/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 551.
    +4
    ceydaya bir kaç günlüğüne memlekete gitmek istediğimi söyledim.. biraz kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı,
    annemler finaller öncesi gel biraz görelim demişlerdi zaten..

    uzaklaşmam gerekiyordu buralardan.. kafa izni yapmam... en azından bu hafta artık okula gitmemem iyi olurdu.
    dönüşte ertesi gün için bilet aldım, akşamdan valizlerimi hazırladım,

    ve nihayet, kamil koç un sıcak koltuğuna kıvrılmış, evime doğru yol alırken, yeniden o, artık sadece ailemin yanındayken olabildiğim, saf ve bozulmamış tsigalko olabilirdim.. onların karşılıksız sevgi ve anlayışları beni kucaklar, bilmedikleri yaralarımı, farkında olmadan iyileştirmelerini sağlardı..

    garajdan beni almaya gelen babamla sarıldık,

    "ne var ne yok oğlum?" dedi gülerek.

    "iyidir baba, uğraşıyoruz" dedim.

    "ne ile uğraşıyon sıpa, ye iç gez, toz işte, sanki taş ocağına yolluyoruz * " deyip günün ilk taşağını geçti, omzuna bastırıp zıplayarak karşılık verdim, valizleri arabaya attık, evimize doğru yol aldık.

    "gelmen iyi oldu" dedi, "sürpriz durumlar var eve gidince konuşuruz"

    ne sürprizi la..

    "ne sürprizi ya?" dedim,

    "eve gidince konuşuruz bakalım, dur şurdan tatlı alalım"

    allah allah..ne sürprizi olabilirdi ki şimdi durup dururken.. acaba 3. bir kardeş filan mı gelicek diye düşündüm, sonra düşündüğüme gülüp aklımdan uzaklaştırdım... kendime bir hediye beklemeyecek kadar büyümüştüm.. yani kişisel bir hediye değildir muhtemelen, ailenin tamdıbını ilgilendiren bir olaya benim de eşlik etmem istenecekti,
    son bir kaç senedir genelde sürprizler bu şekilde olmaya başlamıştı, yani öyle noel paketleri beklediğim yok.
    eve gittik neyse, anneannem döktürmüş gene, masa şahane, yemekler yendi, hasret giderildi, gır gır şamata filan derken, nihayet peder bey konuya girdi,

    "yaa işte, tsigalko..iyi bak bu eve, salona, mahalleye" deyip göz kırptı,

    "niye be?" dedim, ne alakaydı lan?

    "burada geçirdiğimiz son kış olabilir çünkü * "

    ana.. niye lan.. yoksa?

    "taşınıyor muyuz?" dedim.

    "evveet, bak hanım zeki oğlun leb demenden leblebiyi anladı he he"

    "oha, baba harbi taşınıyoruz ha? da, ne alaka şimdi?"

    "e oğlum artık kardeşin de büyüdü bak, kendi odası olsun ister, sonra sen büyüyorsun, ilerde evlilik durumların olacak, birikimimiz varken, artık daha geniş bir tanesine geçmek lazım, hem gayrimenkul hiç bir zaman ölmez biliyorsun, bankada duracağına bir işe yarasın para.."
    Tümünü Göster
    ···
  2. 552.
    +4
    vay amk..
    vay ki ne vay..lan?..çocukluğumun geçtiği, çakıllarının açtığı yara izleri hala dizimde duran, ilk tasomu köktüğüm, ilk kız öptüğüm, boncuklu tabancala savaşlarında direklerinin arkasına saklandığım, ilk arkadaşlarımı, ilk maceralarımı (birini anlatmıştım başka bir hikayede) ilk icraatlarımı yaptığım, efsane mahallemden taşınıyoruz ha?
    ercanlar,
    buraklar,
    cevat bini
    sümüklü fatih
    kız kurusu didem filan,
    hepsi yalan mı olacak şimdi?
    o değilde, daha geçene yaz potalarını dövdüğüm basket sahasından, eski dostlarla buluşup biraları devirdiğimiz sarı-park dan, balkondan keline tükürdüğüm için kendimi hala suçlu hissettiğim, ama beni pek seven bakkal nuri den filan da ayrılıcam he?

    vay amk..

    sonra bu ev..
    odam..
    şu üniversiteyi kazanacağım derken zütümde basur çıkarmasına ramak kalışına şahit olan, kardeşimle kick taks maçları yaptığımız salon, çocukluğumda oyunca arabalarımı gezdirdiğim uzun ince hol.. annemin zıplarsak toz kalkar diye içinde bir türlü rahat hareket ettirmediği salon (anneler işte.. * )... anneannemin hünerini konuşturduğu, içinden her daim mis kokular yayılan, avizesi diğer odalardan farklı, balkonlu mutfak...

    hepsinden, bunların da hepsinden ayrılacağım ha?..

    daldığım düşüncelerden sıyrılıp babama sordum,
    "ee..peki nereye taşınacağız?"

    "daha kesin değil ama büyük ihtimalle x de bizim ortaklarımızdan birinin yaptığı siteye, tsigalko, bir görsen böyle evi var ya, manzara filan, deniz, şehir ayağının altında, çok şahane..tam bir kesinleşsin, seni de zütürürüm bakmaya"

    beyler bu arada bu "x" i söylersem çok fena alan daraltmış olurum, çok spesifik bir yer çünkü bursalı panpalar affetmez, o yüzden o "x" bende kalsın *

    "iyi ya" dedim, dalgın dalgın.. sevince ortak olmuş görünmeye çalıştım, ama bana masumiyetimi hatırlatan çocukluğumdan, büyükçe bir parçayı daha kaybedecek olmam canımı sıkmıştı..
    geçmişle köprüleri bir bir atıyordum artık.. kimi isteyerek, kimi istemeden..

    "ne zaman taşınıcaz peki?" dedim.

    "bakalım, kısmetse yaza doğru, sen ikinci dönem baharda bir daha gelirsin, böyle yine finallerinden önce, o ara taşırız"

    eh..en azından hala geçirilecek bir sömestrim daha vardı bu mahallede, bu evde..ve bu hafta tabi..
    kıymetini bilsem iyi ederdim..

    bildim de, o 1 hafta gözüm, ardımda bırakıp geldiklerime dair hiç bir şeyi görmedi, sadece ve sadece şu an da sahip olduklarımla ilgilendim.. evim gibi, ailem gibi.. çocukluğum gibi...
    el classico dan sonra devam ederiz panpalar, bunları önceden yazmıştım ;)
    tekrar iyi geceler, 10 dakika sonra başlayıp 3-5 part daha atacağım panpalar
    ..dedim ya, başka hiç bir şeyle ilgilenmedim, hiç bir şeyi aramadım diye, aynen öyle. ceydanın mesajlarını bile kısa kestim, sonra nilay mesaj atmış, "ne yapıyon?" gibisinden. konuşmak istiyor dönünce..bir ton laf yiyeceğiz gene anlaşıldı..
    ulan sevgilim oluyor, ayrılıyorum, onlardan zaten azarı yiyorum, yetmiyor, bir de ortak arkadaşlar basıyor kalayı..amk size ne? siz işinize baksanıza.. sanki dünyada ayrılan ilk insan benim..

    ama hayat işte.. onların yerinde ben olsam, ben de bana aynı şeyi yapardım.. verirdim kalayı, verirdim azarı aq..

    güzel geçen ve kendimi sanki "şehir hayatından kaçıp, dağ evinde doğal hayat kaçamağı yapan iş adamları" gibi hissettiren bir haftanın ardından üniversiteme geri döndüm..

    kaçıp gittiğim her şeyle yeniden yüzleşme vaktiydi..ama aynı zamanda özlediklerimle de hasret giderme vakti..

    dönüşte şehre gece düştüğüm için ilk gün hasret giderebildiğim tek kişi tolga oldu, gene ışıkları söndürdük, yataklarımızda tavana bakarak * geç saatlere kadar muhabbet ettik, yaşadıklarımızı paylaştık.. nilayla ilişkileri dolu dizgin.. maşallah diyelim, eh, normal insanlar mutlu olabiliyormuş demek ki..anormallik bendeymiş..

    ertesi gün ise başında beri kaçtığım pek çok yüzleşmeyle başa çıkmam gerekiyordu,
    nilay konuşmak ve muhtemelen ağzıma sıçmak istiyordu,
    ebruyu o günden sonra ilk kez görecektim

    ve tabi sınıf.. acaba gene beni dışlarlar mıydı öyle? cezalandırmaya çalışırlar mıydı? ama sonra geçen seferkinin ötekileştirilme sebebimin mine ile olan ayrılığımdan ziyade, serhat ın işgüzarlığı olduğunu hatırlayıp biraz rahatladım..
    yine de , benim gibi, ortamlarda rahat olmayı seven bir adam için, sınıftaki "konuşulmayan kişi sayısı" arttıkça sıkıntı başlıyor demekti..
    amk, ozanla-ayşenle zaten konuşmuyorsun, onların nispeten yakın arkadaşlarıyla konuşmuyorsun,
    serhat ve tayfasıyla konuşmuyorsun,
    nilay ın tayfasına da , gelip barışan nilay haricinde kırgınsın seni sattıkları için, anca selam alıp veriyorsun..
    şimdi ebru ve yakınları ile de konuşmayacaksın belli,
    pokemonları dışladığın için konuşmuyorsun,
    çirkin kızlarla (ki sayıları epeyce) kalitemi düşürür diye konuşmuyorsun..

    amın evladı tsigalko, sen kiminle konuşucan yarağım? bu nasıl sosyal çevre anlayışı?
    .
    .

    doğal davranmaya çalışarak sınıfa girdim,
    tek istediğim kendimi duvar kenarına bir yere atmak ve sonra çaktırmadan sınıfı gözleyip durum raporu çıkarmaktı..
    ön sıralardan boş bir tanesine kendimi attım, eşyalarımı yerleştirdikten sonra yan dönüp sırtımı duvara verdim, yarı yarıya dolu sınıfa şöyle bir göz attım,
    olağan dışı bir durum yok gibi görünüyordu, kimse beni parmağıyla işaret edip fısıldaşmaya başlamadığına göre ( oluyor böyle şeyler gülmeyin) ortam stabil sayılırdı..

    sonra ebrunun sınıfa girdiğini gördüm..o güzelim kız, şimdi çatılmış kaşları ve robotik hareketleriyle etrafındakileri kendinden uzak tutmaya çalışan fettan bir tipe dönüşmüştü.. ifadesiz deyip durduğum yüzüne, sonunda kalıcı bir ünlem yüklemeyi başarmıştım.. keşke o ünlemin adı "sevinç", "coşku" filan olsaydı, "karamsarlık" değil..

    gidip cam kenarından en arkaya bir yere kendini attı, etrafına bakmaksızın önce eşyalarını yerleştirdi, sonra yanında getirdiği kitabı çıkarıp okumaya başlamıştı..ne okuyordu acaba?..bir de, sanırım şu kitap okuma sendromu, büyük bir travma geçiren insanların ortak özelliği filandı, kendi yalnız ve mutsuz zamanlarımı hatırladım, ne romanlar devirmiştim..

    sapık gibi, kendi isteğimle ayrıldığım eski sevgilimi izlediğimi fark edince, silkinip kendime geldim, fazla bakmamak gerekti..

    bir süre sonra nilay da girdi sınıfa, eşyalarını sıranın birine fırlatıp yanıma sokuldu, beni çok şaşırtan anlayışlı bir gülümsemeyle,
    "nabersin?" dedi,

    "iyi diyelim iyi olsun.. senden naber?"

    "bildiğin gibi işte * ..yoktun, geçen hafta?"

    "hea.. öyle biraz bizimkileri göreyim istedim.."

    "hımm.. konuşalım mı bir ara?"

    "olur..ne zaman istersen.."

    "tamam öğlen beraber yeriz madem" deyip omzumu sıvazladıktan sonra sırasına geri gitti..
    bu şekilde yaklaşması beni şaşırtmıştı, dediğim gibi, ben azar yerim, yine gözleri fal taşı gibi açılır, burnundan soluyarak bana "görüşelim!" gibisinden hareket yapar sanmıştım..eh, her halde o yolun söz konusu ben olunca pek de işe yaramadığını anlamıştı.

    neco gelip yanıma oturdu, selamlaştık, sarıldık.

    sonra da hoca girdi zaten..

    başımdan geçen trajedinin ardından ilk günüm, beklediğimden güzel ve kolay başlamıştı, umarım öyle devam eder...
    Tümünü Göster
    ···
  3. 553.
    +4
    öğle arası nilayla muhasebemiz vardı,

    yiyeceklerimizi alıp masanın birine oturduk, önce her zamanki gibi genel mevzular konuşuldu, yaklaşan finaller konusunda kaygılar dile getirildi, muhabbetin altı dolduruldu.. nihayet artık yeterince geyik yaptığımızı düşünmüş olmalı ki nilay konuya girdi,

    "tsigalkocum.. nasıl oldu böyle bir şey?" dedi..

    ne dediğini anlamamazlıktan gelecek halim yoktu.. böyle çocuk oyunları için fazla büyüktüm artık.. cesurca devam ettim açtığı yoldan,

    "açıklaması zor be nilay.. galiba ben de bir rahatsızlık var, en yakın cevap bu olsa gerek.."

    "yok canım, ne münasebet.. olur böyle şeyler..ama, ne bileyim, yani siz..siz.. çok güzel bir çift olarak görünüyordunuz dışardan bakınca.. hani, arkadaşımsınız diye demiyorum, hakikaten öyleydi.. mutlu ve uyumluydunuz.. değil miydiniz?"

    iç çektim..

    "öyleydik.. belki..ama.. öyle olsaydık, bunlar yaşanır mıydı dersin? demek ki olmaya da bilirmişiz.. kendimi, onu ve etrafımı kandırmış olabilirim.."

    "bence gayet gerçektiniz..ve hatta bence, sen şimdi kendini kandırıyorsun.. neden bilmiyorum ama, sanki hep böyle güzel giden ilişkilerini bozarak kendine acı çektirmeye çalışır gibi bir halin var..ya da birilerinden intikam almaya çalışır gibi.. bazı şeyleri artık geride bırakmışsındır diye düşünüyordum ben... bırakamadın mı?"

    "yok.. bıraktım.. onunla ilgili değil, hatta o bile benim bahanemmiş diyebilirim.."

    "nasıl yani bahanenmiş?"

    "ya, işte ben zaten böyle pislik bir adam olabilmek için fırsat kolluyormuşum.. ayşen meselesi de bahanem olmuş.."

    "saçmalamaaa.. pislik filan değilsin sen.. zorla olmaya çalıştığın şey bu mu yoksa? ne kadar çok insan üzersem o kadar kötüleşebilirim diye mi düşünüyorsun.. inanamıyorum sana tsigalko.. biliyorum seni de zamanında üzdüler, evet, ama sen onlar gibi olamazsın ki? sen farklısın, iyi birisin.. yüzünden belli.. kaçırıp durduğun gözlerinden bile belli..bak bakayım bana?"

    gülümsüyordu, abla muamelesi mi yapmaya başlamıştı şimdi de, çenemi tutup kafamı göz hizasına kaldırdı, sonra o çeneden hafifçe sarsalayıp makas alarak,
    "hanimiş kötü adamım benim" deyip gülmeye başladı..
    kızmam gerekirdi belki, ama kızamadım..ben de güldüm..

    "pff.. nilay.. böyle işte.. karışık işler..ben de bitmesin isterdim ama.. olmadı işte.."

    "ee..ne yapalım tsigalko efendi..sen zorla kendini yalnızlaştırmaya çalışıyorsun ama, elbet bir gün kaçamayacağın, üzemeyeceğin birileri bulur senide..o güne kadar bir yere mi bağlasak seni ne yapsak da insanlara kötülük yapmasan :p"

    "yalnız olduğumu da nerden çıkardın?" dedim,

    "hımm doğru ben varım ;) tolga var, ama benim bahsettiğim yalnızlık farklı, kapiş?"

    gülümsedim..
    "şey..ben öyle de yalnız sayılmam aslında.."

    "nasılll?" dedi, şaşırmış gibi,

    anlaşılan nilayın henüz her şeyden haberi yoktu..ona tolga mı, yoksa ebru mu anlatmıştı ayrıldığımı bilemiyorum ama beni nilayın gazabından korumak için bazı gerçekleri gizlemişti belli ki..acaba ben de bozuntuya vermese miydim?
    "nasıl yani tsigalko?" diye üsteledi ciddileşerek,

    "şey.. benim.. kız arkadaşım var şu anda.."

    "ne..na... ne ara.. nasıl ya?!"

    "ebruyla ayrılma sebebim de bu zaten.." dedim büsbütün tırsmış ve tükenmiş halde..

    eveett.. nihayet günün başından beri beklediğim pörtlek gözler ve sesli soluma sonunda karşımdaydı..

    "şaka yapıyorsun.." dedi fısıltıyla.."aldattın mı kızı?"..

    "tam olarak aldattım denemez.. aldatmamak için ayrılmak zorunda kaldım.."

    nilay sağa sola ve tavana bakınarak ya sabır çeker misali hareketlere başlamıştı..

    "ee" dedi, "şimdi, peki bu kızla ne olacak? bu sefer ciddisin demek ki, ebruyu bile gözden çıkardığına göre?!"

    biraz sesi yükselmişti ama iyi yerden yakaladığımı hissettim,

    "evet, belki de senin bahsettiğin şu "üzemeyeceğim ve kaçamayacağım kişi o dur"..

    sözlerim gerekli etkiyi gösterdi.. nilay sakinleşti.. yumuşadı.. sonra,

    "aşık mı oldun yani şimdi sen.." deyip acıma, şaşırma ve hayret arası bir yüz ifadesiyle gülümsedi.."harbi harbi aşıksın bu sefer öyle mi?"

    "sanırım.."

    "inanıyim mi?"

    "sen bilirsin.. * "

    derin bir şekilde iç çekti..

    "o kızla tanıştıracaksın beni.. kimmiş neymiş bakalım..bu kadar infial yarattığına göre.."

    "peki anne"

    "tsigalkoo!"

    "tamam ya tanıştırırız.. allah allah..ama baştan söyleyeyim, tolga pek hazzetmiyor kendisinden.."

    "tolga mı? ne alaka ki tolga ve o?"

    "şey.. kız alt sınıflardan, tolga tanıyor, bir kaç kere aynı mekanda bulunmuşluğumuz var topluca"

    "benim niye bundan haberim yok?" dedi yeniden gözlerini yuvalarından fırlatarak..

    hasgibtir..pot kırmıştım.. tolgayı niye karıştırdım ki amk muhabbetine..hey allahım ya..şimdi ya benim yüzümden kavga filan ederlerse.. kıvırmam lazımdı..

    "ya biz tolgayla takılıyorduk, alt sınıftan da bir arkadaşım var, alper diye, onunla beraber geldi kızlar yani, tolga ikimiziz diye sana haber vermemiştir çıkarken.."

    "haa..iyi bakalım öyle olsun..ama tolga kızı sevmediyse..ben de sevmem muhtemelen... o zaman sen nasıl sevebiliyorsun peki?"

    "e diyorum ya, anormallik bende * "

    "sus, sus, aptal saptal konuşma.. anormal görmemişsin sen.. kartondan prens seni.."

    vay.. güzel tanımlama.. kartondan prens.. yamulan, kırılan, eğilen, bükülen.. kolayca yanabilen.. ıslanınca yumuşayan, eriyen..

    kartondan prens..

    prens bile değil.. bildiğin karton koli aq... çiçek yağı kolisi.. böyle alt kısımları yağ izli..

    "önce bir tanışın bakalım da.." dedim..

    bir tanışın.. hayatımı değiştiren kadını, sadece onun izin verdiği kadarıyla tanıyın.. benim onu tanığımın yüzde 1 i kadar filan mesela..ya da en fazla yüzde 5 i...
    Tümünü Göster
    ···
  4. 554.
    +6
    nilayı epey şaşırttığım ve benim açımdan iyi geçtiğine inandığım bu konuşmanın ardından, tüm nihayet korktuklarımla yüzleşmiş ve üzerimde ki sorumluluğu atmayı başarmıştım..

    şimdi sırada iple çektiğim muhteşem bir gece vardı,

    ceyda ile.. felekten bir gece..

    buluşma yerine gittiğimde beni de epey şaşırtacak, hoş bir sürpriz bekliyordu,

    şimdi beyler, ayıptır söylemesi, bizler genelde lisenin ve içindekikerin kıymetini, mezun olduktan sonra anlarız, lise eteği de bunlardan biridir malum..

    o yüzdendir ki koca koca adamlar bile bugün liseli fantezisi kurar, giblerini kırana kadar "shcoolgirl" "college girl" "skirt" gibi kategorilerde otzbir rekorları denerler..

    artık liseyi geride bırakalı yılı aşkın süre olmuş biri için, ben de bu gruba kendimi dahil edebilirim sanırım.. yanı kısacası size burada bir paragraftır "lise eteği-liseli fantezim var" demeye çalışıyorum da, bakmayın işte "amk abazası" demeyin diye edebiyat kastım..

    evet hayvan gibi liseli fantezim var,

    karşımdaysa kırmızılı, siyahlı, pileli bir lise eteği, onun altına kahverengi caterpillar botlar, üzerinde ise siyahlı-alacalı renkli, kürk boyunlu ve kapşonlu bir montla ceyda dikilmekte..*

    kızıl-kırmızı saçları, boynu kürklü montun alacası ve eteğinin kırmızısıyla ölümcül bir uyum içinde.. beyaz tenine kontrast olmaya yetecek koyuluktaki kırmızı rujunu saymıyorum bile..

    karşımda siyah-beyaz ve kırmızının eşsiz uyumuyla oluşturulmuş şahane bir biblo, bir sanat eseri duruyor sanki.. şimdi böyle deyince hepinizin aklına gaziantepspor forması geldi biliyorum * ama o an benim aklıma gelen tek şey, karşımdaki tanrıçanın hislerim ve düşlerimle olan uyumuydu..

    nefesimi tutmuş bir şekilde yanına yaklaştım.."bebeğim.. harika görünüyorsun.."

    gülümseyince beyaz dişleri ortaya çıktı "teşekkür ettim bitanem.. özledim seni"

    dudaklarımız buluştu, rujun bulaşıp bulaşmayacağına aldırmadan tutkuyla sömürdüm biçimli kıvrımlarını..
    birbirimizden ayrıldıktan sonra yüzüme bakıp güldü,
    "boyadım seni * "
    eliyle dudaklarımı, yüzümü sildi, çok fena gıdıklandım, dudak en çok gıdık alan yerlerden biridir..
    gülüştük..

    sonra sordum, "ama aşkım sen üşümez misin böyle, etekle filan?" hani soruyorum ama, sormak olsun diye soruyorum yani, yoksa uçmuşum ben ulan..

    elimi yakaladı, eteğinin altına, kalçalarına doğru zütürdü, o ara benim ufaklık boxere kafa attı resmen, böyle bir atıldı yani ileri doğru afedersin..

    "bak, çorabım kalın gayet, üşümem" deyip gülümsedi..

    oha oha.. üşümeyeceğini böyle mi kontrol ettiriyordu.. donun ne marka desem onu nasıl kontrol ettirirdi acaba..

    bu düşünce aklıma gelince güldüm.. güldüğümü görünce o da güldü,

    "hoşuna mı gitti, vahşi şey * "

    bir şey diyemedim.. ceydaya rahatlığı ve dobralığı konusunda minnettarım nasıl bu kadar edepsiz olabiliyor ve beni edepsizleştirebiliyor.. bazen beni bile aşıyor bu konuda, eyvallah..

    "amaan sanki görmediğin şey..;)" deyip dil çıkardı..

    "seninkiler bir başka" dedim gülerek, muhabbet iyice adult stand up lara dünmüştü..

    "hımm, bunu bildiğim iyi oldu ;)"

    az önce yakalayıp kalçalarında gezdirdiği elimi bırakmaksızın, el ele yürümeye başladık, daha önce grupça gidip beğendiğimiz barların birine gidecektik, şansımız varsa bu gece canlı müzik de olurdu..

    anlayacağınız, kafelerde içilen çaylar, neskafeler, kah karşı sandalyede, kah dizimin dibinde çekimser halde oturan utangaç sevgililer,
    geride kalmıştı..

    bambaşka geceler, bambaşka bir sevgili, bambaşka bir gelecek beni bekliyordu artık, ne istediğini ve ne istediğimi bilen, hem dost, hem arkadaş, hem sevgili hem de ortağım, sırdaşımdı ceyda benim..

    ben ve sırdaşım, gecenin kalbine doğru adımlarımızı el ele attık..
    bu gecelik bu kadar yetsin panpalar,

    kısmetse yarın gece görüşmek üzere, yorumlarınızı esirgemeyin *
    iyi geceler panpalar,
    bu arada @3380 erken boşalmışsın panpam, sadece bunu söyleyebilirim, genelde buradan yazılan ağır eleştirileri samimi bulmadığım için yanıtlamıyorum ama zahmet edip uzun yazdığın için ben de fikir belirtmek istedim, özelden konuştuğum ve konular üzerinde fikir alışverişi yaptığım panpalar var onlarla dobra dobra konuşuyoruz. sen ise bana şovmen demek istemişsin sanırım ama buradan bu şekilde yazarak asıl şovu sen yapmışsın gibi görünüyor.
    neyse..

    3-5 part atabileceğim, yarın yoğun olacak zinde kalsam iyi olur *
    ..başlangıcına paralel, güzel bir biçimde devam etti gece, hayatımda ilk defa outdoor olarak donuma boşaldım* *, barın karanlığı, alkolün beyinde yarattığı rahatlama, sesler, insanlar, eller kollar vücutlar derken, neredeyse tüm geceyi ayakta sevişerek geçirmiş, canlı müziğe * bağıra çağıra eşlik ettik, biralar kesmedi, tekilaları da devirdik..

    ben bir yandan ruhen ve bedenen aldığım keyfin tadını çıkarıyor, hem de artık klasiğim olmuş gözlemlerime devam ediyordum..

    kalabalık dikkatimi çekmişti mesela..ne çok insan var.. gecenin bir vakti, şehrin bu yerinde, onlarca insan (hatta belki yüzlerce, abartmak istemem) deliler gibi içiyor, tepine tepine dans ediyor, sevişiyor, gülüşüyor, çeşitli boyutlardaki ilişkilerine başlangıçlar yapıyor ya da hali hazırdaki ilişkilerini geliştiriyorlar..

    pek çok insan, daha önceki gecelerde benim de yaptığım gibi kafelerde son içeceklerini yudumlamış ya da çoktan kalkıp evlerine-yurtlarına doğru yola çıkmış, hatta belki de evden hiç çıkmamışken,
    buradaki, bir parçası olduğum tuhaf kalabalık, belki de gözle görülemeyen ancak hissedilebilen bir sınırı temsil ediyordu..

    genelde, eğlence anlayışından bir insanın yetişme tarzını ve karakterini anlayabilirsiniz, ama sanırım bunu benim için söylemek zor, nereden nereye geldim, ben bile şaşırıyorum, evinin 50 metre ilerisindeki parka gitmek için zorla izin koparan bir çocukken hem de..

    biz ceyda ile erken koptuğumuz için, haliyle biraz erken yorulduk ve milletin gaza gelip masalardan fırladığı, eğlencenin sonlarına doğru, geçip masanın birine çöktük, kız kendi başına dik duramıyordu artık, bana yaslandı,

    "ohhh amma koptuk ha..bunu yapalım sık sık * "

    hafifken şaftı kaymış yüzüne baktım, göz göze gelince ne düşündüğümü anladı yine, diyorum ya, bu kız benim beynimi okuyor resmen,

    "yok sarhoş değilim... yani sarhoşum tabi dee bilincim yerinde yani ;) azcık yoruldum sadece.. biraz dinleneyim.."

    "hıı, e sarhoş olsan ne olacak ki sanki, seni kaçırırım diye mi korktun * "

    "beni kaçıracaksan hemen sarhoş olabilirim ;)"

    eğilip öptüm, "nerde kalıcaksın sen bu gece sahi?"

    "arkadaşıma gidicem ya..sen de gel istersen?"

    "başka zaman..ben de yoruldum, yurda gideyim.."

    "iyi ısrar etmiyorum..ama "başka zaman" lafını söz olarak alıyorum? ;)"

    "aal.. öyle söz vermeye filan ihtiyaç yok ki, ben seninle her yere gelirim.."

    sevecen şekilde gülümsedi,

    "çok tatlısın.. hafta sonu gideriz, hem onlarla da tanışırsın * "

    "tanışırız ya.."

    gece sonunda ayakta kalmaya çalışarak ceydayı arkadaşlarına bıraktım, kendim giderim filan diye cicilik yapmaya çalıştı ama nereye gidiyon tek başına o saatte aq..herhalde ben zütüreceğim,

    bu centilmenliğimin karşılığını evin önünde bir kaç dakika daha sömürülerek aldım, iyi geceler diledi, kıvırta kıvırta apartmana girdi, arkasından bakarken derin bir of çektim, eğer sigara içiyor olsaydım, şu sahneye kesin bir tane yakmıştım ulan..

    yurda dönüş epey uzun ve zorlu bir yürüyüş sonucu gerçekleşti, kendimi odaya atar atmaz uyumuşum zaten, görevli murat abinin "çoh gec kalmaa başladın sen gali hayta oğlan" tarzı egeli azarlarını da yemeden geçememiştim tabi..

    duşumu sabah almaya karar verip zıbardım..
    ceyda ile ilişkimiz dolu dizgin devam ediyordu, yaklaşan finallere moralli girmek önemliydi tabi, son zamanlardaki en büyük desteğim ve yaşama sevincim olan çılgın sevgilimle aramızdakiler, elbette sadece cinsellikten ibaret değildi.

    ceyda libidosu yüksek bir kız, ama bu onu bir ciks manyağı yapmaz sonuçta. hatta zaman zaman bu konuyu tamamen dışarda bıraktığı bile oluyor, sadece sevişmeye - öpüşmeye dayalı bir ilişkinin sağlıklı olmayacağının ikimiz de farkındayız ve onun başka alanlar da paylaşımcı olması hoşuma gidiyor, birbirimizin ufak zevklerini, sevmediklerini, sevdiklerini, takip ettiklerini, umursamadıklarını öğreniyor, ortak noktalar yaratıyor, hatta bazen saatlerce konudan konuya atlayarak sohbet edebiliyoruz..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 555.
    +4
    yani normal sevgililerden çok da farkımız yok, tabi ikimizin de birer kurtadam a dönüştüğü geceleri saymazsak,
    o bar köşelerinde kucak kucağa dans ederken kendimizi kaybedip içimizdeki canavarı ortaya çıkarıyoruz.. etrafımız da genelde bizim gibi canavarlarla dolu olduğu içinde ortama kolayca uyum sağlıyor ve kendimiz gibi davranabiliyoruz..

    okulda ise epey kontrollü sayılırız..hem benim taze olan ilişki geçmişim hem de ceydanın ılımlı bir ortama sahip sınıfında infial yaratmamak adına, alttan aldığım derste yan yana otursak bile fazla samimi pozlar vermekten kaçınıyoruz.

    sanırım biraz avrupai bir çiftiz, bilemiyorum *, rahat takılıyor, anı yaşıyor, birbirimize keyif vermekten mutlu oluyoruz, ikimiz de sanki kendimiz için değil, karşımızdakini mutlu ettiğimiz için mutlu gibiyiz..

    bir gün yine cuma günü bunların sınıfta alttan dersime giriyorum,
    alper, makineci nurettin bizim önümüzde, onların önünde alpere yamanan iki kız, biz de alperlerin arkasında, duvar kenarında oturuyoruz,
    mustafa hoca zaten dersi kendisi de kaynatmaya elverişli bir adam olduğu için sık sık şamata çıkıyor, biz gülüp eğleniyor filan, her şey harika, etrafımda arkadaşlarım, sevgilim, pozitif bir hava, kendimi "ıstanbuuul cok guuzeeğ" diyen turistler gibi hissediyorum, öyle bir enerji, sevindiriklik durumu var üzerimde..

    bu pembe toz bulutlarının dağılması için ise sadece bir iki saniyelik bir bakışma yetiyor.. çabucak unuttum sanıp, güya sünger çektiğim eski suçlarımı hatırlatan, beni ardımda bıraktığımı sandığım şeylere doğru vakumlayan bir bakışma,

    o eğlencenin ortasında ceyda omzumda kıkırdarken, hafif arka çaprazımda, orta sıraların ortasında oturan ayşegül ün donuk bakışını yakalıyorum, dediğim gibi, 1-2 saniye öyle kalıyoruz... günlerdir giblemediğim ve nihayetinde beni muhtemelen pek hazzetmediği bir kızla kafa kafa gören ayşegül ün gözlerinde hayal kırıklığı ve öfke var... anlaşılan cici ev kızımızın "evlenilecek ideal adam" hayallerinde epey ilerleme kaydetmişim ki bu tarz bir bakışa maruz kalıyorum..

    biraz moralim bozulmakla beraber, ayşegülün pasif bir kız olduğunu hatırlayıp (yani benim düşünce ve sınıflandırmama göre) "amaan, bitti gitti işte o da, ne yaşadınız ki zaten oğlum?" deyip kendimi rahatlatıyorum..

    ders çıkışı çocuklarla ve ceyda ile vedaşlaştıktan sonra yurda gitmek üzere yola koyulacağım, bunların daha dersleri var tabi, onlar devam, ben kaçar..

    neyse, koridoru geride bırakıp giriş merdivenlerine yönelmişken arkamdan tanıdık bir ses adımı sesleniyor, duymayı istemeyeceğim seslerden biri,

    "tsigalko??"

    ayşegül..

    koridorun başında bana doğru ilerliyor, sanırım vermem gereken son bir sınav daha var.. belki de ayşegül o kadar da pasif değildir..
    giriş kapısının önünde durmuş, bana doğru gelişini izliyorum..ne diyecek acaba... ne diyebilir ki? aramızda resmi olarak hiç bir şey geçmedi.. tamam buluşmalar, görüşmeler olabilir ama, bana sitem etmesine yetecek bir silah yok elinde..ne var yani, onla da görüşmüşüm, bir başkasıyla da ve daha çok isteyen, beni kazanmış.. onun hatası..

    biraz hızlı hareket etmiş olmalı bana yetişmek için, düzensiz soluk alış-verişlerle yanıma geldi, soğuk bir gülümseme ile,

    "naber?" dedi,

    "iyi.. ayşegül.. senden?"

    "iyii ben de..şey diyecektim sana.. aramızda bir sorun mu var??" diye sordu tatlı tatlı..o an "sorun sende değil bende" deyip kahkahayı patlatmak istedim ama öyle olmuyor tabi,

    "yoo... neden ki?" deyip sahte bir şekilde gülümseyip anlamamış ayağına yattım..

    "ya..ne biliyim, aslında bir şey yok gibi ama.. soğuksun sanki biraz..o yüzden şeyettim.."

    "sana öyle gelmiştir" dedim aynı fake gülümseme ve ruhsuz ses tonuyla..

    bir kaç saniye bakıştık, ayşegül ellerini bir yere koymak ister gibiydi, etrafındaki boşluktan yardım istedi..

    genellikle kızların karşısında bu duruma düşen utangaç ve gururlu hemcinslerimi hatırlayıp içimden acı acı güldüm..bir zamanlar ben de aynı durumdaydım..

    "eee?" diye soran ve o sırada sahte sahte gülümsemeye devam eden bir yüzle ayşegül e bakmaya başladım, hadi ne diyeceksen de de, gidelim artık,

    nihayet konuşmaya karar verdi,

    "şey, bir ara senle dışarı çıksak olur mu?" diye sordu temkinli ama aynı zamanda istekli bir ses tonuyla,

    "eeeıımm, pek vaktim yok bu aralar ama ya..okul, kick taks antrenmanları, ceyda filan derken, kendime bile vakit kalmıyor, bilmem ki ne ara çıkabiliriz?"

    hançeri kınından çıkarmıştım,

    "haa..ah..ceydayla.." sustu, eli koluyla "ne iş?" der gibi bir hareket yaptı,

    "ha biz, çıkıyoruz ceydayla, bir kaç haftadır * "

    ve şimdi de saplamıştım... doğru yere, doğru zamanda..

    kızın yüzü dalgalandı,
    bir anlığına burun delikleri genişleyip daraldı, utanan, ya da heyecanlanan insan refleksi.. sanırım bundan bahsetmiştim daha önce, ikili ilişkilerinizde faydalı olabilecek bir detay,

    "aa..ha..hayırlı olsun.. tamam o zaman ya, önemli değil.. önemli bir şey yoktu zaten.." deyip tuhaf jest ve mimiklerle sözlerini destekledi,
    ben ise hala fake gülüşüm ve rahatsız edici derece yapmacık olduğuna inandığım bakışlarla kızı süzüyordum,
    "tamam" dedim gülüşümü bozmadan "görüşürüz * "

    bozuk bir gülüş ve kafasını oynatmakla yetindi..

    birbirimize sırtımızı dönüp, farklı kapılara doğru yöneldiğimizde, ayşegülün artık tehdit olamayacağını biliyordum..
    ama aynı zamanda fazladan bir kalp daha kırdığımı da..
    eğer bu işlerin bir istatistiği olsaydı, o sıralar liderliğe oynardım diye düşünüyorum... aslında hiç hoşuma gitmeyen, ama kendimi yapmaktan alıkoyamadığım bir tür alışkanlık haline gelmişti bu iş,

    "bu son olsun" dedim kendi kendime konuşarak,

    "bu son olsun.."
    akşam yurda gittiğimde necoyu bizim odada buldum gene, ama bu sefer, geçen seferki gibi ufak da olsa rahatsızlık hissetmedim, hatta gördüğüme sevinmiştim..

    "naber kızlar?"

    "iyidir aga" (necati)

    "iyilik, sen nabıyon gibik? (tolga)

    "iyi amk, yoruldum ya..her gün okul mu olur üniversitede aq.."

    "gitme hacı, devam zorunluğun yok cumaları?" diye iğneledi tolga,

    "cumalar için demiyorum olm.. keşke her gün cuma olsa"

    "ooo hooo ho, adam azimli"

    "hee, çok."

    "ders konusunda değil oğlum, malum konularda * " deyip pis pis sırıttı tolga..

    gibtir der gibi ağzı burun büktüm,

    necati,

    "aga biz de bu gece içmeye gidelim diyorduk ama, yorgunum dedin?"

    "nereye gitceniz?"

    "şu yakındaki yere ya"

    "haa.. bizim pub a mı?"

    "hee bap bap" dedi necati, o telaffuzu duyunca ben kahkahayı bastım tabi, o ara tolga sataştı,

    "pub bup ne dıbına kodumun ingilizleri ya... biraaaane diyeceniz olm.. sokturmayın bopunuza.."

    hep beraber gülmeye başladık,

    "aga yorgunum da, gideriz bea ne olcak.. gider takılırız ;)"

    "tamam madem, akşam ben uğrarım sizin odaya, çıkarız ;)" dedi necati..

    odadan ayrıldı,

    tolga bana baktı tuhaf tuhaf gülümseyerek,

    "nabıyon la... çakal * "

    "iyi kanka be..hayat zor aq.."

    "eveeet, yeni mi anladın.. artı bir de senin züt kaşıntın var tabi..o da ekstra.."

    bozuk bozuk kafa salladım,

    bu sordu,

    "ne oldu lan gene..bir hal var sende, ceydayla da mı bozuştunuz yoksa.. zütoşsun oğlum sen.."

    "yok be amk.."

    "ya ne o zaman bu tripler?"

    "pff.. ayşegül vardı ya..esmer kız"

    "he..bizle takılmıştı bir kere?"

    "aynen"

    "ee, ne oldu ona?"

    "ne olacak, ona da postayı koymak zorunda kaldım :}"

    "hagibtir lan..o da mı yazıyordu sana?"

    "yok, ben.. ceyda ile buna aynı anda şey ediyordum da.."

    ohaa der gibi el hareketi yaptı,

    "işte.. bunla da epey ilerlemişti.. sonra ceyda ile çıkınca, buna biraz mesafe koymuştum.. işte bu gün sordu, neden soğuk davranıyon filan diye.. söyledim ben de böyle böyle.. hani çaktırmadan güya..ama bozuldu tabi kız.."

    tolga gözlerini ve ağzını yuvarlaklaştırmış bir şekilde dinledikten sonra,

    "aga, bak elimi yumruk yapıcam, karşıdan koşa koşa gelip yanağını çarptırıver, beni yorma hemi?"

    güldüm, devam etti,

    "amk çakma kazanovasına bak yaa..olm bak bir gün bu kızlar seni yolarsa hiç karışmam, hatta arada ben de çakarım iki tane haberin olsun.."

    "yok be abi.. düzeldim artık ben.. aradığımı buldum ;)"

    "eeh, hadi inşallah * "

    aşağı inip yemek yemeye karar verdim, sonra tolgaya dönüp neşeyle bağırdım,

    "bugün cuma!"

    "ee?"

    çat!

    enseye tokadı geçirmiştim,

    "ee si, enseyi kapa oğlummm * " deyip kaçtım odadan, homurdanması geldi,

    "koyim sana emi.."
    Tümünü Göster
    ···
  6. 556.
    +5
    gece oldu, neco geldi,

    yurttan çıktık doğru biraaaneye *

    sempatik dişsiz murat abi, bilhassa beni olmak üzere uyardı grubu,

    "baa bagın, cok gec kalıyoonuz, bu gece o kadan gece galmaayın emi, dışarda galıversiniz valla erken uyucem ben.."

    "tamamdır abim, ayıpsın ;)"

    yani, evet pek geçe kalmazdık bu gece, zira sap sapa içiyoruz, artı acı bir mevzuda yok muhabbeti uzatacak, yani en azından ben ve tolga adına yok..kim bilir, belki de bu gecenin dert sahibi necatidir, bilemeyiz.. *

    mekana gittiğimizde artık sıfatlarımıza alışık olan mekan sahibi bizi gülümseyerek selamladı, ulan adam çoluğundan çocuğundan çok bizi görüyordur herhalde *

    içeri geçtik, tam masala seçiyoruz, ana! bir baktım, son derece tanıdık iki tip daha içerde, oturmuş gevrek gevrek muhabbet ediyorlar,

    siz de tanırsınız;

    alper ve nurettin *

    kapıya dönüp olan nurettin beni görünce sevindirik olup selam verdi, alper dönene kadar ben sırtına yetişmiştim,

    "vaayytt babalar nabıyonuz ya siz burda? * "

    "oo abi naber * "

    "iyidir, hayırdır ;) "

    "öyle kaçamak yapalım dedik ya, senin mekana getirdim nurettini ;)"

    "he he öyle olmuş"

    bizim çocuklarla da selamlaşma oldu, tanışmayanlar tanıştı filan, sonra alper,

    "aga gelin masamıza, özel bir şey konuşçaksanız karışmiyim ama gelin yani * "

    bizim çocuklara baktım, "özel bir şey konuşcaz mı lan?"

    "yoo" der gibi kafa salladılar, tolga,
    "ne özeli konuşcaz ya karımıyız biz" deyip kahkahayı bastı, hep beraber gülüştük, masaya yerleştik o ara, mekana bakan abi seslendi,
    "gençleri ellilik mi?"

    "aynen abi"

    okeyledi,

    bizim masa ufaktan kaynamaya başladı, "naber" "iyidir" ler filan havada uçuşurken etrafıma şöyle bir baktım,
    ikisiyle çok iyi biriyle iyi anlaştığım, bir diğerini ise tanımamakla beraber iyi bir çocuk olduğu yönünde kanaat getirdiğim 4 adamla masayı paylaşıyordum..

    sanırım ilk kez bu kadar kalabalık bir erkek grubunun içindeydim üniye geldiğimden bu yana.. evet..5 erkek, şimdinin, birbirini
    farklı düzeylerde tanıyıp anlayan,bu günün 5 adamı,

    geleceğim 5 kafadarı..

    nasıl bin oldum diyordum ya,
    binlik sadece karı kız muhabbetiyle, ya da gönül oyunlarıyla yapılmıyordu elbet,
    eğer yeterince iyi anlaşabilen bir kaç adamı, uygun şartlarda bir araya getirebilirseniz,
    dünyanın en tehlikeli, aynı zamanda en eğlenceli karışımını yaratabilirdiniz..

    işte benim maceralarımın ve değişimimin bir başka ayağı da, bu 4 kafa adam ve onlarla geçireceğim zamanlar tarafından oluşturulacaktı..

    voltran oluşuyordu..

    tabi biz, o sırada bunun farkında olmaksızın masada geyik yapan 5 hıyardan başka bir şey değildik henüz,

    bu reaksiyonların katalizörü olan içki, masaya, oradan da kanımıza düşene kadar edecek muhabbet bulmakta bile zorlandık,
    ama sonrası..

    sonrası mı?..

    eh, anlatacağım bakalım *
    takip eden panpalara iyi geceler, görüşmek üzere *
    iyi akşamlar panpalar,
    bu gece 01.00 gibi gelmeye çalışacağım, yorumlarınız için teşekkürler, görüşmek üzere *

    edit: badr hari - gökhan saki maçı var kanaltürkte, tavsiye ederim. maçlardan sonra buradayım inş.
    http://fizy.com/#s/1a5osq
    ..nerde kalmıştık..evet,

    kutsal bir ittifağın doğuşu ve doğuşun gerçekleştiği içki masası, dediğim gibi birbirlerini o an için farklı seviyelerde tanıyan, ama özünde, hemen her erkek gibi aynı acılara ve aynı zevklere sahip olan beş adam..onların hesap ederek ağızlarından dökülen cümleler, o cümlelerin yerini alan hesapsız dertleşmeler..

    ..sıfatlar yavaş yavaş kayar, önceleri dersler-hocalara sövme-okul üçgeninde, sonrasında futbol-iddia civarında dönen muhabbetin karıya kıza, nihayetinde yaşanan başarılı-başarısız ilişkileri gelişi gerçekleşirken, düşündüm..

    "şu masada okan da olabilirdi.."

    evet..iyiden iyiye, küçük çaplı bir sürüye dönüşmemize neden olacak olsa da, 6. bir kişi olarak okanın da burada olmasını isterdim.
    sürü diyorum, zira biz erkeklere kalabalık hemcins gruplarıyla takılmak pek yakışmaz, bu genelde kız pgibolojisidir..zira ne kadar kalabalık olurlarsa o kadar güçlü ve etkili olduklarını düşünürler..cheerleader sendromumu ne diyorlar buna..barney stinson icadı sanırım * *

    yine de güzel bir takım olabileceğimizi o ilk an ki kasmaların geride kalmasından sonra anlamıştım..kim kime hava yapıyordu aq? tamam, sen gene havanı yaparsın, dışarda, okulda, orda burda ama, eğer gecenin bir vakti, birahanenin birine devrilmiş efkar dağıtıyorsan eğer, orada kimse kimseye hava yapmaz, yapamaz işte..geldik, çünkü ya çok dertliyiz, ya da çok neşeli..ya da alışkanlığımız olmuş belli ki..
    işte o yüzden, tıpkı mekanda olduğu gibi, masada da herkes eşit derece cool, eşit derece havalı, eşit derece kıdemli idi..kimsenin kimseden ne bir fazlası vardı, ne de bir eksiği..

    bu tarz tanışmaların yapılabileceği ortamlar azdır, ama bu tarz tanışmalar sonucunda kurulan dostluklar ve ittifaklar da genelde harcı sağlam, oturaklı olur..

    bir tuğla ekgibti benim nezdimde belki ama, yine de bizleri bağlayacak olan ve şimdiden damla damla aramıza akmaya başlayan o harç a tutundum..lisenin ardından, burada da böyle bir oluşuma ihtiyacım vardı, zira etrafımdaki kızlardan, her seferinde onların bayık muhabbetine ayak uydurmaktan ve hesaplayarak konuşmaktan bıkmıştım..sanırım kız sayısı fazla olan sınıfların dezavantajı da buydu, ama ne olursa olsun, sonunda her iki ortama da sahip olma şansım oluşmuştu..bu şansı iyi kullanmam gerek..
    uzun süre sonra öyle sarhoş olmuştum.. gerçi, sarhoş da denemez ama, epey kadayıflaştım yani, su yatağında yuvarlanıyor gibi oldum.. geçen muhabbetlere dair aklımda kalan ayrıntılar pek az olsa da, genel anlamda kadınlardan ve fenerbahçeden dertli olduğumuzu söyleyebilirim, nurettin dışında hepimiz aynı takımlıyız, benim dışımda hepsinin ise kadınlar konusunda derdi var..ben dertli değilim çünkü aradığımı bulmuşum,
    sevgilim beni mutlu ediyor, ben onu ediyorum, kafalarımız uyuşuyor, rahat takılıyoruz.. daha ne olsun?
    neco ve nurettin dertli, çünkü sevgilileri yok..
    alper dertli, çünkü bir türlü kafasına göre hatun bulamadığını düşünüyor, sinemden sonrası, yapıştırılmaya, onarılmaya çalışılan ama bir türlü parçaları birbirine oturmayan kırık bir vazo gibi onun için..
    tolga dertli, çünkü ciddi bir ilişki yaşamayalı uzun zaman olmuş ve nilayı çok sevmesine rağmen bazen sorumluluklarından ve yapması gereken fedakarlıklardan bunaldığını söylüyor..

    zor evet.. onlarsız yaşanmıyor..ama onlarla da (eğer kafa denginizi bulamazsanız) olmuyor.. kadınları anlamak, anladıktan sonra ise idare edebilmek kolay değil.. kafaları bizden farklı çalışıyor..her ne kadar sonunda vardıkları yer aynı olsa da, gittikleri yol bizimkinden epey farklı.. bizim tek şansımız ise, iki yol arasında en az fark bulunanı bulmak..

    zaten sonra o kadınlar karımız oluyor genelde..biz de onların kocaları..

    asla yüzde yüz eşleşme, mükemmel uyum, harika birleşme diye bir şey bulamayacağınızı size söylemek zorundayım.. acı, ama gerçek.. bunu söylüyorum, çünkü aranızda hala filmlerdeki ve masallardaki gibi muhteşem ve "sonsuza kadar mutlu yaşanılan" aşkların varlığına inananlar olabilir.. üzgünüm..ama öyle bir şey yok..biz, ve karşımızdaki, kendiyle tam anlamıyla uyum sağlayan değil, olabilecek en iyi şekilde, yeteri kadar, olduğu kadar uyum sağlayabilen insanları bulmaya odaklanmalıyız.. çünkü ancak o şekilde hayatı ve aşkı yaşanılabilir kılarız..

    yoksa biz erkekler hayatımız boyunca pamuk prenses,
    kızlar ise beyaz atlı şövalye bekleyip dururlar..

    birini beklemek anlamsız.. mucize diye bir şey yok.. mucizelerini sen kendin yaratırsın, beklediğini değil, aradığını bulursun.. malum, önce bir aramalısın..

    evinizde oturup gossip girl izlerken ya da pes2012 oynarken, aşkın kapınızı çalacağına ve o aşkın da "mükemmel aşk" olduğuna filan inanıyorsanız, çok fazla fransız filmi izliyorsunuz demektir, azaltın bence..

    gecenin sonunda, birbirimize omuz vere vere mekandan çıkmış, kendi adımıza, ben, neco ve tolga, yurda zor varmıştık, valla diğer çocuklar nasıl gittiler, yerlerde mi yuvarlandılar, bankta mı uyudular bilemiyorum..

    geç kalmayız dediğimiz murat abiyi bir kez daha dumura uğratmış olduğumuz ve kendimi yatağa atayım derken kafamı duvara vuruşum haricinde pek fazla şey hatırlayamıyorum.. resmen zıkkım içim zıbarmıştık o gece.. yine de içimde değişik bir huzur ve mutluluğun varlığını da inkar edemem.. gülümseyerek filan uyudum belki de..gerçek hayatta amdan ve ona yapılması gereken yegane muameleden biraz uzak olan bizler, muhabbetin dıbına koymuştuk o gece.. milli olmuştuk ulan.. ondandı bu mutluluğum herhalde.. oouu yeea..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ayyraççç
      ···
  7. 557.
    +3
    hafta sonu öğle saatlerinde, çalan telefonumun ısrarı üzerine uyandım,

    "aloou.."

    "aloo, bebeğim?"

    "ha..ceyda..sen misin.."

    "kim olsun isterdin.. osman filan diye mi kaydettin yoksa beni * "

    "yoo yaa.. kafam biraz bulanık da..dün gece fazla kaçırmışız.."

    "oo yarasın beyefendi, kimlerle içiyorsunuz böyle körkütük olana kadar"

    sesi cıvıltılı geliyordu, hesap sorar ya da baskı yapar bir hali yoktu, durum böyle olunca ben de hiç bir zaman işi yokuşa sürmüyordum, ne demişler, "tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır"..şimdi bana bunları ebru ya da mine soruyor olsa, muhtemelen sorgu yargıcı gibi bir ses tonu ve ona ait kelimelerle soruyor olurdu..

    "yabancı değil ya, bizim tolga, yurttan, tanırsın.. alper, nurettin filan.."

    "hıı, beyler efkar dağıttı desene * "

    "yeani.. işte..:)"

    "iyi yapmışsınız, aşkım, bugün benim arkadaşlarıma gideriz diye konuşmuştuk biliyorsun demi? eğer iyi hissetmiyorsan iptal edebiliriz?"

    "hee? yoo.. gideriz ya..ne zaman?"

    "normalde 1-2 saate buluşalım derdim ama akşam olsun, sen biraz ayıl?"

    "iyiii.. tamam ben seni parkın ordan alırım gene o zaman.. kaç gibi geliyim?.."

    "hava kararmasına yakın buluşuruz gene.. geçen seferki gibi işte.."

    "taam... geçen seferki gibi etek giyicen mi gene :p"

    "hıım.. bilmem.. giyim mi? * "

    "giy.. yakışmıştı.."

    "aynısını mı giyiyim? allah yarebbim.. liseli fantezin mi var yoksa hahaha..ay alemsin.. ahaha"

    telefonun karşısından bile beni utandırıp kızartmayı başarmıştı..

    "ya, ne alaka.. tamam ne istersen onu giy be sanki şeye gidiyoz.."

    "neye gidiyoz bebişim? * "

    "ee..eeöff.. ceyda ağlarım bak üstüme gelme la..:)"

    "hahaha.. tamam, akşam 6 gibi filan parkın orda olurum madem?"

    "tamam.. hadi öptüm.."

    "ha bir şey daha.. eğer etek giymemi istiyorsan benim de senden bir isteğim olcak"

    "yaa ceyda pişman etme ada.."

    "istiyo musun istemiyo musun?"

    amk zaafımı kullanıyor olabilir mi sizce ha?

    "ee tamam ne istiyorsun?"

    "heh aferin.. seni seviyorum dersen giyerim?"

    "neey!?"

    deminden beri ayılmadıysam bile şimdi kesinlikle ayılmıştım.. koridordan ayrılık boş bir odaya girdim..

    seni seviyorum mu diyeyim?..

    bu da ne demekti şimdi böyle..

    sessiz kaldığım bir kaç saniye içinde aklımda garip düşünceler geçti..

    ceyda? seni seviyorum dememi istiyor... ceyda?? nasıl olur lan bu? bu kızın öyle romantik taraklarda bezi yoktu ki... ah..ama unutmuşum..bu kız.. evet.."kız"..
    sonuçta ceyda da bir kızdı.. kusura bakmayın beyler.. unutmuşum..hatta onun aslında ne olduğunu farkına bile varmamışım bile.. zira gözüme uzaydan gelme değişik bir tür, üstün bir yaşam formu gibi görünüyordu şu beraber geçirdiğimiz bir aya baktığım zaman..
    ama o da sonuç olarak bir kızdı..
    ilgi bekleyen..
    sevgi bekleyen..
    seni seviyorum dememi bekleyen..

    biraz hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur, çünkü ben ceydayı tamamen robotik ve zevk almak/vermek için yaşayan bir varlık olarak algılamış, rahat yaşam felsefesi sayesinde, bu tip romantik oyunlar ve küçük hesaplar peşinde değil sanmıştım..

    o an, aslında neden kaçtığımı da bir kez daha gözümün önüne serilmiş halde gördüm, tolganın daha geçen akşam yakındığı "ilişki ciddiyeti ve sorumluluklar"..işte bu! sonunda benim bütün ilişkilerimin içine sıçan şeyi tespit etmeyi başarmıştım!
    ebru.. mine..hatta muhtemelen olsaydı ayşen!... vay amk.. ayşen i elde ettiğim halde bile ondan vazgeçer miydim?..onun şimdiki sahibine bir ton laf söylemiş, "yavşak, karı budalası, amcık ağızlı" diye yaftalamış, mühürlemiştim ama,
    adam bir küsür senedir, ama öyle ama böyle aslanlar gibi sürdürüyordu ilişkisini..ya ben?..elli çeşit one night yaşamış, sevgililer değiştirmiş, insanların hayatının içine etmiştim..

    hepsi bu yüzdendi demek ki..

    el bebek, gül bebek yetiştirilen, ayakkabısının bağının, kravatının bile onu seven ellerce bağlandığı, neredeyse ağzına yemek yedirilen, bir dediği iki edilmeyen, en ufak bir maddi-manevi zorluğa göğüs germek ve sorumluluğunu almak zorunda bırakılmayan bir erkek çocuğun olmanın bedeli buydu demek ki..

    şimdi güya kocaman adam olmuş, sakallarım sıkoç bırayın yeşil kısmı gibi, yalancı pehlivanlar gibi dolanmaya başlamıştım amma, esasen etrafındaki tek bir toz parçasıyla bile ilgilenmek ve onu sahiplenmek istemeyen, sorumluk almaktan korkan, geleceği ve onun getireceği belirsizlikleri düşünemeyen, çözüm üretemeyen, sadece hazır olanı tüketen, bildiğin "gib kafalı muhallebi çocuğu" nun teki olup çıkmıştım ulan..

    balık bile besleyemezdim ben.. karıncayla bile ilgilenemezdim.. kedi bile sevemezdim..

    kısacası, sorumluluğu, hele ki bir başka insanın sorumluluğunu alamaz, taşıyamazdım... ama buna rağmen, erkeksi ihtiyaçlarım ve isteğim de oldukça fazlaydı.. işte o yüzden, kadınlar olmadan yapamıyor, ama onlarla olunca da kurtulmaya çalışıyordum.. bütün mesele, o içgüdüsel düşüncelerimi ve hislerimi tatmin etmek ve bunun karşılığında hiç ama hiç bir yük altına girmemek istiyordum..

    tıpkı bir fahişeyi gibtikten sonra arkanıza bir daha dönüp bakmamanız gibi (tabi aidsli değilse)..size neydi ki?..elin fahişesi..

    benim mantığım da tam bu şekildeydi..
    kızlarla öpüş, koklaş, seviş..
    ama iş sevgililik yapmaya, adam olmaya, sahip olmaya, sahip çıkmaya gelince zor gelsin..

    vay aq ben kendimin emi..te aq..

    düşündüm de, eğer o zamanlar yolu biliyor olsaydım iki günde bir karıya giderdim ben allahsızım..iki günde bir... sokaktaki köpekten bir farkım yoktu zira..it gibi sevişir, gibişir, sonra da masanın üzerine parayı bırakır çıkardım..ya da başta pekekentine verip..

    dönüp arkama bakmazdım.. böylece hem hislerim tatmin olmuş, hem de hiç sorumluluk almamış olurdum..

    iyi ama, bunu da yapabilecek bir adam değildim ki ben? hisler, duygular olmadan da yapamazdım.. aşka sevişir, seve seve, isteye isteye öper, öpülürdüm..
    böyle olması gerekti..ama bunu size, karşılığında sorumluluk getirmeksizin sağlayabilecek bir kaynak yok ki? huurya gidip, karıyla sadece sevişip koklaşırsan adama "kuşu kalkmıyor" derler aq..öyle de olmaz..

    anlıyordum ki, bütün mesele, tıpkı ailemin 17 yıl yaptığı gibi, beni karşılıksız ve sorumluluk yüklemeksizin sevecek bir kaynak bulabilmekti.. sorunsa,
    bu kaynağı bana sağlayanın sadece, iyi kızlardan oluşan sevgililerim verebiliyor ama karşılığında ilgi bekliyorlardı..

    karşılığında ilgi değil sadece vizitesini bekleyecek olan huurlar ise bu sefer sevgi olayını halledemiyorlardı..

    ne gibik bir durumdu lan bu böyle??

    şimdi anlıyordum ceydaya böyle bağlanmamın sebebini..
    çünkü o, bu güne kadar karşılaştığım kızlar içerisinde, bana tıpkı aradığım tonda bir sevgiyi verebilen (tıpkı diğer sevgililerim gibi) ama karşılığında da diğer sevgililerime kıyasla hemen hemen hiç sorumluluk getirmeyen tek kişiydi..
    Tümünü Göster
    ···
  8. 558.
    +2
    şimdi anlıyorum..

    ama bu..bu..şey..bu son istek?.."seni seviyorum de"... acaba ben mi abartıyor ve paranoyaklık ediyorum bilmiyorum ama, sanki artık bir şeylerin değişeceği, bir takım beklentilerin gelişeceği günlerin geldiğinin habercisi mi?
    ceyda, "seni tedavi edebilirim" demişti,yatakta birbirimize ait olmaya başladığımız ilk gecemizde..
    acaba nihayet "aşıyı vurmaya uygun" olduğumu mu düşünüyordu? bu güne kadar anlayışlı sevgili rolü yapmıştı ve şimdi de tıpkı diğer hemcinsleri gibi nihayet kendi beklentilerini ve benim tedavimi uygulamaya mı başlıyordu?

    umarım öyle düşünmüyorsundur ceyda..çünkü benim hastalığımı hiç kimse tedavi edemez..zira, doğuştan..yetiştirilişimden... huyumdan...
    ona hiç bir aşı ya da antibiyotik işlemez..umarım öyle düşünmüyorsundur..
    çünkü ben, ilk defa benim gibi birini bulduğumu düşünüyorum..
    ve onu kaybetmek, istediğim son şey olur...
    yutkundum..

    benim ani tepkimden sonra ceydadan ses gelmemişti..

    "ne, nasıl yani.. ceyda çocuk musun ya?"

    biraz daha sessizlik.. allahım lütfen.. lütfen az önce aklıma gelenleri başıma getirme..

    sonra nihayet,

    "niye ki ya, ne var, söylesen..bak ben söylüyorum mesela.. seni seviyorum tsigalkoo... seni seviyoruum.." cıvıltısı azalsa da anlam yükü artan bir ses tonuyla sesleniyordu bana.."seni seviyorum... bu kadar kolay işte çatlak * "

    sıkıntı içinde yüzümü ekşittim..bu hallerimi göremediği için şanslıyım..

    "aamann.. sanki bilmiyorsun sevdiğimi..siz kızlar.."

    "aşk olsun ya, şurda iki sevimlilik yapayım dedim, amma kastın haa * " dedi yine olumsuz olmayan ama azarla karışık bir ses tonuyla..
    gittikçe köşeye sıkışıyordum..

    "ne var be oğlum, söyleyiver sende" diyeceksiniz, ama biliyorum ki o sözler bir şeylerin başlangıcı olacak, bazı kapıları açacak.. bazı şeyleri değiştirecek.. gerisi gelecek..

    "akşam altı da parkta".. dedim sıkkın bir ses tonuyla.."başım ağrıyor, o zamana kadar dinleneyim canım, görüşürüz" diye de ekleyip cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım..

    puff.. telefon kapandı ama sıkıntıları tam olarak kapatamadım.. öyle, ayazda soğuğu geçiren çürük, ahşap pencereler gibi esmeye devam etti..

    odama gidip yeniden yatağa devrildim.. tolga uyanmış,

    "ne verdiniz olm bana dün akşam... aah.. ulan başım çatlıyor.."

    "aynen.. fazla kaçırmışız biraz * "

    "lan.. kontrol etti mi, zütlerimiz sağlam mı? böbrekler dalak filan yerinde mi?"

    gülmeye başladım..

    "sağlam aga sağlam.. yalnız bir tek senin şey var işte... eeımm.."

    "ney var lan?"

    "şey.. senin..züt.. zütten pek emin değilim.. :p"

    "gibtir git.." deyip yine devrildi yatağa..

    "akşam ben saçmalamadım demi?" diye sordu masum masum..

    "yoo.. niye ki?"

    "yea..ne bileyim.. herkesin sıkıntıları vardır sonuçta... ama bazılarını pek konuşmamak lazım.."

    "allah allah.. muallak misin diyecem ama... ne sıkıntın var olm senin benle paylaşmadığın? ben her şeyimi anlatıyorum sana? gibik?"

    ben çıkışınca biraz buruldu..

    "sıkıntı değil bee.. anlatmaya değer şeyler değil zaten de..işte.. zorluklar..olağan şeyler.."

    sanırım nilayla olan durumlarından bahsediyordu.."iyi" dedim.."valla birader, biliyorsun beni, ne anlatırsan dinlerim..ne zaman istersen.. okey?"

    "eyvallah kanka.. biliyorum..ama cidden, çok da önemli değil.. klagib zorluklar işte.."

    başka bir şey demedim, bununla beraber tolganın dün geceye dair harbiden bir şey hatırlamıyor oluşuna epey şaşırmıştım..vay be, adam harbi sarhoş olmuştu demek ki..harbi harbi zütü kaptırsa haberi olmayacak * ..
    gerçi "sen ne hatırlıyon sanki mal" deseniz, eh ben de pek bir şey hatırlamıyorum..lan.. yoksa!!! (ehehehe)

    akşama kadar oyalanıp, hazırlanıp vakit geçirdim.. buluşma yerine doğru yürürken, ceydanın konuşmanın üzerine herhangi bir teyit mesajı dahi çekmemiş olduğunu düşündüm ve kafamda huzursuz bulutlar uçuşa uçuşa, hayatımda ilk kez, bir ilişkinin geleceği hakkında düşünmeye başladım..
    panpalar son partımı girip kaçayım,
    http://fizy.com/#s/1dlbr3

    karnımda tuhaf ağrılar *, aklımda sebze çorbasından hallice karmaşıklıkta düşünceler ile buluşma yerine varmıştım..

    kimse yok..saat 6 yı 5 geçiyor..hava kararmak üzere..sokak lambaları yanmaya başlamış bile..
    değişik şekilli oturaklardan birine çöküp beklemeye başladım..

    acaba gelmemek gibi bir hataya düşer miydi?..böyle bir trip ve davranışın sonucu ikimiz açısından da korkunç olurdu doğrusu..zira ben genelde hata yapmaya, dolayısıyla da affedilmeye alışkın olan tarafım..hiç affetmeye çalıştığım olmadı..eğer böyle bir zorunluluk oluşursa, onu da beceremeyeceğimden korkuyorum..
    sahi beyler, sürekli birilerinin affına sahte ihtiyaçlar duyan biri, sizce affetmeyi bilir miydi?
    yoksa karşısındakini de kendi gibi kolpa addedip, "şimdi affediyorum ama yakında o zaten kendisi beni gibtir edecek, en iyisi elime gelmişken ben bitireyim" mi derdi..

    ne derdim dersiniz?..ne tepki verirdim?..aldatılsam..ihmal edilsem..ekilsem..yalan söylensem... ne yapardım?..bunu hiç düşünmemiştim doğrusu..

    yirmi dakikalık bekleyişin ardından tanıdık bir siluet belirdi ana yolla parkın kesiştiği kaldırımlarda..ceyda geliyor..beni fanteziden fanteziye sürükleyen kırmızı-siyah pileli okul eteğini de giymiş..bu kez altında ten rengi çoraplar var..ya da ben öyle olduğunu düşünüyorum, herhalde çıplak olacak değil bu havada..topuklarının mermerlerin üzerinde çıkardığı haşin ses git gide yaklaşıyor..kıpkırmızı boyalı dudaklarını görmeye başlıyorum nihayet, allık ya da soğuktan dolayı pembeleşmiş yanakları ve nihayet maskaralı kirpiklerini görebileceğim kadar yaklaşıyor..
    fazla güzel..
    fazla özgüvenli..
    fazla gösterişli..

    -acaba yolda laf atan oldu mu?
    -..hey..bunu neden düşünüyorum ki?
    -çünkü o senin sevgilin?
    -öyle mi?
    -evet! ve ona seni seviyorum demeni istiyor..
    -yok artık?
    -sonrasında onunla daha fazla ilgilenmeni de isteyecek..daha fazla mesaj atmanı, daha sık buluşmayı, ona daha fazla sevgi sözcükleri söylemeni isteyecek..ailesiyle ilgili sorunlarında yardımcı olmanı isteyecek, tabi günlük hayatta karşılaştığı zibilyon tane problemi çözmeni de..
    -sus..
    -onun sana ve ilgine ihtiyacı var tsigalko, tıpkı tüm diğer hemcinsleri gibi..erkek olmadan ayakta durabilen bir kadın gördün mü sen?
    -yeter!
    -sana her daha fazlasını verdiğinde, senden de daha fazlasını isteyecek..öyle ki bir yerden sonra zarar etmeye başlayacaksın..seni kendine bağımlı hale getirecek!
    -sus dedim! sus! sus! yeter allahın belası..yetmedi mi hayatımı mahvettiğin! çek ellerini üzerimden..çek ellerini sevdiklerimin üzerinden!!!

    -ben senin hayatını mahvetmeye değil, kurtarmaya çalışıyorum..yaşayamayacağın şekilde yaşamaya çalışma..sevemeyeceğin şekilde sevmeye de..bu senin sonun olur..

    -sen bana tavsiye verecek durumda değilsin..asıl mahvolmuş olan sensin..lanetli..ezik..çürük..iğreniyorum senden!..
    -ne düşünürsen düşün..ben, senim..senin bir parçanım..ve benden istesen de kurtulamayacaksın..çekiştirerek sadece daha fazla kanatırsın..asla kopartamazsın..
    -allah belanı versin senin..allah belanı versin..
    -bela okuma tsigalko, özellikle de kendine ;)...

    yüzüm ne haldeydi kim bilir..aynada kendimi görsem acıyıp sadaka verirdim herhalde..

    ceyda da pek güler yüzlü denmeyecek bir ifadeyle yanıma yaklaştı..yerimden bile kıpırdamayışım, öğlen ki kızgınlığını (tabi varsa öyle bir kızgınlık) arttırmış olmalıydı..
    sonra duraksadı..beni ve halimi görmüştü..bunu yanlış yorumlayıp,sebebinin kendisi olduğunu düşündü,

    "özür dilerim..minibüsler dolu geçti bir kaç kere.."

    gülümsemeye çalıştım ama beceremedim..ayağa da kalkamamıştım hala..yüzüne yumuşak bir ifade ekleyip yanıma oturdu,

    "iyi misin?..çok mu beklettim?"..saatine baktı.."allah kahretsin ya..altı buçuk olmuş nerdeyse..tsigalko..çok özür dilerim tatlım, erken çıktım evden hatta..ama.."

    yalan söylüyordu..bilerek geç kaldığını bilecek kadar tecrübeliyim bu konularda..bir çeşit "sen benim yüzüme telefon kaparsın ha!" cezası..eğer ceyda söylüyor olsaydı inanırdım buna yalan bile olsa..ama bu öğlene kadar..onun da diğerlerinden farksız olduğunu anlamam için gerçek kimliğine büründüğü tek bir cümle yetmişti..

    kafamı çevirip onu inceledim..gerçekten üzgün görünüyordu..gözüm çıplak gibi görünen bacaklarına kaydı,

    "çorap var demi?..üşüme.."

    buruk şekilde gülümsedi.."kontrol etmek ister misin? * "
    Tümünü Göster
    ···
  9. 559.
    +4
    ben de aynı gülüşle karşılık verdim.."yok.. onun için demedim.. üşümeni gerçekten istemediğim için diyorum.."
    nefesini tuttuğunu hissettim, gözleri büyüdü, gülüşü düzeldi..eli uzanıp elimi yakaladı..

    "bugün biraz saçmaladım.. onun için de üzgünüm.." dedi tatlı bir ses tonuyla..
    "bu işler öyle ısmarlama olmaz..ne zaman içinden gelirse o zaman söylersin..ne söyleyeceksen.."

    özür diliyor gibi görünerek, aslında benim yumuşamam ve ilgi göstermemden faydalanıyor ve konuyu şu "seni seviyorum" deme olayına getirmeye çalışıyordu..
    ona göre şimdi ben de özür dileyip, "seni seviyorum" diyecek, ve sarılacaktım.. tıpkı filmlerdeki gibi.. böylece o istediğini almış, ben ise teslim olmuş olacaktım..
    "yılan deliğinden çıkacaktı"...

    ama öyle olmadı tabi..
    "teşekkür ederim.." dedim.."elbette sana karşı hislerim çok fazla..ama ben bu tarz şeylere önem veririm.. yani, eğer birine gerçekten o sözü söyleyeceksem, hak ettiğinden ve benim de aslında onu "hak ettiğimden" emin olmak isterim.. çünkü daha önce kimseye söylemedim ceyda.. daha önce kimseye söylemedim..ve daha önce kimseye karşı, sana hissettiklerimi de hissetmedim.. işte bu yüzden, zaten söyleyeceksem, o kişi sen olursun.. anladın mı?"

    "anladım bitanem" dedi, beklentimin aksine, hayal kırıklığı içermiyordu sesi, "sen ne zaman kendini hazır hissedersen..ve..bize bu kadar değer verdiğin için minnettarım.. çünkü ben seni çok seviyorum... inaıyorum ki kendinin benim sevgime, benim de senin sevgime layık olduğunu anlayacaksın..biz.. birbirimiz için yaratılmışız.."

    son derece güzel ve olumlu bir ses tonuyla, anlayışla kuruyordu cümlelerini.. acaba ceyda hakkında o tarz yargılara varmakta hata mı etmiştim?..sadece bir cümlesine bakarak onu yargıladığım için kendimden utanmaya başlıyordum.. kız sevecen bir şekilde saçlarımı karıştırdı,
    "iyice uzadılar ha..sakın kestirme, çok yakışıyor.. * "

    gülümseyerek karşılık verdim,

    el ele tutuştuk, ayağa kalktık ve yürümeye başladık, arkadaşları bizi bekliyor olmalıydı.. geç kalmıştık..

    "geç kaldık biraz benim yüzümden" dedi mahcup gülümseyerek.. işte o an kafamı daha fazla kurcalamaması adına aklımdan geçeni dilime dökmeye karar verdim,

    "ceyda..bir şey sorucam, bana doğru söyle"

    dudak büktü, "sor aşkım..her ne ise?"

    "gerçekten elinde olmadan mı geç kaldın yoksa bilerek mi geç geldin?" dedim, üçüncü bir şıkkı ve cevabı kabul etmeyeceğimi belirten kesin bir ses tonuyla..

    önce şaşırdı.. sonra dalgın dalgın gülümsemeye başladı.. gözlerini devirip, biraz bozuk bir şekilde gülümseyerek cevap verdi,

    "becerdim sanmıştım ama, kendimi sana hala tanıtamamışım" dedi,
    tam sorumun cevabını alamadığıma dair itiraz edecekken de ekledi,

    "seninle geçirdiğim bir saniyeyi bile israf etmek istemiyorum ben.. yani..hal böyleyken, nasıl olur da gelmemezlik yaparım? bilerek gecikirim?..sana buluşma saati sorarken bile "allahım ne olur aklımdaki saatin bir saat erkenini filan söylesin" diye dua ediyorum ben.."
    elini yüzüme zütürdü, dudaklarıma, bu kez boyanmaması için çok bastırmadan kibar bir öpücük kondurdu..
    "bir daha duymayayım.." ilk defa bu kadar ciddiydi..

    elimi beline attım.."teşekkür ederim..her şeyi konuşabilmeliyiz, değil mi?..beni böyle rahat hissettirdiğin ve aklımda kuruntu bırakmadığın için teşekkür ederim.."

    "sevgililer sorun yaratmak için değil, onları yok etmek için var bitanem" dedi.."senin sıkıntılarının olduğunu biliyorum.. yenilerini eklemeye niyetim yok ;)"

    tekrar bir öpücük daha verdi..

    aslında son cümlesi epey irdelenmeye ve tartışmaya açıktı, ama daha fazla uzatmak istemedim.. geçirmemiz muhtemel güzel geceye odaklandım..

    "ha bu arada" dedi ceyda,

    "evde sadece meltem var.. biraz değişik bir kızdır, yadırgama diye söyliyim baştan..;)"

    "nasıl yani..tek mi kalıyor kız.. şey..özürlü filan mı? ben hayatta yadırgamam öyle şeyleri"

    "yok ya..öyle değil.. yani davranış olarak biraz tuhaftır.. üç kız kalıyorlar normalde ama onlardan da biri evine gitmiş.. finaller öncesi işte malum.. biri de başka bir arkadaşında olacakmış bu akşam.."

    hala kaygılı şekilde baktığımı görünce,

    "ya amaan..yok bir şey bee..:) iyi kızdır..bir şey yaptığı yok... sadece biraz.. değişik işte.. nasıl diyim, benim gibi-senin gibi işte.. hahaha..daha nasıl söyleyeyim..her zaman karşılaşabileceğin karakterlernden değil..o yüzden söyledim.. yoksa bir şey olduğu yok.."

    "iyi" deyip güldüm dudak büzerek.."tanışıcaz bakalım * "

    göz kırptı.. adımlarını hızlandırdı..ben de ona uydum..el ele, kol kola, "değişik kız meltem" in evine doğru yol almaya başladık..

    "değişik" hayatımın, "değişik" bir başka gecesi daha beni bekliyordu..
    Tümünü Göster
    ···
  10. 560.
    +3
    ..geç kalmamız, az daha aniden bastıran yağmurun ortasında kalmamıza neden olacaktı ki kendimizi apartmanın girişine atabildik,

    "oha ya, hiç bir şeyi yoktu havanın?" diye görüş belirtti ceyda,

    "ee kızım artık kış geldi, bakma burası ılıman iklim ama yağmuru pis olur ;)" deyip tecrübeli insan havası attım.

    sıradan görünümlü orta yaşlı olduğuna inandığım, dış cephesi yeniden boyanmaya ihtiyaç duyar gibi görünen bina bizi karşıladı. kilitli olmayan otomatik kapıyı ittirip içeri girdik, 2. kat diye hatırlıyorum.

    kapı zilini çalınca önce otomatiğe bastı karşı taraf,

    "burdayız canım" dedi ceydanın cıvıldayan sesi,

    sonra kapı açıldı ve biz çatlak sevgilileri bu gece evinde misafir etme cesareti gösteren, "değişik" kız göründü,

    sanki sürpriz yapmışız gibi bir heyecan ve sevinç gösteri eşliğinde iki kız birbirlerine sarıldılar, kokoş kokoş bir kaç sevgi sözcüğü ve havada uçuşan "bebişim" lerden sonra nihayet ben de selam verdim ve içeriye buyur edildik.

    bu değişik kız meltemin ilk anda dikkatimi çeken özelliği epey cana yakın olması oldu zira tanışma anında hemen yanak yanağa gelmiştik, biraz çatlak bir kız olabilir evet, ama bu tip şeylere takan ya da tahrik olan bir adam değilim, yeni tanıştığınız bir kızla gündeki teyzeler modunda öpüşük selamlaşmanız sık karşılaşabileceğiniz bir şey olmasa da ben yadırgamadım açıkçası..

    neyse girdik içeri, bu ikisi birbirlerini buldular ya, daha saniye bir cıvıl cıvıl ötüşmeye kıkırdamaya başladılar, onları öyle samimi ve mutlu görünce benim de hoşuma gitti tabi, tipik ciciş kız dostluğu işte..ne yapsınlar, onlar da allahın bir kulu (: (nası la bu gülüş iyi mi (: )

    biraz meltemden bahsedeyim, kumral, beyaz tenli, her an çok şaşkınmış gibi bir yüz ifadesine sahip orta boylu, balık etli diyebileceğimiz, saftirik bir kızcağız. çok ekstra bir görünüşü yok.. demek ki "değişik" tanımının içeriği hal ve tavırlarında..

    şimdi başta değişik kız deyince tabi, böyle gotik, emo, ya da ne bileyim değişik imajlı, marjinal görünüşlü bir şeyler bekliyorsunuz karışınızda. keza ceyda da marjinal sayılır, hal böyle olunca, ben de piercingli miercingli bir hatunla filan karşılaşırım diye düşündüm ama, bildiğin tipik ev kızı görünüşlü ve epeyce candan bir hatunla karşılaştım.. gerçi ceyda görünüşünde bir şey yok demişti ama ben onu fiziksel sağlık olarak yorumlamıştım.

    nedense insanlardan "değişik" "farklı" diye bahsedilince, ilk önce "bir özrü var galiba" diye yorumluyorum..
    geçtik salona oturduk, kız hemen bize terlikler filan getirdi, böyle bildiğin bayramda akraba ziyaretine filan gitmiş gibiyiz, içimden dedim "birazdan baklavalarla fındık fıstık da gelirse şaşırma". girişte de dikkatimi çektiği üzere, zaten ev de bir acayip.. nasıl diyim, fazla dolu.. öğrenci evi gibi değil, bildiğin aile evi gibi yani.. maşallah halılar malılar her taraf, biblolar, aynalar, şilteler, bir sürü koltuk, 52 ekran tv, duvar saati, sehpa takımı.. ooohooo her taraf eşya ve gayet de muntazam sayılır.

    hani hırsız olup bu eve soyguna girsem, öğrenci evi demem. daha önce de başka evlere konuk olarak gittiğim için (genelde mutlu sonla biten konukluklar evet) kıyaslama yapma imkanım oldu epeyce.. kesinlikle bir öğrenci evinden fazlası var burada..

    neyse, genel havadan (ki o sıralar fena yağıyor) sudan muhabbetin ardından tanışma faslına geçildi, malum insanlarla tanışırken anket doldurtur gibi, "adınız-yaşınız-doğum tarihiniz" filan diye sormazsınız, tanışma, geniş ölçekli bir sohbetin arasına sıkıştırılan sorular yardımıyla, yavaş yavaş ve dolaylı yoldan gerçekleşir, tabi bu dolaylı muhabbeti buraya yazmaya kalkarsam bütün gecemizi ona ayırmamız gerekebilir, özet geçmek gerekirse, meltem aslen muğlalı, ceyda ile lise zamanı dershaneden tanışıyor (bak bu dershane arkadaşlıkları kimyanız uyuşursa daha bir sağlam oluyor ha, demedi demeyin) 86 doğumlu (hatta benden ayca büyük), babasının restoranı var, annesi ev hanımı, anlattığına göre epey rahat yetişmiş ve kendi çapında görmüş geçirmiş biri. (o masum tiple hemde, deme yauw?)

    ceyda ve bu iki ciciş olarak paso kıkırdaşıyorlar, arada sadece kendilerinin bildiği bazı espri ve anılara gülüyorlar filan, ben de o ara evi incelemeye devam ediyor, arada ayıp olmasın diye gülüyorum.. henüz sohbete ağırlığımı koymadım, bırakayım da cicişler hasret gidersinler..

    bu tarz durumlarda, yani kız arkadaşınız, bir süredir görmediği bir yakın arkadaşıyla bir araya gelip kaynatmaya başladığında araya girmeye ya da dikkatlerini çekmeye çalışmayın zira çekemezsiniz.. bırakın o, ilk ingiliz takımlarının iç sahada ilk 15 dakika yaptığı baskıya benzeyen hasret gidermeleri gitsin, kaynattıklarının dumanı dağılsın, ondan sonra devreye siz girip gecenin yönetimini ele alın.. yani başlarda hemen dikkati ben çekmeliyim, yoksa yetersiz-ezik görünürüm diye korkmayın.

    nihayet bizimkiler birbirine doyunca, baklava ve fındık fıstık olmasa da, kurabiye-kek tarzı ufak atıştırmalıklar geldi "ceydacığım geliyor diye hazırlık yaptım" diye cıvıldadı kız, bu mutfağa gittiği sıra benimki bana dönüp,

    "nasıl kız? gibisinden gülümseyerek baktı"
    ben de boyun kırıp, "iyi ya" gibisinden gülümsedim ve fısıltıyla ekledim, "biraz çatlak değil mi?".

    ceyda da gülerek karşılık verdi, "öyledir ama çok tatlı ya, tombişim benim".

    "kilolu sayılmaz?"

    "değil tabi canım, ben öyle seviyorum (:"

    "kızmıyor mu :p"

    "ııı kızmaz o bana.. kızarsa ısırırım" deyip bir kıkırdama koyverdi,

    bunlar ayıkken böyleyse sarhoşken ne hale gelirler düşünmek bile istemiyorum.. herhalde şimdiki esra-ceyda kardeşler gibi bir şey olurlar yan yana iken (:

    melte mutfaktan dönüp bizi dip dipe, ceydayı da kıkır kıkır gülerken görünce,

    "hiişşt gençlerr, napıyosunuz bakiym ;)" diye takıldı, "yanlış olmasın, aile var" diye gır gır yapmaya devam etti,

    "hıı, hani, kimmiş o aile?" diyerek oyuna katıldım,

    çatlak kız iyice işi tiyatroya vurdurarak, "aa tsigalko beyy, bakın işte, ceydaa ve ben? bir aileyiz" deyip sarıldığı ceydayı yanağında öptü, bizimki de bunun göğsüne yattı..bu sevgi gösteriler ve samimiyet gözlerimi yaşarttı aq (:

    hazır aile filan demişken ben de deminden beri kendimi oyaladığım mevzuyu açmaya karar verdim,
    "meltem bir şey sorcam sana ama, bu evde biraz fazla eşya yok mu sence?" deyip güldüm, sonra da yanlış anlaması için ekledim, "yani aile evi gibi yani, olumlu manada söylüyorum ;)"

    kız gülüp, "maşallah baya dikkatlisin hee (:, zaten öyle ya, aile evi" deyip güldü, ceydaya tekrar sarılıp az önceki esprisinin devam filmini çekti,

    evet meltem eyvallah, iyisin hoşsun da, ben bunu geyik olsun diye sormamıştım.. neyse, bana ne amk, gibtir et.. diye düşünüp ben de gülmekle yetindim, sorumu geliştirmedim, sanırım o ara biraz hoşnutsuz bir yüz ifadesi de takınmış olmalıyım ki kız düzeltme yapar gibi ekledi,

    "şey, ama sahiden aile evi, öyleydi daha doğrusu, biz eşyasıyla kiraladık.."öğrenciye eşyalı ev" şeklindeydi"

    haa.. şimdi anlaşıldı durum..

    "oo iyi bulmuşsunuz ya, böyle opsiyonlar da varmış demek, bilmiyordum"

    "tabi canım, bi de biz ilk kiracılarıyız, epey şans oldu.. gerçi eşyalar kullanılmış sonuçta ama durumları gayet iyi gördüğün gibi, bizden önce başka öğrenciler olsa iyice taklarlardı (:"

    "siz takluyonuz yani?" dedim ciddi olma taklidi yaparak, bunlar koptular.. kulağımı çınlatan kahkahaların ardından meltem, ceydaya dönüp, "nerden buldun bunu ayol çok şeker" deyip bana muzip muzip baktı..

    kız benle olmayan taşağıyla taşak mı geçiyor beyler?

    ceyda, "bulduk işte birbirimizi, o da benim gibi, zaten görüyorsun" deyip ellerime uzandı, meltemin kucağından kalkıp bana yaslandı,

    değişik kız meltemin değişiklikleri ortaya çıkmaya başlarken ben müstakbel kayınvalidesine düzgün gözükmeye çalışan damat adayı gibi stabil gülümsememi ve pozitifliğimi korudum.

    "tsigalko da eve çıkmayı düşünüyor seneye" dedi ceyda ev konusu üzerinden devam ederek,

    kız, "aaa, iyi yaparsınız ya, burda yurttaydınız demi? doğru söylemiştin.. bence de ev daha mantıklı, hele böyle eşyalı filan bulursanız sakın kaçırmayın" deyip yeniden normal moda döndü, diyecektim ki ekledi,

    "ceyda ile çıkarsınız artık?"

    doğrusu böyle bir konuyu konuşmamıştım benim kızla, biraz utanır gibi olduk,

    "yani.. bakıcaz bakalım.." deyip geçiştirdim, meltem özel hayatımız üzerinde pike yapmaya başlamıştı, eğer sevimli ve cana yakın görünerek bir yandan da benim özelime çomak sokmaya çalışacaksa, o kadar da tatlı olmadığımı anlamasını sağlayacak bir iki ince ayar çekmem gerekebilirdi bu gece, malum üzerime yoktur bu konularda *

    gece muhabbet farklı seyirlerde devam etti, neyse ki meltem beni herhangi bir alanda sınamaya kalkmadı, valla iyi kız miyi kız dinlemez, lafı gediğine tıkardım. keza bütün bu canlılığının ve pozitifliğinin yanında biraz da patavatsız olduğunu idrak etmeye başlamıştım.. idare etmesi zor bir tip, her an coşabilir, parlayabilir, olmadık yerlerde olmadık şeyler yapabilir.. deli yani.. (:
    Tümünü Göster
    ···
  11. 561.
    +4
    saat epey ilerledikten ve yağmur da hızını kesmeyip yanına gök gürültüsü ve şimşekleri ekledikten sonra meltem sordum,

    "gençler, bu gece bendesiniz demi?..dışarsı fena yani.. kalıcaksın demi ceyda?"

    zaten bizim de niyetimiz oydu açıkcası, hani yağmur yağmıyor olsa bile, şöyle boş sayılabilecek bir evde, ceyda ile başbaşa.. lise eteği filan.. oyhşş..(:

    düşüncelerden sıyrıldığım sıra da ceyda cevap verdi,

    "canım yağmur durur heralde ya..sana zahmet vermiyelim?" diye yarı ciddi sordu,

    "a aa, saçmalama salak şey ne zahmeti.. ceydaa, bak erkeğin de koruyamaz seni elimde kalırsın ona göre" deyip şakadan kızma taklidi yaptı meltem,

    gene bir yerlerden bana iş atan bu cümleye de gülümsemekle yetindim,
    güldürdün bin ;)
    http://fizy.com/#s/1ai0c0

    gece uzun olacaktı belli ki..

    ceyda ile yatakta geçireceğim dakikalar biraz azalabilir..şimdilik bu hayalimi geri plana atsam iyi olacak..

    kızlar mutfağa gittiler tekrar,

    bu kez de ikisi yalnız kalmıştı, konuşulanın ne olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok..
    gerinip oturduğum yere iyice gömüldüm..fena zütürmüyordum..bir zamanlar, yeni insanlarla (bilhassa sevgililerimin arkadaşlarıyla) tanışmak konusunda nasıl da kastığımı ve zahmetli bir iş gibi gördüğümü hatırlayınca kendi kendime gülümsedim..amma takıyormuşum haa milleti..bu ne aq..rahat olacaksın işte bak..sen rahat, sevgilin rahat, arkadaşları rahat..hayat buu..

    bizimkiler gülüşe gülüşe mutfaktan geldiler, ellerinde yine tepsiler var, demin burnuma gelen kahve kokusunun da kaynağı ortaya çıkmış oldu böylece, yine atıştırmalık bir şeyler ve neskafelerle gelmişlerdi,

    film izlemeye niyetlenmiştik, bunlar da dakikalarımıza eşlik edeceklerdi anlaşılan..abur cubur için teşekkür ettikten sonra, kız tekrar salondan ayrıldı, odasına gidip laptobunu getirdi..

    haa..bak işte..ihtiyacım olan bir şey daha(bir tanesi eve çıkmak)..laptop ulan..benim niye laptopum yok?..he?..hani ihtiyaç da duymamışım bu güne kadar, evde pc vardı, yurtta da var..ama eve filan çıkıcam diyorsam, taşınabilir bir bilgisayarım da olsa iyi olur..bunu peder beye söyleyeyim de halletsin bari aq..

    kız sehpalardan birini çekip laptobu kurdu, tam üçlü koltuğun karşısına, biz de dizildik böyle, ev soğuk sayılmamasına rağmen (merkezi sistem olsa gerek) bir de battaniye getirdi..efenim biz de böyle ayaklarımızı topladık, yan yana dizildik, ortada ceyda, bir tarafında ben bir tarafında meltem, yanlara da yastıklar mastıklar, tam böyle yuva gibi yaptık amk..
    kız sordu,

    "ne tarz izleyelim?"

    e tabi, nasıl ki bir kaç ergen erkek bir araya gelince ya uzun eşşek oynar ya da ferre izlerse,
    bir kaç salak genç de böyle kızlı erkekli bir araya gelince, ne izler?

    ne izler?

    korku filmi izler tabi ki aq..

    yani bu fikstir, sözsüz bir kural gibi..bu oyuna alet olan ya da başlatan taraf olmamak için son ana kadar sustuktan sonra iki ekürimin "korku izleyelim yeaa" demesinin ardından ancak ben de "iyi olur" diyebildim.
    kızlara korku filmi izletip, korktukları anlarda fordlayan tiplerden olmak istemiyorum zira..

    bir şekilde, saçma bahanelerle diğer türlerin elenip "korku" filminde karar kılınmasının ardından sıra pek fazla çeşit olmayan klasörden film seçmeye geldi,

    "halka 2 var?" dedi meltem, "birinciyi izlediniz mi?"

    ben izlememiştim, ceyda da izlememiş,

    "hımm o zaman pek anlamlı olmaz ama?"

    "sen izledin mi peki?" dedim.."biri ikiyi"

    "izledim de, yine izlerim yani fark etmez.."

    "aa senin de izlemediğin bir şey olması lazım ama, bizimle eşit düzeyde korkmalısın ;)" deyip sataştım, "öyle bizi korkutup kendin gülmek yok ;)"

    meltem kara kara düşünmeye başladı,

    "ama doğru sen hepsini izlemişsindir, senin bilgisayarın" dedim.

    sonra bu, "öyle galiba..ama yook..yeni filmler atmıştı arkadaşım, bi dakka" deyip başka şeylere tıkladı, "inşallah korku filmi vardır.."

    neyse, baktık klasörde 5-6 tane daha film var, biri blair cadısı, epey eski bir filmdir, bunu görünce ben işaret edip, "aa blair witch varmış, izledin mi bunu, eski film bu baya?" deyip sordum.

    "yok" dedi, "bunu da sen izledin herhalde?"

    "yoo ben de izlemedim" deyince güldüler, hani öyle bir söylemiştim ki, "bu da izlenmez mi aq?" der gibi..

    "ceyda sen?"

    "yok ya, zaten benim pek aram yoktur bu tarz şeylerle de..bakma işte heyecan olsun (:"

    filmin üzerinde uzlaştıktan sonra açtık,
    gecenin göründe, üzerimizde battaniye, dışarda yağmur, şimşekler, karanlık, büyük salonda blair cadısını izlemeye başladık..hay gibeyim o filmi akıl eden beynimi, işaret eden parmağımı..nerden seçtim aq..
    ben genelde korku filmlerinden korkmam.. biraz klişe bir cümle ama, öyle yani harbiden de..ne o aq..ööö bööö, kolu koptu bacağı koptu, yok zütüne şeytan kaçtı bilmem ne...

    ama bu amk filmi sadece korku değil, pgibolojik olarak da geren bir yapım olduğundan, sağolsun bizim de pgibolojilerimizi gibti bıraktı..

    film bitti bizim kafalarımız zonkluyor bildiğin, kızlar hiç öyle "aayy uyy" deyip çığlık atmadı, "ayy bakamiyciiim" deyip şirinliklere girmediler, zira film harbiden gibti yani.. öyle rol yapmaya takatleri kalmadı, ceydanın bazı yerlerde nefesini tuttuğunu, "oouff" dercesine içinin titrediğini filan hissettim.. gözleri irileşmiş halde şok modunda izleyip bitirdiler filmi..ben de epey etkilenip takdir ettim.. tuhaf filmdi vesselam..bir de ordakiler de üç kişi, biz de üç kişi filan..

    neyse, biz epey dağılmış halde filmi bitirdik, herkes derin bir oh çekti, meltem,

    "final.. manyaktı, şimdi gel de uyu bu gece" dedi yarı ciddi..tam o ara çakan şimşekle oda aydınlanınca bütün film çıt pıt oturan kızlar önce bir hayret-korku nidası koyverdi, sonra da gülmeye başladılar.. sinirleri bozuldu salakların ya (:

    meltem hemen kalkıp ışığı yaktı..

    biz silkinip toparlandık filan..

    "içmeden uyunmaz bunun üzerine" dedim gırgırına..

    meltem tip tip baktı,

    "harbi ha..gençler..ne dersiniz?"

    ceyda,

    "aa ama deminden beri petibör yiyip çay may içiyoruz, bira filan gider mi artık bunun üzerine" dedi, "hem bak sonra sabaha kadar çişe kalkarız, daha beter, koridorda öcüler yer"

    bunlar gene gülmeye başladılar manyak gibi..amk delileri, meltem,

    "ne birası kızım... likör var.." dedikten sonra bana doğru bakıp destek aradı,

    "harbi mi?" dedim..

    "ee yaani, viskimiz de vardı ama bitirdik.. öyle bira mira, çocuk içkisi onlar" deyip şakadan caka sattı,

    "vay be, ev değil gece kulübü maşallah, disko topunuz nerde?" dedim,

    gene gülüşmeler..

    "bunlar da eşyaların arasında mıydı, viski-mini bar filan?" diye devam ettim.

    gülüşmeler.. gülüşmeler..

    zaten kafaları tuhaf olan kızlar iyice zıvanadan çıktılar, meltem en son nefes nefese,

    "içer.. miyiz..ayhh.. sinirlerim bozuldu yhaa ahahahaha..ha? ceyda? tsigalko, getireyim mi?"

    ceydaya baktım, ne dersin gibisinden,

    "iyi ya, kafamız rahat uyuruz ;p" dedi..

    "senin korkmana gerek yok bitanem, ben yanındayım" dedim melteme gıcık bir bakış atarak, "bence sen iki misli içmelisin :p"

    "hıı, pislikler..hem ceyda benle yatıcak demi bebişim?"

    ceyda ile yine göz göze geldik, bu gülmeye başladı,

    "bilemiyorum melteem.. satılabilirsin yani.."

    "hiii.. çoook fenasınız siizz... "

    "getircen mi nevaleyi?" diye konuyu değiştirdim

    "tamam be, manyak" deyip sırıtarak odadan çıktı, ceyda ile baş başa kaldık gene, bana gülümseyen ama kararsız gözlerle bakmaya başladı,

    "beraberiz demi?" dedim.

    "beraberiz" deyip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu..

    o ara baktım meltem koridorun filan ışığını yakmış, herhalde içkiyi alacağı yere kadar yaka yaka gitti..vay amk korkak tavuğu yaa (: ceyda da farkedince koptu gene,

    "kıızz.. korkak tavşan.. geliyim mi?"

    cevap gelmedi, onun yerine ışıkları söndüre söndüre hızlı adımlarla meltemin kendisi geldi,

    "tamam.. hadi içelim" dedi aceleyle..

    "hani bardak?"

    "aaayy unuttum.. neskafe bardaklarına koyalım, şimdi mutfağa gidemicem valla.." diye ekledi yarı gülen yarı kaygılı bir ifadeyle,
    salak harbiden korkmuş lan.. tamam biz de korktuk ama, evin içinde yürüyemeyecek kadar değil..

    getirdi şişeyi, mandalina likörü, tak gibi afedersin.. tamam bira hamallık, sarhoş etmiyor filan da, yani bu da içilmez be arkadaş..ben sevmedim.. az içtim zaten, çeyrek kupa filan anca.. zaten bu böyle su içer gibi de içilmez diye sanıyorum..biz bildiğin yatmadan önce ilaç yutan adamlar gibi şak diye içtik, hatta ben ayakta içtim bildiğin..

    hiç bu kadar acele, ciddiyetsiz ve içmek olsun diye içtiğimi hatırlamıyorum..

    ceyda da fazla beğenmedi, dibinde biraz bıraktı..ama maşallah meltem zütürdü malı.. yarasın, ne diyim..
    Tümünü Göster
    ···
  12. 562.
    +4
    nihayet.. nihayet aq..

    etrafı biraz düzenledikten sonra önümüzde sarsak adımlarla yürüyen (kafa gitti) meltem bize oda gösterdi,

    "siz benim odamda kalırsınız" deyip sarhoş sarhoş gülümsedi.."yaramazlık yapmayın.."

    tabi hocam..

    kızlar bir kere daha birbirlerine sarıldılar.. ceyda ayakta anca duran arkadaşını odaya zütürmek istedi, ben de kalacağımız odaya geçtim, ışığı yaktım..
    o da ne? üç tane zenci, pusu kurmuş beni bekliyor!

    dermişim (:

    odada üç zenci yoktu belki ama, beni şaşırtacak epey şey vardı diyebilirim. bir kere oda çok geniş, sanırım evin anne-baba yatak odası burası. gardrop, şifonyer, ayna, makyaj masası, küçük tabureler, çalışma masası, ikili yatak, bir tane tekli koltuk.. ayrıca odanın içindeki kişisel eşyalar da epey fazla, renkli ve yine muntazam..

    böyle, nasıl diyeyim, klagib bir 90 lar başı evliliğinin mobilyaları, üzerine biraz daha milenyum tarzı mobilyalar ve eşyalar.. baya değişik, kompoze bir yatak odası.. epey hoş bana göre, meltem i kıskandım desem yalan olmaz.. acaba ben eve çıkınca odam nasıl olacak..

    odayı hayranlıkla inceleye inceleye yatağa ulaştım.. kendimi üzerine bıraktım, epeydir böyle geniş yayılmamıştım.. alıştık tekliye tabi..

    yatağın üzerinde olduğum yerde kelebekleme yüzüş yaparken bir yandan da bu gece ceyda ile burada yapabileceklerimizi düşündüm.. güreş müsabakası bile çevirebilirdik valla.. saatlerce..
    ben böyle hayaller kuradurayım, benim kız odadan içeri süzüldü,

    "hemen kurulmuşuz yatağa? ;)..nasıl ama odası, çok hoş demi?"

    "evet.. bildiğin yatak odası..sen biliyor muydun?"

    "e tabi canım geldim daha önce iki kere filan.."

    "beraber mi yattınız :p"

    yatağa doğru usul usul, kırıta kırıta süzülürken,

    "eveet, ne var??" dedi asi asi.. yavaşça yatağa tırmandı, dizlerinin üzerinde ilerledi.. toplanıp iyice kısalan eteğini dizlerinden en az bir karış yukarısını daha gözlerimin önüne seriyordu.. karşımda duran afet-i devrana baktım.. puff..zaten güzel olması yetmezmiş gibi bir de zaafım olan, içimi gıcıklayan kıyafetler içerisinde..

    üzerine doğru yaklaştı, tam çıkmadan eğilip dudaklarıma ulaştı..bir kaç saniyelik öpüşmenin ardından yanıma uzanıp başını omzuma yasladı..
    ağırdan alması hoşuma gitmişti.. zira ben de ağırdan almak, tadını çıkarmak istiyordum bu gecenin.. aklıma, henüz birbirimizi tam olarak tanımadığımız ve benim yeterince sıcak olmadığım, buna rağmen mükemmele yakın geçen, eskişehirdeki ilk gecemiz geldi.. kafamda onlarca soru işareti ile, rahatsız bir biçimde sevişmiştim onunla.. yine de geçirdiğim en güzel geceydi..

    o zaman bile öyleyse, bu geceyi hayal edemiyordum.. yani, aslında ediyordum tabi de..ne düşünsem az geliyordu..her şey olabilirdi bu gece..her şey..ama ne olacağı o kadar da önemli değildi.. mesele bir çomağı bir deliğe girip içini karıştırması değildi benim için.. gibmek, gibişmek değil, sevişmek, aşk yapmak istiyordum ben.. gerekirse sadece dokunur, öpüşürdüm..o bile yeterdi bana ceyda yanımdayken.. zaten daha şimdiden ufaklık içerde headbang yapmaya başlamıştı bile..

    beyler harbiden işin cinselliğinde değilim, bu zaman kadar öyle sanıyordum ama, bu kız..ben bu kızı severim abicim.. okşarım..öperim.. kırılmasın, incinmesin diye pamuk ipliği örer gibi örerim onu.. nazik ve naif..

    işte bu yüzden de, ağırdan almak istiyordum ben de..o benim için üzerine binilecek bir motor, sürülecek bir at değildi.. yavaş yavaş, duygu katarak, hayvanlaşmadan, hem romantik hem de egzantrik şeyler yaşayacaktık bu gece.. bazen sakin, bazen tutkulu.. bazen düzensiz.. bazen tempolu..
    önümüzde saatler var.. normal ortamda birbirine dokunamayan bölgelerimizin sabırlı bir biçimde hasret gidereceği saatler..

    çimenlere yayılmış, yıldızları izler pozisyonda gibiydik.. başlarımızı birbirimize döndürdük.. biraz öpüştük... aynı anda hem tutkulu, hem de ürkek olmayı nasıl başarıyordu dudakları? sanki kaçarken beni yakalıyormuş gibiydiler, kovalayınca yakalanmıyor, kaçınca kurtulunmuyor..

    daha bu küçük sevgi eylemi sırasında bile vücudum keyifle karıncalanmaya başlamıştı bile..
    biraz sonra ayrıldık birbirimizden..

    kalp atışlarımız nispeten düzene girene kadar el ele, sakin bir şekilde yattık..bu sükunet deminden beri kendini duvardan duvara vuran minik tsigalkoya da yarar sanmıştım ama kendisi bayrak direği gibi, eşofmanı göndere çekmiş, inatla dikiliyordu.. ceyda farketti, kaş göz yapıp güldü,

    "nee..ne var?" dedim pişkin olmaya çalışarak,

    imalı imalı "maşallah.." deyip gülmeye başladı.. beni kızdırmaya çalışıyordu..

    "napiym kızım.." dedim mırıldar gibi.. gene utandırmıştı beni amk.. hani, kız o kadar rahat, o kadar içten ki, onun rahatlığından ben utanıyorum lan.. yoksa bana kalsa sorun yok, yani, karşımdaki kız "aay bune, sapık mısın" dese ciddi ciddi, umursamam..ama böyle tam tersi olunca, ben kendimi karı gibi hissediyorum aq..

    yan dönüp sarıldı, kulağıma cıvıldadı,

    "yok bir şey yap demiyorum canım.. senin elinde değil sonuçta, onun kendi aklı var ;)" deyip gene kıkırdadı..

    nihayet deminden beri üzerime yüklemeye çalıştığı tatlı kızgınlığı yaşatmayı başarmıştı bana,

    ben de yan döndüm, "gel kız buraya"

    ayrılması suç gibi olan, birbirine özel dudaklar yine birleşti..bu kez bedenler de eşlik etti ona.. ellerimiz birbirinin beline, sırtına dolanırken, o kadar da ağırdan alamayabileceğimizi düşündüm.. dibini görmeden bırakılamayan şarap kadehleri gibiydik birbirimiz için.. bırakamıyor, yavaşlatamıyor, önümüzü alamıyorduk..
    üzerine biraz daha yüklendim.. karşılık verdi..ön sevişme, münferit bir tartışmadan çıkıp, yerini mahalle kavgasına bırakmak üzereydi, birbirimize dolanmış ellerimiz sertleşti, okşamalar artık o kadar da kibar değildi.. öpüşürken birbirinin peşinden koşturan dillere, arada çarpışan dişler de eşlik etmeye başlayınca,
    bir kez daha yükselttim vitesi, tamamen üzerine çıkmak üzereydim ki bir an da beni, ne olduğunu anlamama fırsat vermeden, adeta tam gaz yapıp üzerine de nitro çakarak altına altı,
    yatağa mıhladı.. bütün gece, yürüdüğü zaman ki ahenkle sallanışını gözlerimin önünden çekemeğim kalçaları, kasıkları şimdi benimkilerin üzerindeydi..

    minik tsigalko eğer ses çıkarabiliyor olsa, kesin feryat ederdi o anda..
    üzerimde yavaş ama kararlı hamlelerle gidip gelen, yüzüme kapanmış dudakları ve etrafımı çevreleyen dalga dalga kızıllığının altında beni hapseden bu tanrıçanın kulu ve kurbanı olmaya hazır hissediyordum kendimi.. beline dolandım.. inip kalkan, kavisler çizen hatlarına hakim olmaya çalıştım..

    biraz süre geçtikten sonra üzerimden doğruldu, nefes nefese kalan, pembeleşmiş yüzüyle karşılaştım, saçlarıyla harika bir uyum oluşturuyordu elma yanaklar..

    "çorabımı.. çorabımı çıkariyim, kaçmasın.." dedi zorlukla,
    bu küçük kesintisi ateşkes gibi kullanıp ben de kazağımı ve atletimi çıkarıp bir kenara fırlattım.. tıpkı filmlerdeki gibi..şu zaman kadar anca izleyebildiğim, ama şimdi kendim oynadığım bir film..
    kız çorabını ince naylon çorabını çıkardı, yatağın kenarına bıraktı, yeniden üzerime doğru gelirken çıplak göğsümü farketti, duraksadı, sonra o da kendi üzerindekine asıldı, bir hamlede sıyırıp çıkardı.. siyah sütyeni, kırmızı siyah eteğiyle üzerimde kalakaldı..

    kalp atışlarımız eskişehir bandosu gibi atadursun, ben ellerimle sütyeninin arkasına uzandım, o da bana yaklaştı biraz daha.. birazdan, daha önce, ilk gecemizde de görmeye vakıf olduğum biçimli göğüsleri yeniden karşımda olacaktı..ben kopçayla uğraşırken (dıbına koyim onun) saçları çıplak göğsüme düştü, gıdıkladı.. kendime hakim olmakta, sakin kalmakta zorlanıyordum, kopçayı açtığım anda,

    odanın kapısı da çat diye açılıverdi..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezvullah
      ···
  13. 563.
    +4
    ..meltem, ışığı da hala açık olan odaya "ceyda şey dicem.." diyerek lambur lumbur dalmıştı ki, ceydayı üzerimde yarı çıplak görünce, "ayy! çok pardon" deyip ok gibi gerisin geri dışarı kaçtı..

    bir an ceyda ile göz göze geldik.. gözüne fener tutulmuş geyik gibi kalmıştık.. şaşkınlıktan açık ağzına elini zütürdü..bir eliyle, az önce refleks icabı kavradığı sütyeni bıraktı.. arkasına uzanıp süveterini aldı, sırtına geçirdi, üzerimden kalkarken, "ben..ben bi bakıp geleyim.." dedi kız kegib kegib soluyarak.. utandığını hissettim..eh, ne de olsa az önce sevişirken arkadaşına yakalanmıştı..ben ise, hayret.. gayet rahattım.. acaba şokta olduğum için mi?..

    ulan bir bu kalmıştı başıma gelmeyen iyi mi..millet 31 çekerken anasına babasına yakalanır, biz de sevişirken elin kızına basıldık..
    ceyda yataktan inip hızlı adımlarla dışarı çıkarken, çorapsız çıplak bacaklarının arkasından hüzünle bakakaldım..

    zavallı tsigalko.. zavallı küçük tsigalko.. zavallı taşaklarım.. ceyda 1-2 dakika içinde dönüp devam etmezse bu gece ağrıdan uyuyamam herhalde..

    bir kaç dakika sonra döndü..

    saçları hala karışık, bir eli alnında, utangaç ve şaşkın bir gülümsemeyle yaklaşıp kendini yatağa attı yeniden..
    dönüp "ne oldu?" gibisinden baktım..

    "öff.." dedi sıkkın biçimde gülümseyerek.."pis yakalandık ha.." diye fısıldadı.."sorun değil, diyor, hatta özür diliyor kız ama.. tuhaf oldu be.." deyip sırıttı..

    "yanii.. evet.." diyebildim..

    "ya herhangi biri olsa neyse de..arkadaşım olunca..bi de meltem olunca.."

    gülmeye başladım.. çatlak ya..asıl herhangi biri olsa daha fazla kaygılanman gerekir..bi dakka.."bi de meltem olunca" derken ne demek istemişti?

    "nasıl yani.. meltem olunca?" diye sordum..

    epey kaygılı bir suratla yüzüme baktı.. göz kaş oynatıp bir şeyler ifade etmeye çalıştı ama anlam veremedim..

    "ya..meltem.. şey biraz.."

    "ney?..muhafazakar mı? öyle görünmüyor pek?"

    derin bir nefes alıp zaman kazanmaya çalıştı.. üzerine gittim,

    "ceyda?..bilmem gerek, biliyorsun?"

    nihayet, yüzü epey tuhaf şekillere girerek konuştu,

    "tam..tam tersi diyelim.."

    "neyin tam tersi?"

    "muhafazakarın..ya..ama işte tsigalko.. daha fazla sorma lütfen zaten yeterince utandım.. üff.."

    kafam karışmıştı..
    ne demek lan muhafazakarın tam tersi? ateist mi?..ee, olsun, bize ne?..ama bunu demek istemiyordu ceyda..ha..haaa... anladım lan galiba..oha..

    "azgın mı?" dedim saf saf

    "tsigalkoo" dedi küçük bir çığlık eşliğinde.."tamam.. konuşmayalım artık..ben konuştum onla.. gitti yattı.. zaten ruh gibiydi.. kafası yerinde değil, belki sabaha hatırlamaz bile ne gördüğünü.."

    "e niye gelmiş madem?" diye sordum..

    "beraber.. yatalım diyecekmiş.."korktum ama gerek yok ya" filan dedi sonrada.."

    "deme ya..işe bak.." dedim hala şaşkın bir vaziyette..

    "eşek kadar kız?"

    "öyle..ama ne diyim.. neyse, yatırdım demin, gelmez artık... konuyu kapayalım.."

    "kapayalım?" dedim bozuk bozuk.."sen açtın canım zaten..ben bir şey demedim.."

    "neyse ne ya.." deyip sıkıntıyla göğsüme gömüldü.."gidip ışığı da kapatayım.. olur mu?"

    "olur.. nasıl istersen" dedim.

    bir kaç dakika sonra, bu kez karalıkta, yine benzer bir pozisyonda, ama üzerimizdekiler biraz daha eksilmiş vaziyette tam gaz icraat halindeydik..
    bir durum bir kalkmaktan dolayı ambale olan ufaklık nihayet daha fazla dayanamayıp ilk kurşunu attı *. "sarsılarak boşalmak" diye bir kalıptan o zaman haberdar olsaydım, kesinlikle böyle kodlardım bunu beynime..

    durmadık tabi.. arada bir kaç pozisyon geçişi oldu, bir ara iyice kendimizi kaptırdık, ceydanın kalan son iç çamaşırını da sıyırma aşamasına geldim, ellerimi yakaladı.. doğru..takunu çıkarmamak lazım..

    kaldığımız yerden tam gaz devam ettik, kah o, kah ben, o tamamen soyma hareketini saymazsak, belirli sınırlar içerisinde ve duygularımıza ket vurmaksızın seviştik..az önce kendi adıma verdiğim "hayvanlaşmama" sözü, iki taraf adına da ihlal edilmişti..

    2. dalganın geleceğini hissettiğim an, daha uygun bir pozisyon yaratmak üzere bu kez üzerine çıktım..bu 2. posta, takseri büyük oranda kullanım dışı bırakan ve genelde boşalmalar arasında en zevkli olandır.. sadece benim için mi böyle bilmiyorum ama genel olarak da böyle olsa gerek,
    e ilkinden bir şey anlamıyorsun zaten.. peter north filan değilse, maksimum 5 dakika içinde geliyorsun..
    3. sü, 4. sü desen.. dalga uyuşuyor.. mermi azalıyor.. hene hissiyat az..

    o yüzden bence 2. posta, en muhterem postadır.. bunu da elbette en muhterem pozisyon olan klagib misyoner de yapmak icap olunur..*

    ceydanın üzerinde gazı köklerken, kız da artık iyice kendini kaybetmiş, sesli solumalarının yerini inlemeler almaya başlamıştı.. çok çığırtkan bir kız değil(yani rol yapmayı sevmiyor) ama yarım saattir üzerinde harcadığım çaba karşısında da taş olsa çatlardı zaten aq..o kadar da olsun..

    son düzlüğe girdiğimi hissedip iyice hızlandım, bin bir türlü ,garç gurç, curk, pat sesi arasında onlara eşlik eden karşılıklı inlemelerin de yardımıyla, finiş çizgisine doğru deparı basmış gidiyordum..bu güne kadar yaşadığım sevişmelerin en güzelinin, en görkemli finaline doğru..
    misyoneri bozdum.. kendimi kaybetmişim.. bacaklarından tekini kaldırıp üzerine yaslandım..tam omuza alamadım ama öyle acayip garip bir durumdayım işte neyse..

    nihayet dakikalarca sallanan şampanyanın patlatılması misali patlamış.. üzerine gırtlağıma da hakim olamayarak bir rahatlama nidası koyvermiştim.. ceyda da bu haykırışıma farklı ünlemlerle eşlik etti..ve ayrıca, ufak bir kapı sarsılması da..

    kendimizi koyverdiğimiz, o zevkin arşının sırasında, sanki hayal gibi, ama aslında oldukça net bir şekilde, olmaması gereken bir sesin daha bize eşlik ettiğini ikimiz de fark etmiştik..bir an dona kaldık..

    birbirimize baktık.. sesin nerden geldiğinin farkındaydık.. gözlerini ve yüzünü karanlıkta zorlukla seçtiğim ceydanın ne düşündüğünü anlayamadım.. sonra kulağına eğildim,

    "senin kız.. bizi gözetliyor, çaktırma.."

    "tamam" dedi fısıltıyla..
    Tümünü Göster
    ···
  14. 564.
    +3
    bozuntuya vermedik, ceyda tekrar üzerime çıktı.. çarşafları üzerimize çektik..ben bilerek duyulabilecek bir sesle "daha yeni başlıyoruz deyip güldüm..o ara ceyda kazağını tekrar üzerine geçirmekle meşguldü..

    hazır olunca, yorganı üzerimizden attık..bir-iki dakikalık sevişmenin daha ardından, tekrar fısıldadım, "hadi"

    ok gibi üzerimden fırladı, bir atlayışta kapıya ve yanındaki ışığa ulaştı, ikisini de aynı anda açtığında, ben de yatağım da doğrulmuş, kim bilir kaç zamandır bizi gizlice gözetlemekte olan ve bu ani atakla şoke olan meltem i görüyordum.. kısa gri geceliğinin altından, dolgun beyaz bacakları... o bacakların arasından yıldırım hızıyla çektiği ama gözümüzden kaçıramadığı eli..

    wow.. acayip bir tablo.. sıradışı... neredeyse sürreal.. acaba rüya mı görüyordum?..

    ceyda bilmem kaç zamanlık ve "cicişim, tombişim" diye sevdiği arkadaşının karşısında öfkeyle dikiliyordu..

    durumlar,

    baya "değişik" bir hal almaya başlamıştı anlayacağınız..
    takip eden panpalara iyi geceler, güzel geceydi, 4 saat yazmışım

    başlık altında görüşmek üzere, yorumları ve bahisleri (: ekgib etmeyin
    iyi geceler panpalar, bir kaç günlüğüne şehir dışında olacağım için devam etmem zor görünüyor, fırsat bulursam girip bir kaç part atmaya çalışırım, o zamana kadar kendinize iyi bakın, görüşmek üzere ;)
    iyi akşamlar panpalar, sıkı bir kaç günün ardından nihayet biraz rahatladım. ay sonları böyle oluyor sunumlar vb..

    bu gece biraz dinlenip hafta sonu kaldığımız yerden yardırmayı düşünüyorum bir sıkıntı olmazsa, yorumlarınız için teşekkürler *
    sazan avi. si, oranlamaları filan derken gene eğlenceli bir kaç gün geride kalmış, başlığın altı her daim renkli sayenizde.

    yarın görüşmek üzere, herhangi bir saatte gelebilirim, sabah-öğlen-akşam, sürpriz olur ;)
    iyi geceler panpalar 10-15 dakika içinde başlıyorum ;)
    nerde kalmıştık?

    hah, evet, şu, "kimin kimi bastığının belli olmadığı" sahne..

    aslında buralara biraz felsefe yapmayı düşünüyordum ama zaten epeydir yazamadığım için gerildim, o yüzden hikayeye balıklama dalıp gidelim derim..

    ceyda ile meltem karşı karşıya gelmişlerdi kapının önünde.. bense altımda yarı ıslak boxer * yatakta, şamdan dergisine poz veren ebru şallı gibi yanlamasına duruyorum, az önce, gözetleme davranışına ek olarak fark ettiğim detay (ki ceyda bunu gördü mü bilemiyorum) hala gözümün önünde,

    lan kız resmen bizi izleyerek kendini parmaklıyormuş, ohannes.. yoksa bana mı öyle geldi..

    ceydanın yataktan fırlayışı ve ilk "meltem!" deyişinin ardından, saç baş dalacak sanardınız, ama öyle olmadı, sanırım sadece kızların anlayabildiği bir dilde mırıldaştıktan sonra benim kız dönüp,

    "canım biraz konuşucaz biz tamam mı?" dedi asabi bir şekilde,

    iyi, der gibi kafa salladım, odanın kapısı üzerime kapandı, bunlar gittiler..

    yatağa boylu boyunca uzanıp yorganı üzerime çektim,

    ceydayı ilk defa böyle görüyordum..o rahat, gamsız kız resmen sinirlenebilmişti..e tabi, en yakın arkadaşlarınızdan birinin, siz sevgilinizle güreşirken röntgencilik yapması pek sakin karşılanabilecek bir durum değil..

    tabi eğer erkek değilseniz..ve altınızdaki kız öylesine takıldığınız, huur yerine koyduğunuz bir çakma prenses değilse..

    harbi bak, ellerim ensemin arkasında, tavana bakarak * * biraz bu konuyu düşündüm..

    ulan bilerek, isteyerek, kız arkadaşını düzüşünü, kankalarına izlettiren (kıza çaktırmadan tabi) herifler var, hatta onu da geçtim, bunu videoya filan çekenler bile var..o çektiklerini yayınlayanlar var.. çeşitli mecralarda..

    nasıl bir kafa yapısı lan...

    olduğum yerde yattı yuvarlandım..10 dakika oldu, 15 dakika oldu.. gelen giden yok..bir çıkıp bakayım dedim, ama onları hoş olmayan bir konuşmanın ortasında yakalayabilme ihtimalimin olduğu düşüncesi beni engelledi.. öyle ya, belki de şu sırada bir arkadaşlık bitiyor.. bilemezsin.

    kalktım ışığı kapattım, yeniden yatağa girdim.. öyle beklerken, bir ara dalmışım..
    ışık açılınca uyandım,
    ne kadar zaman geçmiş bilmiyorum ama öyle yarım saat filan olmamıştır, en fazla bir 10-15 dakika daha işte.. ondan öncesini de düşünürsek, yarım saattir odada yalnızdım sanırım..

    ceyda yatağa yaklaştı, ben biraz sersem haldeyim öyle dalıp hemen uyandığım için..lan şimdi düşünüyorum da, nasıl uyuyabilmişim aq o ahval ve şerait içindeyken, hayret..ya çok yorulmuşum * ya da harbi gamsız anıma denk gelmiş.. evde olay var, ben osura osura uyuyorum (:

    "tsigalko?" dedi ceyda temkinli bir şekilde..

    "hea..ne oldu canım.. konuştunuz mu?" deyip esnememe engel olmaya çalıştım bir yandan da..

    ceyda biraz daha gerilerek,
    "şey.. konuştuk.. özür diledi.. şey için gelmiş aslında.. korkuyor ya bu..bana beraber yatamaz mıyız diye rica edecekmiş gene işte.. kafa da iyi.. daha demin yatırmıştım ama uyuyamamış.. neyse..o ara gıcırtıları filan duyunca.. (burda bir gülebildi) öyle, anlık şey etmiş..ya aşkım kusura bakma ya..seni de rezil etmiş gibi oldum..:/"

    ceydanın kegib kegib, tedirgin şekilde anlattığı hikayeyi kafamda oturtmaya çalıştım..o ara ceydayı da özür dilenecek bir durum olmadığı konusunda rahatlattım,

    "sorun değil canım, senin ne suçun var zaten?"

    "ya ne bileyim.."

    daha sonra meltemin hikayesine yöneldim tekrar.. demek anlık bir olaydı.. hımm..o zaman o elin orda ne işi vardı? he? bahse girerim ki en az 10 dakikadır oradaydı, biz orkazımm olurken o da bir an heyecan yapıp kapıyla akraba oldu herhalde..

    ceydaya sormaya karar verdim,

    "anlık mı ordaymış..e..o zaman..o şey neydi öyle..?"

    "ne neydi?"

    "görmedin mi sen?"

    omuz silkti tatlı tatlı,

    "bebeğim, anlamadım valla neden bahsettiğini, ne gördün ki sen?"

    harbi ne gördüm lan ben.. acaba ışığın ya da bilinç altımın bir oyunu muydu o sahne?
    öyle ya, meltem odaya ilk daldığın andan itibaren bir şekilde ister istemez tuhaf imgeler yerleşmişti beynimin karanlık köşelerine.. cidden o anı hayal etmiş olabilir miydim?

    yok lan.. daha neler aq..resmen eli şeyindeydi işte.. ceyda görmemiş.. direkt yüz yüze olduğu için..ya da gördü ama görmezden geliyor ki arkadaşı (ve dolayısıyla kendisi) hakkında daha da fazla olumsuz hislere kapılmayayım..

    ceydaya şöyle bir baktım..rol mü yapıyordu?..

    pek sayılmaz.. harbiden tamamen saf ve neden bahsettiğimden haberi yok gibi bir hali vardı..

    konunun üzerine gitmedim, konuyu değiştirdim,

    "aman neyse ya..önemli bir şey değil..ben takmam zaten.. şeyi sorucam ama..siz epeydir yoktunuz, nerdeyse yarım saat filan oldu, demi?..ne konuştunuz o kadar?..benim yüzümden aranız bozulsun istemem"

    beyler, buraya dikkatinizi çekerim ki, soruyu tamamen iyi niyetle sordum..
    kızın gözleri irileşti, yüzü gerildi,

    "ko..konuştuk işte ya..biraz tartışmış da olabiliriz ama.. sorun kalmadı.. senin açından da kalmadı demi tatlım?"

    bitanem, hayatım, tatlım, aşkım..

    bu kızın bana hitap şekillerini seviyorum,
    klişenin babası olmuş bu banal sevgi sözcüklerini bile öyle bir tonlama ve zamanlamayla söylüyor ki, sanki dünyada ilk söyleyen o, ilk duyan da ben mişim gibi özel hissediyorum.. evet evet.. karı kılıklı herifin tekiyim tamam.. ccc romantiq serseri ccc (:
    Tümünü Göster
    ···
  15. 565.
    +6
    ben de sevecenlikle karşılık verdim,

    "kalmadı tatlım.. böcük (:"

    yanağından makas aldım..az önceki sorumun üzerine bu kadar gerilmesi beni şaşırtsa da sorgulamamaya karar verdim.. ceyda sorgulanmaz zira.. çünkü size yeterince güveniyor ve seviyorsa, buna gerek kalmadan duymak istediğiniz her şeyi, hatta fazlasını kendisi anlatır zaten..

    rahatlatıcı öpücüklerimi emrine sunmak için boynuna dolanıp üzerime doğru çektim.. biraz kasıldı, öyle anlık direnmesi beni yeniden şaşırttı.. allah allah..ne oluyor lan?

    soran gözlerle baktım,

    kızın hala bir sıkıntısı var belli,

    "ceydacım? beni beğenmiyor musun artık ;)"

    sıkıntıyla gülümsedi..

    "o mümkün değil de... benim sana bir şey söylemem lazım.. deminden beri, nasıl girsem bilemedim"

    hah, işte bahsettiğim açık sözlü ceyda (:

    "söyle bitanem?..benden çekinecek değilsin ya?"

    "biraz çekiniyorum açıkçası bu konuda.."

    "söyle söyle (:"

    "ya..ben gecenin geri kalanını meltemle geçirsem? yatamıyor işte kız.. şimdi onu orda öyle bırakırsam.. arkadaşım sonuçta..her ne kadar bu geceden sonra bazı şeyler değişecek olsa da.."

    şimdi anlaşıldı benimkinin derdi, beni yalnız bırakmak zorunda gibi, nasıl tepki vereceğimi bilemedi.. anlıyorum seni canım...

    sıkıntılı yüzüne sevecen bir öpücük kondurdum,

    "bu muydu bir saattir kıvrandığın şey? (:"

    mahzun mahzun gülümsedi.."fırsatımız varken seninle olamamak.. bunu telafi edicez bir şekilde.. emin olabilirsin hayatım.."

    "telafilik bir durum filan yok bebeğim.. demek ki bir sonraki görüşmemizde saniyelerimizin kıymetini daha iyi bileceğiz.. o kadar ;)"

    kızı gevşeten ve sıkıntısını yok eden sihirli kelimelerin ödülünü uzun bir öpüşmeyle aldım..
    sonra yataktan ayrıldı, kapıya doğru ilerledi, geriye doğru aktrisvari bir bakış atıp,

    "iyi geceler hayatım" dedi..

    ben de tam karşılık vermek için ağzımı açıyordum ki zamanın donduğunu hissettim..
    beynimin bir yanından girip aniden en derinlerine saplanan ok gibi bir düşünce, ağzımdan çıkması gereken kelimelerin formasyonunu değiştirdi aniden..
    birilerini, içerden, yakından, tanıdık ama pek sevilmeyen birilerinin kontrolü eline alması saniyenin on da biri kadar bile sürmemişti,

    "ceyda" dedim..

    "aslında meltem de burda bizle yatsa ya? yalnız kalmamış olur işte..sen de benden ayrılmak zorunda kalmazsın?"

    ağzımdan çıkan kelimeler, ses tonum, bana bile yabancı geldi, acaba ceyda tanıyabilmiş miydi?
    bir eli kapının kolunda, salak bir gülümsemeyle kalmıştı benimki,

    sessiz geçen bir kaç saniyenin ardından,

    "e..emin misin? bu söylediğinde?"

    omuz silktim.."ne var.. olmaz mı?"

    şaşkın gülümsemesi iyice büyüdü,

    "ya sadece bir öneri canım.. tamam bir şey demedim" dedim kıvırmaya çalışarak..

    "oohoh.. tsigalko.. ciddisin, harbi harbi ciddisin (:"

    öyle salak salak biraz daha bakıştık, sonra ben durumdan iyice rahatsız olup,

    "tamam hadi git artık" dedim bozuk bozuk..

    duymamış gibiydi sözlerimi.. ağzı açık, elleri birbirine kenetli bir kaç saniye daha kaldıktan sonra konuştu nihayet,

    "ben.. söyleyeyim melteme.."

    "nı..ne..dur.."

    fırlayıp gitmişti bile..

    hay aq gibeyim çenemi.. dilimi..

    kız zaten arıza olduğumu biliyor.. şimdi iyiden iyiye sapık olucaz gözünde..
    sıkıntıyla yatağa devrildim.. nerden geldim amk evine be..gerçi değerdi aslında ama..ah dıbına koyim ah..kendi evim olsa işte.. hiç böyle sorunlar olmaz..el gibiyle gerdeğe girersen bu kadar olur..o gece ev mevzusunu tamamen kafama koydum beyler.. yanlış anlamayın, sırf gibiş kakış için değil..ev iyidir yani.. üniversiteye gidip de evde kalmadan dönen insan, bence yarım öğrencilik yaşamış demektir..

    ben kendime lanet ede dururken odanın kapısı bir kere daha açıldı, ceyda ve meltem girişte göründüler.. benimki hafiften dürterek meltemi odaya soktu.. yazık lan.. düşündüm de, kız kendi evinde mülteci gibi oldu aq bu gece.. kendi odasına utana sıkıla giriyor..

    bir şeyler demek için ağzını açmıştı ki atladım,

    "tamam sorun değil (:..cidden.. burası senin evin meltemcim..ve gayet konuk seversin (fazlasıyla) bir sorun-sıkıntı yok benim açımdan" deyip olabildiğince içten ve rahatlatıcı şekilde gülümsemeye çalıştım..

    kız bunun üzerine diyeceklerini yutup gülümsemekle yetindi, yatağa doğru ilerleyip bir dizini attı, kısa geceliğinin sıyrıldığı yerlerde süt gibi, dolgunca bacaklar meydana çıktı..ou yes.. balık etli fantezisi.. bunu sevenler ağzının tadını biliyor.. muallakler sizi..

    ceyda ışığı söndürdü, bir süreliğine yeniden karanlığa gömülmemizden faydalanarak "karanlık tsigalko" nun imalı esprilerinden birini yapmasına izin verdim, zira ışık açıkken yaptığım takdirde kızarma ihtimalim var,

    "ee kızlar beni ortanıza alırsınız artık? he he"

    samimiyetinden ve herhangi bir güldürücü etkisi olup olmadığından emin olamadığım gibko esprimi fake bir gülüşle de desteklemiştim.. şimdi iki kızdan biri bana "sen ne diyon amk?" dese, züt gibi kalırım yani.. diyecek lafım olmaz..

    "aa ben yatıcam ortada..bir yanımda sevgilim bir yanımda arkadaşım ;)" diyerek şakayla karışık (olduğunu sandığım) önerimi baltaladı..
    halbuki önerim şakayla karışık filan değil.. bunun gayet farkındayım.. benim niyetim başka..

    sakın yanlış anlamayın... bu sefer de ceyda dan meltem e geçiş filan söz konusu değil.. tarzan mıyım ben aq..sarmaşıktan sarmaşığa atlayacağım..
    ceyda ile olan ilişkimde en ufak bir problem ya da tereddüt yok..ama o süt mısırı bacaklar.. offfss... keşfedilmeye açık yeni bir vücut... dolgun kalçalar... acaba meltemi üzerimde zıplatıyor olsam, o kalçalar benim kasıklarıma her çarpışımda nasıl titreşir, nasıl yankılanırdı..

    bu sapık düşünceler anaforunun içinde döner dururken, sağ omzumda ceydanın başını hissettim.. söylediği gibi, ortamıza o yatmıştı..

    ve karanlıkta olduğumuza bir kere daha şükrettim.. acaba yüzüm ne hallere girmişti..
    bir süre, kızların kıkırdaşması, benim bel altı imaları içeren esprilerim ve yatakta durmak bilmeyen bir kıpraşma eşliğinde geçti..

    neden sonra meltem e,

    "meltem, ya mahsuru yoksa banyonuzu kullanabilir miyim? çok az.." diye sordum,

    normalde çok zorda kalmadıkça yapmayacağım bir davranıştır bu, hatta sorarken bile utanırım..ama bu gece öyle şeyler yaşandı ve bu üçlü artık öyle bir yüz göz oldu ki..harbi suratlarımız eşşek derisine döndü..ne utanma kaldı ne arlanma...

    meltem,

    "aa tabi, tabi, ne mahsuru aşk olsun" diye candan bir karşılık verdi..

    eşofmanımı da alıp odadan ayrıldım, iki çatlağı yatakta yalnız bırakmıştım..

    banyoyu niye kullanıyon, sıçıcan mı? diyeceksiniz.. hayır, bildiğiniz gibi huylu, pimpirikli gibiğin tekiyim, o yüzden kıçımdan şu harabe halindeki boxeri çıkarıp bir bel altı duş alıcam izninizle..

    neyse buraları geçelim.. benim bu temizlik takıntım en umulmadık anlarda hem başıma dert olmuş hem de dertten kurtarmış bir huydur.. annemden miras..ne diyim.. duş alırken geldiğim bu düşünce beni bu abuk subuk zaman diliminde ailemi düşünmeye itti.. olaya bak, içerdeki bir odada, yarı çıplak iki kızla aynı yataktayım.. hiç bilmediğim bir evin, soğuk banyosunda taşaklarımı yıkıyorum.. aklıma ailem geliyor..her şeyim ayarsız abi..bir şeyim, iki şeyim değil ki..
    Tümünü Göster
    ···
  16. 566.
    +4
    şu sıralarda, benden yüzlerce kilometre uzakta mışıl mışıl uyuyan, sevgili, biricik oğulcuklarını da yurdunun sıcak yatağında, ilim irfan aşkıyla bir sonraki okul gününü bekler halde düşleyen ailem.. benden, sizin yetiştirdiğiniz bu bebeden böyle bir yaratık gelişeceğini bilemezdiniz elbet..ama hala sizlerin öğretilerine ve değerlerine uyuyorum.. elimden geldiğince.. anne, bak gayet hijyeniğim..

    anneanne, kendimi üşütmüyorum.. kızlar sağolsun.. sıcak tutuyorlar..

    babacım?..kimsenin namusuna ırzına zarar vermedim (henüz) merak etme.. kimsenin tamponuna çarpmadım.. biraz patinaj yapıp lastik yaktım sadece..

    oğlunuzun keyfi yerinde.. beni düşünmeyin..

    banyoyu bulduğum gibi bırakmaya özen göstererek çıktım, boxeri mutfaktan bulduğum bir migros poşedine tıktım.. sabah çöpe sallarım herhalde..
    devrim yolunda bir şehit daha (:

    altımda eşofmanla yeniden odaya doğru ilerlerken, kot pantolon giymediğim için kendime aferin çektim,
    donsuz kot giymeyi deneyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız..o gibiniz varsa gibiniz, zımparalanmış keresteye döner yeminlen.. taşaklarınız rendelenir, salataya katmalık olur..

    amk..

    odaya girdiğimde ışığı yakmadım kızlar uyumuş olabilir diye, (düşünceli bir insanım gördüğünüz gibi)..
    ama uyumamışlar, birbirlerine iyice sokulmuş vaziyette bir şeyler fısıldaşırlarken yakaladım.. yakaladım demeyelim de, gelmiş bulundum işte.. kimseden kaçtıkları yok yani..

    ben gelince bir iki espri yaptılar üzerime, ben de üzerilerinden yuvarlanarak kendi tarafıma ulaştım..
    sırtı bana dönük olan ceydaya sarılıp arkadan kucakladım, kalçasının kavisini kasıklarımda hissedince biraz daha yapıştım, güldü..

    oh ulan.. böyle bir keyif yok.. zevk yok.. yastık gibi sarıldım kıza, yumuşacık, sıcacık yatıyorum..ama bir kere daha boşalmazsam iyi olur zira donu hallettik, eşofmanı da batırırsam walter white gibi dal taşak dolanırım ondan sonra..

    uyumamak için neredeyse bile bile direnen yatak ahalisi sonunda biraz yorgun düşmüş olacak ki sesler kesildi.. ceyda meltem ve benim aramda pasta misali, ben ceydanın boynundayım, nabzının atışlarını, hatta damarlarından geçen kanın sıcaklığını bile hissedebiliyorum... harika bir kadınsın sen.. benim kadınım..

    öte yandan meltemin sadece yarım metre kadar uzağımdaki yüzünü de belli belirsiz seçebiliyorum.. gözleri açık gibi görünüyor.. uyumaya niyeti yok.. karanlığa rağmen birbirimize baktığımızı hissediyoruz.. daha doğrusu onun bakışlarının beni delmeye çalıştığını ben fark ediyorum..ne yazık ki meltemin yüzünde ve bakışlarında, beni çekebilecek herhangi bir şey yok.. üzgünüm sütlaç..ama bir tur verirsen binerim tabi orası ayrı..

    az daha zaman geçinde ceyda uyudu.. herhalde üzerinde oluşturduğumuz sıcaklığın filan da etkisiyle iyice mayışıp bayılıp gitti.. beni ise sanki gizli bir güç ayık tutmakta..lan daha demin dalıp gitmiştim ya hani? gene dalsam ya öyle.. uyusam.. yarına uyansam..şu geceyi anlatsam artık.. hani, kötü bir gece olduğundan değil de..ne bileyim.. tamam.. bitsin artık.. çünkü taka saracak daha fazla uzarsa biliyorum, zira meltemin göz akları dakikalardır karanlığın içinden bana doğru parlamakta.. bense, gözlerimi kapatıp yüzümü tamamen ceydanın ensesine gömmek varken, inadına, o parıltılara meydan okuyorum.. içimden,

    "kaçırmıyorum lan gözlerimi, hadi bakalım.. bana baktığının da farkındayım.. evet sen de benim sana baktığımın farkında ol..okey!" diye geçirirken, çoktan uykuya dalıp giden ceydaya ait olması imkansız olan bir kaç parmak bacaklarımın üzerinde dolanıyor.. piyano çalıyorlar..

    uzun gecenin, uzun senfonisinin giriş kısmının notaları bu işittikleriniz.. zira o parmaklar, daha sonra belime, göğüs kafesime ilerliyor, güya benim rahatsız olmasın diye biraz uzaklaştığım ceyda, daha da dar bir alanın içine sıkışıyor.. deminden beri üzerimde solo atan parmakları, eli, ceydanın belinden çektiğim elimle yakalıyor, sıkıyorum.. biraz sertçe olmalı ki sesli bir soluk duyuluyor..eli bırakmıyorum.. biraz gevşetiyorum sadece..o gevşekliğin arasında yine hareket ediyor parmaklar.. sanki bana bir şeyler söylemeye çalışıyorlar..

    elim, ceydanın üzerinden uzanıp karşı kıyıya gidiyor, orada, sahilleri, kayalıkları yokluyor, dolaşıyor.. deminden beri zaptetmek için uğraşıp, nihayet rölantiye alabildiğin ufaklık, "mızrak çuvala sığmaz" misali yeniden şahlanıyor.. şahlanınca, önündeki kalçanın kavisine dayanıyor... daha da kendinden geçiyor.. tuhaf işler oluyor bu yatakta.. belden aşağım başka birinin kalçasına yaslanmış, ellerim ise bir başkasının belden yukarısıyla ilgileniyor.. tabi benimle de ilgilenen eller var..
    bu kombinasyon ne kadar sürdü bilmiyorum, ama ufaklık bir noktadan sonra iyice uyuşunca artık bu duruma bir son vermem gerektiğini anladım, zira aksi takdirde eşormanın da dıbına koyacağım..

    ellerimi meltemin göğüslerinden çektim,
    gibimi, delmek üzere olduğu kalçadan ayırdım (ceydanın kalçası)

    birbirine yapışmış gibi duran ikiliden ayrılıp yatağın bir ucuna gittim, süngülü piyade tüfeğine dönen dalgam yorgana sürtünce, acı-zevk arası saçma sapan bir his verdi.. elimi atıp yokladım, hal hatır sordum, ne dese beğenirsiniz?

    "dönülmeeezzz akşamııınn uffkuuunndayımmm, vaaaakiiitt çoooook ggeeeğğğğççç"

    yarak haklı beyler..

    yarak haklı..

    yataktan fırlayıp kalktım, doğruca banyoya..şu akşamın sabahını getirelim demi?

    kapıyı açarken gayri ihtiyari dönüp yatağa doğru baktım, meltem hafif doğrulmuş beni izliyor..amk kaşarı.. dönüp odadan çıktım, artık tanıdık olan banyoya ulaşıp çavuşu tokatlamak vesilesi ile üzerimde biriken elektriği boşaltmaya nail oldum *

    filmlerdeki gibi, tek elimi fayansa dayadım, az önce yaptığım aksiyonu düşündüm.. gereksiz bir güç gösterisiydi aslında..lan salak.. zaten bulup bulabileceğin, senin dilinden en iyi anlayan kız arkadaş, elinin altında..ne diye elin huursunun gazına geliyorsun da böyle salak salak atraksiyonlar gidiyorsun..az daha altını gene batıracaktın zaten..amk salağı seni...

    düşüncelerden sıyrılıp işimi bitirdim, banyodan çıktım..

    koridorda meltem ile karşılaştım..

    "ne?!" dercesine kaş göz ettim, agresif görünmeye çalıştım,

    üzerime geldi, sarıldı, dudaklarını, beceriksizce benimkilere bastırdı, bir bacağını belime atmaya çalıştı, ama esneklik katsayısı yetmedi, (ya da o zütü kaldıramadı da diyebiliriz). ilk an da tepki veremesem de, sonra üzerimden ittim, odaya doğru ilerledim, evet, meltem, şu son hareketin ile huurluğunu kesinlikle tescilledim diyebilirim..

    arkadan sarılan eller beni bir kez daha frenledi, lan!

    hışımla döndüm, ışımaya başlayan günün ilk ışıkları yüzüne vururken, meltem, salak yüzüne yabancı bir ifade ile bana bakmaya devam etti..

    ne cesaret lan..vay amk kızına bak sen..ne cesaret..

    dik dik bakmaya devam etti.. ağzının ortasına bir tane çakıp, sonra da kız arkadaşımın yanına dönebilir ve sıcak uykuma kaldığım yerden devam edebilirdim.. zira beni epey kızdırmıştı bu gereksiz cesareti..

    ama cezalandırmak için her zaman daha iyi alternatifler mevcuttur..

    meltemi kolundan yakaladım, duvara çarptım * * üzerine abandım, bu kez saldırı sırasın bendeydi,
    az önceki salak girişimine binaen, nasıl öpüşmesi gerektiği konusunda hızlandırılmış bir kurs verdim oracıktan, az önce belime dolayamadığı bacağını, bu kez bir elimle destekleyerek ben sardım, yüklendim.. daha da sert, elleri sırtımın üzerinde çılgınlar gibi gidip gelmeye başladı, sesli soluk alışları koridorda yankılandı..

    biraz geri çekildim, etrafı taradım,
    sonra yeniden koluna yapışıp, diğer kızlardan birinin olduğunu tahmin ettiğim odaya doğru koşturdum, kapıyı açtım, içeriye daldık,
    bir hamlede üzerine atılıp yatağa yıktım, bacaklarının arasına girdim, zaten kısa olan gri geceliği iyice sıyırıverdim..ve tekrar yüklendim..

    sonunda..
    süt mısırın tadına bakabilmiştim..

    31 çekmeye başladığınızı hissediyorum..ama bu geceye dair, hatırlamak ve anlatmak istediklerimin detayı bunlarla sınırlı..o yüzden ellerinizi gibinizden çekin derim..

    bu kadarla sınırlı çünkü, tahmin ettiğiniz üzere, bu pek de hoş bir anım değil ve bu duruma kesinlikle skor gözüyle bakmıyorum.. daha ziyade, "kırmızı kart" gösterdim diyelim..

    çünkü her ne kadar tutkulu bir adam da olsam, seviştiği kızı neredeyse boğan, gözlerini yaşartan, yatağa çivileyen bir adam değilim ben..

    belki, kimine göre biraz sert, ama nihayetinde aşk ile sevişirim..

    o sabaha karşı ise, tek yaptığı iç güdülerini dinlemek olan, çiftleşme mevsimindeki bir yaban öküzünden farklı değildim..

    .
    .
    eşofmanı son anda kurtarıp bacaklarına sağlı sollu boşaldığım ve odadan çıktığım sırada hala hıçkırmakta olan kıza, evden ayrılırken sanki hiç bir şey olmamış gibi gülümseyerek selam verdim,

    ceyda da tombişini, biraz soğukça da olsa selamlayarak bizi bu gece misafir ettiği için teşekkür etti, sonra da eve bir daha gelmemek, sahibini de bir daha görmemek üzere gibtir olup gittik..
    bu gecelik bu kadar yetsin panpalar, spartacus gelmiş izleyeyim.

    yarın gece görüşmek üzere,

    kamp ateşinin etrafında yerini alan yeni yüzlere ve bazı sabahlarda benim yerime odun toplayacak kadar yüce gönüllü olan eskilere tekrar selamlar, iyi geceler ;)
    Tümünü Göster
    ···
  17. 567.
    +4
    vay be..

    ne geceydi ama..

    bir panpamız şey yazmış, "öbür tsigalko kontrolü eline aldı ve sen de bundan hiç rahatsız görünmüyorsun" çok hoş bir tespit gerçekten,
    benim burada bir kaç paragrafta, felsefe yapa yapa anlatmaya çalışacağım şeyleri tek cümlede özetlemiş, eline sağlık.

    evet, o gece harbiden de, alışkın olmadığım şekilde, tamamen sorgusuz sualsiz (kendime karşı) cızırtı ve parazit yapmaksızın ve tam anlamıyla teslim olarak kontrolü diğer kişiliğime bırakmıştım..
    hiç itiraz etmeden,
    duygu sömürüsü yapmadan,
    işine burnumu sokmadan..

    istediği gibi takılmıştı o gece, önce ceyda ile, sonra meltem ile..

    oldukça tatmin olmuşa benziyordu doğrusu..bu fedakarlığımın karşılığında belki de beni bir süreliğine rahat bırakırdı ha? ne dersiniz?

    ceydayı minibüse bindirip geçirdikten sonra yurda gittim, artık sizin de alışkın olduğunuz üzere, kendimle yapmam gereken bir muhakeme daha beni bekliyor,

    ama bu kez tarzım ve tavrım epey farklı olacak..hissedebiliyorum..
    http://fizy.com/#s/1hch3e

    sabahın köründe yurda giriş yapmıştım, kahvaltıyı hazırlamaya kalkan hizmetliler kapıyı açtılar, selamladılar.

    odama çıktım, tolganın zütünde pireler uçuşuyor..ben de hemen bir çırpı üzerimi değiştirip yatağa girdim..bu kez tavan yerine yan duvara dönerek düşünmeye başladım,
    kendimi kaygılı hissediyor muydum?

    hayır..

    üzgün?

    hayır..

    herhangi bir kuralı ihlal etmiş gibi?

    sanmıyorum..

    peki, beni rahatsız eden herhangi bir şey?

    kesinlikle yok..

    pekii, beni hiç bir şeyin rahatsız etmiyor olması beni rahatsız etmiyor mu?

    neden etsin ki?..zütünden element uydurma tsigalko..

    sonra biraz, her şeyden habersiz, biricik sevgilim ceydayı düşündüm..
    rahat, gamsız sevgilim..

    acaba arkadaşını neredeyse düzdüğümü öğrense yine o kadar rahat olabilir miydi?
    kızar mıydı dersiniz?
    yoksa anlayış mı gösterirdi?

    benim hakkımda ne düşünürdü? arkadaşı hakkında ne düşünürdü?

    seni iyileştirebilirim demişti sahi..değil mi?..ama tam tersine, hastalığımı (öyle diyelim) tetikleyecek şeyler yapıyordu bilerek ya da bilmeyerek..

    bilerek..

    lan bi dakka..yoksa..beni denemişler miydi? bu bir test olabilir miydi beyler?..benim fena halde çaktığım bir test?..

    bu düşünce bile kaygılandırmaya yetmedi..
    oysa böyle miydim? ebruylayken, ondan bir şey sakladığımda, en ufak bir şeyi bile anlatmadığımda vicdan azabı duyuyor, her an kuruntu yapıp kafaya takıyor, kendimi paralıyordum..

    şimdi ise..bu ne rahatlık..acaba böyle gamsız olmayı sevgilimden mi öğrenmiştim? hayatı basit ve rahat yaşamayı..evet bana faydası olduğu kesindi..
    garip olan ise, yok etmek adına vaat verdiği, içimdeki canavarı daha da güçlendirmişti..farkında olmadan..
    bu sefer, ne kendime kızdım, ne korkuya ve kaygıya kapıldım.. hatta her zamankinin aksine, kendimi sorguluyor filan da değildim.. sanki kendi hayatıma, 3. bir şahsın gözleriyle bakar gibiydim..

    dışarıdan izliyordum kendimi..

    sorgu odasının içinde değildim..

    ne sandalyeye sinmiş, yüzü gözü ter içindeki şüpheli..

    ne de kollarını bileklerine kadar sıvamış, kravatını çoktan fırlatıp atmış sorgu amiri..

    camın arkasındaydım bu kez..ve yine her zamankinin aksine, bu kez korkan, kaygılanan tsigalko yerine, pişkin pişkin sırıtan bir başkasını görüyordum şüpheli sandalyesinde.. karşısında ise, ne iyi ne de kötü polis vardı..

    pişkin adam, sanki beni görebiliyormuş gibi, yüzünü filmli cama çevirdi.. gülümsedi..tanıdık gülümsemesini kendiminkine benzettim.. yalnız, biraz daha kötücül.. koyu..şeytani.. yüzü de benim yüzümü andırıyordu..ama sadece o kadar.. zira o ben olamazdım..ne zaman bu kadar çılgın bakmaya başlamıştı gözlerim?

    o gözlerin çıldırtıcı enerjisi zihnime işledi.. beynimin derinliklerine çılgınca bir fikir aşılamayı başardı..

    aklıma daha önce düşünemediğim bir şey gelmişti.. gözümden kaçırdığım.. belki de görmek istemediğim bir şey..

    ufak ayrıntılar, ışık hızıyla aklımda birleşmeye başlayınca, gittikçe büyüyen bir resmi gözler önüne sermeye başladılar..

    dedim ya, bu sefer ne kaygı, ne pişmanlık ne de korku vardı aklımda.. hatta az öncesine kadar tamamen boş sayılırdı..

    şimdi işe, yeni keşfimin heyecanıyla başım zonklamaya başlamıştı.. inanılır gibi değildi bu... delilikti...

    yüzüm ellerimin arasında.. ağzım açık kalakaldım diye hatırlıyorum.. beyler..ben.. gerçekten, kötü bir adamdım.. hatta kelimenin tam karşılığıydım bile diyebilirim.. tabi bu dediğim sadece gönül işleri için geçerli.. yoksa kimseyi öldürdüğüm, soyduğum ya da işkence ettiğim filan yok..en azından maddi olarak yok diyelim.. manevi olarak ise..bir insanın ruhunu çalabilecek kadar korkunç bir adamım..ve benimle, bırakın ceydayı, hiç kimse, (kendim bile) başa çıkamaz..

    böyle düşünmeme neden olan şey ise, demin aklımda şimşek gibi çakan, ceyda ile ilgili karanlık tezimden başka bir şey değil..

    tam olarak ne olduğunu anlatmaya çalışayım;
    Tümünü Göster
    ···
  18. 568.
    +4
    bu güne kadar, kızın bana son derece uygun ve uyumlu olan, başta rahatlık ve anlayışlılık olmak üzere pek çok özelliğini sizinle paylaştım.. sonra, tutkulu oluşu..bu da tam bana göre..

    hatta ne diyordum, "bu kız sanki allahın bana bir hediyesi gibi"..

    oysa şimdi ise, yattığım yerde, aniden aklıma giren gerçek ötesi şüpheye göre, bu durum tamamen fake den ibaretti.. evet! sahte!

    kızı ne zamandır tanıdığımı düşündüm,
    yaklaşık 3 ay..

    1 aydan biraz fazladır da sevgili olmalıyız..

    peki tüm bunlar nasıl başladı?

    bir gece, ansızın..ne olduğunun tam olarak farkına bile varamadan, kendimi, o zaman kadar kendimden uzak tutmaya çalıştığım kızla yatakta bulmuş ve yeni güne, ondan hoşlanıyor olarak uyanmıştım..

    bu nasıl olmuştu beyler?

    tamamen nabza göre şerbet meselesi..

    biraz daha açalım mevzuyu,

    ceyda ile daha okulun ilk haftasında tanışıyoruz, ortak arkadaş vasıtasıyla gerçekleşir gibi olduğundan dolayı, normalden daha kolay bir uyum süreci geçiyor aramızda..

    en başta, bana çekici gelen hiç bir özelliği yok.. hatta, bana karşı olduğunu hissettiğim ve gizlemeye pek gerek duymadığı ilgisi, rahatsız edici bile diyebilirim.. zira ben sevgilisi olan bir adamım..

    sonra ceyda, artık her nasılsa, beni araştırıyor ve hakkımda bilgi sahibi olmayı başarıyor..
    önce sevgilimin olduğunu, ve buna rağmen tehlikeli sularda gezinmekten zevk aldığımı keşfediyor..

    sonra geçmişte yaşadığım hayal kırıklıklarına, ve tarafımca kırılmış, başkalarına ait hayallere varıncaya kadar her şeyi, her şeyimi öğreniyor..

    beni adeta hatmediyor..
    keşfediyor..
    geçmişte yaşadıklarımdan ve yaptıklarında yola çıkarak, bugün ile bağlantıyı kuruyor ve bu konuda gerçekten çok ama çok sıkı çalışıyor.. tabi tüm bunları yapmasının amacı bana sonunda sahip olabilmek..

    denklemleri oluşturup, parçaları bir araya getirince,

    beni elde edebilecek, elde ettikten sonra elinde tutabilecek kadın modeline nihayet ulaşmayı başarıyor..
    geriye sadece, bu modeli kendine monte etmek kalıyor..

    başlarda zorlanıyor tabi.. başarısız yakınlaşma denemeleri.. liseli popi kızlar gibi kucağa oturmalar, kola girmeler, omza el atmalar..
    sonuçta kız, kendi kimyasına uygun olmayan, hatta belki de ters olan bir şeyi, kendi sistemine kurmaya çalışıyor.. bazı hatalar kaçınılmaz..

    bir ara, olaylara ayşegül filan da dahil olunca, beni kaybettiğini düşünüp, bu tarz dolambaçlı yollar yerine, direkt olarak saldırma stratejisini benimsiyor..
    bunun içinse, istese bulamayacağı bir fırsat olarak, eskişehir gezisi önüne geliyor.. büyük şans..

    ilayda ile anlaşıyor..

    gecenin sonunda ne yapıyor ne ediyor, beni yatağa atmayı başarıyor..

    sonrası ise malum..

    sözde gizemli, çapkın, zor adam tsigalko,
    doğru ellerin ve doğru seçilmiş kelimelerin arasında, adeta pamuk helvaya dönüşüyor..

    afiyetle yiyebilirsiniz..

    ceyda, uzun uğraşlar sonucu, beni anlayabilmek ve elde edebilmek adına, olmadığı birine dönüşüyor..
    evet, olmadığı biri zira, ben genelde bir insanın ne mal olduğunu 1-2 oturuşta anlarım, hepiniz anlarsınız.. eğer ceyda gerçekten, sonradan bana o gece gösterdiği gibi bir kız olsaydı, bunu en başta anlamam gerekirdi..

    vay canına.. nasıl da gözlerim bağlanmıştı..

    ha bu arada, o geceki hikayesinin samimiyetine hala inanıyorum.. sanırım anlattıkları, sadece doğal bir katalizör görevi gördü.. zira ben zaten çoktan ağa düşmüştüm bile..

    bu çılgın tez aklıma düşer düşmez, pek çok itirazla karşılaştı malum..ama her itiraza vereceği bir cevap vardı..ve bunu da, daha önce, önemi gözümden kaçan detaylar ile yapıyordu..

    ceyda ile yaptığımız son telefon görüşmesi mesela..

    onu sevdiğimi söylememi istemişti..
    işte, gerçek kişiliğini gösterdiği ender anlardan biri.. klagib bir türk kızı olduğunun gözler önüne serildiği ama benim o an için konunun geneliyle bütünleştiremediğim bir ayrıntı..

    sanırım aramızın çok iyi olmasından cesaret alarak, şansını denemeye karar vermiş, sonra ise henüz bunu kaldıracak seviyede olmadığımı görünce pişman olup telafi etmeye çalışmıştı..

    o gece, meltem in bizi gözetlediğini gördüğündeki ve bunca zamandır ilk kez şahit olduğum sinirli tavırlar..

    kıskançlık..

    ve genel olarak, hep beni öven, mayıştırmaya çalışan, sırtımı piş pişleyen konuşmaları..
    diyordum ya, bana kendimi özel hissettiriyordu..

    emin olun o gazı yiyen, ne kadar iradeli ve oturaklı bir adam bile olsa, etkilenmeden duramazdı..

    kaldı ki ben irade ve oturaklıktan çok uzağım..

    inanılır gibi değil..

    ceyda, resmen beni büyülemişti..
    çorbama aşk iksiri katmış, gözümü kör etmişti..

    ve bunu yaparken, ne ot, ne kimyasal ne cin ne dua kullanmıştı..

    sadece doğru sözler,
    doğru davranışlar yetmişti..
    manipüle edildiğimi hissediyordum..

    ve bu yüzden, şimdikinden çok daha yoğun duygular beslediğim ve bir şekilde yola sokmak üzere olduğum bir ilişkiyi kaybetmiştim..

    ebruyu kaybetmiştim..

    yatakta doğruldum..

    tüm bunlar gerçek olabilir miydi?

    ceyda, gerçekten olmadığını biri gibi davranıyor, rol yapıyor olabilir miydi?
    ve bu role kanacak kadar salak olabilir miydim?

    bu tezi, başta beni heyecanlandırmasına rağmen, şiddetle reddetmeye başladım o an..
    hayır..bu gerçek olamazdı..

    ceyda.. ceydaydı işte..ne rolü.. herkesi kendin gibi mi sandın amk tsigalkosu...

    "abartıyor... " dedi içimden bir ses..

    "bazen ölçüyü kaçırıyor çünkü doğal değil... "

    ne..nasıl yani...

    "kış soğuğunda ciksilik yapmaya çalışması, seni kontrol etme yollarından biri değil mi? hadi ama tsigalko..en ciksi, en ateşli, sana en uygun (burada küçümseyici bir eda vardı) hatun bile o havada öyle giyinmez.."

    beynim yanacak diye korkmaya başlamıştım..
    Tümünü Göster
    ···
  19. 569.
    +6
    "hem, sadece bu da değil.. tüm tavırlarında bir abartı hissetmiyor musun? bunu göremeyecek kadar aptal olma..ya da inkar edecek kadar diyelim.. kız, olmadığı gibi davranıyor ve bu konuda da sık sık açık veriyor.. gerçekten bunun farkında olmadığını söyleme şimdi.."

    yataktan kalkıp banyoya gittim.. yüzüme soğuk su çarptım.. kavrulan ensemi ıslattım.. suyun ensemden aşağıya, sırtıma akışı ve beni ürpertişinin her saniyesini, bu korkunç düşüncelerden kurtulmak için kullandım..

    düşündüklerimde.. daha doğrusu, o güne kadar varlığından haberimin bile olmadığı bir yönümün bana düşündürdüklerinde haklılık payı olabilirdi..

    hatta tamamen doğru bile olabilirdi..

    ama artık akıllanmış bir adam olarak, yargısız infaz yapmamaya karar verdim..

    test..

    evet.. bana bazı testler lazımdı.. ceyda üzerinde uygulanmak üzere.. eğer gerçekten fake bir karakterle, sırf oyun kuralına göre oynayarak bana sahip olduysa, foyasını ortaya çıkarabilecek testler..

    çılgın sevgilimin, gerçekte ne kadar çılgın olduğunu ve benim için neleri göze alabileceğini görme vakti..

    ak züt, kara züt ortaya çıkacak..

    ve ben, ya fena şekilde züt olup, ceydaya, eskisinden de çok bağlanacak, aşık olma boyutuna geleceğim..

    ya da oldukça kötü yüzleşmeler bizleri bekliyor..

    hangisi dersiniz beyler?

    gerçekten ruh ikizimi buldum mu? sonunda, sonsuza kadar mutlu olabilecek miyim?

    yoksa mümkün olmayan bir hayala kanıp, zaaflarımın üzerinde tuzağa mı düşürüldüm?
    yüzleşmek demişken..

    yüzleşilecek şeyler bununla sınırlı değil tabi..

    şurda yılbaşına ve finallere sayılı gün kalmış..

    ve yurttan elemanlar, oldukça sıra dışı bir yılbaşı planı ile kapımızı çalmışlardı..

    "aga, her şeyi ayarlayacağız.. harika olacak, gör bak.. içkisi, müziği, hatta dansöz bile getirebiliriz (:"

    "yurda?? (:"

    çocuklar kafaya koymuşlardı..

    eve gidenler hariç,
    yurdun birbiriyle samimi ve içli dışlı olan tayfası (şu geçen sene koridorları birbirine katan, geçen yılın birinci sınıfları ve bir kaç feyzli aaabimiz, yaklaşık 25 kişi) hep beraber eğlenecektik..

    hatta başka planlar yapılmasın diye şimdiden söylenmeye başlamışlardı işte.. sevgilisi olanları, eve gidecek olanları filan ikna etmeye çalışıyorlar.. çocuklar gayet inançlı ve heyecanlı.. hevesleri kırılacak gibi değil..

    tolgaya baktım "napıcaz?" der gibi,

    "ya beyler.. şimdi, kız arkadaşı olanlar var malum.. yani onlar birlikte geçirmek ister.. malum.. (:"

    "e aga, benim de var sevgilim, ama bak ben bizzat bu planlamanın başındayım.. abii, kızlarla her zaman birlikteyiz zaten, her allahın günü çıkıyoruz, ediyoruz..ama bir daha böyle bir tayfa gelmez bak, efsane olacak eğer tam katılım sağlarsak, harbi diyorum bak, askerlik anısı gibi anlatırsınız ilerde (:" diye hevesle ikna çabasına devam etti utku..

    kapı bir kere daha aralandı,
    meşur abilerimizden en meşuru, boynunu içeri uzatıp,

    "la, dalyaraklar, yan çizmek yok demi?"

    güldük,

    "abi valla kızlar var ne yapa... "

    "la başlatmayın kızlara olm, yıkıcaz diyorum babuş"

    vay aq..ne yapsak ki..

    "beyler, katılım durumu ne peki şu an?"

    "aga 15 kişi filan banko..bir 5-6 tane sizin gibi muallak var işte, karı kız diye tutturan..bir kaç tane de eve gitsem iyi olur diyen bebe var.. kandırmaya çalışıyoruz.. kalın işte be aga..lan bir daha gelir mi böyle ortam.."

    çocuk haklıydı..
    yurttaki ortam ve kaynaşıklık çok iyiydi.. diyorum ya, zaten 40-45 kişilik yurt, artı babamızın çiftliği gibi kullanıyoruz aq..bi karı atmadığımız kaldı, eğer olaki dansöz filan getirirlerse, o da olmuş olacak..

    hatta yurtta yaşanan maceraları anlatmaya kalksam, oradan da bir hikaye çıkar.. neyse..

    epey şaşkın ve kararsız şekilde, nihayet şu cevabı verdik tolgayla,

    "tamam beyler..biz kızlarla görüşelim madem.. durumu açıklayalım.."

    "ooohoo aga kılıbıklık etmeyin yaa"

    "yok olm, sadece söyleyip tepkilerini ölçücez işte..sen bizi %75 oldu kabul et.."

    "aynen" dedi tolga

    "%75 yeterli değil hacu (:"

    "ya utku bak sana bir anal gireriz şimdi burda, yeterli olur, tamam diyoz ya len (:"

    "tamam aga bak, valla.. sonradan sonraya kaytarırsanız bir daha odama uğramayın.. bundan sonra halı sahayı da gelenlerle aramızda yaparız ona göre"

    "tamam bin tamam konuşucaz hadi (:"

    sonunda tatmin olup odadan çıktılar.. tolga konuştu,

    "hehe..ne tak yicez lan..(:"

    "abi bilmiyorum..ama çocuklar bir açıdan haklı.. böyle ortam gelmez bir daha.. zaten seneye ev işi filan diyoruz.."

    "harbi bak..o işi napıcaz?

    "çıkıcaz abi.. yani sen de istiyorsan? istiyon demi?"

    "tabi canım... ev hayatı şart artık.. ikimiz mi çıkarız?"

    "yani.. necati de var, o da çıkmayı düşünüyormuş.. konuşuruz yani.. sonra alperler var.."

    "oha olm kaç kişi çıkıcaz lan.."

    "bakarız işte ya..bizim niyetimiz var nasılsa, hele bir o günler gelsin de..gelenlerle çıkarız işte..en olmadı ikimiz çıkarız ne var aq?"

    "aynen... vay amk.. seneye evde olucaz ha? (:"

    "inşallah kanka.. tahtaya vur"

    gülüştük,

    ev konusunda onu da istekli görmek hoşuma gitmişti.. nihayetinde, en güvendiğim adam tolga ve eğer biriyle eve çıkacaksam, ondan başka bir opsiyon daha aklıma gelmez ilk etapta..
    Tümünü Göster
    ···
  20. 570.
    +7
    huur melteme kalsak ceyda ile çıkıcaz aq..
    bugün var, yarın yok kızla eve mi çıkılır?

    beyler, sevgiliyle eve çıkılmaz.. bunu net söyleyeyim..ha, çıkılmış evin üzerine sevgili getirilir, herhalde yani..ama direkt olarak sevgiliyle eve çıkmak çok büyük hata olur söyleyeyim, hele ki üniversite yıllarında..

    "bu yılbaşı işini napıcaz peki?"

    "napalım?..nilay kızar mı ki sana çok?"

    "kızar.. hatta giber..ama sonuçta ben ne dersem o olur tabi"

    "ooo erkeek..(:"

    "seninki?"

    "benim ki ne tepki verir bilemiyorum..ama sonuçta aynen, ben ne dersem o olur"

    "ehehe..iyi lan o zaman.. kalalım?.."

    "kalalım anasını satiym!"

    "çak!"

    "huahahahaha"

    yılbaşı planımız hayırlı olsun..

    sonumuz hayrolsun aq..
    http://fizy.com/#s/3wl7au

    tolganın durumu cidden zor, nilayın tersi pistir bilirim..hele ki yılbaşını birlikte geçirmemek!

    çocuğun burnunda getirecek muhtemelen..

    bana gelince..
    aslında bu durum işime bile geldi denebilir, zira şu ceyda üzerinde uygulayacağım testlerin ilki olabilir..bakalım nasıl bir sonuç alacağım..
    cicişler gibi trip atıp, nihayet gerçek yüzünü mü gösterecek
    yoksa abartılı bir rahatlıkla "elbette hayatım, sen nasıl istersen" diyerek rolüne devam mı edecek?

    belki de, dönüşmeye çalıştığı (ya da zaten olduğu) kızın vermesi gerektiği gibi bir tepki verip beni şüphelerimden biraz olsun uzaklaştıradabilir..

    ama doğrusu böyle kızların (bana uygun-benim gibi) gerçekte ne tepki vereceğini bilemiyorum..
    hatta gerçekte böyle bir kadın formunun varlığından bile emin değilim..

    ceyda tamamen sanal bir karakteri oynuyor olabilir..erkeklere özgü bir karakterin, gerçekte var olmayan, sanal yansımasını..

    sahi, acaba ben olsam ne tepki verirdim?

    bunun üzerinde yola çıkarak tutarlı bir sonuca ulaşmaya çalıştım..

    muhtemelen çok kızarım..ama sonuçta ben erkeğim..kızmam doğal..kendi yapımı, bir kadının düşünce ve duygularına göre nasıl modifiye edebilirim diye düşünmeye başladım... kadın olsam..ve aynı bu kafada olsam, ne düşünürdüm?

    biraz düşünüp sıçtığımı farkedince bu hareketten vazgeçtim zira nonoşluk başlangıcına doğru gitsin istemiyorum durumun..amk..

    cevabını henüz bulamadığım bir soru daha..ceydadan öğrenecektim..
    ama öğreneceğim cevabın gerçekliğini kıyaslayabileceğim bir cevap anahtarım yoktu elimde..ilk defa kendi kendime yetemediğimi farkettim..kadın pgibolojisi üzerine biraz daha okusam iyi olacak..onları anlayabiliyor, gerekirse yönlendirebiliyorum ama onlar onlar gibi düşünebilmekten hala çok uzağım..

    oysa ceyda beni çözmeyi başarmıştı... bir kaç hafta içinde..

    ömürünü bu işlere adayıp kafa patlatarak geçiren, edebiyatçılara, pgibologlara bir kez daha acıdım..yazık..yüz yıllardır, kadınlarda varlığına dair hiç bir geçerli kanıtın bulunmadığı, tamamen kendi yarattıkları bir gizemi çözmeye uğraşıyorlar..

    oysa ben hayatı basit yaşamayı severim..erkek dediğin de böyle olmalı..

    horoza sormuşlar,

    "tavuk mu yumurtadan çıktı, yoksa yumurta mı tavuktan?"

    "valla ben polemiğe girmem, giber geçerim" demiş..

    akıllı hayvan..

    kurnaz..

    işte biz de horoz gibi olmalıyız..ciddiyim... polemikler, ince hesaplar, taktikler bize göre değil..biz gibişimize bakmalıyız..çünkü karşı tarafın anladığı dilden konuşmaya en çok yaklaştığımız zamanlar, bu tarz zamanlar..

    bilinenin aksine, kalbimizi, ruhumuzu ve daha bir sürü romantik zımbırtıyı değil, gibimizi konuşturduğumuz zamanlar..bu dilden anlıyorlar..onlara bu gerekiyor..

    4s kuralından haberdar olmayan kaldı mı?

    belli ki, hala kadınların gizemini (!) çözebileceğine inanan ve ağzında her daim bir adet gül, elinde klagib gitar, arka cebinde tek taş ile gezen bazı romantikler hariç herkes duydu bu kuralı..

    işin kötüsü ise,

    o romantiklerden etrafımızda çok fazla var,

    ve "sizi anlıyoruz, değer veriyoruz" ayağına kadınlarımızı çalıyorlar..

    bizim kadınlarımızı!

    gül
    gitar
    tek taş

    iyi düşünün bakalım..bunlar neyi ifade ediyor..

    her birinin bir gizli anlamı ve özel tanımı var..

    tek bildiğim ise, en etkilisinin sonuncusu olduğu ve bazen ne gitara ne de gül e gerek kalmadığıdır..

    iyi düşünün..

    siz önüne gül yapraklarından yollar serip, penceresinin önünde serenat yaparken,
    birileri sadece arka ceplerindeki tek taşı kullanarak kadınlarınızı çalıyorlar... belki de hayatınızı çalıyorlar..

    sanırım ben de ayşen i bu şekilde çaldırmıştım..

    işte o günden beri de, değerli, değersiz ayırt etmeksizin, radarıma giren her kadının kalbini soyuyorum..yağmalıyorum..

    ve hala kaybettiğim miktarı telafi edemedim..

    edebilecek gibi de hissetmiyorum..
    Tümünü Göster
    ···