-
626.
+3pazar gününün öğleden sonrası vize öncesi bahanesine, biraz kitap defter karıştırarak geçti, gece buse ile buluşacağım..Tümünü Göster
akşam üstü ise alt kata indim biraz nefes almak için.. sürekli üzgün olan tolga, yaşadığımız buruk tecrübe ve yaklaşan sınavların rüzgarının getirdiği kurşun kalem-ders defteri kokusundan bunalmıştım..
belki bir kaç neşeli yüz görmek beni kendime getirir diye düşünüyordum ki, alt katta da kalan tek neşeli yüzün alpere ait olduğunu hatırladım..
neco sıkkın..
nuriş sıkkın..
başta bir kaç el winning eleven attık ama sonra ben muhabbeti açınca nurişin derdi de dökülmeye başladı, oyunu bırakıp muhabbete koyulduk,
"abi, ben onu da anlıyorum, kızlar seviyor böyle şeyleri evet ama, yani daha çok erken be abi.. şimdiden işleri ciddiye bindirmek.. yüzük müzük.. söz möz... haksız mıyım? bu ne acele... sonra ben ne dersem diyeyim, karşı çıktım diye, oyalıyor oluyorum..ya daha okul bile bitmemiş.. askerlik var sırada... iş bulabilmek var.. kendi ayakların üzerinde durabilmek var.."
beril, artık yıl dönümleri yaklaşan ilişkilerine ciddi bir isim koymak peşindeymiş anlayacağınız..ee tabi, buldu gül gibi çocuğu, tapusunu eline almadan rahat etmeyecek.. aramızda söz yapalım, sembolik de olsa yüzük takalım deyip duruyormuş..ne ki efendim, kimi liseli çiftlerin bile yüzüğü varmışmış, bunların niye olmasınmışmış...
ah dıbına koyim ah..
koyun can derdinde, kasap et derdinde.. görüyorsunuz demi dünyayı?..kızın derde, sıkıntıya bak! iyi ölmüyon be hacı sen o çileyle? valla başkası olsa yaradanına kavuşmuştu aq..
nurişe destek olan, ama kıza da durumu iyice, kafasına girecek şekilde izah etmesini öneren şekilde cümleler kurdum..
"söyle abi?" dedim, "aynı bana söylediğin gibi, bana anlattığın gibi ona da anlat, bizi düşündüğümüz için böyle diyorum de?"
konuşmak çocuğu biraz rahatlatmıştı.. umarım tez zamanda yeniden görmeye alışık olduğumuz o sempatik haline döner, suratsız nuriş hiç çekilmiyor zira..biz seni gülen yüzünle sevdik olm.. kendine gel.. (:
neconun derdini zaten bildiğim için pek uğraşmadım onunla.. yana yana sönecek elbet bir gün.. kimler, nelerden vazgeçmiyor ki? o da bir gün nilaydan vazgeçecek..
belki de, benim gibi, benim şeytanımdan, intikamlarımdan, kinlerimden, düşmanlıklarımdan vazgeçtiğim gibi, tüm bunların ötesinde biri çıkacak karşısına,
o da vazgeçecek..
birisi, vazgeçirecek onu da..
saat dokuz gibi evden çıktım.. buseyi özlemişim... ayrı kaldığım, yüzünü görüp, tenine dokunmadığım iki gün, sanki haftalar, aylar gibi geldi bana..
hem, biraz oturur konuşuruz bakalım.. derdi neymiş onu da öğreniriz.. öyle beril gibi, ya da bir başkası gibi sudan sebeplerden surat asacak bir kız değil buse.. karakterlidir yani.. sağlamdır..tüm o naifliğinin altında, güçlü bir kişilik var.. farkındayım..
http://fizy.com/#s/3wv93h
buseyle parkta buluştuk..oh..nasıl özlemişim be... tatillerde, yazın filan nasıl dayanacağım ben? her halde en iyi ihtimalle haftada bir filan atlar giderim..
mis gibi kokusunu içime çektim..ellerimin arasına hapsettiğim yüzünü, dudaklarına, göz kapalarına varıncaya kadar öpücüklerle donattım..
biraz yürüdükten sonra, bir yerlere oturmayı teklif ettim, sevgililer gününde, beni zütürdüğü o denizcilik temalı, masaları mumlu bara gitmeye karar verdik..
oturduk..bir yandan biralarımızı yudumluyor, bir yandan muhabbet ediyoruz..ben, bir şekilde lafı ona, onun son zamanlardaki durgunluğuna getirme amacındayım..ama o önce davrandı, dünümün nasıl geçtiğini sordu bana..
önce anlatmak istemedim, ama ısrarla duymak istediğini söyleyince inatlaşmamak adına, teklifsiz, yavan bir şekilde tolgayla yolculuğumuzu, hastanede yaşananları filan kısaca anlattım..sonunu da,
"görüyorsun..insanlar ne dertlerle uğraşıyor..yazık, senin, benim yaşımda çocuk işte? ne farkı vardı bizden?" diye bağladım..
"evet ya..çok zor hakikaten..allah ailesine sabır versin..sevenlerine..düşünüyorum da, benim bir yakınımın başına filan gelse, sevdiğim birinin..allah korusun ya.."
"işte buse..o yüzden yatıp kalkıp halimize şükredicez..suni üzüntülerle kendimizi, çevremizi yormayacağız... şimdi gelelim senin derdine bakalım..ne var ne yok..nedir bu durgunluğun?..bir kaç gündür farkındayım ama anlık bir triptir, belki rutin şekilde çözeriz diye düşündüm... fakat geçmiyor gördüğüm kadarıyla.." dedim, yüzüme beklenti dolu bir gülümseme ekledim..
önce konuşmak istemedi..hatta "yoo, yok öyle bir şey" e getirdi..
eh..bir kadın "yok bir şey diyorsa"... gerisini ben tamamlamayayım artık..facebook sağ olsun sizler de öğrenmişsinizdir fazlasıyla ;)
"buse..seni üzen, ya da endişe ettiren bir şeyler olduğunun farkındayım zaten..bir şey var mı? yok mu? tartışması yapmıyorum ki ben? olanı anlatmanı istiyorum..paylaş benimle bitanem.."
bu şekilde kaçamayacağını anlayınca anlayışlı moda büründü bu kez,
"hayatım... zaten zor tecrübeler yaşadın bir iki gündür..bir de buna kafa yormayalım..ben..kendim çözmeye çalışacağım..içimde.."
"aa..hayır..onlar ayrı, senin yerin apayrı..iki elim kanda bile olsa, ne şartta, ne durumda olursa olsun senin derdine ortak olurum ben sevgilim..her zaman..kabul etmiyorum kesinlikle bu kendi içinde çözme olayını..anlat bana.." deyip, elimle ellerini daha sıkı kavradım..parmaklarımı bileklerinden, dirseklerine kadar gezdirdim kolunda..
benim bu kedi gibi sırnaşan ses tonum ve dokunuşlarımdan huylandı, bir an istemsizce gülümser gibi oldu..sonra yeniden gözleri hüzünlü bir bakışla masanın zeminine kaydı..
"bebeğim?"
"hı.."
"konuşmayacak mıyız?"
"bu gece değil.." dedi miyavlayarak..
pff... çok inatçı... hiç bir türlü oyuna da gelmiyor..hayal kırıklığımı gizlemek için neşeli ton vermeye çalıştığım bir sesle,
"bana gelsene bu gece?" dedim bu kez..
yine mırın kırın etti,
"ya izin almadıysan alırız uğrayıp yurttan?"
"yarın okul var ama.."
"buse?... ne desem hayır diyorsun??"
deminden beri, o tarafa kaymasını engellemeye çalıştığım frekansım, sonunda "sitem bandı" na geçmişti... birden bire böyle tarz değiştirince buse de silkindi biraz..ürkek ürkek gözlerime bakmaya çalıştı..acaba, bu güne kadar karşılaşmadığı bir tsigalko özelliğiyle mi karşı karşıyaydı?..ona kızacak, sitem edecek, trip mi atacaktım yani?.. -
627.
+3masum masum yüzüme baktı konuşmadan..beni rahatsız etmiş olmaktan ötürü, biraz rahatsız gibiydi yüz ifadesi..Tümünü Göster
tekrar konuştum, sesimi yeniden anlayışlı bir seviyeye indirgeyip,
"canım..endişelendiriyorsun beni bu şekilde davranarak..ne yaptım? bir hatam mı var? yanlış, seni üzecek bir şey mi yaptım farkında olmadan? konuş, istediğim gibi, söyle bana..bu şekilde olunca dayanamıyorum..canımı yakmak hoşuna mı gidiyor?"
sözler etkisini gösterdi, ellerinden kaymaya başlayan bir halata sıkıca tutunur gibi tutundu konuşmaya..koluma..
"olur mu öyle şey tsigalko neler söylüyorsun..dün gece yola gideceksin diye uyku uyuyamadım ben..kıyamam sana asla..kesinlikle..bir kere hayır dedim diye, hatta hayır da demedim yani..sadece erteleyelim dedim..bir kere erteleyelim dedim diye hemen kötü mü yaptın beni? bir dediğini iki etmedim, sana hiç olumsuz bir karşılık vermedim bu güne kadar..verdim mi?..yani yüz kere evet de, bir kere kararsız kal, hemen kötü ol..bu mudur?"
eh..aslına bakarsanız haklıydı kız..bu güne kadar hiç bir söylediğimi tartışmamış, hatta deyim yerindeyse, kolundan çektiğim yere gelmişti kızcağız..belki de yorulmuştu..çok mu sıkıyordum onu?..
utanarak sustum.. gözlerim masanın zemininde, yüzümde buruk bir gülümsemeyle..
"doğru diyorsun..ben... her dediğim olsun istiyorum galiba biraz.. sıktım seni istemeden.. özür dilerim.." dedim.. gözlerimi kaldırmadım, ya da herhangi bir karşılık beklemedim.. samimiydim çünkü söylediklerimde..
buse bir iç çekiş koyduktan sonra, "bak şimdi de sen üzüyorsun ama beni böyle yaparak.. çok kırılgansın.."
yanlış anlamıştı... daha doğrusu, anlayamamıştı, duygu sömürüsü yaptığımı sanıyor?
"hayır.. buse..ciddiyim ben dediklerimde.. samimiyim yani.." hemen tedirgin bir gülümseme de ekleştiriverdim yüzüme, "demagoji yapmıyorum.. gerçekten.."
beni yanlış yorumlamasından öyle korkmuştum ki, "tamam la şaka yaptım valla şaka" der gibiydim resmen.. aşık çaresizliğimi hissettim o an bütün benliğimde..bu kız, istese beni parmağında bile oynatabilir, maymuna çevirebilirdi be..takla bile attırırdı bana.. düşün işte ne denli iyi bir karakter ki, bunca duygusal zaafımdan faydalanmıyor, faydalanmayı düşünmüyor bile.. asıl duygu sömürüsünü onun yapması beklenirdi bu ilişkide, ve iliklerime kadar sömürebilirdi beni istese..
bu içten ve ürkmüş tepkim sonrası, gözlerini merhametle dikti yüzüme.. yaklaştı, iyice sokuldu, sarıldı.. başımı omzuna bırakırken "üzgünüm" diye fısıldadım tekrar..
..yarım saat sonra evime giden yolda, kol kola, beraber yürüyorduk..
sıradaki part, son partımız olsun zamkiler (:
bundan sonra bu lafı kullanmayı düşünüyorum, panpadan daha yatkın dile, xd xd
http://fizy.com/#s/1agw8o
... saat olmuş gecenin ikisi..yarın pazartesi..kimin umurunda?..buse kollarımda..
devrilen dörder biranın yan etkisi olarak, 1-2 kere ara vermek zorunda kaldığımız kutsal ritüelimiz, sonunda ikimiz de yorulup yan yana devrilince sona erdi..
kolunu gelişi güzel attı çıplak göğsümün üzerine..yanlamasına dönüp kulağıma sokuldu..nefesiyle gıdıkladı, henüz sakinleşen bünyemi yeniden tahrik etti..ben de yanlamasına, ona doğru dönüp dudaklarına gömüldüm yeniden..her şeye rağmen üzerinde kalmayı başarmış, fakat bu sefer epeyce dağılmış olan kalın, yakası genişçe, uzun kollu lacivert bluzünün izin verdiği açıklıklardan vücudunun çıplaklığını yokladım..hafif hafif irkildi..yüzünü boynuma gömüp,elleriyle kollarımı sabitleyerek aklımı başka yerlere çekmeye, tehlikeli sınırlardan uzaklaştırmaya çalıştı..ısrar etmedim..
ama alev alev yanan sırtı, beli de aklımdan çıkaramıyordum..o, beni forse ettikçe, arada hafif hafif benim göbeğime değip tutuşturan, etekleri sıyrılmış göbeği yok muydu hele..
biraz sonra yeniden sakinleştik..
bilmem ne kadar öyle yan yana uzandıktan sonra, karanlığın içinde, onu inceden inceye delen, kesen, kırılgan, ince bir sesle konuştu..
"tsigalko.."
"bebeğim?.."
"benim sana bir şey söylemem lazım.."
bir anda kalbimin ritmi iki misline fırladı..antilobun peşinden ok gibi fırlayan bir çita gibi..kanıma, bu akşam artık bilmem kaçıncı kere adrenalinin pompalanışına şahit oldum...
buse konuşacak..
"söyle sevgilim" dedim sesimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak..ellerimle rahatlatıcı dokuşlarda bulundum denk gelen yerlerine..
insanın aklına, hemen bekaret mekaret gelir normalde böyle durumlarda bilirsiniz..ama benim aklımın ucundan bile geçmedi beyler onu net söyleyeyim..ekleme ihtiyacı hissettim bu cümleyi, genel akışı bozduysam kusuruma bakmayın ;)
buse, yine aynı, cam kırığı gibi sesle konuşmaya başladı..canım benim ya..senin o hassas kalbini bunca yaralayan nedir? söyle..
"kendim..cevap bulmak istedim ama..ya da..görmezden gelmeye..galiba daha kötü yapacak bu sadece... o yüzden..senden öğrenmem gerek tsigalko... samimi olacak mısın bana karşı? dürüst olacak mısın?"
şaşkın bir şekilde yatakta yarı doğruldum..allah allah..neyle karşı karşıyayız lan? valla tırsmaya başladım..
"bebeğim..sana karşı dürüst olmadığım tek bir saniye bile olmadı..söyle..anlat bana..her ne ise..lütfen..sabırsızlanıyorum duymak, yanıtlamak için.."
uzun, sessiz saniyeler geçti karanlığın içinde..kalp atışları yine hakim olmuştu çevremize..
sonunda konuştu..ağlamak üzere olan birine ait gibi olan, balansı bozuk sesinin eşliğinde dudaklarından, beni yıldırım çarpmışa döndüren o kelimeler dökülüverdi..
"ceyda kim tsigalko?... "
hepinize iyi geceler, yorumlarınızı esirgemeyin zamkiler ;)
herkese iyi akşamüstüler (:
zamkiler * kardeşim önümüzdeki pazara kadar bende, ancak ben çarşamba ve cuma geceleri girme imkanı bulabilirim, o gecelerde hanımefendi kendi arkadaşlarıyla takılacakmış.
fırsat buldukça yazacağım, ama artık bu tarz finallere de alışın derim, hikayenin şu güne kadar ki yaşanan en heyecanlı sürecine girdik diyebilirim. ;)
görüşmek üzere, ilginize teşekkürler, kulaklarım niye çınlıyor deyip duruyordum ben de ehehe
herkese iyi geceler panpalar,
evdeki hesaplar bazen çarşıya uymayabiliyor, dün gece için sizden özür diyorum.
ama bu gece, inanın onca günlük ayrılığın ardından çok sağlam geliyorum.
yerlerinizi, nevalelerinizi alın, pijamalarınızı giyin, arkanıza yaslanın ;)
00.30 gibi buluşalım, -
628.
+1..ne...Tümünü Göster
önce hayal görüyorum sandım.. busenin ağzından çıkan kelimeler, sanrıdan ibaretti... ya da aslında zaten o şu an da yanımda, yatağımda benimle beraber değildi.. hatta belki de onla geçirdiğimiz bu gün bile komple benim hayal ürünümdü?..tabi ya!
beynim bana oyunlar oynuyor olmalı..
çünkü bu, gerçek olamaz..
en korkunç kabuslarımda bile göremeyeceğim, en tehlikeli senaryolarda bile hayal edemeyeceğim bir şey bu..
ceyda mı kim?..
karanlıkta el yordamıyla koluna dokundu parmaklar..
kahretsin.. gerçek..
..o sessizlikte, kaç saniye şok içinde kaldım bilmiyorum, ama sonra konuştum,
"ceyda?.." dedim sanki çoook uzaklarda bir adadan bahseden denizciler gibi.. ceyda mı? ohooo, rüzgarı arkamıza alsak bile oraya varmamız günlerimizi, haftalarımızı alır..
bir şey demedi.. konuşmaması beni daha da ürküttü.. keşke şu an da yüzünü net görebiliyor olsaydım.. belki o zaman neler düşündüğünü anlayabilirdim.. kalkıp yaksam mı acaba ışığı?..yok lan..o zaman da benim kızaran kulaklarım belli olacak.. boş ver.. daha iyi böyle..
"ceyda, benim.. eski bir arkadaşım" dedim nihayet..
konuştu,
"nasıl bir arkadaştı peki?" ..gene kırgın sesi.. aynı zamanda da, istemediği bir şeyleri ağzından kaçıyormuş gibi bir tınısı var... sanki bunları bana sorduğuna da pişman gibi..
bir an düşündüm..ne diyebilirdim ki? bence, zaten kız bazı şeyleri biliyor..ne kadarını? bilemiyorum..ama biliyor işte.. yani benim kıvırma gibi bir şansım zaten yok.. kaldı ki, yalan da söyleyemem buseye ben..en iyisi, her şeyi, belki de onun zaten bildiklerini anlatmak.. sorularına kaçmadan cevap vermek..
"ya..eski.. kız arkadaşımdı işte..sen.. neden bunu konuşuyoruz ki buse..hem, kimden duydun ki onun adını?" dedim temkinli bir şekilde..
"kimden duyduğum önemli değil ki..ne duyduğum önemli... eski kız arkadaşındı.. ceyda... kızın okulu bıraktığı doğru mu tsigalko?" diye mivayladı bu kez..
"ne olur doğru olmasın.. yalan de..yanlış duymuşsun de.."
içimde bir şeyler karıncalanır gibi oldu.. sanki ciğerlerim, ağızda dağılan kurabiye gibi dağılıyordu içime.. ufalanıyordu.. kıymık kıymık batmaya başladı aldığım her nefes..az önce, onun yanında aldığım, dünyanın en tatlı nefesi, şimdi acı geliyordu..
tekrardan selamlar bu arada ;)
hızımızı alalım, basıp gidelim istiyorum artık, zaten don lastiğinden hallice oldu hikaye onca şeyi atlamama rağmen (:
"doğru.." dedim pes etmiş bir sesle.."doğru ama.. kızın pgibolojik durumu pek sağlam değildi.. benle çıkarken de öyleydi yani.. benden ayrıldığı için değil... "
"okulu bırakıyor?.." dedi buse inanamayan bir sesle.."okulu bırakıyor, hatta şehri terk ediyor... tsigalko... bu, insan ömründen kaç yıl demek?... maddi, manevi, o kadar çok kaybı var ki... bir insan bunu sırf pgibolojik sıkıntıları var diye yapar mı?..bu..bu çok ağır bir şey... tsigalko... bana aklımdan geçenlerin, aranızda geçmediğini söyle.. yalvarırım.."
artık sesi tamamen incelmiş, hıçkırık arası konuşur bir haldeydi.. elimi yanağına zütürdüm karanlıkta, nemlenmiş yanaklarına dokununca, ruhum sel altında kaldı adeta..
kulaklarımdan başlayan yangın ise, önce yüzümü, sonra da tüm vücudumu kaplamış gibiydi artık.. yüzük, ensem alev alev yanıyordu.. başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü sanki.. kulaklarım uğulduyordu..
buse... neler oluyor böyle bize?... ne demek istiyorsun söyle..
"buse.. bitanem.. hayır.. lütfen bak.. çok kötü hissediyorum... tamam.. tamam ağlamıyorsun? tamam mı?..lütfen..bak..ben de çok üzüldüm o böyle bir şey yapınca tamam mı?..belki aylarca kendime gelemedim vicdan azabından, suçu kendimde aradım..ama ben.. yemin ediyorum ki onu o duruma getirecek bir şey yapmadım.. diyorum ya, zaten sıkıntıları vardı..biz ayrılınca da..iyice... aklından geçenleri hemen sil aklında.. olamaz öyle bir şey.. öyle biri değilim ben... tanımadın mı beni.."
telaşla, aslında inandırıcılıktan da biraz uzak konuşmuştum sanki..ama o an elimden, dilimden o kadarı geldi..ee beyler, bütün manevra kabiliyetimi, laf oryantalliğimi kaybetmiş durumdayım.. edebiyat yapacak, felsefe kasacak halde değilim ki?..
"ama.. yıllar.. yıllarını yakıyor tsigalko... nasıl yapabilir böyle bir şeyi... çok korkunç.. çok ağır..her şeyden vazgeçiyor..her şeyini arkada bırakıyor... neden?..yani.. seninle o şekilde bir ilgisi yok mu diyorsun?..olmasın zaten.. olmasın istiyorum ben de... bildiklerimin hepsini de unutmak, hiç duymamak isterdim zaten... çünkü seni tanımaya başladığıma inanıyordum.. şimdi.. böyle.. böyle şeylerle karşı karşıya gelince... acaba gözlerine baktığım, yan yana yattığım adam aslında böyle biri mi diye.. aklıma giriyor.. kurtlar beynimin içini kemiriyor.."
daha fazla dayanamayıp kocaman kucakladım buseyi.. başını göğsüme yasladım,
"aşkım yemin ediyorum sana.. ceyda, kendi deliliği yüzünden, hem kendini, hem beni yaktı, üzdü.. aylarca çıkamadım etkisinden işte dedim ya..hala daha üzgünüm..ama asla.. kesinlikle yanlış bir şey yapmadım ben o kıza.. anladın mı?..ben o adamlardan değilim... istesem de olamam... hele şimdiden sonra.. mümkün değil.. dünya ters dönse yine mümkün değil.. sana aşık tsigalkodan başkası değilim.. olamam.."
o da sarıldı bana.. ağladı.. benim de gözlerim dolmuştu..hem kederden, hem de sinirden... !
ulan!
ulan kim bu nifakçı huur çocuğu?! söyle buse.. söyleyeceksin..o yükün altına tek başına giremezsin..
bir kaç dakika sonra, biraz durulup, busenin tek tük hıçkırmaları, ellerimizin ürkek okşayışları..ve odanın sessizliğine hakim olan soluk alış-verişlerimizin usulca çaldığı fon müziğiyle kalınca, sormak zorunda hissettim kendimi..
"buse.."
"efendim" dedi hala mahmur, yapışkan bir sesle..
"kim?..seni, beni bu kadar üzen, bu saçma sapan eski defterleri açan kim?.."
sesim, beklediğimden daha kararlı, hatta resmen sert, hesap sorar gibi çıkmıştı..ilk defa böyle bir ses tonu kullanıyordum aramızdaki konuşmalarda.. gerçi, ona karşı kullanmıyorum, benim kızgınlığım, öfkem, nefretim, tamamen adı, cevabı busede gizli olan o orrrrossspu evladına.. tamamen ona.. komple..
buse cevap vermedi, hafifçe sıktım omuzlarını,
"bebeğim.. söyleyeceksin.."
"bilmiyorum ki.." dedi çaresizce..
"hayır.. biliyorsun..bak, ben her şeyi anlattım sana..ne sorduysan söyledim..sen de söyle şimdi..kim o oros... kim?."
"aşkım gerçekten bilmiyorum.."
ne demek bilmiyorsun ya?..
"e..o zaman.. nasıl öğrendin, nasıl duydun?..biri.. birisi mesaj filan mı attı sana telefondan, internetten filan..he?"
"hayır.. hayır.." dedi hemen telaşla.."defterimin arasına kağıt koymuş..o kişi... her kim ise... daha doğrusu mektup... önce senin sürprizlerinden biri sandım..ama sonra okuyunca şok oldum..zor dayandım o gün okulda.. gün bitmedi resmen.."
"defterinin arasına ha?"
"evet.." deyip burnunu çekti..
"görmek istiyorum.. mektubu.. belki yazısından bir sonuca ulaşırım.. göster bana"
"yırtıp.. attım ben onu ama.." dedi ağlamaklı bir şekilde yine..
"ne..neden atıyorsun.."
"ne yapsaydım tsigalko, arşivlesemiydim? ben ne yaptığımın farkında mıydım sanıyorsun?" dedi sesi biraz yükselerek..
"özür dilerim.. haklısın" dedim hemen hayal kırıklığı dolu bir sesle..o da pişman oldu bu sefer, yine başını gömdü göğsüme.. -
629.
+3... çok kötü olmuştu be beyler..Tümünü Göster
o gece, yine bir şekilde geçmişti evet, kol kola omuz omuza, kucak kucağa..ama artık pürüzsüz değildi aşkımız..lekesiz değildi... kızın içine kurdu düşürmüştü işte birileri..
bana tekrar eskisi gibi güvenecek mi?..o ışıl ışıl bakan, sevgi dolu gözleri yeniden canlanacak, yeşillenecek mi?..yoksa böyle hep sönük, her daim efkarlı, her an tedirgin mi olacak artık ilişkimiz..
dayanamam buna..
konuştuk evet..ama daha bitmedi biliyorum... zaten öyle birden bire eski neşesine, enerjisine kavuşmasını bekleyemezdim ama, zaten rahat da bırakmayacaklar ki bizi?..niye lan?..
neden?..kimsiniz ve ne istiyorsunuz bizden..
ceyda muhabbetini açan kişinin, benim diğer vukuatlarımdan da haberi olabilirdi? hepsini sıra sıra sayıp dökebilirdi..yeni mektuplar mı?..
gerçi bana pek inandırıcı gelmedi bu defter arasına mektup bırakma rütieli ama neyse..bir de, busenin bana yalan söylüyor olabileceği ihtimalini düşünerek zaten savaş halindeki yüreğimde yeni bir cephe açmak niyetinde değilim..
kim?
en büyük soru bu şimdi benim için..
ve onu bulduğum zaman soracağım şey ise:
"neden??"
pek konuşabileceğimi sanmıyorum zira..dilim değil, başka taraflarım konuşacak o şerefsiz insan müsveddesini bulduğum vakit..
...
sonrasında da işler, pek iyiye gitti diyemeyeceğim...
olayın bu ilk patlak verişinin ardından, bir kaç günlük bir sürenin sonrasında, buseyi, olumluya değil, daha da negatif duruma zütüren şeyi, bu kez o söylemeden, ben ısrar edip söyleterek öğrendim,
"hangi birini söyleyeyim ki tsigalko?..kaçmak istiyorum, kim bu..kim bunlar..neden bunu yapıyorlar..sen gerçekte kimsin..onlara ne yaptın..inan bilmiyorum... beni sevdiğine inanıyorum..ama benden önce kimlere neler yaptın da böyle korkunç şeylerle karşı karşıya kalıyorum..kalıyoruz,ikimizde... korkuyorum artık... sana ya da bana zarar da verirler diye..ciddiyim... paranoyak oldum resmen..korkarak yürüyorum yolda..yurda zor atıyorum kendimi..gecelerdir uyumuyorum zaten.."
o böyle konuşup ağladıkça, benim içimdeki çaresizlik büyüyor, öfke kabarıyordu... sinirden kendimi gibicem..o derece..geceleri artık ben de uyuyamıyorum..dişlerim gacırdıyor çenemi kasmaktan..kuduzlu sokak köpekleri gibiyim..
kim?...
kim...
"hangi birini anlatayım?... mine?..elif?... cemre?..ceren de olabilir..cemre mi, ceren mi her kim ise o kız..yılbaşı gecesi ne yaptınız... bunu sormam isteniyor sana... hayır, umurumda bile değil tamam mı..cidden..benden önce yüz tane bile sevgilin olmuş olsa, ya da sadece bu isimlerini öğrendiklerim olsa ne değişir... ama neden..bunu bana neden yapıyorlar.."
"mektuplar nerede peki?"
cevap yok..
elif mi?..
cerenle yılbaşı gecesi mi?...
gözlerim karamaya başladı..beyler..galiba tansiyonum ya da kan şekerim filan düştü... zorlukla tutundum masaya..
bunları..kim, nereden, nasıl bilebiliyor??
allahım bu ne çeşit bir kabus böyle?..sanki şahsıma kurulmuş küresel bir komplo gibi..
bu nasıl bir sınav böyle..
bilmediğim yerden soruyorsun... adım adım felakete sürüklüyorsun beni..ilişkimi..sevdiğimi...
http://fizy.com/#s/3wndrf
buse, paranoyaklaşmaya başladığını söylemişti ya hani..ben, onun yüz katı paranoyaklaştım şu söylediklerinden sonra..ulan zütüme gprs mi taktınız? gizli kameralarla takibe mi aldınız? detektiflerle mi anlaştınız? telefonlarımı mı dinlediniz?..ne yaptınız ulan siz ne yaptınız?..nesiniz siz..taaaa ebesinin amı tarihinde, benim ceren kaltağıyla yılbaşı gecesi sürtüştüğümden nereden haberiniz var?
peki ya sözde herkesten gizli tuttuğumuz elif ile ilişkimiz?..
belli ki, birilerinden gizleyememişiz... gizleyememişim... attığım her adımda, her hareketimde..yakınımda, dibimde..belki içimde beslenen, palazlanan bir hain var..bir yılan... ve ansızın, nihayet zehrini salmaya başladı hayatıma..hem de en mutlu olduğum, huzurlu bir hayata en çok yaklaştığım anda..
... bu iş artık sıradan bir nifak, fitneleme, dedikodu olmaktan çıktı..
gittikçe tehlikeli bir hal alıyor busenin de dediği gibi..yarın öbür gün, kıza zarar da vermeye kalkışabilir, bu kişiler..her kim iseler..allah korusun..nasıl öderim sonra bunun vebalini..benim mazideki hayaletlerim yüzünden masum bir insanın zarar görmesini göze alamam..
işte bu yüzden, bu işin arkasındakileri bulmam gerek..işi kötüsü, kimseye de güvenemem artık..tolgaya bile bir başka gözle bakar oldum..çünkü benim hakkımda bu kadar çok şey bile biriyle, aramızdaki mesafenin fazla olduğunu sanmıyorum...
yakın birisi... yakınlardan birisi bu kişi-kişiler her kim ise...
tolga mı yoksa ha?..tabi..mutluluğumu kıskandı..
yoo..yo..belki de necodur! neco... içten pazarlıklı, sinsi herif seni!..
belki de alperdir??..o eğlenceli halinin altında yavşak bir bin kurusu yattığını hep hissetmiştim zaten..
yoksa kalın çerçeveli gözlüklerinin ardına saklanmış nuriş mi bu hain! bebek yüzlü katil misali..
ceydanın, geri dönen, intikam almaya hevesli hayaleti mi?
hii! ebru mu yoksa!..hıncını tam olarak alamamıştı benden tabi..
ya nilaya ne demeli?? benim sevgili yapmam ona hiç mi hiç yaramadı tabi..melankolik huur!!
ah! buldum! buldum!..burçin olmalı bu kişi... kaltak burçin, ruh hastası burçin..
ne biliyorsun ayça olmadığını? senden o malum gecenin intikdıbını aldı mı ki?
şerefsiz köpeeeek! yakaladım seni... serhat zütü..o yumruğun acısını böyle çıkarıyorsun değil mi!!!
elif?
ceren?
mine?
merve?
çiğdem?
ayşegül?
begüm?
tuğçe?
seda?
hanginiz ulan, hangileriniz!!
allahım...
allahım...
galiba deliriyorum... deliriyorum... kesin kafayı yiyorum... evet... zaten onların da istediği bu... kafayı sıyırıp, etrafımdakilere de sırt çevirmem, en sonunda da kendime..
kendi kendimi yemem... bitirmem... kendi ellerimle kendi sonumu getirmem...
tüm istedikleri bu..
ve başarıyorlar da...
allahım..
sen aklıma mukayyet ol..yalvarırım... buseyi sakın onların şerrinden... acı bize..yakma dünyadaki cehennemlerde..imtihan etme daha fazla, insan kılığında zebanilerle...
deliriyorum...
ve korkuyorum...
benim toz pembe aşk masalım,
nasıl oldu da böylesine acımasız bir korku-gerilim filmine dönüştü..
nasıl?..
kim?..
neden?..
yardım et..
koru aklımı.. -
630.
+3..kader..Tümünü Göster
ve tesadüfler..
öyle şeyler yaşamıştım ki zaten o güne kadar, bunların varlığına kanıt olan o kadar çok şeye tanık olmuştum ki, ulan ateist olsam imana gelmiştim be..
tesadüfler.. evet
öylesine muhabbetlerden doğar bazen..
küçük dünya..
alın yazımızın akşını değiştiren, içten içe yaptığımız keşifler.. beynimizde aniden çakan bir şimşek..
..cumartesi gecesi, programdan çıkmış, beni dinlemeye gelen buseyle kısa, keyifsiz, pek de fazla konuşamadan, ama her şeye rağmen sonu uzun sarılmalarla, tutkulu öpücüklerle biten ayrılış sahnemiz.
ana kapıdan geçip, bekçi klübesinin önüne gitmeden önce, bana attığı, o gecenin bir son bakışı var ki hele... yürek dağlayan cinsten..
..korkuyor kız...
artık benden de, benim geçmişimden de, çevremden de, aşkımdan da korkuyor resmen..
ama seviyor da..
fransız filmlerindeki gibi deli dolu, sürprizlerle, romantizmle başlayan aşkı, git gide mazoşist bir ilişkiye dönüşüyor.. şiddet gören ise, vücudu değil, ruhu..
düşünsenize, hayatınızın kadını, gözlerinizin önünde resmen eriyor, hayat enerjisi tükeniyor, pgibolojisi çöküyor ve siz buna karşı hiç bir şey yapamıyorsunuz,
dahası, bunun sebebi de dolaylı yoldan sizsiniz!..
bazı geceler sinirden ağlayacak gibi oluyordum inanın...
kızı bıraktıktan sonra eve döndüm, odamda yalnız başına durup, duvarlarla bakıştıkça daha da delirmeye başlamaktan korktuğum için alt kata, salona indim..
neco ders çalışıyormuş, öyle ya, vizelere 2 gün kaldı şurada.. alperle nurişte fifa atıyorlar.. yanlarındaki koltuğa çöreklenip dalgın dalgın bunları izlemeye başladım..
ne kadar da mutlular..
kedersiz..
huzurlu..
gamsız hatta.. adamların sınavlar filan da umurlarında değil..
ne güzel..
bana hayatımın en büyük kötülüğünü yapanlar, bu iki umarsız, sevimli suratlı saf çocuklar olabilir miydi?
olamazdı her halde.. belki de elemeliyim onları olağan şüpheliler listesinden..
zira o liste epey kabarık zaten..
bir zamanlar tanımaktan ya da tanıyor olmaktan mutluluk duyduğum, ve sanki her bir katılımla daha da çapı genişleyen arkadaş çevrem, benim için velinimet gibiydi..
şimdiyse, bu kadar çok insanla yakın olduğum için lanet ediyorum kendime..
listeyi kabartmaktan başka bir işe yaramıyorlar çünkü.. kaybediyorum insanlara olan güvenimi...
..maç arası alper laf attı.. konuşmaya başladık..
ev ahalisi de,bir süredir bende bir sıkıntı olduğunun farkında.. bunun "kız arkadaş mevzusu" sebebiyle olduğunu da az çok tahmin edebiliyorlar..
zaman zaman konuşmaya da çalıştılar..
ama yardım edemiyorlar..
"ee abi.. güzeldi gene bu akşam be..sınavlar öncesi moral oldu valla hepimize (:"
"aynen kardeşim... "
"seni de daha iyi gördüm sanki..aga sorununuz neyse çözün bea.. valla çok yakışıyorsunuz, pisi pisine bir şeyler olursa çok üzülürüz.." dedi anlayışlı bir ses tonuyla..
"çalışıyorum kardeşim.." dedim dalgın dalgın.. "kara bulutlar var üzerimizde.. dağıtmaya uğraşıyorum bütün gücümle.."
"nazara geldiniz be resmen (:"
"öyle oldu aynen.."
"bir de, taktik vermek gibi algılama da abi, kızları fazla da sıkmamak lazım ya..biraz kendi haline bırak, çok üstüne gidince, sıkıştırınca da ters tepiyor genelde.."
"yok be olm.. üstüne filan gittiğim, sıkıştırdığım yok asla..ben çabalıyorum..onu zaten yormam o işler için.."
"inşallah düzeltirsiniz ya, dediğin gibiyse sorun olmaz zaten de, sen gene de mesaj olayını biraz azalt bence, kız dersi dinleyemiyor ya (:"
buyur?..nasıl yani..
"çok mesajlaşmayız ki biz? ben nefret ederim mesajlaşmaktan zaten olm?"
"haa... ama ne biliyim ne zaman görsem elinde telefon, o yüzden şey ettim.. hani fazla sıkmasan daha iyi olur gibisinden.."
... bir an da beynimin her tarafından, puzzle parçası gibi, bilgi kırıntıları fırlamaya başlamıştı.. yavaş yavaş birleşmeye, ana resmi oluşturmaya başladılar..
"alper..ben ders zamanı hayatta mesaj atmam kardeşim zaten..sen, emin misin telefonla mesajlaştığına?" dedim heyecan-kuşku karışımı bir sesle..
"ya..abi, emin değilim yani ekranını görmüyorum hoş da, snake oynayacak hali yok ya saatlerce (:"
evet..
şimdi olmuştu işte..
"başkasıyla mesajlaşıyor.." dedim dalgın dalgın... sesli düşünmüştüm bir nevi.."tabi ya..nasıl düşünemedim... "
alperle nuriş saf saf yüzüme baktılar, "ne diyor la bu?" der gibi... alper,
"abi.. belki de yanlış görmüşümdür ya... ben senle şey ediyordur diye düşünüyordum.. çam devirmiş olmayayım yanlışlıkla.. kusura bakma ya valla, söylemedim farzet abi cidden.." dedi telaşla..
yerimden fırladım,
"beyler ben kaçıyorum yukarıya, yatıp uyuyayım yoruldum bugün... alper, eyvallah kardeşim" dedim omzunu sıvazlayarak.
"yo..aga, bak benim varsayımımla bir şeyler yapacaksan.. valla bak vebalinin altında kalırım aq..hay anasını ya nerden söyledim.."
"yok kanka rahat ol sen.. eyvallah, yardımcı oldun bana" dedim yarı neşeli, hevesli bir sesle..
şimdi olmuştu..
oldu.. -
631.
+2busenin mesajlaştığı kişiyle ne konuştuğunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok değil mi beyler?..
o telefonu bir şekilde ele geçirmeliyim..
kesinlikle..ve kesinlikle..
o mesajları...
sonrasında da beni o mesajların sahibine zütürecek olan yola girmiş olacağım zaten..
belki de sonunda "katil" olacağım bir yol bile olabilir bu..
ama,
her şeyden önce,
o telefona ve içindeki mesajlara ihtiyacım var..
düşün tsigalko..
düşün..
bu gecelik bu kadar olsun panpalar,
hem gün olarak, hem de hikaye olarak güzel ilerledik diye düşünüyorum (:
gecenin son şarkısı da kamp ateşi etrafındaki okuyucularımız için gelsin ;)
http://fizy.com/#s/1ahbki
görüşmek üzere
herkese iyi geceler panpalar, yarın gece bizimkini yolcu ediyorum, gelmeye çalışacağım, gibicem bu feneri de artık..
yarın gece görüşürüz kısmetse, öpüldünüz ;)
herkese iyi geceler panpalar, 00.30 gibi başlayalım, yerlerinizi alın ;)
bu arada @sansli pust, efsanevi bir skala olmuş lan ahaha helal aq -
632.
+3selamlar, geldim, hemen atıyorum partımız hazır x)Tümünü Göster
..şimdi ne olacak..
Alperin tesadüfi muhabbeti sayesinde öğrendiklerimle, artık yapmam gerekeni, izleyeceğim yolu biliyorum..ve o yolun beni zütüreceği yeri de..
Soru şu,
“gerçekten o yolu yürümeli miyim?”
Elbette yürümeliyim.. başlangıçta insan bu şekilde düşünüyor, haklı da..ona kötülük yapanı önce tespit edip sonra da cezalandırmak, bunu arzulamak en doğal hakkı.
Ama bu şeyin, beni ciddi ciddi “katil” etme olasılığı da var.. düşünsenize..o kişiyi bulacağım, onun o kişi olduğundan emin olacağım…sonra ne olacak peki? Gözüm dönüp, etrafımdaki her şey flulaştığında, şeytan içime girip, kollarıma, bacaklarıma, yumruklarıma, tırnaklarıma hakim olduğunda ne olacak?
Eğer, bu kişi, zaten sevmediğim ve husumetim olan birisi çıkarsa, ben de o karşılaşmadan, o sahneden hayatı kaymış,eli kanlı bir genç adam olarak çıkabilirim…
Odama geçip kendi kendime düşünmeye başladım, seçeneklerimi, olasılıkları ve muhtemel sonları tarttım..
Busenin içini, gizli gizli çürüten, bizi ve ilişkimizi, akrep gibi sinsi sinsi zehirleyerek, geri dönüşümsüz hasarlar vermeye başlayan bu kişi durdurulmaydı.
Bu nasıl olurdu peki?
Öncelikle busenin telefonuna, oradan mesajlara –şayet silinmediler ise- ve mesajların geldiği telefon numarasına ve son olarak, telefon numarası üzerinden de, bir şekilde bu gizemli kişiye ulaşabilirdim.
Bunu yaparken, ilk adımda, yani busenin telefonundan numarayı alma aşamasında, daha fazla zorlanacağıma inanıyordum çünkü kızı buna zorlayamazdım; hem daha fazla incinmesini istemediğimden, hem de şu “defter arasındaki mektuplar” yalanını yüzüne vurmamak için..
Çünkü o yalanın da masum bir amaçla söylendiğini biliyorum.. kız, korkuyor.. beni ve bizi, bu işe daha fazla bulaştırmamak adına, çarpışmanın tüm şiddetini kendisi göğüslemeye kalkıyor.. bununsa, onu getirdiği hal ortada..
Bu iki nedenden ötürü, benim busenin telefonuna ve içindekilere, gizlice ulaşmam lazım. iyi bir zamanlama, planlama ve çeviklik gerektiriyor bu..
Sonrasında ise ne yapacağımı daha şu an da bile kafamda kurdum sayılır.. hattın karşısındaki “yabancı”yı bir şekilde katakülliye getirecek ve onunla, kendi seçtiğim bir mekanda, kendi istediğim zamanda ve kendi istediğim şekilde bir buluşma ayarlayacak, sonrasında da icabına bakacaktım.. karşıma çıkan kişi, kim olursa olsun ve beni ne denli sinirlendirmiş olursa olsun, öldürmemeye çalışacağım.. büyük ihtimalle kollarım yorulana kadar döverim, eğer yeterince dayanıklıysa hayatta kalacaktır, böylece hem o yaşamış hem de ben mahpusu boylamamış olurum..
Lütfen dayanıklı ol…hayatta kalma konusundaki kararlılığın, içindeki kötülük kadar kuvvetli olsun.. bana bu kıyağı borçlusun..
Saat pek geç sayılmazdı, buseyi aradım,
“bitanem.. nasılsın, keyfin yerinde mi? (:”
Her iki cümlede bir bunu sorunca, iyi olduğunu pek çok kez tekrarlamak zorunda kaldı telefonun öbür ucundan sevimli sevimli gelen mayışık sesiyle..
Canım sevgilim benim.. hassas, ince düşünceli, naif sevgilim.. fedakar sevgilim.. bunlardan bizi kurtaracağım ve sen fark etmeyeceksin bile olanları.. sonrası, huzur..
“yarın gece bende kalır mısın?”
“olabilir, böyle yeni bir keşifmiş gibi niye heyecanlı heyecanlı söyledin (:”
“(: senin içinde olduğun her an benim için heyecanlı? Hep keşfedilmeye değer güzel şeyler var :p ”
“şımarık (: “
“(: ..sen, gerçekten iyisin demi bebeğim.. bütün bunlar bizi yoruyor evet ama bir çaresini bulacağım, söz veriyorum sana..”
“iyiyim..iyi olacağım.. hattımı değiştirmeyi düşünüyorum, tek korkum, bunu yapanların bize fiziksel olarak da saldırma ihtimali.. aslında zaten sadece ondan korkuyorum.. yoksa gerisi laf zaten, umurumda değil..ben seni tanır, sana güvenirim..”
Hattını değiştirmek?
Ağzından kaçırdı..
“hattını değiştirmekle bu durumların ne alakası var ki?” diye sordum hemen, oha, şansa bak ulan, ben de gizli gizli öğrenmek zorunda kalacağım diye hayıflanıyordum.. artık ağzından kaçırdığına göre, bana mesajları da, numarayı da gösterecek..
Hattın karşısından bir soluk kesilme efekti geldi.. sonrasında da uzun bir sessizlik..
“buse?!..hattını değiştirmekle ne alakası var?..mesaj geliyor sana değil mi? mesaj atıyor o şerefsiz huur çocuğu sana değil mi?”
“tsigalko nolur sakin ol”
“olamam.. olamam sakin makin.. neden söylemiyorsun daha önce?!”
“ben.. kendim hallederim diye düşündüm.. seni dışarıda tutmak istedim.. başını belaya sokarsın tsigalko.. korktum..”
“iyi.. artık dışarıda değilim, o mesajların geldiği numaraya, birazdan mesaj olarak istiyorum.. hemen!”
“aşkım yalvarırım.. daha kötü yapar bu her şeyi..”
“buse!..yollayacaksın o numarayı bana birazdan, duydun mu? hayır.. yollayacaksın.. evet.. şimdi..yo yo..belaya filan bulaşmayacağız sen merak etme, bu şekilde zaten gidemez.. duydun demi bak, hemen istiyorum, yurdunun önüne dikme beni gecenin göründe, senin yüzüden nezarette uyumayayım ona göre..”
Ağlaya ağlaya ikna oldu..
Çok özür dilerim sevgilim.. çok, çok özür dilerim.. hepsi geçtiğinde, bütün bunlar geride kalınca, dizlerine kapanıp af dilemek için ömür boyu zamanım olacak zaten..ve sana en büyük armağanım da bize bunu yapanların kellesini sunmak olacak önüne.. çok özür dilerim.. ağlama.. yine, yeniden, milyonuncu kez, milyon parçaya bölündü yüreğim..ne olur ağlama..
Birkaç dakika sonra 536 lı bir Türksel numarası mesaj kutumda yerini almış vaziyette duruyordu..
Hiç umut görmediğim halde, numarayı tüm rehberimle karşılaştırdım, elbette ki eşleşen kişi olmadı..
Bu, özel bir amaç uğruna alınan, son derece özel bir hat olmalıydı.. tanıdığım birine ait, tanımadığım bir numaraydı..
“seni seviyorum bebeğim, seni üzecek, bize zarar verecek bir şeyi asla yapmam, her şeyi en az iki kere düşüneceğim yapmadan önce ve nihayetinde bizi bu kötülükten kurtaracağım. Yalvarırım bana güven, teşekkür ederim yardım ettiğin için.” Yazıp yolladım buseye..
Malum numarayı, rehberime “huur evladı” şeklinde kaydettikten sonra ilk hamlemi düşünmeye başladım..
Demin de söylediğim gibi, planın ana hatları kafamda belli, ama ilk giriş önemli..onu biraz düşünmeliyim..
Aslında, yine iki seçeceğim var, fazlası değil..
Ya, malum numaranın sahibiyle, uzuuun uzun yazışıp, sonunda bir şekilde güvenini sağlayarak önüme getireceğim,
Ya da direkt olarak, sert bir şekilde saldıracağım, tehditlerle, şantajla..
“ne yaptığını biliyorum ve bana tsigalkoya her şeyi anlatmaktan alıkoyan hiçbir şey yok şu anda!”
Gibi cümleler, gayet iyi seçimler olabilir, hızlı sonuçlar aldırır..
Tabi karşımdaki, blöfümü yerse..
Yine de, ne olursa olsun, çok şaşıracağı kesin.. aklına hemen, busenin numarayı bir başkasına, hatta tsigalkonun kendisine vermiş olabileceği gelecektir, ama ya öyle değilse? Bu riski de göze alamayabilir..
Sonuç olarak, her türlü büyük sıkıntıya düşeceği kesin..eh, birkaç gece de o uykusuz kalsın bakalım, nasıl oluyormuş..
içimi oyan sabırsızlığa rağmen, ertesi geceye kadar sabretmeye karar verdim, hem yarın da buse ile durumu yüz yüze konuşup beyin fırtınası yapma şansımız olurdu..
Sabır.. yarın gece, büyük gece..
Sabah buseyle bir araya geldik.. sandığım gibi bir “stratejik savaş toplantısı”ndan ziyade, bir teselli seansı şeklinde geçti gün.. sarılıp ağlaştık…ah ulan ah..ödeticem bütün bunları..her yumruğumda bu anların ve anıların izleri olacak..o izleri suratına-suratlarına kazıyacağım hepsinin…bitiricem ulan sizi…mahvedicem….dağ gibi yürekli hatunu kedi yavrusu gibi ağlattınız kucağımda be…hepsini ödeticem…
Buse, beni defalarca uyarma gereği hissetti,
“buluşursanız yalnız gitme”
“mesajlarda çok tehdit etme”
“gidince kendine hakim ol, kendine dikkat et, dikkatli ol”
Zar zor ayrıldık birbirimizden.. normalde, bu gece sözde bana gelecek, ben de gizlice telefonuna ve oradan da numaraya ulaşacaktım filan..ama gerek kalmadı.. gelmesini istemedim (lan böyle bir şeyi istemeyeceğim de aklımın ucundan bile geçmezdi be) çünkü bu müzakereyi yürütürken, tek başıma, tamamen konsantre ve sadece kendi kendim ile olmalıydım..
Mesajlaşmanın iyi yanı, aralarda düşünmeye ve eğer konuşmanın yolu-şekli-üslubu-yönü değişirse, duruma göre ayar bulmaya vaktiniz oluyor olmasıydı..ben, normalde gerizekalı ergenler gibi günde 300-500 mesaj çekmekten nefret etsem de, mesajın bu yönünü ve bunun sağladığı büyüyü göz ardı edemeyiz..
Ev ahalisiyle selamlaştım..
Yemeğimi yedim..
Duşumu aldım..
internette kısa bir surf yaptım..
Dışarıdan, gayet sıradan bir gece gibi görünüyor olmalıydı..
Ama asıl gece, elimde telefon ile, gece yarısından sonra yatağıma girip, siperime yattıktan sonra başladı.. -
633.
+3Benim de, sırf bu iş için özel olarak aldığım “özel hattımdan”, “huur evladı” na atacağım ilk mesajın, herhangi birine atılan, sıradan bir mesajdan farkı yok gibiydi aslında,Tümünü Göster
“iyi geceler, rahatsız etmiyorum ya? Konuşmamız gereken bir şeyler var”
Biraz malca bir başlangıç olduğunu kabul etmeliyim, ama sonrasında söyleyeceklerim zaten girişi de, gelişmeyi de unutturacaktır.. sonuç, harika olacak..
Mesajıma 5 dakika boyunca yanıt gelmeyince, bu kez çaldırdım..
Etkili oldu bu..
Biraz sonra,
“kimsin?” şeklinde, kısa ama içinde pek çok duyguyu ihtiva eden gergin bir cevap aldım..
Kim miyim?..ecelin?..hak ettiğin son?..
Muhtemelen, buseden başkasıyla kontak kurmadığı, bu özel hattına ulaşmayı başaran, bilinmez numara da neydi böyle.. sadece sıradan bir sapık mı? yoksa…!
“seni ve çevirdiğin dolapları bilen birisiyim desem (:”
..sudden strike..
..beş dakika yine mesaj yok..
Tam yeni bir tehdit içeriği daha yolluyordum ki, yanıt geldi,
“anlamıyorum ne dediğini, numaranı şikayet etmemi istemiyorsan burada bitirelim.”
Ooo..
Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır derler ya hani..bak sen, beni şikayet etmekle tehdit edene bak…ananı gibicem senin ananı ananııı..dur hele sen..
Artık kozları oynamanın zamanı gelmişti, bu kadar geyik faslı yeter.. mevzuya girelim mümkünse..
“hımm.. peki ben de seni tsigalkoya şikayet edersem ne olucak ;)”
Birkaç dakika sonra tekrar cevap geldi,
“kimsin sen ya? Ne istiyorsun?”
Güzel..
“hah şöyle şekerim (: , ne istediğimi hiç sormayacaksın sandım bir an. Buse ile tsigalkoyu ayırma çalışmaların nasıl gidiyor?
Eğleniyor musun?”
Bu sefer cevap için 10 dakika beklemem gerekti.. karşıdaki, her kim ise, şu anda zütünden alevler çıka çıka evinin içinde dolanıyor olmalıydı.. benim, çatır çatır gelen hoyrat mesajlarıma, ancak dakikalarca düşündükten sonra kısa cevaplar atabiliyordu..
“buse, bu yaptığın komik değil, senin için hiç de iyi değil ayrıca, ben sana yardım etmeye çalışıyorum, sen başka hat alıp beni taklit mi ediyorsun?”
Evet.. nihayet incileri dökmeye başladı.. beni blöf yapan buse sanıyor…iyi bu…baya iyi.. tsigalkonun kendisi olabileceğime dair şüphelenmemesi harika olacaktır..
Eh, artık konuya da girdik sayılır.. yeniden yazmaya başladım,
“yani sence ben buseyim öyle mi? bak bunun öyle olmadığını sana kanıtlayabilirim, ama sonrasında olanları nasıl karşılarsın bilemiyorum tabi”
Biraz sonra cevap geldi..ilk şoku atlatıp, konuya da girince, artık onun da elleri ve zihni açılmış olmalıydı.. gerçek bir kedi fare oyunu olacak.. hadi tsigalko, göreyim seni..
bu gecelik bu kadar olsun panpalar, yarın iş var, okullar var.
yarın gece kaldığımız yerden devam ederiz sıkıntı olmazsa, eski düzenimize dönüyoruz, en kötü 2 gece de bir şeklinde ilerleriz, hepinize iyi geceler,
yorumlarınızı ekgib etmeyin, @sanslı pust uğraşmış eline sağlık, sizlerden de yaratıcı şeyler, gözlemler, yorumlar bekliyorum, kendinize iyi bakın ;)
herkese iyi geceler panpalar, beklenmedik gelişmelerden ötürü gelemedim 2 gündür..
müsait olduğum ilk an geleceğime emin olabilirsiniz
tekrar selamlar, arkadaşlar yorumlarınızı şimdi okuma fırsatı bulabildim daha anca 2 gündür. hayatımda olağan üstü gelişmeler oluyor şu sıralarda. yazmayı sevmeyen, yazmayacak olan adam zaten 70 sayfa yazmazdı, bu şekilde düşünün lütfen.
geçen entry de dediğim gibi, fırsat bulduğum ilk an yazacağım, görüşmek üzere, sizleri seviyorum ;)
herkese selamlar,
bu gece 00.00 dan sonra buluşalım ;)
“senin zaten tsigalko olmadığını nereden bileyim?”
Telefonun ekranında parıldayan puntolara baktım…demek, benim az önce “iyi ki düşünmedi” dediğim ihtimali de düşünmüştü o arada..
tsigalko olup olmadığımı nereden bileceksin…eh, bilemezsin..
“bilemezsin (: ..sence bu riski almaya değer mi? yoksa soracağım sorulara cevap vermeye başlayacak mısın?”
Rahat görünmeye çalışıyordum attığım mesajlarda, sanki, aslında tsigalko da umurumda değilmiş gibi, ama sadece konuyu merak eden 3.
Bir şahısmış gibi davranıyordum, keza, eğer malum kişi, dediklerimi yaparsa, onu tsigalkoya ihbar etmeyebilirdim.. çünkü bu işten bir çıkarım yoktu, diyorum ya, tsigalko filan da umurumda değil yani, ben, sadece elde ettiği bilgilerle şantaj yaparak kısa vadede çıkarlar elde etmeye ve biraz eğlenmeye bakan bir yabancıyım..
Konuşmanın seyri de aynen bu şekilde gitti,
“öncelikle, neden yaptığını bilmek istiyorum, pek çok sebebi olabilir tabi, konu sen olunca x) ama ben senin ağzından duymak istiyorum bunu, neden?”
Cevap gecikmedi,
“beni gerçekten tanısaydın neden yaptığımı zaten bilirdin”
işi yokuşa sürüyordu, ve benim elimdeki tek koz da, “tsigalkoya söylerim haa!” tehdidiydi..bu tehdidi fazla kullanırsam değerini ve etkisini yitirebilirdi.. içinde bu koz olmaksızın, kelime oyunları yaparak, onu bir şekilde istediğim noktaya çekmeli, ikna etmeliydim..
“üfff bunun üzerinde tartışmaya devam mı edicez? Az önce gayet net anlaştık sanıyordum ;) ? Bence şansını fazla zorlama, hatta seni rahat hissettirecekse, ikimiz de aynı takımdaymış gibi düşünebilirsin.”
Sert gelen servise karşı, iyi bir karşılama oldu diye düşünüyorum..
“yapmaya mecburum. Benim kontrolümde değil durumlar, iyice karıştı. Sen bilen tek kişi de değilsin zaten. Her yerden baskı var, intiharı bile düşünüyorum artık, senin de ellerinde kan olacak eğer bu gerçekleşirse”
Oha..
“oo oo, biraz sakin ol bence, çok sert oynuyorsun şekerim (: intihar filan? zütünün yemeyeceğini biliyoruz ikimizde (: zaten tsigalko öğrenirse intihar etmene gerek kalmaz bence, o seni bu zahmetten kurtarır :p . başka kim biliyor?”
Bu mesajı yazarken, mesajda gösterdiğim kadar eğlendiğimi, ya da rahat olduğumu söyleyemeyeceğim..
Ne biçim işler dönüyor lan böyle? Biri, birini bunları yapmaya zorluyor, o da intihar mintihar diyor bilmem ne..abi, açık ve net sorucam, mafya mısınız dıbına koyim? Ha? ya bak öyleyseniz, ve sırf şu kıçı kırık gönül meseleleri için insanların hayatını zindan ediyorsanız, hiç uğraşmayın, direkt sıkın abi.. valla bak.. yani, çünkü ben uğraşmazdım şahsen..bu ne lan…yalan rüzgarı terk anasını satayım…bu ne..
“biri daha biliyor işte, söyleyemem. Zaten senin o olabileceğini de düşünüyorum, beni deniyor filan mısın? Memnun musun yarattığın eserden?”
“bak, bir konuda anlaşalım, bir kere ben ne buse, ne tsigalko ne de senin suç ortağın değilim (: ve aslında beni hiç mi hiç de ilgilendirmiyor bu olayların ne başı ne de sonucu, beter olun yani :p bana ne. Ben sadece, tesadüfen elde ettiğim bu bilgiyle seni biraz sağmak istiyorum, anlatabiliyor muyum? Bak, hem zaten bir başkası çoktan bunu yapıyormuş bile, ben neden yapamayacakmışım? (: “
Ağır bir mesaj olmuştu yine..kim bilir hattın karşısındaki kişi şimdi neler hissediyordu.. yavaş yavaş ona acımaya başladığımı fark edince kendimi şöyle bir sarstım, kendine gel tsigalko.. acımak yok.. intikam…
selamlar panpalar, gecikme için özür diliyorum, telafi edicük bu gece inşallah -
634.
+2Bu gece öğrendiğim ve belki de bu acıma duygusunun da içime yerleşme çabasına girmesini sağlayan önemli bir bilgi, ortalığı karıştıran kişinin arkasında bir başkasının daha olmasıydı.. dahası, ona da bunu zorla yaptırıyor olmasıydı.. allahım.. nelerle, kimlerle uğraştığımı bir bilsem..Tümünü Göster
Sonra birden, bir ışık yandı beynimin içinde, o zaman kadar hesaba katmadığım bir başka denklem daha belirdi gözlerimin önünde…tabi ya…nasıl ihmal edebilmiştim bunu…gözden kaçırdığım için kızdım kendime..
Bu ana kadar, hep “kendi hayatımı” ve “kendi yakınlarımı” sorgulamıştım beynimde.. suçluları hep kendi çevremde aramıştım..
Peki ya busenin çevresindekiler?
Onun, olması muhtemel eski meseleleri?
Belki de bana değil, buseye takık birisi, benim üzerimden ona bu şekilde saldırıyor olabilirdi.. belki de, ben sadece araçtım.. asıl hedef ise buse..
Bu noktada ortaya çıkan en büyük soru işareti, buseye düşman olan kişinin, benim hakkımda bu kadar çok şeyi nasıl ve nereden öğrenebileceğiydi…evet..bu tarz bilgileri ancak bana en yakınlarımdan temin edebilirdi.. hele ki ceren ve elifle olan münasebetlerimi…ulan onları ben bile beynimin arka odalarına atıp kilitlemiş ve çürümeye terk etmişken, kim, kime, bunları nasıl ve ne sebepten ötürü sızdırabilirdi ki?
Zanlılar, mevzu bahis olaylardaki diğer başroller olabilir miydi?..elif olabilir miydi? Ceren olabilir miydi?..
Kullanılan kişi…baskı altında olan…intiharı düşünen…
Ve bir de kullanan kişi var…o rahat…ipler elinde.. kötülüğün kaynağı o..öbürü ise, sadece bir şekilde, kritik bir sebeple kendine bağladığı bir köle..
Bir yakınımdan…
Bir uzağımdan..
Biri tanıdığım..
Diğeri, tanımadığım biri…busenin tanıdığı biri….onu tanıyan, onun mutluluğunu istemeyen biri..
Belki özellikle, belki de tesadüfen bir araya gelen mükemmel şartlar..
Bunlara uygun, mükemmel bir plan..
Sonuç olarak, ortaya çıkan bu karmaşa..
Kafamda kurmaya başladığım bu yeni senaryoya kendim de yavaş yavaş inanmaya başlıyordum ki yeniden mesaj geldi..
“ne istiyorsun benden?”
bunu daha önce de sormuştu…ama o, lafın gelişiydi..bu ise, gerçek bir teslimiyet cümlesi..
“benimle buluşacaksın, yüz yüze konuşucaz”
Yazdım..
Çaresizliğini, en yüksek noktaya sürüklediğim bu anda, taleplerimin en cesurunu sunmayı başarabilmiştim..
“mümkün değil bu”
“o zaman ben okulda, beklemediğin bir an da yanına gelir ve konuşmaya başlarım, etrafta kimin olacağı da belli olmaz hani, anlarsın ya (: . o yüzden en iyisi, senin güvenliğin için daha özel bir şekilde buluşmak olur. Yoksa ben her türlü karşına dikilicem zaten”
“bana tuzak kurmadığını nerden bileyim? Tsigalkoyu da getirirsen mesela, ya da başka birilerini?”
“altın yumurtlayan tavuğumu kesmem merak etme x) zaten daha fazla batamazsın demi? seninle işimiz var, başka kimseye de ihtiyacımız yok. “
Eh..bundan sonra daha fazla yokuşa sürmezsin umarım.. yapabileceğim her şeyi yaptım.. mesajla bu kadar oluyor.. dilin esnekliğiyle bu kadar oynanıyor.. daha ne yapayım..
Karşımdaki kişinin pgibolojisinin gibilmiş olmasının da bana avantaj olacağını umuyorum..
On dakika sonra mesaj geldi,
“ne zaman”
“yarın akşamüstü 5 gibi, büyük parkta”
“tamam”
…..oldu..
Gecenin başından beri uğruna debelendiğim ve dua ettiğim şeyi sonunda elde etmeyi başardım.. saate baktım..4 e geliyor…
Yarın.. akşamüstü…12 saatten biraz fazla bir zaman sonra, bana tüm bunları yapan kişiyi (aslında bir başkasının maşasını) öğreneceğim..
Acaba buna hazır mıyım? Yoksa değil miyim?..
Vücudumu bir üşüme aldı…sanki, ateşimde var gibiydi.. saatlerdir kendimi kasmaktan ve beynimi zorlamaktan ter içinde kalan vücuduma temas eden ıslanmış kıyafetlerim daha da ürpertiyordu beni..
Yarın ha..o kadar yakın mı?..
..bir yanda, elde ettiğim bu zaferin mutluluğu, diğer yanda ise, ele geçirmek üzere olduğum ganimetin, büyük sorunumun çözümü, anahtarı olmayacak olmasının verdiği hayal kırıklığı vardı üzerimde..
O kişi, her kim ise, yani tüm bunların asıl mümessili, ona ulaşmak, biraz daha zor olacaktı.. bunun için, yarın karşıma çıkacak olan “maşa” yı konuşturmam gerekecekti..e, takdir edersiniz ki, hayat kurtlar vadisi gibi değildi.. adamı/kadını, alıp da elektrikli sandalyeye başlayacak halim yok yani…öyle beyaz florasanlı odalara da çekemem..
Hem zaten, yarın beni karşısında gördüğünde, dört nala koşarak uzaklaşma, kaçarken de, “imdaaat adam ödürüyorleaaarrğğğ” diye bağırma ihtimali de yok değildi…
Büyük bir şok yaşayacaktı..bu kesin…acaba serin kanlı davranıp bu şoku kullanarak, ağzından, asıl ismi alabilir miydim?
Ya benim yaşayacağım şok ne olacaktı?..bir de işin bu tarafı var tabi.. yarın, kiminle karşılaşacağım önemli…az çok tahmin edebiliyorum aslında.. daha önce kullanıp attığım kadınlardan ya da fiziksel-duygusal şiddet uyguladığım adamlardan biri olabilirdi.. mesela serhat olabilirdi..ne biliyim, elif olabilirdi.. ceyda olabilirdi…sırf intikam için geri dönmüştür belki..kim bilir…ama o zaman da onun arkasındaki kişinin kim olduğu karışacaktı…yoksa tüm bunların ardından Ceyda mı vardı?... pff…gibiyim.. kafam iyice muşmulaya döndü…saçmalıyorum…uykum var..
Ama uyuyamıyorum..
Göz kapaklarım kurşunlaşana, göz çeperlerim tuz yalamış dil gibi yanmaya başlayana kadar, uyuyamadım.. acı içinde daldım sonra da uykuya..
Hem manevi..hem fiziksel acı…gözlerim yanıyor.. ciğerlerim yanıyor.. hayatım yanıyor…ben de yakacağım ama…şahdı, piyondu demeden hepinizi yakacağım..
panpalar bu gece müzikler sizden gelsin, zevkinizi konuşturun derim ;) -
635.
+2Öğlene doğru uyandım..Tümünü Göster
Ruh gibiyim.. tuhaf bir durgunluk var üzerimde..
Savaş öncesinde coşan, bağırıp çağıran, trampet çalan, ama düşmanla yüzleştiğinde derin düşüncelere dalan, belki korkan, hayatı gözlerinin önünden geçen askerler gibiyim…
Durgun…kafamda, belirsiz, sürekli dönüp duran, asla netleşmeyen ve belirgin olmayan düşünceler var..bir anlamda, hiçbir şey yok gibi yani…boş…dolu, ama boş..
Duş aldım.. sonra odamda ve evin içinde amaçsız amaçsız dolandım.. yastığı filan düzelttim, tabak çanağın yerini değiştirdim.. perdenin orantısını ayarladım.. duvarlara dokundum..bir gidip, buzdolabının kapağını açıp, amaçsız amaçsız içine bakmadığım kaldı yani…öyle, saatlerce saçmaladım…
Çıkmak için giyinmeme az bir vakit kala, o saate kadar gözükmeyen ama banyoda, mutfakta yaptığı tıngırtıyı duyduğum tolgaya bir uğradım, odasına girdiğimde, onu da giyinirken görünce kalbim yerinden sıçradı bir an, sonra gırtlağımdan sekip geri düştü kaburgalarımın arasına,
“aga.. naber.. nereye?”
“iyi yavrum.. günaydın(!) :p cansuyla buluşucaz ya, şimdi sınav zamanı pek görüşemeyiz filan diye, son son bir takılalım dedik”
“ha..i..iyi etmişsiniz..” dedim soluğumu kontrol etmeye çalışarak..
“senin kızla takılmıcan mı sen? gerçi siz aynı bölümsünüz, her türlü görüşürsünüz (:”
“e..yok.. evdeyim ben bugün..” dedim heyecanımı yenmeye çalışarak.. kendi kendime, sanki bataklığın birinde debeleniyor gibiydi konuşmalarım..”
“hee..iyi o zaman.. akşama görüşürük (: ..iyi misin lan sen?”
“iyiyim aga” dedim, “nasılsın asker” diye komutana “sağ ol” çeken erler gibi..
“aferim.. akıllı ol..;)”
Zorlukla kendimi odama attım.. kalbimin gümbürdemesinin susması için bir iki dakika daha gerekti..
Yok.. tabi ki bir tesadüftü bu…tabi ki tolga değil, olamaz…kimse bu kadar soğukkanlı değildir…mümkün değil tsigalko…salaklaşma..
Biraz sonra, ben de giyindim..
Saat buçuğa geliyor.. anca varırım..
Sakin olmalıyım..
Sakin..
Dizlerim zangırdaya zangırdaya çıktım evden.. yürüdüğüm yol, sanki koşu bandıymışçasına, beni geri geri itiyordu..
Hayır, beni esir alan duygular, korku ve benzerleri değil…bambaşka bir şey bu…
iki kere ezilme tehlikesi atlattım karşıdan karşıya geçerken.. trafoya çarptım, insanlara da tabi.. sanki evren, bütün gücüyle bana
“gitme oraya tsigalko” der gibiydi…ama mecburum…tüm bunları sona erdirmek için.. buseyi, beni ve aşkımızı kurtarmak için, bu ilk, tek ve son şansım…dönmek yok…ölmek, öldürmek var, ama dönmek yok…
Bu oyunu bozmak gerek…kuru lafla yiğit olunmuyor.. yiğit gibi meydana çıkıp savaşmak gerek..
Buluşma yerine yaklaştıkça, daha da beter üzerime gelmeye başladı dünya.. kıyılardan, köşelerden yürüyorum…sanki korkması gereken, kabahati işleyen benmişim gibi, insanlardan saklanıyorum..
Belki yol üzerinde bile karşılaşabilirdim malum kişiyle…yo..bu olmamalıydı..
Sonra saatime baktım tekrar…on dakika vardı..
Fazla mı erkenciyim?..
Kendimi yol üzerindeki dükkanlardan birine attım.. ilgi alanlarımla alakası olmamasına rağmen, dakikalarca bebek kıyafetlerini, oyuncaklarını inceledim, bilgilendirmeden ziyade, muhabbete gelmiş gibi duran çalışan kızla konuşmayı kısa kestim, arka reyonlara ilerledim..o da beni , gergin hallerimden de aldığı ilham ile, “küçük kardeşini bir kaza sonucu kaybeden ve nostalji yapmakla meşgul travmalı abi” filan zannetti muhtemelen.. kendi halime bıraktı..
Oyalanabildiğim kadar oyalandım dükkanda.. çıktığımda, saat beşi biraz geçiyordu..
Genişçe bir mekan olan buluşma yerine, en az tercih edildiğini düşündüğüm taraftan giriş yaptım..
Bulunduğum yeri, tam bir daire gibi kabul edip, en kıyısından itibaren ilerlemeye başladım.. mutlaka ama mutlaka, ilk gören ben olmalıydım.. hatta mümkünse, o kişi, ben ensesine yapışana kadar göremesindi beni..
Vücudum yine alev almıştı.. eğer biraz kasarsam, belki de ateş topu saldırısı bile yapabilirdim düşmanıma..
Attığım her adımı reddeden yer çekimine karşı mücadele ede ede, biraz daha ilerledim geniş meydanın kenarlarından.. insan kalabalıklarını kullandım kamuflaj için..
son bir part daha atıp bu gecelik bitirelim panpalar
Pff..lan çok mu yüzeysel bir tarif olmuştu buluşma yeri?..keşke daha spesifik bir yer söyleseydim.. şimdi, binlerce metrekarelik bu açıklığın her yerinde olabilirdi malum kişi..hem, beni, ben fark etmeden gördüğü takdirde rahatça da sıvışabilirdi..
Bu düşünceler zihnimi yaftalarken..
Birden bire..
Gördüm..
Ama profilden..
Aslında o kadar bile değildi..
Göz ucuyla bile diyemem…
Ya da gayri ihtiyari..
Banklardan birinin önünde.. devasa ağaçlardan birinin altında.. ayakta dikilmiş…bir sokak lambası gibi hareketsiz.. dalgın…kuzguni saçları rüzgarda uçuşup yüzünün , teninin büyük bölümünü perdeleyen.. üzerinde tanıdık kıyafetleri, ayağında bildik ayakkabıları olan..
Hayır…hayır…hayır hayır hayır…..hayır sen olma….yalvarırım sen olma….lütfen….sen olma…
Aniden, sanki bir mızrak göğsüme, gövdeme saplanmış, sonra da delip geçmiş, giderken ise, bütün iç organlarımı zütürüp, geriye, boş, kof bir beden bırakmış gibiydi..
Yola kapaklanmadığım için şanslı sayılırdım.. dizlerim, istemiyordu çünkü geri kalanımı taşımayı.. sendeledim.. gözlerime buğular hücum ederken, rüzgar, uzun, güzel, dokusunu benim de gayet iyi bildiğim ipeksi saçlarını havalandırıp, iyice soluklaşmış yüzünü ve boş bakan gözlerini, gözlerimin önüne serdi düşmanımın.. sanki yeterince kanıt vermemiş gibi.. şimdi apaçık önümdeydi…
Zorlukla kendimi kenara attım.. parktan çıktım, yan yolda bir süre körlemesine ilerledikten sonra bir duvara yasladım kendimi güç bela.. içime çektiğim nefes, kor gibi cızırdadı, dayanamadım..bir hıçkırık takıldı boğazıma.. gitmedi oradan.. ayıramadım…göz yaşları yanaklarımdan aşağıya yuvarlanmaya başlarken, hınçla sıktım dişlerimi.. yüzümü döndüğüm duvara, ellerimi, alnımı sürttüm, rendelemek ister gibi.. deliler gibi..
Deli gibi…
O an, o saniye, işte artık ben de bir deliydim…sadece, o sırada yoldan geçmekte olup, “ne yapıyor bu böyle?” şeklinde soru baloncukları edinen insanlar için değil, kendim için de bir deliydim…insan, deli olduğunun farkında olur mu hiç?
Oluyormuş işte…sarhoş olduğunu kabul eden sarhoş gibi..
Devrelerim yanmış bir halde, ağlaya inleye, arada tuhaf, boğuk hırıltılar da çıkararak, ara yollara girdim.. evime gitmeliyim…evime gitmeli, ve korkunç, ölümcül, acımasız, “”yalan!”” dünyadan kendimi sakınmalıyım…korumalıyım kendimi…çünkü evet.. korkuyorum…çok korkuyorum allahım…deliriyorum.. hayattan, insanlardan, şu saniye attığım adımdan, ayakkabımın tabanının asfalta basışından, köşe başındaki simitçinin bağırışından, çöp tenekesinin etrafında konuşlanmış kendi halindeki kedilerden, camdan sarkmış, sokağa nanik yapan küçük çocuktan..
Herkesten, her şeyden korkuyorum artık…böyle bir dünyada, böyle insanların arasında..”insanların arasında” yaşıyor olmaktan,
“yaşıyor olmaktan” korkuyorum…nefret ediyorum…iğreniyorum…yürüyemiyorum…düşemiyorum da..keşke düşsem şu yolun ortasına…ah keşke…ve geçmekte olan bir otomobil de beni ezse…tüm bu kabus burada bitse..
Nasıl yürüdüğümü bilmeden, neredeyse önümü bile görmeden eve vardım.. kendimi odama sakladım, yumruk yapmaktan bembeyaz kesilmiş ellerimle kızgın kalorifer borularını kavradım.. yatağa savurdum sonra da kendimi.. manyak gibi yorganı, yastığı sıktım…
Çıkmadı.. çıkmıyor o boğazıma yapışan, oturan o yumru…çığlık…bir türlü bağıramadım…bağıramıyorum….içimde bir donanma, baskına uğramış yanıyor, beynimin içinden Sezar, “sende mi brütüs?” diye bağırıyor…
Ama ben bağıramıyorum…inanamıyorum…
O gün, o saatte.. orada.. üzerinde tanıdık yün hırkasıyla put gibi dikilmiş, gizemli ziyaretçisini beklemekte olan kişinin nilay olduğuna hala inanamıyorum… -
636.
+2iyi geceler panpalar,Tümünü Göster
daha eve yeni geldim inanın, ama yarın gece 00.00 için söz verebilirim diye düşünüyorum ;)
harika yorumlar var gerçekten, inanın ben de heyecanlanıyorum buraları yazarken, eski günlere döndüğüm için, geriliyorum.
keşke bir an önce akabilse zihnimden hatıralar, bir an evvel olayları size açıklayabilsem, bunu zaten en çok ben istiyorum zaten.
öyle şeyler, öyle yerlere bağlandı ki, acaba zütümden atsam bu kadar güzel senaryo yazabilir miydim diye düşünüyorum bazen, aslında senaryoların en sağlamı, yaşadığımız, kendi, sıradan hayatlarımız.
bu şarkı da benden size gelsin,
http://fizy.com/#s/12a448
yarın gece yine epey ilerleriz. yorumlarınız ve eleştirileriniz için teşekkürler, dikkate alacağım hepsini,
ayrıca bazı yorumlar gerçeklere çok yaklaşmış, kafası bu şekilde çalışan doğuştan şerlok panpalarımı da ayrıca tebrik ediyorum, şekilsiniz ;)
..yastığa yapışan kafamı güçlükle kaldırıp ayıldığımda, saat gece yarısını biraz geçmişti..
Ağzıma girmiş saçları yüzümün önünden kovaladım, ruhen, fiziken, zihnen berbat hissediyorum..bir kaç saat sonra, dönemin ilk vize sınavına girecek olan bir öğrencinin olması gereken en son durumda olabilirim her halde..
Bu akşam üstü yaşadıklarımın rüya olması için dua ediyorum bir yandan da..uyuyakalmışım, aslında oraya, o buluşmaya hiç gitmemişim.. üzerimdeki kot pantolon ve gömlek ise yalancı çıkarmaya uğraşıyor beni,
“gittin tsigalko..ve görmeyi istediğin en son kişiyi gördün orada..”
Nilay..
Bu nasıl olabilir lan..
o kadar büyük bir şok geçirmiştim ki, bırakın malum kişiyi sorgulamayı, daha karşısına bile geçememiştim.. kaçmıştım resmen.. bozguna uğrayan ordular gibi…bütün atıp tutmalarım, laf kalabalıklarım, çil yavrusu gibi dağılıvermişti.. dizlerim boşalmıştı.. tavşan avına giderken boz ayıyla karşılaşan acemi bir avcı gibiydim..
dört nala kaçmıştım o sahneden.. kendimi evime, yatağıma zor atmıştım..
nasıl…
neden…
neden nilay?..
seni sevmekten ve yıllarca, iyiliğini isteyen bir dosta yaraşır şekilde davranmaktan başka ne yaptım ben? Bilerek, ya da bilmeden..ne yaptım da sana hayatımı zindan ettin bana..
ne yaptım nilay?
Bütün yaşadıklarımız, gülüşlerimiz, beraber ağlayışlarımız, sarılışlarımız…acısıyla, tatlısıyla yan yana, kah omuz omuza, kah sırt sırta geçirdiğimiz iki küsür yıl…hepsi mi yalandı yani? Gözlerimin içine bakıp gülümserken, elini omzuma atıp sıvazlarken, koluma girip kordonda turlarken.. hiç mi gocunmadın.. hiç mi vicdan azabı hissetmedin.. nasıl bunca zaman, böylesine rol yapabildin?..
Bu..bu olanlar…ve nilayın yaptıkları…en kötü senaryomun bile ötesinde…en büyük kötülüğümün ötesinde..
Ben, kötü filan değilmişim ki be beyler? Valla bak.. öyle iki tane hatunu ayartıp bırakmakla kötü mötü olunmuyor be abicim.. olunmuyor yani…kötülük,
Öylesine organize.. öylesine derinden…ve öylesine uzun vadeli bir planlama ve yatırım ki, açığa çıktığında, yaydığı enerjiye şaşırıyorsunuz..
Herkes kötü olamaz…sahiden de öyle…kötü olunmaz.. kötü doğulur..ve ben, yaptığım onca şeye ve işlediğim bunca günaha rağmen, nilayın tırnağı kadar olamazdım bu konuda…
Nasıl yaptın ben kadın…nasıl becerebildin…yıllarca, gözümün içine baka baka beni uyuttun…en küçük bir falso bile hissettirmedin.. nasıl oldu da beni, o “gözü açık” geçinen beni böyle zehirleyebildin..
ihanetin, en yakınımdan gelmesinin bünyemde yarattığı hasar, bambaşkaydı..
Demek ki ben, beceriksizdim…arkadaş seçme konusunda…
Demek ki ben, saftiriktim…etrafında dönen olayları far etme konusunda..
Aymazdım.. yeteneksizdim..angaliydim..
Elli çeşit plan kurup, güyaaa “şeytanıyla” konuşup, intikam peşinde koşan, kendine yol haritaları filan çizen, “kötü adam” olmaya çalışan tsigalko,
Aslında salağın tekiydi…salaksın olm sen?..malın tekisin…gözünün önündekileri bile göremedin, hissedemedin.. planlar, intikamlar senin neyine?..ha benim saf çocuğum?...
Öyle acınası, öyle zavallı bir haldeydim ki..
Ve kendime öyle gülüyordum ki..
Hah…hani yok edecektin, yakacak, yıkacaktın…ne oldu?..neden kaçtın ayakların zütüne vura vura..
Beceremedin..
Beceremezsin..
Sen kötü olmayı beceremezsin tsigalko..
Bak, kötü dediğin böyle olur..
Kötülük dediğin böyle yapılır..
Üç tane saf kızı kandırarak değil…o seninki, Abazalıktı be gülüm?..kötülük filan değil..
…sabaha kadar aklımdan belki binlerce şey geçti.. hayatımın son 2.5 senesindeki her anı sorguladım belki de..yaptığım her hatayı bulmaya çalıştım..her hamlemin sonuçlarını yeniden değerlendirdim zihnimde..
Tam bir hesap gecesi oldu benim için..
Sabaha karşı, hesabı kesip, alacağımı-vereceğimi öğrendiğimde, bundan sonra ne yapacağımı da kafamda kesinleştirmiştim artık..
Birinci kural, bu incin halimden kurtulmam ve soğuk kanlı olmamdı..
Onlar olabiliyorsa, ben de olabilirim…
Onlar.. evet, karşımda organize bir kötülük var..
Ve nilay, mesajda da yazdığı gibi, sadece bir piyon bu oyunda..
Benim asıl işim tüm bunların arkasında olanla..
O zamana kadar, ben de soğukkanlı olmalı, hiçbir şeyi hissettirmemeli, fark ettirmemeliyim..
Nilay benim için artık bitti..o ayrı bir konu tabi…ama olayların ardındaki asıl kişiyi öğrenene kadar renk vermemem lazım..
Benim hayatımı, ölümüne mercek altına alan bu ikiliyi, bu sefer de , nilay üzerinden ben takibe alacağım..
Attığınız her adım…yediğiniz her lokma.. içtiğiniz su…
Peşindeyim nilay.. bundan sonra, ben de senin peşindeyim..
Peşinizdeyim..
Bu sefer ben kazanacağım üstelik!..biliyorum.. bundan eminim hatta.. çünkü bu sefer yarışımız, kötülük üzerine değil.. rövanşı, tamamen farklı bir kulvarda alacağım..iyi olduğum bir alanda.. -
637.
+3Kendime not: 71 i bitirdin en son
-
-
1.
0Son yok amk
-
-
1.
0Pdf attım ordan oku panpa
-
1.
-
1.
-
638.
+5
Elimde olan bir şey değil. Eve fazla gidemiyorum şu günlerde, hikayeyi geçen hafta bitirecektim normalde ama başıma gelenlerle bi hikaye daha yazılır. 2 gibi yazarım geldm eve, duş alıp yemek yiyeceğim. 2 gündür tek lokma girmedi ağzıma.
-
-
1.
0Panpa ne zaman yazıcan devdıbını
-
1.
-
639.
+5
Tamamlamayı unutmuşum, en geç yarın akşam seri bir şekilde atacağım.
-
-
1.
0Hocam yazar mısın merakta kaldık lütfen
-
-
1.
0Kardeşim yazacağım, er geç yazacağım.
-
1.
-
1.
-
640.
+1
-
641.
+1Son birkaç günde o kadar kötü şeyler olmuştu ki..günlük güneşlik olan hayatımın birden bire önce parçalı bulutlarla, sonrasında ise tamamen kararıp kapanmasının hızı karşısında, yeterince seri reaksiyon gösterememiş ve sonunda sağanağın altında, şemsiyesiz kalakalmıştım..Tümünü Göster
Etrafımdaki insanların mutsuzluğuna, en yakın dostumdan yediğim kazık ve buse nin de bana yalan söylüyor oluşu eklenince, ortaya kıyamet gibi, doğal afet gibi bir şeyler çıkmıştı..
Buse evet.. onun da bana yalan söylemiş olduğu gerçeğini hala göz ardı edemiyordum..
Her alanda, her anlamda, ilişkilerim çatırdıyor.. arkadaşlıklarım, duygusal ilişkilerim zayıflıyor, dağılıyordu..
iki hafta süren vize dönemi boyunca, nilayla da buseyle de sık sık bir araya geldim…nilayın soğukkanlılığı karşısında, her seferinde hayrete ve dehşete düşüp, yüzünü parçalama isteğimin doruğa ulaştığı birkaç dakikanın sonuna kadar durumu çaktırmamayı ve sonrasında da koşar adım ya tuvalete, ya da başka her hangi bir yere –ondan uzak bir yere- kaçışımı hatırlıyorum…
Artık ona birkaç dakikadan fazla tahammül edemiyordum…bence, bu bile iyi bir süre..ama sonunda, içimdeki öfke, hele ki onun sanki hiçbir şey yokmuş gibi olan rahat tavırlarına olan nefret öyle büyüyordu ki, birden bire kaplan gibi üzerine saldırıp bütün hücrelerini ezip geçme isteğime karşı koyamaz oluyor ve sonunda pes ederek, bulunduğu ortamdan uzaklaşıyordum..
Birinden bu denli nefret edebileceğim, benim de aklıma gelmezdi.. bazen, içimde biriken kin, beni bile korkutuyordu.. gerçekten, eğer şartlar ve olasılıklar uygun olsa, gözümü bile kırpmaksızın nilayı öldürebilirdim..
Düşünsenize, arkanızda hiç kanıt kalmayacak şekilde, kimsenin bilmediği, bilemeyeceği bir şekilde, bir yerde onunla baş başa kaldığımızı?..
Beni, ben bile durduramazdım her halde..
Önce yüzüne saldırıp gözlerini oyardım muhtemelen.. yılan dilini, kendi dişlerine ısırtarak koparttırırdım.. epey acı çekerdi.. sonra kollarını dirsekten ve omuzlardan kırar, üst tarafla işim bitince bu kez kaval kemiklerini topuklarımla ezerek helva gibi yapardım.. sonrasında rast gele kırılacak birkaç kaburga ve nihayetinde ters döndürülecek bir boyun omuru ile “fatality” finalimi gerçekleştirir, ölüsünü de bir ağacın dalına asar, ellerimi kıyıda, köşede bulduğum bir su birikintisinde üstün körü yıkar ve ıslık çala çala, voltalı adımlarla olay mahallinden uzaklaşır,
Zerre azap duymazdım..
En ufak bir tereddüdüm bile olmazdı..iki buçuk sene ulan... iki buçuk sene... kankam dedim ben sana... kardeşim dedim..
Ve dünya üzerinden bir kötülüğü kaldırmış, temizlemiş, insanlığa yüce bir hizmette bulunmuş, benden sonra canı yanması muhtemel kim bilir kaç masum insanı daha kurtarmış olurdum..
Beynime doluşan düşüncelerin korkunçluğuyla titredim..
Bana bunları düşündürtenler utansın…beni, olmadığım şeye, bir şiddet tutkununa, nefret tohumuna dönüştürenler..
içimi yavaş yavaş ele geçirmeye başlayan karanlığa karşı, yapabileceğim tek şey, kendi yöntemlerimle, işin ardındaki kişiyi bir an evvel bulmak ve nihai hesabımı onunla görmek olacaktı.. yoksa bu şekilde, hiçbir yapmadan otura otura, sadece düşünerek, kafayı yiyebilirdim.. cinnet getirebilirdim…pompalı tüfekle sınıfı bastığımı filan düşünsenize? (:
Arada ozanla ayşen de kaynardı her halde..
Buse ile üç gün üst üste görüşemedik.. sınav zamanı olduğu için anlayış gösterdim bu duruma.. ayrıca zaten ikimiz de moral olarak kötü durumdaydık..onu her zaman ayakta tutmaya çalışan, “güçlü ve pozitif tsigalko” da artık yerini, dağılmış, “enkaz tsigalko” ya bıraktığı için, kendime bile faydam olamazken, ona hiç olamazdı..
En iyisi, şu vize haftalarının tamamen geçmesini beklemek ve sonrasında buse cephesinde yeniden harekete geçmekti..
Nilay cephesinde ise çoktan taarruza başlamıştım..
ilk işim Messenger hesabını ele geçirmek oldu,
Yaptığı yazışmaların kayıtlarına ulaşmaya çalışıyordum. Ama bu o kadar da kolay değil..
Ayrıca telefon kayıtlarına ulaşmanın da bir yolunu arıyorum. Görüşme dökümünü gsm şirketinden elde etmek için bazı çabalarım oldu, beceremedim.
Başka şekillerde, gerekirse illegal biçimlerde, sahte kimlik kullanarak, sahte bahanelerle, hatta belki nilayın ağzından yeniden deneyebilirdim..
Bu geçen 2 haftada, bu tarz konularla ilgili o kadar çok araştırma yaptım ki, kendimi fbı ajanları gibi hissetmeye başladım.. çeşitli hack sitelerine üye oldum, bir dolu forumdan, sitelerden abuk subuk yöntemler edindim, bu işlerle ilgilenen bir arkadaşımla defalarca telefondan görüşmeler yaptım.
Olay şu ki, kişinin kendi bilgisayarını kullanmaksızın, elinizde msn adresi olsa dahi, konuşma kayıtlarına ulaşmanız mümkün değildi.
Çünkü bu veriler, internet üzerinde, ya da msn programı içindeki her hangi bir genel serverde değil, direkt kullanıcını bilgisayarı içinde depolanıyordu.
Ama eğer kişinin bilgisayarına sızabilecek bir virüs gönderebilirsem, bunun sayesinde, onun masa üstüne, sanki kendiminkiymişçesine ulaşıp denetim sağlayabilir, buradan da sohbet günlüklerine ulaşabilirdim.
Telefondan yaptığı görüşmelerin dökümü içinse çok daha fazlasına ihtiyacım vardı. Çünkü nilay, bu hattı zaten belli ki kendi adıyla, kendi üzerine almamıştı. Diğer hattının ise gsm operatörü bu konularda fazlasıyla ciddi olan, kasan bir firma olduğu için, sıradan bilgilerle size istediğinizi vermeleri mümkün görünmüyordu.. nilayın annesinin kızlık soyadına kadar her şeyi bilen ben, bu dökümleri elde edemiyordum.
Virüsü nilayın makinesine göndermek zor olmadı. -
642.
+1Bu işlerle uğraşıp, içine sıçtığım sınavlar ve kapalı kaldığım odamın içinde, ihmal ettiğim insanlar, gerçek dünya karşılığında, nihayet bir takım verilere ulaşmaya çok yakındım.Tümünü Göster
Geçen zaman dilimi sırasında, buse ile sadece bir kere görüşmüştük..o da yine bu taciz mesajları hakkındaydı..
Artık ne onun, ne de benim gücüm kalmamıştı..
Günlerdir bin bir türlü yere girip çıktığım, internet dene dipsiz kuyunun içinde kaybolmuş, bu hack-mack işlerinin de göründüğünün yüz katı daha zor olduğunu acı bir şekilde kavramıştım..
Öyle ekrandan sayılar akarken tıkır tıkır klavyeyle oynamak çok havalı gözüküyor evet filmlerde filan,
Ama hiç kolay değil.. kahretsin ki değil..
gecikme için özür diliyorum panpalar, aslında bu gece daha çok yazmak isterdim ama yarın iş var malum :/
yorumlar için teşekkürler, devdıbını da bekliyorum ;)
görüşmek üzere
herkese iyi geceler panpalar,
bu gece gene 01.00 civarında buluşuruz diye düşünüyorum, belki biraz daha sarkabilir duruma göre,
şartlar elimde değil, artistlik yapmadığımı bilin yani :p
görüşmek üzere ;)
herkese iyi geceler,
hemen başlayalım ;)
Son sınavımı Cuma öğleden sonrası verip çıkmıştım..
Herhalde sıçıp sıvadığımı söylememe gerek yoktur.
iki haftadır, bambaşka işlerle meşgulüm ben.. uykusuz geceler, feri kaybolan gözler, ağrıdan çatlayan başım..
Bu gece ise nihayetinde sonuç gecesi..eve gidecek, önce sıcak bir duş alıp kendime gelecek, ardından da nilayın internete bağlamasını bekleyeceğim, avını bekleyen bir kurt gibi.. sabırla..bu gece için çok çalıştım, çok şeyden vazgeçtim.. umarım emeklerim boşa çıkmayacak ve birkaç dakika içinde, nilayın bilgisayarını son formatlamasının ardından bu güne kadar yaptığı tüm Messenger görüşmelerinin sohbet günlüğü kayıtlarına ulaşacağım.
Eve gidip klagib ritüellerimi yerine getirdikten sonra bilgisayarımın başına kuruldum.. evet..artık bekliyorum.. online olduğu ilk saniye, benim için gerçekleri öğrenmeye başladığım ilk saniye olacak aynı zamanda..
Telefonum çaldı..
“alo.. buse?”
“nerdesin, napıyorsun?”
“iyi, evdeyim ya sınav sonrası işte.. yorgunluk atıyorum, sen napıyon?”
“yurttayım bende..bu gece buluşalım mı?”
Ops..bu olmadı işte..
Busenin “buluşma daveti” karşısında üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi be..vay anasını satayım…zaman, olaylar bizi ne hale getirdi görüyor musunuz?..
“bu gece?”
“evet..”
Daha geçen hafta sonu bir buluşma teklifini geri çevirmiştim zaten sınavlara çalıştığımı bahane ederek…üst üste ikinci kez bunu yapabileceğimi sanmıyordum..hem artık sınav mınav da kalmamıştı ortada..
“sevgilim.. yorgun değil misin bu gün, yeni çıktık daha sınav haftasından? Yarın görüşsek? Hafta sonu hem ne güzel?”
“ya, buluşmak istemiyorsun yani benle.. görüşmüyoruz bile yani..” diye atarlandı..
Off.. bütün planlarım yine ertelenecekti anlaşılan.. günlerdir bu geceye hazırlanıyordum ben..
Derin bir iç çektim,
“tamam buluşalım aşkım.. buluşalım..ne zaman alayım seni yurttan?”
“yarım saate hazır olurum ben”
“peki, ben de elimden geldiğince hızlı hareket edicem, görüşürüz.. öptüm”
“görüşürüz”..
Bana kızgın mı?..
Ondan kaçtığımı sanıyor belki de…artık savaşamadığımı, bu ilişkinin yarattığı gerilime daha fazla dayanamadığımı düşünüyor..
Ah be sevgilim..bir bilsen ki, ben yine bizim için uğraşıyor, savaşıyorum…asla vazgeçmedim.. kaçmıyorum, mücadeleyi bırakmıyorum..
10 dakika içinde giyinmiş, evden çıkıyordum.. kişisel bir rekor olabilirdi bu..
Tam onun da söylediği gibi, yarım saat sonra yan yana yürüyorduk kordona giden yolda,
Ne sarılmıştı, ne öpmüştü.. hatta merhaba bile demedi yanlış hatırlamıyorsam..ruh gibi yüzü, ifadesiz gözleriyle, sadece kuru bir gülümsemeyle yetinmişti beni görünce..
Normalde vücut vücuda yürüdüğümüz o yolda, bu kez birbirimizden yarım metre kadar uzak, savruk adımlarla yol alıyorduk..
Üstüne varmak istemedim hemen.. elbet bir yerlere otururuz, o zaman konuşuruz ne varsa.. belli ki yine canını sıkmış birileri..ah..ah…o ben de ümüğünü sıkmazmıydım ya işte, ama nilay…nilay çıktı karşıma.. başka herkes olabilirdi..kim olsa fark etmezdi…ama nilay?..
Kendi yediğim kazığın acısı o kadar derinden işlemişte ki içime, olayın “aşk” ıma verdiği zarar neredeyse ikinci planda kalmıştı..
Nilay, gerçek anlamda bir brütüs olmuştu benim için..
iki buçuk sene beyler..
Yan yana geçen, yediğinizin içtiğinizin ayrı gitmediği iki sene..her derde derman, her sevince ortak olmakla geçen iki buçuk sene..
Neden..
En sonunda dayanamayıp sordum,
“nereye gidiyoruz?”
“bilmiyorum.. otururuz bir yere birazdan..”
Bilinçsizce, konuşmadan yürüdük biraz daha.. içimde büyük bir kuruntu, her saniye daha da fazla kabarmaya başlamıştı..
Bir şeyler ters gidiyor..hem de fena halde..
Sonunda, han benzeri bir kafeye oturduk..
Karşıma geçti, sandalyesine yerleşti, bütün bu süre boyunca, benim yüzüne dikilmiş olan gözlerime bir an olsun karşılık vermedi..
Siparişlerimizi verdik,
Sessiz geçen, gözlerini kovaladığım bir iki dakikanın ardından yeniden konuştum,
“buse ne oluyor?”
Cevap vermedi.. yüzü titreşti..
“buse.. bebeğim?..hani paylaşıyorduk her şeyi? Ne oldu yine paylaş benimle..bak, söz verdim sana, bitireceğim bu işi..”
“buluşmaya gittin mi?” dedi aniden..
“evet.. gittim..hiç sormayacaksın sanmıştım..”
“senin bir şey söylemeni bekledim..bir sonuç alabildin mi peki? Gelen oldu mu?”
Yutkundum..ona,
“evet, kankam nilayı bastım” nasıl diyebilirdim?..
iyi akşamlar panpalar,
internet kesintisine karşı benim yapabileceğim bir şey yok malum (: gib gibi kaldım dün akşam veda bile edemeden+ yazdığım bir part da güme gitti o ara (:
bu gece gene görüşürüz diye umuyorum, bu aralar ekstra sosyalleşeceğim tuttu aq vakit bulamıyorum.
(: herkese selamlar,
01.00 e doğru görüşelim, gelenler selam atmayı unutmasın, olay var bu gece :p
selamlar herkese, ilk part hazır, başlayalım mı? (:
kimler burada la yoklamayı alalım bu sefer, artık ben de tribünlere oynayacağım valla, olmuyor böyle :p
http://fizy.com/#s/3wl267 -
643.
+1“gittim..ama kimseyi bulamadım..anlaşmış gibiydik telefonda..iyi sıkıştırmıştım aslında ama demekki sonradan caydı kendi kendine..”Tümünü Göster
Kız yüzüme sorgulayan bakışlarla bakarken, rahatsız edici bir sessizlik oldu..acaba yalanıma inanmış mıydı?
Yoksa o da, buluşmaya gittiğimde gördüğüm kişinin kim olduğunun bende kalması gerekecek kadar şok edici olduğunu biliyor muydu?
Kim bilir, belki de nilay ona bu kez,
“ben buluşmaya gittim ama gelen olmadı?” diye bir mesaj bile atmış olabilirdi…böylece ben de gözünün içine baka baka yalan söylemiş oluyordum buseye..
O sessizlik uzadı..uzadı…yine ben mi konuşacaktım?..tam ağzımı açıyordum ki buse,
“tsigalko..” dedi sesi titreyerek..iki elinin arasına aldığı neskafeye sanki can simidi gibi yapışmış, yüzü, göz bebekleri titreşe titreşe bana bakıyordu..hüzünlü bir kedi yavrusu gibi…ah..ah bebeğim benim…ne hale getirdiler seni…parlak bir meşaleyken bir zamanlar, sönmüş kamp ateşinin közü gibisin şimdi..
“söyle aşkım..” dedim, nihayet, içindeki ekstra hüzne sebep olan baklayı ağzından çıkaracağı için sevinmiştim..onu teşvik ettim..
Derin nefes aldı..daha da sıkıca yapıştı elleri bardağa..
“ben…biz…artık yürütemiyoruz…ayrılmak istiyorum…ben…”
….buz kestim..
Sözleri sindirebilmem için uzun saniyeler gerekti..sanki aniden göğsümün ortasına batırılan bir çuvaldız, bütün sinir hücrelerimi harekete geçirmişti..parmak uçlarım karıncalanmaya, başım dönmeye başladı..enseme nerden geldiği belirsiz bir sancı saplandı…son bir çabayla aldığım nefes, ciğerlerime ulaşamadı, soluk yolumda kaldı..
“özür dilerim…çok özür dilerim ama olmuyor…yaşayamıyorum bu şekilde..” dedi kız gözlerinin kenarından, büyük bir selin ilk ilk akıncıları olan göz yaşı damlaları süzülürken…
“buse..ee…ben…ben…bizi bundan kurtaracağım..söz verdim sana…böyle konuşma..bunu..bunu dememiş ol….duymadım ben de..” dedim telaşla..az önce parmak uçlarımda olan karıncalanma, bu kez elimi bileklerine kadar zapt edip, hissizleştirmişti..
Allahım neler oluyor…oh….bitmedi mi…bitmeyecek mi karabasanlarım?... bu kadarı fazla değil mi?..
“çok özür dilerim..” dedi tekrar artık baya baya ağlamaya başlayıp.. omuzlarınız kıstı.. masaya doğru eğildi, eydi başını.. hıçkıra hıçkıra ağlıyor…
Bir elimle yüzümü, maskelemeye çalıştım.. ağzımın, burnumun, gözlerimden birinin yarısının üzerine set çektim..şu anda orada oluşan ifadeyi görsün istemiyorum çünkü…darmadağın olmaya başlayan bir adamın, dökülmeye başlayan suratı olmasın karşısında.. diğer elimle ellerini yakalamaya çalıştım.. tuttum da..bir kaç saniye, parmaklıklar arkasından ziyaretçisine dokunan mahkumlar misali, dokunabildim sadece..
Çekti ellerini..
“buse.. bitanem..buna izin vermem.. söz verdim sana…hepsini sona erdiricem…yalvarırım biraz daha zaman ver bize.. izin verme onların kazanmasına…”
Nilay ananı gibicem buradan çıktığım ilk saniye, evini yurdunu basıp, sokağın ortasında kesiyorum seni, bekle..
Ağlamaktan kıpkırmızı olan gözleri, pembeleşen yüzü, titreyen dudakları.. buse, karşımda harabe bir halde duruyor ve muhtemelen,
içten içe bana lanet ediyordu..
Nerden gelmişti bu şehre..
Nerden sevmiştim onu..
Nerden sevmişti beni.. şayet sevmiş idiyse…
Bula bula onu mu bulmuştu?..onu mu bulmuştum?..
O sakin dünyasında, mutlu, yeni hayatında, önce bir beyaz atlı prens gibi çıkmıştım karşısına.. bilemezdi ki atımı kovalayan kurtları ve çakalları da peşimden sürükleyip yaşantısına dahil ettiğimi?..ben de bilmiyordum zaten, ellerimle, koynumda beslediğim, bilmeden en yakınıma, yanıma koyduğum sırtlanların, fırsatını bulduğunda beni ve sevdiklerimi dişleyeceğini..
Bilemezdi..
Bilemezdik..
“buse.. biraz daha zaman aşkım…kurtaracağım bizi…eğer beni birazcık sevdiysen, biraz daha dayan.. benim için.. bizim için dayan…atlatacağız bunu…yemin ederim atlatacağız..”
Birkaç saniye sadece onun hıçkırıkları duyuldu.. söyleyeceği bir şeyleri toparlıyor gibiydi…yakındaki masalardan meraklı gözler (ki gibeyim ben onların retinasını) çoktan bizi izlemeye başlamıştı bile.. masada, hüngür hüngür ağlayan zavallı, göçmüş bir kadın.. ağlamaktan beter bir yüz ifadeysiyle onu sakinleştirmeye ve sakin kalmaya çalışan bedbaht bir adam..
insanlar, insanlara neler yapabiliyordu böyle..
Görebiliyorsunuz değil mi?..ne kadar kötü olabildiklerini…ne kadar kötü olabileceğimizi.. kötüyüz biz…yasak elmayı yemişiz…çiğ süt emmişiz…kötülük tohumumuzda.. mayamızda var?..ne eksiği, ne de fazlası değiliz..
insanın, insanlığın doğasında var…
http://fizy.com/#s/1agm7c
“tek sorun yaşadıklarımız değil ki?” dedi kız titreyen sesiyle..söyleyeceği her kelimeden korkar gibiydi..
“söyle bitanem ne o zaman…her neyse yaparım…her şeyi yaparım düzeltmek için..” artık benim de sesim çatallanmaya başlamıştı..kendimi kaybediyordum..
Biraz daha durdu..sonra derince nefes alıp, bir çırpıda söyledi,
“başka biri var..”
Ne?... nen..nasıl yani başka biri?..
“başka biri mi?..seni tehdit eden mi?..kim?”
“ha..hayır..hayır..başka..birinden hoşlanıyorum…çok özür dilerim..” dedi ve yeniden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı..
Yok..buna inanmam işte… hehehehe…hehe….buna inanmam…tamamen beni ikna etmek için söylüyorsun…evet! Kesinlikle öyle!..
“bebeğim..” dedim elimde kalan son sakinlik kırıntılarını avuçlarımda toplayarak..elimi yanağına zütürdüm,
“bebeğim, bahane olsun diye yalan söyleme bana…ne olur ağlama artık..bana gidelim..uyuyalım..sabaha her şeyi bitireceğim..yeni bir güne uyanacağız..tertemiz, bambaşka bir sayfa açarız..hepsi geride kalacak..ne olur..”
“tsigalko..anlamıyorsun…ben başka birine aşık oldum..senin bana olduğun gibi?... başka birini seviyorum…en..en karanlık zamanımda geldi..en kötü anımda tanıdım onu…özür dilerim…ben artık sadece ona sığınmak istiyorum..seninle geçirdiğim günler mahvetti beni..”
“yalan söyleme!” dedim birden bire..sesim biraz yüksek çıkmış olabilirdi..sonra hemen, “aşkım öyle bir şey olmadığını biliyorum..bunlara gerek yok…kendini feda etmene, kendini suçlu gibi göstermene gerek yok..ben biliyorum her şeyi…tüm suç da bana ait…bu kadar taktan bir geçmişim olmasaydı, bunların hiç biri başımıza gelmezdi…onları yok sayıp, senin hayatına girmeye çalıştım..suç benim..ama izin ver telafi edeyim..”
“iki haftadır görüşüyoruz..” dedi, benim bunca yalvarışıma karşılık, sonunda duygusuzlaştırmayı başardığı bir ses tonuyla..
Baktı ki, ağlayıp sızlanarak olmuyor, o halde biraz duygusuz, acımasız modda takılmayı tercih etmişti şimdide demek ki..
“ilk gördüğüm an anladım ben de..” diye devam etti, “zaten yan yana gelip konuşunca, hele bir de gözlerimin içine bakıp gülümsemesi…o an işte benim kurtarıcım dedim….çok..çok çok üzgünüm tsigalko..ama sen bana acıdan başka bir şey vermedin..seni de, bana olan sevginden emin olduğum ve saygı duyduğum için sevmeye çalıştım..gerçekten..ve oldu da..eğer tüm bunlar başımıza gelmeseydi…ve bir de bunların üzerine, onu görmeseydim….”
Artık felç tüm vücudumdaydı..
O sırada, mekanın çalışanlarından biri geldi,
“iyi akşamlar efendim, rahatsızlığınız konusunda yardımcı olabileceğimiz bir şey var mı?” diye sordu sıkıntıyla..
Bunun meali, aslında, “lan ağlaya zırlaya Sinan çetin programlarına çevirdiniz burayı, diğer müşterileri rahatsız ediyorsunuz, ya susun, ya da gibtirin gidin” di malumunuz..
Koyun can derdinde, kasap et derdinde..
Ben o sırada felçli olduğum için, adama doğru dönüp bakamadım bile..bir iki saniyelik sessizlikten sonra buse dönüp,
“y..yok biz.. halledicez” dedi pısırıkça..
“peki” dedi adam fazla uzatmadan çekildi..ama bir daha ağlaşmamız halinde bu kez, “hesabınızı getirdim efendim” demesi şaşırtmazdı beni..
Susup, sadece gözlerinin içine baktım busenin..bir kaç saniyeden fazla dayanamadı.. acıyla sağa sola kaçırdı gözlerini.. hıçkırığını bastırmaya çalıştı.. elini yüzüne siper etti.. titreyen, uzun ince, turkuaz ojeli güzel parmaklarını hayranlıkla seyrettim her şeye rağmen..
Benim kadınımın, benim ellerime, yüzüme dokunan parmaklarıydı bunlar..ve bundan birkaç hafta öncesine kadar, mutlu bir kadına aittiler…mutlu ettiğim, mutlu olması için her şeyi yapabileceğim bir kadına..
Betimlemelerr…tanımlarrr.. tasvirler…
Hepsi yersiz, yetersiz kalıyordu beyler.. hepsi…
O saniyelerde yaşadığım duygu buhranını anlatabileceğim kelimeleri, olanlardan 5 koca yıl sonra, bugün bile seçemiyorum hala..
Çok acı görmüş, duygusal anlamda çok savaş yaşamıştım ama, hepsini de bir şekilde tanımladım, anlattım sizlere..
Bunu anlatamıyorum..
Özür dilerim ben de..sizlerden, bu sefer, hislerimi sözcüklere dökemediğim için.. çok özür dilerim.. -
644.
+1http://fizy.com/#s/1aoxujTümünü Göster
“yalan söyleme..” diyebildim fısıltıyla..
“çok özür dilerim” dedi o da yine aynı tonda..
“buse yok öyle biri!” dedim sonunda gözlerimden yaşlar boşanarak..”yok öyle biri..uyduruyorsun işte..sırf benden kurtulmak için uyduruyorsun!”
“keşke öyle olsaydı..o zaman belki hala direnecek gücüm olurdu..ama benim artık tek istediğim bu..bu karmaşayı bırakıp ona sığınmak..zaten ona aidim günlerdir zihin olarak…geceleri onu düşünerek huzur bulabiliyorum..onun gözlerinin, gülüşünün hayaliyle ancak uykuya dalabiliyorum…ve bunları sana bu şekilde söylemek zorunda kaldığım için de nefret ediyorum kendimden..iğreniyorum…keşke ölsem tsigalko..hemen şurda..şu anda..sana bunları böyle, sırf ikna edebilmek için söyleyeceğime..senin bana böyle baktığını göreceğime…”
Mütemadiyen ağlıyoruz..
Ama sessiz..ikimizin de iki eli yüzünde..hıçkırıklarımız ayak parmağımızın uçundan, başımıza kadar sarsıyor bizi..sadece iç çekişler..derin nefes verişler..nefes almaya çalışmalar duyuluyor…ağzım gözüm, yüzüm yanıyor..her tarafım salya sümük gözyaşı…ağzıma sıçıldı…net…
O şekilde ne kadar boğuştuk hayatla bilmiyorum…
Sonra..
Sonra içimden aniden yükselmeye başlayan bir öfke dalgası benliğimi ele geçirdi…
Bu aralar, kendime ve kaderime en çok sorduğum soru, yeniden gözlerimin önünden geçmeye başladı dev puntolarla, alevden harflerle yazılı bir şekilde..
Neden?
Yahu insan bir soru sözcüğünde bu kadar çok anlamı arar mı?..bir söz, tek bir sözcük..tek bir sorucuk..cevabı olur mu her şeyin??
“”Neden?... ””
Ona da böyle seslendim…alçak perdeden bir çığlıktı aslında söylediğim…
“neden?... buse neden??”
Daha da beter sarsılmaya başladı,
“bir neden aramıyorum artık..sadece..dayanamıyorum bu yaşadıklarımıza..sana şu anda yaşattıklarıma da…gözümü açıp kapasam..böyle yıllar geçse…her şey geride kalsa…hiç bu kadar berbat hissetmedim kendimi…ama inan tsigalko..bu ayrılış, ikimizi de hayata yeniden döndürecek..eminim buna…biz, birbirimizle mutlu olamıyoruz…olamayacağız…”
Hayır buse..
Sadece seni hayata döndürür bu ayrılış..belki yeni sevgilinin kollarında?...
Beni ise tamamen yok eder…
Zaten eğreti tutunduğum, senin aşkınla anlam buldurduğum köhne dünyam, büsbütün üzerime çöker, enkaz olur, kalırım altında..
“eğer ayrılırsak.. hele ki bir başkası için beni terk ediyorsan..o dediğin benim için geçerli olmaz…büsbütün mahvedersin beni…bunun vebaliyle nasıl yaşarsın buse?..bu kadar büyük bir acının üzerine yeni bir mutluluk nasıl kuracaksın?..”
“çabalayacağım..” dedi kendini de inandırmaya çalışan bir ses tonuyla…”deneyeceğim en azından.. şimdi olduğumdan daha iyi durumda olacağımı garanti etmiyorum ama.. bundan kötüsü de olamaz zaten…bence senin için de öyle…atlatacaksın bunu.. atlatacağız…”
“beraber atlatabilirdik ama?” dedim yalvararak..
“özür dilerim…gerçekten…çok.. çok üzgünüm…yalvarırım daha fazla küçültme beni kendi gözümde…zaten nefret ediyorum kendimden…izin ver hepsini gömelim..”
“ama neden buse?” dedim, elinden oyuncağı alınan bir çocuk mızmızlığıyla..
“neden?..ne buldun onda?..neyini sevdin? Neyine aşık oldun?..daha mı yakışıklı benden?..daha mı zengin?..daha mı çok seviyor seni?... seni benim kadar, benim sevdiğimin çeyreği kadar bile sevebilir mi biri?..bak eğer çeyreği kadar sevdiğini, seveceğini bilsem seni, seni benim mutlu edebileceğimin çeyreği kadar mutlu edebileceğini bilsem, zaten kendi ellerimle zütürür el ele tutuştururum, ben ona aşığım diyorsan eğer…ama sevemez buse…ben! Seviyorum seni!... başkası sevemez…”
Ağlıyoruz..
“yalan de..yalvarırım yalan de…seni soğutmak içindi de..”
…hayatım boyunca hiç bu kadar rezil, küçük, zavallı hissetmemiştim kendimi…neredeyse ayaklarına kapanacaktım kızın…bebekler gibi
ellerimi yere vura vura ağlayacaktım…gidiyor…aşkım gidiyor…sevdam gidiyor elimden…sevdiğimi alıyorlar…ayırıyorlar benden….ve, ve…o da gönüllü buna…allahım bu ne büyük bir ceza…ne korkunç bir sınav.. nasıl bir sınama….nasıl…
“seviyorum onu..” dedi…”ben seviyorum…onun ne kadar seveceği önemli değil ki?..ben istiyorum onu..ben alacağım…”
“onu da harcayacaksın sırf benden kaçmak için!” dedim yine alçak perdeden bir çığlıkla…”ben de zamanında yaptım benzerlerini…onu da harcarsın.. aşık filan değilsin…sevmiyorsun onu…sadece bahanen senin..”
“tsigalko…yalvarırım daha fazla zorlaştırma…zaten eziliyorum.. kahroluyorum…ne olur razı ol sen de..ısrar etme daha fazla…beni seviyorsan.. gerçekten sevmişsen, izin verirsin gitmeme…çünkü ben artık seni sevemiyorum….”
http://fizy.com/#s/3wl26d
..ağlıyoruz…
…ölüyoruz…
..ruhlarımız..ya da en azından benim ki, dar ağacında, ayağının altındaki tabureye vurulacak son darbeyi bekliyor..
Gözleri kapalı..kör..
Kulakları sağır…duymuyor artık…
Buse..
Beni sevmiyor…
Başkasını seviyor…
Bir başkasını..bana tercih ediyor..
Benim yerime…
Ve ben yine,
istenmeyen,
Seçilmeyen,
Tercih edilmeyen,
Kaybeden adam oluyorum…
Tıpkı ayşen için, ozanla olan bilinçsiz yarışım gibi..
Yine yarıştırılıyorum..
Ve yine..
Kaybediyorum..
Kaybeden adam; tsigalko..
istenmeyen..
Sevilmeyen..sevilmeye layık bulunmayan..
Sevilmeyecek olan…
Lanetli olan…
..sendeleyerek masadan kalkmaya çalıştım,
“sen..buse…sen asla mutlu olamayacaksın…ben elbet bir gün peşimdeki sapıklardan da, pisliklerden de kurtulacağım ama sen mutlu olamayacaksın çünkü…”
Şu aciz ömrümde, anam babam kardeşimden sonra en çok sevdiğim..bambaşka bir sevgiyle sevdiğim, kimseyi sevmediğim gibi sevdiğim insana beddua etmekte olduğumu fark edince, sözcükler düğümlendi boğazıma..daha fazla sürdüremedim,
“seni ne kadar sevdiğimi unutma olur mu?..her kiminle olursan, her kiminle mutlu olduğunu sanarsan, benim sana hangi gözlerle baktığımı hatırla…onlar sana asla o şekilde bakamayacaklar..”
Dedim..zorlukla kendimi masanın dışına attım..
Ayağa kalkıp, başımı doğrultmaya çalışırken, tekila sonrası sarhoşluğu gibi döndü dünya..flulaştı görüş alanımın kenarları..
Son bir iç çekişini ve hıçkırışını duydum..gözümün, bulanık ucuyla masanın üzerine kapandığını gördüm..
Ağır, sadece hız olarak değil..yük olarak da ağır adımlarla yürüdüm kasaya, körlemesine seçtiğim banknotu bıraktım, ben sarhoş gibi ilerlerken para üstünü garsonun getirip elime tutuşturduğunu hatırlıyorum..
Sonra ne kadar yürüdüm?
Nerelere gittim…nerde dolaştım…hiç haberim yok..
En sonunda, kendimi gecenin köründe yatağımda buldum..
Acaba yolda filan düşüp bayıldım da, arkadaşlar mı getirip attılar beni yatağıma..
Ağladığımı, zorlukla nefes aldığımı (sümükler dolmuş gırtlağıma, burnuma, sinüslerime..) denize karşı sövdüğümü hatırlıyorum bölük pörçük..
Taşlaşan başımın, yastığın yumuşaklığını ezişini hissettim..
Her yer dönüyor…uğulduyor…mr makinesine girmiş gibiyim... onun bile içinde ışık varken, benim uğultulu karanlığımda, tek bir toplu
iğne ucu kadar dahi parıltı yok…
Simsiyah.. -
645.
+1http://fizy.com/#s/1aoxujTümünü Göster
“yalan söyleme..” diyebildim fısıltıyla..
“çok özür dilerim” dedi o da yine aynı tonda..
“buse yok öyle biri!” dedim sonunda gözlerimden yaşlar boşanarak..”yok öyle biri..uyduruyorsun işte..sırf benden kurtulmak için uyduruyorsun!”
“keşke öyle olsaydı..o zaman belki hala direnecek gücüm olurdu..ama benim artık tek istediğim bu..bu karmaşayı bırakıp ona sığınmak..zaten ona aidim günlerdir zihin olarak…geceleri onu düşünerek huzur bulabiliyorum..onun gözlerinin, gülüşünün hayaliyle ancak uykuya dalabiliyorum…ve bunları sana bu şekilde söylemek zorunda kaldığım için de nefret ediyorum kendimden..iğreniyorum…keşke ölsem tsigalko..hemen şurda..şu anda..sana bunları böyle, sırf ikna edebilmek için söyleyeceğime..senin bana böyle baktığını göreceğime…”
Mütemadiyen ağlıyoruz..
Ama sessiz..ikimizin de iki eli yüzünde..hıçkırıklarımız ayak parmağımızın uçundan, başımıza kadar sarsıyor bizi..sadece iç çekişler..derin nefes verişler..nefes almaya çalışmalar duyuluyor…ağzım gözüm, yüzüm yanıyor..her tarafım salya sümük gözyaşı…ağzıma sıçıldı…net…
O şekilde ne kadar boğuştuk hayatla bilmiyorum…
Sonra..
Sonra içimden aniden yükselmeye başlayan bir öfke dalgası benliğimi ele geçirdi…
Bu aralar, kendime ve kaderime en çok sorduğum soru, yeniden gözlerimin önünden geçmeye başladı dev puntolarla, alevden harflerle yazılı bir şekilde..
Neden?
Yahu insan bir soru sözcüğünde bu kadar çok anlamı arar mı?..bir söz, tek bir sözcük..tek bir sorucuk..cevabı olur mu her şeyin??
“”Neden?... ””
Ona da böyle seslendim…alçak perdeden bir çığlıktı aslında söylediğim…
“neden?... buse neden??”
Daha da beter sarsılmaya başladı,
“bir neden aramıyorum artık..sadece..dayanamıyorum bu yaşadıklarımıza..sana şu anda yaşattıklarıma da…gözümü açıp kapasam..böyle yıllar geçse…her şey geride kalsa…hiç bu kadar berbat hissetmedim kendimi…ama inan tsigalko..bu ayrılış, ikimizi de hayata yeniden döndürecek..eminim buna…biz, birbirimizle mutlu olamıyoruz…olamayacağız…”
Hayır buse..
Sadece seni hayata döndürür bu ayrılış..belki yeni sevgilinin kollarında?...
Beni ise tamamen yok eder…
Zaten eğreti tutunduğum, senin aşkınla anlam buldurduğum köhne dünyam, büsbütün üzerime çöker, enkaz olur, kalırım altında..
“eğer ayrılırsak.. hele ki bir başkası için beni terk ediyorsan..o dediğin benim için geçerli olmaz…büsbütün mahvedersin beni…bunun vebaliyle nasıl yaşarsın buse?..bu kadar büyük bir acının üzerine yeni bir mutluluk nasıl kuracaksın?..”
“çabalayacağım..” dedi kendini de inandırmaya çalışan bir ses tonuyla…”deneyeceğim en azından.. şimdi olduğumdan daha iyi durumda olacağımı garanti etmiyorum ama.. bundan kötüsü de olamaz zaten…bence senin için de öyle…atlatacaksın bunu.. atlatacağız…”
“beraber atlatabilirdik ama?” dedim yalvararak..
“özür dilerim…gerçekten…çok.. çok üzgünüm…yalvarırım daha fazla küçültme beni kendi gözümde…zaten nefret ediyorum kendimden…izin ver hepsini gömelim..”
“ama neden buse?” dedim, elinden oyuncağı alınan bir çocuk mızmızlığıyla..
“neden?..ne buldun onda?..neyini sevdin? Neyine aşık oldun?..daha mı yakışıklı benden?..daha mı zengin?..daha mı çok seviyor seni?... seni benim kadar, benim sevdiğimin çeyreği kadar bile sevebilir mi biri?..bak eğer çeyreği kadar sevdiğini, seveceğini bilsem seni, seni benim mutlu edebileceğimin çeyreği kadar mutlu edebileceğini bilsem, zaten kendi ellerimle zütürür el ele tutuştururum, ben ona aşığım diyorsan eğer…ama sevemez buse…ben! Seviyorum seni!... başkası sevemez…”
Ağlıyoruz..
“yalan de..yalvarırım yalan de…seni soğutmak içindi de..”
…hayatım boyunca hiç bu kadar rezil, küçük, zavallı hissetmemiştim kendimi…neredeyse ayaklarına kapanacaktım kızın…bebekler gibi
ellerimi yere vura vura ağlayacaktım…gidiyor…aşkım gidiyor…sevdam gidiyor elimden…sevdiğimi alıyorlar…ayırıyorlar benden….ve, ve…o da gönüllü buna…allahım bu ne büyük bir ceza…ne korkunç bir sınav.. nasıl bir sınama….nasıl…
“seviyorum onu..” dedi…”ben seviyorum…onun ne kadar seveceği önemli değil ki?..ben istiyorum onu..ben alacağım…”
“onu da harcayacaksın sırf benden kaçmak için!” dedim yine alçak perdeden bir çığlıkla…”ben de zamanında yaptım benzerlerini…onu da harcarsın.. aşık filan değilsin…sevmiyorsun onu…sadece bahanen senin..”
“tsigalko…yalvarırım daha fazla zorlaştırma…zaten eziliyorum.. kahroluyorum…ne olur razı ol sen de..ısrar etme daha fazla…beni seviyorsan.. gerçekten sevmişsen, izin verirsin gitmeme…çünkü ben artık seni sevemiyorum….”
http://fizy.com/#s/3wl26d
..ağlıyoruz…
…ölüyoruz…
..ruhlarımız..ya da en azından benim ki, dar ağacında, ayağının altındaki tabureye vurulacak son darbeyi bekliyor..
Gözleri kapalı..kör..
Kulakları sağır…duymuyor artık…
Buse..
Beni sevmiyor…
Başkasını seviyor…
Bir başkasını..bana tercih ediyor..
Benim yerime…
Ve ben yine,
istenmeyen,
Seçilmeyen,
Tercih edilmeyen,
Kaybeden adam oluyorum…
Tıpkı ayşen için, ozanla olan bilinçsiz yarışım gibi..
Yine yarıştırılıyorum..
Ve yine..
Kaybediyorum..
Kaybeden adam; tsigalko..
istenmeyen..
Sevilmeyen..sevilmeye layık bulunmayan..
Sevilmeyecek olan…
Lanetli olan…
..sendeleyerek masadan kalkmaya çalıştım,
“sen..buse…sen asla mutlu olamayacaksın…ben elbet bir gün peşimdeki sapıklardan da, pisliklerden de kurtulacağım ama sen mutlu olamayacaksın çünkü…”
Şu aciz ömrümde, anam babam kardeşimden sonra en çok sevdiğim..bambaşka bir sevgiyle sevdiğim, kimseyi sevmediğim gibi sevdiğim insana beddua etmekte olduğumu fark edince, sözcükler düğümlendi boğazıma..daha fazla sürdüremedim,
“seni ne kadar sevdiğimi unutma olur mu?..her kiminle olursan, her kiminle mutlu olduğunu sanarsan, benim sana hangi gözlerle baktığımı hatırla…onlar sana asla o şekilde bakamayacaklar..”
Dedim..zorlukla kendimi masanın dışına attım..
Ayağa kalkıp, başımı doğrultmaya çalışırken, tekila sonrası sarhoşluğu gibi döndü dünya..flulaştı görüş alanımın kenarları..
Son bir iç çekişini ve hıçkırışını duydum..gözümün, bulanık ucuyla masanın üzerine kapandığını gördüm..
Ağır, sadece hız olarak değil..yük olarak da ağır adımlarla yürüdüm kasaya, körlemesine seçtiğim banknotu bıraktım, ben sarhoş gibi ilerlerken para üstünü garsonun getirip elime tutuşturduğunu hatırlıyorum..
Sonra ne kadar yürüdüm?
Nerelere gittim…nerde dolaştım…hiç haberim yok..
En sonunda, kendimi gecenin köründe yatağımda buldum..
Acaba yolda filan düşüp bayıldım da, arkadaşlar mı getirip attılar beni yatağıma..
Ağladığımı, zorlukla nefes aldığımı (sümükler dolmuş gırtlağıma, burnuma, sinüslerime..) denize karşı sövdüğümü hatırlıyorum bölük pörçük..
Taşlaşan başımın, yastığın yumuşaklığını ezişini hissettim..
Her yer dönüyor…uğulduyor…mr makinesine girmiş gibiyim... onun bile içinde ışık varken, benim uğultulu karanlığımda, tek bir toplu
iğne ucu kadar dahi parıltı yok…
Simsiyah..