalarını yüreklendirecektir sözleri..başkalarıyla gülecektir hayatın şaklabanlıklarına, başkalarıyla hüzünlenecektir acılarına..
karı gibi oldum ulan bu hayat yüzünden..şu son bir ayda bu ikinci ağlayışım, koca adam olmuşum..sakalım var..yakışıyor mu?
demeyin..
ben, birlikte bir geleceğimiz ve hayallerimizin olduğu bir kardeşimi gömdüm az önce..çıkıp gelmez..hiç boşuna teselli vermeyin..
öyle yattım biraz..ara ara yüzüm ekşidi, yine gözlerimin kenarlarından sızdı bir şeyler..göz yaşı değil onlar..başka..
hava hafif karardı..
tolga seslendi arkamda kalan yatağından,
"gidelim mi abi?"
"gidelim" dedim. tereddüt bile etmeden.
kalktım, sessizce giyindik,
önceki bölümlerde pub diye tasvir ettiğim yere doğru gitmek için çıktık yurttan,
ve bu kez,öncesinde tolganın yaralarına bandaj olan bu mekanın, teselli etmesi gereken fazladan bir kişi daha vardı..
http://fizy.com/tr#s/1agyo9
epey içtik o gece yine..
epey konuştuk..
birbirimize yalandan teselliler veremiyoruz çünkü ikimiz de hırpalanmışız..ama tabi benim hasarım, kimseninkiyle kıyaslanamaz..
bilmem kaçıncı biradan sonra saate bakmak geldi aklıma, 3 mesaj, 1 de çağrı gördüm..görmeye imkan bulamadığım.
mine aramış, mesaj atmış..önce selam diyor..sonra hişt pişt diyor..sonra uyanınca beni ara diyor...
hiç birini cevaplayacak gücüm yok..
telefonu tamamen kapıyorum.
beyler,
size şunu söyleyeyim,
mutluluklar, tutkal gibidir..evet..birbirine yakınlaştırır, yapıştırır adamı..
ama o mutluluklar, kaybolmaya görsün..ıslanmaya görsün o tutkal..eskimeye görsün..
kopuverir anında o insanlar..zorlarla, zorluklarla karşılaştıklarında.
acılarsa,
perçin gibidir.
öyle bir birleştirir ki insanı, ne rüzgarlar, ne yağmurlar, ne ateşler ne sular ayıramaz onları..
işte bu nedenledir ki, acılarla birbirine yaklaşan insanların dostlukları da, aşkları da , ailelik mevhumları da, mutlulukla birbirine yaklaşanlara göre çok daha sağlam olur.
tolgayla bizi, acılarımız yaklaştırmıştı..sonra da hiç bir şey ayıramadı..
son iki senemizi ev arkadaşı olarak tamamladık..hala da sık sık görüşürüz. bu hikaye bitince ona da okutacağım inşallah..mini spoiler oldu..ama olsun..gazoz değil ki bu, asidi kaçsın.
ertesi gün okula gidemedim..
sonraki gün de..
yurttan hemen hemen herkes gelip bir nevi taziyelerini sundu bana, necati ısrar etti, abi gel gidelim okula, açılırsın diye..bin kurusu serhat hariç, beni tanıyan hemen hemen herkes bir şekilde desteğini, sevgisini sunmuştu, sağolsunlar..
mine ile konuştuk telefonda..çok üzüldü..buluşmak istedi... o an beni teselli etmek için her şeyini koyardı ortaya eminim..ama yalnız kalma isteğimi de saygıyla karşıladı..minem benim..ah bir de sende olmasaydın?
çarşamba günü, nihayet kendimi toplamış, okula gitmeye karar vermiştim.
dersler öğleden sonraymış..
giyindim..özensizce..
aynaya baktım..göçmüş yüzüme, hafifçe morlaşmış göz altlarıma, kızıl göz kapaklarıma baktım,
sakalım uzamış, kirli sakala dönmüş..
hiç biriyle uğraşmadım..
paltomu, botumu geçirdim üzerime..
okula doğru yollandım..
arkadaşlar bir de şunu söylemek istiyorum,
malum son 2-3 yılda sosyal ağlar ve iletişim imkanları epey yol katetti. ama o zamanlar facebook vb. yok..msn de görüntülü konuşma oturmuş durumda değil, zor..e gsm ve telekomünikasyon desen, çok çok daha geride.. daha 3 yıl öncesine kadar bile avea balkon altına girince çekmezdi..
sözün özü, o yıllarda ha amerikaya gitmiş, ha öbür tarafa gitmiş.. hemen hemen aynı şey, aq ankara değil, konya değil, trabzon değil van değil.. bulgaristan, yunanistan değil.. avrupa bile değil..
adamla aramıza okyanus gir lan..
anlayacağınız connection..pek kolay değil.. -
90.
+14öğlen arası saatlerinde okula vardım,Tümünü Göster
geçtim sınıfa oturdum, kimse yok..keşke hep öyle olsa..
10-15 dk oturdum öyle sıranın birinde..
arada bir kaç kişi gelip gitti, tanıyanlar selam verdi..henüz tanışmadıklarım yüzüme bile bakmadı,
üniversiteler böyledir beyler,
kızı, erkeği, herkes kendini kral sanar,
ilk selamı senden bekler, fazla samimi değilse yüzüne bakma..gözler daima ufuk çizgisindedir..
dıbına koduğumun ciğersizleri..ne adamlarla kafa yormuşum o ilk sene... hele sonlara doğru..düşündükçe şimdi bile sinirleniyorum..
neyse..
ufaktan insanlar gelmeye başlamıştı,
ben öyle ruhsuz ruhsuz, dalmış etrafa bakınırken ebru geldi sınıfa, biraz sonra da beni gördü..göz göze gelmemek için başka yöne baktım ama göz ucuyla da hareketlendiği farkettim..umarım yanıma gelmez diye düşünüyorum..bir daha göz attım, yüzünde sanki ifadesini üzgün göstermek ister gibi bir çaba var..
geldi aq..
usulca oturdu yarım kıçlık boşluğa..kaymaya zahmet etmedim.
o kadar umursamaz haldeyim ki dünyayı, yüzüne bile bakmadım..
bu bir kaç saniye durdu, sordu sonra,
"okan okulu bırakmış galiba?" dedi..
"öyle oldu" dedim..robot gibi gene..
"çok üzüldüm" dedi..sesine matem havası katarak.
"eminim üzülmüşsündür" deyip "ya bir git işine" dercesine yan yan gülümsedim..
bu gene duraksadı..gözlerini yüzümde hissettim, kafamı çevirirsem konuşacak biliyorum..çevirmemek için çabaladım ama dönmek zorunda kaldım,
irileşmiş ve bulutlaşmış kahverengi gözleriyle karşı karşıya geldim..
"tsigalko..neden böyle davranıyorsun?" dedi..
"nasıl davranıyorum ya" dedim ukalaca ve başımdan savmak istercesine..amk kızı ne güzel konuşmuyorduk ya biz hani? ne diye yanaştın gene..
"düşman gibi davranıyorsun" dedi..son kelimeyi hecelerken sesinin çatladığını farkettim..gözleri iyice dolmuştu..
hay aq..şu an en az ihtiyacım olan şey yanımda bir kızın ağlamasıydı... o yüzden biraz alttan almaya karar verdim bütün sinirime rağmen..ulan kendi derdim bana yetiyor zaten..bir de hala evcilik oynuyorum amk yerinde..nerden geldim şu derse..
"bak, ebru..düşman gibi filan davrandığım yok..yani, sen konuşmuyorsun zaten benimle, öyle değil mi?" dedim ses tonumu tatlılaştırmaya çalışarak..
derin nefes aldı bu..gözlerim göğüslerini daha da toplu gösteren krem rengi kazağına kaydı bir an için..öyle, gayri ihtiyari..
"nasıl konuşayım?" dedi..sesi hala titriyor... aq kesin ağlayacak..artık öyle de desem, böyle de desem kar etmez muhtemelen, alttan alsam, duygusala bağlayıp ağlar, daha beter kızsam, ağırına gider ağlar..
her türlü taka bastık yani..
"devamlı beni gibtir eden biriyle nasıl konuşayım?" dedi..bu sefer biraz hırçın çıkmıştı sesi,
"ebrucum..kimseyi gibtir ettiğim filan yok..neler diyorsun allahını seversen? ya bak ben şu an zaten kötü durumdayım, neden üzerime geliyorsun?" dedim ben de acılı bir tona bürünerek,
gene derin bir nefes çekti bu, "tamam özür dilerim o zaman..ben öyle, o acını paylaşayım diye gelmiştim zaten ama, gene kabahatli oldum" dedi, hafiften acılı bir gülümseme ile, gözlerinde biriken damlaları düşmesine izin vermeden silip hafifçe burnunu çekti,
"tamam" dedim.."teşekkür ederim..ben özür dilerim eğer daha önce ve az önce bilmeden yaptığım kaba davranışlar varsa.."
gülümsedi yine, hala gözleriyle ovuşturur halde.."tamam önemli değil..yanın boş mu?"
bir derin nefes de ben alıp "boş boş" dedim, anlayışlı görünmeye çalışarak..
"oturabilir miyim peki?"
"ebru bunu sorman gerekmiyor"
"ne bileyim... belli olmaz sana da..gene kalkar gidersin.."
o hareketime çok içerlemiş beyler,
siz siz olun, eğer gerçekten kanlı bıçaklı değilseniz, ya da külliyen nefret etmiyorsanız, asla bir kıza bu tarz bir davranışta bulunmayın..gerçi kanlı bıçaklı adamla da yan yana ne işiniz olur zaten..yani hem o zaman düşündüm, hem de şimdi düşünüyorum da, harbi büyük hayvanlık etmişim kıza..ayıp denen bir şey var aq..
bu sözünün üzerine, "olmaz öyle bir şey yaa" dercesine manalı manalı gülümseyip koluna dokundum, kafamı iki yana sallayıp,
"özür dilerim onun için de" dedim.
gene burnunu çekip güldü..avuçlarını tekrar bastırdı gözlerine, çantasına dönüp kitapları masanın üzerine boşaltmaya başladı..
ben de biraz olsun vicdani rahatlama hissedip, nispeten huzur buldum..
ebruyla bu şekilde barışmış olduk..
http://fizy.com/tr#s/1aiv74
ders boyunca, bilmiyorum ya kasıtlı, ya da refleks olarak, ebruyla devamlı dirsek dirseğe geldik (onun çabasıyla tabi)..
pff..
lütfen bana hissettiklerin, her neyse, saplantı seviyesinde olmasın..çünkü ne daha fazla kırmaya ne de kırılmaya takatim var..artistlik yapmaksa en son düşündüğüm şey zaten..
o yüzden..biz arkadaşız ebru..sadece arkadaşız tamam mı?..sence de öyle? ha?
ders bitiminde, ebruyla beraber çıktık sınıftan, muhtemelen servislerin oraya kadar beraber yürümek zorunda kalacağız..sevgilisi olan bir adam için pek hoş bir durum sayılmaz zira yanımdaki kız da yanlış anlaşılmalara mahal verebilecek seviyede..
sınıftan çıktık, koridoru geçtik konuşmadan, ben tam "servislere bırakayım seni istersen" diye, zaten olacak olan (ve en fazla o kadarı olmasını temenni ettiğim) şeyi teklif edecektim ki tam bina çıkışı merdivenlerinde mine yi gördüm,
derse gelmiş olmalı..
nedensiz bir tereddüt yaşadım,
sonra mine de alt basamaklardan kafasını yukarı doğru çevirip beni gördü, hemen tatlı tatlı gülümseyip, buruk biçimde el salladı.. -
91.
+8ben ebruyu filan unutup direkt yanına gittim benimkinin, merdivenlerin başında sarıldık..öyle sıcak, özlemle..sadece ebruyu değil, okulun orta yerinde, onca insanın arasında olduğumuzu da unutmuştum, unutmuştuk..Tümünü Göster
aman..sanki çok da umrumuzdaydı..benimdi o..ben de onun..utanılacak ne varsa sanki..
sonra ayrıldık hafifçe, yanağıma bir öpücük kondurdu,
"nasılsın hayatım?"
"bildiğin gibi işte"
yüzümü okşadı, "ben derse girmeyeceğim canım..çıkışta seni almak için geldim, bir yerlere gideriz, konuşuruz biraz..demi? yani istiyorsan.."
evet..buna tam da şu an ihtiyacım vardı.."iyi yapmışsın, düşünceli sevgilim benim..ama dersini de kaçıracaksın?"
"sorun olmaz kızlardan notları alırım ben" deyip gene gülümsedi..öyle sıcak..huzur veren bir gülümseme..zaten o andan sonra derse gideceğim dese de bırakamazdım onu..
"tamam gidelim o zaman" deyip gülümsedim,
elimi omzuna attım, o da yine belime dolandı, minibüslere doğru yöneldik.
bir an ebru buralarda mı diye baktım ama etrafta ebru mebru gözükmüyordu..
eh..şikayet ediyor da değilim..bizi görmesi iyi bile oldu..ee ne demişler, bir musibet, bin nasihattan yeğdir..
benim onca, kendimi ondan uzaklaştırma çabamdan çok daha etkili olmuştur, bizim mine'yle olan aşk-sevgi dolu sahnemiz..
nihayet biraz olsun kendime gelmiş,içime huzur akmaya başlamış bir halde, mine ile dertleşmeye gidiyordum,
kim bilir, belki de içerdi benimle *
...
arkadaşlar, bu gecelik burada bitirelim,
hepinize iyi geceler, görüşmek üzere *
ha bir de şu şarkıyı tekrar vermek istiyorum,
gece yatağınıza uzanıp ışıklar söndüğünde, eğer hikayeme ortak olduysanız ve değer verdiyseniz,
dinleyin,
ve uygulamaya geçirin..varsa bir ihtimaliniz..çünkü şimdi tam zamanı beyler..dün geride kaldı..yarın ise hiç olmayabilir,
bugün, tam zamanı..
http://fizy.com/tr#s/1agyo2
selamlar arkadaşlar,
on dakikaya başlıyorum, bu gece erken başlayıp erken bitirelim, değişiklik olsun ;)
belli ki, hayat bana gül bahçesi vaat etmemiş.
http://fizy.com/tr#s/1ahwmg
mineyle minibüslere atladık, merkeze gidiyoruz. yol boyu eli elimde, başı omzumda, öyle sakin..sessiz konuşmadan oturduk. söyleyeceklerimizi masamıza saklıyorduk.
önce, pub tarzı bir yere zütürmeyi düşündüm ama sonra düşündüm ki, o tarz ortamlar için biz fazla yeni bir çiftiz, mine de fazla iyi bir kız. ben gene kafelerden şaşmayayım..her oralarda da içmek isteyen içer yani..
biraz kol kola yürüyüp kordondaki kafelerden birine oturduk. bu sıkma portakal söyleyince, ben de tek başına alkol almak istemedim, aynısından söyledim.
bugün neden böyle apar topar buluştuğumuz, oraya neden oturduğumuz filan belli..ama mesele o konulara girebilmek zaten,
mine karşımda, sanki hep "bir an sonra konuşacakmış" gibi bir ifadeyle oturuyor, gözleri sıkıntılı, hani bir şeyler diyecek, ama konuya nasıl gireceğini de kestiremiyor..sözleri dilinin ucunda,
"bitanem..bir şey söylemene gerek yok" dedim.."yanımda olman bile yeter..karşımda oturmuş gözlerime bakıyor olman bile yeter.."
gene sıkıntılı sıkıntılı gülümsedi..masanın karşısından uzanıp elimi yakaladı, ellerinin arasına aldı..güç vermek, enerjisini paylaşmak ister gibi,
"her zaman böyle anlayışlısın değil mi?" dedi..başını yana eğdi..gözlerime bakmaya devam ederek.."aynı durumda ben olsam şimdiye belki kahkaha atıyor olurduk..ama ben, seni nasıl avutabilirim bilmiyorum :/"
"bu durumda kimse ne olursa olsun kahkaha atamazdı mine emin ol" dedim acı dolu şekilde, bu hemen azarlıyorum sanıp,
"bak işte gördün mü..fidan dikeyim derken çam devirdim daha ağzımı açar açmaz" iyice sıkıntılı bir ifade yerleşti yüzüne, uzanıp yanağını okşadım,
"canım..sana bir şey dediğim yok benim. diyorum ya, varlığın bile acımı azaltmak için yeterli zaten"
masada korkunç derecede bunalımlı ve duygusal bir sahne oluşmuştu, yanağındaki elimin üzerine koydu bir elini..sonra dudaklarına zütürüp avcumu öptü tekrar tekrar..ben en derin bakışlarımdan birini istemeden de olsa atmaktayım o ara..sanki boyut içinde bir boyuta bakar gibi..gözlerim zum olmuş, gerilmişler..yanlış anlaşılmasın, gene ansızın bastırabilitesi olan gözyaşlarımı tutmak için bütün bu çaba,
mine nin yanında ağlayamam.
o ara allahtan içecekler geldi de, bir şekilde o kaotik havadan sıyrıldık.
bir kaç yudum aldık sessizce, sonra o sordu;
"en yakın arkadaşındı, okan, demi? nilaydan filan yakın"
boğazıma takılan yumru konuşturmadı beni, "evet" gibisinden kafamı salladım hafifçe, gülümsemeye çalıştım..son anda da zorla "öyleydi" diyebildim..
"sanki ailenden birini kaybetmişsin gibi olmuştur?" dedi.."ben o tarz duygulara yabancıyım..küçükken dedem, babamın babası vefat etmiş ama ben pek hatırlamıyorum tabi. o yüzden seni anlayamıyorumdur muhtemelen..keşke acına ortak olabilseydim"
bende dedemi küçükken kaybetmiştim beyler, aynı şekilde, babamın babasını. ve çok şükür ki, çok çok şükür ki o günden sonra da bir yakınımın vefatıyla yüzleşmek zorunda kalmadım. ta ki bu ölümden beter ayrılığa kadar..
"ortaksın zaten" dedim gülümseyerek..bu sefer istediğim gülüşü yakalamış olmalıydım ki kız da biraz rahatladı..o sıkıntılı ifadesi azaldı.
benim yüzümden, benim gibi sıkıntı yaşıyordu o da..sevdiği adamın acı çekiyor olması ve onun teselli etmek için herhangi bir argüman üretemiyor olması, ona da sıkıntı ve elem vermişti. -
92.
+15biraz da benim yüzümden..zira beyler, ben yüzümdeki duyguları neredeyse hiç saklayamam..eğer mutluysam, sokaktaki köpek bile anlar,Tümünü Göster
ama eğer mutsuzsam, âmâlar bile görür yüzümdeki kırgınlığı..sanırım en zayıf noktalarımdan biri de budur..
gece boyu, gerek sözlerimizle, gerekse araya kelimelerle köprü kurmaya gerek kalmadan, kalpten kalbe direkt olarak konuşmuştuk epeyce..
bir ara ciddi ciddi güldürdü bile beni, "bak" dedim, "sen de kahkaha attırabildin işte bana, ben mümkün değil dediğim halde hemde * "
dönüş yolunda yine sessizdik.. maç sonrası rejenerasyon çalışması misali, biz de içimizdekileri akıttığımız, kah gülüp kah duygulandığımız o güzel gecenin ardından, sakin, sessiz ve kendimizi yenileme adına çalıştırıyorduk kalplerimizi.
yurdun önüne geldik,
"teşekkür ederim" dedim.. başka bir şey eklemeye ya da sıfatla güçlendirmeye gerek duymadım, zira o an hayatım boyunca ettiğim en içten teşekkürlerden birini ediyordum zaten.. fazlası laf kalabalığı olurdu..
o da bana uydu, yine elleriyle yanağıma uzanıp, sadece gözlerini kırpmakla yetindi.. söze gerek bile yoktu.
ve bu kez veda öpücüğü, eskilerden epey farklı bir yerden, tam dudağımın kenarından yakaladı beni, bir an için.. bütün iç organlarımın havada taklalar atmasına sebep olup nefes alışverişimi hızlandırarak arttırdı kalp ritmimi.
"iyi geceler"
"iyi geceler bebeğim.. varınca mutlaka mesaj at"
o karanlıkta bile, yine kapıdan girip gözden kaybolana kadar, onu görebildiğim her saliseye tutundum, çünkü ihtiyacım olacaktı onlara, rahat, belki huzurlu, belki bu kez karabasanlar tarafından kovalanmadığım bir uyku için.. ihtiyacım olacaktı..
bazen şu arada gelip, tek cümleyle ayar vererek tatmin olabilen arkadaşlarla beynimi takas etmek istiyorum,
öyle rahat ve gamsızlar ki..imreniyorum yeminlen.
http://fizy.com/tr#s/12810x
aynı şeyleri tekrarlayıp durmaya niyetim yok..zaten yeterince uzun bir yazı olacak,
o nedenle sizlere daha fazla bahsetmeyeceğim,
her defasında kaderime küfrettiğim gecelerden,
tam güzel bir espiri tutturduğumda aradığım tanıdık kahkalardan,
birinin, bir daha asla bana "kanka hadi mekana gidelim" diyemeyeceğinden,
düştüğüm anda kolumu öyle kuvvetle asılıp kaldıracak bir olmayacağından bahsetmeyeceğim,
bahsetmeyeceğim batak eşlerimin bir daha asla o kadar iyi olamayacağından,
bahsetmeyeceğim ikimizinde cüzdanları evde unutup, benim cebimden çıkan demirliklerle tek simidi tek çayla yerken "olm çok fakiriz lan" diye gülüşemeyişimizden,
onun hiçbir zaman anlatamayacağı, benim dinleyemeyeceğim, özel hikayesinden hele hiç bahsetmeyeceğim..
okandan bahsetmeyeceğim artık..
hele ki o gece dönüşte bir kes daha ağzımı yüzümü ters çeviren..hala masamın üzerinde duran,unuttuğu, ip bilekliğinden kesinlikle bahsetmemem lazım..
o gece o bilekliği alıp koluma taktım ve nihayetinde, artık iyice çürüyüp eskiyen ipi kendini koyuverip, geçen yaz bana farkettirmeden, yüzdüğüm denizin derinliklerine dalıp gidene kadar da çıkarmadım.
http://fizy.com/tr#s/1ah03s
cuma gününden bahsedeyim biraz,
beden eğitimi dersimiz var, ben de daha önceden bahsetmiştim, iyi derece basketbol oynarım.
ve içine düştüğüm çıkış yolu olarak da ekstra içki, sigaraya başlamak ya da kokain çekmek pek mantıklı tercihler gibi görünmeyince, ben de kendimi biraz spora verebilirim diye düşündüm.ne güzel işte, it gibi terleyeceğiz, at gibi koşacağız, içimizde ne kadar acı varsa terlerimizle beraber akıtıp gibtir edeceğiz bünyemizden.
bu arada bizim çocuklardan serhat da basketçi, hatta kulüp kariyeri de var ancak ben okul takımlarından başka bir yerde oynamadım, o yüzden yarı-prof diyebiliriz. necati biraz oynamış, başka çocuklar da var..öyle bir 4 e 4 ayarladık hemen, takılıcaz, diyorum ya maksat ter atmak. ama ben de topa değmeyeli neredeyse 2 sene olmuş..lise son da üniversite sınavlarından dolayı ilgilenememiştim.
neyse,
bekir ve tunahan var bu çocukların arasında, tunahan biraz pokemon, ama kötü çocuk değilmiş yani. bu isimlerle hikayenin ilerleyen bölümlerinde daha sık karşılaşabilirsiniz.
biraz öylesine ısındık, necati karşı takımda, serhat o takımın kaptanı havalarında..o ara benle konuşmuyor aq..nedendir bilmem, ama gibimde de olmamıştı..
biraz şut mut takıldıktan sonra başladık beyler,
ben şutör gard olarak oynarım ama tek potada 4 e 4 oynuyoruz, gard mard cart curt birbirine karışmış durumda, sallamasyon takılıyoruz.
"5 te ara verelim 10 da bitsin" dedi çocuklardan biri..o ne aq mahalle maçı mı yapıyon..kimse bir şey demeyince kabul edilmiş sayıldı tabi bu öneri.
biz başladık, tunahan ve bekir benim takımdalar, çocuklar fena oynamıyor,hatta tuna da baskete aşina ama topu kullanmak genelde bana kalıyor, ben de direkt pas yapıyorum filan..yani öyle kendimi gösterme, yırtma gibi bir çabam kesinlikle yok ki öyle tiplere de ayrı tav olurum. adam gibi oynayacaksın aq işte, gibe sürülmeyecek davada havan kime?
peki tahmin edin karşı takımda, tam da bu özelliklerine kıl olunabilecek kim var?? kim var? bildiniz tebriklerr * -
93.
+11ilk devre bir tane basket atabildik, onu da tunaya ben attırdım bauns pasla rahat bir pota altı sağlayarak. bu gibiklerde 1 tanesi hariç hepsini serhat lavuğu attı. şutla attı, turnikeyle attı..iki kişiyi çarşılayıp attı..ama bildiğin zütü yırtılmış durumda,Tümünü Göster
herif eski kulüp sporcusu, kondisyon filan eyvallah da, e tabi öyle 4 e 1 gibi oynayınca da bir şekilde motor hararetleniyor.
baktım bu molada nefes nefese..ben de aşırı sinir olmuşum o artist hallerine, bir de kenarda 5-10 kişi toplaşmış ooo mooo çekiyorlar. "dur hele" bakalım dedim..biraz biz de kendimizi zorlayalım, paslanmış mıyız..
o ara çocuklar bana biraz sitem ettiler "aga sen kullan şut filan işte rahatken, paso pasa çalışma" gibisinden, ben de "tamam, ben serhatı birebir savunacağım siz diğerleriyle bir şekilde yan yana takılsanız yeter" dedim.
ikinci yarıya başladık, top elimde, azıcık sürüp direkt cepheden salladım potaya orta mesafeden, soktum.
pota altından bir daha başladık, gene biraz daha sürdüm, bu sefer sağ çaprazdan * biraz daha uzak bir mesafeden salladım, o da içerde.
beni de o ara önüne gelen savunuyor, yani kime denk gelirse, adamlar gayet rahat zütürdükleri için o ana kadar, adam paylaşımı filan yapmamışlar,
neyse ben gene başladım ki, pat! karşımda serhat bitti hemen..amk..kendini gösterecek ya..noktayı koymaya geldi aklı sıra..zira kendisi o sahanın en iyi oyuncusu olmak zorunda, başka kimse ondan daha fazla hava yapamaz!
epey birebir kapıştık bununla, ben inat ettim, bir ara iki kişi oldular, bizim adamlardan biri bom boş, armut gibi bırakmışlar potanın dibinde, versem, öküz değilse (ki değildi) kesin rahat bir sayı,
vermedim aq, inadına ben sokacam o sayıyı, serhat hemen bağırdı, ama zaten önceki devreden yorgun, nefes nefese aq surat pancar, "arkayı bırakma arkayııı!" diye, yardıma gelen puşt gene yerine döndü,
"aha" dedim, gene birebir kaldık mı! iyice üzerine gittim, sırtımı potaya, gücü bacaklarıma verdim, tüm gücümle kendimi potaya doğru savurdum..normalde bu tarz olaylara hiç girmem, girsem de genelde beceremem keza benim işim "şut". neyse, o pota altı birebiri sonucu attığım "kanca benzeri gibko atış" da girer mi? girer. *
bizimkiler hemen "helal be aga! işte bu! adam nihayet oynamaya karar verdi!" diye gaz veriyorlar. çok hoşuma gitti amklar * gururum okşandı yani (ahh ah)..
ama ben de daha ilk mücadelemde pestil oldum, uzun süre spor yapmamanın acı sonuçları..
yorulduğumu çaktırmadan, gene aynı şekilde başladım oyuna, ilk yarıda serhat ın yaptığı bencilliği, bu kez daha iyi bir isabet oranıyla (%100 beyler, yanlış olmasın ahaha) ben yapmaktayım.
serhat gene karşımda, gene bir ikili mücadele, ve yine gelen yardım savunması..bunlar herhalde gene kendim zorlayacağım sandılar, ama o bir kere olur aq..pilim kritik seviyeye gelmiş bir anda..
baktım gene pota altı konya asfaltı gibi, gene bir bauns sallarsın iki hıyarın arasında, tuna bom boş turnikeyi bıraktı.
4 pozisyonda, sıfır hatayla maçı berabere pozisyona getirmiştik.
sonraki bölümde 3 tane orta mesafe şut daha sokup takımıma katkı vermeyi başardım, tunahan da kendi çabasıyla bir birebir bitirdi, öbür basketi takımdaki diğer çocuk atmıştı sanırım, adını hatırlamıyorum zira lazım da değil zaten.
nihayetinde serhat binine (evet diretk olarak ona, çünkü takımıyla bir problemimiz yok yani * ) 4 sayı geriden gelip 10 a 7 koymuş oluyorduk.
benim son şutumun isabetinden sonra maç bitince hepimiz "uaaaarrgghhh" sesleriyle kendimizi yerlere bıraktık, kenarda da epey millet toplamış ha, bizim sınıftan olsun, beden dersi olan başka sınıflardan olsun..şöyle en az 20-25 kişilik bir seyircimiz vardı laan. (gülmeyin muallakler biz kulüp çocuğu değildik aq, 25 seyirci ne demek!)
nefes nefese herkes birbirini tebrik ediyor, bizim takım ince ince alaya alıyor, "olsun aga artık bir dahakine" gibisinden..öylesine yaptığımız maç, umduğumdan çok daha hararetli ve rekabetli geçmişti. ama çok eğlendim beyler, öyle böyle değil, bir an için harbiden de bana elem veren ne kadar şey varsa unutmuştum. işte spor böyle bir şey..lütfen gençlerimizi spora yönlendirelim, bilinçlendirelim *
maç bitimi, biz iyice yorulmuşuz artık daha fazla "beden" yapmak istemiyoruz, saha çıkışına doğru yönelmiştim ki, karşıdan uzun boylu sayılabilecek, bonus kafa bir elemanın bana doğru yaklaştığını gördüm, el kol yapıyor bir yandan..geldi,
"selam, dostum olcay ben"
sen kimsin aq, nerden çıktın?..
arkadaşlar demin telefon çaldı kusura bakmayın
http://fizy.com/tr#s/16ncb9
"merhaba?" dedim.
"dostum, basket oynuyorsunuz? değil mi?"
yok aq fantezi yapıyoruz...
"evet? ne oldu?"
"bizle oynar mısınız?"
"yorulduk ama çok.."
"tamam bir daha ki beden dersine? ona göre 5 e 5 filan ayarlarız, ciddi maç olsun" * "
"valla olabilir, hangi sınıfsın sen?"
"makine 3. sınıfım ben, oynar mısınız?"
"ya bana uyar, ama arkadaşlarla da bir konuş istersen" deyip başımdan savmaya çalıştım..lan ölüyorum yorgunluktan zaten...
bu baktı arkaya doğru, "haa, tamam ben serhat a da söyleyeyim dur" dedi..vay aq, serhatla bu nerden tanışıyor? pekekentin tanımadığı yok.. -
94.
+11baktım bunlar birbirini görünce "kardişiimmm" mardişimm ayağı dönmeye başladı.. hemen kaçtım ordan aq..tahammül edemem böyle vıcıklara..
içeri doğru giderken hoca tam soyunma odalarının önünde önümü kesti,
"nereye bakalım?"
"hocam basket oynadık, öldük valla" arkadan da bizim elemanlar geliyor o ara, herkesin suratlar domates gibi..e bu kadar adamın böyle morarmasını sağlayacak olan şey basket ya da futbol değildir de nedir? birbirimizi gibmiş olacak değiliz ya..
hoca baktı, "heaa orda zıplayanlar sizdiniz demi..e tamam sizin bitsin o zaman bu günlük, imza atıp çıkabilirsiniz"
eyvallah..
biz içerde giyinirken serhat da geldi,
"beyler.. haftaya bugün makine 3 lerle maç ayarladım (ayarladım!). oynuyorsunuz demi? tsigalko? oynuyorsun demi?"
haftalar sonra benimle muhatap olmaya karar vermişti beyefendi,
"bakarız"
"ya kesin bir şey söyle"
"tamam oynarız işte.."
"adamlar ciddiye alıyor, biz de düzgün gelelim"
neyse giyindik çıkıyoruz,
birden beni şeytan mı ne dürttü artık, biraz da az önce konuşmayı başlattığı için, bir anlığına serhatla şöyle bir konuşayım bakalım dedim..
"serhat.. baksana bi"
geldi,
ben gayet asabi ve konuşmayı kontrol altına almaya çalışır durumda,
"olum, bir sorun mu var aramızda lan?" dedim.
bu hıyar,
"bak böyle lanlı lunlu konuşma bana" dedi, ama öyle artislik yaparak değil, daha ziyade kendine yapılmakta olan artistliği savuşturmaya çalışarak
"ya tamam bırak..sen soruma cevap ver"
"abi bak bana öyle konuşamazsın"
"tamam sen soruma cevap ver"
"hala aynı frekanstasın serhat kavga edicez bak."
"tamam sen bana emretmeyi bırak okey?"
"okey okey..ee sorumun cevabını verecek misin?"
o an aşırı sinirlendi beyler ama gülümsüyorum böyle, resmen patlamak üzere olan volkan gibiyim * bir daha ters cevap verirse bir anda girivericem.. hiç yoktan yere ağız burun gidicez..
neyse ki bu daha fazla tahrik etmedi,
"ya abi, sorun sende var bence yani..biz beraber takılıyorduk..ama sen kendin gitmeyi seçtin..biz sana ulaşamıyoruz ki dıbına koyim? çağırıyorum bir yerlere gidelim diyorum, gelmiyorsun, erteliyorsun.. en kral sensin aga sana yetemiyoruz.."
haydaaa..
ne diyor lan bu yarak?
ne kralı, ne ulaşılmazı..ne havası? lan ben ölmüşüm ağlayanım yok be bebe.. -
95.
+14"serhat,sen kafanda kurmuşsun dostum öyle bir durum yok yani..ulaşılmaz falan filan..benim derdim bana yetiyor..artı ben size söyledim uzaklaşmamın sebebini, biliyorsun.."Tümünü Göster
"tamam sigara muhabbeti filan biliyorum da..yani senin hareketler artık bize karşı tamamen antipatik, itici, bizi istemiyormuş gibi, bizle yan yana olmaktan rahatsızmış gibi..ben de sinirlendim sonuçta... (burada cık cık cık efekti çok iyi gider)"
"yanlış anlamışsın o zaman, öyle bir düşüncem yok..aksine daha fazla ihtiyacım var şu an tanıdığım insanlara.."
"e iyi o zaman benim için de bir sorun yok..ben, sen öyle yapıyorsun diye tavır alıyordum"
"tamam o zaman, sorun yok?"
"yok okey"
el sıkıştık..
serhatla da aramız düzelmişti..gerçi ben nasıl bozulduğundan da emin değilim ya..neyse..
@823 teşekkür ederim kardeşim, düşünüp ve ilgilenip bu şekilde yazman bile yeter *
ama tavsiyeye pek de ihtiyacım kalmadı artık, en azından o yönde tavsiyelere.. artık biraz evinin adamı, çocuklarının babası olma adına tavsiyelere ihtiyacım var.
basket maçına gelince,
bazı taşların yerine oturması açısından önemli bir başlangıçtı.. çünkü ilerde "bu da nerden çıktı aq" demenizi istemem..
ayrıca ne yalan söyleyeyim hoşuma giden bir anı, nasıl koyduk ama muallaklere * *
bir işeyip geliyorum.
aslında 1-2 parta bitirmeye planlıyordum bu gece ama entrylerinizle beni yüreklendirdiniz,
yazmaya devam, yorumlarınız için teşekkürler *
http://fizy.com/tr#s/1ai4uj
ders bitti, giyinmişiz, ben artık mineyi derse uğurlayıp yurda döneceğim. güya erken bitirdik çıktık diyorum ama biz giyinirken sınıfın yarısından çoğu da kaybolmuş aq, hocanın garezi bize..
kızlara karşı çok naifti pekekent, hatta biraz dedikodu vari şeyler de çıkmıştı hakkında daha sonradan başkalarıyla..
çantaları yüklendim bizim binanın önüne doğru çıkıyorum ki, o ara yan yoldan aşağıya inen ebruyu gördüm..daha doğrusu ona benzettim önce, ama yanında biri de var, ufuk diye bir çocuk, bizim sınıftan..baktım şöyle bir, anaa..el eleler.. mi? gözlerimi kıstım, boynumu ileri uzattım, dürbün ayarı yapıyorum resmen, yanlış görmüş olmalıyım..ebru? ufukla, el ele ha? ha ha hasgibtir..mümkün değil..
beyler öyleymiş ama.
"allaahh allaahhh" çekip güldüm kendi kendime..yukarı yürümeye devam ettim. ebruya bak sen..bizim sümsük ufukla ha..
bu ufuk dediğim eleman, en başlarda sınıf erkeklerini tanımlarken tanıttığım "sessiz ve telepati yoluyla iletişim kuran" tayfadan..devamlı en arka sıralarda, bir uyku ve sersemlik halindeler..o yüzden biz onlara aramızda "miskinler" deyip taşak geçerdik..hatta ebru da buna katılırdı..e şimdi ne alaka aq?
gerçi ufuk dediğim eleman yakışıklı sayılır, hafif kilolu, kalınca, sevimli suratlı bir eleman, gideri vardır yani, beğenen olur..ama ebru? valla çok şaşırdım beyler.
binanın merdivenlerinin önüne çıkıp mineyi bekledim, 1-2 dakikaya yanında bir grupla göründü, beni görünce hemen bulutların arasından fırlayan bir güneş gibi daha da bir parlayarak, el salladı, hızlı adımlarla yanıma geldi. sarıldık, öpüştük *
gene klagib naber, iyidir, konuşmaları..o ara bunun grubu da merdivenlere ulaştı, "bak seni bizimkilerle tanıştırayım" dedi. grup aniden gözlerini dikip bana yoğunlaşınca ben biraz gerildim, aq bedenden çıkmışım, saçlar filan incin..yani sevgilimin arkadaş grubuyla tanışmak için ne derece uygun bir durumdayım emin değilim..
bir sürü bir sürü isimler saydı 6-7 kişi bunlar, aklımda bir tek elif diye bir kızın ki kaldı bu ilk ayak üstü tanışma esnasında..elif baya hoş kız, siyah saç, beyaz ten kombinasyonu (ayşen kombinasyonu diyebiliriz kısaca).
benimki dedi "bir akşam hep beraber çıkarız..çıkarız demi canım?
"he, ha? hea evet evet, çıkarız tabi"
bu tarz durumları pek sevmem (sevmezdim). aq şimdi bir de kızın tayfasına kendimizi kanıtlamaya çalışıcaz iki saat..sonra ben onu tayfamla (olmayan tayfam) tanıştırmak zorunda kalacağım... bu tayfalar aralarında kıyaslanacak... bissürü bissürü şeyler..pff..
mine yi derse uğurlayıp hem yorgunluktan hem de bu yeni tiplerin baskısından sersem bir halde kendimi minibüse attım..
e ne sanıyordun ki aq? kız öyle çölde gezen bedeviler gibi tek başına yaşıyor olacak değildi ya? elbette bir çevresi vardı(hemde ilk izlenim itibariyle oldukça elit bir çevresi)..senden önce..senden sonra da olacaktır..yani..
yurda vardım,bir duş aldım. tolgayla lak lak ettik biraz, akşama doğru oda kalabalıklaştı..zaten bizim oda bir nevi kahve atmosferindeydi beyler..sigara da içilirdi, ben fitil olduğum için genelde balkon da ya da tek tük, hatır minnet içilirdi..
üst katımız kumarhane.. * erbayların odası..orda genellikle içki alemleri döner, onun üstü de internet kafemiz *
yani tabi böyle değil buralar da, biz o şekilde isim verdik aramızda..yoksa o kumarhane (batakhane) dediğimiz yerden daha çok bizim odada (kahvehane) oynamışızdır batağımızı bilmem ne mizi..
o cuma gecesi, son derece zorlu bir haftayı daha geride bırakmanın verdiği yorgunluk ve gelecekte beni bekleyen "daha başka ne gibkoluklar var acaba" sorularıyla..yine ve yine sadece yarı yarıya huzurla uykuya daldım..bir de minenin arkadaşları çıkmıştı şimdi başımıza... kas babam kas..
başlık yok! burası bom boş!