/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 26.
    +20
    zaten hep öyle olmaz mı? manita yaparsınız, etrafınız cicişten geçilmez, bira ara sap kalırsınız, bu sefer de etrafınızda kimse olmaz..ya hep, ya hiç yani..

    bu kızlar konusunda bu şekilde "bana yazılıyorlar" diye emin konuşmamın haklı dayanaklarını da buraya sırası geldikçe yazacağım, zira daha öndceki entrylerde de dediğim gibi, her taku üstüne alınan andavallardan değilim.. ayran gönüllü hiç değilim..
    gibko bir cevap yazdım bu hatuna,

    ama susturmaya yetmedi, ulan maç izliyorum be maç..

    2-3 mesaj sonra ağzındaki baklayı çıkardı,

    "ya baksana, okula başlayalı 2 ay oldu ama ben yurttan dışarı pek çıkamadım, hala yabancıyım şehre, sen kesin gezmişsindir şimdi her yerini, bir ara bana da öğretir misin? * )"

    böyler bu mesajların emoca versiyonda yazıldığını hayal edin, yukardaki entrylerde taklit etmeye çalıştım yazış şeklini ama mümkün değil aq, beynimi gibti resmen. normal insan yazısına çevirip yazıcam mecbur.

    ben de "yok ben de gezemedim ya pek, vaktim olmuyor, yurtta takılıyoruz genelde" yazdım savuşturayım diye, bu sefer demesin mi,

    "hadi ya, o zaman daha iyi, beraber öğreniriz işte"

    o ara gol mol oldu, 10 dakika filan dönmedim buna, acayip kafam kızmıştı..

    sonra bu gene yazdı,

    "canım orda mısın?"

    canını giberim senin..ne canı? canım ne?

    tabi böyle yazamadım oraya... ahh ah..şimdiki aklım olsa..ama diyorum ya, çok toyuz be beyler.. fazla iyiyiz.. fazla safız, aman kimse kırılmasın, üzülmesincilerdeniz..

    neler yazdım hatırlamıyorum ama mesajlaşmanın sonunda mutsuz değildi diye hatırlıyorum.. muhtemelen tutamayacağım bazı sözler vermiştim küçük huurya..
    ···
  2. 27.
    +20
    az önce söylediğim gibi, vizeler geldi, o ara ayşenle filan hiç çıkamadık ama epey mesajlaşıyoruz, aq doğru düzgün görüşememek beni çıldırtıyor resmen, yanağım yanağına değmeyeli, kolu koluma girmeyeli günler geçmiş.. adam gibi gözlerinin içine baka baka konuşamamışım bile kaç gündür..

    bir gün iki sınavımız vardı, biri saat 1 de biri ta 5 te..

    ilkine girdik, ikincisini bekleyeceğiz tabi, lan o ara benim aklımda bir şimşek çakmasın mı? dedim oğlum işte al sana görüşme fırsatı, git sınav saatine kadar ders çalışma ayağına kızla takıl??

    tam aklıma gelen müthiş planımı * uygulamak adına bu yönde harekete geçmişti ki, okan geldi "abi acıktım ben, gel bir şeyler yiyelim he?" dedi.

    tabi yeterince samimi olduğumuz için, kırılmayacağını bildiğimden, aga dedim ben böyle böyle, kızın yanına gideyim de biraz zaman geçirelim, kaç gündür doğru dürüst konuşamadık dedim.

    o da bu sefer, "tamam ya, iki dakka da yeriz ordan da geçersin işte, daha 2-3 saat vakit var sınava" deyince, üsteleyemedim daha fazla, "iyi aq dedim.. gene hangi kızı gösterecen bana doğru söyle? * "

    bu bin ne zaman hatunun birini gözüne kestirse anında beni de kapar menziline girerdi, ben bir nevi canlı kalkan görevi görüyordum yani..amk terzi kendi söküğünü dikemez derler işte be kankam, bana güzel akıl veriyon, iyi motive ediyon da, kendine gelince patlıyorsun işte *

    neyse gittik büyük kantine, bir şeyler söyledik, aldık, bir baktım masanın birinde bizim tayfa doluşmuş, epey kalabalık masaları birleştirmişler, yani 8-10 kişi var, tanımadığım 2-3 kişi daha var filan, "gel şunların yanına gidek, gördüler, ayıp olmasın" dedi benimki,

    neyse gittik oturdum, serhatla, gruptaki diğer hatunlarla filan aynı masaya oturmayalı haftalar olmuş aq..1-2 tanesi hesap sorar gibi baktı ama giblemedim açıkcası, zira o ara gözümün önünde çok daha renkli bir manzara vardı,

    ebru, yanında da ozan olacak kavat, masada yan yana oturmuşlar ( daha doğrusu muhtemelen ozan gelip bunun yanına çöreklenmiş diyelim). ebru giblemiyor havasında, ne beni ne onu (ha ha), kavatın surat 5 karış..

    masada da muhabbet dönüyor ama ortam müthiş gergin yani, muhtemelen hem ben geldim diye, hem de bizden önce de bir şeyler olmuş belli.

    oturduk okanla yan yana bizde, yiyoruz tavuk ekmeğimizi, o ara gene konuşmalar filan böyle, nedendir bilmem ama o dallamaları öyle gıcık olmuş görünce çok hoşuma gitti lan.. valla..rahatsızlıklarından beslendim resmen, kendi kendime sırıtıcam utanmasam.

    sonra bu ozan hıyarı bir şeyler dedi, bizim ebru geçiştirdi, ben tam duymadım ne oldu ama sonra birden bire, bu hıyar kollarını bağlayıp "ya işte hep böyle yapıyorsun, hiç konuşmayayım ben!" diye yüksekçe sesle trip atmasın mı?

    anaa.. resmen karşımızda kolları molları çaprazladı böyle, çocuk gibi somurtuyor, ebru,

    "ne oldu ozan gene ya, sen neden böyle yapıyorsun? ben da anlamadım valla" gibisinden yarı giblemez yarı çocuk gönlü alırcasına cümleler filan kuruyor.

    ahaha, masada panayır var resmen.. kocaaa eşşek kadar adam, bebek taklidi ve çocuk somurtkanlığıyla kendini acındırmaya ilgi çekmeye çalışıyor. yemin ediyorum o an içten içe de utandım yani bir erkek olarak.. adam dediğin kendini o durumlara düşürmemeli abi, insanda biraz yüz olmalı, onur olmalı.. kızdan postayı yemişsin işte, hala daha zütünden ayrılmıyor, bir de bebeklik yapıyorsun yanında.

    bu böyle "banane banane" tarzı hareketlere devam edince,

    "aman tamam ya, ben anlayamadım seni zaten bir türlü" deyip "deli midir nedir?" dercesine güldü ebru.. acayip mimiklere girdi.

    o ara biz okanla masa altından birbirimizi tekmeliyoruz paso , zütümüzle gülecez, gülemiyoruz, ağzımız zaten tavuk dolu, gözlerimden yaş gelecekti nerdeyse.. o ortamın ve masadaki atmosferin reziliğini görmeniz lazımdı beyler.. vallahi utandım ya..
    sonradan tabi inanılmaz makarası döndü bu olayın yurtta, hatta necatiyle okan tekrardan temsilini filan yaptılar odada, hayır ben de neden bu kadar sevindim adamın gibilmesine anlamadım yani, sonuçta hiç bir türlü beni ilgilendiren bir mevzu değil..ama maksat zütlük olsun işte..
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    +17
    sınavlar bitti,
    bayram için evlere dağılıyoruz artık, o ara ayşen le mesajlaşmalara devam, o gün gidemedim tabi yanına, masadaki olaylar yüzünden aklım birbirine girmiş.

    şeker bayramıydı herhalde.. öyle olması lazım çünkü bana,

    "şeker topla benim için, ben de senin için toplayacağım" demişti.. dünyanın bütün şekerlerini toplasam onun yanında tatsız kalırdı oysa ki..ben de aynen böyle demiştim zaten..

    "olsun, onları da yiyelim ki bizim farkımız daha çok çıksın ortaya" yazdı.. bizim farkımız..biz, artık biz mi olmuştuk?

    eve gidince annemler gerek telefonun vızırdaması gerekse benim sıfatımın halinde, kısa sürede bir şeyler olduğunu anladılar tabi,

    ben de mevzuyu aynen anlattım valideye, dedim anne böyle böyle, durum ciddi, bak bundan öncekilerden haberin yok çünkü söylemeye değer bulmadım, bunun için de erken diyor olabilirsin ama ben cidden seviyorum, o da öyle diye düşünüyorum.. lisede her gün farklı kızla geliyordum mahalleye sen de biliyorsun, insan böyle duyguları kolay kolay bulamıyor, bulunca da sıkı sıkı sarılmak lazım..

    yaşımdan büyük mü konuşuyordum ne?
    yine de bizimkiler tipik anlayışlı aile yapısında olduğundan ötürü, ya gerçekten beni ciddiye alarak, ya da "amaan çocuk işte, he diyelim, nasılsa geçer" diye düşünerek beni epey dinlediler ve olumsuz bir şey de demediler açıkcası.

    dedim, şeker-çikolata filan da toplayacağım, öyle anlaştık. annem, "alışverişe çıkınca alırız, güzel de bir kutu beğeniriz sen merak etme" dedi.
    beyler böyle sırf şeker satan dükkanlar var, 1000lerce çeşit şeker var-çikolata var, onlardan birinden alacaktık işte. gerçi ben misafirliklerden, doğal yollarla toplamayı tercih ederdim ama, böylesi çok daha klas olurdu açıkcası.. madem kız benden bir şey istemişti, ona en layık olacak şekilde vermeliydim hediyesini.

    tatil boyunca, gecelerce sürdü mesajlaşmalarımız.. aynı filmleri izledik gece yarıları, aramızda yorumladık, tahmin yürütmeye çalıştık, gülmekten karnımın ağrıdığı anlar oldu, o derece eğlendik,

    aynı şarkıları dinledik.. şarkılar paylaştık birbirimizle.. resim yolladı.. annemlere gösterdim.. beğendiler..
    ···
  4. 29.
    +16 -1
    bir gün istemeden kırar gibi oldum bunu, yanlış anlaşılma oldu..

    h.ı.m diye bir grup var, çok seviyordu bu. en sevdiği şarkısının lyriclerini buldum (öyle kolay değil o zamanlar adslmiz yok aq)..içlerinden tek tek harfler seçip sağına soluna yıldız koyarak "seni kırdığım için özür dilerim" yazdım mesajla.

    bir gece erken dönecekti o, sabaha kadar mesajlaştım.. uyumadım, otobüste canı sıkmasın diye.. gece 11 den sabahın 9 una kadar, gözümü bile kırpmadan bekledim attığı her mesajı.. neredeyse bayılacakmışım uykusuzluktan.

    güzel küçük bir kutu şekerleme yaptırdık annemle. turuncu renk (en sevdiği renk) kalp şeklinde, dokusu böyle pütürlü, peluş oyunca yüzeyi gibi, çok güzel bir kutuydu, içinde en az 30-40 çeşit çikolata-şeker...

    dönüş otobüsüne bindiğimde yanıma aldığım tek şey, eşyalarım değildi beyler.. umutlarımı, yarınlarımı, aşkımı, geleceğimi, hayatımının kadınının hayalini de almıştım yanıma.. kutunun yanında bir demet de papatya verecek, "kız istemeye geldik" espirisiyle karışık, hayatımın en ciddiyetli sınavını verecektim.. yüz yüze, baş başa ve bu kez kesin olarak söyleyecektim ona, onu sevdiğimi

    inanın kutuyu valizlere bile koydurmadım, zarar görmesin diye, bütün yol kucağımda gitti.. yol boyunca sarıldım temsili kalbime, onun sıcak hayaline..
    takip eden panpalarıma iyi geceler,

    sıkıntı olmazsa yarın gece gene devam ederiz,

    nihayet dananın kuyruğu kopacak artık..
    iyi geceler panpalar,

    @30-@75 hemşom entrylere geri dönmedim diye giblemediğimi düşünme sakın, hikaye bölünmesin diye bir şey yazamadım, bursa 1050 konutlardanım bu arada.

    gecemize güzel bir parçayla açılışı verelim bakalım,

    http://fizy.com/tr#s/10128y
    okuduğum şehre varmıştım yine,

    yurda geldim, oda boştu, valizleri yerleştiriyorum. okanla haberleşmiştik, 10 dakikaya bu da geldi, zaten dediğim gibi çocuk şehrin yerlisi ama okulla evinin mesafesi epeyce olduğundan mecbur yurtta kalıyor.

    oturduk bununla, bir yandan eşyaları yerleştiriyoruz ufak ufak bir yandan muhabbet,
    anlattım işte şöyle yaptık böyle konuştuk falan diye,

    bu tabi gene moral pompalamaya devam ediyor, "abi artık bazı şeyleri aşmışsınız ya, evet bence de yarın sen bu işi bitir, harbi kız isteme gibi olacak, çiçekle çikolatayla filan * "

    o gece bilerek erken yattım,ama uyumadım, karalığın içinde tavana bakarak yarını düşündüm,

    defalarca ama defalarca neler söyleyebileceğimi aklımdan geçirdim, tekrarladım.. farklı farklı senaryolar üzerinde denedim.. kendi kendime prova ettim.. allahtan oda boştu çünkü ara ara salak salak güldüğüm de oldu fısıltılı şekilde, deli sanabilirlerdi beni.

    hoşuma giden açılış cümlelerini-işime gelen senaryolar aklında döne dursun, ben de o ara uykuya dalıverdim.

    ertesi sabah saat 6 da uyandım gene, 7-8 çeşit kıyafet kombinasyonu denedim.. nihayet kahverengi oduncu gömleğim ve polo tarzı gri hırka, altına da koyu gri kot kombinasyonunda karar kıldım. ayna karşısında hiç yoksa yarım saat saç düzeltmişimdir. atkımı tiki tarz da boynuma doladım, kiremit rengi botlarımı ayağıma çektim, en üstte de kaban var. parfüme deodoranta da abandım aq..neyse,
    resmen karı gibi süslendim o sabah,

    kutuyu aldım, güzel bir poşede sardım, kıza okuldan sonra buluşma teklif edeceğim, (zaten yarım gündü o gün) sonra da yanına giderken çiçeği de yaptırıp öyle gideceğim..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    +15
    uçarcasına bindim yurt servisine, tatilin bitişinden ve pazartesi sendromundan yakınan arkadaşlarım bendeki bu enerjiye epey şaşırmış gözüktüler, 1-2 tanesi hariç tabi ;)..
    okula vardık ben bir yandan da inşallah bugün gelir diyorum içimden, zira dün hiç mesajlaşmamıştık.

    bu arada mesajlaşmak demişken, ceren de 3-5 kere mesaj attı bayram boyunca, hepsinde kısa kesmeye çalıştım ama bir şekilde tehlike yaratacak kadar samimi olmuştu benle. ebru ise sadece bayram mesajı attı.

    sınıfa girdim, duvar kenarındaki klagib yerlerimden birine oturdum, normalde çantayı filan koyar derse 1-2 dakika kala gelirdim ama bugün canım dışarı çıkmak istemedi, midem bulanır gibiydi, soluk borumdan yukarıya doğru anlam veremediğim bir basınç, bir üşüme.. ellerim buz gibi olmuştu ama yüzüm filan yanıyor.. arada ürperiyorum..lan böyle bir duygu yok aq beyler.. aşk-neredeyse elle tutulabilir, gözle görülebilir bir şekilde etkisine almıştı beni. böyle sanki aldığım nefes yetmiyor, daha fazla alasım var, boynum ensem ateş gibi, ciğerlerim gıdıklanıyor resmen.. dayanılır gibi değil.

    tabi bunlara ek olarak da sebepsiz bir mutluluk, gülümseme hissi, hani sanki ayağa kalksam ayaklarım havada yüzecek o derece bir his, ha uçtum ha uçacağım.

    ben böyle heyecandan geberedururken, sınıf da dolmaya başladı. bizim tayfa filan geldiler, onlardan bir süre sonra ebruyla okan geldi, hafif garipsedim bu durumu ama hoşuma da gitti, lan dedim okan şu hatunu ayartsa da başımdan alsa, hem yakışırlar birbirlerine ne güzel, ikisi de güzel tipler sonuçta.

    ben bizimkine gel yanıma gibisinden işaret ediyordum ki ebru geldi çat diye oturdu bile yanıma aq..benim el havada kaldı o an..neyse dedim içimden,

    "okan mı gelcekti?" dedi ebru,

    "yo ya tamam önemli değil" diye geçiştirdim..

    o ara ayşen de geldi, sırasına oturana kadar bunu izledim, baktığımı görünce gülümseyip el salladı, ben de göz kırptım. ebru önce ondan tarafa sonra bana tip tip bakıp "allah allah??" dercesine ağız büktü. "ne var?" dedim. "hiiç, bu kızla mı şeysin sen?"

    -"seni ilgilendirmez" diye postayı koydum anında. kaşını gözünü oynattı sustu kaldı ondan sonra da..

    ben kızın yanına gideyim mi gitmeyeyim mi diye düşünürken, tam gitmeye yeltenmiştim ki hoca hazretleri teşrif etti.. kaldım sıramda.

    öyle gider gibi yapıp züt gibi kalınca, ebrunun ince ince güldüğünü gördüm göz ucuyla..dur dedim.. dıbına koyucam ben şimdi senin..

    o ara sınıf hala uğultulu, hoca bayram mayram mevzusunu açtı.. hafif bir kargaşa var, her yerden biri atlıyor filan.

    ben de hem biraz makara yapayım, keyfim yerine gelsin, hem de az önceki kıllıklarının acısını çıkarayım diye,
    ebruya doğru hafifce eğilip,

    "sahi ozan nerde ya bugün? yanına oturamamış?" deyip gevrek gevrek sırıttım. kız böyle 2-3 saniye yüzüme baktıktan sonra, yine ifadesiz moduna girip,
    "bak bugün orda" diye cam kenarını işaret etti.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    +12
    anaaa, lan hiç görmemişim, ozi bugün de gitmiş ayşen in arkasına oturmuş.. biraz izledim o tarafı, sınıfta zaten bayram muhabbetine epey kaynaşık, bu salak da bir şey söyleyip duruyor, etrafındakileri filan güldürmeye çabalıyor işte, bilirsiniz tipik durumlar bunlar işte.

    bir baktık orada harbiden bir kaynaşma, muhabbet var, ayşen le filan da gülüşüyorlar, bu omzuna dokunup bir şey dedi bir ara, benimki koptu..

    herhalde 5 dakika izledim onları robot gibi..ama inanın etrafımda başka ne oluyor farkında değilim, o ara beni izleyen bir başkası varsa "oha lan çocuğa inme indi galiba" filan demiş olabilir -ki yanıbaşımda bir adet izleyici mevcuttu zaten-

    sonra hoca dedi, tamam çocuklar derse geçiyoruz, ebru da bana "hadi bak hoca tahtaya yazıyo" deyip dürttü hafifçe..

    ben gene sinirlendim buna, sanane amk? ama bir şey demeden önüme döndüm, bu sefer de deftere kaleme bakarken dalıp gitmişim... ne oluyordu lan orda öyle? benim hatunla 2 aydır olayım var, ben bu kadar samimiyet gösteri yapmıyorum.. ozan bini sen ne ayaksın lan?
    ders arası oldu,

    ben benim kızın yanına doğru gittim direkt, etrafta kim var, kim dinliyor diye hiç umursamadan,

    "nabersin, nasıldı bayram? şekerlerimi göremiyorum?" falan gibisinden muhabbete girdim..ne utanıcam aq, kim ne diyebilir?

    bu sefer bu da, "iyi ya işte, bildiğin gibi" deyip sırıttı. "yaa ben şekerleri unuttum bugün yalnız, dün yerleşme telaşıydı filan derken yorgunluktan uyuya kalmışım kusura bakmaa" deyip dudak büzdü..

    ben bu şirinlikler karşısında erirken, beynimin ücra köşelerinden bir ses "oğlum bu kız bir gün erken gelmemiş miydi? (cumartesiden)" diye bir soru yönetti bana, hatta soru da tam benim ağzıma geldi ama vazgeçtim sormaktan.

    dedim, "olsun, ya ben seninkileri getirdim, ama bugün işin yoksa bir yerlere gideriz diyecektim, sen de o ara yurda uğrar alırsın madem" diyip göz kırptım. güya kibarca buluşma bahanesi filan yaratmaya çalışıyorum hala,

    bu demesin mi, "tsigalko ben bugün gelemicem ya, biraz yatıp dinlenmem lazım, sen şimdi de verebilirsin istersen, ben yarın getiririm"

    haydaa... ee hani bütün kurduğum planlar? yazdığım senaryolar? gelemeyeceğim diyor? kutuyu da istediğim gibi veremeyeceğim? hey anasını satayım yaa...

    boşuna dememişler, "insan plan yapar, tanrı gülermiş" diye..

    epey moralim bozuldu tabi, bu farketti,

    "ya ertesi gün buluşuruz söz, cidden bugün gelirsem beni yurda kucağında zütürmek zorunda kalabilirsin" diyip yine sevimli sevimli dudak büzdü..lan tam bir pokemon, tam bir pikaçu yemin ediyorum..bu kadar masumiyet, sevimlilik.. aynı zamanda da böyle bir ciksapalite.. nasıl bir arada olabilir aklım almıyor aq..yanaklarını mıncırasım, burnunu ısırasım geliyor böyle benle gözlerini büyüte büyüte, heyecanlı ses tonuyla cıvıldayarak konuşunca..

    "tamam madem ya, aslında kucağında taşıma mevzusu iyiymiş ama, seni yormayalım" diyip sırıttım. bu da güldü, "alemsin" gibisinden hafiften utandırdım da..*

    "sen getirdiysen şimdi verebilirsin" dedi tekrar... farkında olmadan, benim planımı iyice tak etmeye, güzel bir buluşma ve teklif bahanemi elimden almaya çalışıyor gibiydi.

    "şey, burda değil de, servislere binerken vereyim madem" dedim o kadar ısrarcı olunca, "yok sonra buluşunca vercem" diyemedim aq.

    "tamam olur", dedi gene cıvıldayarak. "biz dışarı çıkıcaz gelir misin sen de?" dedi.

    "yok" dedim "ben de yorgunum bugün biraz" deyip anlamlı anlamlı güldüm.. ısrar edecek, ya da imaya ortak olacak diye beklerken,

    "pekii o zamann" dedi, göz kırpıp sıradan kalktı,ben de sırama doğru köskös ilerliyordum.

    tam yerime ilerlerken son anda, kapıdan çıkmalarından önce, buna ve çengel burun kankasına iştirak eden bir adet huur çocuğu daha gördüm..kim olduğunu söylememe gerek var mı dersiniz?
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      rezerved
      ···
  7. 32.
    +14
    niye gitmiyorsun lan işte, kız çağırmış..sen gitmezsen elin bini gider.. köpek gibi aşık olan sensin, o olsa olsa hoşlanıyor en fazla... salak herif, sen kime trip yapıyorsun? kimle polemiğe giriyorsun??

    gittim sıraya oturdum, burnumdan soluyorum.

    biraz zaman geçti, baktım sol tarafımda bir karaltı, "naaberr?" dedi, döndüm, kaşar ceren..hah bir sen ekgibsin..

    "nasıldı bayraaam?"

    o an "sana ne yarrrrraaam!" diye haykırabilmek için pek çok şey verebilirdim..ama öyle olmuyor tabi.

    "iyi, gittik geldik işte" dedim en duygusuz ses tonumla.

    "oturiyim mii?" dedi, kafa salladım "farketmez" gibisinden,

    oturdu bu, "bana sözün var biliyorsun demi, ne zaman çıkıyoruz?"

    benim kan beynime sıçradı, "hatırlamıyorum öyle bir söz ben?"

    -"aaa ta ne zaman konuştuk? yan çizmek yok baak, hiç bi yer bilmiyorum benn, bu akşam bir turlayalım?"

    -"ya ceren dün geldim ben, ölüyorum yorgunluktan, tamam bir ara gezeriz ama bu gece biraz dinlenmem lazım"

    -"haa doğru yaa, sen dün geldin demiğğ, ben cumartesiden geldim de*, son güne bırakınca böyle yorgun olmiyim diye"

    -"iyi yapmışın bak ben o kadar zekice düşünemedim işte" diye taşağa vurdum,

    -"hadi bee, çok fenasın" diye kısa bir kahkaha atıp yalandan ittirir gibi yaptı..

    sinirli sinirli gülmekle yetindim bende... elin oç u dışarda ayşenle gezerken ben de burda ortalık mallarıyla fingirdeşiyordum.. harbi bravo sana be.. valla bravo tsigalko.. altıpastan nasıl taça vurulur, birebir gösteriyorsun.. ibretliksin aq..

    biraz daha lak lak ettikten sonra ceren i şaka görünümlü ama aslında gerçek bir şekilde kovdum yanımda "hadi kızım senin sıran yok mu, arkadaşlarım ayakta bekliyor bak" filan deyip. harbiden de o ara ebru gelmiş, tahtanın orda tebeşirlerle oynuyordu.

    bunu gibtir edince, ebru geldi oturdu,

    "çok şeker bir kız bu, ben de bayramdan önce tanışmıştım" dedi..lan sana fikrini soran oldu mu?

    -"yaa evet, bal damlıyor" dedim bozuk bozuk..

    -"ne var bee, sen de kimseyi beğenmiyorsun haa" deyip güldü.

    -"her güne senle başlayınca diğer kızlar çirkin kalıyor" ya da buna benzer bir şey dedim. beyler bu kısmı not alın bir yere.. ibret olsun. diyen ağzıma sıçmak istiyorum çünkü.

    bu sefer bu, hayretle karışık bir kahkaha koyup "hadi yaa, vay be ben neymişim" diye şımarmış taklidi yaptı. ama benim aklım hala az önce sarfettiğim salak cümlede,

    o zaman epey kızmıştım kendime çünkü daha bunun gibi çok halt yedim beyler, ama şimdi düşününce anlıyorum ki, diğer kızlara karşı ağzından kaçan iltifatlar vb. sözler, aslında ayşen e demek istediğim ama bir türlü anına denk getiremediğim cümlelermiş.

    ona diyemediklerimi, ya da diyeceklerimi diğer hatunların üzerinde bir nevi prova ediyormuşum.
    bunları utanmadan ve sizden laf yiyeceğimi bile bile yazıyorum çünkü, örnek ve ibret olsun istiyorum. benim düştüğüm hatalara düşmeyin, benim değerlendirdiğim fırsatları siz de değerlendirin diye.
    bu arada 5-6 parttır aynı günü anlattığımı farkettim,

    ama önemli bir gündü o gün, dönüm noktası denebilir,
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    +18
    neyse, öğlen oldu, bizim ders bitti, ben de atlayıp yurda gidicem ama öncesinde kıza kutusunu vericem işte. yalnız o kadar allak bullak olmuşum ki..yani neler düşünüp, nelere hazırlanıp geliyorsunuz ve neler yaşıyorsunuz aq düşünün..ama daha göreceklerim bitmemişti. kara pazartesi bu kadarla kalmayacaktı benim için.

    sınıftan çıktık, bu sefer direkt ayşen in yanına gittim, yapıştım.. artık babam gelse tanımam yani o derece güdümlenmişim.

    konuşa konuşa yürüdük servislere kadar.. dedi sen napıcan peki bugün? yurda gider yatarım ben de napayım dedim.
    işte tam yolcu ederken de çantadan çıkardım poşede koyulu kutuyu, verdim.

    aldı bu hemen poşetten filan çıkarttı, baktı, zaten görür görmez gözler faltaşı gibi oldu..bir kaç saniye baktı kutuya, ama çok güzeldi beyler harbiden aq..anne eli değmesi böyle bir şey işte, o yüzden size tavsiyem, ciddi düşündüğünüz kız meselelerini annenizle paylaşın, kendinizi kasmayın, zira eğer validenizin de içine sinerse (kızı filan da beğenirse hele) kesinlikle çok yardımcı oluyor ilişkiniz konusunda.

    neyse, sonra bana doğru kaldırdı gözlerini, "tsigalko, çok teşekkür ederim yaa, çok iyisin * sen" deyip sarıldı, ben de sarıldım.. o an kendi kendime dedim ki, "lan ha öyle vermişsin, ha böyle vermişsin, ne gerek var ki kasmaya? önemli olan bu duyguyu alabilmek değil mi?".

    harbiden de beyler, o sarılışla beraber gün boyunca yakamı bırakmayan tüm negatif enerji silkinmişti üzerimden.

    minibüsüne bindirdim bunu, ben okanı bekliyorum gitmek için, bekle demişti.

    bunu yolcu ettikten sonra 15 dakka filan soğukta benim hıyarı bekledim, geldi nihayet,

    "nerdesin olm sen ya?"
    -"kanka, fizik notuma itiraz ettim aq, hocanın yanındaydım..2,5 sayfa kağıt verdim 50 vermiş amın evladı"
    -"hadi ya, çok kırıyor demişlerdi zaten onun için, finalde kurtarırsın gibtir et"
    -"öyle yapıcaz artık, sen kaç aldın?"
    -"90"
    -"vaaay dıbına koyayıım, adama bakın ya, hem aşık hem çalışkan.. olum bunlardan sadece birinin olması gerekiyor mu aynı anda?"
    -"maşallah de lan, ben çalıştırırım seni sınava, ne bileyim seninde iyi diye biliyordum *"
    -"tamam tamam, kesin beraber bakıyoz bak, sonradan kıvırmak yok?"
    -"tamam kardeşim ayıpsın ya"

    konuşa konuşa bindik biz arabaya, gidiyoruz. binler o ara hakketen notlarım da çok iyiydi, 6 tane sınav olduk, 70 in altında not yoktu yani, aşk bana yarıyor anlayacağınız.

    neyse ben yurda gidicez diye beklerken bu,
    "aga gel geçen gittiğimiz yere gidelim mi gene? nasılsa öğlen çıktık bugün vakit bol"

    "yurda gitmicez o olm?"

    "ya ne yapcan yurtta bu saatte bea, gel işte bir şey anlatcam sana, havadisler var * "

    bunu söylediği an gerisi teferruattı beyler, bütün süreç boyunca bana destek vermiş olan kankamın bu teklifini gibseler reddedemezdim.

    indik çarşıda,

    daha önce gittiğimiz bir kafeye doğru gidiyoruz.
    10 dakka filan yürüdük,
    tam kafenin sokağa doğru sapıyorduk ki, karşı kaldırımda, atm nin önünde onu gördüm, sırtı bana doğru dönüktü..o an bütün vücudum kaskatı kesilmişti.. derin nefes almaya çalıştım,

    beynime bütün iyi ve kötü düşünceler aynı anda hücum etmiş, galip gelmek için birbirleriyle kıyasıya mücadele ediyorlardı.. okan öyle felç olduğumu görünce,

    "ne oldu lan?" dedi,
    bi muz yeyip geliyorum hemen
    kafamla karşıyı gösterdim,

    -"ee ayşen değil mi bu?"

    evet anlamında kafa salladım gene, konuşamıyordum.

    -"tamam aga ne olmuş, sahi sen kutuyu verdin demi? ne oldu ne dedi?"

    -"oğlum" dedim.."bu kızın şu an yurtta yatıyor olması gerekiyordu."

    bu da bir an duraksadı "ne..nasıl?"

    -"bu kızın şu an yurtta yatıyor olması gerekiyor.. bana öyle deyip buluşmaya gelemeceğini söyledi sabah!"

    bizimkinin bakışları bir anda değişti, sanki, endişe verici bir kaza mahalline ya da eli silahlı bir banka soyguncusuna bakıyormuşçasına, koyu bir endişe yerleşti suratına, artık benim tipim ne hale geldiyse o an siz düşünün işte.

    -"tamam kardeşim.. sakin ol..gidip bir selam verelim bizde o halde ha?" dedi.

    -"yok".."yok" dedim.."benim başka bir fikrim var.."

    yolun aşağısına doğru yürüttüm bunu, arada dönüm atm ye doğru bakıyorum hala.

    orta küçük, park gibi bir yer var, banklardan birine oturduk.. çıkardım telefonu, ayşene mesaj..

    "selam, naber, vardın mı yurda?"

    bir kaç dakika cevap gelmedi.. sonra,

    "selam, evet ya, tam yatıyordum bende, biraz daha eşyam vardı onları da tıktım zorlukla dolaba, tam banyodayken de sen mesaj atmışsın * "

    beyler.. ciddi anlamda felç geçiriyordum. harbi diyorum nefes alamıyorum, resmen tıkandım.. dizlerim titriyor oturduğum yerde.. okan aldı telefonu elimden, okudu,
    Tümünü Göster
    ···
  9. 34.
    +11
    bu da kaldı resmen.."abi.. nasıl iş bu yahu?"

    cevap veremedim.. hiç bir şey söyleyemedim.. elini omzuma attı.."tsigalko, kardeşim hadi gel yurda gidelim"

    -"dur kanka" dedim, telefonu tekrar aldım, buna bir mesaj daha,

    "hadi ya, atmlerin önünde mi uyuyorsun artık?"

    resmen nevrim dönmüştü.. işte benim de tersim böyleydi beyler.. sevgi ve nefret, sakinlilik ve öfke arasındaki çizgim çok incedir..

    gene hemen gelmedi mesaj, 5 dakika sonra, ki o ara okan beni endişe ile izliyor,

    -"ya anlayamadım ben ne demek istediğini, kafam durmuş resmen, eski bir muhabbetle ilgili bir espiri filan mıydı, cidden hatırlayamadım?"

    off! diye bağırdım.. okan, "ne demiş lan?" dedi, baktı mesaja.. sonra bir iki saniye durup, "olum onu gördüğümüzden emin miyiz lan?" dedi,

    "okan" dedim, "ben onu 100 metreden, 100 kişi arasında tanırım.. kaldı ki sen de söyledin o olduğunu, hadi ben hayal gördüm, sen de mi yanıldın??"

    -"yok ne bileyim yani aşırı salağa yatmış yani de, sanki hiç haberi yok gibi?"

    beyler, oydu.. bundan 100 de 1000 eminim..

    -"yok kanka" dedim

    dur daha ben yazıcam buna,

    -"seni az önce ziraat atm sinin önünde gördüm?!"

    gene geç gelen bir cevap,

    -"aa ne alaka ya, ben yurtta uyumaya çalışıyorum? hatta artık uyusam diyorum, yoksa gene yalan olucak benim okul"
    http://fizy.com/tr#s/1ai60h

    biraz daha mesajlaştık bununla, ben ısrar ettim, bu inkar etti..en sonunda,

    "tamam ya kavgamıza sonra devam ederiz artık" deyip noktayı koydu, züt gibi kaldım bir kez daha..

    tabi bu anlara şahit kankam da son derece şaşkın durumda, "hadi madem gel yurda dönelim" filan diyor,

    "yok kanka buraya kadar geldik, oturalım artık" dedim sakin olmaya çalışarak..yukarıya kafeye çıktık. tahmin edebileceğiniz gibi çocuğun mevzu yalan oldu..oturup saatlerce benim durumu konuştuk,

    bayram sürecini anlattım, sonra bugünkü olanları anlattım..
    epey dinledikten ve kritik yaptıktan sonra, bu, benim için son derece rahatsız edici olan bazı gerçekleri adeta gözüme soktu,

    "şimdi kardeşim, tamam güzel yani bu kızla siz epey şey yaşadınız, epey zaman geçirdiniz filan ama, şöyle dışardan tarafsız bir gözle bakınca, sizin hikayenizde hep böyle açıklar, ekgib noktalar var sanki. hani bütüne bakınca çok göze çarpmıyor, hatta ihmal edilebilir düzeyde ama, bir puzzle düşün mesela, 1000 parçalı bir puzzle de atıyorum 5 tane insan var, senin puzzlenın parçalarının 995 tanesi tamam ama tam da o insanların yüzüne denk gelecek 5 tanesi ekgib, bilmem anlatabiliyor muyum? sizin olay, şahane görünümlü ama tuzu ekgib bir yemek gibi, ama tabi sen olayın içinde ve körkütük aşık olduğun için bunun ne derece farkındasın? orası tartışılır.."

    bir kez daha okanla neden bu kadar iyi anlaştığımızı anlıyordum..adam delikanlı, önce dinledi, sonra düşündü, sonra da çatır çatır döktü dıbına koyayım..benim bile aslında içten içe hissedip, kendime itiraf edemediklerimi, o resmen kafama çarptı..ee boşuna dememişler, dost acı söyler diye..

    bu arada bilmiyoruz sizler farkettiniz mi benim hikayemdeki ekgib kısımları? ben şimdi yazarken çok daha iyi görebiliyorum yediğim çalımları, acaba siz de başından beri yakaladınız mı tüm ip uçlarını merak ettim.

    takip eden panpalarım bu konuda biraz yorum yapabilirse sevinirim zira, artık hikayenin acılı kısmı epey ilerledi, olgunlaştı, züte girecek kazığın ucu da göründü..o nedenle sizden de tahminler bekliyorum.
    son iki part girip bu geceyi noktalayalım,

    epey hararetli konuşmalardan ve ikimizin de içindekiler masaya boşaldıktan sonra nihayet yurda dönmüştük.. başım zonkluyordu beyler.. bütün vücudum yanıyordu..ama bu ateşin, sabahki ile uzaktan yakından alakası yok keza bu bana enerji değil, uyuşukluk veriyordu.. bitkinlik bedenimi tamamen ele geçirmişti..

    erkeden yatağa girdim gene, dönüp durdum..oda arkadaşlarım duruma saygı duyup ışığı filan söndürmüşlerdi, biri zaten gene başka kata kaçmıştı, tolga da karanlığın içinde, yattığı yerden telefonla oynuyordu.

    biraz onla konuştuk, hatta epey konuştuk.. beyler, sizinle kafa dengi olan, ya da ortak mevzulara sahip biriyle karanlıkta yattığınız yerden konuşmak insana çok iyi geliyor. bunu da dip not olarak belirteyim.

    hatta uzmanların ciks sonrasında filan çiftlerin konuşmasının bu yüzden önemli ve faydalı olduğunu söylüyorlar. hakkaten, karınız olsun, sevgiliniz olsun, arkadaşınız olsun, karanlıkta yatar haldeyken muhabbet etmenin tadı ve etkisi çok başkadır.

    dediğim gibi epey zaman geçirdik konuşarak, bu tolga da çok iyi çocuktur, zaten genelde okan, tolga, necati ve ben takılırız, batak matak atıyoruz, maçlara gidiyoruz vs.

    öbür oda arkadaşım pek odaya uğramazdı zaten, tayfanın 4. elemanı serhat da apayrı bir huur çocuğu, daha onunla da meselelerimiz gelecek, bu ilk sene harbiden de dram filmi konusu olmaya aday yani.. bazen diyorum ki ulan ne kadar çok şey yaşamışım be..acaba bunların hepsini ben mi yaşadım yoksa izlediğim filmler, okuduğum kitaplar filan beynimi kemirip beni şizofrenik bir hayal dünyasına mı mahkum ettiler?..
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    +17
    gece saat epey ilerlemişti, ben bitkinlikten geberiyorum hala, vücudum kendini koyvermiş, ama bilirsiniz aşırı yorgunken de uyumak zordur, halı saha maçlarından sonra filan özellikle, eğer vücut hamsa bütün gece her yanınız sızlar, yorgun olduğunuz halde sizi uyutmaz..

    telefondan saate baktım, 1 küsür.. sonra öyle boş boş, telefonun ekranına bakarken..bir den aklıma bir şeytan dürtüsü yerleşti... bir şeyler yapmam gerekiyordu evet..bu günün finali böyle olmamalıydı.. çünkü kötü biten günler, her zaman kötü başlayacak olanların da habercisiydi.. böyle bitmeyecekti evet..

    telefonun sönen ışığını tekrardan yakıp, mesaj bölümüne girdim.. parmaklarım konuşmaya başlamıştı..
    http://fizy.com/tr#s/1agmjm

    şimdi, burada normal ve aşık bir erkeğin, bu gün tartıştığı ve pek de iyi bitiremediği bir yazışmanın ardında, sevdiceğine yapıcı hatta özür içerikli bir mesaj atması gerekir.

    ama söz konusu olan gib kafalı bir post-ergen ise *, o mesajın içeriği de, atıldığı kişi de farklı olacaktı elbette..

    hem ceren e, hem de ebruya aynı mesajı attım, ebru için biraz manidar olacaktı bu,

    "uyudun mu?"

    eh, biraz eğlenmek ve oyalanmak benim de hakkımdı, öyle değil mi? herhalde kendimi, böyle yaparak ayşen e acı verdiğime ya da kıskandırdığıma inandırmış olmalıydım, ama gelin görün ki haberi bile yoktu malum ve asla olmadı da, bir nevi tavşan-dağ meselesi.

    fazla geçmeden telefon titredi,

    ceren yazmış,

    "yok canım yaa, kızlarla takılıyoruz hala, seni de uyku tutmadı galibaa, öyle yorgunum diye gelmezsen tabi uyuyamazsın sonra * "

    yöh aq..bir yaz bin dinle,

    tam ben de buna yavşakça bir mesaj yazmaya başlamıştım ki, telefon bir daha titredi, ebru diye düşündüm. mesajımı bitirip dönmeye karar verdim,

    bir şey daha saçmaladım işte, evet aslında çıkabilirmişiz falan filan diye, ama dalga amaçlı yani, hani yalandan "keşke" der gibi.

    sonra gelen mesaja baktım, ebru yazmış tahmin ettiğim gibi,
    ···
  11. 36.
    +11
    "hayırdır sevgilinle kavga mı ettin?"

    bu kız nasıl beceriyordu bilmiyorum ama resmen küfür kullanmadan küfredebiliyordu bana, aslında haksız da sayılmazdı, defalarca itin zütüne soktuğum düşünülürse, az bile yapıyordu. hiç cevap bile atmayıp uyumuş ayağına yatsa yeriydi..

    ben de oyunu kurallarına göre oynamaya karar verip buna,

    "sen kavga mı etmiştin o zaman?" yazdım, kendi mesajını hatırlatma maksadıyla.

    aradan biraz daha zaman geçti, telefon titredi, ebru,

    "tsigalko bey, gecenin bir yarısında bana mesaj atıyor..vay be, bu günleri de görecek miydik?"

    acayip sinir olmuştum, gene ayarı vermek farz olmuştu,

    tam o ara telefon bir daha titredi, amk cereni resmen emoca roman yazmıştı gene, 3-4 mesaj uzunluğunda vardı sanırım, sadece başında bir sürü gülücük koyup "pishhllqqq" yazdığını hatırlayabilirim, valla şu an onu hatırlamak için beynimi kastıramayacağım.

    ama olay şu ki, her zaman olduğu gibi, tipik insan pgibolojisi devreye girmiş ve benim üzeme düşene değil, umursamaz görünene yönlenmemi sağlamıştı, yani 2 cümleme karşılık paragraf yazan ceren yerine, tek cümleyle ayar veren ebruya..

    ceren den önce buna yazacaktım zira, laflarımı hazırlamıştım,

    "kızım bak, derdin ne bilmiyorum ama son zamanlarda hele ki bugün, inanılmaz şekilde itici hareketlere girdin bunu söyleyeyim sana,
    zaten bu konuda konuşalım diye mesaj atmıştım ama gene nerenle yorumladıysan artık, olayı abuks ubuk bir havaya sokmayı başardın. ama kabahat bende, konuya kibarca, adam gibi mesajlarla girmeye çalışıyorum, direkt yazmıyorum ""aklını başına al"" diye. öylesini hak ediyorsun sen, hak ettiğini vereyim,

    ebru çok sinirime dokunmaya başladın haberin olsun, erkek değilsin, senle kavga edecek halim yok, ama bir daha selamımı bile alamazsın bunu net söyleyeyim böyle devam edersen. haa "çok da umrumda sanki" diyorsan, aynen devam edebilirsin ama ben hiç bir şey kaybetmem güzelim, bir kaybın kazancın var mı yok mu sen düşün, taşın ondan sonra da hareketlerine çeki düzen var..bu benden sana son bir "arkadaş" tavsiyesi..

    ben bunu yazarken o kadar kasmışım ki, artık 10 dakka damı yazdım 15 dakkada mı, o ara iki kere daha telefon titredi,

    biri cerenden, biri ebrudan olmak üzere iki mesaj daha gelmiş,

    ceren, "ne oldu işine gelmedi gene demiiğğ"

    ebru, "uyudun her halde?"

    yazmış.

    ben de yukardaki yollayıp beklemeye başladım... aslında tamamen yavşaklık niyetiyle yazışmaya başlamıştım ama içimdekileri kusmama bahane oldu resmen, daha iyi oldu böylesi..

    o mesajdan sonra bir de cerene laf yetiştirecek gücüm kalmadığı için onu gibtir etmeye karar verdim. okulda, "uyuya kalmışım sorryy" derdim anlayacağı dilden, olur biterdi.

    neyse mesajdan sonra bi kez daha telefon titredi, ebru olamazdı zira o uzun mesaja da tek cümle cevap verecek züt yoktu onda, ceren diye düşündüm, amma da arsızdı bu amk kızı bee..

    mesajı açtım,

    ayşen..
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +13 -1
    bir de şunu söyleme gereği hissettim, daha önce yazmıştım sanırım ama bir daha diyelim, ebruyla olan mesajlaşmalarımızın büyük kısmı hala eski sim de kayıtlıdır, 2. sınıfta hattımı değiştirdim..2. sınıfın ortasından itibaren de günlüğe benzer bir şey tutmaya başladım, epey düzensiz ama oldukça faydası dokunacak bana hikayenin devamında. zaten beni yazmaya teşvik eden de, bayram için geldiğim ailemin evindeki odamda tesadüfen o günlüğü bulmam oldu,

    başka bir kitabı ararken (kitap okumayı çok severim, başka bir hikayemde bahsetmiştim bundan da-özellikle pgibolojik gerilim okuyorum-), onu da buldum, umuyorum ki bizimkiler okumamışlardır zira içinde olmayan tak yok..

    ebruyla olan mesajları saklama meselesine gelince,
    eh, onu da öğreneceksiniz sırası geldiğinde ;) aklıma düşeni buraya yazmaktan çekinmeyeceğim aq..
    @151, harbi ha..ataevler filan oluyor demi orası? ben liseyi de oralarda okudum, eğer yaşlar müsaitse belki denk bile gelmiş olabiliriz kim bilir,

    ama son 7-8 senedir izmirdeyim, artık yarı izmirli sayılırım *

    @153 eyw panpa, öyle düşünmediğine sevindim. evet ifşa olmasam iyi olur tabi * neticede artık yaşımı-mesleğimi almış bir adamım, hoş olmaz. ünili olsam bilerek bile ifşa edebilirdim kendimi, güvenim tamdır *

    bu arada yorum yapan panpalarıma da teşekkür ediyorum, bu olayı yakın olduğum 5-6 kişiye tamamen anlatmışımdır, dışardan bir gözün ve aklın yorumlamasını hep merak ederim ve dikkate alırım zira bu olayda nerde hata yaptığımı hala net olarak bulamadım.

    tabi sizle bu acıdan fazlasını da paylaşmayı düşünüyorum inş. malum, hayat hep acılardan ibaret değil, bu öykü de bir dram değil, "acı hayat" ı yeniden çekmeyeceğim yani. bunun için konu başlığına bakmanız yeterli zaten,

    unutmayın,
    "yeterince yükseğe çıkmak için, bazen önce dibe vurmanız gerekir, suyun altına zorla bastırılan bir deniz topu gibi.. sizi tutan ellerden kurtulduğunuzda tahmin edemeyeceğiniz yüksekliklere fırlarsınız.."

    tekrardan iyi geceler,
    takip eden kardeşlerimle yarın gece görüşmek üzere
    iyi geceler arkadaşlar, başlıyorum

    http://fizy.com/tr#s/1ai0hb
    mesajın ondan geldiğini görünce, kalp atışlarımın arttığını hissettim..oha, baya baya heyecanlanmıştım beyler, saat gecenin 2 sini geçmiş, ertesi gün okul var ve ayşen den mesaj geliyor??

    bunlar önemli detaylardı benim için, resmen ellerim titreyerek açtık mesajı, az önceki konuşmalar, sinirli halim, yorgunluğum, hepsi yalan olmuştu.

    "bugün öyle kestirip attığım için kusura bakma. ama dediklerimin arkasındayım, ben yurtta yatıyordum yaa sen beni nasıl orda gördün ki??"

    3-4 kere okudum mesajı.. göz göre göre yalan söylüyordu bana..ama şu da var ki, sonuçta yine de gecenin köründe, belli ki uyuyamamış, içinde tutamamış ve benden çok daha cesaretli, çok daha karakterli davranarak elini uzatmıştı..

    ben de ne olursa olsun daha fazla kasmak istemeyerek, adeta artık yenilgiyi kabullenmiş bir şövalye gibi, kalkınımı, kılıcımı, zırhımı bir kenarıya fırlatım aynen şu satırları yazdım;

    "bilmem.. haklı olabilirsin, yanlış görmüş olabilirim.. insanlık hali.. belki de,baktığım her yerde seni gördüğümdendir. özür dilerim.."
    mesajı gönderdim, nihayetinde inceldiğim yerden kopmuş, ilk defa bu kadar net, bariz bir şekilde ona olan hislerimi paylaşmıştım onunla. tamam belki samimiydik, takılıyorduk filan ama, hiç bu şekilde söyleme cesaretinde bulunamamıştım düşündüklerimi, hep ince bir ima ile, ufak laf oyunlarıyla bir şeyler yapmaya çalışmış, ancak %90 görmezlikten gelinmiştim.

    ama bu kez öyle olmadı, diyorum ya, silahımı da, zırhımı da, gururumu da bir kenarıya fırlatmış, dimdirekt, hesapsızca, plansızca söylemiştim işte.. vücudumun rahatladığını hissediyordum.. gevşeyen kollarımı yatağın iki yanına açtım, artık ben üzerime düşeni yapmıştım beyler.. keşke demeyecektim, ne olursa olsun..

    eğer bu iş olursa, çok da iyi olacaktı, dünyanın en mutlu adamı olacaktım,
    ama olmazsa da, çekeceğim acıya rağmen içimde ukte kalmayacaktı.. geriye dönüp baktığımda, içimi kemiren "ah vah" larım olmayacaktı..

    şimdi ateşten top onun ellerindeydi ve o güzel elleriyle, yazgımı belirleyecekti.. bilmiyorum başka ne denebilirdi? ben seni seviyorum demeyi pek beceremezdim zaten..en yakın o sözcükler çıktı ağzımdan..

    gülümsediğimi hissettim.. hafiflemiştim..karanlığın içinde, onun, belki de birlikte geçirdiğimiz tüm zamanlara bedel o cevap mesaıjı beklerken telefonum titredi,

    içimden güzel şeyler telkin ederek, pozitif düşünmeye çalışarak mesaj kutumu açtım,

    ebrunun cevabı gelmişti..ilk bakışta bir paragrafla karşı karşıya olduğumu gördüm, bu iyiydi zira ciddiye aldığını gösterirdi,

    ayşenin cevabını beklerken, öylesine göz gezdirme ve muhtemelen cevaplamamak üzere açtığım mesajda, ebrunun elinden, beni oldukça utandıran şu satırları okudum,
    " kızdırdım seni değil mi? özür dilerim, ben de farkındayım yaptıklarımın, hatta bilerek yapıyorum bile denebilir. kızdırdım seni evet, ama peki ya benim kızgınlıklarım? benim üzüntülerime ne olacak? bana ne yaptığının farkında mısın tsigalko? benimle nasıl konuştuğunun, bana nasıl davrandığının? bizim ne olduğumuzun farkın mısın? neyiz biz seninle?

    bütün ders gizlice izlediğin kız mıyım? yoksa kafana esince, yanına bile uğramasını istemediğin mi?
    gözlerinin içine baka baka iltifat ettiğin kız mıyım? yoksa az önceki gibi ağzına geleni söylediğin mi?
    benimle bir şeyler paylaş, konuş diye üstüne geldiğin kız mıyım? yoksa bir iki espirili cümlesine bile tahammül edemediğin mi?

    neyiz biz seninle? buna bir karar verelim önce..ya da vermeyelim, sen böyle mutluysan, oynamaktan, oynatmaktan zevk alıyorsan ona da saygı duyarım. çünkü benim ne düşündüğüm de, ne hissettiğim de en aptal adamın bile anlayacağı kadar net ortada, bir de seni çözebilsek? neyse ya, ben gene abuk subuk konuşuyorum..en iyisi sadece sen konuş, ben de dinleyeyim, bana bizi anlat biraz, ben de bileyim."

    tahmin ettiğim üzere, bazı şeyleri yanlış anlamıştı evet..ve tıpkı benim az önceki itirafım gibi, o da küçük çaplı, ironiyle karışık bir şekilde duygularını dışa vurmuştu.
    ve bunda benim de kabahatim epey fazlaydı, sen kızla 3 ay boyunca gez, buna itiraz edeme, arada salak salak laflar et (beğeni içeren laflar, ki 1-2 örneğini de paylaştım. o söz gibi kaç tane var kim bilir de, aklıma gelmiyor işte..), yüzüne gül..e zaten başlangıçta da bir şeyler varsa, bunlar da üzerine bildiğin ballı kaymak olmuş olmalıydı.

    pişmanlık ve utanç duyguları, az önceki güzel duyguların yerini almaya başlamıştı..ben onu kırmayayım derken, iyice kendime yaklaştırmıştım ve ayşen le aramız olursa, ebrunun kalbini de tamamen parçalamış olacaktım.. diyorum ya, ne geliyorsa iyi niyetten, ince düşünceden geliyor..

    bu arada bu benim ayşen le olan muhabbetimi nasıl anlamamış hayret.. derste "o kızla mı şeysin?" diye küçümser eda ile sorması ve bu gecenin başında attığı "ne o sevgilinle mi tartıştın?" tarzı mesajı demek ki sadece beni yoklamaya yönelikti.. muhtemelen ayşen i, onu kıskandırma ve sinir etme aracı olarak kullandığımı düşünüyordu (hele ki şu ozanla yaşadığı durumdan sonra, ben de misilleme yapıyordum aklı sıra). durumun tam tersi olduğunu düşünememişti, ya da düşünmek istememişti, zira dediğim gibi, bu kız kendine çok güveniyordu ve ısrarla tiki ve cool olduğunu benimsetme çabasındaydı (başta kendi kendisine)..

    neyse,

    ben salak salak ne desem diye düşünürken, telefon bir kez daha titreyip nihayet beni gerçek dünyaya, dünyama döndürdü,
    Tümünü Göster
    ···
  13. 38.
    +11
    ayşen in mesajını açtım, kalbim yeniden gümbürdemeye başlamıştı, o an kendi kendime, nasıl bu kadar kısa sürede böyle değişken ruh hallerine bürünebiliyorum diye çattım bir anlığına, ayşen şöyle yazmıştı,

    "eh o halde sorun kalmamış demektirr * . bir daha böyle tartışmayalım tamam mı? üzülüyorum :(. yarın görüşürüz, iyi geceler * "

    bir kez daha ağzıma sıçılmıştı..

    tamam hadi mesajlarda, ve ya yüz yüze konuşurken kullandığım imaları giblemiyorsun, göz ardı edip konunun diğer tarafına tutunuyorsun anladık da, ben az önce sana resmen "baktığım her yerde sen varsın" dedim?? bu "seni seviyorum" un az biraz dolambaçlısından o kadar da farklı bir şey değildi ki? bunu nasıl umursamazdın?

    küfrede küfrede doğruldum yatağımdan..avuçlarımı gözlerime bastırdım..öyle kaldım bir kaç dakika..

    geri kalan her şey aklımdan çıkmıştı ki, ebrunun mesajını hatırladım,
    "ben de üzgünüm ebru, yarın oturup yüz yüze konuşup bazı şeyleri netleştirelim madem, iyi geceler" yazdım. telefonu resmen valizin üzerine fırlatarak attıktan sonra kendimi yastığa yorgana gömdüm,

    lanet olsun du, allah kahretsin di..nefes bile almadan, nefes alışımı bile hissetmeden uyumak, sadece uyumak istedim, kolay olmadı..yatakta dönmekten yorulup sızdığım gecenin sabahına tolga tarafından dürtülerek uyandırıldım,

    "olm sen çok geç kalmışsın bugün ya, saat 7.30, kalk hade, yarım saate servis kalkacak" deyip kahkahayı koyuverdi, e tabi adam da biliyor benim her sabah 6 da topu diktiğimi,

    güç bela çıktım yataktan, yüzüme soğuk suyu olanca gücüyle çarptım, hatta kafamı da kısmen musluğun altına soktum..elime ilk geçen kıyafetleri giydim, kahvaltı etmedim, çanta hazırlamadım, parfüm sıkmadım..onun yerine deodorantı şöyle bir gezdirdim üzerime..herhalde 3 aylık okul dönemimin en özensiz günüydü o gün, doğru dürüst uyanamamıştım bile ki kendimi okul bahçesinde, minibüsten inerken buldum..
    taka sarmaya başlıyoruz beyler..bu gece pek güzel bitmeyecek,

    http://fizy.com/tr#s/1aht4w

    sınıfa girdim, ama ruh gibiyim..gözlerimi bile açamıyorum. beni dinamik tutan aşk ateşim, yalanların, hayal kırıklıklarının, ertelenmişliklerin, yanlış anlaşılmışlıkların gölgesinde, artık eskisi kadar ayık tutamıyordu beni..sonunda o 2 saatlik uykuyla oradan oraya zıpladığım günler bitmiş, bünyem iflas etmişti anlaşılan..

    ebrunun ayırdığı sıraya, yanına çöktüm. cam kenarına göz bile atamamıştım..o derece kendimden yoksunum.

    oturur oturma bu,

    "günaydın? uzun bir gece oldu galiba?" deyip gülümsedi, ama bu sefer iğnelercesine değil, bildiğin anlayışla.

    gözlerimi açmaya çalışarak,

    "hiç sorma" dedim, sıraya devirdim kendimi..yattığım yerde gözlerim yarı açık öyle duruyorum, tamamen koyverirsem biliyorumki uyuyakalacağım.

    ebru,
    "arada sana bir çay ısmarlıyim de biraz kendine gel" dedi, hala o sıcak gülümsemesini ve anlayışlı tavrını devam ettiriyordu.

    "tamam içelim, saol" dedim.

    korktuğum başıma geldi, ilk iki ders uyuyarak geçti beyler..hatta hoca benim üzerimden espiri filan bile yapmış, millet gülmüş etmiş, ama uyandırmamışlar..ben farkında değilim. tenefüste okan -necati, eski tayfadan kızlar filan başıma dikilmişler, gülüşe gülüşe, "hoop kaptaan geldik artık, uyan tsigalko, vardıkk" filan diye taşak yapıyorlar.

    güç bela kendime geldim, ebruya, "gidip bi yüzüme su çarpıyim çıkalım" dedim.

    tuvalette, aynaya bakarken gördüğüm yüz bana epey yabancı geldi beyler..göz altlarım, hatta üstleri de şişmiş,kıpkırmızı, sulu..yüzüm filan ısılık gibi olmuş böyle, kafamı montun üstüne koydum ondan olsa gerek, ağzım yüzüm kaymış, burnum büyümüş..bildiğin cin çarpmışa dönmüşüm aq..saçımı başımı hiç sormayın zaten, amatör küme futbol sahalarının kale arkası çimleri gibi..

    biraz çeki düzen vermeye çalıştım kendime,
    tuvaletten çıktım, ebru koridorda bekliyor, geldi yanıma, destek olur gibi yaptı şakadan "yürüyebilcen mi?" deyip güldü.

    kantine indik, çayları aldık..kız acayip güzel olmuştu bugün beyler..resmen ışıldıyor, düne kadar gibime takmadığım kızın yanında kendimi ezik hissettim resmen aq..hatta belki millet demiştir "taş gibi hatunun yanındaki gibkoya bak aq, amk pokemonu şu sıfata bak, özensizliğe bahhh!" gibisinden..

    "kıssadan hisse:uzun süre uykusuz kalmayın beyler"

    neyse oturduk masaya, ben hala gözlerimi kırpıştırıyorum, bu da her zaman ki gibi gözlerini yüzüme dikmiş, koyun modunda gene..bir şeyler söylemesi gerekenin ben olduğumu ve bir şeyler söylemem gerektiğini idrak etmem 1-2 dakikamı aldı,

    gerindim, iç çektim, ağzımdan ne çıkacağını tasarlamadan konuşmaya başladım..
    Tümünü Göster
    ···
  14. 39.
    +11
    -"nasıl gidiyor?"

    kısa bir kahkaha attı,

    -"iyi diyelim iyi olsun?"

    şaşkın şaşkın yüzüme bakmaya devam etti, sanki "ya şimdi bırak geyik muhabbeti yapmak için mi oturduk böyle yani?" der gibiydi.

    gene iç çektim ben, lan bir yandan uykusuzlukla mücadele ediyorum, bir yandan ne sıçsam diye düşünüyorum, harbi işlemci kastı yani, neredeyse mavi ekran vericem..

    "aramız iyi mi?" dedim..

    -"valla bilmem ki, dün akşam söven sendin?" deyip güldü gene,

    "dün akşam sen de bir şeyler söyledin?" dedim. gene biraz öküzce bir girişti evet kabul ediyorum. zaten bunun gülmesi anında kesildi, yanaklar iyice pembeleşti.

    "evet, bir şeyler konuşmamız lazım dedin sende?" diyip yeniden topu bana attı,

    "konuşuyoruz işte?" dedim, güldüm istemsizce,

    bu pek tepki vermeyince biraz düşündüm,

    "ya bana sormuşsun da hep, peki sence biz neyiz?" dedim, yüzüme de arkadaştan başka ne olabiliriz ki? tarzında bir ifade vererek, yani bildiğin ukalaca bir ifade.. öyle duygusal bir atmosfer filan yarattırmayacak bir ifade.

    yine yüzüme bakmaya başladı bu, az önceki neşesi ve heyecanı sönmüştü, şimdi o da benim gibi, uykulu görünüyordu. benden daha fazlasını beklemişti her halde, bense gene kaçak dövüşüyor, yavşaklık yapıyordum.

    biraz daha durdum..bu konuşmayınca, sarhoş gibi çıktı ağzımdan kelimeler,

    "ayşen den hoşlanıyorum ben..".."yardımcı olabilir misin bana?" dedim.

    yüzü hala tamamen ifadesiz olduğu halde,

    "ben pek anlamam o işlerden" dedi.."kelin merhemi olsa kendine sürer"

    biz gene aptal aptal birbirimizin yüzüne bakmaya devam ediyoruz böyle, yani o masadaki durumu, atmosferi, saçmalığı, salaklığı anlatamam size, ben tamamen mala bağlamış durumdayım, behzat ç. gibi böyle düşünmeden, hesaplamadan, gibip atarcasına konuşuyorum..

    ebru da iyice robotlaştı..

    ben, fazlasıyla laubali, o fazlasıyla poker face...

    ders saati yaklaşınca masadan kalktık, ben yalpalaya yalpalaya yürüyorum.. bunun varlığı yokluğu belirsiz..
    bizim kata çıktık, bu bir şey demeden tuvalete daldı, ben de dosdoğru sınıfa gittim,
    walking dead deki zombiler misali, bunla oturduğumuz sıradaki çantayı aldım,
    önde yalnız oturan sakin görünümlü bir hatun un yanına geçtim,

    "boş mu bura" *

    tabi tabi, deyip refleks olarak gülümsedi..ben de sıraya yığdım kendimi..

    o ders gene hiç bir şeyi hatırlamıyorum.. dönem boyunca ebruyla bir daha selamlaşmadık bile..
    öğle arası, ayşen yanıma geldi, çikolatalarımı vermek için,

    bir tane buzdolabı poşedine 8-10 tane çikolata şeker koymuş, aldım.

    "çok güzeldi senin çikolatalar ya, yarısını bitirdik kızlarla, ben gittiğimiz yerlerden topladım, biraz mahcubum kusura bakmaa" deyip sırıttı.

    "düşünmen yeter" dedim..ama inanın ölü gibi böyle, ağzından çıkan sesin tonundan ben korktum aq..

    sonra bu biraz durdu, "iyi misin sen?" dedi. cevap vermedim.."ya ne oldu neden böyle yapıyorsun?" dedi..

    "bir şey yok ya.." dedim, gözlerim hala öne eğikti.

    "peki madem, görüşürüz gene" dedi, sınıf kapısına doğru yürüdü, çengel burun ve ozanla beraber sınıftan çıktılar.. bense kendimi yine sıranın üzerine yığıp kaldım..
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    +13
    o gün, tüm bu olanlardan sonra, yarı uykulu düşüncelerimin arasında sadece tek bir sabit şey vardı..evet..bu akşam, ona öyle bir mesaj atacaktım ki, bu defa ne kıvıracak, ne görmezden gelecek bir yanı kalmayacaktı.

    olumlu ya da olumsuz, bir cevap alacaktım bu akşam.

    yurda gittim, uyudum..akşam 7 küsürde uyanmışım. hiç unutmam. yemek salonuna indim, yemek yedim, salon boş, biraz önde tanımadığım iki çocuk haberleri izliyor.

    telefonu çıkardım, yazmaya başladım,

    "ayşen, selam. son zamanlarda pek görüşemiyoruz, şu dünkü tartışma da olmasaydı hiç konuşamayacaktık neredeyse. ben bu 2 haftalık bayram süresince epey düşündüm, geceleri kendi kendimle muhakeme yaptım, bu tarz şeyleri böyle dobra dobra söylemek, bizim yaşımızdaki insanlar için ne kadar doğru bilemiyorum, ama içimde sana karşı artık daha fazla sınırlandıramadığım hisler taşıyorum. bunları sana yüz yüze söylemek isterdim ama sanki kader bir araya gelmemizi istemiyor gibi, daha fazla içimde tutamıyorum, artık bana zarar vermeye başladı..senden hoşlanıyorum, ilk gördüğüm günden beri."

    mesaj daha uzundu ama bilinç altım o anıları iyice kararttığı için bu kadarını güç bela yazabiliyorum. eğer ebrunun mesajlar kayıtlı olmasa emin olun onların da hiç birinin 2 satırını bile yazamazdım.

    insan beynim garip vesselam..

    artık söylenebilecek ne varsa, gururum ve edebi yeteneğim elverdiği kadar söylemiştim işte, "köpek gibi seviyorum, deliler gibi seviyorum, ayaklarının tabanını yalayayım" diyemezdim ya? evet belki durumum tam da öyleydi ama diyemezdim beyler..hanginiz diyebilir ki? kim diyebilmiş ki?

    mesajı gönderip, hayatımın en kritik dakikaları için geri sayıma başlamıştım,

    pot çok büyüktü beyler,

    ya hep..

    ya hiç..

    ya aşk..

    ya ızdırap..
    beklediğim mesaj geldi,

    tuhaf, ama sanki açmadan biliyordum cevabı..ön sezi filan değil, bariz belli olanın yansıması,

    böyle olmazdı ilişkiler, böyle olmamalıydı flört, böyle mi olurdu karşılıklı sevgi?

    evet, güzel başlamıştı, ama biz hep girişte kaldık bu hikayede.. onun vaadine ve verdiği heyecana kapıldık,

    gelişme bölümüne varamadık, mutlu sonu göremedik..

    mesajı açtım, fazla uzun değildi..

    kibarca reddetmişti beni, benim gibi edebiyat parçalama gereği bile duymamıştı.."olamayız biz" diyordu.." yapamam" diyordu sadece..
    arkadaştık biz, sıradan arkadaş, iyi çocuktum ben, iyi çocuk tsigalko..ve tabi ki sorun ben de değil, ondaydı her zaman ki gibi, ben de daha iyilerine layıktım..

    neden?

    yapmamış mıydık? yaşamamış mıydık? onca şey paylaşmamış mıydık?

    sıradan arkadaşlar, yapar mıydı böyle şeyler?

    gülümserler miydi, birbirlerinin gözlerinin içine baka baka saatlerce?

    aynı şarkılarla hüzünlenir, aynı şarkılarla çoşarlar mıydı bu kadar içten bir şekilde?

    kol kola dolaşırlar mıydı şehrin sokaklarında?

    sabahlarlar mıydı, "acaba ne yazacak, ben ne yazsam ki?" düşünceleriyle kendilerini ayık tutarak,

    gün batımında dolaşırlar mıydı aşıklar yolunun ışıltıları altında?

    üşüdüklerinde birbirlerine sokulurlar mıydı, ağaç altındaki o köhne banklarda?

    sıradan arkadaşlar, yapar mıydı bunları? sahi, siz yaptınız mı arkadaşlarınızla (!) böyle şeyler? belki de ben abartıyordum, kör olmuştu gözüm aşktan, sarhoş olmuştum saçlarının kokusundan...

    ruhuna değercesine sarılır mıydı birbirine,

    sıradan arkadaşlar..
    http://fizy.com/tr#s/3pkyx4

    masadan kalktım..odama, yatağıma kavuşmalıydım bir an önce, acı acı gülümsüyordum,

    "al sana aşk!".."al sana sevgi! nasıl hoşuna gitti mi?" diyordu beynimin derinliklerinden bir ses... "buldun mu aradığın mutluluğu, peri masalın gerçek oldu mu?"

    odaya gittim,
    epey kalabalık..

    benim yataktakileri kaldırıp kendim yattım, neredeyse hiç konuşmadan..

    "noldu lan, hişşt".."bir şey olmuş buna" .."tsigalko, kaldır lan kafanı, kızla mı bozuştun?" tolga, bir yandan necati bir yandan laf atıyorlar,

    öbür oda arkadaşımın gevrek sesisin duydum

    "abiie valla zor işler bunlar yea.."

    kafamı kaldırdım, "yorgunum abi yatayım az" dedim,

    "daha yeni uyandın olm nereye yatıyon, counter yapıcaz gene bu gece, ama bu sefer internete gidelim diyorlar, yukardaki pclerde ödev yapıyomuş yavşaklar... "

    herkes kendi havasında aq..
    Tümünü Göster
    ···
  16. 41.
    +14 -1
    "hastayım galiba, dokunmayın bana bu gece" dedim. iyice gömüldüm yatağa..

    biraz daha sürdü gürültüleri, sonra toplandılar çıktılar odadan, ışığı filan söndürdüler, giderlen gene tolga seslendi "hacı bak gelmeye karar verirsen net deyiz tamam mı?"

    "tamam sağolun" dedim yorganın altından.

    nihayet karanlıkta başbaşaydım kendimle..

    o ara gene biraz dalmışım.

    ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama telefonun titremesiyle uyandım..
    mesaj ayşenden,

    "çok özür dilerimm ben her şey için :'("

    ne demekti şimdi bu?

    bir an, sadece ufak bir an içimdeki köz haline gelmiş, kapkara, odunlaşmış kalbim içten içe tutuşur gibi oldu..

    "nasıl yani?" yazdım yolladım, aq , edebiyat yapacak dermanım kalmamıştı.. elim ayağım titremeye başlamıştı yine..ne demekti şimdi bu?

    edit: ebru yazmışım ayşen yerine aq *
    cevap geldi,

    "özür dilerim çünkü farkında olmadan fazla yaklaşmışız birbirimize, sanırım suçlusu benim. arkadaşlığımızın o yöne kayıp o kadar ilerleyeceğini düşünmemiştim.."

    gene nakavt olmuştum..

    bir kaç mesaj daha attık birbirimize,

    o arada neler yazdık, hatırlamıyorum, neredeyse yalvardığımı hatırlayabiliyorum..

    bir de hayal meyal- kegib kegib hatırladığım şu cümleler var,

    ben yazmışım,

    "..bazen iyi olmak mutlu olmak için yetmiyor, aşk için yetmiyor.."

    gene ben yazmışım,

    "... tamam o halde, kalbini, onu hak eden birine ver."

    ve son olarak o yazmış,

    "..ben kimselere veremem kalbimi."

    son mesajı buydu beyler..son mesajlaşmamız böyle olmuştu.. böyle bitmişti iki kişilik tiyatromuz..

    kimselere kalbimi veremem demişti..zor kız... geçmişinden yaralı kız, güvensiz kız.. yanan, etrafına yaklaşanı da yakan bir kız..

    kalbini kimselere veremezdi o..
    ···
  17. 42.
    +14
    o gün salıydı,

    ben size asıl perşembe günün anlatacağım son bölümde, ama önce biraz toparlayayım, genel olarak durumları yazayım,

    ..mutluluk rüyam başlamadan bitmişti,

    ..başta takıldığım tayfa kızlı erkekli, bana sahip çıktılar.

    ..okanla salı gecesi boyunca sabaha kadar konuştuk..

    ..oda arkadaşlarımla konuştuk..

    ..herkes etrafımda bir sevgi çemberi örmüştü adeta.. erkekler böyledir beyler.. yerine göre am züt meme, yerine göre şişenin dibine kadar ineriz biz.. kadınlardan farkımız da bu olsa gerek ki, düşene bir hançer de biz saplamaz, omuzlarından tuttuğumuz gibi ayağa dikeriz.. tabi tüm hemcinslerimiz için geçerli değil bu, erkeğin de huursu var mı? var, ama genelimiz harbi çocuklarız bunu biliyorum.

    ..çarşamba günü eski tayfayla takıldım..

    ..ebruyla konuşmuyoruz..

    ..cereni de görmedim..

    ..derste yanına oturduğum kız, adı nilay..bir yere yazmak lazım onuda

    ..serhat bini bana çok sitem etti "aga işte bıraktın gittin ama olsun" gibisinden, sonradan tayfanın kızlarından öğreniyorum ki ebruya kegibmiş başta bu, aslında benim gitmem filan bahane, kızı da istemeden gruptan ayırınca içten içe kıl olmuş, ama şimdi sorun yok gibi..

    ..çarşamba günü ayşen i okulda gördüm tabi, hala şirinlikler yapıyor bana, bebek teselli eder gibi bir hali var, böyle ben geçerken bana kapıları tutuyor, "buyrunuz efeendiim" filan diyor, yüzüme gülümsemeye çalışıyor.. bildiğiniz çocuk eyliyor yani..

    bense ruhsuz ruhsuz gülümsemeye çalışmakla yetiniyorum..

    çarşamba günü akşamı, bizim tayfa (8 kişiyiz) artı sınıftan başka bir büyükçe grup, onlar da yine 8-10 kişi kadar, içlerinde nilay da var..

    güzel bir film vardı o senesi, hatta baya popüler oldu, romantik bir film, yabancı. adını vermek istemiyorum ama bulmak isteyen yılları kıyaslayıp bulur.. neyse.

    sözleştik hep beraber ona gidicez cümbür cemaat, hem kaynaşıcaz filan böyle, hem de o ara benim moralim düzelecek filan işte farklı insanlar vb...

    perşembe günü de benzer şekilde geçti,

    belediyenin bünyesinde, gayet güzel bir sinema salonu var, oraya gitmeyi planlıyoruz, kampüse yakın,

    işte biz toplaştık, bidiğin ilkokullu çocuk sürüsü gibi, konuşa gülüşe, uğultu halinde 15-20 kişi sinemaya doğru ilerliyoruz, bilet buluruz diye düşünüyoruz çünkü hem hafta için hem de akşam seansı,

    16.35 seansı.. hiç unutmam..
    cümbür cemaat doluştuk mekana, içerde de epey insan var, bekleme koltukları filan hep dolu, biz öyle görünce dedik lan bilet bulabilsek bari,

    neyse parayı ayarlıyoruz, doluştuk gişenin önüne, kadın da baktı gülüyor bizim tiplere böyle atkılı bereli, kırmızı burunlu yanaklı oğlan-kız karışık, yeni ünili bir tayfa.. yani dışardan bakınca epey sevimli ve sempatik gözüküyor olmalıyız..

    gene böyle her kafadan bir ses, erkekler espiri yapıyor, kızlar gülüşüyorlar, çok cıvıl cıvılız, ortam sıcacık..ne yalan diyeyim ben bile biraz üzerimden attım o ölü toprağını, nilay yanıma geldi, onla lak lak ediyoruz, okan yanımda,

    neyse biletler alındı, seansa 10 dakika filan var, epey dolu salon izleyecek gibiyiz,

    biraz daha yan tarafa geçelim dedik öyle orta yerde, dükkan önüne çekmiş tır gibi gişenin önünü kapamayalım diye..

    yana doğru yürüyoruz o ara okan acayip hareketler yapmaya başladı, bildiğin point guard a perde hazırlayan uzun gibi, yardım savunmasına gelen small forvet gibi (iyi basket oynarım bu arada, oradan da mevzular çıkacak) , kademeye giren sağ bek gibi aq..böyle bi önüme geçme çabası filan, ayağıma bastı o ara, dedim "lan napıyon, sakin ol" aq ilk defa mı geliyon sinema salonuna, hafiften kızdım da, çünkü canım baya yandı botla ayağıma basınca,

    neyse, bu bir şey demedi, ama gene böyle bir parselleme çabalarında, ne oluyor bilmem ne derken beyler,

    gişenin tam girişin karşısında olduğunu düşünün, oradan sola kırmıştık biz, o vaziyette tren misali ilerlerken, ben de kafamı sola, yani yol tarafına doğru çevirivermişim..şu okanının deminden beri alan savunması yaptığı yöne doğru..

    onları gördüm..yan yana,

    ve baş başa,

    aynı bekleme koltuğunda (kırmızı sahte deri koltuklar)

    diz dizeler,

    onun gözlerinde yine benim en çok hoşuma giden "mavi göz farı" üzerinde siyah beyaz, zebramsı desenli montu, kafasında ona uygun beresi.. ellerinde parmakları kegib eldiven..
    ozan ve ayşen.. aynı koltukta, aynı gün, bizimle aynı seansı beklemekteler...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezzzxsf
      ···
  18. 43.
    +19
    o ilk bir kaç saniyeyi anımsayamıyorum zira küçük çaplı bir felç geçirmiş olabilirim..

    ozan ve ayşen aynı koltukta, dip dibe, dediğim gibi diz dizeler,

    o şekilde ne kadar bakakaldım onu da bilmiyorum ama anılarımın arasında, o günle ilgili kalan en canlı karelerden biri, ayşen in beni gördüğü an ki yüz ifadesi..

    herhalde insan karşısında şeytanı görse öyle bakmaz.. şahsen kendi hayatımı şöyle bir düşünüyorum da, ona benzer, hatta yakınından geçebilecek bir bakış bile atmamışımdır herhalde en korktuğum-en nefret ettiğim insana bile..

    güzel yüzü, o an, işte o saniye benim için artık lanetlenmiş bir kötülük timsaline dönüşmüştü.. genelde parlak parlak, iri iri olan o gözler; kısılmış, kendini savunmaya hazır bir kedinin gözleri gibi yarı korku yarı şaşkınlık haline bürünmüştü,

    bebek gibi masum yüzü, bükülünce onu daha da bebeksileştiren dudakları gerilmiş, burun delikleri genişlemiş.. yüzünü çepeçevre bir riyakarlık ve "suç üzeri yakalanmış" insan pgibolojisinin izlerini taşıyan endişeli bir hal kaplamıştı..

    neden sonra okan kolumdan sarstı da kendime geldim,

    "-oğlum, tamam önüne bak artık, konuşuruz, bırak şimdi lütfen bak, kaç kişi gelmişiz, rezillik olacak.."

    robot gibi önüme dönmüştüm..

    rezillik çıkacak.. evet bunun olması için benim o ikisine kafa göz dalmam ve o sinemayı darmadağın etmem gerekiyordu..ama gel gör ki, bırakın ortalığı yıkmayı, adım bile atacak derman bulamıyordum bacaklarımda, ozanı o zamanlar dövebilir miydim? bilemiyorum ama emin olun o saniye 10 yaşındaki çocuğa bile direnemeyecek bir ruh halindeydim.. diyorum ya, nakavt olmuştum beyler.. bedenim değil, ama ruhum darma dağın olmuştu,

    mideme kurşun yemiş gibiydim resmen..bir ağırlık.. beni hemen, o an oraya çömelmek zorunda bırakabilecek kadar katı-yoğun-hissedilir bir ruhsal ağırlık..bir kaç saniye içinde, kalbi kırık genç bir adamdan, ruhen tamamen tuzla buz olmuş bir ihtiyara dönüşmüştüm..

    neden?

    bunu hak edecek ne yapmıştım ben?
    ilk defa reddedilmiyordum ben beyler,

    elde edemediğim ilk kız değildi ayşen,

    tamam belki ilk kez bu kadar sevmiş, bu derece yoğun, neredeyse elle tutulabilir bir sevgiyle bağlanmıştım birine,

    ama yo hayır..bu, reddedilme acısı değildi,

    bu terkedilme acısı hiç değildi,

    aldatılma acısı bile değildi,

    ben,

    bir yarış atı gibi,

    bir koşu tavşanı gibi,

    resmen bir başkası ile yarıştırılmış,

    ve o yarışı kaybetmiştim..

    o an neye ne kadar üzüldüğümün hesabını tutmam mümkün değildi, ama sonradan anlamıştım ki,

    ben ne ayşenle başlamadan biten gelecek hayallerime,

    ne gönülden sevdiğim birini elde edemeyişime,

    ne de ona bir başkasının sahip olmasına üzülmüştüm,

    aslında ben, kendime üzülmüştüm,

    kırılan gururuma, yok edilen öz güvenime üzülmüştüm..

    ayşen?

    benim hatasız, kusursuz, biricik prensesim?

    nasıl yapabilmişti bunu? beni, nasıl olmuşta bir başkasıyla kıyasıya yarıştırmıştı?

    neye göre tercih etmişti onu?

    daha mı yakışıklıydı benden?

    daha mı zengin?

    yoksa daha mı çok sevmişti?

    daha mı fazla istemişti ayşen'i?

    mümkün olabilir miydi ki böyle bir şey? daha fazla sevilebilir miydi bir insan, daha fazla sevebilir miydi bir insan, benim ayşen'i sevdiğimden

    eğer sadece reddedilmiş olsaydım, bir şekilde aşkımı kalbime gömer ve acımı içimde yaşardım, zira ben gurursuz olamazdım pek fazla, daha da yalvaramazdım.. yavşaklık edemezdim..

    aldatılsaydım eğer, tokadı basar, öfkeyle çeker giderdim en fazla..ve o kadar da koymazdı zaten,

    ama peki ya bu? bu yapılan? nasıl bir plan, nasıl bir izan?

    ben, tercih edilmeyen olmuştum.. kaybeden.. şimdiki deyimimizle loser..hem de en ağırından belki de..
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    +23
    aslında bunları, öğrendiğim sırayla yazmam gerekir ama fazla uzatmak istemiyorum artık malum kişilerle ilgili acı dolu sahneleri,

    sonradan öğrendiğime göre, ozan ayşenden önce sınıftan 3 kıza daha ağır şekilde yazmış,

    sınıfın en güzel hatunu olan (tabi o ara benim gözüm bile görmüyor orası ayrı) ceylin e teklif edecek cesareti bile bulamayıp (inanılmaz bir havası vardı, yanına yaklaşmaya korkarsın) vazgeçmiş, beste diye ufak tefek ama sevimli bir hatundan ağır posta yemiş, en son da bizim ebru tarafından resmen taşak oğlanına çevirilmişti,

    yani benim ölüp bittiğim, üzerine kusur konduramadığım, yedi kıtanın prensesi ilan ettiğim ayşen, beyefendinin 4. tercihiydi.. tabi bundan kızın haberi var mı? orası kuşkulu. ben bile olayların iç yüzünü 2 sene sonra öğrendiğime göre, onun hiç bilmiyor olması normaldi..

    öte yandan ozan pekekenti, ebruya sulanırken bir yandan da ayşenle görüşüyormuş zaten, numarasını filan almışmış, ben de o bayram dönüşü daha ilk pazartesi, önlü arkalı otururken "ne ara o kadar samimi oldu lan?" bunlar diye düşünüyordum ya,

    meğer ayşen, tıpkı benle yaptığı gibi onunla da tatil boyunca mesajlaşmış olmalı,

    ve tabi şehre bir gün erken gelmesinin sebebi de ozanla buluşmaktı..(hatta ben içten içe bir şeylerden kuşkulanmıştım hatırlarsınız)

    nihayetinde, ayşen, kendisini yere göğe sığdıramayan aşık prens tsigalkoyu değil,

    daldan dala konan, her çiçeğe dadanan eşşekarısı, huur çocuğu ozan ı seçmişti.. olay buydu işte.. haticeye değil, neticeye bakmak lazımdı..

    ama inanın, ben bugün artık gibimde bile olmamakla birlikte, hala daha neden benim yerime onu tercih ettiğini tam olarak anlayabilmiş değilim.

    aklıma gelen en önemli ihtimal çocuğun izmirli olması, benim de bursalı olmam dolayısıyla, ozanın onu daha fazla gezdirip, daha fazla yedirip içireceğini düşünerek menfi bir tercih yapmış olmasıydı (bu arada lokasyonla ilgili epey spoiler oldu tabi ama olsun, olay ege bölgesinde geçiyor işte, fazla eşelememek lazım * ).

    yani başka bir makul neden düşünemiyorum açıkçası,

    tabi şimdi bunları, böyle rahatça sakin kafa ve kendime olan güvenim yerindeyken söyleyebiliyorum,

    ama o zamanlar, inanın tamamen kendimi kaybetmiştim beyler,

    yetersiz, istenmeyen, yenilmiş, tercih edilmeyen, ezik, çapsız bir adamdım ben.. ozan benden üstündü, bir şekilde öndeydi benden ve rüyalarımın kadınını elimden alabilecek kadar da güçlüydü..
    acıtasyonu bırakıp o güne dönmek gerekirse,

    evet daha göreceklerim bitmemişti beyler, daha kabusum yeni başlıyordu, kara perşembenin henüz yazıları yazıyordu,

    ayşen ve ozan, ilişkilerini benden, dolayısıyla sınıftan gizlemek istemişlerdi muhtemelen (en azından ilk zamanlarını). ama bu talihsiz tesadüf, hem onları hem beni hem de orada bulunan sınıf üyelerini şaşırtmış,

    beni ayriyetten dağıtmış, onları da, artık gizleyecek bir şey kalmadığı için rahatlatmıştı..

    sinema salonunun girişine doğru ilerlerken, grubun tüm muhabbeti bu çiçeği burnunda ilişki oluvermişti, nilay yanıma sokulup:

    "-vaay demek bunlar da çıkıyormuş ha, sınıfımızda ilk çiftler oluşmaya başladı" diye sırıtıp farkında olmadan çam ormanı devirmişti,

    tabi ben robo modda olduğum için bunlar bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor adeta,

    neyse salona girdik,

    film başlayacak,

    bizim grup gidip en arka iki sırayı neredeyse kapattık,

    ayşen ve ozan ise ortalarda bir yerin duvar kenarına oturmuşlardı, ayşen, duvar ile mert erkeğinin arasına, sıcaklığına ve güvenli ortdıbına sığınmıştı. heralde döner bıçaklarıyla filan dalıcam sanıyordu içten içe, yuva gibi sığındı oraya...

    film de, aq tam da konuya oturan cinsten..ilk yarıyı izledik, millet cıvıl cıvıl oldu böyle, aşk meşk, harika gidiyor ama sonunda ağzımıza sıçılacak belli yani..

    film arası gene bizim grup kaynatıyor, en arkanın en dışındayım, yanımda iç tarafta okan var, onun yanında diğer kızlar filan, sapların büyük bölümü bizim bir önümüze oturmuşlardı.

    amk bu sınıfın erkeklerini hiç bir zaman sevmemiştim zaten.. gibtiğimin köylüleri*..

    neyse, o ara kaynaşma, muhabbette filan herkes, okan film boyunca yaptığı gibi yine arada omzuma dokunuyor,

    en son eğildi, "abi sakin tamam mı, konuşucaz," diyip beni teskin etmeye çalışıyor ki ben zaten sakinim aq..sakinden de öte, resmen ölüyüm..ama sanırım o bunu fırtına öncesi sessizlik olarak yorumlamıştı o ara,

    ha bu arada, sonradan ondan öğrendim ki, adam meğer bütün o abuk subuk hareketleri ben onları görmeyeyim diye yapmış, hani şu önüme geçmeye çalışma, görüş açımı daraltma çabaları filan.. kardeşim benim.. düşünceli kardeşim.. aslan kardeşim..

    öndeki saplar bir şeylere gülüyorlar filan,
    sonra içlerinden en kıl olduğum gibiklerden bir tanesi dönüp,

    "agaa gördünüz mü, ozanla ayşeni? hohahahah olm adam çakıyor yaaa, çakışlardaaa hohaha pompala bebeğim parçala ozan" tarzı cümleler kurmaya başladı, yanındaki diğer elemanlar da gülerek destekliyorlar bu durumu,

    tabi adam benle ayşen' in arasındaki muhabbeti ne bilsin? o aklı sıra hayvanlığına bizi de ortak etmeye çalışıyor, biz de onlara katılıp hep beraber "ooohh çakış varr, parçala yavrumm" diye tempo tutucaz diye düşünüyor, hani erkeğiz ya biz, bin muhabbeti filan yapıcaz ya aklımız sıra.. amın oğlu.. allahın davarı..

    tabi ben bu lafları da duyunca iyice betim benzim atmış heralde, artık yüzümün şekli muşmulaya mı benzedi, tavuk zütüne mü benzedi, at yannanına mı döndüm bilemem, okan,

    "tamam aga sus, önüne dön" diye postayı koydu bu gibilmişe, tabi çocuk hala farkında değil, ben öyle yamulup, okan da tersleyince

    "ne oldu aga, tsigalko ne oldu? neyi var abi?" gibisinden bir şeyler sormaya başladı,

    okan,

    "bir arkadaşından kötü bir haber aldı demin, hadi dön abi sen önüne uzatmayalım" deyip kesti mevzuyu, bir yandan da sırtımı sıvazlamaya devam ediyor yetim okşar gibi aq.."

    bu bin, "haa aga geçmiş olsunn" deyip önüne döndü, ama önde hayvanlar gene aynı muhabbetteler, "oobaa çaakk vurrr, yürrü bee" gibisinden, güya durumla dalga geçiyorlar yani..

    okan kulağıma eğildi,

    "hay aq ya.. nerden geldik amk filmine, gibeyim şu barzoların da muhabbetini, aga sen bozuntuya verme daha fazla sık dişini" diyor.

    beyler,

    kendinizi benim yerime koymanızı isteyeceğim, sadece bir dakikalığına,

    o loş sinema salonunu,

    bir kaç sıra önünüzde, başka bir erkek ve duvar arasında oturan "hayatınızın kadını" yerine koyduğunuz ve az önce külliyen ağzınıza sıçmış kızı,

    ve onun arkasından abaza huur çocuklarının yüzünüze karşı döndürdüğü şu muhabbeti düşünün, hayal edin..

    zor değil mi?

    çok zor.. çok zor be beyler..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezdcdc
      ···
  20. 45.
    +13
    filmin ikinci yarısını resmen bir sis perdesi arkasından izledim, buğulanmış gözlerim, bulanmış beynim.. finalle birlikte de dağıldım beyler,

    ağlıyordum,

    okan ikimizin adına gruba iyi akşamlar diledi, benim gözlerimden süzülen yaşları kimse görmeden oradan beni kaçırdı, sonradan diğer binler de gruba, okanın salladığı "arkadaşına bir şey olmuş" mevzusundan bahsetmiş olmalıydılar, sorun olmadı yani sonradan.

    neyse biz apar topar çıktık salondan, ben sessiz sessiz ağlıyorum, çok hafif bir hıçkırığım var,

    çıktık dışarı, az kenara yürüyüp o beton çiçeklikler vardır bilirsiniz, onlardan birine oturduk,

    bu beni teselli etmeye çalışıyor, mendil filan veriyor..aq karı gibi hissediyorum kendimi..ama elde değil beyler.. tutamıyorum ulan.. akacak kan durmuyor damarda,

    ben böyle hıçkırıdururken birden celallendim, sesim kısık, aynı fino köpeklerinin havlaması gibi çıkıyor,

    "neden abi neden?" dedim hırlama ve ağlama karışık.. ciğerden konuşuyorum resmen çünkü orası yanıyor.. adeta ateş yutmuş gibiyim..

    "neden? bunu hak edecek ne yaptım ben?..reva mı?..yazık değil mi abi.. günah değil mi?..ne istedi benden? ne yaptım ben ona... gitmiş.. şerefsize... ne yaptım ben? neyi yapamadım?..adam huur çocuğu... biz yapmadık diye mi?... biz yavşak değiliz diye mi?..hak mı bu?.."

    hıçkıra hıçkıra, kegib kegib, genizden.. isyan ediyorum.. zehirli bir yaradan akan kanın isyanı gibi.. kopkoyu... ağır ve ağrılı bir isyan.. öyle atar damar kesiği gibi fışkırırcasına değil.. cinnet getirircesine değil... sızıntı şeklinde isyanım.. çok derin bir yaradan gelen, iç kanamanın eseri bir sızıntı..

    2-3 dakika öyle sayıp söydüm ben, bu çaresiz aq..karı değiliz ki alsın göğsüne yaslasın, saçımı okşasın..

    neyse o ara grupta kapıdan çıkmaya başladı, salon boşalıyor artık iyice,

    bu beni biraz daha duvar kenarına çekti, insanlar halimi görmesin diye,

    ben de göz yaşlarımı sildim, artık akmıyorlardı zaten, akması gerekenler akmıştı, gözlerimden değil, ruhumdan, kalbimden, parça parça edilmiş, dağlanmış ciğerlerimden..

    o ara bizim gruba ozan ve ayşen in de karışmış olduğunu gördüm,

    herkes gayet neşeliydi,

    herhalde tebrikleri kabul ediyorlardı...

    biz orada duvar kenarına sığınmış bir halde, karanlığımız içinde kaybolmuş bir halde dururken, gruptaki büyük çoğunlukta bizi ya görmeden, ya da görmek istemeden dağılıp gitmişti zaten,

    sadece nilay ve bir arkadaşı yanımıza geldi,

    önce durumu biraz sordular, sonra geçmiş olsun dilediler, okan idare ediyor tabi o ara konuşmayı,

    benim için gecenin son karanlık karesi ise, nilayın omzunun üzerinden gördüğüm, ozan ve ayşen in birbirlerinin beline dolanmış elleri ve gecenin içinde kayboluşlarıydı..
    "sizi öldürmeyen şey, güçlendirir"

    günler geçiyordu..

    ben ise, enkaz haline gelmiş bir ruhsal halin üzerine bir de her gün onların yan yana oturdukları sıradaki gülüşmelerini, öpüşüp koklaşmalarını izlemek zorunda kalıyordum.

    bu zor zamanlarımda hem okan hem de nilay bana destek oldular,

    bu arada nilayla aramız epey iyi olmuştu, derslerde beraber oturuyorduk,

    bu arada tabi siz, "ulan okanla o kadar kankasınız niye beraber oturmuyorsunuz?" diyebilirsiniz ama ikimize de kızlardan sıra gelmiyordu beyler, okan hem oturaklı hem yakışıklı bir bin olduğundan herhalde her gün, yanındaki boşluk için gizli bir savaş ve yarış yaşanıyor olmalıydı.. çocuk da bana tam bir şeylerden bahsetmeye başlayacaktı ne güzel, benim olaylar başladı, takumu temizlemek zorunda kaldı..

    günler geçer, yılbaşı yaklaşırken, ben okan ın kankalığı, nilay ın ilgi ve şefkatle karışık temiz arkadaşlığı sayesinde biraz biraz toparlanmaya başlamıştım.

    tabi kız benim bu halimin sebebini bilmiyordu, ben ona anlatana kadar (biraz daha ilerde bir zaman) beni doğuştan acılı bir hüzün ve kasvet abidesi olarak görmüş olmalıydı.

    nilay ın benden hoşlandığını düşünmedim çünkü dediğim gibi kız son derece arkadaşça hatta neredeyse abla şefkatiyle yaklaşıyordu.. melankolik ve umutsuz aşık ebrudan sonra, doğrusu nilay ın varlığı çok ama çok iyi gelmişti..

    yıl başına iki hafta kala, artık herkes ufaktan plan yapmaya başlamışken, ceren beni hatırladı,

    yanıma gelmeyeli uzun süre olmuştu, bu konuyu açıp dalga geçmeye çalışınca da,

    "aman öyle bir dolanıyordun ki, dedim herhalde bu çocuğun anası babası öldü.. selam vermeye korktum resmen ayol" deyip kahkahayı koydu,

    "belki de gerçekten öldü, ne biliyorsun?" diye ayarı verdim,

    bu sefer bu, "hadi canım..yok öyle bir şeyy?" diye titrek titrek sorup surat büzünce ben de gülmeye başladım..

    "allah korusun, uzun ömürler versin onlara, onlar benim canım" deyip mevzuyu sıcaklaştırdım.

    kıza huur muamelesi yapmadan normal şekilde konuşmaya çalıştım, beni şaşırtacak şekilde o da mantıklı mantıklı konuşmaya başlamıştı.

    o an ceren in aslında bir nevi nabza göre şerbet veren, girdiği kabın şeklini alan bir tip olduğunu anlamıştım.

    siz aklı başında, centilmen erkeği oynarsanız, bu huur da hemen hanım hanımcık, aklı başında bir kız oluveriyordu,

    eğer her lafında ayar vermeye çalışan, devamlı inceden bel altı espri çalışan (en tuhaf özelliklerimden biri olsa gerek) bir bin gibi davranırsanız, o da ağzını bozuyor ve tam bir paçoz travesti moduna geçiyordu.

    ben de iki modu değişmeli kullanarak bunu daha da fazla kışkırmaya başlamıştım, öyle ki kız artık günlük neşe kaynağım haline dönüşmüştü bunu kızdırmak,

    önce güzel güzel konuşmaya başlıyor, gayet medeni şekilde sohbetimizi ediyor, sonra aniden, en beklemediği anda seviyeyi düşürüp bunu önce tuzağa çekip, sonra tekrar ciddi erken modunda, dalgasına sanki kınıyor, ayıplıyormuş gibi yapıyordum.

    "yaa ama sen başlatttınnn!", "ben demiyorum kii sen diyosunn", "yaa çook pisliqqsiiin" tarzı şakadan kızma ve omzumu yumruklama seansları artık klagib haline gelmişti.

    gün boyu bütün bu pgibolojik destekler (okan-nilay- arada bir eski tayfa) ve cereni kızdırarak ayalta kalan bendeniz,

    gece olup yatağıma yattığımda, tüm ışıklar sönüp kendimle baş başa kaldığımda,

    her gece,

    ama her gece,

    tekrar tekrar kendimle hesaplaşıyor,

    sorguya çekiyor,

    ve kendi kendime lanet ediyordum,

    her gece

    hem de her gece..

    sadece ben ve ben.. kaçacak hiç bir yer, sığınacak hiç kimse yok,

    sen kaybedensin tsigalko.. ben kaybedenim.. tercih edilmeyen..
    gecenin son iki partı ve son parçamız panpalar,
    Tümünü Göster
    ···