/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 251.
    +6 -1
    iyi geceler panpalar, işlerin ancak yarısını halledebilmiş olmama rağmen söz verdiğim için geldim. ama çok fazla kalamayacağım, 3-4 part atıp zamanı biraz ileriye sararız.

    sorulmuş, cevaplayayım bu arada, ceyda ile cinsel münasebetimiz * olmadı, ama olmuş kadar oldu diyebilirim, daha çok hoşuma gitti hatta, sonrasında püsürüyle uğraşmak zorunda kalmıyorsun. yabancı ülkelerde durum nedir tam bilemiyorum, sadece iki kere kısa süreli olarak yurt dışına çıktım. ama muhtemelen orada gençler sevgilileriyle tam anlamıyla gibişebiliyorlardır, burası ise türkiye beyler, gibersiniz üzerinize kalır, zaten kolay kolay vermezler de,hadi verdiler diyelim, elli tane teranesi var ondan sonra..

    o yüzden bakmayın siz, sürttürmek filan da iyidir, iki dakika zevk alıcam diye kafanızı allak bullak ettiğinize değmez, ayık olun, amerikada yaşamadığınızı bilin,ona göre hareket edin. ;)
    http://fizy.com/#s/12810x

    nihayet şehre ve pause lediğim hayatıma geri dönmüştüm. tuhaf, ama eskişehirde geçen bu haftasonu, bana kendimi adeta farklı bir boyutta hissettirmiş, sanki geride hiç bir şey bırakmamışım, buranın dışında bir hayatım yokmuş gibi düşündürmüştü.

    gözlerimin açık olduğu bir rüya gibiydi bu hafta sonu, sonunda ise, her rüyada olduğu gibi bundan da uyandım malum.

    pazartesi günü uyuyarak geçirdikten sonra, gece ebruyla buluştuk. beni çok özlediğini söylüyordu, gece boyu yapmadığı şirinlik kalmadı,

    "kız, bir hafta sonu yokum diye böyle oluyorsa, ara tatillerde napıcan sen * , acaba arada böyle özletsem mi kendimi bir kaç gün? :p"

    "üff ne var ya, özledik işte, bir de bugün yanımda böyle bir boşluk filan..alışık değilim * sen özlemedin mi?"

    güzel soru..

    o gece, en iyi yaptığım şeyi yapıp, rol yapmaya devam ettim..söylenecek sözler ve alınacak bir karar vardı evet, ama öncesinde bunu bütün yönleriyle kafamda tartmam ve en uygun yöntemi seçmem gerekiyordu..ikinci bir mine faciasıyla karşı karşıya olabilirdim..hatta daha da beteriyle..

    ebruyla geçen cıvıltılı gecemizden sonra, aslında şu anda sahip olduğu huzuru ve ortamı bozmanın hiç mi hiç gereği olmadığını hissediyordum. ama öte yandan ceyda ile ortak yönlerimizin, ortak acılarımızın ve amaçlarımızın da fazlalığı, onun benim için uzun vadede çok daha uygun bir eş olabileceğini, onunla daha mutlu ve huzurlu olabileceğimin habercisi gibiydi..

    insanoğlu işte..hep daha fazlasını istiyor,
    daha iyisini,
    daha güzelini,
    daha pahalısını,
    daha parlağını,
    daha göz alıcısını,
    daha özelini..

    hep daha fazla..hep..bunun bir üst limiti yok neredeyse..günün birinde, artık neredeyse her şeye sahip olduğunuz anda, ya da daha doğrusu, her şeye sahip olduğunuzu sandığınız anda, aslında elde etmesi en kolay olan şeyi "mutluluğu" elde edemediğinizi görüyor ve bir gece, bir otel odasında ya da evinizde aşırı dozda uyuşturucu ya da alkolde ölü bulunuveriyorsunuz..

    bunun örnekleri o kadar fazla ki, zaten çoğunu siz de biliyorsunuz, jimi hendrixler, kurt cobainler..geçenlerde amy winehouse..bir zamanlar marilyn monroe..

    her şeye sahiptiler..para,şan, şöhret, saygı, hayranlık..her şeye..

    ve bir gün, kendi nefisleri adına en yukarıya, zirveye vardıklarında, aşağıya bakmayı akıl ettiler nihayet,
    zirvedeydiler! her şeyin üzerinde..her şeye sahip!

    tek bir şey hariç belkide..gerçek bir sevgi ve huzur..zira insanlar onları sadece ünlü,yetenekli ya da zengin olduğu için seviyordu, ya da en azından onlara öyle göründü..

    işte bu sefer, fellik fellik aramaya başladıkları mutluğu(daha doğrusu sahtesini), zararlı alışkanlıklarda ve bağımlılıklarda buldular,
    sonra biz de onları hayatlarının baharında otel odalarında ölü halde bulduk..

    insanoğlu çok tuhaf..her zaman kıskanılacak bir şey bulabiliyor, sahip olduklarını kolayca değersizleştirip, kağıt üzerinde, onun sahip olduklarına kıyasla çok daha kolay elde edilebilen şeyler için gözünü karartıp, o zirveden kendini aşağıya bırakıveriyor..

    işte ebru da, benim zirvemdi bir nevi..hayatım boyunca sahip olamadığım huzuru ve bağlılığı veriyordu bana, biliyorum ki benim onun kadar kimse sevemezdi..

    ama ben de baktım o zirveden aşağıya..aşağıdakiler, benim sahip olduklarıma imrenirken, ben, onların "gerçek mutluluk"larını kıskandım, kendiminkinin sahteliğine, kendimi inandırarak..

    ve ceyda, benim olası bağımlılığım olmak için çok ama çok uygun görünüyordu..kendimi tepeden aşağıya bırakma nedenim..hiç açılmayacak ya da yarı yolda sönecek olan paraşütüm..yere çakılma sebebim..

    sendelediğimi hissettim..zirvenin oksijeni fazla gelmişti..başım dönerken, kendimi, biraz da istem dışı bırakıverdim boşluğa..
    buluşmadan dönünce, ertesi gün, okul çıkışı ebruya durumu anlatmaya karar verdim.

    o gece, uzun bir aradan sonra tavanı seyretmiştim yine.. diğer odanınkinden pek de farklı sayılmaz, ben daha ziyade oraya alışkındım ama, bu da aynı.. tavan tavandır işte *

    yurt servisinin içinde tolgayla yan yana yol alırken, vefalı dostum bendeki sıkıntıyı farketmiş olmalı ki sordu,

    "noldu la daha kendine gelemedin herhalde, daha bana anlatacakların var ona göre ;)"

    "iyiyim ya..anlatırım kanka.. zaman bol.."

    "sen bir şeye mi bozuldun yoksa yorgun musun aq?"

    "yorgunum be abi.. neye bozulcam"

    "ne biliyim, bi durgunluk var da üzerinde.."

    "uyumamaya çalışıyorum.."

    "aynen lan..şu gece oturmalarını azaltmak lazım, öğlene kadar ayılamıyorum sonra"

    tolga benim uykusuzluğumun gerçek nedenini henüz bilmiyordu..ona olanları henüz tam anlamıyla anlatmamıştım..bu gece yapacağım harakiri den de haberi yoktu tabi.. söyleyip de aynı sitemleri duymak istemiyordum..bu benim hayatım.

    araçtan indim, beynimi oyan düşüncelerle dalgın dalgın sınıfa giden koridora girdiğimde beni büyük bir sürpriz beklediğini nereden bilebilirdim?
    ozanın sitem dolu sesi yankılanıyordu, "ne istiyor bir bilsem anlamıyorum ki abi! her şeyimi verdim ya..her şeyimi!"

    kulak kabarttım, koridordaki kaloriferlerden birine yaslanmış, başındaki iki üç elemana dert yanıyordu.. çocuklar bunu teselli etmeye filan çalışır gibiydi..

    kalbim yerinden hopladı, lan yoksa?!

    heyecanımı saklamaya çalışarak sınıfa girdiğimde, ayşen in, çengel burun ve bir kızla daha sıranın birinde yüksek fısıltılarla konuştuğunu gördüm, ayşen in yüzü epey bozuk görünüyordu, ağladı, ağlayacak..

    şu, duygularımın yüzüme vurması olayı belki de en çok o an zor durumda bırakırdı..ama tabi bunun kontrolü üzerinde çalışmamış olsaydım. bir süredir, beni surları olmayan orta çağ şehirleri gibi savunmasız bırakan bu özelliğimi artık kontrol edebiliyor, dahası yönlendirebiliyordum.. böylece yüzünden anasının kızlık soyadı bile belli olan bir adamken, yavaş yavaş "pokerface" denen tipe dönüşmeye başlamıştım.
    hakkını verelim, bu konuda en büyük yardımcım ebru oldu (tabi farkında olmadan), zira kız bu konuda doğuştan yetenikliydi, biliyorsunuz, ebru ve ifadesiz suratı ;)

    gidip benimkinin yanına oturdum, selamlaştık, öpüştük.. sınıf henüz boş sayılırdı, erkenci olan belli kesim gelmişti sadece..ve o belli kesimin içinden nefret ettiğim ayşen-ozan ikilisinin arasında bir takım olumsuz gelişmeler yaşanıyor gibiydi. malum, az sayıdaki tayfa bunları çember içine aldıysa.. muhakkak bir şey var demekti..

    beklentimi ve sevincimi gizlemeye çalışarak ebruyla havadan sudan konuşmaya çalıştım..

    bir süre sonra sınıf doldu, nihayet hoca da geldi, herkes yerli yerine oturunca fark ettiğim bir detay yeniden kalbimi gümbürdetmeyi başardı,

    birbirinin siyam ikizi gibi, züt züte dolanan süper çiftimiz, bu sefer birbirinden bir kaç sıra uzaklıkta, ayrı oturuyorlardı..

    ciğerlerimden, midemden yükselen "ohh olsun" dalgasını kontrol etmek çok zordu gerçekten.. resmen çalkalanmış şişe kolalar gibi köpük köpük olmuştu içim..bir açılsa, şampanya gibi püskürecek..

    kavga etmişlerdi..hem de pek hafif sayılmayacak biçimde olsa gerek.. ilişkilerinin stabilitesi bozulmuştu..

    gülümsemek için kıpraşan dudaklarımı zar zor hakimiyet altına alıyordum.. huur çocukları ayrılacak mıydı yoksa?

    hem de sınıfın içinde tartışmış, küçük çapta da olsa rezil olmuşlardı..

    bu çapın pek küçük olmadığını, bu gün mevzuyu ebru dahil 3-4 kişiden daha duyunca görmüş oldum..

    sınıf çalkalanıyor gibi görünüyordu..ee, milletin ağzı torba değil ki büzesin.. zaten millet olay olsun diye bekliyor aq..

    bu arada yanlış anlaşılmasın, milletin gelip de bana söylediği yok "bunlar kavga etmiş" bilmem ne diye..ben duyuyorum konuşmaları, kulak misafirliği gibi..

    bana direkt olarak söyleyen sadece ebru ve necati oldu,

    ebru, "senin kankalar kavga etti bugün" diyerek beni epey gıcık etmeyi başardı..
    necati ise, "abi ayşenle ozan, tartışmış galiba, duydun mu?" gibisinden temkinli bir şekilde içindekini çıkarttı,
    Tümünü Göster
    ···
  2. 252.
    +7
    ben de, "beni enterese etmez, beter olsun amklar" diyerek kendimle çelişen gülücüklü cevaplar verdim..

    evet..
    beni enterese etmezdi,
    ama hoşuma da gitmedi desem yalan olurdu... bir zamanlar bana kapasitelerinin üzerinde acılar yaşatan bu iki vasat ve değersiz varlığın, şimdi kendi başlarını yemesi hoşuma giderdi..

    kimin gitmezdi ki?

    hım..

    alper in gitmezdi..

    ama benim hoşuma gitti işte..

    ve sanırım, bir süredir kendime sorduğum soruların da cevabını bulmayı başarmıştım o gün..

    ama ortaya yepyeni bir soru çıkmıştı bu sefer.. yepyeni bir "sorun"...
    cevaplanan sorum, yani "acaba ayşeni gerçekten sevmiş ve bana attığı kazık yüzünden mi böyle kötü etkilenmiştim? yoksa zaten benim tak yoluna giresim vardı da, bu olay bahanem mi olmuştu?" sorusu, nihayet cevabını bulmuştu..

    benim ayşeni sevdiğim filan yoktu beyler.. yani, sevmiştim tamam ama, öyle aşık filan olmamıştım.. sadece, biraz fazla hoşlanmıştım.. aşık olan alperdi.. onun, sinem e olan aşkı, katıksız, yalansız ve tamamen gönüldendi..,işte bu yüzden, kız ona hayatının kazığını dahi atmış olsa, başına kötü bir şey gelsin istemez, geldiğinde de üzülürdü.. zaten o olaylar neticesinde, en çok o üzülmüştü...

    oysa bana bakın! ayşen mutsuz olacak diye, neredeyse zil takıp oynayacağım!

    uzun süredir cevaplandırmaya çalıştığım, ama bir türlü objektif yaklaşamadığım bu soruyu, böylelikle ortadan kaldırmış oluyordum..

    hayır, ayşene en başında bile aslında aşık olmamıştım..

    ve evet, benim, içimdeki şerefsizi ortaya çıkarmak için sadece bir bahaneye ihtiyacım vardı ve, tıpkı franz ferdinand ın avusturya-macaristan tahtının veliahtını vurması, nasıl "sözde" savaş nedeniyse, ayşenin bana attığı kazık da, benim sözde bin olmaya çalışma nedenimdi..

    olmayan bir şeyi yaratmaya çalıştığım filan yoktu benim.. zaten olan, ama sevgi dolu aile ortamı ve iyi geçirilen bir ergenlik dönemi nedeniyle üzeri kapanan, körelen bazı özelliklerimi ortaya çıkarmaya çalışıyordum sadece..

    tsigalko bunca zamandır sadece özüne dönmeye çalışıyormuş...

    bu ani keşfimden ötürü, sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim..

    ama kaygılanmam gereken başka bir mevzu vardı şu anda önümde.. ebru ile olan ayrılma planım..

    eğer ayşen ve ozan ayrılma durumuna gelmişse, ve ben de tam bu olayın üzerinde ebru ile köprüleri atacak olursam... aman allahım, bunun ne kadar korkunç şekillerde yorumlanabileceğini düşünemiyorum bile... of of of..evlerden ırak..

    hay dıbına koyayım ya..ne olurdu bir hafta sonra filan kavga etseydiniz? hem o zaman durum tam tersi anlaşılırdı ve ayşen kaltağı zor durumda kalırdı..

    oysa şimdi ihale bana kalmıştı..

    ilişkimizi ve onun sözde kusursuzluğunu neredeyse tüm sınıf bilirken, böyle bir olayın ertesinde bu ilişkiyi bitirmek, hem ebrunun hem de insanların kafalarında, benimle ilgili, asla düşünmelerini istemeyeceğim türden yargılar oluşturabilirdi..

    gerçi kimin ne dediği çok da gibimde değildi ama, beyler..ne olursa olsun, orası benim sınıfım..ve böyle bir durumun üzerine, orada 2.5 sene daha geçmek bilmez yani..o yüzden aptalca bir hareket yapmamam lazım.. insanların bana karşı en azından nötr olması lazım.. eğer şu anda ve şu durumda ebruyla ayrılacak olursam, içten içe herkes bana kin güdüp "vay huur çocuğu vaayy" diyecektir..

    kendime acımıyorsam bile anneme babama acıyorum..her ne kadar, gözümde değersiz insanlardan gelecek olsa da, bu tarz düşüncelerin hedefi olmayı hak etmiyorlar..

    diyorum ya..bir soru cevaplanıyor, yerine hemen daha zor bir başkası geliyordu başıma..

    şimdi ne halt yiyecektim ben beyler?
    panpalar, söz verdiğim üzere bir kaç part attım, gidip işleri yetiştirmem gerek. anlayışınız ve yorumlarınız için teşekkürler,

    görüşmek üzere *
    iyi geceler panpalar, bu gün dün gecenin üzerine zorlu bir gün oldu, o yüzden çok yoruldum. hikayenin sağlığı açısından yarın akşam devam etsek daha iyi olur. hafta sonu epeyce yazarım diye düşünüyorum, muhtemelen dönemi bitiririz.

    yarın gece görüşmek üzere, yorumlarınız için teşekkürler *
    güzel bir pazar gününden hepinize selamlar panpalar,
    bu gece 23.00 gibi başlarız, uzun bir gece olabilir, depolarınızı doldurun, yedek yakıtınızı da almayı unutmayın. görüşmek üzere *
    takip eden panpalara iyi geceler, ev dolu, çaktırmadan yavaş yavaş yazmaya çalışacağım ;)
    sıkıntı var..

    göz göre göre, sırf daha fazlasını elde edebileceğime kendimi inandırmam yüzünden, huzurumu bozmak üzereyim..

    normalde bu gece ebru ile buluşup, ona kararımı bildirmem gerekiyordu ama bu son yaşananlardan sonra bunu biraz ertelemenin ve biraz tavsiye almanın iyi olacağını düşündüm. ebruyu ekip, ceyda ile buluştum. size bu kızı pek iyi tanıtamadığımın farkındayım, ben, onunla bir araya gelince, kendimi, sanki yıllardır özlemini çektiğim eski bir dostla karşılaşmış gibi hissediyorum..şu son paylaştıklarımızın ardından.. onun bütün gece göğsümde uyuduğu, omzumda ağladığı o gecenin ardından..

    çok derinden ve keşfedilmemiş bir şekilde aramızda bulunan bağın ortaya çıktığı o geceden sonra, ceydayı ciddi anlamda, her dakika yanımda istiyor, onunla paylaştığım her şeyden keyif alıyorum.. acaba bana büyü mü yaptı amk? *

    geceki buluşmamızda da önce biraz hasret gidermiş, sonra da genel mevzulardan konuşmaya başlamıştık. bir şekilde konuyu ebru-ben ve ceyda üçgenine getirdim.. evet doğru tahmin ettiniz, tavsiyeyi isteyeceğim kişi, ceydadan başkası değildi..
    bu sabah sınıfta yaşananları detaylıca anlattım, sonra da fikrini sordum,

    "yani, ceyda, biliyorsun, şimdi ben böyle bir şey yaparsam, tamamen yanlış anlaşılacak.. ebrudan ayrılmam şu aşamada zor görünüyor.."

    kız biraz düşündü.. sonra gülümsedi..ben, onun yanında bu derece rahat konuşabildiğim için hem şaşırıyor, hem de seviniyordum, nasıl bu kadar anlayışlı olabiliyordu?

    "hımm..o zaman onun senden ayrılmasını sağlarsın? ;)"

    "nasıl yani?"

    "bizi anlat?..geçirdiğimiz geceyi, aslında nerede olduğunu? zaten bunları duyunca.."

    içim titremişti.. karşımdaki tehlikeli güzelliğe baktım..tam bir suç ortağı..

    "... iyi dedin de..onu söylemesi de kolay değil ki?"

    "sadece doğruları söyleyeceksin sevgilim?..belki de ilk defa ona karşı tamamen dürüst olacaksın, bir de böyle düşün.. ;)"
    Tümünü Göster
    ···
  3. 253.
    +7
    içimden biraz kızmakla beraber söylediklerine hak verdim.. doğru.. ebruya karşı pek çok kez samimiyetsiz davranmıştım.. daha çıkmaya başladığımızın 2. günü, geceyi başka bir kızla geçirmiş, bunu da güya vicdan yaparak, yarım yamalak ve çarpıcı gerçeklerini örterek söyleyebilmiştim.. daha sonra da pek çok kez, yazın, sırf kendi rahatım ve bencilliğim adına ufak ufak yalanlar ve kaçamaklarıma devam etmiş, bu yılın başlamasıyla beraberse, onu iki ayrı kızla önce düşünsel, sonra da biriyle fiziksel olarak aldatmıştım..

    kendime karşı bile dürüst olmamıştım ki, ona karşı olabileyim.. başından beri, herkesi kandırmıştım..
    biraz daha fikir alışverişinin ardından, ceydanın önerisini kabul ettim. böylece topu ebruya atmış olacak, onu terk etmek zorunda kalmayacaktım..o duyacaklarına kızarak beni terk edecekti..

    "zaten, bunun üzerine bile seni bırakmazsa, o zaman ben aradan çekilir giderim.." dedi ceyda ciddi bir ses tonuyla,

    "gitme.. gitmezsin" diyebildim aniden.. tuzağa mı düşmüştüm ne?
    " gitmene gerek kalmaz çünkü, beni çok seviyor evet ama bunları duyduktan sonra kalamayacak kadar da gururludur ebru" dedim..

    gururlu.. beni seviyor..

    güzel özelliklerini saymak bile içimi acıtıyordu.. acaba bile bile ateşe mi yürüyordum? ne vardı sanki huzurumu bozmasam?

    kafamda uçuşan son tereddütleri, ceydanın teredütsüz öpücükleri alıp zütürmüştü,

    "hayatım, saçımı boyatmayı düşünüyorum, senin de fikrini almak istiyorum ;)"

    çakma sarışınlıktan vazgeçmeye karar vermişti anlaşılan.. kızların genelde bu tarz şeyleri sorma huyu yoktur, bildiklerini okur, değişimlerini kafalarına estiği gibi yaparlar ve karşılarındaki erkeğin bunu sorgusuz sualsiz kabullenmesini ve beğenmesini beklerler..

    ama ceydanın genellemelerin çok dışında bir kız olduğunu hepiniz biliyorsunuz,

    omuzlarına dökülen dalgalara baktım.. gözlerini, yüzünü, beyaz tenini inceledim..ne yakışırdı ona? bize?
    saçlarını okşadım, gülümseyerek, gülen gözlerinin içine baktım;

    "kızıl olsun.."
    şimdi biraz ileriye sarmak istiyorum,bir hafta sonraya yani ebru ile nihai konuşmamızı yaptığımız o geceye gideceğiz..

    öncesinde, kontakta olduğum insanlara ve onların son durumlarına genel bir bakış atalım istiyorum;

    bir zamanlar kardeşim gibi olan, şimdiyse benden binlerce kilometre uzakta, ve muhtemelen benden binlerce kat daha mutlu bir hayat yaşayan eski kankam okanla başlayalım,

    okanla hafta da 2-3 kez msn üzerinden görüşüyoruz.. enternasyonel ilişkisi devam etmekte, kanadalı yengemiz ile gayet mutlular, okula ve ülkeye iyice alışmış.. alışır abi..o adam her yere uyum sağlar.. bunca zaman oldu, hala daha okan kadar babacan, mantıklı, olgun, adam gibi bir adam daha görmedim. adam sanki dünyaya iyilik ve karakterlilik timsali olmak için gelmiş aq..nasıl bu kadar düzgün olunur, imreniyorum..

    uzaktan ve sadece harflerle konuşuyor olmak bile içime tanıdık bir sıcaklık ve dostluk duygusunun dolmasına yetiyor.. kesinlikle bağlantıyı kesmeyeceğim bir adam işte..

    dahası, bu yaz beni amerikaya çağırıyor.. müthiş şaşırmak ve sevinmekle beraber, net bir şey söyleyebilecek durumda değilim, antalya, ankara filan değil aq, amerika orası.. resmi ve gayri resmi (ailesel) bir düzine izin ve işlem gerekiyor, öyle ha deyince kalkıp gidilecek bir yer değil yani..
    yine de biz hayırlısı diyelim *

    sonra tolga var tabi,

    şimdiki kankam, okan gibi dinlendirici ve güvende hissettirici bir havası olmasa da, tam anlamıyla aynı dilden konuştuğum bir adam,(en azından normal karakterimin aynı dilden konuştuğu diyelim.. anormal olanla konuşabilen tek kişi ceyda.. belki biraz da alper..) hatta aramızda kendimize özgü bir dil yarattığımız bir dostluğumuz var,
    leb demeden "çorum" diyebilir hale gelmişiz..
    ortak zevklerimizin çokluğu ve tolganın da stabil, sakin bir adam olması dolayısıyla, aramız son derece iyi.. sanırım tek kötü özelliği beni biraz fazla yargılaması..

    eskişehirdeki gecelerimi anlattığımda epey kızdı, resmen baba moduna girdi, bir ensemi tokatlamadığı kaldı aq..sanırım bana olan sevgisinden ötürü böyle yapıyor zira benim bile bile kendi huzurumu bozmak üzere olduğumu, dışardan bakan bir göz olarak çok daha rahat bir biçimde görebildiği aşikar..

    ceyda ile başlayacak olan (hatta başlamış olan) ilişkime kesinlikle onay vermiyor ve "abi ikiniz bir aradayken ben de orada olmak istemiyorum, hiç şekilde.." diyerek tavrını koyuyor.. anlayacağınız ebruylayken olduğu gibi 2 ye 2 takılma durumları yalan olacak..

    ebru demişken, tolganın bu tepkisinin sebebi, biraz da ebruya (nilayla işi bağlamasına yardım ettiği için) olan sempatisi ve kendini borçlu hissediyor oluşu olabilir..

    yine de tolga hala benim 1 numaralı kankam ve seneye eve çıkma konusunda konuşup hemen hemen anlaşmış bulunuyoruz..bu konuda ilerleyen bölümlerde detaya gireceğim..
    bir başka yakın arkadaşım, alper var..

    beni biraz daha farklı bir biçimde algılayabilen, benimle benzer geçmişe sahip, tolga ve okan ın aksine epey hareketli, ama yine, iyi kalpli bir adam olan alper..

    beraber eğlendiğim, pek çok şey paylaştığım bir çocuk. onunla olmak keyifli, dertten, tasadan uzak ve her zaman yeniliklere açık bir durum. sayesinde pek çok insan tanıdım, onlardan biri, şimdi sevgilim oluyor.
    alper bu duruma epey şaşırmış olmakla beraber, en azından artık rahatsız olmuyor, sonuçta ne olursa olsun, artık birilerini aldatmak zorunda kalmayacağım ve ceyda ile yaşadığımız şeyin de bir adı olacak. böylece o da "yanındaki kızı koruması gereken adam" görevini yapabilmiş olacak.
    ilayda ile ayrıldılar.. çok da üzülmedim açıkçası.. kız, takımın pas trafiğini yavaşlatan selçuk şahin gibi dıbına koyim.. aradan çekilmesi iyi olacak.. böylece alperle bir araya geldiğimizde artık daha az kasarak ve daha çılgınca takılabiliriz... ben, çılgın sevgilim.. isimleri lazım olmayan bir kaç çılgın kız daha..her seferinde yeni yüzler.. yeni ortamlar..
    bir de sınıfta yeni bir elemanla tanışmış, ben de tanıştım, nurettin diye bir çocuk.

    artık ilayda ile oturmadıkları için (hatta mümkün olduğunca birbirlerinin olduğu tarafa bile bakmıyorlar), sınıfın dolu olduğu bir gün bu çocuğun yanına oturmuş, öyle muhabbet olmuş filan.. normalde belki dikkatini bile çekmeyecek bir adamla, böylece arkadaş olmuşlar..
    bu nurettin dediğim çocuk, tam bir karikatür aq..saçlar kıvırcık, sakallar kıvırcık, siyah çerçeveli gözlükler, sevimli bir surat..
    hani birinin yüzüne bakınca, "la bu bebe iyi bir çocuğa benziyor" dersin ya, aynen öyle, ılımlı, sakin, sevimli bir adam,

    hatta ben kendisine tanıştığımız aman,
    "kardeşim sen makinecilere benziyorsun daha ziyade, böyle saç sakal gözlük filan " deyip gır gır geçmiştim, adamın hoşuna gitti aq *

    makineci nurettin,

    bu ismi de ilerde epey duyacaksınız.

    ve yakın kontakta olduğum, son hemcinsim, necati, namı diğer "neco"..
    necatinin serhat ve binlerinin ne mal olduğunu anlamasının ardından, soluğu yanımda alması ve beni orada yaşadığı bazı durumlar hakkında -ayrıca muallaklerin hakkımda, kendi aralarında ve başkalarına karşı konuştuğu bazı şeyler hakkında- bilgilendirmesi de, ona yeniden kucak açmamda etkili oldu.
    necati için en başlarda bir şey söylemiştim, hatırlarsınız.. hani, böyle varlığı sanki pek bir şeyi etkilemiyor gibi görünür, ama olmadı mı da arasınız, "lan neco da burda olaydı keşke" dersiniz.. öyle bir adam, her eve lazım *

    düşman cephesine gelince... (ilk okullu gibi hisettim kendimi böyle deyince * )
    ozan pekekenti, ayşen ile işleri bir şekilde yoluna koymayı başardı.. artık nasıl yavşaklıklar ettiyse, bir kaç günlük dargınlığın ardından, nihayet son cuma günü yeniden yan yana görüldüler.. böylece insanların dilinde dolanan dedikodular da biraz azalmış oldu.. bense yiyeceğim halt öncesi biraz daha rahatladım.. normalde benim de sıkıntım olmasaydı, aralarının bu kadar çabuk düzelmesine üzülürdüm tabi..

    dıbına koduklarım..

    çocukla benim, zaten ayşen öncesinde de muhabbetim yoktu* * , sonrasında hiç bir şekilde olmadı.. göz göze bile gelmiyoruz sınıfın içinde, birbirimiz yokmuş gibi davranıyoruz.. zaten ufak bir elektriklenme de tekme tokat girişme potansiyelim var ki, bu hiçte bana uygun olmayan bir tarz. ben genelde laflarımla dövmeyi tercih ederim insanları..hak ettikleri takdirde..

    ve tabi bir de serhat denen sivri kafa var..
    Tümünü Göster
    ···
  4. 254.
    +6
    yumruğu yedikten sonra sesi kesildi, artık yanımdan geçerken yerdeki parkeleri sayıyor filan ama ben hala kendisinden bir yılanlık, son bir intikam ısırığı bekliyorum.. kendisine karşı her daim tetikteyim..bu adam, öyle bir adam ki..her şeyi yapar.. üzerinize her türlü iftirayı, pisliği atabilir, sizi her türlü oyuna ve kumpasa sokabilir.. öyle bir yılan..
    yemin ediyorum, sınıfta çantamı, ceketimi bile bırakmıyorum, sırf bu şerefsiz bir şeyler yapar diye, ne bileyim, başkasının eşyasını alır, benim çantama atar matar..
    her şey beklenir böyle tiplerden, beyler size de lafım şudur, her şey olabilirsiniz.. kavgacı, arsız, küfürbaz, tembel hatta yalancı..her şeyi..her türlü kötü özellik bulunabilir karakteriniz de, ama lütfen "sinsi" olmayın.. kurt olun, kaplan olun, köpek balığı olun hatta köpek olun ama "yılan" olmayın..

    necatiden duyduğuma göre, benim yumruk olayından önce, yani geçen sene, arkamdan sınıftaki kızlara filan demediğini bırakmamış ( başta nilayın tayfasına ve diğer tüm herkese).

    adam kimle tanışsa, kimle muhabbet etse, hangi kızla bir şekilde iki lafın belini kırsa, bir şekilde konuyu bana getirmiş, kötülemiş de kötülemiş..

    ne ayran gönüllülüğümüz kalmış, ne artistliğimiz kalmış, ne ulaşılamayan adamlığımız, kompleksliliğimiz kalmış...

    yok efendim işte, önce ceylin e yazmışım (külliyen yalan.. hatta bence kendisi ona göz koymuştu amk gibiği) sonra ebruya yazmışım (bu da yine elinden kaçırdığı hatunlardan biri) o ara gitmişim ayşen e yazmışım, mineyle çıkmışım, onla çıkarken başka hatunlara yavşamışım..

    lan huur çocuğu, bir kere, benim ceylin e en ufak bir ilgim olmadı, benim hedefim belliydi,
    sonra, ebru, kendisi bana karşı hisler besliyordu..ben nötrdüm (o zamanlar)
    ayşeni zaten elde edemedim..

    ee, ola ola bir mine ile münasebetimiz oldu.. onunlayken de ufak bir kaçamak yaptıysam, bu onu ve beni ilgilendirir, sana ne? sınıfın gerisine ne??

    şimdi anlaşılıyordu, neden milletin beni öyle dışladığı, soğuk soğuk bakışlarla kendilerinden uzaklaştırdığı.. huur evlatları arkamdan resmen kuyu kazmış.. beni milletin gözünde yavşak moduna sokmuş.. yavşağın kralı kendileri olduğu halde hemde..
    @3249, o dersi tek de geçmiştim ayıptır söylemesi :p
    şaka bir yana, mühendisliği, okuyan bilir aq ;)
    hayatımdaki, karakterime şekil veren adamlar, iyisiyle kötüsüyle, bunlardı işte.. babamı bu gruplardan tenzih ediyorum, kendisi gözümde her daim kingdir, bir tanedir.. dediğim gibi, benim prensliğime dair bazı şüpheleri var, ama bunları artık epey azalttığıma inanıyorum.. yakın zamanda da inşallah askerliktir, evliliktir filan aradan çıkarıp, torunu kucağına verince, artık benim yetişkin bir erkek olduğuma tam anlamıyla inanacaktır *

    peki ya hayatımdaki kadınlar?..ah..şu kadınlar.. hayatımıza giren ve çıkan, bizler için olmazsa olmaz olan karşı cinslerimiz.. gerçekten o kadar ihtiyacımız var mı onlara? sanırım var..ama onlardan dolayı değil.. kendimizden dolayı ihtiyacımız var.. onları yücelten ve hayati bir ihtiyaç olarak gören, güzelliklerine değer vererek anlamlandıran, bizleriz..

    üstad cemil meriç der ki,
    "her kitap bir şehre benzer, her şehir bir kadına. kitaplar, kadınlar, şehirler metruk kervansaraylar gibi boş. onları dolduran senin kafan, senin gönlün"

    ve yine bir başka üstad, aşık veyselden, hepimizin bildiği şu efsane dörtlük,

    güzelliğin on par'etmez,
    bu bendeki aşk olmasa.
    eğlenecek yer bulaman,
    gönlümdeki köşk olmasa.

    işte benim kadınlarım da, beni aklımın ve gönlümün bir yerinden yakalamış olan kadınlardı..ya da benim, düşerken, kendi aklım ve gönlümle tutunduğum kadınlar..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 255.
    +6
    peki kimdi bu kadınlar?

    en başta ayşen vardı..
    sevdiğim..ilk kez bu kadar sevdiğim.. ciddi anlamda değer verdiğim ve büyüdüğümü hissettiğim.. bana büyüdüğümü, artık sevebileceğimi, aşık olabileceğimi gösteren, bana şarkılar söyleten kadın..

    beni bir bebek gibi savunmasız..ve dilsiz bir şekilde bırakıp bir başkasına gittiği gün, daha o gün lanet etmiştim ona.. sevmedim diyordum şimdi..ben değil miydim oysa, onu düşünmekten geceleri uyuyamayan? herkese zulüm gelen o sendromlu pazartesi günlerinde okula yürüyerek değil, uçarak giden? onu gelinliğinin içinde bile hayal eden?..

    benim için bir bahaneden ötesi değil diyordum şimdi.. hayat işte..

    sonra mine girdi hayatıma, daha doğrusu ben onun hayatına girdim diyelim.. belli ki, daha ne aşkı, ne de acısını tanımayan bu saf kızı, sırf yeniden doğrulabilmek, doğrulduğum yerde durup dinlenebilmek için kullandım..ve inanın sonunda çok ama çok utandım..bir başkasınınkini kırınca, kendi kalbim tamir olur sandım.. yanıldım..
    fena halde yanıldım..

    ceren, kaltağının üzerinde şimdilik durmak istemiyorum.. göğüsleri ve paçoz arkadaşının dolgun kalçası için minnettarım..
    zaten daha kendisiyle işimiz bitmedi, bu hikayenin içinde tek kullanımlık isimler pek azdır beyler.. eğer birinde bahsetmiş ve onunla yaşadıklarımı önemli addedip paylaşmışsam, bilin ki en kötü ihtimalle oynayacağı 1-2 sahne daha vardır..her an her yerden çıkabilir.. ceren de tuhaflığına yakışır biçimde, olmadık zamanlarda, olmadık şekillerde çıkacak karşımıza..

    şu aralar konuşmuyoruz, daha doğrusu sadece göz göze geldiğimizde bana pis pis bakmakla yetiniyor..

    tuğçe ve sedayı hatırlarsınız.. kafa kızlar bunlar.. epey münasebetimiz olmakta ve olacak.. kapalı olan tuğçeye de artık eskisi kadar önyargılı değilim, cana yakın ve anaç tavırları ile beni yumuşatmayı başardı, seda zaten apayrı bir olay,
    gözü epey yükseklerde, ne istediğini bilen (ya da bildiğini sanan) bir kız, sıkı çalışıyor, ama bunu, zütüne ve göğüslerine güvenen hemcinsleri gibi, boya küpüne düşüp erkek peşinde koşmak olarak algılamayın..o, zekası ve çalışkanlığı ile tavlayabileceği, yine kendisi gibi zeki ve başarılı bir adamın peşinde..
    bana karşı epey openmind oldu kendisi, samimiyetimiz arttıkça bu tip konulardan epey konuştuk, idealindeki erkek modelini, hayal ettiği hayatı vb. hepsini anlattı,
    kariyer kadını olacak belli..ve o kariyerine de şimdiden klüplerde görev alarak başladı diyebiliriz..

    bu iki kızla da epey anımız var..
    biraz canlılık gelsin ;)
    http://fizy.com/#s/1agyjt

    minenin arkadaşı elif vardı hatırlarsınız..hani şu siyah-beyaz uyumunun yakıştığı, tehlikeli güzellerden..
    kendisini, aramızda geçen gecenin ardından bir kaç kere daha gördüm, sınav zamanları ya da akşama kadar süren derslerin çıkışında filan..
    beni gördüğünde selam veriyor, ayıp olmasın diye iki kelime konuşuyoruz ama hatunun benden pek hazzetmediğini biliyorum..kankası mine ile olan olaylı ayrılığım mı, yoksa aynı koltukta kafa kafaya geçirdiğimiz o gece mi buna sebep oldu bilmiyorum ama yüzünde, beni ne zaman görse "ah seni senii.." tarzı hesap soran, onaylamaz bir ifade var..
    neyse, pek de gibimde değil doğrusu..

    sonra, ayşen two var bir de, hayatımda ilk defa canlı "am" görmeme vesile olduğunda ötürü, kendisine burada* yer vermesek olmazdı diye düşünüyorum. tabi o amı gibememem beni epey kızdırmıştı, orası ayrı.
    o gubidik gecenin ardından kendisini bir kez daha görme fırsatı buldum:

    karşı kaldırımda

    yanımdan nasıl uçarak geçtiğini tarif bile edemem..muhtemelen o beni çok daha erken gördü, zira ben o ara ebru ile ilgileniyordum, eminim ki değiştirilebilecek bir yol olsaydı, yolunu değiştirirdi kesinlikle..

    rezilliğin daniskası..bir erkekle, ya bu duruma hiç gelme, ya da geliyorsan da sonunu böyle getirme... "gerizekalı kız" mantığı..etrafa hava yapayım derken az daha postu deldiriyordu..

    yine de hayatıma girdiği için pişman değilim, güzel dakikalar geçirdik, sağolsun..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ayraç pampa
      ···
      1. 1.
        +3
        entriyi silimde yerini bulama
        ···
      2. 2.
        0
        Panpa yapma be kansks şaka maka 3 gündür nefessiz okuyorum nerdeyse ne kadar var bitmesine
        ···
    2. 2.
      0
      Dkxlmdşxmdşxmd
      ···
  6. 256.
    +9
    ah..evet.. ayşegül..

    çözülmesi gereken bir başka problem daha.. fazlaca yakınlaştığım bir kadın daha..

    ebruyu zihnen aldattığım bir diğer kız..

    ceydadan epey farklı ama,

    oldukça farklı..

    şu bizim, "ev kızı" diyebileceğimiz modelin, üniversiteye ve etrafa uyum sağlamaya çalışan modeli..
    biliyorum.. biliyorum..bir şekilde kendimi kaptırıp, ona da gerekenden fazla yaklaştım.. defalarca buluştuk, pek çok şey paylaştık..

    ama artık seçimini yapmış bir adam olarak, bu kızdan kurtulmam epey kolay olacak.. zira bu kızın tarzını size şöyle tarif edebilirim (ki bence siz zaten "ev kızı" dediğim anda beni anladınız)

    ayşegül ile, takılırsınız,
    defalarca dışarıya çıkarsınız, defalarca buluşur, her türlü konudan konuşur (bel altı hariç) ve sevimli bir flört aşaması yaşarsınız..

    ama inanın bu flört aşaması bitmek bilmez..
    onunla pek çok gece mesajlaşırsınız.. havadan sudan şeyleri, sanki ilk defa duyuyormuş gibi ilgiyle birbirinize anlatırsınız..

    konuştuğunuz ve yazdığınız her şeye dikkat edersiniz, keza kız, sevimli hallere bürünse de
    son derece ciddi ve olgun görünür..

    ayşegül gibi kızlarla takılmaya başladıktan sonra, ilk 2-3 ay içinde asla bir birliktelik teklifi yapamazsınız, yapmamalısınızdır..

    zira böyle bir şeyi yaparsanız, sizi ölesiye seviyor bile olsa "hazır değilim", "daha birbirimizi tanımıyoruz" , "çok ani oldu bu" gibi, o an için reddeden, ama açık kapı da bırakan şeyler duyarsınız sadece..

    bu tip kızlarla bir şeyler yaşamak istiyorsanız, çok sabırlı ve bol mesaj hakkı olan bir adam olmanız lazım.. çünkü hatun, sizi tanımak adına, olup olmadık zamanlarda, olup olmadık şeyler konusunda fikrinizi almak ister,
    gecenin bir yarısı,
    "sence kırmızı elmalar mı daha güzel yoksa yeşiller mi?" benzeri soruları yanıtlamak zorunda kalabilirsiniz (tamam, bu kadar saçma olmayabilir * )

    bu kızlar, adı konulmamış flörtünüzde, sizin geçtiğiniz her engel ve verdiğiniz sınav sonrası, "evlenecekleri adam"a bir adım daha yaklaştığınızı düşünür ve ilişkinizi çok ciddiye alırlar..
    işte bu yüzden, bu ciddiyeti kendilerine dahi itiraf edemediklerinden ötürü, bir türlü ona isim vermek istemezler, siz artık "sevgili olsak ya?" dediğinizde, tamamen hazır ve dünden razı olmalarına rağmen gak guk eder, erteler, sanki "sevgili" olunca, her şeyin büyüsü bozulacak, havası kaçacak zannederler..

    kısmen haklılar..

    işte tüm bu nedenlerden ötürü, ayşegülle irtibatı kesmek çok daha kolay olacak, çünkü peşimden koşacak bir kız değil, peşinden koşulacak, koşulması gereken bir kız..

    soğuk yanıtlayacağım bir kaç mesaj,
    bir bahane bulup reddedeceğim bir buluşma teklifi,
    gördüğümde ayak üstü, acele ile verilecek bir selam,
    bu işi bitirmeye yetecektir.

    ondan sonra, bir sonraki adımı (özürü ile beraber) benden bekleyecek..
    ama öyle bir adım olmayacak tabi..

    dahası, ben sınıf içinde ceyda ile samimi görüntüler verirsem, zaten tamamen olay kapanacaktır- kapanmış gibi görünecektir-

    benim elimde ise, büyümeden savuşturduğumu iddia ettiğim bir tehlike, ama aslında erken ve henüz çok kat çıkılmadan olsa bile, sonuçta yıkılmış bir hayal kalacak.
    ayşegül ü de üzeceğim için üzgünüm..ne derece etkilenir bilmiyorum..ama bunu hak etmediğini biliyorum..

    tıpkı ebrunun da hak etmediği gibi..
    ebru..

    daha önce de söylemiştim sanırım.. beni onun gibi seven bir başkasının daha var olabileceğine bile inanmıyorum..
    yaptığım onca hödüklüğe, zütlüğe rağmen.. bütün gururunu ayaklar altına alarak, adeta beni utandırarak.. yüzüme vura vura sevmişti beni..

    tuhaf olanı, benim de onu şu son bir kaç güne kadar sevdiğimi sanmamdı.. aşkı o kadar büyüktü ki, ikimize de yetmişti.. beni de inandırmıştı onu sevdiğime, sevebileceğime..
    ne yüce bir gönül..ne duygu dolu bir kalp..
    ve ne saplantılı bir beyin..

    bu kadar sevgi normal değildi beyler..bu kadar arzu.. bakın ben, daha ilk falsosunda ayşenden nefret eder olmuştum.. herhalde benim ebruya yaptıklarımı o bana yapsa, şimdiye kadar pencereden filan atmam gerekirdi..

    muhtemel ayrılığımızın sonrasında, ebru kendine zarar verecek bir saçmalık yapmaz diye umuyorum.. demi beyler? yani..ne olursa olsun.. kocaa kız.. bebek değil ki?

    bu salakça düşünceyi hemen aklımdan uzaklaştırdım.. sanırım alper in hikayesi yüzünden düşündüm bu şekilde.. ebru o liseli kaşar kadar mal değildir, artı ben onu hamile filan da bırakmış değilim yani..

    yine de çok üzgünüm.. bunun sonu böyle olmamalıydı.. kendi adıma, gelecekte yaşayacağım mutluluklar ve maceralardan ötürü sevinçliyim tabi.. keşke bunu, beni seven kadını karanlıklara terk etmeden yapabilseydim.. onunla yapabilseydim..
    ve son olarak, ceyda..

    kadınım.. nihayet..ruh eşim midir, bilmem, ama kafalarımızın aynı şekilde çalıştığı belli.. bunu geliştirebiliriz..

    onunlayken,

    çok rahatım beyler.. bilemezsiniz.. sanki yıllardır berabermişiz gibi hissediyorum..onu her görüşümde, beni her öpüşünde, sanki uzunca bir süre tuttuğum nefesimi nihayet vermiş ve yenisini almış gibi oluyorum..
    bana umut ve gelecek vaat ediyor.. sonunda beni asla sorgulamayacak, olduğum gibi kabul edebilecek bir kız bulabilmiş olmama (dahası, onun beni bulmuş olmasına) inanamıyorum.. sizce bu kader değil de nedir?

    sanırım tanrı, artık daha fazla insanın canını yakmamı istemediği için, dinsizin hakkından imansız gelir misali, bana onu gönderdi..

    "daha fazla insan kurban etme" dedi.."al, sana bir ömür seni anlayabilecek bir eş"

    şey.. aslında belki de umrumda bile değildir.. dünya da ilgilenilmesi gereken onca şey varken allah benim gibi bir gibikle neden zaman kaybetsin?

    yine de olayı buraya bağlamak hoşuma gitmişti..ne bileyim, böyle, daha tiyatral bir hava veriyordu.. anlam katıyordu..

    ceyda, tanrıdan bana bir hediye..

    koyu kızıla boyattığı dalgalı uzun saçlarıyla, tam anlamıyla bir alev topuna dönüşmüş durumda.. istediği her şeyi yakabilecek, yapabilecek güçte bir alev topu..

    onu koluma takıp şehrin sokaklarını alt üst etmek için sabırsızlanıyorum..

    ama öncesinde halletmem gereken son bir iş,

    teslim etmem gereken son bir hak daha var..
    Tümünü Göster
    ···
  7. 257.
    +8
    ebruyu, daha önce gitmediğimiz, gürültülü kafelerden birine zütürdüm.. kafama çanta yeme, yüzüme içecek fırlatılma ihtimaline karşı, ücra bir masa seçtim.. bana öyle bir şey yapar mı bilmiyorum..ama en az ikimizden birinin kendini rezil edeceğini varsayıyorum.. zira birazdan konuşulacak olan şeyler, normal iki sevgili arasında konuşulmaması gereken türden..onu bir kafeye getirmekle de iyi mi yaptım bilmiyorum..
    insan başka nerde söyleyebilir ki, ayrılmak istediğiniz? sokağın ortasında mı söylemeliydim..
    bilemiyorum..
    bu gece bu işi yapabilir miyim..onu bile bilmiyorum..
    bu gecelik burada bitirelim, takip eden panpalara iyi geceler, yarın gece görüşmek üzere *
    bir de son bir ayrıntıyı tekrar etmek istiyorum,

    "nasıl bu kadar soğukkanlı yazabiliyorsun amk" gibisinden mesajlar aldım, sanırım şu terk etme sahneleriyle ilgili..

    buradaki düşüncelerimin hepsi değişken ruh hallerinin ürünüdür ve bir noktaya kadar devamlı değişmeye devam edecekler. o yüzden erken yargılamamakta fayda var, nihayetinde, henüz hikayenin yarısına bile gelmedik ;)

    tekrar iyi geceler.
    iyi geceler panpalar, gece yarım gibi geleceğim, görüşmek üzere *
    tekrar iyi geceler panpalar, birazdan başlıyorum.
    bu gece pek yazamayacağım, yarın gündüz telafi ederiz panpalar
    ebru ile mekana gitmiş, her zamanki gibi havadan sudan konuşuyoruz.. sanki birazdan ayrılmak isteyeceğini söyleyecek olan adam ben değilim aq..

    ve olay şu ki, kızın da üzerinde ekstra bir sevimlilik var bu gece, sanki farkında olmadan yaptığı son bir çırpınış gibi..
    güzel gülüşü, gözleri, saçlarının, ahenkle omuzlarına ve oradan da koynuna doğru dökülen kahverengi dalgaları..
    oturuşu, kalkışı, konuşması..
    her şeyi çok güzel bu akşam, her zamankinden de güzel.. hiç olmadığı kadar mutlu görünüyor yanımda, omzuma yatıyor, yanağımdan öpüyor, tatlı tatlı..

    telefonum titredi,
    bozuntuya vermeden baktım, ceyda "iyi şanslar" diliyordu.
    ebru sordu,
    "kimmiş hayatım?"
    "telsim * kampanyamıza katılmak ister misin diye soruyorlar"

    gülüştük,

    "sahi, ben senin yazdığın mesajların hepsini saklıyorum biliyor musun?" dedi.

    "oha, binlerce vardır, nasıl sığıyor telefona?"

    "telefonda değil ki? hayatım * ajandaya yazıyorum"

    nasıl yani? yok artık... ona yazdığım her şey, dahası bütün yalanlarım, bir de kalem kağıt ile kayda mı tutuluyordu? inanılır gibi değil..

    şaşkın şekilde gülerek,

    "ne..na..vay be * ... neden peki?"

    "bilmem * hoşuma gidiyor yazdıkların, şiir gibi oluyor hele bazıları..bir de tabi, sen benim ilk ciddi erkek arkadaşımsın, o yüzden ilersi için hatıra olsun istiyorum.. senin hoşuna gitmedi mi yoksa bakiyim? ;)"

    "gi..gitti.. şaşırdım sadece.."

    "kızlar yapar böyle şeyler ;)"

    sadece senin gibi sevecek kadar deli olanlar belki.. hepsi değil..
    muhtemelen bu geceden sonra hışımla yırtılacak ve yakılacak olan ajandanın kim bilir kaç sayfası doludur diye düşündüm,
    ve işte o gece, en azından ebruya olan saygımdan ötürü bazı mesajlarını sim de saklama kararı aldım, ayrıca 2. dönemden itibaren başlayacağım günlük tarzı şeyin de çıkış noktası burası oldu..
    yapamayacağım sanırım..en azından bu gece.. eğer yüzümü ve mimiklerimi kontrol edebilmeyi öğrenmemiş olsam, çok daha zor bir gece olabilirdi benim için, kafamın içinde çarpışan duygu ve düşünceler yüzünden ortalık savaş alanına dönmüş durumda, yine, yeniden..

    "ehliyet alıcam bu sömestr" dedi, "babam araba için şimdiden araştırmaya başladı bile * "

    "oo iyimiş"

    "gezdiririm seni, şöför nebahat mod on" kahkahalarla güldü, ben de eşlik etmeye çalıştım..

    ne güzel hayalleri vardı öyle,
    hatıra olsun diye yazılan ajandalar,
    arabayla gezmeler..
    biraz daha konuşsa, belki çocuklarımızın isimlerine bile gelebilirdi mevzu..

    ya şimdi yapmalıydım bu işi, ya da asla yapamayacaktım..

    ama burada değil..

    "ebru, kalkalım mı canım ne dersin?"

    "farketmez, ama daha yeni geldik sayılır, gitmeyeceksin ya?"

    "yok, şey, bankımıza gidelim diyorum?"

    duygusal ve fiziksel olarak pek çok şeyi paylaştığımız, üzerinde isimlerimizin kazılı olduğu o klagib tahta bank, bu işi bitirmek için en uygun yer gibi göründü gözüme..

    bendeki rahatsızlığı ve banka gitme isteğini yanlış yorumlayan ebru,

    "hımm, birileri azdı galiba?" deyip kıkırdadı.. belime sarılıp boynuma bir öpücük kondurdu.. emin olun oraya bir ok saplansa daha az acı hissederdim.. midem yanmaya başlamıştı.. birazdan yapacağım şeyin ağırlığı altında eziliyor, ama bir yandan da bu yükü bir an önce omuzlayıp, cefası neyse çekmek ve nihayet, ceydaya kavuşmak için sabırsızlanıyordum..

    çok sancılı ruh halleri bunlar.. allah düşmanıma bile vermesin..

    sarmaş dolaş çıktık kafeden, aşıklar yoluna kadar biraz yolumuz vardı,
    aşıklar olarak girip,
    parçalanmışlar olarak çıkacağımız o sokağa gidene kadar, attığım her adımda beynim beni sorgulamaya devam etti..

    "tsigalko? umarım ne yaptığını biliyorsundur.."
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Bir önceki partta anneme babama sövdürmeyim yazmış ama tam bir huur çocuğu gibi davranmış iğrenmeye başladım amk midesizi hayatını gibeyim
      ···
  8. 258.
    +6
    banka vardık, her zamanki gibi boş ve son kez "bizim"...

    oturunca ebru gülümsemeye başladı, sırnaşmamı bekliyordu, bense, "ebru, seninle bir şey konuşmamız lazım" demekle yetindim, ciddi olması için çaba sarfettiğim bir sesle, çünkü nedense ağzımı açınca, sesim küçük emrah gibi çıkacak sanmıştım.

    gülümsedi, onu, bir şey konuşmak için bankımıza getirmiştim..bu şey, ciddi ve güzel bir şey olsa gerekti.. ilişkimizde bir sonraki aşamaya mı geçiyorduk yoksa?

    umut ve mutlulukla gözlerimin içine bakarak,

    "konuşalım hayatım" dedi, şaşkın görünmeye çalışıyordu,
    her kız gibi o da, benden birazdan duyacağını sandığı, ilişkimiz hakkında "ciddi ve güzel" şeyler öncesinde, sanki bu durumu tahmin edemiyormuş gibi görünmeye çalışacaktı..

    duymayı beklediği sözlerin ardından, "ay, çok ani oldu, çok hoşuma gitti ama çok da şaşırdım" tarzı mutlu ama tedbirli cümleler kuracak, öyle hemen uçuş moduna geçmeyecekti..

    oysa ben..pff.. inanın bunu nasıl cümlelere dökebilirim bilmiyorum.. bildiğim tek şey ise, bir daha asla bir kızla bu duruma gelmeyecek olduğumdur,

    terk etmek, terk edilmekten çok daha zor beyler.. hele ki bunu sizi sevdiğine inandığınız birine yapıyorsanız.. resmen kendi kendinizi lanetliyor, damgalıyorsunuz.. kendi kendinizden damga yiyorsunuz.. suçlu gibi..ki suçlusunuz da zaten..
    arkadaşlar bu gece pek iyi hissetmiyorum, yarın gündüz vakti açığımızı kapatırız, görüşmek üzere iyi geceler..
    iyi akşamlar panpalar,
    bu gece 00.00 gibi geleceğim, bütün açığımızı kapatacağız, size sürprizim var ;)

    başlık altında görüşmek üzere.
    kaldığımız yerden devam panpalar..
    http://fizy.com/#s/1n2hao

    nihayetinde, günlerdir kaçtığım, ertelemek için türlü bahanelerin ardına sığındığım o bedbaht an gelmişti. derin bir nefes aldım..

    düşündüm de, "ebru, senden ayrılmak istiyorum" deyip bitirmek çok daha kolay olurdu..ama birazdan anlatacağım şeylerin ağırlığı, direkt ve sebepsiz bir ayrılık isteğinden çok daha ağırdı..yani topu ona atmak fikri, o kadar da cazip gelmiyordu artık.

    ışıl ışıl gözlerle yüzüme bakan ebru, sonsuza kadar böyle kabız gibi kalsam bile bekleyecekmiş gibi duruyordu..ne diyeceğimi bilmeksizin ağzımı açtım..

    "ebru..şeyy.."

    "evet aşkım * "

    "ee..ıuff... nasıl başlayacağımı bilemiyorum.." deyip mahcup ve buruk bir gülümseme takındım..hala rol mü yapıyordum ne?..

    ebru anlayışla yüzüme baktı, bana doğru yanlamasına dönüp, ellerimi, ellerinin arasına aldı..birazdan yapacağım büyük itiraf için beni rahatlatmaya çalışıyordu..
    http://fizy.com/#s/135k4i

    bir kaç sessiz saniyeden sonra gözleri, ortamızda kalan, bankın yaslanma kısmına kaydı..nereye baktığını biliyordum..ben de çevirdim gözlerimi..beceriksizce ama mütemadiyen yaşayacak bir biçimde kazınmış ebru/tsigalko yazısıyla göz göze geldim..bir elimi ebrudan kurtarıp yazıya uzandım..dokundum..derinliğini ve dokusunu hissettim..

    sonra gözlerimi yukarıya, gül desenli, ışıltılı taklara doğru çevirdim..iğne yaprakları hafifçe kıralaşmış gibi solum görünen ağaçları, muntazam yer karolarını, biraz ilerideki, tatlı tatlı ışıldayan sokak lambasını seyrettim..bir derin nefes daha alıp ebruya doğru döndüm bir kez daha..hala sempati ile bakıyordu yüzüme, gülümsemeye başladı, bana doğru uzandı, yanağıma bir öpücük kondurdu,

    "bazen kelimelere ihtiyacın yoktur zaten" dedi, başını omzuma gömüp sarıldı..öyle kaldık..

    yapamadım beyler..

    burada olması iyi olur, kökten bir çözüm olur diye düşünmüştüm ama yapamadım..bu sokağa, bu sokağın tatlı ışıltılarına, bizim bankımıza ve onların üzerine sinmiş anılarımıza bunu yapamadım..

    kalbe saplanan bir bıçak gibi, kesin ve sorunsuz olurdu..paramparça eder, kolayca bitirir ve geçerdi yapabilseydim eğer..ama ben, öldürmeyi bilmiyorum beyler..
    yaralıyorum..epey kan akıtıyorum..belki sakat bırakıyorum ama öldürmek bana göre değil..
    ve eğer söyleyeceklerimizi, bunca şeyin üzerine, hem de bu gece, hem de bu sokakta, oturduğumuz şu köhne ama taşıdığı anlamlara tarif olmayan bankta söylersem..öldürmüş olacağım..birini..bir şeyi..

    bazen kelimelere gerek yoktu doğru..
    ama bu öyle bir an değildi,
    bu,
    kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir andı..eğer ağzımdan çıkarabileceğim sözler olsa, çıkarmak istedim..ihtiyacım vardı zira..ama değil anlatılacak bir hikaye, söylenecek bir cümle, tek bir kelime bile bulamadım o gece..

    yapamadım..

    burada olmaz..

    en azından bunu borçluyum ebruya..

    ben de ona sarıldım..

    dakikalar, saate dönüşedursun..biz öylece kaldık, kış soğuğunda birbirine sokulmuş iki güvercin gibi..sözsüz, kıpırtısız..orada varlığımıza dair belki de tek kanıt, ahenkle çarpan kalplerimizin sesiydi..
    ..o gece yurda gittiğimde gece iki mesaj aldım,

    ceyda "iyi geceler tatlım ;)" diyordu,

    ebru ise "seni seviyorum" yazmıştı,

    kafamı duvarlara vurarak patlatmak istedim..tek yapabildiğim ise telefonu bir kenarıya attırıp yorganın altına gömülmek oldu.. hiç uyanmasam bile olurdu.. öylece kalsam, bu yataktan hiç çıkmasam.. çıkamasam..
    http://fizy.com/#s/3e3b2a

    ..o gece bu işi nerede ve nasıl bitireceğimi düşündüm, sonunda nispeten mantıklı bir noktaya varmıştım.

    seçtiğim konuşma yeri ise, yine benim hatıralarıma dokunan ve lanetime lanet katan bir yer olacaktı, mine ile ayrıldığımız yerde konuşacaktım ebruyla da..geçen sene tek bir bank olan yerde şimdi bir kaç oturaklı bir çardak vardı..

    ceyda, hemen ertesi gün arayıp durumları sormuştu, söyleyemedim deyince kızacak sanmıştım, ama onun yerine beni teselli etti, rahatlattı,

    "kolay olmayacağını biliyorum canım..ve..dediğim gibi, eğer benim gitmemi istersen.."

    "senin gitmeni istemiyorum" dedim.

    "bitanem..sen ne zaman kendini hazır hissedersen o zaman söylersin, ben gerektiği kadar bekleyebilirim böyle..canını sıkma..rahatlamaya çalış.."

    sesinin tonu içime işliyordu resmen, çok fazla beklemesine gerek kalmayacaktı, ama bunu ona söylemedim..işi bitirmeden bir şey söylemek niyetinde değilim çünkü ne olacağı belli olmuyor malum. oyuncu imzayı atmadan forma bastırılmaz..

    bu arada şu amk musa sow u da bi gelemedi gibicem ha..
    Tümünü Göster
    ···
  9. 259.
    +6
    planladığım üzere, ebruyla öğle arası çardağa gittik, sonunda öküzün boynuzu zütüme girecekti..daha fazla erteleme yok..

    fazla düşünmek ve beklemek iyi değildi, çabuk çabuk konuşmalı ve duraksamalara yer bırakmamalıydım..

    ebru,

    "hayırdır niye buraya geldik?" diye sordu,

    "benim..sana bir şey söylemem lazım ebru" dedim,

    gülmeye başladı, "hay allah ya, neymiş çok merak ettim, kızamık çıkarıcaksın valla sonunda" dün geceki duygusal sahneler işe yaramayınca, bu kez hafif alaylı şekilde yaklaşmayı denemişti ağzımdaki baklayı alabilmek için..

    "sana yalan söyledim" dedim birden bire..resmen sözler fırlayıvermişti ağzımdan..hapşurmak gibiydi..engelleyemedim..gerçi, engellemek de istiyor değildim..

    "nasıl? anlamadım?" dedi ebru..

    güzel yüzüne bakmamaya çalışarak devam ettim, susmaksızın,

    "arkadaşlarıma gidiyorum dediğim hafta sonu, eskişehirde başka insanlarlaydım..birinci sınıftan bir grupla..onların arkadaşlarına gittik..benim orada tanıdığım sadece 1-2 kişi vardı.."

    kısa bir anlığına da olsa susup bir sonraki bölüm için güç topladım, o ara yine ebrunun yüzüne bakmadım, yerdeki karıncıları izliyordum, ebrudan da herhangi bir tepki gelmemişti ilk bölüm için,
    devam ettim,

    "o grupta benim daha önceden tanıdığım bir kız da vardı..biz, hepimiz aynı evde kalınca, yer sıkıntısı nedeniyle bu kızla aynı odaya düştük..sonra..olmaması gereken bir şeyler oldu..daha başka ne diyebilirim bilmiyorum..açıklayabilmek mümkün değil ama..sanırım ben o kızdan... "

    derin bir soluk alış duydum, ister istemez konuşmamı kesmek zorunda kaldım, yapmamam gerektiğini bile bile gözlerimi yerden kaldırıp ebruya baktım..

    irileşleşmiş gözler ve donuk bakışlarla karşılaştım..yanakları kızarmaya, gözleri bulutlanmaya başlamıştı..bir eli yüzüne gitti, ağzını, burnunu kapamaya çalıştı..

    benim de midem yanmaya başlamıştı aniden..enseme ateş bastı..başım, boynumun taşıyamayacağı kadar ağırlaşmış gibiydi..öne eğildi..

    "çok üzgünüm..bunu söylemek zorundaydım sana..çok üzgünüm.."

    hıçkırdı,
    bir kaç saniyeliğine her şey flulaşmıştı etrafımda..benim de mi gözlerim doluyordu yoksa? neden?
    yüzüne baktım bir kez daha refleks olarak,
    yeniden hıçkırdı, göz yaşları yanaklarına doğru süzülmeye başlamışken, az önce yüzünü kapayan eli şimdi bir yandan gözlerini silmeye uğraşıyor bir yandan da onlara set çekip benden gizlemeye çalışıyordu..

    onu teselli etmek için bir şeyler söylemek istedim...
    ama ne diyebilirdim mi? bu duruma sebep olan zaten benim..
    yine de ağzımı açtım..
    bir ses çıkarmayı başaramadım..
    http://fizy.com/#s/1ainud

    ..sonra, zaten gerek de olmadığını gördüm zira bir kaç saniyelik kontrolsüz halinden sonra ebru toparlandı,
    gözlerini sildi, burnunu çekti, ellerini yana indirdi, kıpkırmızı bir suratla bana bakmaya başladı..

    şimdi mine gibi kalkıp gidecek diye düşündüm..ama yapmadı, minenin telefondan söylediklerini, o yüzüme mi haykıracaktı?
    konuşmaya başladı,

    "niye yaptın böyle bir şey?" dedi titreyen bir sesle..

    verecek bir cevabım yoktu..yüzüne bakmaya devam ettim..

    "neden yani? bahanen filan yok mu? açıklamaya çalışmayacak mısın?"

    yeniden gözyaşları süzülmeye başlamıştı..titreyen sesi biraz daha yükseldi, benim suskunluğum onu iyice kendinden geçiriyordu..hıyar gibi, odun gibi, öküz gibi bekliyordum sadece..ya da infazını bekleyen bir mahkum gibi demeliyim ha?..

    "ya ben..anlayamıyorum tsigalko... anlayamıyorum..hiç mi sevmedin beni? ya..her sözün mü yalandı? yani..hiç mi değer vermedin? daha dün gece omuz omuza oturduğum adam sen değil misin? sarıldığım adam sen değil misin? bana sarılan, beni öpen sen değil misin?..nasıl bu kadar soğuk kanlı olabiliyorsun?..ben anlayamıyorum artık..artık..bir şey diyemiyorum.." burada büsbütün kontrolünü yitirip ağlamaya başlayınca yanına geçtim, biraz olsun acısını dindirmek maksadıyla kolundan tuttum,

    "dokunma bana!" diye haykırdı.."dokunma..nasıl bir adamsın sen ya..nasıl bir düşünce yapın var, kafan nasıl çalışıyor..ne düşünüyorsun bunları yaparken?... daha çıkmaya başladığımızın akşamı yedin aynı haltı... sonra nasıl bir daha... ne... ne bir de, ne diyorsun? olmaması gereken şeyler oldu ha... allah kahretsin... allah kahretsin.."

    donakalmış bir şekilde, karşımda ağlaya ağlaya, kah fısıldayarak kah bağırarak, sesi dalgalana dalgalana beni yerin dibine sokan kızı izliyordum..

    "ne düşündün bunları yaparken... hiç mi düşünmedin... nerden gördüm seni?? nerden sevdim..nerden bileyim ruh hastası olduğunu! hastasın sen..hastasın, normal insan yapmaz bunu..yapmaz, yapamaz!... bu aldatmaktan filan da öte, sen, sen resmen bana acı çektirip o şekilde mutlu oluyorsun... ben..kendi elimle kurban oldum sana resmen... onca adam varken seni buldum... "

    tıkanmıştı artık..dolan burnu yüzünden hem konuşup hem nefes alışını ağzından yapıyordu, daha fazla konuşamadı..kesildi..bir kez daha elimi uzatır gibi oldum, zorlukla "dokunma" dedi yine.."allah belanı versin senin..hayatımı, bütün hayallerimi mahvettin.."

    sendeleyerek kalktı..ayağına taş bağlıymış gibi ağır adımlarla ilerledi,

    arkasından kalktım, yanına yetiştim, "ebru"

    "gibtir git.." diye fısıldadı..çok nadir küfrederdi, "tamam işte, artık ondan hoşlanıyormuşsun..git..git ona?!..nasıl hoşlantıysa..ne verdi de hoşlandın o kadar? ne yaptı? ha? gibiştiniz mi?gibtin mi? ne verdi sana beni veremediğim..git.."

    tehditkar fısıltıları beni şoke etmişti, "ben, hoşlandığımı söylemedim"
    "söyleyecektin" diye bağırdı.."gerizekalı mıyım ben? ama doğru... gerizekalıyım..gerizekalıyım..daha geçen sene anlamıştım ne mal olduğunu ama..kaçamadım işte..sen de kaçama..benden beter ol..gerçi, kimseyi de sevemezsin ki sen? gene birilerinin ağzına sıçar durursun işte..yalnız ölürsün sen.."

    peşinden yürümeyi bıraktım,

    gider ayak kallavisinden bir beddua da okumuştu, hadi hayırlısı..

    sarsak adımlarla köşeyi dönüp gözden kaybolurken, çok değil 10 dakika önce benim kadınım olan, şimdiyse yağmalanmış bir şehri andıran kıza baktım..bunu hak etmemişti..kesinlikle..bunun on da birini bile hak etmemişti..saçının teline bile kıyılmaması gereken bir kızı kurban etmiştim göz göre göre..kendimi ateşim çıkmış, hastalanmışım gibi hissediyordum..bitkinlik hakimde üzerimde..duyduklarım, gerçekler, acı gelmişti, ağır gelmişti..
    daha önce, kendi kendime bile zorlukla itiraf edebildiğim şeyler, bir başkası yüzüme boca edivermişti..

    düşünceler havuzunda yüzer şekilde arkamı döndüm, ebrunun tam aksi istikamette yürümeye başlamadan önce, bana bakan bazı gözlerin üzerimden kaçtığını fark ettim..birileri rezilliğimize şahit olmuştu anlaşılan..
    ne kadar rezil olduğum umrumda bile değildi,

    telefonumu çıkarıp ceydaya mesaj attım,

    "ebruyla ayrıldık..turuncu kantinde buluşalım."
    http://fizy.com/#s/1ajf69

    az önce ruhumda açılan yaraları, ceydanın tatlı sözleri ve öpücükleri tedavi etmeye çalışıyordu.

    "doğru olanı yaptın" dedi,

    "bir yalana ne kadar daha inanabilirdiniz ki? bir ömür mü?..zararın neresinden dönersen kardır derler..bence erken bile ayrıldınız, sana teşekkür etmesi lazım"

    ceydaya boş boş baktım,

    "önce aldatıp sonra da terketmek zorunda bıraktığım için mi teşekkür edecek?"

    "hayır, ona daha da fazla umut vermediğin ve ilişkiyi, daha ileriye zütürüp telafisi zor bazı sınırları aşmadığın için..ne sanıyorsun ki? bunu yapan adamlar yok mu? hani, şey yapıp bırakan cinsten..sen o formatta birine göre çok vicdanlısın * "

    hıh..bu bir iltifat mıydı, yoksa kötüleme miydi anlayamadım..

    ama şunu anlamıştım ki, bir daha asla bu tarz kızlarla (ebru-mine), bu tarz ilişkiler (ciddi) yaşamayacaktım..iyi kızlar bana göre değildi, ev kızları, cici kızlar..eğer illa birilerini kurban etmek istiyorsam, zaten bunun için doğmuş olan bilimum peynir isimleri ile nitelendirdiğimiz kızları hedefe seçebilirdim..ama öbür türlüsü mü? yo..bir daha asla..olacaksan bitch hunter olacaksın..öbür türlüsü pekekentlilten başka bir şey değil..bir daha kimseyi böyle üzmeye dayanamam..çekirge 3. ye sıçramaz, yıktığım kişiyle beraber, ben de yıkılır kalıveririm..
    Tümünü Göster
    ···
  10. 260.
    +4
    ceydaya bir kaç günlüğüne memlekete gitmek istediğimi söyledim.. biraz kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı,
    annemler finaller öncesi gel biraz görelim demişlerdi zaten..

    uzaklaşmam gerekiyordu buralardan.. kafa izni yapmam... en azından bu hafta artık okula gitmemem iyi olurdu.
    dönüşte ertesi gün için bilet aldım, akşamdan valizlerimi hazırladım,

    ve nihayet, kamil koç un sıcak koltuğuna kıvrılmış, evime doğru yol alırken, yeniden o, artık sadece ailemin yanındayken olabildiğim, saf ve bozulmamış tsigalko olabilirdim.. onların karşılıksız sevgi ve anlayışları beni kucaklar, bilmedikleri yaralarımı, farkında olmadan iyileştirmelerini sağlardı..

    garajdan beni almaya gelen babamla sarıldık,

    "ne var ne yok oğlum?" dedi gülerek.

    "iyidir baba, uğraşıyoruz" dedim.

    "ne ile uğraşıyon sıpa, ye iç gez, toz işte, sanki taş ocağına yolluyoruz * " deyip günün ilk taşağını geçti, omzuna bastırıp zıplayarak karşılık verdim, valizleri arabaya attık, evimize doğru yol aldık.

    "gelmen iyi oldu" dedi, "sürpriz durumlar var eve gidince konuşuruz"

    ne sürprizi la..

    "ne sürprizi ya?" dedim,

    "eve gidince konuşuruz bakalım, dur şurdan tatlı alalım"

    allah allah..ne sürprizi olabilirdi ki şimdi durup dururken.. acaba 3. bir kardeş filan mı gelicek diye düşündüm, sonra düşündüğüme gülüp aklımdan uzaklaştırdım... kendime bir hediye beklemeyecek kadar büyümüştüm.. yani kişisel bir hediye değildir muhtemelen, ailenin tamdıbını ilgilendiren bir olaya benim de eşlik etmem istenecekti,
    son bir kaç senedir genelde sürprizler bu şekilde olmaya başlamıştı, yani öyle noel paketleri beklediğim yok.
    eve gittik neyse, anneannem döktürmüş gene, masa şahane, yemekler yendi, hasret giderildi, gır gır şamata filan derken, nihayet peder bey konuya girdi,

    "yaa işte, tsigalko..iyi bak bu eve, salona, mahalleye" deyip göz kırptı,

    "niye be?" dedim, ne alakaydı lan?

    "burada geçirdiğimiz son kış olabilir çünkü * "

    ana.. niye lan.. yoksa?

    "taşınıyor muyuz?" dedim.

    "evveet, bak hanım zeki oğlun leb demenden leblebiyi anladı he he"

    "oha, baba harbi taşınıyoruz ha? da, ne alaka şimdi?"

    "e oğlum artık kardeşin de büyüdü bak, kendi odası olsun ister, sonra sen büyüyorsun, ilerde evlilik durumların olacak, birikimimiz varken, artık daha geniş bir tanesine geçmek lazım, hem gayrimenkul hiç bir zaman ölmez biliyorsun, bankada duracağına bir işe yarasın para.."
    Tümünü Göster
    ···
  11. 261.
    +4
    vay amk..
    vay ki ne vay..lan?..çocukluğumun geçtiği, çakıllarının açtığı yara izleri hala dizimde duran, ilk tasomu köktüğüm, ilk kız öptüğüm, boncuklu tabancala savaşlarında direklerinin arkasına saklandığım, ilk arkadaşlarımı, ilk maceralarımı (birini anlatmıştım başka bir hikayede) ilk icraatlarımı yaptığım, efsane mahallemden taşınıyoruz ha?
    ercanlar,
    buraklar,
    cevat bini
    sümüklü fatih
    kız kurusu didem filan,
    hepsi yalan mı olacak şimdi?
    o değilde, daha geçene yaz potalarını dövdüğüm basket sahasından, eski dostlarla buluşup biraları devirdiğimiz sarı-park dan, balkondan keline tükürdüğüm için kendimi hala suçlu hissettiğim, ama beni pek seven bakkal nuri den filan da ayrılıcam he?

    vay amk..

    sonra bu ev..
    odam..
    şu üniversiteyi kazanacağım derken zütümde basur çıkarmasına ramak kalışına şahit olan, kardeşimle kick taks maçları yaptığımız salon, çocukluğumda oyunca arabalarımı gezdirdiğim uzun ince hol.. annemin zıplarsak toz kalkar diye içinde bir türlü rahat hareket ettirmediği salon (anneler işte.. * )... anneannemin hünerini konuşturduğu, içinden her daim mis kokular yayılan, avizesi diğer odalardan farklı, balkonlu mutfak...

    hepsinden, bunların da hepsinden ayrılacağım ha?..

    daldığım düşüncelerden sıyrılıp babama sordum,
    "ee..peki nereye taşınacağız?"

    "daha kesin değil ama büyük ihtimalle x de bizim ortaklarımızdan birinin yaptığı siteye, tsigalko, bir görsen böyle evi var ya, manzara filan, deniz, şehir ayağının altında, çok şahane..tam bir kesinleşsin, seni de zütürürüm bakmaya"

    beyler bu arada bu "x" i söylersem çok fena alan daraltmış olurum, çok spesifik bir yer çünkü bursalı panpalar affetmez, o yüzden o "x" bende kalsın *

    "iyi ya" dedim, dalgın dalgın.. sevince ortak olmuş görünmeye çalıştım, ama bana masumiyetimi hatırlatan çocukluğumdan, büyükçe bir parçayı daha kaybedecek olmam canımı sıkmıştı..
    geçmişle köprüleri bir bir atıyordum artık.. kimi isteyerek, kimi istemeden..

    "ne zaman taşınıcaz peki?" dedim.

    "bakalım, kısmetse yaza doğru, sen ikinci dönem baharda bir daha gelirsin, böyle yine finallerinden önce, o ara taşırız"

    eh..en azından hala geçirilecek bir sömestrim daha vardı bu mahallede, bu evde..ve bu hafta tabi..
    kıymetini bilsem iyi ederdim..

    bildim de, o 1 hafta gözüm, ardımda bırakıp geldiklerime dair hiç bir şeyi görmedi, sadece ve sadece şu an da sahip olduklarımla ilgilendim.. evim gibi, ailem gibi.. çocukluğum gibi...
    el classico dan sonra devam ederiz panpalar, bunları önceden yazmıştım ;)
    tekrar iyi geceler, 10 dakika sonra başlayıp 3-5 part daha atacağım panpalar
    ..dedim ya, başka hiç bir şeyle ilgilenmedim, hiç bir şeyi aramadım diye, aynen öyle. ceydanın mesajlarını bile kısa kestim, sonra nilay mesaj atmış, "ne yapıyon?" gibisinden. konuşmak istiyor dönünce..bir ton laf yiyeceğiz gene anlaşıldı..
    ulan sevgilim oluyor, ayrılıyorum, onlardan zaten azarı yiyorum, yetmiyor, bir de ortak arkadaşlar basıyor kalayı..amk size ne? siz işinize baksanıza.. sanki dünyada ayrılan ilk insan benim..

    ama hayat işte.. onların yerinde ben olsam, ben de bana aynı şeyi yapardım.. verirdim kalayı, verirdim azarı aq..

    güzel geçen ve kendimi sanki "şehir hayatından kaçıp, dağ evinde doğal hayat kaçamağı yapan iş adamları" gibi hissettiren bir haftanın ardından üniversiteme geri döndüm..

    kaçıp gittiğim her şeyle yeniden yüzleşme vaktiydi..ama aynı zamanda özlediklerimle de hasret giderme vakti..

    dönüşte şehre gece düştüğüm için ilk gün hasret giderebildiğim tek kişi tolga oldu, gene ışıkları söndürdük, yataklarımızda tavana bakarak * geç saatlere kadar muhabbet ettik, yaşadıklarımızı paylaştık.. nilayla ilişkileri dolu dizgin.. maşallah diyelim, eh, normal insanlar mutlu olabiliyormuş demek ki..anormallik bendeymiş..

    ertesi gün ise başında beri kaçtığım pek çok yüzleşmeyle başa çıkmam gerekiyordu,
    nilay konuşmak ve muhtemelen ağzıma sıçmak istiyordu,
    ebruyu o günden sonra ilk kez görecektim

    ve tabi sınıf.. acaba gene beni dışlarlar mıydı öyle? cezalandırmaya çalışırlar mıydı? ama sonra geçen seferkinin ötekileştirilme sebebimin mine ile olan ayrılığımdan ziyade, serhat ın işgüzarlığı olduğunu hatırlayıp biraz rahatladım..
    yine de , benim gibi, ortamlarda rahat olmayı seven bir adam için, sınıftaki "konuşulmayan kişi sayısı" arttıkça sıkıntı başlıyor demekti..
    amk, ozanla-ayşenle zaten konuşmuyorsun, onların nispeten yakın arkadaşlarıyla konuşmuyorsun,
    serhat ve tayfasıyla konuşmuyorsun,
    nilay ın tayfasına da , gelip barışan nilay haricinde kırgınsın seni sattıkları için, anca selam alıp veriyorsun..
    şimdi ebru ve yakınları ile de konuşmayacaksın belli,
    pokemonları dışladığın için konuşmuyorsun,
    çirkin kızlarla (ki sayıları epeyce) kalitemi düşürür diye konuşmuyorsun..

    amın evladı tsigalko, sen kiminle konuşucan yarağım? bu nasıl sosyal çevre anlayışı?
    .
    .

    doğal davranmaya çalışarak sınıfa girdim,
    tek istediğim kendimi duvar kenarına bir yere atmak ve sonra çaktırmadan sınıfı gözleyip durum raporu çıkarmaktı..
    ön sıralardan boş bir tanesine kendimi attım, eşyalarımı yerleştirdikten sonra yan dönüp sırtımı duvara verdim, yarı yarıya dolu sınıfa şöyle bir göz attım,
    olağan dışı bir durum yok gibi görünüyordu, kimse beni parmağıyla işaret edip fısıldaşmaya başlamadığına göre ( oluyor böyle şeyler gülmeyin) ortam stabil sayılırdı..

    sonra ebrunun sınıfa girdiğini gördüm..o güzelim kız, şimdi çatılmış kaşları ve robotik hareketleriyle etrafındakileri kendinden uzak tutmaya çalışan fettan bir tipe dönüşmüştü.. ifadesiz deyip durduğum yüzüne, sonunda kalıcı bir ünlem yüklemeyi başarmıştım.. keşke o ünlemin adı "sevinç", "coşku" filan olsaydı, "karamsarlık" değil..

    gidip cam kenarından en arkaya bir yere kendini attı, etrafına bakmaksızın önce eşyalarını yerleştirdi, sonra yanında getirdiği kitabı çıkarıp okumaya başlamıştı..ne okuyordu acaba?..bir de, sanırım şu kitap okuma sendromu, büyük bir travma geçiren insanların ortak özelliği filandı, kendi yalnız ve mutsuz zamanlarımı hatırladım, ne romanlar devirmiştim..

    sapık gibi, kendi isteğimle ayrıldığım eski sevgilimi izlediğimi fark edince, silkinip kendime geldim, fazla bakmamak gerekti..

    bir süre sonra nilay da girdi sınıfa, eşyalarını sıranın birine fırlatıp yanıma sokuldu, beni çok şaşırtan anlayışlı bir gülümsemeyle,
    "nabersin?" dedi,

    "iyi diyelim iyi olsun.. senden naber?"

    "bildiğin gibi işte * ..yoktun, geçen hafta?"

    "hea.. öyle biraz bizimkileri göreyim istedim.."

    "hımm.. konuşalım mı bir ara?"

    "olur..ne zaman istersen.."

    "tamam öğlen beraber yeriz madem" deyip omzumu sıvazladıktan sonra sırasına geri gitti..
    bu şekilde yaklaşması beni şaşırtmıştı, dediğim gibi, ben azar yerim, yine gözleri fal taşı gibi açılır, burnundan soluyarak bana "görüşelim!" gibisinden hareket yapar sanmıştım..eh, her halde o yolun söz konusu ben olunca pek de işe yaramadığını anlamıştı.

    neco gelip yanıma oturdu, selamlaştık, sarıldık.

    sonra da hoca girdi zaten..

    başımdan geçen trajedinin ardından ilk günüm, beklediğimden güzel ve kolay başlamıştı, umarım öyle devam eder...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 262.
    +4
    öğle arası nilayla muhasebemiz vardı,

    yiyeceklerimizi alıp masanın birine oturduk, önce her zamanki gibi genel mevzular konuşuldu, yaklaşan finaller konusunda kaygılar dile getirildi, muhabbetin altı dolduruldu.. nihayet artık yeterince geyik yaptığımızı düşünmüş olmalı ki nilay konuya girdi,

    "tsigalkocum.. nasıl oldu böyle bir şey?" dedi..

    ne dediğini anlamamazlıktan gelecek halim yoktu.. böyle çocuk oyunları için fazla büyüktüm artık.. cesurca devam ettim açtığı yoldan,

    "açıklaması zor be nilay.. galiba ben de bir rahatsızlık var, en yakın cevap bu olsa gerek.."

    "yok canım, ne münasebet.. olur böyle şeyler..ama, ne bileyim, yani siz..siz.. çok güzel bir çift olarak görünüyordunuz dışardan bakınca.. hani, arkadaşımsınız diye demiyorum, hakikaten öyleydi.. mutlu ve uyumluydunuz.. değil miydiniz?"

    iç çektim..

    "öyleydik.. belki..ama.. öyle olsaydık, bunlar yaşanır mıydı dersin? demek ki olmaya da bilirmişiz.. kendimi, onu ve etrafımı kandırmış olabilirim.."

    "bence gayet gerçektiniz..ve hatta bence, sen şimdi kendini kandırıyorsun.. neden bilmiyorum ama, sanki hep böyle güzel giden ilişkilerini bozarak kendine acı çektirmeye çalışır gibi bir halin var..ya da birilerinden intikam almaya çalışır gibi.. bazı şeyleri artık geride bırakmışsındır diye düşünüyordum ben... bırakamadın mı?"

    "yok.. bıraktım.. onunla ilgili değil, hatta o bile benim bahanemmiş diyebilirim.."

    "nasıl yani bahanenmiş?"

    "ya, işte ben zaten böyle pislik bir adam olabilmek için fırsat kolluyormuşum.. ayşen meselesi de bahanem olmuş.."

    "saçmalamaaa.. pislik filan değilsin sen.. zorla olmaya çalıştığın şey bu mu yoksa? ne kadar çok insan üzersem o kadar kötüleşebilirim diye mi düşünüyorsun.. inanamıyorum sana tsigalko.. biliyorum seni de zamanında üzdüler, evet, ama sen onlar gibi olamazsın ki? sen farklısın, iyi birisin.. yüzünden belli.. kaçırıp durduğun gözlerinden bile belli..bak bakayım bana?"

    gülümsüyordu, abla muamelesi mi yapmaya başlamıştı şimdi de, çenemi tutup kafamı göz hizasına kaldırdı, sonra o çeneden hafifçe sarsalayıp makas alarak,
    "hanimiş kötü adamım benim" deyip gülmeye başladı..
    kızmam gerekirdi belki, ama kızamadım..ben de güldüm..

    "pff.. nilay.. böyle işte.. karışık işler..ben de bitmesin isterdim ama.. olmadı işte.."

    "ee..ne yapalım tsigalko efendi..sen zorla kendini yalnızlaştırmaya çalışıyorsun ama, elbet bir gün kaçamayacağın, üzemeyeceğin birileri bulur senide..o güne kadar bir yere mi bağlasak seni ne yapsak da insanlara kötülük yapmasan :p"

    "yalnız olduğumu da nerden çıkardın?" dedim,

    "hımm doğru ben varım ;) tolga var, ama benim bahsettiğim yalnızlık farklı, kapiş?"

    gülümsedim..
    "şey..ben öyle de yalnız sayılmam aslında.."

    "nasılll?" dedi, şaşırmış gibi,

    anlaşılan nilayın henüz her şeyden haberi yoktu..ona tolga mı, yoksa ebru mu anlatmıştı ayrıldığımı bilemiyorum ama beni nilayın gazabından korumak için bazı gerçekleri gizlemişti belli ki..acaba ben de bozuntuya vermese miydim?
    "nasıl yani tsigalko?" diye üsteledi ciddileşerek,

    "şey.. benim.. kız arkadaşım var şu anda.."

    "ne..na... ne ara.. nasıl ya?!"

    "ebruyla ayrılma sebebim de bu zaten.." dedim büsbütün tırsmış ve tükenmiş halde..

    eveett.. nihayet günün başından beri beklediğim pörtlek gözler ve sesli soluma sonunda karşımdaydı..

    "şaka yapıyorsun.." dedi fısıltıyla.."aldattın mı kızı?"..

    "tam olarak aldattım denemez.. aldatmamak için ayrılmak zorunda kaldım.."

    nilay sağa sola ve tavana bakınarak ya sabır çeker misali hareketlere başlamıştı..

    "ee" dedi, "şimdi, peki bu kızla ne olacak? bu sefer ciddisin demek ki, ebruyu bile gözden çıkardığına göre?!"

    biraz sesi yükselmişti ama iyi yerden yakaladığımı hissettim,

    "evet, belki de senin bahsettiğin şu "üzemeyeceğim ve kaçamayacağım kişi o dur"..

    sözlerim gerekli etkiyi gösterdi.. nilay sakinleşti.. yumuşadı.. sonra,

    "aşık mı oldun yani şimdi sen.." deyip acıma, şaşırma ve hayret arası bir yüz ifadesiyle gülümsedi.."harbi harbi aşıksın bu sefer öyle mi?"

    "sanırım.."

    "inanıyim mi?"

    "sen bilirsin.. * "

    derin bir şekilde iç çekti..

    "o kızla tanıştıracaksın beni.. kimmiş neymiş bakalım..bu kadar infial yarattığına göre.."

    "peki anne"

    "tsigalkoo!"

    "tamam ya tanıştırırız.. allah allah..ama baştan söyleyeyim, tolga pek hazzetmiyor kendisinden.."

    "tolga mı? ne alaka ki tolga ve o?"

    "şey.. kız alt sınıflardan, tolga tanıyor, bir kaç kere aynı mekanda bulunmuşluğumuz var topluca"

    "benim niye bundan haberim yok?" dedi yeniden gözlerini yuvalarından fırlatarak..

    hasgibtir..pot kırmıştım.. tolgayı niye karıştırdım ki amk muhabbetine..hey allahım ya..şimdi ya benim yüzümden kavga filan ederlerse.. kıvırmam lazımdı..

    "ya biz tolgayla takılıyorduk, alt sınıftan da bir arkadaşım var, alper diye, onunla beraber geldi kızlar yani, tolga ikimiziz diye sana haber vermemiştir çıkarken.."

    "haa..iyi bakalım öyle olsun..ama tolga kızı sevmediyse..ben de sevmem muhtemelen... o zaman sen nasıl sevebiliyorsun peki?"

    "e diyorum ya, anormallik bende * "

    "sus, sus, aptal saptal konuşma.. anormal görmemişsin sen.. kartondan prens seni.."

    vay.. güzel tanımlama.. kartondan prens.. yamulan, kırılan, eğilen, bükülen.. kolayca yanabilen.. ıslanınca yumuşayan, eriyen..

    kartondan prens..

    prens bile değil.. bildiğin karton koli aq... çiçek yağı kolisi.. böyle alt kısımları yağ izli..

    "önce bir tanışın bakalım da.." dedim..

    bir tanışın.. hayatımı değiştiren kadını, sadece onun izin verdiği kadarıyla tanıyın.. benim onu tanığımın yüzde 1 i kadar filan mesela..ya da en fazla yüzde 5 i...
    Tümünü Göster
    ···
  13. 263.
    +6
    nilayı epey şaşırttığım ve benim açımdan iyi geçtiğine inandığım bu konuşmanın ardından, tüm nihayet korktuklarımla yüzleşmiş ve üzerimde ki sorumluluğu atmayı başarmıştım..

    şimdi sırada iple çektiğim muhteşem bir gece vardı,

    ceyda ile.. felekten bir gece..

    buluşma yerine gittiğimde beni de epey şaşırtacak, hoş bir sürpriz bekliyordu,

    şimdi beyler, ayıptır söylemesi, bizler genelde lisenin ve içindekikerin kıymetini, mezun olduktan sonra anlarız, lise eteği de bunlardan biridir malum..

    o yüzdendir ki koca koca adamlar bile bugün liseli fantezisi kurar, giblerini kırana kadar "shcoolgirl" "college girl" "skirt" gibi kategorilerde otzbir rekorları denerler..

    artık liseyi geride bırakalı yılı aşkın süre olmuş biri için, ben de bu gruba kendimi dahil edebilirim sanırım.. yanı kısacası size burada bir paragraftır "lise eteği-liseli fantezim var" demeye çalışıyorum da, bakmayın işte "amk abazası" demeyin diye edebiyat kastım..

    evet hayvan gibi liseli fantezim var,

    karşımdaysa kırmızılı, siyahlı, pileli bir lise eteği, onun altına kahverengi caterpillar botlar, üzerinde ise siyahlı-alacalı renkli, kürk boyunlu ve kapşonlu bir montla ceyda dikilmekte..*

    kızıl-kırmızı saçları, boynu kürklü montun alacası ve eteğinin kırmızısıyla ölümcül bir uyum içinde.. beyaz tenine kontrast olmaya yetecek koyuluktaki kırmızı rujunu saymıyorum bile..

    karşımda siyah-beyaz ve kırmızının eşsiz uyumuyla oluşturulmuş şahane bir biblo, bir sanat eseri duruyor sanki.. şimdi böyle deyince hepinizin aklına gaziantepspor forması geldi biliyorum * ama o an benim aklıma gelen tek şey, karşımdaki tanrıçanın hislerim ve düşlerimle olan uyumuydu..

    nefesimi tutmuş bir şekilde yanına yaklaştım.."bebeğim.. harika görünüyorsun.."

    gülümseyince beyaz dişleri ortaya çıktı "teşekkür ettim bitanem.. özledim seni"

    dudaklarımız buluştu, rujun bulaşıp bulaşmayacağına aldırmadan tutkuyla sömürdüm biçimli kıvrımlarını..
    birbirimizden ayrıldıktan sonra yüzüme bakıp güldü,
    "boyadım seni * "
    eliyle dudaklarımı, yüzümü sildi, çok fena gıdıklandım, dudak en çok gıdık alan yerlerden biridir..
    gülüştük..

    sonra sordum, "ama aşkım sen üşümez misin böyle, etekle filan?" hani soruyorum ama, sormak olsun diye soruyorum yani, yoksa uçmuşum ben ulan..

    elimi yakaladı, eteğinin altına, kalçalarına doğru zütürdü, o ara benim ufaklık boxere kafa attı resmen, böyle bir atıldı yani ileri doğru afedersin..

    "bak, çorabım kalın gayet, üşümem" deyip gülümsedi..

    oha oha.. üşümeyeceğini böyle mi kontrol ettiriyordu.. donun ne marka desem onu nasıl kontrol ettirirdi acaba..

    bu düşünce aklıma gelince güldüm.. güldüğümü görünce o da güldü,

    "hoşuna mı gitti, vahşi şey * "

    bir şey diyemedim.. ceydaya rahatlığı ve dobralığı konusunda minnettarım nasıl bu kadar edepsiz olabiliyor ve beni edepsizleştirebiliyor.. bazen beni bile aşıyor bu konuda, eyvallah..

    "amaan sanki görmediğin şey..;)" deyip dil çıkardı..

    "seninkiler bir başka" dedim gülerek, muhabbet iyice adult stand up lara dünmüştü..

    "hımm, bunu bildiğim iyi oldu ;)"

    az önce yakalayıp kalçalarında gezdirdiği elimi bırakmaksızın, el ele yürümeye başladık, daha önce grupça gidip beğendiğimiz barların birine gidecektik, şansımız varsa bu gece canlı müzik de olurdu..

    anlayacağınız, kafelerde içilen çaylar, neskafeler, kah karşı sandalyede, kah dizimin dibinde çekimser halde oturan utangaç sevgililer,
    geride kalmıştı..

    bambaşka geceler, bambaşka bir sevgili, bambaşka bir gelecek beni bekliyordu artık, ne istediğini ve ne istediğimi bilen, hem dost, hem arkadaş, hem sevgili hem de ortağım, sırdaşımdı ceyda benim..

    ben ve sırdaşım, gecenin kalbine doğru adımlarımızı el ele attık..
    bu gecelik bu kadar yetsin panpalar,

    kısmetse yarın gece görüşmek üzere, yorumlarınızı esirgemeyin *
    iyi geceler panpalar,
    bu arada @3380 erken boşalmışsın panpam, sadece bunu söyleyebilirim, genelde buradan yazılan ağır eleştirileri samimi bulmadığım için yanıtlamıyorum ama zahmet edip uzun yazdığın için ben de fikir belirtmek istedim, özelden konuştuğum ve konular üzerinde fikir alışverişi yaptığım panpalar var onlarla dobra dobra konuşuyoruz. sen ise bana şovmen demek istemişsin sanırım ama buradan bu şekilde yazarak asıl şovu sen yapmışsın gibi görünüyor.
    neyse..

    3-5 part atabileceğim, yarın yoğun olacak zinde kalsam iyi olur *
    ..başlangıcına paralel, güzel bir biçimde devam etti gece, hayatımda ilk defa outdoor olarak donuma boşaldım* *, barın karanlığı, alkolün beyinde yarattığı rahatlama, sesler, insanlar, eller kollar vücutlar derken, neredeyse tüm geceyi ayakta sevişerek geçirmiş, canlı müziğe * bağıra çağıra eşlik ettik, biralar kesmedi, tekilaları da devirdik..

    ben bir yandan ruhen ve bedenen aldığım keyfin tadını çıkarıyor, hem de artık klasiğim olmuş gözlemlerime devam ediyordum..

    kalabalık dikkatimi çekmişti mesela..ne çok insan var.. gecenin bir vakti, şehrin bu yerinde, onlarca insan (hatta belki yüzlerce, abartmak istemem) deliler gibi içiyor, tepine tepine dans ediyor, sevişiyor, gülüşüyor, çeşitli boyutlardaki ilişkilerine başlangıçlar yapıyor ya da hali hazırdaki ilişkilerini geliştiriyorlar..

    pek çok insan, daha önceki gecelerde benim de yaptığım gibi kafelerde son içeceklerini yudumlamış ya da çoktan kalkıp evlerine-yurtlarına doğru yola çıkmış, hatta belki de evden hiç çıkmamışken,
    buradaki, bir parçası olduğum tuhaf kalabalık, belki de gözle görülemeyen ancak hissedilebilen bir sınırı temsil ediyordu..

    genelde, eğlence anlayışından bir insanın yetişme tarzını ve karakterini anlayabilirsiniz, ama sanırım bunu benim için söylemek zor, nereden nereye geldim, ben bile şaşırıyorum, evinin 50 metre ilerisindeki parka gitmek için zorla izin koparan bir çocukken hem de..

    biz ceyda ile erken koptuğumuz için, haliyle biraz erken yorulduk ve milletin gaza gelip masalardan fırladığı, eğlencenin sonlarına doğru, geçip masanın birine çöktük, kız kendi başına dik duramıyordu artık, bana yaslandı,

    "ohhh amma koptuk ha..bunu yapalım sık sık * "

    hafifken şaftı kaymış yüzüne baktım, göz göze gelince ne düşündüğümü anladı yine, diyorum ya, bu kız benim beynimi okuyor resmen,

    "yok sarhoş değilim... yani sarhoşum tabi dee bilincim yerinde yani ;) azcık yoruldum sadece.. biraz dinleneyim.."

    "hıı, e sarhoş olsan ne olacak ki sanki, seni kaçırırım diye mi korktun * "

    "beni kaçıracaksan hemen sarhoş olabilirim ;)"

    eğilip öptüm, "nerde kalıcaksın sen bu gece sahi?"

    "arkadaşıma gidicem ya..sen de gel istersen?"

    "başka zaman..ben de yoruldum, yurda gideyim.."

    "iyi ısrar etmiyorum..ama "başka zaman" lafını söz olarak alıyorum? ;)"

    "aal.. öyle söz vermeye filan ihtiyaç yok ki, ben seninle her yere gelirim.."

    sevecen şekilde gülümsedi,

    "çok tatlısın.. hafta sonu gideriz, hem onlarla da tanışırsın * "

    "tanışırız ya.."

    gece sonunda ayakta kalmaya çalışarak ceydayı arkadaşlarına bıraktım, kendim giderim filan diye cicilik yapmaya çalıştı ama nereye gidiyon tek başına o saatte aq..herhalde ben zütüreceğim,

    bu centilmenliğimin karşılığını evin önünde bir kaç dakika daha sömürülerek aldım, iyi geceler diledi, kıvırta kıvırta apartmana girdi, arkasından bakarken derin bir of çektim, eğer sigara içiyor olsaydım, şu sahneye kesin bir tane yakmıştım ulan..

    yurda dönüş epey uzun ve zorlu bir yürüyüş sonucu gerçekleşti, kendimi odaya atar atmaz uyumuşum zaten, görevli murat abinin "çoh gec kalmaa başladın sen gali hayta oğlan" tarzı egeli azarlarını da yemeden geçememiştim tabi..

    duşumu sabah almaya karar verip zıbardım..
    ceyda ile ilişkimiz dolu dizgin devam ediyordu, yaklaşan finallere moralli girmek önemliydi tabi, son zamanlardaki en büyük desteğim ve yaşama sevincim olan çılgın sevgilimle aramızdakiler, elbette sadece cinsellikten ibaret değildi.

    ceyda libidosu yüksek bir kız, ama bu onu bir ciks manyağı yapmaz sonuçta. hatta zaman zaman bu konuyu tamamen dışarda bıraktığı bile oluyor, sadece sevişmeye - öpüşmeye dayalı bir ilişkinin sağlıklı olmayacağının ikimiz de farkındayız ve onun başka alanlar da paylaşımcı olması hoşuma gidiyor, birbirimizin ufak zevklerini, sevmediklerini, sevdiklerini, takip ettiklerini, umursamadıklarını öğreniyor, ortak noktalar yaratıyor, hatta bazen saatlerce konudan konuya atlayarak sohbet edebiliyoruz..
    Tümünü Göster
    ···
  14. 264.
    +4
    yani normal sevgililerden çok da farkımız yok, tabi ikimizin de birer kurtadam a dönüştüğü geceleri saymazsak,
    o bar köşelerinde kucak kucağa dans ederken kendimizi kaybedip içimizdeki canavarı ortaya çıkarıyoruz.. etrafımız da genelde bizim gibi canavarlarla dolu olduğu içinde ortama kolayca uyum sağlıyor ve kendimiz gibi davranabiliyoruz..

    okulda ise epey kontrollü sayılırız..hem benim taze olan ilişki geçmişim hem de ceydanın ılımlı bir ortama sahip sınıfında infial yaratmamak adına, alttan aldığım derste yan yana otursak bile fazla samimi pozlar vermekten kaçınıyoruz.

    sanırım biraz avrupai bir çiftiz, bilemiyorum *, rahat takılıyor, anı yaşıyor, birbirimize keyif vermekten mutlu oluyoruz, ikimiz de sanki kendimiz için değil, karşımızdakini mutlu ettiğimiz için mutlu gibiyiz..

    bir gün yine cuma günü bunların sınıfta alttan dersime giriyorum,
    alper, makineci nurettin bizim önümüzde, onların önünde alpere yamanan iki kız, biz de alperlerin arkasında, duvar kenarında oturuyoruz,
    mustafa hoca zaten dersi kendisi de kaynatmaya elverişli bir adam olduğu için sık sık şamata çıkıyor, biz gülüp eğleniyor filan, her şey harika, etrafımda arkadaşlarım, sevgilim, pozitif bir hava, kendimi "ıstanbuuul cok guuzeeğ" diyen turistler gibi hissediyorum, öyle bir enerji, sevindiriklik durumu var üzerimde..

    bu pembe toz bulutlarının dağılması için ise sadece bir iki saniyelik bir bakışma yetiyor.. çabucak unuttum sanıp, güya sünger çektiğim eski suçlarımı hatırlatan, beni ardımda bıraktığımı sandığım şeylere doğru vakumlayan bir bakışma,

    o eğlencenin ortasında ceyda omzumda kıkırdarken, hafif arka çaprazımda, orta sıraların ortasında oturan ayşegül ün donuk bakışını yakalıyorum, dediğim gibi, 1-2 saniye öyle kalıyoruz... günlerdir giblemediğim ve nihayetinde beni muhtemelen pek hazzetmediği bir kızla kafa kafa gören ayşegül ün gözlerinde hayal kırıklığı ve öfke var... anlaşılan cici ev kızımızın "evlenilecek ideal adam" hayallerinde epey ilerleme kaydetmişim ki bu tarz bir bakışa maruz kalıyorum..

    biraz moralim bozulmakla beraber, ayşegülün pasif bir kız olduğunu hatırlayıp (yani benim düşünce ve sınıflandırmama göre) "amaan, bitti gitti işte o da, ne yaşadınız ki zaten oğlum?" deyip kendimi rahatlatıyorum..

    ders çıkışı çocuklarla ve ceyda ile vedaşlaştıktan sonra yurda gitmek üzere yola koyulacağım, bunların daha dersleri var tabi, onlar devam, ben kaçar..

    neyse, koridoru geride bırakıp giriş merdivenlerine yönelmişken arkamdan tanıdık bir ses adımı sesleniyor, duymayı istemeyeceğim seslerden biri,

    "tsigalko??"

    ayşegül..

    koridorun başında bana doğru ilerliyor, sanırım vermem gereken son bir sınav daha var.. belki de ayşegül o kadar da pasif değildir..
    giriş kapısının önünde durmuş, bana doğru gelişini izliyorum..ne diyecek acaba... ne diyebilir ki? aramızda resmi olarak hiç bir şey geçmedi.. tamam buluşmalar, görüşmeler olabilir ama, bana sitem etmesine yetecek bir silah yok elinde..ne var yani, onla da görüşmüşüm, bir başkasıyla da ve daha çok isteyen, beni kazanmış.. onun hatası..

    biraz hızlı hareket etmiş olmalı bana yetişmek için, düzensiz soluk alış-verişlerle yanıma geldi, soğuk bir gülümseme ile,

    "naber?" dedi,

    "iyi.. ayşegül.. senden?"

    "iyii ben de..şey diyecektim sana.. aramızda bir sorun mu var??" diye sordu tatlı tatlı..o an "sorun sende değil bende" deyip kahkahayı patlatmak istedim ama öyle olmuyor tabi,

    "yoo... neden ki?" deyip sahte bir şekilde gülümseyip anlamamış ayağına yattım..

    "ya..ne biliyim, aslında bir şey yok gibi ama.. soğuksun sanki biraz..o yüzden şeyettim.."

    "sana öyle gelmiştir" dedim aynı fake gülümseme ve ruhsuz ses tonuyla..

    bir kaç saniye bakıştık, ayşegül ellerini bir yere koymak ister gibiydi, etrafındaki boşluktan yardım istedi..

    genellikle kızların karşısında bu duruma düşen utangaç ve gururlu hemcinslerimi hatırlayıp içimden acı acı güldüm..bir zamanlar ben de aynı durumdaydım..

    "eee?" diye soran ve o sırada sahte sahte gülümsemeye devam eden bir yüzle ayşegül e bakmaya başladım, hadi ne diyeceksen de de, gidelim artık,

    nihayet konuşmaya karar verdi,

    "şey, bir ara senle dışarı çıksak olur mu?" diye sordu temkinli ama aynı zamanda istekli bir ses tonuyla,

    "eeeıımm, pek vaktim yok bu aralar ama ya..okul, kick taks antrenmanları, ceyda filan derken, kendime bile vakit kalmıyor, bilmem ki ne ara çıkabiliriz?"

    hançeri kınından çıkarmıştım,

    "haa..ah..ceydayla.." sustu, eli koluyla "ne iş?" der gibi bir hareket yaptı,

    "ha biz, çıkıyoruz ceydayla, bir kaç haftadır * "

    ve şimdi de saplamıştım... doğru yere, doğru zamanda..

    kızın yüzü dalgalandı,
    bir anlığına burun delikleri genişleyip daraldı, utanan, ya da heyecanlanan insan refleksi.. sanırım bundan bahsetmiştim daha önce, ikili ilişkilerinizde faydalı olabilecek bir detay,

    "aa..ha..hayırlı olsun.. tamam o zaman ya, önemli değil.. önemli bir şey yoktu zaten.." deyip tuhaf jest ve mimiklerle sözlerini destekledi,
    ben ise hala fake gülüşüm ve rahatsız edici derece yapmacık olduğuna inandığım bakışlarla kızı süzüyordum,
    "tamam" dedim gülüşümü bozmadan "görüşürüz * "

    bozuk bir gülüş ve kafasını oynatmakla yetindi..

    birbirimize sırtımızı dönüp, farklı kapılara doğru yöneldiğimizde, ayşegülün artık tehdit olamayacağını biliyordum..
    ama aynı zamanda fazladan bir kalp daha kırdığımı da..
    eğer bu işlerin bir istatistiği olsaydı, o sıralar liderliğe oynardım diye düşünüyorum... aslında hiç hoşuma gitmeyen, ama kendimi yapmaktan alıkoyamadığım bir tür alışkanlık haline gelmişti bu iş,

    "bu son olsun" dedim kendi kendime konuşarak,

    "bu son olsun.."
    akşam yurda gittiğimde necoyu bizim odada buldum gene, ama bu sefer, geçen seferki gibi ufak da olsa rahatsızlık hissetmedim, hatta gördüğüme sevinmiştim..

    "naber kızlar?"

    "iyidir aga" (necati)

    "iyilik, sen nabıyon gibik? (tolga)

    "iyi amk, yoruldum ya..her gün okul mu olur üniversitede aq.."

    "gitme hacı, devam zorunluğun yok cumaları?" diye iğneledi tolga,

    "cumalar için demiyorum olm.. keşke her gün cuma olsa"

    "ooo hooo ho, adam azimli"

    "hee, çok."

    "ders konusunda değil oğlum, malum konularda * " deyip pis pis sırıttı tolga..

    gibtir der gibi ağzı burun büktüm,

    necati,

    "aga biz de bu gece içmeye gidelim diyorduk ama, yorgunum dedin?"

    "nereye gitceniz?"

    "şu yakındaki yere ya"

    "haa.. bizim pub a mı?"

    "hee bap bap" dedi necati, o telaffuzu duyunca ben kahkahayı bastım tabi, o ara tolga sataştı,

    "pub bup ne dıbına kodumun ingilizleri ya... biraaaane diyeceniz olm.. sokturmayın bopunuza.."

    hep beraber gülmeye başladık,

    "aga yorgunum da, gideriz bea ne olcak.. gider takılırız ;)"

    "tamam madem, akşam ben uğrarım sizin odaya, çıkarız ;)" dedi necati..

    odadan ayrıldı,

    tolga bana baktı tuhaf tuhaf gülümseyerek,

    "nabıyon la... çakal * "

    "iyi kanka be..hayat zor aq.."

    "eveeet, yeni mi anladın.. artı bir de senin züt kaşıntın var tabi..o da ekstra.."

    bozuk bozuk kafa salladım,

    bu sordu,

    "ne oldu lan gene..bir hal var sende, ceydayla da mı bozuştunuz yoksa.. zütoşsun oğlum sen.."

    "yok be amk.."

    "ya ne o zaman bu tripler?"

    "pff.. ayşegül vardı ya..esmer kız"

    "he..bizle takılmıştı bir kere?"

    "aynen"

    "ee, ne oldu ona?"

    "ne olacak, ona da postayı koymak zorunda kaldım :}"

    "hagibtir lan..o da mı yazıyordu sana?"

    "yok, ben.. ceyda ile buna aynı anda şey ediyordum da.."

    ohaa der gibi el hareketi yaptı,

    "işte.. bunla da epey ilerlemişti.. sonra ceyda ile çıkınca, buna biraz mesafe koymuştum.. işte bu gün sordu, neden soğuk davranıyon filan diye.. söyledim ben de böyle böyle.. hani çaktırmadan güya..ama bozuldu tabi kız.."

    tolga gözlerini ve ağzını yuvarlaklaştırmış bir şekilde dinledikten sonra,

    "aga, bak elimi yumruk yapıcam, karşıdan koşa koşa gelip yanağını çarptırıver, beni yorma hemi?"

    güldüm, devam etti,

    "amk çakma kazanovasına bak yaa..olm bak bir gün bu kızlar seni yolarsa hiç karışmam, hatta arada ben de çakarım iki tane haberin olsun.."

    "yok be abi.. düzeldim artık ben.. aradığımı buldum ;)"

    "eeh, hadi inşallah * "

    aşağı inip yemek yemeye karar verdim, sonra tolgaya dönüp neşeyle bağırdım,

    "bugün cuma!"

    "ee?"

    çat!

    enseye tokadı geçirmiştim,

    "ee si, enseyi kapa oğlummm * " deyip kaçtım odadan, homurdanması geldi,

    "koyim sana emi.."
    Tümünü Göster
    ···
  15. 265.
    +5
    gece oldu, neco geldi,

    yurttan çıktık doğru biraaaneye *

    sempatik dişsiz murat abi, bilhassa beni olmak üzere uyardı grubu,

    "baa bagın, cok gec kalıyoonuz, bu gece o kadan gece galmaayın emi, dışarda galıversiniz valla erken uyucem ben.."

    "tamamdır abim, ayıpsın ;)"

    yani, evet pek geçe kalmazdık bu gece, zira sap sapa içiyoruz, artı acı bir mevzuda yok muhabbeti uzatacak, yani en azından ben ve tolga adına yok..kim bilir, belki de bu gecenin dert sahibi necatidir, bilemeyiz.. *

    mekana gittiğimizde artık sıfatlarımıza alışık olan mekan sahibi bizi gülümseyerek selamladı, ulan adam çoluğundan çocuğundan çok bizi görüyordur herhalde *

    içeri geçtik, tam masala seçiyoruz, ana! bir baktım, son derece tanıdık iki tip daha içerde, oturmuş gevrek gevrek muhabbet ediyorlar,

    siz de tanırsınız;

    alper ve nurettin *

    kapıya dönüp olan nurettin beni görünce sevindirik olup selam verdi, alper dönene kadar ben sırtına yetişmiştim,

    "vaayytt babalar nabıyonuz ya siz burda? * "

    "oo abi naber * "

    "iyidir, hayırdır ;) "

    "öyle kaçamak yapalım dedik ya, senin mekana getirdim nurettini ;)"

    "he he öyle olmuş"

    bizim çocuklarla da selamlaşma oldu, tanışmayanlar tanıştı filan, sonra alper,

    "aga gelin masamıza, özel bir şey konuşçaksanız karışmiyim ama gelin yani * "

    bizim çocuklara baktım, "özel bir şey konuşcaz mı lan?"

    "yoo" der gibi kafa salladılar, tolga,
    "ne özeli konuşcaz ya karımıyız biz" deyip kahkahayı bastı, hep beraber gülüştük, masaya yerleştik o ara, mekana bakan abi seslendi,
    "gençleri ellilik mi?"

    "aynen abi"

    okeyledi,

    bizim masa ufaktan kaynamaya başladı, "naber" "iyidir" ler filan havada uçuşurken etrafıma şöyle bir baktım,
    ikisiyle çok iyi biriyle iyi anlaştığım, bir diğerini ise tanımamakla beraber iyi bir çocuk olduğu yönünde kanaat getirdiğim 4 adamla masayı paylaşıyordum..

    sanırım ilk kez bu kadar kalabalık bir erkek grubunun içindeydim üniye geldiğimden bu yana.. evet..5 erkek, şimdinin, birbirini
    farklı düzeylerde tanıyıp anlayan,bu günün 5 adamı,

    geleceğim 5 kafadarı..

    nasıl bin oldum diyordum ya,
    binlik sadece karı kız muhabbetiyle, ya da gönül oyunlarıyla yapılmıyordu elbet,
    eğer yeterince iyi anlaşabilen bir kaç adamı, uygun şartlarda bir araya getirebilirseniz,
    dünyanın en tehlikeli, aynı zamanda en eğlenceli karışımını yaratabilirdiniz..

    işte benim maceralarımın ve değişimimin bir başka ayağı da, bu 4 kafa adam ve onlarla geçireceğim zamanlar tarafından oluşturulacaktı..

    voltran oluşuyordu..

    tabi biz, o sırada bunun farkında olmaksızın masada geyik yapan 5 hıyardan başka bir şey değildik henüz,

    bu reaksiyonların katalizörü olan içki, masaya, oradan da kanımıza düşene kadar edecek muhabbet bulmakta bile zorlandık,
    ama sonrası..

    sonrası mı?..

    eh, anlatacağım bakalım *
    takip eden panpalara iyi geceler, görüşmek üzere *
    iyi akşamlar panpalar,
    bu gece 01.00 gibi gelmeye çalışacağım, yorumlarınız için teşekkürler, görüşmek üzere *

    edit: badr hari - gökhan saki maçı var kanaltürkte, tavsiye ederim. maçlardan sonra buradayım inş.
    http://fizy.com/#s/1a5osq
    ..nerde kalmıştık..evet,

    kutsal bir ittifağın doğuşu ve doğuşun gerçekleştiği içki masası, dediğim gibi birbirlerini o an için farklı seviyelerde tanıyan, ama özünde, hemen her erkek gibi aynı acılara ve aynı zevklere sahip olan beş adam..onların hesap ederek ağızlarından dökülen cümleler, o cümlelerin yerini alan hesapsız dertleşmeler..

    ..sıfatlar yavaş yavaş kayar, önceleri dersler-hocalara sövme-okul üçgeninde, sonrasında futbol-iddia civarında dönen muhabbetin karıya kıza, nihayetinde yaşanan başarılı-başarısız ilişkileri gelişi gerçekleşirken, düşündüm..

    "şu masada okan da olabilirdi.."

    evet..iyiden iyiye, küçük çaplı bir sürüye dönüşmemize neden olacak olsa da, 6. bir kişi olarak okanın da burada olmasını isterdim.
    sürü diyorum, zira biz erkeklere kalabalık hemcins gruplarıyla takılmak pek yakışmaz, bu genelde kız pgibolojisidir..zira ne kadar kalabalık olurlarsa o kadar güçlü ve etkili olduklarını düşünürler..cheerleader sendromumu ne diyorlar buna..barney stinson icadı sanırım * *

    yine de güzel bir takım olabileceğimizi o ilk an ki kasmaların geride kalmasından sonra anlamıştım..kim kime hava yapıyordu aq? tamam, sen gene havanı yaparsın, dışarda, okulda, orda burda ama, eğer gecenin bir vakti, birahanenin birine devrilmiş efkar dağıtıyorsan eğer, orada kimse kimseye hava yapmaz, yapamaz işte..geldik, çünkü ya çok dertliyiz, ya da çok neşeli..ya da alışkanlığımız olmuş belli ki..
    işte o yüzden, tıpkı mekanda olduğu gibi, masada da herkes eşit derece cool, eşit derece havalı, eşit derece kıdemli idi..kimsenin kimseden ne bir fazlası vardı, ne de bir eksiği..

    bu tarz tanışmaların yapılabileceği ortamlar azdır, ama bu tarz tanışmalar sonucunda kurulan dostluklar ve ittifaklar da genelde harcı sağlam, oturaklı olur..

    bir tuğla ekgibti benim nezdimde belki ama, yine de bizleri bağlayacak olan ve şimdiden damla damla aramıza akmaya başlayan o harç a tutundum..lisenin ardından, burada da böyle bir oluşuma ihtiyacım vardı, zira etrafımdaki kızlardan, her seferinde onların bayık muhabbetine ayak uydurmaktan ve hesaplayarak konuşmaktan bıkmıştım..sanırım kız sayısı fazla olan sınıfların dezavantajı da buydu, ama ne olursa olsun, sonunda her iki ortama da sahip olma şansım oluşmuştu..bu şansı iyi kullanmam gerek..
    uzun süre sonra öyle sarhoş olmuştum.. gerçi, sarhoş da denemez ama, epey kadayıflaştım yani, su yatağında yuvarlanıyor gibi oldum.. geçen muhabbetlere dair aklımda kalan ayrıntılar pek az olsa da, genel anlamda kadınlardan ve fenerbahçeden dertli olduğumuzu söyleyebilirim, nurettin dışında hepimiz aynı takımlıyız, benim dışımda hepsinin ise kadınlar konusunda derdi var..ben dertli değilim çünkü aradığımı bulmuşum,
    sevgilim beni mutlu ediyor, ben onu ediyorum, kafalarımız uyuşuyor, rahat takılıyoruz.. daha ne olsun?
    neco ve nurettin dertli, çünkü sevgilileri yok..
    alper dertli, çünkü bir türlü kafasına göre hatun bulamadığını düşünüyor, sinemden sonrası, yapıştırılmaya, onarılmaya çalışılan ama bir türlü parçaları birbirine oturmayan kırık bir vazo gibi onun için..
    tolga dertli, çünkü ciddi bir ilişki yaşamayalı uzun zaman olmuş ve nilayı çok sevmesine rağmen bazen sorumluluklarından ve yapması gereken fedakarlıklardan bunaldığını söylüyor..

    zor evet.. onlarsız yaşanmıyor..ama onlarla da (eğer kafa denginizi bulamazsanız) olmuyor.. kadınları anlamak, anladıktan sonra ise idare edebilmek kolay değil.. kafaları bizden farklı çalışıyor..her ne kadar sonunda vardıkları yer aynı olsa da, gittikleri yol bizimkinden epey farklı.. bizim tek şansımız ise, iki yol arasında en az fark bulunanı bulmak..

    zaten sonra o kadınlar karımız oluyor genelde..biz de onların kocaları..

    asla yüzde yüz eşleşme, mükemmel uyum, harika birleşme diye bir şey bulamayacağınızı size söylemek zorundayım.. acı, ama gerçek.. bunu söylüyorum, çünkü aranızda hala filmlerdeki ve masallardaki gibi muhteşem ve "sonsuza kadar mutlu yaşanılan" aşkların varlığına inananlar olabilir.. üzgünüm..ama öyle bir şey yok..biz, ve karşımızdaki, kendiyle tam anlamıyla uyum sağlayan değil, olabilecek en iyi şekilde, yeteri kadar, olduğu kadar uyum sağlayabilen insanları bulmaya odaklanmalıyız.. çünkü ancak o şekilde hayatı ve aşkı yaşanılabilir kılarız..

    yoksa biz erkekler hayatımız boyunca pamuk prenses,
    kızlar ise beyaz atlı şövalye bekleyip dururlar..

    birini beklemek anlamsız.. mucize diye bir şey yok.. mucizelerini sen kendin yaratırsın, beklediğini değil, aradığını bulursun.. malum, önce bir aramalısın..

    evinizde oturup gossip girl izlerken ya da pes2012 oynarken, aşkın kapınızı çalacağına ve o aşkın da "mükemmel aşk" olduğuna filan inanıyorsanız, çok fazla fransız filmi izliyorsunuz demektir, azaltın bence..

    gecenin sonunda, birbirimize omuz vere vere mekandan çıkmış, kendi adımıza, ben, neco ve tolga, yurda zor varmıştık, valla diğer çocuklar nasıl gittiler, yerlerde mi yuvarlandılar, bankta mı uyudular bilemiyorum..

    geç kalmayız dediğimiz murat abiyi bir kez daha dumura uğratmış olduğumuz ve kendimi yatağa atayım derken kafamı duvara vuruşum haricinde pek fazla şey hatırlayamıyorum.. resmen zıkkım içim zıbarmıştık o gece.. yine de içimde değişik bir huzur ve mutluluğun varlığını da inkar edemem.. gülümseyerek filan uyudum belki de..gerçek hayatta amdan ve ona yapılması gereken yegane muameleden biraz uzak olan bizler, muhabbetin dıbına koymuştuk o gece.. milli olmuştuk ulan.. ondandı bu mutluluğum herhalde.. oouu yeea..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ayyraççç
      ···
  16. 266.
    +3
    hafta sonu öğle saatlerinde, çalan telefonumun ısrarı üzerine uyandım,

    "aloou.."

    "aloo, bebeğim?"

    "ha..ceyda..sen misin.."

    "kim olsun isterdin.. osman filan diye mi kaydettin yoksa beni * "

    "yoo yaa.. kafam biraz bulanık da..dün gece fazla kaçırmışız.."

    "oo yarasın beyefendi, kimlerle içiyorsunuz böyle körkütük olana kadar"

    sesi cıvıltılı geliyordu, hesap sorar ya da baskı yapar bir hali yoktu, durum böyle olunca ben de hiç bir zaman işi yokuşa sürmüyordum, ne demişler, "tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır"..şimdi bana bunları ebru ya da mine soruyor olsa, muhtemelen sorgu yargıcı gibi bir ses tonu ve ona ait kelimelerle soruyor olurdu..

    "yabancı değil ya, bizim tolga, yurttan, tanırsın.. alper, nurettin filan.."

    "hıı, beyler efkar dağıttı desene * "

    "yeani.. işte..:)"

    "iyi yapmışsınız, aşkım, bugün benim arkadaşlarıma gideriz diye konuşmuştuk biliyorsun demi? eğer iyi hissetmiyorsan iptal edebiliriz?"

    "hee? yoo.. gideriz ya..ne zaman?"

    "normalde 1-2 saate buluşalım derdim ama akşam olsun, sen biraz ayıl?"

    "iyiii.. tamam ben seni parkın ordan alırım gene o zaman.. kaç gibi geliyim?.."

    "hava kararmasına yakın buluşuruz gene.. geçen seferki gibi işte.."

    "taam... geçen seferki gibi etek giyicen mi gene :p"

    "hıım.. bilmem.. giyim mi? * "

    "giy.. yakışmıştı.."

    "aynısını mı giyiyim? allah yarebbim.. liseli fantezin mi var yoksa hahaha..ay alemsin.. ahaha"

    telefonun karşısından bile beni utandırıp kızartmayı başarmıştı..

    "ya, ne alaka.. tamam ne istersen onu giy be sanki şeye gidiyoz.."

    "neye gidiyoz bebişim? * "

    "ee..eeöff.. ceyda ağlarım bak üstüme gelme la..:)"

    "hahaha.. tamam, akşam 6 gibi filan parkın orda olurum madem?"

    "tamam.. hadi öptüm.."

    "ha bir şey daha.. eğer etek giymemi istiyorsan benim de senden bir isteğim olcak"

    "yaa ceyda pişman etme ada.."

    "istiyo musun istemiyo musun?"

    amk zaafımı kullanıyor olabilir mi sizce ha?

    "ee tamam ne istiyorsun?"

    "heh aferin.. seni seviyorum dersen giyerim?"

    "neey!?"

    deminden beri ayılmadıysam bile şimdi kesinlikle ayılmıştım.. koridordan ayrılık boş bir odaya girdim..

    seni seviyorum mu diyeyim?..

    bu da ne demekti şimdi böyle..

    sessiz kaldığım bir kaç saniye içinde aklımda garip düşünceler geçti..

    ceyda? seni seviyorum dememi istiyor... ceyda?? nasıl olur lan bu? bu kızın öyle romantik taraklarda bezi yoktu ki... ah..ama unutmuşum..bu kız.. evet.."kız"..
    sonuçta ceyda da bir kızdı.. kusura bakmayın beyler.. unutmuşum..hatta onun aslında ne olduğunu farkına bile varmamışım bile.. zira gözüme uzaydan gelme değişik bir tür, üstün bir yaşam formu gibi görünüyordu şu beraber geçirdiğimiz bir aya baktığım zaman..
    ama o da sonuç olarak bir kızdı..
    ilgi bekleyen..
    sevgi bekleyen..
    seni seviyorum dememi bekleyen..

    biraz hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur, çünkü ben ceydayı tamamen robotik ve zevk almak/vermek için yaşayan bir varlık olarak algılamış, rahat yaşam felsefesi sayesinde, bu tip romantik oyunlar ve küçük hesaplar peşinde değil sanmıştım..

    o an, aslında neden kaçtığımı da bir kez daha gözümün önüne serilmiş halde gördüm, tolganın daha geçen akşam yakındığı "ilişki ciddiyeti ve sorumluluklar"..işte bu! sonunda benim bütün ilişkilerimin içine sıçan şeyi tespit etmeyi başarmıştım!
    ebru.. mine..hatta muhtemelen olsaydı ayşen!... vay amk.. ayşen i elde ettiğim halde bile ondan vazgeçer miydim?..onun şimdiki sahibine bir ton laf söylemiş, "yavşak, karı budalası, amcık ağızlı" diye yaftalamış, mühürlemiştim ama,
    adam bir küsür senedir, ama öyle ama böyle aslanlar gibi sürdürüyordu ilişkisini..ya ben?..elli çeşit one night yaşamış, sevgililer değiştirmiş, insanların hayatının içine etmiştim..

    hepsi bu yüzdendi demek ki..

    el bebek, gül bebek yetiştirilen, ayakkabısının bağının, kravatının bile onu seven ellerce bağlandığı, neredeyse ağzına yemek yedirilen, bir dediği iki edilmeyen, en ufak bir maddi-manevi zorluğa göğüs germek ve sorumluluğunu almak zorunda bırakılmayan bir erkek çocuğun olmanın bedeli buydu demek ki..

    şimdi güya kocaman adam olmuş, sakallarım sıkoç bırayın yeşil kısmı gibi, yalancı pehlivanlar gibi dolanmaya başlamıştım amma, esasen etrafındaki tek bir toz parçasıyla bile ilgilenmek ve onu sahiplenmek istemeyen, sorumluk almaktan korkan, geleceği ve onun getireceği belirsizlikleri düşünemeyen, çözüm üretemeyen, sadece hazır olanı tüketen, bildiğin "gib kafalı muhallebi çocuğu" nun teki olup çıkmıştım ulan..

    balık bile besleyemezdim ben.. karıncayla bile ilgilenemezdim.. kedi bile sevemezdim..

    kısacası, sorumluluğu, hele ki bir başka insanın sorumluluğunu alamaz, taşıyamazdım... ama buna rağmen, erkeksi ihtiyaçlarım ve isteğim de oldukça fazlaydı.. işte o yüzden, kadınlar olmadan yapamıyor, ama onlarla olunca da kurtulmaya çalışıyordum.. bütün mesele, o içgüdüsel düşüncelerimi ve hislerimi tatmin etmek ve bunun karşılığında hiç ama hiç bir yük altına girmemek istiyordum..

    tıpkı bir fahişeyi gibtikten sonra arkanıza bir daha dönüp bakmamanız gibi (tabi aidsli değilse)..size neydi ki?..elin fahişesi..

    benim mantığım da tam bu şekildeydi..
    kızlarla öpüş, koklaş, seviş..
    ama iş sevgililik yapmaya, adam olmaya, sahip olmaya, sahip çıkmaya gelince zor gelsin..

    vay aq ben kendimin emi..te aq..

    düşündüm de, eğer o zamanlar yolu biliyor olsaydım iki günde bir karıya giderdim ben allahsızım..iki günde bir... sokaktaki köpekten bir farkım yoktu zira..it gibi sevişir, gibişir, sonra da masanın üzerine parayı bırakır çıkardım..ya da başta pekekentine verip..

    dönüp arkama bakmazdım.. böylece hem hislerim tatmin olmuş, hem de hiç sorumluluk almamış olurdum..

    iyi ama, bunu da yapabilecek bir adam değildim ki ben? hisler, duygular olmadan da yapamazdım.. aşka sevişir, seve seve, isteye isteye öper, öpülürdüm..
    böyle olması gerekti..ama bunu size, karşılığında sorumluluk getirmeksizin sağlayabilecek bir kaynak yok ki? huurya gidip, karıyla sadece sevişip koklaşırsan adama "kuşu kalkmıyor" derler aq..öyle de olmaz..

    anlıyordum ki, bütün mesele, tıpkı ailemin 17 yıl yaptığı gibi, beni karşılıksız ve sorumluluk yüklemeksizin sevecek bir kaynak bulabilmekti.. sorunsa,
    bu kaynağı bana sağlayanın sadece, iyi kızlardan oluşan sevgililerim verebiliyor ama karşılığında ilgi bekliyorlardı..

    karşılığında ilgi değil sadece vizitesini bekleyecek olan huurlar ise bu sefer sevgi olayını halledemiyorlardı..

    ne gibik bir durumdu lan bu böyle??

    şimdi anlıyordum ceydaya böyle bağlanmamın sebebini..
    çünkü o, bu güne kadar karşılaştığım kızlar içerisinde, bana tıpkı aradığım tonda bir sevgiyi verebilen (tıpkı diğer sevgililerim gibi) ama karşılığında da diğer sevgililerime kıyasla hemen hemen hiç sorumluluk getirmeyen tek kişiydi..
    Tümünü Göster
    ···
  17. 267.
    +2
    şimdi anlıyorum..

    ama bu..bu..şey..bu son istek?.."seni seviyorum de"... acaba ben mi abartıyor ve paranoyaklık ediyorum bilmiyorum ama, sanki artık bir şeylerin değişeceği, bir takım beklentilerin gelişeceği günlerin geldiğinin habercisi mi?
    ceyda, "seni tedavi edebilirim" demişti,yatakta birbirimize ait olmaya başladığımız ilk gecemizde..
    acaba nihayet "aşıyı vurmaya uygun" olduğumu mu düşünüyordu? bu güne kadar anlayışlı sevgili rolü yapmıştı ve şimdi de tıpkı diğer hemcinsleri gibi nihayet kendi beklentilerini ve benim tedavimi uygulamaya mı başlıyordu?

    umarım öyle düşünmüyorsundur ceyda..çünkü benim hastalığımı hiç kimse tedavi edemez..zira, doğuştan..yetiştirilişimden... huyumdan...
    ona hiç bir aşı ya da antibiyotik işlemez..umarım öyle düşünmüyorsundur..
    çünkü ben, ilk defa benim gibi birini bulduğumu düşünüyorum..
    ve onu kaybetmek, istediğim son şey olur...
    yutkundum..

    benim ani tepkimden sonra ceydadan ses gelmemişti..

    "ne, nasıl yani.. ceyda çocuk musun ya?"

    biraz daha sessizlik.. allahım lütfen.. lütfen az önce aklıma gelenleri başıma getirme..

    sonra nihayet,

    "niye ki ya, ne var, söylesen..bak ben söylüyorum mesela.. seni seviyorum tsigalkoo... seni seviyoruum.." cıvıltısı azalsa da anlam yükü artan bir ses tonuyla sesleniyordu bana.."seni seviyorum... bu kadar kolay işte çatlak * "

    sıkıntı içinde yüzümü ekşittim..bu hallerimi göremediği için şanslıyım..

    "aamann.. sanki bilmiyorsun sevdiğimi..siz kızlar.."

    "aşk olsun ya, şurda iki sevimlilik yapayım dedim, amma kastın haa * " dedi yine olumsuz olmayan ama azarla karışık bir ses tonuyla..
    gittikçe köşeye sıkışıyordum..

    "ne var be oğlum, söyleyiver sende" diyeceksiniz, ama biliyorum ki o sözler bir şeylerin başlangıcı olacak, bazı kapıları açacak.. bazı şeyleri değiştirecek.. gerisi gelecek..

    "akşam altı da parkta".. dedim sıkkın bir ses tonuyla.."başım ağrıyor, o zamana kadar dinleneyim canım, görüşürüz" diye de ekleyip cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım..

    puff.. telefon kapandı ama sıkıntıları tam olarak kapatamadım.. öyle, ayazda soğuğu geçiren çürük, ahşap pencereler gibi esmeye devam etti..

    odama gidip yeniden yatağa devrildim.. tolga uyanmış,

    "ne verdiniz olm bana dün akşam... aah.. ulan başım çatlıyor.."

    "aynen.. fazla kaçırmışız biraz * "

    "lan.. kontrol etti mi, zütlerimiz sağlam mı? böbrekler dalak filan yerinde mi?"

    gülmeye başladım..

    "sağlam aga sağlam.. yalnız bir tek senin şey var işte... eeımm.."

    "ney var lan?"

    "şey.. senin..züt.. zütten pek emin değilim.. :p"

    "gibtir git.." deyip yine devrildi yatağa..

    "akşam ben saçmalamadım demi?" diye sordu masum masum..

    "yoo.. niye ki?"

    "yea..ne bileyim.. herkesin sıkıntıları vardır sonuçta... ama bazılarını pek konuşmamak lazım.."

    "allah allah.. muallak misin diyecem ama... ne sıkıntın var olm senin benle paylaşmadığın? ben her şeyimi anlatıyorum sana? gibik?"

    ben çıkışınca biraz buruldu..

    "sıkıntı değil bee.. anlatmaya değer şeyler değil zaten de..işte.. zorluklar..olağan şeyler.."

    sanırım nilayla olan durumlarından bahsediyordu.."iyi" dedim.."valla birader, biliyorsun beni, ne anlatırsan dinlerim..ne zaman istersen.. okey?"

    "eyvallah kanka.. biliyorum..ama cidden, çok da önemli değil.. klagib zorluklar işte.."

    başka bir şey demedim, bununla beraber tolganın dün geceye dair harbiden bir şey hatırlamıyor oluşuna epey şaşırmıştım..vay be, adam harbi sarhoş olmuştu demek ki..harbi harbi zütü kaptırsa haberi olmayacak * ..
    gerçi "sen ne hatırlıyon sanki mal" deseniz, eh ben de pek bir şey hatırlamıyorum..lan.. yoksa!!! (ehehehe)

    akşama kadar oyalanıp, hazırlanıp vakit geçirdim.. buluşma yerine doğru yürürken, ceydanın konuşmanın üzerine herhangi bir teyit mesajı dahi çekmemiş olduğunu düşündüm ve kafamda huzursuz bulutlar uçuşa uçuşa, hayatımda ilk kez, bir ilişkinin geleceği hakkında düşünmeye başladım..
    panpalar son partımı girip kaçayım,
    http://fizy.com/#s/1dlbr3

    karnımda tuhaf ağrılar *, aklımda sebze çorbasından hallice karmaşıklıkta düşünceler ile buluşma yerine varmıştım..

    kimse yok..saat 6 yı 5 geçiyor..hava kararmak üzere..sokak lambaları yanmaya başlamış bile..
    değişik şekilli oturaklardan birine çöküp beklemeye başladım..

    acaba gelmemek gibi bir hataya düşer miydi?..böyle bir trip ve davranışın sonucu ikimiz açısından da korkunç olurdu doğrusu..zira ben genelde hata yapmaya, dolayısıyla da affedilmeye alışkın olan tarafım..hiç affetmeye çalıştığım olmadı..eğer böyle bir zorunluluk oluşursa, onu da beceremeyeceğimden korkuyorum..
    sahi beyler, sürekli birilerinin affına sahte ihtiyaçlar duyan biri, sizce affetmeyi bilir miydi?
    yoksa karşısındakini de kendi gibi kolpa addedip, "şimdi affediyorum ama yakında o zaten kendisi beni gibtir edecek, en iyisi elime gelmişken ben bitireyim" mi derdi..

    ne derdim dersiniz?..ne tepki verirdim?..aldatılsam..ihmal edilsem..ekilsem..yalan söylensem... ne yapardım?..bunu hiç düşünmemiştim doğrusu..

    yirmi dakikalık bekleyişin ardından tanıdık bir siluet belirdi ana yolla parkın kesiştiği kaldırımlarda..ceyda geliyor..beni fanteziden fanteziye sürükleyen kırmızı-siyah pileli okul eteğini de giymiş..bu kez altında ten rengi çoraplar var..ya da ben öyle olduğunu düşünüyorum, herhalde çıplak olacak değil bu havada..topuklarının mermerlerin üzerinde çıkardığı haşin ses git gide yaklaşıyor..kıpkırmızı boyalı dudaklarını görmeye başlıyorum nihayet, allık ya da soğuktan dolayı pembeleşmiş yanakları ve nihayet maskaralı kirpiklerini görebileceğim kadar yaklaşıyor..
    fazla güzel..
    fazla özgüvenli..
    fazla gösterişli..

    -acaba yolda laf atan oldu mu?
    -..hey..bunu neden düşünüyorum ki?
    -çünkü o senin sevgilin?
    -öyle mi?
    -evet! ve ona seni seviyorum demeni istiyor..
    -yok artık?
    -sonrasında onunla daha fazla ilgilenmeni de isteyecek..daha fazla mesaj atmanı, daha sık buluşmayı, ona daha fazla sevgi sözcükleri söylemeni isteyecek..ailesiyle ilgili sorunlarında yardımcı olmanı isteyecek, tabi günlük hayatta karşılaştığı zibilyon tane problemi çözmeni de..
    -sus..
    -onun sana ve ilgine ihtiyacı var tsigalko, tıpkı tüm diğer hemcinsleri gibi..erkek olmadan ayakta durabilen bir kadın gördün mü sen?
    -yeter!
    -sana her daha fazlasını verdiğinde, senden de daha fazlasını isteyecek..öyle ki bir yerden sonra zarar etmeye başlayacaksın..seni kendine bağımlı hale getirecek!
    -sus dedim! sus! sus! yeter allahın belası..yetmedi mi hayatımı mahvettiğin! çek ellerini üzerimden..çek ellerini sevdiklerimin üzerinden!!!

    -ben senin hayatını mahvetmeye değil, kurtarmaya çalışıyorum..yaşayamayacağın şekilde yaşamaya çalışma..sevemeyeceğin şekilde sevmeye de..bu senin sonun olur..

    -sen bana tavsiye verecek durumda değilsin..asıl mahvolmuş olan sensin..lanetli..ezik..çürük..iğreniyorum senden!..
    -ne düşünürsen düşün..ben, senim..senin bir parçanım..ve benden istesen de kurtulamayacaksın..çekiştirerek sadece daha fazla kanatırsın..asla kopartamazsın..
    -allah belanı versin senin..allah belanı versin..
    -bela okuma tsigalko, özellikle de kendine ;)...

    yüzüm ne haldeydi kim bilir..aynada kendimi görsem acıyıp sadaka verirdim herhalde..

    ceyda da pek güler yüzlü denmeyecek bir ifadeyle yanıma yaklaştı..yerimden bile kıpırdamayışım, öğlen ki kızgınlığını (tabi varsa öyle bir kızgınlık) arttırmış olmalıydı..
    sonra duraksadı..beni ve halimi görmüştü..bunu yanlış yorumlayıp,sebebinin kendisi olduğunu düşündü,

    "özür dilerim..minibüsler dolu geçti bir kaç kere.."

    gülümsemeye çalıştım ama beceremedim..ayağa da kalkamamıştım hala..yüzüne yumuşak bir ifade ekleyip yanıma oturdu,

    "iyi misin?..çok mu beklettim?"..saatine baktı.."allah kahretsin ya..altı buçuk olmuş nerdeyse..tsigalko..çok özür dilerim tatlım, erken çıktım evden hatta..ama.."

    yalan söylüyordu..bilerek geç kaldığını bilecek kadar tecrübeliyim bu konularda..bir çeşit "sen benim yüzüme telefon kaparsın ha!" cezası..eğer ceyda söylüyor olsaydı inanırdım buna yalan bile olsa..ama bu öğlene kadar..onun da diğerlerinden farksız olduğunu anlamam için gerçek kimliğine büründüğü tek bir cümle yetmişti..

    kafamı çevirip onu inceledim..gerçekten üzgün görünüyordu..gözüm çıplak gibi görünen bacaklarına kaydı,

    "çorap var demi?..üşüme.."

    buruk şekilde gülümsedi.."kontrol etmek ister misin? * "
    Tümünü Göster
    ···
  18. 268.
    +4
    ben de aynı gülüşle karşılık verdim.."yok.. onun için demedim.. üşümeni gerçekten istemediğim için diyorum.."
    nefesini tuttuğunu hissettim, gözleri büyüdü, gülüşü düzeldi..eli uzanıp elimi yakaladı..

    "bugün biraz saçmaladım.. onun için de üzgünüm.." dedi tatlı bir ses tonuyla..
    "bu işler öyle ısmarlama olmaz..ne zaman içinden gelirse o zaman söylersin..ne söyleyeceksen.."

    özür diliyor gibi görünerek, aslında benim yumuşamam ve ilgi göstermemden faydalanıyor ve konuyu şu "seni seviyorum" deme olayına getirmeye çalışıyordu..
    ona göre şimdi ben de özür dileyip, "seni seviyorum" diyecek, ve sarılacaktım.. tıpkı filmlerdeki gibi.. böylece o istediğini almış, ben ise teslim olmuş olacaktım..
    "yılan deliğinden çıkacaktı"...

    ama öyle olmadı tabi..
    "teşekkür ederim.." dedim.."elbette sana karşı hislerim çok fazla..ama ben bu tarz şeylere önem veririm.. yani, eğer birine gerçekten o sözü söyleyeceksem, hak ettiğinden ve benim de aslında onu "hak ettiğimden" emin olmak isterim.. çünkü daha önce kimseye söylemedim ceyda.. daha önce kimseye söylemedim..ve daha önce kimseye karşı, sana hissettiklerimi de hissetmedim.. işte bu yüzden, zaten söyleyeceksem, o kişi sen olursun.. anladın mı?"

    "anladım bitanem" dedi, beklentimin aksine, hayal kırıklığı içermiyordu sesi, "sen ne zaman kendini hazır hissedersen..ve..bize bu kadar değer verdiğin için minnettarım.. çünkü ben seni çok seviyorum... inaıyorum ki kendinin benim sevgime, benim de senin sevgime layık olduğunu anlayacaksın..biz.. birbirimiz için yaratılmışız.."

    son derece güzel ve olumlu bir ses tonuyla, anlayışla kuruyordu cümlelerini.. acaba ceyda hakkında o tarz yargılara varmakta hata mı etmiştim?..sadece bir cümlesine bakarak onu yargıladığım için kendimden utanmaya başlıyordum.. kız sevecen bir şekilde saçlarımı karıştırdı,
    "iyice uzadılar ha..sakın kestirme, çok yakışıyor.. * "

    gülümseyerek karşılık verdim,

    el ele tutuştuk, ayağa kalktık ve yürümeye başladık, arkadaşları bizi bekliyor olmalıydı.. geç kalmıştık..

    "geç kaldık biraz benim yüzümden" dedi mahcup gülümseyerek.. işte o an kafamı daha fazla kurcalamaması adına aklımdan geçeni dilime dökmeye karar verdim,

    "ceyda..bir şey sorucam, bana doğru söyle"

    dudak büktü, "sor aşkım..her ne ise?"

    "gerçekten elinde olmadan mı geç kaldın yoksa bilerek mi geç geldin?" dedim, üçüncü bir şıkkı ve cevabı kabul etmeyeceğimi belirten kesin bir ses tonuyla..

    önce şaşırdı.. sonra dalgın dalgın gülümsemeye başladı.. gözlerini devirip, biraz bozuk bir şekilde gülümseyerek cevap verdi,

    "becerdim sanmıştım ama, kendimi sana hala tanıtamamışım" dedi,
    tam sorumun cevabını alamadığıma dair itiraz edecekken de ekledi,

    "seninle geçirdiğim bir saniyeyi bile israf etmek istemiyorum ben.. yani..hal böyleyken, nasıl olur da gelmemezlik yaparım? bilerek gecikirim?..sana buluşma saati sorarken bile "allahım ne olur aklımdaki saatin bir saat erkenini filan söylesin" diye dua ediyorum ben.."
    elini yüzüme zütürdü, dudaklarıma, bu kez boyanmaması için çok bastırmadan kibar bir öpücük kondurdu..
    "bir daha duymayayım.." ilk defa bu kadar ciddiydi..

    elimi beline attım.."teşekkür ederim..her şeyi konuşabilmeliyiz, değil mi?..beni böyle rahat hissettirdiğin ve aklımda kuruntu bırakmadığın için teşekkür ederim.."

    "sevgililer sorun yaratmak için değil, onları yok etmek için var bitanem" dedi.."senin sıkıntılarının olduğunu biliyorum.. yenilerini eklemeye niyetim yok ;)"

    tekrar bir öpücük daha verdi..

    aslında son cümlesi epey irdelenmeye ve tartışmaya açıktı, ama daha fazla uzatmak istemedim.. geçirmemiz muhtemel güzel geceye odaklandım..

    "ha bu arada" dedi ceyda,

    "evde sadece meltem var.. biraz değişik bir kızdır, yadırgama diye söyliyim baştan..;)"

    "nasıl yani..tek mi kalıyor kız.. şey..özürlü filan mı? ben hayatta yadırgamam öyle şeyleri"

    "yok ya..öyle değil.. yani davranış olarak biraz tuhaftır.. üç kız kalıyorlar normalde ama onlardan da biri evine gitmiş.. finaller öncesi işte malum.. biri de başka bir arkadaşında olacakmış bu akşam.."

    hala kaygılı şekilde baktığımı görünce,

    "ya amaan..yok bir şey bee..:) iyi kızdır..bir şey yaptığı yok... sadece biraz.. değişik işte.. nasıl diyim, benim gibi-senin gibi işte.. hahaha..daha nasıl söyleyeyim..her zaman karşılaşabileceğin karakterlernden değil..o yüzden söyledim.. yoksa bir şey olduğu yok.."

    "iyi" deyip güldüm dudak büzerek.."tanışıcaz bakalım * "

    göz kırptı.. adımlarını hızlandırdı..ben de ona uydum..el ele, kol kola, "değişik kız meltem" in evine doğru yol almaya başladık..

    "değişik" hayatımın, "değişik" bir başka gecesi daha beni bekliyordu..
    Tümünü Göster
    ···
  19. 269.
    +3
    ..geç kalmamız, az daha aniden bastıran yağmurun ortasında kalmamıza neden olacaktı ki kendimizi apartmanın girişine atabildik,

    "oha ya, hiç bir şeyi yoktu havanın?" diye görüş belirtti ceyda,

    "ee kızım artık kış geldi, bakma burası ılıman iklim ama yağmuru pis olur ;)" deyip tecrübeli insan havası attım.

    sıradan görünümlü orta yaşlı olduğuna inandığım, dış cephesi yeniden boyanmaya ihtiyaç duyar gibi görünen bina bizi karşıladı. kilitli olmayan otomatik kapıyı ittirip içeri girdik, 2. kat diye hatırlıyorum.

    kapı zilini çalınca önce otomatiğe bastı karşı taraf,

    "burdayız canım" dedi ceydanın cıvıldayan sesi,

    sonra kapı açıldı ve biz çatlak sevgilileri bu gece evinde misafir etme cesareti gösteren, "değişik" kız göründü,

    sanki sürpriz yapmışız gibi bir heyecan ve sevinç gösteri eşliğinde iki kız birbirlerine sarıldılar, kokoş kokoş bir kaç sevgi sözcüğü ve havada uçuşan "bebişim" lerden sonra nihayet ben de selam verdim ve içeriye buyur edildik.

    bu değişik kız meltemin ilk anda dikkatimi çeken özelliği epey cana yakın olması oldu zira tanışma anında hemen yanak yanağa gelmiştik, biraz çatlak bir kız olabilir evet, ama bu tip şeylere takan ya da tahrik olan bir adam değilim, yeni tanıştığınız bir kızla gündeki teyzeler modunda öpüşük selamlaşmanız sık karşılaşabileceğiniz bir şey olmasa da ben yadırgamadım açıkçası..

    neyse girdik içeri, bu ikisi birbirlerini buldular ya, daha saniye bir cıvıl cıvıl ötüşmeye kıkırdamaya başladılar, onları öyle samimi ve mutlu görünce benim de hoşuma gitti tabi, tipik ciciş kız dostluğu işte..ne yapsınlar, onlar da allahın bir kulu (: (nası la bu gülüş iyi mi (: )

    biraz meltemden bahsedeyim, kumral, beyaz tenli, her an çok şaşkınmış gibi bir yüz ifadesine sahip orta boylu, balık etli diyebileceğimiz, saftirik bir kızcağız. çok ekstra bir görünüşü yok.. demek ki "değişik" tanımının içeriği hal ve tavırlarında..

    şimdi başta değişik kız deyince tabi, böyle gotik, emo, ya da ne bileyim değişik imajlı, marjinal görünüşlü bir şeyler bekliyorsunuz karışınızda. keza ceyda da marjinal sayılır, hal böyle olunca, ben de piercingli miercingli bir hatunla filan karşılaşırım diye düşündüm ama, bildiğin tipik ev kızı görünüşlü ve epeyce candan bir hatunla karşılaştım.. gerçi ceyda görünüşünde bir şey yok demişti ama ben onu fiziksel sağlık olarak yorumlamıştım.

    nedense insanlardan "değişik" "farklı" diye bahsedilince, ilk önce "bir özrü var galiba" diye yorumluyorum..
    geçtik salona oturduk, kız hemen bize terlikler filan getirdi, böyle bildiğin bayramda akraba ziyaretine filan gitmiş gibiyiz, içimden dedim "birazdan baklavalarla fındık fıstık da gelirse şaşırma". girişte de dikkatimi çektiği üzere, zaten ev de bir acayip.. nasıl diyim, fazla dolu.. öğrenci evi gibi değil, bildiğin aile evi gibi yani.. maşallah halılar malılar her taraf, biblolar, aynalar, şilteler, bir sürü koltuk, 52 ekran tv, duvar saati, sehpa takımı.. ooohooo her taraf eşya ve gayet de muntazam sayılır.

    hani hırsız olup bu eve soyguna girsem, öğrenci evi demem. daha önce de başka evlere konuk olarak gittiğim için (genelde mutlu sonla biten konukluklar evet) kıyaslama yapma imkanım oldu epeyce.. kesinlikle bir öğrenci evinden fazlası var burada..

    neyse, genel havadan (ki o sıralar fena yağıyor) sudan muhabbetin ardından tanışma faslına geçildi, malum insanlarla tanışırken anket doldurtur gibi, "adınız-yaşınız-doğum tarihiniz" filan diye sormazsınız, tanışma, geniş ölçekli bir sohbetin arasına sıkıştırılan sorular yardımıyla, yavaş yavaş ve dolaylı yoldan gerçekleşir, tabi bu dolaylı muhabbeti buraya yazmaya kalkarsam bütün gecemizi ona ayırmamız gerekebilir, özet geçmek gerekirse, meltem aslen muğlalı, ceyda ile lise zamanı dershaneden tanışıyor (bak bu dershane arkadaşlıkları kimyanız uyuşursa daha bir sağlam oluyor ha, demedi demeyin) 86 doğumlu (hatta benden ayca büyük), babasının restoranı var, annesi ev hanımı, anlattığına göre epey rahat yetişmiş ve kendi çapında görmüş geçirmiş biri. (o masum tiple hemde, deme yauw?)

    ceyda ve bu iki ciciş olarak paso kıkırdaşıyorlar, arada sadece kendilerinin bildiği bazı espri ve anılara gülüyorlar filan, ben de o ara evi incelemeye devam ediyor, arada ayıp olmasın diye gülüyorum.. henüz sohbete ağırlığımı koymadım, bırakayım da cicişler hasret gidersinler..

    bu tarz durumlarda, yani kız arkadaşınız, bir süredir görmediği bir yakın arkadaşıyla bir araya gelip kaynatmaya başladığında araya girmeye ya da dikkatlerini çekmeye çalışmayın zira çekemezsiniz.. bırakın o, ilk ingiliz takımlarının iç sahada ilk 15 dakika yaptığı baskıya benzeyen hasret gidermeleri gitsin, kaynattıklarının dumanı dağılsın, ondan sonra devreye siz girip gecenin yönetimini ele alın.. yani başlarda hemen dikkati ben çekmeliyim, yoksa yetersiz-ezik görünürüm diye korkmayın.

    nihayet bizimkiler birbirine doyunca, baklava ve fındık fıstık olmasa da, kurabiye-kek tarzı ufak atıştırmalıklar geldi "ceydacığım geliyor diye hazırlık yaptım" diye cıvıldadı kız, bu mutfağa gittiği sıra benimki bana dönüp,

    "nasıl kız? gibisinden gülümseyerek baktı"
    ben de boyun kırıp, "iyi ya" gibisinden gülümsedim ve fısıltıyla ekledim, "biraz çatlak değil mi?".

    ceyda da gülerek karşılık verdi, "öyledir ama çok tatlı ya, tombişim benim".

    "kilolu sayılmaz?"

    "değil tabi canım, ben öyle seviyorum (:"

    "kızmıyor mu :p"

    "ııı kızmaz o bana.. kızarsa ısırırım" deyip bir kıkırdama koyverdi,

    bunlar ayıkken böyleyse sarhoşken ne hale gelirler düşünmek bile istemiyorum.. herhalde şimdiki esra-ceyda kardeşler gibi bir şey olurlar yan yana iken (:

    melte mutfaktan dönüp bizi dip dipe, ceydayı da kıkır kıkır gülerken görünce,

    "hiişşt gençlerr, napıyosunuz bakiym ;)" diye takıldı, "yanlış olmasın, aile var" diye gır gır yapmaya devam etti,

    "hıı, hani, kimmiş o aile?" diyerek oyuna katıldım,

    çatlak kız iyice işi tiyatroya vurdurarak, "aa tsigalko beyy, bakın işte, ceydaa ve ben? bir aileyiz" deyip sarıldığı ceydayı yanağında öptü, bizimki de bunun göğsüne yattı..bu sevgi gösteriler ve samimiyet gözlerimi yaşarttı aq (:

    hazır aile filan demişken ben de deminden beri kendimi oyaladığım mevzuyu açmaya karar verdim,
    "meltem bir şey sorcam sana ama, bu evde biraz fazla eşya yok mu sence?" deyip güldüm, sonra da yanlış anlaması için ekledim, "yani aile evi gibi yani, olumlu manada söylüyorum ;)"

    kız gülüp, "maşallah baya dikkatlisin hee (:, zaten öyle ya, aile evi" deyip güldü, ceydaya tekrar sarılıp az önceki esprisinin devam filmini çekti,

    evet meltem eyvallah, iyisin hoşsun da, ben bunu geyik olsun diye sormamıştım.. neyse, bana ne amk, gibtir et.. diye düşünüp ben de gülmekle yetindim, sorumu geliştirmedim, sanırım o ara biraz hoşnutsuz bir yüz ifadesi de takınmış olmalıyım ki kız düzeltme yapar gibi ekledi,

    "şey, ama sahiden aile evi, öyleydi daha doğrusu, biz eşyasıyla kiraladık.."öğrenciye eşyalı ev" şeklindeydi"

    haa.. şimdi anlaşıldı durum..

    "oo iyi bulmuşsunuz ya, böyle opsiyonlar da varmış demek, bilmiyordum"

    "tabi canım, bi de biz ilk kiracılarıyız, epey şans oldu.. gerçi eşyalar kullanılmış sonuçta ama durumları gayet iyi gördüğün gibi, bizden önce başka öğrenciler olsa iyice taklarlardı (:"

    "siz takluyonuz yani?" dedim ciddi olma taklidi yaparak, bunlar koptular.. kulağımı çınlatan kahkahaların ardından meltem, ceydaya dönüp, "nerden buldun bunu ayol çok şeker" deyip bana muzip muzip baktı..

    kız benle olmayan taşağıyla taşak mı geçiyor beyler?

    ceyda, "bulduk işte birbirimizi, o da benim gibi, zaten görüyorsun" deyip ellerime uzandı, meltemin kucağından kalkıp bana yaslandı,

    değişik kız meltemin değişiklikleri ortaya çıkmaya başlarken ben müstakbel kayınvalidesine düzgün gözükmeye çalışan damat adayı gibi stabil gülümsememi ve pozitifliğimi korudum.

    "tsigalko da eve çıkmayı düşünüyor seneye" dedi ceyda ev konusu üzerinden devam ederek,

    kız, "aaa, iyi yaparsınız ya, burda yurttaydınız demi? doğru söylemiştin.. bence de ev daha mantıklı, hele böyle eşyalı filan bulursanız sakın kaçırmayın" deyip yeniden normal moda döndü, diyecektim ki ekledi,

    "ceyda ile çıkarsınız artık?"

    doğrusu böyle bir konuyu konuşmamıştım benim kızla, biraz utanır gibi olduk,

    "yani.. bakıcaz bakalım.." deyip geçiştirdim, meltem özel hayatımız üzerinde pike yapmaya başlamıştı, eğer sevimli ve cana yakın görünerek bir yandan da benim özelime çomak sokmaya çalışacaksa, o kadar da tatlı olmadığımı anlamasını sağlayacak bir iki ince ayar çekmem gerekebilirdi bu gece, malum üzerime yoktur bu konularda *

    gece muhabbet farklı seyirlerde devam etti, neyse ki meltem beni herhangi bir alanda sınamaya kalkmadı, valla iyi kız miyi kız dinlemez, lafı gediğine tıkardım. keza bütün bu canlılığının ve pozitifliğinin yanında biraz da patavatsız olduğunu idrak etmeye başlamıştım.. idare etmesi zor bir tip, her an coşabilir, parlayabilir, olmadık yerlerde olmadık şeyler yapabilir.. deli yani.. (:
    Tümünü Göster
    ···
  20. 270.
    +4
    saat epey ilerledikten ve yağmur da hızını kesmeyip yanına gök gürültüsü ve şimşekleri ekledikten sonra meltem sordum,

    "gençler, bu gece bendesiniz demi?..dışarsı fena yani.. kalıcaksın demi ceyda?"

    zaten bizim de niyetimiz oydu açıkcası, hani yağmur yağmıyor olsa bile, şöyle boş sayılabilecek bir evde, ceyda ile başbaşa.. lise eteği filan.. oyhşş..(:

    düşüncelerden sıyrıldığım sıra da ceyda cevap verdi,

    "canım yağmur durur heralde ya..sana zahmet vermiyelim?" diye yarı ciddi sordu,

    "a aa, saçmalama salak şey ne zahmeti.. ceydaa, bak erkeğin de koruyamaz seni elimde kalırsın ona göre" deyip şakadan kızma taklidi yaptı meltem,

    gene bir yerlerden bana iş atan bu cümleye de gülümsemekle yetindim,
    güldürdün bin ;)
    http://fizy.com/#s/1ai0c0

    gece uzun olacaktı belli ki..

    ceyda ile yatakta geçireceğim dakikalar biraz azalabilir..şimdilik bu hayalimi geri plana atsam iyi olacak..

    kızlar mutfağa gittiler tekrar,

    bu kez de ikisi yalnız kalmıştı, konuşulanın ne olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok..
    gerinip oturduğum yere iyice gömüldüm..fena zütürmüyordum..bir zamanlar, yeni insanlarla (bilhassa sevgililerimin arkadaşlarıyla) tanışmak konusunda nasıl da kastığımı ve zahmetli bir iş gibi gördüğümü hatırlayınca kendi kendime gülümsedim..amma takıyormuşum haa milleti..bu ne aq..rahat olacaksın işte bak..sen rahat, sevgilin rahat, arkadaşları rahat..hayat buu..

    bizimkiler gülüşe gülüşe mutfaktan geldiler, ellerinde yine tepsiler var, demin burnuma gelen kahve kokusunun da kaynağı ortaya çıkmış oldu böylece, yine atıştırmalık bir şeyler ve neskafelerle gelmişlerdi,

    film izlemeye niyetlenmiştik, bunlar da dakikalarımıza eşlik edeceklerdi anlaşılan..abur cubur için teşekkür ettikten sonra, kız tekrar salondan ayrıldı, odasına gidip laptobunu getirdi..

    haa..bak işte..ihtiyacım olan bir şey daha(bir tanesi eve çıkmak)..laptop ulan..benim niye laptopum yok?..he?..hani ihtiyaç da duymamışım bu güne kadar, evde pc vardı, yurtta da var..ama eve filan çıkıcam diyorsam, taşınabilir bir bilgisayarım da olsa iyi olur..bunu peder beye söyleyeyim de halletsin bari aq..

    kız sehpalardan birini çekip laptobu kurdu, tam üçlü koltuğun karşısına, biz de dizildik böyle, ev soğuk sayılmamasına rağmen (merkezi sistem olsa gerek) bir de battaniye getirdi..efenim biz de böyle ayaklarımızı topladık, yan yana dizildik, ortada ceyda, bir tarafında ben bir tarafında meltem, yanlara da yastıklar mastıklar, tam böyle yuva gibi yaptık amk..
    kız sordu,

    "ne tarz izleyelim?"

    e tabi, nasıl ki bir kaç ergen erkek bir araya gelince ya uzun eşşek oynar ya da ferre izlerse,
    bir kaç salak genç de böyle kızlı erkekli bir araya gelince, ne izler?

    ne izler?

    korku filmi izler tabi ki aq..

    yani bu fikstir, sözsüz bir kural gibi..bu oyuna alet olan ya da başlatan taraf olmamak için son ana kadar sustuktan sonra iki ekürimin "korku izleyelim yeaa" demesinin ardından ancak ben de "iyi olur" diyebildim.
    kızlara korku filmi izletip, korktukları anlarda fordlayan tiplerden olmak istemiyorum zira..

    bir şekilde, saçma bahanelerle diğer türlerin elenip "korku" filminde karar kılınmasının ardından sıra pek fazla çeşit olmayan klasörden film seçmeye geldi,

    "halka 2 var?" dedi meltem, "birinciyi izlediniz mi?"

    ben izlememiştim, ceyda da izlememiş,

    "hımm o zaman pek anlamlı olmaz ama?"

    "sen izledin mi peki?" dedim.."biri ikiyi"

    "izledim de, yine izlerim yani fark etmez.."

    "aa senin de izlemediğin bir şey olması lazım ama, bizimle eşit düzeyde korkmalısın ;)" deyip sataştım, "öyle bizi korkutup kendin gülmek yok ;)"

    meltem kara kara düşünmeye başladı,

    "ama doğru sen hepsini izlemişsindir, senin bilgisayarın" dedim.

    sonra bu, "öyle galiba..ama yook..yeni filmler atmıştı arkadaşım, bi dakka" deyip başka şeylere tıkladı, "inşallah korku filmi vardır.."

    neyse, baktık klasörde 5-6 tane daha film var, biri blair cadısı, epey eski bir filmdir, bunu görünce ben işaret edip, "aa blair witch varmış, izledin mi bunu, eski film bu baya?" deyip sordum.

    "yok" dedi, "bunu da sen izledin herhalde?"

    "yoo ben de izlemedim" deyince güldüler, hani öyle bir söylemiştim ki, "bu da izlenmez mi aq?" der gibi..

    "ceyda sen?"

    "yok ya, zaten benim pek aram yoktur bu tarz şeylerle de..bakma işte heyecan olsun (:"

    filmin üzerinde uzlaştıktan sonra açtık,
    gecenin göründe, üzerimizde battaniye, dışarda yağmur, şimşekler, karanlık, büyük salonda blair cadısını izlemeye başladık..hay gibeyim o filmi akıl eden beynimi, işaret eden parmağımı..nerden seçtim aq..
    ben genelde korku filmlerinden korkmam.. biraz klişe bir cümle ama, öyle yani harbiden de..ne o aq..ööö bööö, kolu koptu bacağı koptu, yok zütüne şeytan kaçtı bilmem ne...

    ama bu amk filmi sadece korku değil, pgibolojik olarak da geren bir yapım olduğundan, sağolsun bizim de pgibolojilerimizi gibti bıraktı..

    film bitti bizim kafalarımız zonkluyor bildiğin, kızlar hiç öyle "aayy uyy" deyip çığlık atmadı, "ayy bakamiyciiim" deyip şirinliklere girmediler, zira film harbiden gibti yani.. öyle rol yapmaya takatleri kalmadı, ceydanın bazı yerlerde nefesini tuttuğunu, "oouff" dercesine içinin titrediğini filan hissettim.. gözleri irileşmiş halde şok modunda izleyip bitirdiler filmi..ben de epey etkilenip takdir ettim.. tuhaf filmdi vesselam..bir de ordakiler de üç kişi, biz de üç kişi filan..

    neyse, biz epey dağılmış halde filmi bitirdik, herkes derin bir oh çekti, meltem,

    "final.. manyaktı, şimdi gel de uyu bu gece" dedi yarı ciddi..tam o ara çakan şimşekle oda aydınlanınca bütün film çıt pıt oturan kızlar önce bir hayret-korku nidası koyverdi, sonra da gülmeye başladılar.. sinirleri bozuldu salakların ya (:

    meltem hemen kalkıp ışığı yaktı..

    biz silkinip toparlandık filan..

    "içmeden uyunmaz bunun üzerine" dedim gırgırına..

    meltem tip tip baktı,

    "harbi ha..gençler..ne dersiniz?"

    ceyda,

    "aa ama deminden beri petibör yiyip çay may içiyoruz, bira filan gider mi artık bunun üzerine" dedi, "hem bak sonra sabaha kadar çişe kalkarız, daha beter, koridorda öcüler yer"

    bunlar gene gülmeye başladılar manyak gibi..amk delileri, meltem,

    "ne birası kızım... likör var.." dedikten sonra bana doğru bakıp destek aradı,

    "harbi mi?" dedim..

    "ee yaani, viskimiz de vardı ama bitirdik.. öyle bira mira, çocuk içkisi onlar" deyip şakadan caka sattı,

    "vay be, ev değil gece kulübü maşallah, disko topunuz nerde?" dedim,

    gene gülüşmeler..

    "bunlar da eşyaların arasında mıydı, viski-mini bar filan?" diye devam ettim.

    gülüşmeler.. gülüşmeler..

    zaten kafaları tuhaf olan kızlar iyice zıvanadan çıktılar, meltem en son nefes nefese,

    "içer.. miyiz..ayhh.. sinirlerim bozuldu yhaa ahahahaha..ha? ceyda? tsigalko, getireyim mi?"

    ceydaya baktım, ne dersin gibisinden,

    "iyi ya, kafamız rahat uyuruz ;p" dedi..

    "senin korkmana gerek yok bitanem, ben yanındayım" dedim melteme gıcık bir bakış atarak, "bence sen iki misli içmelisin :p"

    "hıı, pislikler..hem ceyda benle yatıcak demi bebişim?"

    ceyda ile yine göz göze geldik, bu gülmeye başladı,

    "bilemiyorum melteem.. satılabilirsin yani.."

    "hiii.. çoook fenasınız siizz... "

    "getircen mi nevaleyi?" diye konuyu değiştirdim

    "tamam be, manyak" deyip sırıtarak odadan çıktı, ceyda ile baş başa kaldık gene, bana gülümseyen ama kararsız gözlerle bakmaya başladı,

    "beraberiz demi?" dedim.

    "beraberiz" deyip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu..

    o ara baktım meltem koridorun filan ışığını yakmış, herhalde içkiyi alacağı yere kadar yaka yaka gitti..vay amk korkak tavuğu yaa (: ceyda da farkedince koptu gene,

    "kıızz.. korkak tavşan.. geliyim mi?"

    cevap gelmedi, onun yerine ışıkları söndüre söndüre hızlı adımlarla meltemin kendisi geldi,

    "tamam.. hadi içelim" dedi aceleyle..

    "hani bardak?"

    "aaayy unuttum.. neskafe bardaklarına koyalım, şimdi mutfağa gidemicem valla.." diye ekledi yarı gülen yarı kaygılı bir ifadeyle,
    salak harbiden korkmuş lan.. tamam biz de korktuk ama, evin içinde yürüyemeyecek kadar değil..

    getirdi şişeyi, mandalina likörü, tak gibi afedersin.. tamam bira hamallık, sarhoş etmiyor filan da, yani bu da içilmez be arkadaş..ben sevmedim.. az içtim zaten, çeyrek kupa filan anca.. zaten bu böyle su içer gibi de içilmez diye sanıyorum..biz bildiğin yatmadan önce ilaç yutan adamlar gibi şak diye içtik, hatta ben ayakta içtim bildiğin..

    hiç bu kadar acele, ciddiyetsiz ve içmek olsun diye içtiğimi hatırlamıyorum..

    ceyda da fazla beğenmedi, dibinde biraz bıraktı..ama maşallah meltem zütürdü malı.. yarasın, ne diyim..
    Tümünü Göster
    ···