/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 426.
    +12
    pazar günü, istemeye istemeye, az çok konuşulacak klişeleri bilerekten beklediği yerden ebruyu alıp epey zamandır gitmediğim "bizim mekana" zütürdüm.. niye böyle bir salaklık yaptım bilmiyorum ama, ayaklarım zütürdü resmen.. belki de acı (!) gerçekleri duyarken tanıdık bir mekandan güç almayı umdum.. bizim elemanla selamlaştık, "nerelerdesin ya * " filan gibisinden laf attı, egü ügü yapıp geçiştirdim..

    duyacaklarımın aslında çok farklı şeyler olacağını bilmeksizin, kabullenmiş bir halde beklemeye başladım,

    "ne içersin? çikolatası iyidir buranın.."

    "tamam çikolata içeyim o zaman.. hava sıcak gerçi ama.."

    "farketmez ben sadece önerdim.."

    "tamam çikolata olsun * "

    şimdi buluşmadan durum şu, ebru, daha rahat, hatta gülümsüyor filan..ben de "dışarda oynamasına izin verilmemiş küçük çocuk" tafralarındayım.. yani böyle hem umursamıyor gibiyim hem sinir oluyorum..

    içecekler geldi,

    biraz sessiz oturduk, ama ebruda hep bir "gülümsemek üzere" hali var..bu durum beni daha da sinir ediyor.. öldürmeden önce avıyla oynayan leoparlar gibi mi yapmaya çalışıyor acaba? ama bilmediği, benim zaten çoktan ölmüş olduğum... o yüzden beni sinirlendiren tek şey çalınan vaktim..

    ben artık tam, derin bir nefes çekmiş, "ee hadi ne söyleyeceksen söyle" diye hörsleyecekken konuştu,

    "tsigalko..ben, düşündüm.. dediğim gibi.. ikimiz hakkında.."

    "hımm" dedim..

    hala pozitif ve gülümsemeye hazır bir şekilde devam etti,

    "düşündüm ve..yani, belki de seni bu şekilde kabullenmek gerekiyordur? * "

    valla istersen kabullemeyedebilirsin? diye saldırmak istedim, ama bir şeyler beni frenledi..
    elim çenemde, dalgın gözlerle onu süzmeye başladım.. evet..anlıyordum.. önce kendince bana bir ültimatom vermek istemiş, (güya ilişkimizi sınamak ve sağlamlaştırmak, kendi gururunu biraz onarmak adına) ama baktı ki ben yemiyorum, bu sefer de "sana bir şans daha vermeye karar verdim" moduna geçmişti..

    yüzündeki bu gülücüklerin sebebi de , "baş işte aşkımızı kurtarım yani, kıymetini bil" gülümsemeleriydi..

    ben öyle dalgın dalgın düşünürken bu sordu yine gülümseyerek,

    "ne oldu?"

    "bilmem.. hiç?" dercesine omuz silktim.."devam edebilirsin"

    "yani bu..başka devam edecek bir şey yok * bence.. aramızdaki her neyse.. yürüdüğü kadar gidebilir.." son kelimelere doğru gülümsemesi biraz titremişti.. benim soğukluğum neşesini kaçırıyordu yavaş yavaş.. aklına başka düşünceleri sokuyordu..

    onu karşımda öyle çırpınırken görünce, yine karşı koyulamaz bir acıma duygusu dolmaya başladı içime.. ağzına sıçayım... ne olurdu sanki bu kadar duygusal bir insan olmasaydım?

    işin kötülük tarafını yavaş yavaş becermeye başlamıştım... yani, normalde bahçemde yetişmeyen, yetişmemesi gereken karanlık tohumları büyütmeyi başarıyordum..

    ama bahçemdeki yeşillikleri.. limon, portakal ağaçlarımı.. güllerimi, orkidelerimi, papatyalarımı sökemiyordum...

    kötü olmayı başarıyordum..

    ama iyi olamamayı başaramıyordum...

    işte bu yüzden, önü arkası farklı desenli madeni paralar gibi, çift karakterli, bıçağın sırtında bir adam olup çıkmıştım... adamlıktan çıkmıştım aslında...

    bu kaotik düşünceler yüzüme vurmuş olmalı ki (vurmasa şaşarım zaten amk) ebru, durumu yanlış anlayıp, masanın üzerinden uzattığı eliyle elimi yakaladı,

    "artık üzülmemize gerek yok..ben, çok üzgünüm, öyle tepki verdiğim için.. oysa sen bana güvenipte paylaşmıştın bazı şeyleri * ..ben sadece kendimin fedakarlık yaptığını sanmışım.. oysa seninki de en az benimki kadar büyük tsigalko * ..canım.."
    Tümünü Göster
    ···
  2. 427.
    +10
    ağlar mısın güler misin... o da, benim ona olan acıma duygumun üzerimde yarattığı hüzünlü tabloya acımıştı... ulan ne biçim bir ilişki bu ya..

    bozuntuya vermedim, zira o durumu o şekilde anlamasını istesem ayarlayamazdım yani..resmen daha ateş etmeden 12 den vurmuştum hedefi..elbette benim yerime ateş etmişti biri..başından beri beni kurşunlayan kaderim, artık, daha eğlenceli görünüyor olmalı ki "hedef tahtaları" ile oynuyordu..

    bu hedef tahtalarının etrafımdaki kadınlar olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum...

    .

    kafeden ebruyla el ele, ama artık "mantık evliliği" modundaki bir çift görünümünde çıktık..ikimiz de, birbirimizin sivri köşelerini kabullenmiş, bazı noktalar üzerinde anlaşmaya varmıştık,

    sıkmak yoktu,

    hesap sormak yoktu,

    dayatmak, diretmek yoktu,

    sorumluluklar yoktu,

    acılar, kederler, bir yere kadardı,

    sadece mutluluk paylaşacak,

    öpüşüp koklaşacak,

    ve bir nevi mutualist bir birliktelik yaşayacaktık...

    o, başından beri sevdiği erkeği kazanmıştı,

    ben ise, asla bulamayacağını sandığı gerçek sevilme duygusunu kazanmıştım. dahası, içimde oluşmasına engel olamayacağım, eski beni ben yapan, ama yeni beni zehirleyen "sevme" duygumu da ona aktaracak, böylece ikimizde sadece duygusal anlamda birbirimizi kullanarak, safi faydaya dayalı, gubidik bir ilişki yaşayacaktık..

    elbette konuşurken böyle yapıcaz diye konuşmadık aq..ama ikimizde neyin altına imza attığımızın farkındaydık..

    sahte hayatlarımızın, sahte ama faydalı ilişkisi..
    hikayemizin ilk bölümünün son partını az sonra gireceğim arkadaşlar, bir yılı devirdik lan *
    http://fizy.com/tr#s/1nbllc

    son sınavımı da vermiş, başta tolga olmak üzere yurttaki dostlarımla ve görevlilerle vedalaşmış, valizler elimde garajın yoluna düşmüştüm..

    ebru da mesaj atıp iyi yolcular diledi,

    garaj gittiğimdeyse beklemediğim (aslında içten içe istediğim) bir sürprizle karşılaştım, beni geçirmeye gelmişti *

    bu davranışı içime bir kez daha güzel duyguları şiddetle pompalamış, ona sımsıkı sarılmama sebep olmuştu..

    son yarım saati birlikte gülüşerek geçirdik, tavırlarımı sevgiliden çok, iki samimi arkadaş ya da araları iki iyi kardeş gibiydi..birbirimize omuz atıyor, sarsıyor,hafifçe saçına asılıyor, güle şakalaşa konuşa, birbirimizle uğraşa uğraşa zaman geçiriyorduk..

    otobüs gelince valizlerimi yükledik, toparlanma hengamesi boyunca oluşan son 10 dakikamızı bu kez biraz daha duygusal, ellerimiz birbirimizin beline kenetlenmiş, klagib "özleyeceğim" "sık sık ararız zaten" vb. konuşmalarla geçirdik..artık pek kardeş gibi göründüğümüzü söyleyemem *

    otobüs kalkmaya yakın, dudaklarıma yapışıp, beni bir kere daha sarhoş edercesine öptü..ellerimiz birbirimizden zorla ayrılırken, ben yerime oturduğum andan itibaren, o da açısını kaybedene dek bakışmayı sürdürdük.. ben burnumu cama yaslayıp komiklik yaptım,güldürdüm onu... o deli işareti yapıp öpücükler yolladı..

    .
    .
    .
    cam kenarı koltuğumu hafifçe yatırmış, yanımdan akmakta olan otoyolu ve ağaçları izlerken, "ne çok şey yaşamışım" diye düşündüm... bir zamanlar acı içinde izlediğim kasedi tekrar başa sardım,

    kamera, motor!

    akan şeritlere uyum sağlar şekilde, bütün yaşadıklarım ve 1 yıldan kısa bir sürede beni bambaşka birine dönüştüren, acı tatlı tecrübelerim de akmaya başladı..kulağımda kulaklık,en arka fonda otobüsün tatlı mırıltısı eşliğinde 5 saatlik yolculuğumun ardından bursa otogarına varmış, valizlerimi indirmeye çalışıyordum.

    sonra aniden hızlıca gelen bir şey bana çarptı ve belime dolanan elleri hissettim, yarı şaşkın önüme döndüğümde beni sendeleten küçük canavarın kız kardeşim olduğunu gördüm, hemen yanaklarını sıktım, ben de ona kocaman sarıldım, onu özlemle öpüp koklarken, karşıdan da yavaş yavaş gelmekte olan anne babamla göz göze geldim, ikisi de gülümser suratla bana el sallaya sallaya 36 nolu perona yaklaşıyorlardı,

    kardeşimle elimizde çantalar valizlerle beraber onlara doğru ilerlemeye başladık,

    "naaptın bakalım fıstık? taktir mi teşekkür mü? * "

    "dahaa almadııık! haftaya bizim abi!" diye kızdı,

    "hee doğrudur, biz üniversiteki olduk ya artık hehehe unutmuşum :p"

    kol kola torbaları döke saça bizimkilere ulaştık, annemlere sarıldım, babamın elini öptüm, duygusal anlar tabi *

    biricik oğulları gelmişti, uzun süreli bir ayrılığın ardından, artık bir aksilik olmazsa 3 ay boyunca da yeniden onlarla beraberdi..

    çantalarımız bölüşülmüş, arabamıza doğru güle konuşa ilerlerken, oğullarının artık bıraktıklarında çok daha farklı bir insan olduğu fark etmediler bile...
    takip eden panpalar,

    hikayemin ilk yılı burada sona eriyor, bir kaç gün ara verelim.

    yorumlarınızı ve esprili paylaşımlarınız esirgemediğiniz için teşekkür ederim, ne yalan söyleyeyim, ben bu kadar ilgi beklemiyordum. sayenizde başlık altında, kamp ateşi etrafındaki küçük bir grubun samimiyetini yakaladık, biz bize, eğlendik, hüzünlendik.

    bir kaç gün boyunca özelden ya da başlık altından sorularınız olursa, hikayeyi bozmayacak şekilde hepsini yanıtlayacağım, tavsiye almak ya da tavsiye vermek * isteyenler, aklında soru kalanlarla şimdi sohbet edebiliriz. çok güzel özel mesajlar geldi, onların hepsine elimden geldiğince cevap verdim, ama başlık altında yazılanları, hikayeyi dağıtmamak adına cevaplamadım, giblenmediğinizi sanmanızı istemem, o yüzden her türlü eleştirinize de , sorunuza da , küfrünüze de açığım *

    ee ne demişler, "demirden korksak, trene binmezdik". ben artık bir trene binmiş bulundum, gittiği yere kadar da, eşlik edenlerle gidicez artık ;)
    Tümünü Göster
    ···
  3. 428.
    +9
    bu gece 2.30 a kadar buradayım, yarın gece hariç (derbi var) 5-6 gece boyunca da soru-cevap için gelicem, görüşmek üzere, oranıza iyi bakın *
    @2130 valla aslına bakarsan ben en başından beri bir şey vaad etmiyorum zaten, sadece yazıyorum * bu yıl, yediği kazık yüzünden narin bünyesi aşırı reaksiyon gösteren ve sonrasında olduğundan tamamen farklı birine dönüşmeye çalışan bir hanım evladının kendi iç mücadelesini ve pgibolojik savaşını gördünüz.

    şimdi o savaş bitti, mevcut hükümet devrildi ve cunta idareyi ele aldı, bundan sonra bol bol savaş ve fetih göreceğiz anldıbına geliyor buda *

    @2131 hikayemizin yaklaşık 1/4 lük kısmı bitti, yani üniversitedeki ilk yılım.
    @2134, bir kaç gün ara verelim, o ara da işte muhabbet olur. haftaya salı filan başlarım diye düşünüyorum, hem benim vardiya biraz daha uygun hale gelecek o zaman
    @2136 ahaha panpa sen varya yemin ediyorum arada sandalyelerden düşürdün beni *. hem takip ettiğin hem de renk kattığın için teşekkürler *

    zenci değil ama yabancı oyuncular katılacak hikayeye, erasmus dalgası, yaz tatilimizdeki yaşananlar filan işin içine girince farklı milletlerden insanlar görmeniz kaçınılmaz.
    @2140 deme ya * ülke sınırlarını aştı ünümüz ha ;)

    sen bir de o anı bana sor, köpeğin önünden mamasını çeksen, o bile ısırır, havlar aq..bize yapılana bak *
    @2143 amerika içimde yaradır okandan ötürü, daha önce yurt dışına bir kaç kere çıktım ama amerika lanetli bölge benim için, iş harici gelmeyi düşünmüyorum şimdilik *
    takip eden panpalara iyi geceler, ilerleyen gecelerde görüşmek üzere,

    yarın fener bi koysun da azıcık şenlenelim aq demi? *
    selamlar panpalar,

    ulan harbiden çok kötü yenildik aq..aykut hoca yanlış takım çıkarmış bana göre.. resmen kabullendi oyunu, uzun süredir bu kadar kötü olduğumuz bir derbi izlememiştim. neyse, her şeyde bir hayır vardır ;)
    @2183 panpa dizi mi bu aq sonu meraklandırıcı olsun *

    ilk dönem 1, ikinci dönem 2 dersi alttan alıcam 2. sınıfta
    @2186 eyvallah kardeşim, seninle özelden de konuşmuştuk sanırım. orada da belirttiğim gibi, elbette olayların hepsinin aklımda kalması mümkün değil, detaylarını hatırlamak çok zor,

    benim yaptığım ise, hikayenin ve vermek istediğim atmosferin gidişatını bozmayacak şekilde, yaşanan temel olayların etrafını gerek aklımda kalan kırıntılar, gerekse olmuş olması muhtemel detaylarla ve kendi çapımda bir edebi anlatımla buraya aktarmak.

    çünkü biliyorum ki yıllar sonra* burayı okuduğumda ya da okuttuğumda "şunu böyle gibtim" "buna böyle yaptım" "bu bana böyle yaptı" şeklinde bir anlatım görmek istemiyorum. bu derece detaylandırmamın ve süslememin sebebi bu. yoksa aslında hiç detay, zaman, mekan ve duygu vermeden anlatsam, benim için de kolay olurdu yani, ama ben bir farkı olsun istedim, kendi adıma.

    buradan bu konu hakkındaki son cümlemi ve yukardaki paragrafın özetini vermek gerekirse;

    "yaşadığım tüm ana olaylar kendi yaşantıma aittir, ana olayların detayları ve onları birbirine bağlayan süslemeler ve köprüler ise %30-35 oranında doğru iken, kalan oranda da "muhtemel" dir(yani öyle olmuş olsa gerektir).

    kısacası, burası survivor değil belki * ama bizde de yalan olmaz, anca yanlışlık olur. yanlışımız varsa da sağlık olsun, gibimize taşşağımıza yel, rüzgar olsun aq.
    iyi geceler panpalar, klagib bir el classico oldu *

    özel mesajlar ve yorumlar için teşekkür ediyorum bir kez daha, vaktim oldukça yanıtlıyorum.

    çarşamba gecesinden itibaren yeni yıla başlarız.
    iyi geceler arkadaşlar,

    yarın akşam bu saatlerde allah kısmet ederse yeni yılımıza başlamış oluruz, saatlerinizi ayarlayın, görüşmek üzere ;)
    iyi geceler panpalar,

    gece 1 gibi gelip yazmaya başlayacağım, biraz o yazdan bahsetmek istiyorum bu gece, güzel şeyler var.
    takip eden panpalara iyi geceler öncelikle *

    başlıyorum, kısa kısa partlarla, hem biraz flashback yapma, hem de hayatımın en güzel yazlarından biri olan 2005 yılı yazını paylaşmaya çalışacağım bu gece, yarın için ön hazırlık niyetine olur.
    üniversitede bir yıl..

    vay be, daha liseyi nasıl kazandım derken, okumuş bitirmiş, birde üzerine üniversiteye gidip, onun da ilk senesini devirmiştim.. zaman nasıl da akıyordu bilemezsiniz. kayıt günü, sınıfa ilk giriş..ilk heyecanlar, ilk aşk, ilk acı..

    sakin ve keyifli bir lise hayatının ardından geldiğim büyük şehrin büyük üniversitesinde, daha ilk yıldan dizi filmleri aratmayacak derecede iyi-kötü pek çok olayı geride bırakmış ve o 1 sene içinde, eski halime oranla en az 2 kat olgunlaşmıştım..

    neler yaşamıştık, şöyle kısaca bir hatırlayalım;
    http://fizy.com/tr#s/1ai0h3

    öncelikle, henüz varlığının bile tam olarak farkında olmadığım "aşk" duygusuyla, son derece hazırlıksız ve zayıf bir anımda karşılaşmış, onun beni ele geçirip köpek etmesine izin vermiştim,

    ayşenle 3 aya yakın süren flört dönemimiz (ya da ben öyle sanmışım diyelim) onun, benim, yani onu tanrıçaya tapar gibi seven tsigalko yerine, listesinde 4. aday olduğu ozanı seçmesiyle son bulmuştu.

    o arada ebru ile duygusal anlamda bir takım yakınlaşmalar-uzaklaşmalar yaşanmış, birbirimizle en azından sıradan arkadaşlar olamayacağımızı anlamıştık.

    milli olma şerefine ilk senemde erişemedim malumunuz, ama ilk hazırlık maçımda 4 gol atarak (biri boş kale * ) bir nevi "hazır" olduğumu gösterdim *

    ceren ile olan cinsel yakınlaşmamızın devamı şimdilik gelmemişti, iyi de olmuştu gelmediği..

    en çok güvendiğim ve sevdiğim, kankam, can kardeşim okan ı geç bulup erken kaybetmiş, bunun ve diğer hüzünlerin de birikimiyle, hayatıma tesadüfen dahil ettiğim mineye sım sıkı tutunmuştum,

    uçmayı bilmeyen yavru bir kuşun yuvaya tutunması gibi..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Bop ayrac
      ···
      1. 1.
        0
        Ben bu başlığı unutmuşum, yarın bitiririm sen yetişmeden.
        ···
  4. 429.
    +11
    yine bildiğiniz üzere, küçük kuş bir süre sonra uçmayı öğrenmiş, yuvasını (mineyi) terk edip gitmişti.. kolay olmuştu onun için kanatlarını öylece çırparak kaçıp gitmek,

    belki uçabiliyor olmanın büyüsüne kapılıp unutmuştu o an herşeyi,

    ama ne gidecek bir yeri vardı, ne de nereye gideceğini biliyordu..

    havada savruldu da savruldu..bir kaç kere çakıldı sandı, çakılmasına ramak kaldı..

    okan ın gidişi, mineden ayrılışı ve sonrasında etrafındaki sahte arkadaş yumağını da kaybetmesiyle, yeni kankası tolga dışında neredeyse yapayalnız kalmıştı.

    kendini spora verdi, sigara, uyuşturucuya ya da zaten içmekte olduğundan fazla içkiye vermedi..

    toparlıyorum sandı, ama içten içe git gide daha da delirdi,

    bir ara tamamen pgibopata bağladı, gizli gizli, içine, dışına ağladı.. duvarları yumrukladı..
    en sonunda, hiç ummadığı bir yerden, umulmadık bir çıkış noktası bulacak ve hayatın, ilişkilerin ve kadınların ne kadar basit olduğunu( biz erkekler zaten basitiz canım onda anlaşılmayacak bir şey yok * ), gözünde nasıl olup da böyle büyütme gafletine düşebildiğini görecek ve bazı temel gerçekleri kavrayacaktı,

    aşk yoktu,

    gerçek sevgi sadece masallarda mevcuttu,

    değer verildiğin kadar değer vermeliydin ve kim olursa olsun, hiç kimseyi ve hiç kimseyi gözünde büyütmeyecekti, çok küçültmeyecekti de, hafife almak hep sorun oluşturmuştu..

    sonuçta o da, karşısındaki de allahın bir kuluydu.

    etkinlikler vasıtasıyla apar topar tanıştığım ayşenle (two) kendimi yine apar topar yatakta bulmuş, o gece bazı şeylerin hem ne kadar basit, hem de ne kadar zor olduğunu öğrenmiştim.

    hayaliyle otuz bir çekmekten gibimi bile koparabileceğim bir hatunla neredeyse düzüşme aşamasına gelmiş, ama "kezban yasaları" uyarınca deyim yerindeyse çataldan dönmüştüm, milimetrik ofsaytta kalmıştım, çizgi üzerinden çıkarmışlardı şutumu..
    buna paralel, aslında beni en çok şaşırtan gelişme, en sonda olmuş ve başında beri asla o gözle bakmak istemediğim, hor gördüğüm, önemsemediğim bir kızla, ebruyla bir araya gelmiştim,

    işin tuhafı, mine ile olan ilişkimdeki gibi kendimi kandırıyor filan da değildim, yara sarmaya da ihtiyacım yoktu zira o yaralar çoktan kapanmıştı artık.. onca şeyden sonra..ha, izi kalmadı mı? kaldı tabi, ama artık kanamıyordu.

    ebrunun, bana, başkalarından hayal ettiğim şefkati ve koşulsuz sevgisini sunmasına karşılık ben de ona acıma-sevgi karışımı, katkısız bir duygu yoğunluğu beslemeye başlamıştım,

    sonlara doğru biraz sıkıntı oldu ama, yine de güzel ayrıldık, birbirimizin ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu biliyorduk, ikimizde birbirimizden nemalanıyorduk, fayda sağlıyorduk..o, benim kendiminkiler söz konusu olunca çoktan varolabilirliğini bile reddettiğim "hayallere" hayallerine kavuşmuştu,

    ben de koşulsuzca sevilebileceğimi biliyordum, güvenim tamamen onarılmış ve zütüm de biraz kalkmıştı
    işte bu ahval ve şeraitte sonunda sınavları ve koca yılı bitirip ailemin yanına dönmüştüm, beni sıcak yuvama, sevgi dolu kollarına aldılar,

    anneannem adeta çıldırmıştı sevinçten, 6-7 çeşit hamur işi, poğaçalar ,kekler, kurabiyeler, sürüyle yemek, pilavlar, köfteler, patatesler (kalbime giden yolun midemden geçtiğini bilirdi ;) ) kucaklaşmalar, hasret gidermeler.. zaten ilk 2-3 gece anneannemin dizinde uyuyakalmışım muhabbet ederken *

    kardeşim büyümüş, zaten aramız her zaman iyiydi, ama aklı daha da ermeye başlayınca daha da iyi olacağa benziyordu, onunla bol bol yattık yuvarlandık,

    benim klagib bir hareketim vardır, bunu iki üç sene öncesine kadar yapıyordum,

    okuldan eve döndüğüm ilk akşamları, bir nevi ritüelleşmiş şekilde, koltuğun sırt kısmından babamın üzerine devrilirim bilerek (rezil herifim biliyorum tamam * ) o da her seferinde "tamam len kalk eşşek sıpası, koltuğu kırıcaz" der..bu olay hiç sekmemiştir, geçen bayramda gittiğimde gene yapacaktı da artık bu sefer harbiden koltuğu giberiz diye yapmadım, yani utandığımdan değil *
    Tümünü Göster
    ···
  5. 430.
    +12
    annem zaten kankanın hası, bahsetmiştim daha öncede.

    yani ev ahalisiyle her şey yolunda, her ne kadar ben artık içten içe büyük oranda değişmiş ve tahmin edemeyecekleri şeyleri yaşayıp görmüş olsam da, sonuçta onlar benim biricik ailemdi, yaşadıklarımı unutumaz, ya da silemez, geri alamazdım, ancak dondurabilirdim, evet,

    pause tuşuna basar, ve başka bir monitörde, eski hayatımı ve eski beni repeat lemeye devam edebilirdim.

    öyle yaptım.

    peki başka neler yaptım o yaz?

    neler yapmadım ki? neler yapmadık ki?
    ilk 3 hafta bu şekilde aile saadeti şeklinde geçtikten sonra, zaten zaman zaman irtibat halinde olduğum liseden arkadaşlarımla bir tatil planı üzerine konuşmaya başladık,
    daha önce de demiştim, bursalıyım, evet öyle pek turistik-ekstra-ultra süper tatil yerleri yok ama güzeldir yani bizim oralarda,

    neyse,

    çocuklarla artık büyük oranda anlaştık, olay ebeveynlerden izin almaya geldi,

    eğer izin koparabilirsem, kumlada harika bir 5 gün beni bekliyor olacaktı
    tahmin edeceğiniz üzere önce, başta peder bey olmak üzere epey mırın kırın ettiler, ama elim çok güçlüydü,

    "yahu anne, baba, ben zaten 8-9 aydır sizin gözünüzden uzakta, kendi başıma yaşıyorum, ne oldu sanki bak, yediler mi beni? ne var işte çocuklarla 3-5 gün takılıcaz"

    "oğlum öyle diyorsun da orada yurtta kalıyorsun, senden sorumlu kişiler var bıdıı dıbııdfagfdagndklsangsfdjngfldmfdlgmfdlkagmlm lfkmmfsdgmflgkfdaasflgmfdlşskmg"

    "ya anne, burda da hoş marmarise gitmiyoruz, ne olucaz kumla ayağımızın dibi, 1.5 saatlik yol, hem çocukları siz de tanıyorsunuz, öyle serserilik filan yapacak adamlar da değiliz, gidicez, efendi efendi yüzücez, gezicez eğlenicez, gelicez işte"

    bu şekilde biraz üsteledikten sonra çaresiz kabul ettiler, çünkü haklıydım. lan orada 5 gün boyunca beni ağaca bağlayıp gibseler bile o 9 ay boyunca yaşadığım pgibolojik sarsıntıları yaşamazdım aq..zaten göreceğimi görmüştüm, o yüzden en kötü ihtimal bile bana koymazdı k, o en kötü ihtimal de anca gibik samanyolu dizilerinde olur, işte misafirliğe giden kızı filan hemen gibmeye çalışırlar, hiç içki içmeyen, bara gitmeyen iyi çocuk bir kere yeminini bozunca hemen anında zütünü başını şişlerler filan ya,

    lan öyle olsa memlekette adam kalmaz be..
    nihayetinde izni koparmış, tayfayla kumla sahillerine akmayı başarmıştım.

    bizim tayfa aslında ben dahil 6 kişilikti beyler, ama biz tatilimizi 3 kişi yaptık. başta öyle herkesi göremeyince biraz hayal kırıklığına uğradım evet, ama gelenler de zaten aramın en iyi olduğu çocuklardı, tanıştırayım, kaan, görkem- panpalar, panpalar - kaan, görkem ;)

    şimdi, küçük kumlaya mı gittiydik, büyüğe mi, hatırlamıyorum ama küçük olması lazım, çok merak eden olursa bir ara çocukları arayıp sorarım *swh*. pansiyonun biriyle anlaştık, üçümüze bir oda, ama zaten odaya bi eşyaları yığdık, bir de sadece yatmaya gelicez,

    harbiden de öyle oldu, sabahın 9 undan gecenin 2 sine 3 üne kadar sahillerde, kordonda (enfestir kordonu) damsız girilebilen yegane bar olan bilmem ne barda, bir keresinde de kapıda, o akşam tanışmaya nail olduğumuz kızlar sayesinde normal bir barda takıldık.

    hayır kimse kimseyi gibmedi sakin olun *

    hayatımda ilk defa kokoreç ve midye yedim,

    hayatımda ilk kez sahilde gecenin köründe içerek muhabbet ettim,

    ayrıca ben tekno müzikle öyle dans edebildiğimi de bilmiyordum aq, öğrenmiş oldum *

    kankalarla güzel geçen 5 günün ardında, bunu, her yaz farklı mekanlarda tekrarlamak konusunda sözleştik,

    evet belki bazı cool story lerdeki gibi gibiş filan döndürememiş olabiliriz ama çok eğlendik beyler, buna fazlasıyla ihtiyacım vardı, ve bazı şeylerin acısı fena halde çıktı.

    üniversitedeki ilk yıllarımızın ardından hepimiz o mehtaplı, sahilde içişli gülüşlü gecelerde hikayelerimizi paylaştık, görkem in ki de fena değildi doğrusu, aq işte benim arkadaşım da benden farklı olacak değil ya..zütler aynı, onlara giren kazıklar aynı..
    aslında bu çocuklarla geçen 5 günü de ayrıntıyla anlatmak isterdim, çünkü sahilde ve barlarda yaşadığımız çok komik olaylar var, şu an bu cümleleri yazarken bile hala pis pis sırıtmama sebep olacak cinsten *

    ama ana hikayeyi dağıtmak istemiyorum, hem, fazlasıyla geç kaldık bile, ben ellerime biraz hakim olup daha az edebiyat yapsaydım şimdiye 3. yılın ortalarında filan olurduk herhalde.. umarım insanlar neden hemen hemen her gece saat 11-03 aralığında evime kapandığımı yanlış yorumlamazlar * şimdiden taşaklara maruz kalıyorum "bizden habersiz eskort filan mı getirtiyon lan?" "yok be olum tavuk bu, uyuyodur" "adam halı sahaya gelmedi ya" gibisinden.

    ama yazmak güzel şey, içimi boşalttığımı hissediyorum, beynimde gereksiz yer kaplayan ne kadar zehirli atık varsa, artık inci sözlükte yer kaplıyorlar sadece, ben buraya yazdıkça, beynimden de siliyorum bir nevi, ee nasılsa yedekledik değil mi? hatırlamak istersek, döner bakarız, okuruz olur biter *
    temmuz sonuna doğru, beklemediğim (aslında içten içe beklediğim) bir e-posta aldım,

    uzun zaman sonra ilk kez beni bu derece heyecanlandıran bir gelişme oluyordu, e-posta okandan gelmiş,son derece heyecanlı bir dille yazıldığı belli, gülücükler ünlemi ve yazım hatalarıyla dolu aq,

    ağustosun başında sonunda iki haftalığına türkiyeye geliyorlar ailecek, bunun 1 haftasında istanbuldaki peder beyin yeni aldığı evinde (e tabi para tak aq) olacak, bir haftasında da akrabalarında, izmirde.

    benim plan programımın olup olmadığını soruyor, eğer uygun olursam istanbulda 1 hafta takılmayı teklif ediyor..lan..lan..lan..ben senin allahına kurban be, olmayan boş vakti giberim. kankamla kafa kafaya, baş başa, hem de istanbulda, koca 1 hafta!

    hemen onun heyecanına ortak olan bir e-posta çektim, bu türkiyeye gelince telden melden de haberleşicez, olayın detaylarını kesinleştiricez.

    tabi ben böyle gaza gelmesine gelmiştim ama sonra bir anda sönüverdim,

    lan ben zaten bin bir güçlükle bizimkileri ikna etmiş, ve muhtemelen bu yaz ki tatil ve "arkadaş eğlencesi" hakkımı harcamıştım..

    ama bu okandı aq, ve bizimkiler de olayları biliyordu, yani, izin vermeleri gerekti.. vermeliydiler..
    konuştum, babam başta güya kesin bir dille "hayır hayır hayır ray ray ray" gibi bir şekilde elini de "yallah" dercesine bir hareketle bana sallayarak, yarı ciddi şekilde reddetti.

    sonrasında olaya duygusal yaklaşan annemin, "ama babası niye öyle diyorsun bak arkadaşı ta nerelerden gelecekmiş" minvalli sözleri ve benim altından girip üstünden çıkmam neticesinde, son kozunu oynayarak izin vermek zorunda kaldı,

    "iyi ama biz de memlekete gidiyoruz, ayın 2. haftası? gelmicen mi çocuk sen bizle? he? babannenleri mabannenleri görmicen mi?"

    "ya baba, siz iki hafta kalmıcak mısınız orda?"

    "belli olmaz, duruma göre, 2 hafta-10 gün.."

    "tamam işte ben de size orada katılırım, sonra? olmaz mı?"
    Tümünü Göster
    ···
  6. 431.
    +11
    oldu *

    bizim memleket batı karadenizdedir, neresi olduğunu söylemeyeceğim ama merak eden olursa özelden ipucu verebilirim.

    peder bey laz bu arada, dilde bilir, ben de 10-15 tane küfür biliyorum, akıllı olun *

    nihayetinde,
    ben yazın 2. iznini de bir şekilde koparmış ve bu yaz için olmasa bile, artık önümüzdeki yazlar adına da tüm dirençlerini kırmıştım, artık fazla direnmezlerdi bir dahaki seferlerde..ee artık koca adam olmuştuk.

    neyse okan türkiyeye gelince biz bununla msnden , telden de konuşup son detayları da ayarladık,

    ağustosun 2. haftası, istanbuldaki villalarında sadece ikimiz (mi acaba?) istanbul 1 hafta emrimize amade,

    anlatacak, ve muhtemelen dinleyecek o kadar çok şeyim var ki..öyle msn konuşmalarından ne kadar paylaşabilirsin ki bir şeyleri? zaten öteden beri kıl olmuşumdur bu msn, mesajlaşma muhabbetlerine.. insan dediğin, yüz yüze konuşur abicim.. smileylerle değil, mimiklerle ifade eder kendini..

    o ilk bir hafta geçmek bilmedi lan.. kankamla bir araya gelmek için sabırsızlanıyordum..
    istanbul geceleri

    taksim, beyoğlu-nevizade, asmalı mescit, piyer loti, kadıköy..

    her gece bir başka semt, başka mekanlar..ama benzer muhabbetler.. özlemişim, özlemişiz birbirimizi..

    ben ona, zaten sizin de bildiğiniz şeyleri, msnde anlattığımdan daha detaylı anlattım,

    "tolga iyi çocuktu zaten ya, takılmışsınızdır" dedi.. acı acı gülümsedik.. takıldık aq..sen de iyi çocuklar, iyi kızlar bulmuş, takılmışsındır be okan, ama biz başkaydık... kardeş gibi.. sadece mutlulukları değil, acıları da paylaştık..

    mine olayına olan kızgınlığını bu kez canlı olarak gösterdi(msn de de epey sallamıştı bana), ama hak da verdi, ayşen two meselesine başta inanmadı,

    "olm bak buraların yabancısı olduk diye yeme bizi?" dedi, ben güldüm, anlattım da anlattım aq, bu güldü, kahkahalarla yuvarlandık masalarda,

    ebru olayına şaşırdı, daha önce bahsetmemiştim "belliydi gerçi onun biraz ama, sen çok net tavır koymuş gibiydin?"

    "değişiyor be okan her şey..sen de değişmişsin bu arada ha çakal, yüzüne bi nur gelmiş * "

    "kardeşim, felaket ya..lan ilk hafta bir gittim, karma okul, her taraf zencisi, sarısı, beyazı.. çok komik lan, o kadar çok kaynatmalık durum vardı ki, tam gülmelik bir şey olduğunda böyle sağıma soluma bakınıp seni aradım abartısız ilk 1-2 hafta, hani seni görücem de beraber gülücez filan.."

    gece acıyla gülümsedik.. aynen aq..aynen..ben "o gitti, ona pek koymamıştır, olan bana oldu" diyordum ama, adamla kalplerimiz bir ulan..

    dedim, "aşk meşk- karı kız ortamları nasıl? sen fuck tan başka kelime de bilmezsin ki aq cinsel manada" yattık gene yerlere,
    telefonunu çıkardı, uzay makinesi gibi geldi bana aq, son model herhalde, "bak abi" dedi, bir resim gösterdi, sarışın, tombik yanaklı, sevimli yüzlü bir kız, gözleri yeşil mi mavi mi tam seçemiyorum, bizim haytayla kol kola, baş başalar..

    "abi? hayırdır? yenge?"

    "aynen" deyip güldü biraz utanmış bir şekilde, fotoya bir daha baktım, kız baya sarı, dedim "nereli abi?"

    "kanada, sarah"

    ben her an gülmek üzere, böyle nasıl tarif edeyim, hem şaşkın hem mutlu,

    "vay vay anasını yaaaaeeeuw adamın kanadalı kız arkadaşı var olaya bakın * " diye bastık kahkahayı, "neydi, sarah heh.." *

    "tamam len utandırma"

    "e nasıl anlaşıyonuz baba?"

    "olm biliyoruz lan bir şeyler, hepten davar değiliz"

    "valla iyi güzel de, işte, ne biliyim, biz aynı dili konuştuklarımızla bir araya gelemiyoruz malum, bilirsin, hatırlarsın ;p"

    ":) orası öyle tabi ama, farklı orada yani, buradakinden daha geniş düşüncelileri, şahsen biz gayet simple present tense tanıştık, bir kaç gün biraz gezindik ettik, oldu yani.."

    hımm..

    şimdi bu demek oluyor ki, şu "abii yabancı kızlar dakkada veriyor yaa, onların hayatı gibiş, buradakiler kezban, türk kızları gitsin, rus kızları gelsin" tarzı efsaneler gerçekti.. öyle miydi?

    şimdi, tamam okan benim samimi arkadaşım, kardeşim ama adama da "gibişiyonuz mu?" diye soramam aq..

    bu benim biraz düşüncelere daldığımız görünce, sordu,

    "noldu lan, bana da arkadaşını ayarla aga mı diyecen?" deyip güldü.

    "yok abi, ya, şeyi diyorum, hani öyle çabuk sevgili olmuşsunuz filan, dedim şu hani yabancı ülkelerdeki ilişkiler filan türkiyeye göre daha kolay efsanesi doğru mu? gibisinden düşünüyorum"

    "ya, kolay olmasına kolay da, şöyle kolay, yani belki de bana öyle denk geldi bilemem ama, öyle kasma olayı yok yani, biz daha doğru dürüst anlamazken, birbirimizi beğendik işte, gülüşürken dolaşırken.. oluverdik. hani belki detaylarda anlaşabilsek, trip atıcaz ama, henüz o kadar kelime zenginliğim yok * "

    ben gene "vay" dercesine gülerek baktım,

    bu,

    "ama şey doğru değil mesela, öyle hani, pompa mompa muhabbetleri (biraz kızardı) biz daha yapmadık en azından * "

    benim yüzüm artık nasıl bir "cevabını almış" ifadesine büründüyse, bu gene konuştu,

    "amk başından beri bunu soracaktın demi? te dıbına koyim senin yavşak ya, bir adam hiç mi değişmez * "

    gene yattık yerlere..

    okan abi.. okan..

    helal olsun kardeşime,

    bak, aradığı mıdır bilmem, ama bulmuş da birilerini.. adam mutlu yani.. yakışır..

    biz böyle güle konuşa geceleri günleri geçirirken,

    bir akşam buna, arada aklıma geldikçe beynimi kurcalayan şeyi sordum,

    "abi, sen bana bir şey anlatacaktın hani, evvelden, şu benim ayşen i bankanın önünde gördüğüm gün hani.. sonra bir iki defa daha konuşacaktık, bir türlü açılmadı konu, neydi o merak ettim lan.."
    arkadaşlar son partımız olsun birazdan yazacağım,
    Tümünü Göster
    ···
  7. 432.
    +12
    yazın da son partı,

    yarın akşam ikinci yılımıza başlarız,
    bu önce bilmemezlikten geldi, anladım öyle yaptığını,

    sonra biraz düşünceli bir şekilde "ha..hatırladım evet" dedi, zaten daha ilk sorduğum anda aklına gelen şeyi,

    bir an masanın havası biraz değişti, lan acaba kötü mü yapmıştım sormakla?

    "şey be abi.. yani ortada bir şey yoktu da, benim şey meselesi işte, sen de biraz çakmıştın gerçi..

    "ne olm ya..çatlatma?"

    "ceylin vardı ya, onla işte.. bizim biraz mevzu vardı..var gibiydi yani..tam emin olamıyordum"

    "heaay dıbına koyim senin, dedim ben o kadar "yok aga ne alakası var" dedin habire.. gibik..biz adama her şeyi anlatıyoruz.."

    "ya olm öyle deme lan, çok kötü züt olurdum tam anlamadan etmeden kaptırsaydım.."

    "kime, bana mı züt olacaktın? okan sie allah aşkına ya * "

    "abi, senin de artık bu işleri artık anlamış olman lazım, reddediliş dedikodusu, kolonya kokusu gibi, anında yayılır ortalığa.."

    güldüm "tam addıbına söyledin ha"

    "biliyorum, kusura bakma, ama öyleydi yani benim durumda"

    "tamam lan gibimde değil zaten artık."

    "neyse işte, bir de ayıptır söylemesi senin durumdan korktum biraz, sonuçta kız güzel, aktif.. benim gibi en az 50 kişi peşindedir dedim.. yavaş yavaş içimde bitirmeye çalışıyordum.."

    "eyvallah aga, bir nevi ibret oldum yani sana he * . e sonra ne oldu ki?"

    "sonrası.. biraz, biz yakınlaştık işte, zaten geceleri mesajlaşıyorduk paso..ben de o ara senin düşünceni alayım diye konuyu açacaktım işte.. kaynadı.. sonra da tamamen buhar oldu malum.."

    "vay be..başlamadan bitti seninki de desene.."

    "öyle.." hey gidi der gibi kafa salladı, dudak büzdü..

    "olacak gibi miydi? yani benim durumu da göz önüne alarak konuş :P"

    "neredeyse..biz vedalaştık bununla da..baya kötüydü ya o da.."

    "hadi ya, onla ne ara vedalaştın lan?"

    "bizimkilerden rica ettim kız yurdunun önünde durduk bizim yurda toparlanmaya gelmeden önce, samimi bir arkadaşım var gibisinden, gerçi yememişlerdir de..orda işe.. geldi bu, baya sarıldık filan.."

    "yapma ya..e resmen yani.."

    "neredeyse işte abi.. kalsam olmuştu belki de bilmiyorum.. bizim kızlar tuhaf" deyip göz kırptı,

    o birden havaya değiştirince ben de ona uydum.. evet, geçmişten ve onun karanlığından bahsetmenin sırası değildi artık, zaten yeterince konuşmuştuk,

    sonraki günlerimizde eğlence gırla giderken,

    bense, okanın aslında o gün sadece bana değil, potansiyel aşkına da veda etmiş olabileceği ihtimali beni o güne dair daha da hüzünlendirdi.. yazık lan..ona da..bana da..kıza da..

    ayrılıklar, ölümler..zor işler be panpalar..

    çok zor işler..

    işte o yüzden yüzlerce entrydir kıçımı yırtıyor, şiirler, şarkılar paylaşıyorum..bir sevdiğiniz varsa, yarın çok geç olmadan söyleyin diye, sarılın diye.. tutun ellerini bırakmayın diye..

    bir an olur, bir an gelir, tek bir haberle, tek bir saniyeyle belki de, kaybedersiniz sevdiğiniz her şeyi.. sanki hep orada, sizi bekliyor olacağını sanarsınız ama,

    bir gün ya bir başkası gelir zütürür onu,

    ya da babanız bir terfi haberi alır,

    belki de bir kazaya kurban verirsiniz ansızın,

    kim bilir belki de terfi eden(?) onun babasıdır ...

    .
    .
    .

    not: villaya bizden başka kimse gelmedi lan heyecan olsun dedim biraz *
    takip eden panpalara iyi geceler,

    yarın gece sıkıntı olmazsa 2. yılımıza balıklama gireriz.
    @2320 bu akşam biraz öyle oldu, idare edin *
    ha bu arada, biraz geç olmakla beraber, bir duyurum olacak

    13 aralık dünya c gününüz kutlu olsun ;)

    tekrar iyi geceler
    takip eden panpalara selamlar,

    gerek özel mesaj gerekse buradan yaptığınız yorum ve övgüler için teşekkür ediyorum, mütevaziymiş rolü yapmak istemem ama harbiden de tahminlerimin üzerinde bir ilgi ve olumlu yaklaşım oldu, sizlerin de gözlerine sağlık takip ettiğiniz için.

    gerek hikaye altındaki gerekse mesajlardaki soru ve yorumları tek tek cevaplayacağım, zütü kalktı diyen arkadaşlara teessüflerimi belirtmek isterim * son 2-3 günde kontrolüm dışında gelişen olaylar sebebiyle, dün gece girme imkanım olmadı, bu gece de muhtemelen giremeyeceğim, ama müsait olduğum ilk an, gece-gündüz fark etmez, demin de dediğim gibi hem soruları cevaplayacak hem de hikayeyi biraz daha ilerleteceğim.

    ben yazamadığım için sabırsızlanıyor açıkçası, ama sizden de sabır bekliyorum, belli daha epey beraberiz allahın izniyle, görüşmek üzere, hepinize sevgiler.
    iyi akşamlar panpalar *

    bu akşam rakı sofrası yapıyoruz, evde kimler var inanamazsınız, zira bazılarını tanıyorsunuz ;)
    ama tabi bizim partlar gene yalan oldu malesef,
    yine de mezeler gelene kadar sizlerin yorumlarına cevap yazayım dedim, yarın gece fener ts ye çakınca (inşallah) gelir keyifli keyifli ayrı kaldığımız zamanların acısını çıkarırız *
    @2324 alexander panpam, zaten damdan düşenin halini damdan düşen
    anlar derler, birimiz yazmış, öbürümüz okuyor, ama yaşananlar
    temelde benzer, durumumuz tam tersi de olabilirdi, bu seferlik
    böyle denk gelmiş

    @2325 poor uşağum, olm laz demek trabzonlu demek değildir ki lan?
    hatta trabzondaki laz nüfusu yok denecek kadar da azdır,
    onin aşkuyla gelduk bu yalancu dünyaya, ölene kadar da fenerliyuk
    ha oraya ;)
    Tümünü Göster
    ···
  8. 433.
    +5
    @2330 ohabii panpam, lütuf buyurmuşsun sağolasın, ben o kadar iyi
    görmüyorum kendimi, hatta giblenmez, tek başıma yazarım diye
    düşünüyordum,bu başlığı sizler güzelleştirdiniz, eyv, bende seni
    seviyorum *

    @2335-2337 konus damat konus panpam, lakers ve chicago ya
    karşı sempatim var doğru demişsin, nba yı takip ederim,
    elbette kobe ye hayranım, lisede lakabım parkerdi(gerçi pek oyun
    kurucu özelliğim yoktu ama), hem boyumdan
    hem de o aralar spurs un nba yı süpürmesinden ötürü *

    grangenin tüm kitaplarını okudum, fanatiğiyim resmen. övgülerin
    için teşekkürler, üzüntülerimize gelince, demin de alexander e
    dediğim gibi, temelde hep aynı,

    sanırım ben farklı olarak bizi üzenlerden biraz da olsa intikamımı
    almayı başardım, hepimiz adına.
    85 temmuz doğumluyum, diğer tahminlerini ise şimdilik yanıtsız bırakayım ;)

    @2340 on our panpam teşekkür ederim sana da, onlar senin okuyan gözlerinin
    ve algılayan beyninin güzelliği kardeşim, eyvallah.

    @2346, ersintepe panpam, sen adamın dibisin zaten başka bir şey
    deme gereği duymuyorum ;)

    @2351 daralandagrupciks panpam, sana darıldım pekekent aşk olsun lan

    @2352 zeusundosu panpa sen yapma bari ;)

    @2353 gibismatik panpam, eyvallah, paylaştıklarımın faydası da
    oluyorsa ne mutlu bana, mine konusunda haklısın, ben de hala üzgünüm o
    konuda, serhat a gelince... neyse onu görmeye az kaldı zaten *

    @2372 notorious crixus panpa, güldürdün eyv, benden selam söyle,
    tsigalko hala üzgün de ;)

    @2374 asosyal at yarra panpam, valla bildiğin emri vaki oldu zaten
    baskına uğradım desem yeridir *

    ama gecelerimiz bol, acısını çıkarıcaz evvelallah *
    iyi akşamlar panpalar,
    yarım saate başlarız ;)
    ne demiştik en son,

    evet yazdan bahsettik.. hayatımın hala daha en güzel yazlarından biri olan 2005 yazı geride kalırken, ben ise tamamen yenilenmiş, bir takım yaraları ve deformasyonları, olabilecek en iyi şekilde onarmayı başarmıştım.. yani öyle olduğuna inanıyorum.

    peki o yaz başka neler olmuştu, rotamızı kankalardan, artık okulla bağlantılı ve kendimle alakalı yöne çevirecek olursak, öncelikle bendeki fiziksel değişimlerden biraz bahsederek başlamam uygun olur,

    saçlarımı aylardır kestirmediğimi biliyorsunuz, en son teodosic kıvamındaydı, yazın büyük kısmını da koca kafa olarak geçirdikten sonra, ufak bir iki rötüşla, "alman turist hans" ya da yine "alman futbolcu müller" moduna getirmeyi başarmıştım.

    daha tanıdık bir örnek vermek gerekirse nuri alçonun gençlik filmlerindeki saç tipi de verilebilir *

    ayrıca boyum da uzamıştı, tuhaf şekilde, bir kaç aylık periyotta bir kaç santim daha atmışım, babamdan 2-3 santim kısayken, şimdi bir o kadar uzundum.. önce hatta bunu fark eden de o oldu aq, "lan eşşek sıpası senin boyunun uzaması durmamış mıydı?" diyerek.
    kilo aldım,
    sakallarım sertleşti,

    sanırım büyümüştüm beyler, bir şekilde hem mental hem de fiziksel olarak üniversite beni olgunlaştırmıştı, artık aynaya baktığımda gördüğüm yüz eskisi kadar sevimli ve bebeksi değil, daha sert hatlara sahip, kirli sakalı, hafifçe çıkık elmacık kemiklerinin altına kadar gür, açık kestane rengi, müller vari saçları yuvarlak yüzünü çevreleyen, geniş omuzlu ve eskisine oranla nispeten uzun bir adam olup çıkmıştım.

    hiç bir zaman iri yarı bir çocuk olamadım ama lise son (gene fena boy atmıştım o ara, aq 16 sene hobbit olarak gezdim ben) ve üniversite sona doğru arkadaşlarımın muhabbetler gelince söylediği ve bazıları beni çok güldüren tanımlar olmuştur, misal dershaneden arkadaşım musti, "aga sen iri değil gibisin ama bi sıkılık var aq" derdi, üniversitede necati "kanka değişik bi kalınlığın var senin" derdi..aq ne biçim tanımlar lan bunlar, her duyduğumda da benzer tepkiler verip gülmekten koparırdım bunları;

    "aga işte ben ağaç gibi yana doğru büyüyorum napıcan, odun olduğum ordan belli işte"

    bendeki pgibolojik değişimlere an be an zaten şahit oldunuz, fiziksel özelliklerimden de hazır boşluk varken bahsedeyim dedim.
    öte yandan yaz boyu bol bol yüzdüm, baskete tabi ki devam, artı bir de kick taks a yazıldım * bir aralar tv lerde o akım vardı, sanırım fena halde gaza geldim.
    daha önce başka bir konuda yazmış olmam lazım, iki yıl düzenli kick taks yaptım, üni 2 ve 3 sınıfta. bu da hafızanızın bir kenarında bulunsun.

    sporu zaten hep sevmişimdir,ve en zor zamanlarımda da bana hep çıkış kapısını aralayan, fırsatlar yaratan, bu etkinlikler olmuştu.
    o yüzden, yeteneğiniz az ya da çok olsun, fark etmez, hoşunuza giden sporu yapın beyler,

    spor sağlıktır, hem ruhu hem bedeni temizler. hele bizler gibi genç adamlar, böyle bol imkanların olduğu bir devirde, kesinlikle en düzenli spor yapmalı, sadece beyne değil, bedene de yatırım yapmalıyız. her ne kadar şartlar ve eğitim sistemi bize "oturun kös kös sadece ders çalışın" diyor olsa da, bu tarz vücuda faydalı aktivitelerden de geri kalmayın,

    genç adamda, erkek adamda, bir sağlık sorunu olmadıkta kilo olmayacak beyler,
    yahu çocukları görüyorum şimdi, 16-20 yaş arası, nerdeyse obezlik sınırındalar, ama neden? sabahtan akşama kadar okulda sıraya otur,
    akşam evde internetin, televizyonun başında otur, kızlarla git kafede otur.

    devamlı züt üstünde otura otura karpuz gibi yapmışlar zütleri..lan yemin ediyorum beni şimdi o 15 li yaşlarıma geri döndürseler sokakta yatarım be...

    bu, "şimdiki çocukların internet nesli" olmasıyla ilgili, beni çok büyük hayal kırıklığına uğratan bir anım var, onu da bir ara paylaşacağım.

    bu gecelik bu kadar sosyal mesaj yetsin *
    daha başka neler oldu derseniz,

    evet, ebru ile oldukça serbest ve moderen bir ilişkimiz var, yaz boyu 15-20 kere filan anca mesajlaşmışızdır uzun olarak. hani öyle yolda yürürken bile ezilip gebermek pahasına, az önce sıçtığı taku dahi anlatan çiftlerden olmadık. bu iyi bir şey, zira daha önce bu tarz konularda anlaşmıştık,

    "sıkmak yok"

    yazın sonuna doğru ilginç bir gelişme olarak, nilaydan da mesaj aldım. naber, nasıl gidiyor tarzı, başta garipsemekle beraber, sonrasında pek de giblemedim açıkçası. sen, neredeyse koca dönem selam verme, ondan sonra naber bilmem ne..sıradan ve teklifsiz cevaplarla geçiştirdim gitti.

    tolgayla konuşuyoruz arada, zaten adam okul çevremdeki tek düzgün insan diyebilirim, o da olmasa kocaa ünide oturup iki çift laf çevirecek delikanlı adam yok..
    http://fizy.com/tr#s/1ai7bu

    nihayetinde zaman geçti, malum gün, ayrılık vakti geldi.

    annemle anneannemin beni geçirirken yine ağladığını söylememe gerek var mıydı bilmiyorum, babam "akıllı ol olur mu aslan oğlum" deyip beni kucaklayışı, kardeşimin, daha gitmemişken "sen şimdi ne zaman bi daha döncen abi?" diye sorması..ah aq..gene kopuyoruz o sıcak yuvadan,

    gene kaosun kucağına oturmaya gidiyoruz..beni dünyada koşulsuz ve çıkarsızca seven yegane insanları, sistem uğruna, göz göre göre ardımda bırakıp bir kez daha ne idüğü belirsiz karakterler kervanına müdahil oluyorum..

    odamı, evimi ve içindekileri özleyeceğim..

    bp kamyonumla da vedalaşıyorum gitmeden önce..yatağımla..minyatür basket toplarımla..hala dirseğimin izlerini taşıyan masamla..

    evimle ve onu değerli kılan insanlarıyla vedalaşıyorum,

    kapı önünde bekleşip bana ağlar-güler gözlerle el sallayan ev halkına ben de gülümseyerek el sallıyorum, yolcudur abbas..

    birazdan opel in içinde baba oğul yalnız kalacağız..yarım saatlik, bol tavsiyeli ve telkinli bir yolculuğun ardından bursa garaja varacağız..

    sonra bavullarımı yükleneceğiz beraberce, otobüse attıktan sonra son bir beş dakika daha son duygularımızı ve düşüncelerimizi paylaşacağız babamla, ve nihayetin o bana

    "varınca ara oğlum" diyecek ben de ona,

    "tamam babam, hadi, görüşürüz, baskın yaparım belki * " diyeceğim.

    çok değil, 15 dakika sonra bir cumartesi akşamı, kızıllaşmış havanın ve yol boyunca sıralı ağaçlar, tabelaların eşliğinde, artık o iyiden iyiye tanıdık olmuş olan yolda, kulağımda müzik, gözüm batmak üzere olan güneşte, egeye doğru yol alıyor olacağım..

    geliyorum mavi şehir..beni özledin mi?..
    gece yarısı yurda vardım,

    odamız aynı gene,
    tolga henüz gelmemiş,

    yorucu bir eşya yerleştirme seansının ardından şöyle ufaktan bir yurdu turluyorum,
    daha kimseler yok, kaşarlanmış üst sınıflar zaten 1 hafta geç geliyorlar, aslında ben de geç gelebilirdim, ama o ayrılık havasını uzatmak istemedim, e orada 1 hafta fazladan da kalsam, 10 gün de kalsam, yine de kaçınılmaz olanla yüzleşmeyecek miyim? zaten o bir hafta da gideceğim günü düşünmekten mundar olurdu..ben de acıyı kısa kesmek istedim.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 434.
    +11 -1
    kimseler olmayın tv izleyen murat abinin yanına inip, beni imrendirecek derecede saf ve samimi muhabbetine ortak oldum. ne güzel insanlar.. egenin yerlisini hep sevmişimdir zaten.. napcez gali? netcez gali? *
    pazar günü için ebruyla konuştuk, okulda görüşme kararı aldık, "sen yol yorgunusundur" dedi. doğru, teşekkür ederim. şimdi normalde burada benim "allah allah, neden buluşmak istemedi lan? lan?!" gibisinden kuşkulanmam lazım değil mi?

    ama zamanında ayarı öyle bir vermişim ki, kızın yazınki konuşmalarımızdaki tavrı bile, penceresine konmuş bir kuşu kaçırmamak için parmağını bile kıpırdatmamaya çalışan küçük çocuklar gibi..şu sıkma meselesini artık o anki koşullar altında nasıl beynine empoze ettiysem, aşırı derece titiz davranır olmuştu,
    lan sanki hemen terkedip gidicez aq..bu ne hassasiyet..

    tabi bunda benim de payım olduğu için, eğer durum gerçekten tahmin ettiğim gibiyse (yani beni ürkütmemek için öyle davranıyorsa) o aradaki hassasiyeti biraz yumuşatmaya karar verdim, kendimden biraz da utandım açıkçası..ne öldürür ne güldürür misali, öyle davranmamak gerekiyor abi, o zaman ya hiç takılmayacaksın ya da takılıyorsan da böyle "bak giderim haa" havasında olmayacaksın her dakika.. kimseyi diken üzerinde oturtmaya hakkım yoktu.

    farkettiyseniz geçen seneki ben ile bu seneki fresh ben arasında epey bir pozitif düşünce farklılığı vardı..aq nasıl bir ruh halindeydim allah bilir.. kendime ve etrafımdakilere neler çektirdim..

    yo, bu sene öyle olmayacaktı, zira ben artık kendine güvenini tam anlamıyla tazelemiş, her türlü aktivite yönünden harika bir yazı geride bırakmış, hayatın aslında ne kadar güzel ve yaşanılabilir bir şey olduğunu tekrar tekrar, küçük detaylarla keşfetmiş ve kanıma giren zehirden kendimi mütemadiyen arındırmıştım.

    şimdi zaman, tanışılmayanlarla tanışma, konuşulmayanlarla konuşma, konuşulmayanları konuşma zamanıydı... duvarlarımı yıkmış, acıların çocuğu, yalnız adam, gizemli çocuk modlarından sıyrılmıştım.

    gördüğünüz gibi kendi kendimi gaza getirmekte de son derece ustaydım *
    ···
  10. 435.
    +10
    pazar günü öğlenden itibaren az çok muhabbetimin olduğu adamlar yurda akmaya başlamıştı, ilk haftayı asmayacağımı bilen tolga da benle aynı kararı almış ve "abi gerekirse ilk hafta gene gitmez, burada kendimiz takılırız" demişti. olabilir tabi, hazır kafalar rahatken şehri daha da iyi keşfetmeye vaktimiz olabilirdi.

    tolga geldi, sıcak bir selamlaşma, sonra da içimden zaten "der" diye geçirdiğim sözleri söyledi,

    "hacı senin boyun mu uzadı? yoksa saçlardan mı? * "

    "attık galiba bir kaç santim, o kadar farkediliyor mu lan? * "

    "kanka valla, bilmiyorum belki de saçlardan dolayı öyle gözüküyor gibi olabilir ama senin tipin baya değişmiş lan, yanmışın filan * "

    "olm ne değişmesi aq, adamı hasta etmesene... kötü mü olmuş lan yoksa?"

    "yok lan ne kötü olcak, adam olmuşun işte * "

    allah allah..o kadar değiştim mi lan?
    bir düşünelim, geçen sene başı, saçlarım tenten modeli, genelde sakalsız geziyorum, beyaz tenliyim, vücudum biraz daha küçük hacimli, yüzüm daha çocuksu,

    şimdi ise, yaz boyu oradan oraya gezip durmam ve öğlen güneşi dahil günün her vaktinde uv ışınlarıyla muhatap olmaktan ötürü neredeyse kahverengileşmiş bir ten, (özellikle yüzüm çok yanmış, zaten yüzüm çabuk yanar benim genelde, ilk günden kızılderili olurum tatil yerlerinde filan) saçlar desen almış yürümüş, enseler filan, eskisiyle alakası yok, e makul miktarda kirli sakal var, vücutta belli bir gelişme var,

    özet geçmek gerekirse, charmender---> charmeleon

    yani, aslında evet, değişmişim aq.

    dedim, "sen de büyümüşsün aga, göbek mi yaptın bakiyim?"

    "yürü git lan * "

    o gece güzel muhabbet oldu, biz önce tolgayla ikimiz vardık, sonra az çok tanıdığımız iki çocuk daha geldi, aşağı çağırdılar, kumarhaneye indik,
    oranın yeni sahipleriyle tanıştık, raconu anlattık

    "beyler bakın, bu oda yurtta bu amaçla kullanılır yani baştan bilginiz olsun, rahatsız olacak olan varsa şimdiden başka oda aramaya başlasın ;)"

    güldük ettik, yeni çocuklar, biz nispeten kıdemliler ve arada sırada kafalarını kapıdan uzatıp "nabıyonuz lan gibikler?" diye selam atan, gelip oyunlara muhabbete katılan eski kaşarlar, güzel bir birliktelik oluşturacak gibiydik.

    küçük ve samimi yurdumuz bu sene geçen senekinden daha eğlenceli bile olabilirdi ki o eğlence de artık ne olurdu bilmem, geçen sene bi karı getirmediğimiz kalmıştı *

    kahkahalı hırlı gürlü gecenin ardından,
    bir kez daha odamızın karanlığına, sessizliğine çekilince, tolgayla bir kez daha baş başa kalma şansı elde ettik, bunu da şu "güzel oluyor" dediğim karanlıkta muhabbet, birbirimize yazlarımızı anlatma ve bizi bu sene nelerin beklediğine dair tahminlerde bulunarak kullandık, öyle konuşa dururken yavaş yavaş pillerimiz bitmiş ve uyuyuvermişiz..

    üniversitedeki 2. yılımın ilk gününe sadece saatler var..
    http://fizy.com/tr#s/1agynw

    yurt servisine kafalar hala tam ayılmamış ve şikayet halinde, 20 erkek doluşup yola çıktık, herkesin üzerinde bir mahmurluk var, sonra tabi bir de sıcak var aq..iyice mayışıyoruz. yine de o tanıdık muhabbet vızıldaması içeriye hakim.

    okula vardık,
    dostlar birbirine iyi dersler diledi, günün son şakalarını yaptı ve nihayetinde yön gösteren oklar, her birimizi kendi binalarına doğru ayırdı.

    bizim binanın önüne geldiğimde dışarda, içimi en az güneş kadar ısıtan ve neredeyse elle tutulur yoğunlukta bir heyecana sahip olan, yeni-eski karışık insan toplulukları, çardakların etrafında toplaşmışlar 10-15 dakika sonra başlayacak olan dönemin ilk dersi öncesi güle konuşa birbirlerine, birbirlerinden bahsediyorlar.

    ben öyle huzur dolu duygularla bakınırken, çardağın birinde bizim necatiyi,nilayı ve onun tayfasını (bir zamanlar muhabbetimin olduğu kızları) gördüm. geçen sene olsa bu benim için bir şey ifade etmezdi zira aramızda görünmez duvarlar vardı.
    ama bu yıl hayatla ve insanlarla barışmaya kararlıydım. o tarafa biraz fazla bakınca necati baktığımı gördü,

    "vay abi naber ya?" deyip bir iki adım attı. şimdi durum böyle olunca, bana da gün doğmuş gibi oldu, aferin neco, gider onunla sarılır tokalaşır, kızlara da selam verir, iyi bir başlangıç yapardım.

    ha,onların seldıbına, ya da arkadaşlığına ihtiyacım olduğundan değil ama ne dedik "barışıyoruz-uzlaşıyoruz". artık hiç kimse, ama hiç kimse benim aklımı negatif şekilde meşgul etmemeli, düşmanım olmamalı, bu şeylerle uğraşmamalı, kafayı bunlara yormamalıyım zira ne güzel bir yol tutturmuşum işte, su artık bulanmamalıydı.

    gitti necatiyle selamlaştık, sonra kızlara doğru döndüm naber iyidir filan gibisinden selamlıyorum, "çok hoş olmuş saç-sakal" ,"epey yanmışız?" gibi klagib ve beklediğim iltifatlar geldi, aynı şekilde kibarca karşılık verdim ortaya karışık, hepimiz arkadaşız yani, demi? o ara nilay karşımda dikiliyor, ona döndüm, bir iki adım atıp bana yaklaştı ve tek bir kelime etmeden aniden sarıldı.

    ?!
    Tümünü Göster
    ···
  11. 436.
    +9
    epey şaşırmış olmakla beraber ben de sarılmasına karşılık verip "naber?" dedim garipseyen-gülümser bir ses tonuyla. cevap vermedi, bırakmadı da, kafamı masadaki kızlara doğru çevirip baktım, "noluyo la?" gibisinden, bunlar da anlayışlı bir şekilde gülümsüyorlar,

    heralde 10-15 saniye öyle sarılı kaldık, yalnız harbiden inanılmaz içten, beni son derece şaşırtan bir karşılamaydı bu, belli, bir durumlar vardı, bakalım ağızlardan ne baklalar çıkacaktı.

    nihayet nilay beni bırakma lütfunu gösterince onu da görme fırsatı bulabildim, zira az önce pek dikkat etmiştim.

    nilay bugün baya güzel beyler,
    aslında kızların çoğu bugün +2 puan filan durumundalar, hepsi full makyaj, üstlerinde belli ki yazın aldıkları ve "bunu da ilk gün giyerim" deyip hiç dokunmadıkları cicileri,

    hey allahım ya..bak ben de bu olayım hiç bir zaman anlamamışımdır, tamam hani böyle davete, kokteyle, toplantıya giderken filan yaparsın belki de,
    şu okulun ilk günü süslenmenin mantığı nedir arkadaş? lisede de böyleydi bu durum, ilk gün özellikle kızlar, saçlar filan bir ayrı modda, okul sınırlarını zorlayan bir makyaj ve sene içinde görmeye alışkın olmadığınız bir bakımlılıkla gelirlerdi.

    ne bileyim, herhalde ilk defa görecekleri insanlara iyi bir "ilk intiba" filan mı bırakmak istiyorlar nedir..

    ama bence saçma bir hareket aq, ya da ben zaten her daim giyimime dikkat ettiğimden ötürü bana saçma geliyor da olabilir. arkadaşım bunun ilk günü, son günü olmaz yani, ya hep özen gösterirsin, ya da hiç gösterme. hep menfaat hem hesapçılık işte aq..

    neyse, nilay diyorduk evet,

    bugün epey güzel, hatta o güne asla cinsel anlamda bir gözle bakmadığım, kanka-bro ayağına takıldığım kız, bildiğin hoşuma gitti yani (sarılmanın da biraz etkisi olabilir).
    ama yanlış anlaşılmasın, sadece o anlık "alıcı gözüyle" baktım o kadar. yoksa herhangi bir yeni oluşum olmadı içimde, o kadar da değil amk.

    "iyi" dedi.. gülümsedi, utangaç ve pişman bir şekilde. "senle konuşmamız lazım, ne zaman istersen" dedi.

    iyice garipleşen durum karşısında sakinliğimi korumaya ve bozuntuya vermemeye çalışarak, yarı ciddi-yarı gır gır modunda,

    "hımm, ne konuşucaz acaba? merak ettim valla" gibisinden "hanimiş hanimiş" der gibi konuştum. "bu gün konuşuruz ya, hocalardan bazıları gelmez muhtemelen"

    "ama öyle ayak üstü, okulda konuşulacak bir şey değil"

    "eii ne yapalım o zaman?"

    "çıkışta bir yerlere gidemez miyiz?" iyice sıkılganlaşmıştı.

    "tamam ya, bakarız ;)" dedim yine bozmadan. allah allah..ne diyecek lan bu kız bana harbiden merak etmiştim ha..

    "ebruyu göreyim ben" deyip yanlarından ayrılma bahanesi yaratmış, kantine doğru ilerlerken içimden "lan heralde o tarz bir şey değil söyleyeceği, benim ebruyla çıktığımı biliyor yani" diye düşündüm, ama yine de içime bir kurt düştü.. sizce de tuhaf değil mi beyler?
    ebruyla mesajlaşıyoruz, "nerdesin, geldin mi?" diye. kantindeymiş,
    kantine girdim, biraz bakındıktan sonra fark ettim, masanın birinde tek başına oturuyor.

    gülümseyerek yanına gittim, yaklaştıkça gülümsemem elimde olmadan daha da artmış olabilir çünkü ebru da bu "ilk gün özeni" klişesinden epey nasibini almış, içimden diyorum "oha lan ben birazdan bu hatuna mı sarılıp öpücem? fiyuu.."

    o da görünce gülümseyerek kalktı, sıcak bir sarılma, fakat biraz resmi bir öpüşme (yanaklardan-bizim için yanaktan öpüşmek, başka iki insanın sadece gözleriyle selamlaşması derecesinde sayılırdı) ama yani, dolu kantinin ortasında sevişecek halimiz yok, doğru.

    oturdum yanına, elimi omzuna attım, kendime yaklaştırdım, ama öyle hoyrat değil, her zamanki, bana özgü yumuşaklığımla (biraz tehlikeli bir kelime oldu farkındayım, ama siz beni anladınız ;) ).

    gülerek yüzüne baktım, içimden geçeni gayet net söyledim "ee naber? çok güzelleşmişsin yazın" lan sanki 3 aydır birbirini görmeyen biz değiliz,
    konuşma tavrım, sanki en son dün görüşmüşüz gibi, yani kaldığı yerden devam. hani araya yaz hiç girmemiş sanki. e o da bana uydu bu sefer, zaten dünden razı,

    "teşekkür ederim bitanem * sen de çok hoş olmuşsun"

    "harbi mi?"

    "hı hı, tanıyamadım valla ilk görünce * "

    "hımm, ya artık beni beğenmezsen?"

    yanağımı önce mıncıklayıp sonra da bir sesli öpücük daha kondurarak cevapladı bu yalandan sorulmuş sorumu.

    sonraki bir kaç dakikamız da hasret gidermekle geçti, yüzeysel olarak geçen yazdan biraz bahsettik. ardından, her ne kadar hocanın gelmeme ihtimali yüksek olsa da ders için sınıfa çıktık. el ele kol kola, benim klagib sıraya oturduk.

    beyler bu kızı gerçekten seviyorum, bakın aşık değilim..ama yanımda olması, beni katıksızca sevdiğini biliyor olmam, fiziksel özelliklerinin yanı sıra, onu tanıdıkça görmeye başladığım manevi yönü, konuşabildiğimiz muhabbet çeşidinin, ortak noktaların çokluğu filan.. şimdi böyle yazınca aklıma şu sözü getirdi, paylaşayım;

    "boş versene biz aşık olmayalım birbirimize.
    konserlere gidelim. maça gidip küfür edelim. uçurtma uçuralım, kumsalda uzanıp deli gibi içelim. gecede yıldızlara bakabiliriz. bigibletle gezerken yağmur yağsın, sırıl sıklam olalım. benimle kek yap. balık tutalım, sonra tekrar denize atalım. boşver aşık olmayalım biz. aşk korkutucu. beraber eğlenelim en iyisi, ama hep benimle uyu... "

    sanırım ebruya karşı hissettiğim hisler de bu paralelde, hayatımın kadını olmadığını, ve eğer öyle bir şey varsa, bir gün ona rastlarsam, ikinci kez düşünmeden onu bırakabileceğimi başından beri bildiğim halde,
    ve en başında, aslında bana olan ilgisinden neredeyse rahatsız olup hazetmediğim halde,

    ne olmuştu olmuştu da, sonunda beni kucağına düşürmeyi başarmıştı. şikayetçi miyim? değilim
    ama bunda klagib erkek mantığının bir tesiri yok, ebruyu cinsel bir obje olarak görmüyordum ya da "kız işte aq, gibicen atıcan" tarzı yüzeysel bir düşünceden ötürü takılmıyordum onunla.

    arkadaşlar çok tuhaf yani gerçekten.. anlam veremediğim, adını koyamadığım bir duygu işte. muhtemelen benim gibi deli az olduğundan, bu tarz duyguları da yaşayan pek olmamış ve insanlar da buna bir isim koymaya ya da tanımlamaya gerek duymamışlar.. *
    Tümünü Göster
    ···
  12. 437.
    +9
    hocayı beklerken, omzuma yasladığı başını okşayıp saçlarıyla oyalanırken bu sabah ki durumdan bahsetme isteği geldi,

    "canım, nilayla da görüştük bugün, biliyorsun son zamanlarda aramız iyi değildi onunla, neyse, benle önemli bir şey konuşacakmış, dışarıya davet etti"

    "hıı..ee sen ne dedin?"

    "net bir şey demedim ya..ama merak ettim ne diyebilir ki? hani şu ilk etapta insanın aklına gelen şeylerden olamaz diye düşünüyorum da, yine de tuhaf bir durum var"

    "konuşun aşkım o zaman, ben de merak ettim şimdi sen böyle söyleyince"

    bir anlık şaşkınlık yaşadım çünkü konuşmasında, bana karşı ilk defa kullandığı bir kelime mevcuttu, gülerek sordum,

    "ne dedin demin sen?"

    "ne dedim? konuşun dedim işte?"

    "hayır ondan önce"

    "ben de merak ettim dedim? noldu ya * "

    "yok yok en başta, bişey dedin sen bana * "

    "haa.. aşkım..aşkımm, aşkım dedim? demiyim mi?"

    "de..sık sık de hatta bundan sonra * " kaşla göz arasında dudaklarına kısa bir öpücük yerleştirdim.

    "aşkım * , o zaman ben bugün çıkışta onla konuşayım, gece de beraber çıkarız?"

    "bana uyar aşkım * yazın ne maceralar yaşadın bakalım "rahat" hayatında, merak ediyorum ;)"

    ufaktan laf çarptırmıştı tabi, evet o konuda bir özür borçluyum..o kadar da rahat bırakmasın artık beni,

    hatta biraz sıksın *
    @2406 panpa şimdi ona ben nasıl karar vereyim ki? * ondan güzel mi, bundan güzel mi? ona okuyan karar verir, ne diyim yani? ne diyim yani simay? ne yapiyim yani? hea? *
    bu arada gecenin son partını giriyorum panpalar, yarın iş var, zaten anca ayıldık, fazla kastırmayayım kendimi, gibecüler zaten..
    http://fizy.com/tr#s/1dl8ed

    ebrudan da onayı alınca, gidip nilaya çıkışta konuşabileceğimi söyledim, gözleri parladı,

    "iyi olur ya, yazın zor sabrettim zaten * "

    haydaa..ne diyon kızın sen?

    bozuntuya vermedim, hatta içten içe, malum mevzular olmadığına da emin, bilhassa öyle düşüneyim, aklım bulansın diye böyle imalar yapıyor, maksat gıcıklık olsun.

    öğleyi biraz geçe, yeni hocamız yeterince geyik yaptığını ve bizlerle tanıştığını düşünmüş olmalı ki bizleri bu seferlik azat etti.

    ha bir de biraz sınıftan bahsedeyim ayak üstü,

    ozan-ayşen çıkmaya devam ediyorlar, ama artık onlara duyduğum tek duygu acıma ve tiksinti çok da umrumda değil gibiler,

    yavşak serhat ve kankaları hala sınıfı ele geçirmenin peşindeler anlaşılan, amk necatisi de onlarla beraber,(toplam dört kişiler) ah be birader, bence sen kendine yazık ediyorsun orda..

    yüzünü bile doğru düzgün görmediğim, dışarda görsem bizim sınıftan olduğunu neredeyse anlamayacak olduğum kızlarla filan selamlaştım,

    güler yüzlüyüm, mavi boncuk dağıtıyorum herkese, daha düne (geçen senenin sonuna) kadar beni hoyrat, soğuk, tuhaf bulanlar artık normal bir insan olduğumu görebilecekler diye umuyorum..normal bir insanın kaldıramayacağı şeyleri yaşayan ve neredeyse altında ezilmek üzere olan normal bir insan..

    pokemonlar biraz daha oturaklılar bu sene, elbette yine de bana katacakları bir renk yok hiçbirinin, onlar da zaten kendi dünyalarında mutlular..

    ceren kaltağıyla da selamlaştık..

    abi demek ki her şey ruh haliyle filan alakalı yani, ne diyim, ben geçen sene neredeyse yalnızlıktan geberir, kendimi kapkara bir koyuluğa hapsederken, pgibolojim sıçıkken, herkes sanki bana düşmanmış gibi geliyordu,

    oysa şimdi, sanki herkes bana gülümsüyor gibi,
    çünkü ben gülümsüyorum..değil mi?

    olay yine benden bitiyor..kendimi, bütün arabaların neden üzerine geldiğini sorgulayıp üzen biriyken, aslında ters yola girenin kendim olduğunu fark etmiş bir şöför gibi hissediyordum..şu aralar otobanda hız yapmakla meşgul bir şöför.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 438.
    +1
    kaybetmeme entry si
    ···
  14. 439.
    +8
    ebruyu minibüsüne bindirmeye zütürdüm, o ara nilay da yanımda tabi,bunlar adettendir diye öylesine bir selamlaştılar, ama araları soğuk, farkındayım.

    bense bu savaşın tamamen dışında, sadece, o yolu boylu boyunca iki güzel kızla yürüyor olmanın keyfini çıkardım,dışardan bakanlar, bilhassa yeni gelen toy bebeler filan varsa kim bilir neler düşündüler *

    vay aq lan sapık mıyım neyim, dikkat ettiğim şeylere bak *

    ebruyu, nilayın yanında bilerek vedalaşmayı abartarak, yolcu ettim (abartmadan kastımı anladınız).

    sonra da gözlerime gayet pişkin ve ukala bir bakış yerleştirip (yani en azından öyle yapmaya çalıştım diyelim) tepkisini ölçme amaçlı nilaya dönüp dik dik baktım,

    "eee nilay hanım, bayram değil, seyran değil ama bakalım dilinizin altında ne baklalar var? * "

    sıkılgan hali artmış ama benim az önceki ateşli şovumdan pek etkilenmemiş görünerek,

    "anlatıcam ya..anlatmalıyım..bilmen lazım bunları" dedi.

    amk meraktan gebericem, ama cool uz ya, çaktırmıyorum hesapta..

    benim her zaman takıldığım kafeye (bizim mekan ;) ) gitmeyi önerdim, onun için de tanıdık bir yerdi, "farketmez" dedi.

    yola koyulduk, bakalım bu akşam duyacaklarım, yepyeni bir sayfa açmayı başardığım hayatımı nasıl etkileyecekti?
    takip eden panpalara iyi geceler, yarın gece görüşmek üzere *
    iyi geceler panpalar, en geç 1 saate başlarız, vaktim var gibi bu gece.

    @2424 iyi benzetme panpa hatta daha şeytanın tırnağını gördünüz diyebilirim, yüzleşene kadar bekleyin.

    ama tabi bunlar hep geride kaldı lan, iyi adamım ben artık, seviyorum kendimi :p

    @2434 seninle her şeye varım ben panpa ;)
    iyi geceler tekrar, başlayalım panpalar
    http://fizy.com/tr#s/1dln5b

    bizim mekana doğru ilerlerken aklıma geldi, biliyorsunuz artık basket dışında da sporlar yapıyordum ve şehirdeki kick taks salonlarını biraz araştırmıştım, hazır çarşının bu tarafındayken gidip aklıma yatanlardan bir tanesiyle konuşabilirdim,

    "nilay, bu arada benim bir işim var, önce onu halletsek olur mu?"

    "olur ya farketmez, ne işi?"

    "spora yazılıcam boş otura otura göbek yapmıştım geçen sene, yazın zorla forma girdim, bir daha aynı hatayı yapmak istemiyorum"

    "hıı, ne sporu bu fitness, body filan mı?"

    "yok, gidince görürsün * "

    bu allah allah der gibi kafa salladı, bizim mekanın biraz daha aşağısında kalan lisenin karşında olduğunu bildiğim salona doğru yöneldim, neyse girdik içeri, salonda sadece kick taks değil, tekvando ve body hizmeti de var, bayan erkek karışık bir yer, güzel naif bir mekan yani, tek sıkıntısı kick taks antrenmanlarının akşam vakti ve saatli olması..en nefret ettiğim şeydir böyle kendimi plana programa bağlamak ama işte body gibi değil, gidip istediğin zaman çalışamıyorsun zira sana orada öğreten ve gözeten birinin olması lazım söz konusu bu tarz sporlar olduğunda.

    bankonun arkasındaki adamla selamlaştık, tokalaştık, oturduk filan, nilay o ara mekanı gözlemliyor, çalışma yerleri iç tarafta, burası sadece giriş kısmı ama nispeten içersi de görülebiiyor, bizimkinin gözü oralarda, kaslı erkek mi kesmeye çalışıyor ne * neyse bunu sonra kullanırım ben ;)

    adama dedim böyle böyle, yazılmayı düşünüyorum, konuştuk şartları filan, kafama yattı* *, aslında bakmak istediğim bir iki yer daha vardı ama öyle iyi elektrik alınca gerek yok dedim aq fuzuli dolanmaya..

    tabi konuşmalar neticesinde nilay kick-taks a yazıldığımı öğrendi, nasıl bakıyor, böyle "inanamıyorum?" tarzı şaşkın bakışlarla, hatta bir iki şaşırma ünlemi de koyverdi.

    form filan doldurdum, o ara kibar ve kurt muhattabım, nilaya yöneldi,

    "siz de düşünmez misiniz, fitness vesaire? (bizim ki şaşkın şaşkın bakınca) yanlış anlamayın yani fazlanız var anlamında demiyorum ama spor sadece kilolarından kurtulmaya çalışanlar için değildir, tam tersi hatta, sağlıklı yaşamak isteyen herkes için"

    bizim ki gülerek "yok ya böyle iyiyim ben" dedi, o ara yine işte komiklikler şakalar, ben de formu doldurup bitirdim, ilk önce test antrenmanına filan gelecek mişim, o ara vegibalık filan da getiricem, paranın da yarısını peşin veriyoruz, o zaman gelince verirsin dedi, perşembe gününe ayarladık test antrenmanını.
    salondan çıktık, nilay koluma yapıştı, sarsıyor, yarı şaka yarı ciddi, epey şaşırmış bir halde, gülecek gibi,

    "oğluumm ne kick taksu la?? ohaa senden hiç beklemezdim?"

    niye lan?

    "neden be, nesi var spor işte"

    "ya biliyoruz öyle vurmalı kırmalı, adamların ağzı burnu kanıyordu, horoz gibi tepeleşiyorlar??"

    "ya kızım biz birbirimize girmicez her halde, antrenman yapıcaz sadece, arada da belki ufak ufak korumalıklarla ısınma maçları filan yani.. abarma"

    "valla bilmiyorum ben, çok şaşırdım sadece, sen-kick taks?"

    "nilay!..biraz daha konuşursan şehirdeki ilk antrenmanımı senin üzerinde yaparım ona göre * "

    "şehirdeki derken? yani yazın da gittin ha? vay vay adam kick takscu yaa * "

    "tamam kes kes * , hadi gidiyoruz, iyice meraklandım zaten * "

    mekana vardık, oturduk içeceklerimizi söyledik, benim elemanla bi tokalaştık, yarı kucaklaştık, hal hatır sorma-ufak ayak üstü bir sohbet..

    nihayetinde masaya yerleşip içecekler de geldikten sonra "ee?" der gibi nilaya baktım,
    bunun biraz önceki neşeli havası kaybolmuştu.

    "nilay, şekerim, bir şey konuşucaz demiştik?"

    "hımm evet..ama nerden başlasam bilemiyorum ki..zaten anlatıp anlatmamakta da tam emin değilim ya.."

    "nilayy!"

    "tamam tamam, anlatıcam * ama işte, nasıl girsem bilemiyorum"

    "sen bir yerden dene gerisi gelir, ya da ben sora sora açayım konuyu, kim hakkında öncelikle onu bir söyle bakalım?"

    "ee..senin hakkında tabi.. doğal olarak * ..sonra.. mine, serhat..ben... bir iki yabancı.. böyle yani.."

    allah allah.. mine, serhat, ben filan deyince iyice kıllandım,

    bu üç ismin, hele ki baş rolünde benim olduğum bir hikayede aynı anda ne işi vardı? * *
    Tümünü Göster
    ···
  15. 440.
    +12
    "ee peki, bizi aynı olayın içine bağlayan şey ne?"

    "ya aslında.. epey eskiye dayanıyor..bir de uzun bir süreç..şu sizin, basketbol maçlarıyla başlıyor.. hatta sanırım daha öncesi de var, serhatla senin aran kötü sanırım o aralar? değil mi?"

    "evet de, ben pek gibl.. sallamıyorum, maçtan dolayı da kırgınlığı bir kenarıya bırakmıştık zaten"

    "hımm işte anlaşılan o bırakmamış.."

    "ne demek istiyorsun, nasıl yani?"

    "bak tsigalko, şimdi ben sana olayları anlatıcam ama çok fazla bölme zaten zor çıkarıyorum kelimeleri boğazımdan, bir de lütfen sakin kal tamam mı?"

    bu, özellikle son dediği, yüzlerce odalı koca bir malikanede aslında hiç dikkatinizi çekmeyecek bir odanın kapısına "asla girmeyin" yazmak gibi bir şeydi..ve o odaya da genelde girilirdi.."sakin kal" deniyorsa, muhakkak kızılırdı... haydi sonumuz hayrolsun inşalah..

    "tamam, devam et sen dinliyorum"

    "şimdi siz, serhatla kavgalısınız ya..işte, sanırım son maçtan sonra sen gene bunları bırakıp gitmişsin..ee..iki tane yabancı kızla işte.. serhat sizi takip etmiş.."

    kaşlarım havada..

    "sonra... sonra işte sen, bir ara kızlardan birinin omzuna elini atmışsın.."

    "sen nerden biliy.."

    "dur, bölme işte.. işte sen.. neyse, kızlardan birine sarılmış gibisin böyle..ben biliyorum çünkü, serhat telefonuyla sizin öğle resminizi çekmiş.."

    yüzümün şeklini çok merak ediyorum beyler..

    "sonra.. işte bu, mineye gidemez tabi de, ona zütü yemezdi yani.. bana geldi.. gösterdi filan resmi.. dedi "bak işte senin kanka dediğin, arkadaşını ayarladığın adam böyle, her gün başka biriyle" bilmem ne diye konuştu.. yani inanmazdım ama.. fotoğraf filan..ben yine de o kadar sallamadım o ara, bir ara aramız soğumuştu hani,siz mineyle ayrılmadan da önce, o zamana denk geliyor bu.."

    "mineye sen söyledin o zaman öyle mi?" dedim donmuş halde.. hala duyduklarımı sindirmeye çalışıyorum.. oğlum serhat..dur sen..

    "... şey.. evet..ama, yani ne yapabilirdim ki? sonuçta o da benim yakın arkadaşım ve, bilmesi gerekiyor diye düşündüm.. sonra da senle konuşurdu, belki de yanlış bir anlaşılma olduğunu görürdük, ben de öyle dedim zaten, tsigalkoyla sakin sakin konuşun yani, çocuk seni seviyor, bir yanlışlık vardır dedim"

    "hee, çok sakin konuştu aq..saol"

    "ya neyse işte..o ara siz olayı aranızda halledince, ben de serhatın gazına gelmedim yani, sonuçta seni daha iyi tanıyorum zaten.. geçti gitti diye düşündüm..ama, sen ondan öyle sebepsiz yere ayrılınca... film koptu bu sefer..ben sana çok kızdım başta.. sonra tabi, serhat yine devreye girdi, gene beni pohpohladı..

    buna rağmen ben yine de seninle muhabbeti kesmeyecektim, en azından ayrılığınızın üzerine gidecekti yani..ama ben ne zaman senin yanına gelmeye yeltensem, bana attığı o bakış var ki..ya tsigalko.. bilemezsin..inanılmaz bir pgibolojik baskı... hani, ne bileyim ben de kendimi kötü hissettim o öyle imalar yapınca.."

    evet, anlayabiliyordum.. kıza resmen "aha gene pekekentin yanına mı gideceksin? git git de seni de gibsin" bakışı ve imaları atıyordu serhat efendi..

    "neyse işte.. bende mecbur onlarla takıldım o ara.. gelmek istedim aslında tsigalko, inan istedim ama, eli çok güçlüydü..bir de sen çok hata yaptın... daha doğrusu hata yapmış gibi göründün bana.."

    sıcak basmıştı..

    çizgi filmlerdeki gibi, böyle kademe kademe kırmızılık alnıma doğru yükseliyordu, acaba kulaklarımdan duman da çıkaracak mıydım?
    dişlerimin arasından tısladım,

    "peki sonra ne oldu da, bana yeniden dönüp tüm bunları anlatma gereği duydun?"

    "işte oraya geliyorum... tsigalko.. serhat..yani, çok yoz bir kişilik, yemin ediyorum sana okulumun son bir kaç haftasından nefret ettim desem yeridir..ama işte, bu olayı bizim kızlara filan da yayınca, onların hepsiyle, bizim kızlar ve ben bir araya gelmiş gibi olduk.. şimdi ben yine kendimi tutamayıp gelsem..bu sefer kızlar neder?... çok zordu gerçekten.. pgibolojim bozuldu resmen..bir yandan tsigalko yapmaz diyorum..bir yandan da olanlar..

    ta ki bu yaz elifle konuşup tesadüfen bu konulara girene kadar..bu arada sen elifin evinde de kalmışsın?"

    kaldık aq kaldık.. birazdan da cerenle sürtüştüğümüzü de bildiğini söylede kendimi atıvereyim camlardan aşağıya..

    sessizce onayladım..

    "işte kız anlattı, seni biraz denemiş o... aslında bakma o da az huur değil ama (nilay ikidir küfrediyor, ilginç) seni savundu epey, dedi "kızım biz onla kafalar bulanıkken aynı koltukta kol kola kaldık, eğer öyle bir çocuk olsa.." anladın işte.. sonra ben bunları duyunca, bir de biraz o senin sarılıp ettiğin kızı araştırdım, onla da bir yakınlığın olmamış (sen öyle san amk)..anlayacağın, seni aslında boşa suçluyor gibi olduğumu hissettim.. mineyle ayrılmanın bu olaylarla bağlantısı yokmuş anladım.. halbuki ben öyle düşünmemiştim başta..

    işte o suçluluk duygusuyla da sana mesaj attım zaten biliyon.. bence serhat sana o kadar nefretle dolmuş ki, seni yalnız bırakmak için yaptı bunları, sanırım başardı da, bir süreliğine.."

    yüzüm gerçekten korkunç hallere bürünmüş olmalı..

    "bak tsigalko.. bunları sana kavga et, olay çıksın diye söylemiyorum.. yalvarırım..sadece, bil istiyorum ve beni de o zamanki saçmalamalarım için affet istiyorum.. lütfen bak.. benim de başımı belaya sokma..hı?"

    vay anasını serhat ya neler dönmüş..

    bu laf tam da gediğine oturuyor olsa gerek..

    sen, huur çocuğu serhat efendi..

    bana kin güt,

    beni gizlice takip et, sinsice, yılan gibi komplo kur,

    en yakın arkadaşıma şantaj ve duygusal baskı yap..

    beni yalnız bırakmak için sınıfı ve kızlar tayfasını kendi yanına çek..

    arkamdan kuyular kaz...

    kıs kıs gül..

    hem den ben kendimi duvarlardan duvarlara vururken..

    ve tüm bunlara karşılık tsigalko sakin olsun he?

    ananı gibtim çocuk...
    sonra gün boyunca anlattıklarının tek kelimesini duymadım.. hatırlamıyorum da..hatırladığım tek şey, saç telimin ucundan, ayak tırnağıma varıncaya değin, tüm vücudumu, daha önce hissetmediğim ve tarif edilemez tarzda bir nefret kapladığıydı..

    sinsilik.. nefret ederim..

    huur çocuğunun teki olabilirsiniz, ayyaş olabilirsiniz, tinerci olabilirsiniz, pekekent olabilirsiniz, bin kurusunun teki olabilirsiniz, gamsız, korkak, güvenilmez olabilirsiniz..

    bunların hepsi, bir şekilde ve bir noktaya kadar tolere edilebilir..

    ama sinsilik.. bana göre insanlığın en aşağılık karakter özelliğidir.

    yüzük eşeğin zütü gibi, ama tavırlarım sakin bir şekilde günün nilayla olan faslını bitirdik.. barıştık gibi bir şey oldu, işte bu sarılıyor ediyor, devamlı telkin "aman tsigalko, lütfen bak, burası lise değil" bilmem ne..

    akşama ebruyla buluşacağız güya ama tak gibi hissediyorum.. eğer bu şekilde kızla buluşursam o da rahatsız olur, hatta keyifsizliğimi kendi üzerine alınabilir..

    arayıp iptal etsem, yine aynı kapıya çıkar.. gene tatsızlık olur "ne o nilayla gittin, bize artık gerek kalmadı galiba gene?" tarzı durumların içine girebilir..

    öff..
    Tümünü Göster
    ···
  16. 441.
    +7
    hissetmekten olduğum tek duygu nefret ve intikamken, olaylardan tamamen habersiz ve bağımsız bir haldeki, zavallı, masum sevgilinizle nasıl buluşabilirdiniz ki? o buluşmada ona ne katabilirdiniz?
    http://fizy.com/tr#s/1d78ik

    yurda gitmedim çünkü kaza bela o huur çocuğunu yolda filan görürsem oracıkta öldürürüm..soğumam lazım..
    nilayı kafe çıkışına kadar yolcu ettim, dedim ben buradan çıkmiyim, ebruyu direkt buraya çağırıcam..

    gittim defalarca yüzümü yıkadım lavaboda..ayran söyledim ayran içtim aq sırf mayışırım belki biraz diye..

    ebruya onu kafede beklediğimi, karşılayamayacağımı söylediğimde bile "ne oldu bir sorun mu var?" dedi..lan bir de ben buluşmamayı düşünüyordum, he, sonra al başına belayı.

    konuyu ona da anlatıp, gerginliğimin nedenini bilmesini sağlasam mı? diye düşündüm..ama yok..onu bu mevzulara bulaştırmaya gerek yok, şimdi mineler, ayşen two lar filan..eski defterleri yeterince kurcaladık zaten..

    geldi bu,görmedi önce, bakınıyor, yüzü gergin onunda..el ettim,

    geldi öptü, yanıma oturdu, ama biraz da keyifsizce sordu,

    "naber? bir sıkıntı yok ya?" dedi kafasını sallayarak,

    "yook..işte..yoruldum biraz sanırım.."

    "ne dedi nilay?"

    direkt damardan girdi gördüğünüz gibi,

    "özür diledi işte..barıştık"

    "onun için mi çağırmış dışarılara? hıh..okulda diyememiş mi?" deyip küçümsercesine güldü,

    "benim vereceğim tepkiden çekinmiş olabilir"

    "ne tepki verdin?"

    "ebru..canım? beyaz florasan da yakalım mı başımın üzerinde? müfettiş gecıt ı geçtin hea.." aslında bunu, sinirlenmiş olmama rağmen espirili söylemeye çalışmıştım ama ses tonumu, gerginliğimden ötürü ayarlayamadım ve ayarı alan ebru oluverdi..

    ben öyle deyince "iyi, bak sen?" der gibi mimikler yaparak sustu, geçti karşıma oturdu..

    "ben de iyiyim işte..sana başka bir şey sormayıyım, neme lazım dayak filan yeriz.."

    dayak yiyecek biri var evet ama o sen değilsin bitanem rahat ol..

    "ebru saçmalama allah aşkına, şaka yapmaya çalıştım ben..biraz muhabbet gerildi diye..gel yanıma.."

    ellerimi uzattım, yüzüm nispeten nötr ifadeye gelmiş olmalı..başımı yana büktüm, kaslarımı yırtmak pahasına zorlayarak gülümsedim hafifçe, "gel" dedim..göz kırptım..

    bana karşı koyamazdı beyler..ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım, gel dediğimde gelecekti..ve şu arada yaptığı kadınlara has triplerini de bir kenara bırakırsak, kovsam da gitmezdi.

    işin tuhafı, ben de onu çağırıyordum, yani o da kendini bana alıştırmıştı bir anlamda..düşündüm de, yarın bir gün, olmaz ya, ebru harbi harbi gibtiri çekip gitse, ne yapardım?

    herhalde baştaki gibi rahat olamazdım, bu durum karşısında, çünkü ister kabul edeyim ister etmeyeyim, bu kız kendini de bana sevdirmeyi başarıyordu..alkolün bünyenizi ağır ağır sarhoş edip kendinden geçirişi gibi..o da, milim milim, an be an, yaptığı her hareket, attığı her bakış, yüzündeki her gülümseyişle beni sarhoş ediyordu..

    kalktı yanıma geldi..sıcak bedenine sarıldım, başını göğsüme yatırdım..saçlarını, yüzünü okşarken bir yandan da, muhabbet açmaya çalıştım,

    "ee sahi sen ne yaptın bugün?"
    http://fizy.com/tr#s/21vtrh

    konuşmamız nihayet normal seyrine yaklaşır, bizim ruh hallerimiz de yumuşarken, bir kez daha ebrunun sevgisinin beni ne kadar yumuşatabildiğini farkettim..

    çok, ama çok değişik bir duygu beyler..ve aynı zamanda korkutucu * * ..yani, nasıl tarif edeyim, ne ile, hangi kelimelerle betimleyeyim bilemiyorum ki..bu kızın bana duyduğu sevginin büyüklüğünden hem şeref duyuyor, hem de korkuyorum,

    kaldıramamaktan korkuyorum,

    öpüşleri, dokunuşları öyle yoğun öyle içten ki, dudakları dudaklarıma her deyişinde, sanki ilk öpüşmesini yaşayan liseli aşıklar gibi heyecanlanıyorum..ama her seferinde..kendimi bu denli sevdirecek kadar ne yaptım bilmiyorum, ama sonuçta olan oldu ve ben, çoğu insanın hayatı boyunca rastlayamacağı türden bir duygu selini, 19 yaşındaki toy bir kızın bulutlarının yağmuru altında yaşıyorum..ah be ebru..keşke bu kadar sevmeseydi beni..keşke sevdirmeseydin kendini..o zaman, olur ya, bir gün ayrılırsak, birimiz "yürümüyor" "sen daha iyilerine layıksın" ya da "sen beni hak etmiyorsun" dediğinde, en azından benim açımdan kolay olurdu..

    ama şimdi kolay olmayacak..biliyorum..ben de acı çekeceğim..kahretsin ki ben de bir şekilde ortağım artık o hisseye..hem..baksana sen! bence sen beni değil, kendini seviyorsun aslında..kendini sevdiğin için bu kadar çok seviyorsun beni,

    beni sevseydin, beni bu kadar çok sevmezdin çünkü..

    ve ben,

    ben de seni seviyorum..

    yine de git gide daha dik duruyorum öpüşlerinin karşısında, onları daha fazla hak ediyorum, ezilmiyorum artık dokuşlarının içtenliği karşısında, zira ben de öyle dokunabiliyorum artık sana..

    bir de benim bir huyum vardır, ellerimi çok kullanırım beyler..yani ellerimi kullanırım dediyse, kızların sağını solunu parmaklamıyorum aq..genelde yanakara odaklanırım ve saçlara, boyna..kadını kadın yapan, ve dokunuşlarınızda karşınızdaki sevdiğiniz biriyse, onunla cinsellik boyutundan farklı, fazlasıyla romantik bir boyut daha yaşamanızı sağlayan bölgeler..

    ebrunun yumuşak, dalgalı saçları, bebek pürüssüzlüğündeki bembeyaz yanakları ve ne çok kalın ne çok ince, biçimli, hatlı güzel boyununu, küçük tsigalkonun harekete geçmesine dahi mahal vermeyecek bir özel frekansta okşuyor, onun da çok hoşuna giden bu dokunuşlarım sayesinde, biraz da olsa onun aşkına karşılık durumu eşitliyorum..

    beyler bu arada kız arkadaşı olanlara tavsiye babında bir iki kelam etmek istiyorum,
    tamam öpüşüyor, sevişiyor hatta gibişiyor olabilirsiniz, ama arada bir, böyle içinizden geldikçe ama, kendinizi ne gaza getirerek ne de frenleyerek, kızın saçını, yüzünü gözünü okşayın, ama öyle hayvan gibi değil, kibar, sakin dokunuşlar..gibiş sokuş düşüncelerinden uzak bir biçimde, sanki tv deki heyecanlı bir yarışmaya dalmış gibi, dalıp gidin ona..kendinizi unutun..zaten bir süre sonra o da kendini unutacak..

    tıpkı çiçekler gibi, kadınlar da narin dokuşları severler, bakmayın siz keladamsdeki kel adamın öyle hoyrat davranışları karşısında zevkle inlemelerine, rol icabı onlar biliyorsunuz.

    dediğimi yaparsanız, (ama uygun bir anda yapın tabi, yoksa bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü muhabbetine dönmesin) bir takım farklı şeyler yaşayabilirsiniz ilişkinizde, hem o an için, hem de ilerleyen zamanlarınızda. çünkü her kavga ettiğinizde dahi, eğer sizi gerçekten seviyorsa, gözünü yumduğu an o sevgi dolu dokunuşlarınız gelecektir aklına, üzerinde nasıl tepindiğiniz, dudaklarını nasıl sömürdüğünüz değil..

    onu herkes yapar zaten, ama öbürünü herkes yapamaz-yapmaz..sizin bir farkınız olsun..

    yapan olursa tepkileri paylaşsın bizlerle ;)
    @2451, entry-nick güldüm amk *

    beyler son bir part daha yazıp kaçacağım, takip ettiğiniz için bir kez daha teşekkürler
    http://fizy.com/tr#s/1ahg5c

    vee, nihayetinde ertesi gün..

    ha bu arada şunu da belirteyim, bu yarak serhat eve çıktı 2. sene, o ve iki arkadaşı, neco iyi bari ev meselesinde de onlara katılmadın aq..

    daha gördüğüm anda, yine kan beynime sıçramasına rağmen, insan üstü bir çabayla kendimi frenlemeyi başardım, zira ben temiz bir iş istiyordum..öyle sınıf içi arbedeler, hır gürler hiç de faydalı olmazdı içimdeki yangına..
    Tümünü Göster
    ···
  17. 442.
    +7
    nilayın kendini acındıran ve yalvaran bakışları da devamlı beni takip halindeydi..

    ama beyler, kalbi temiz adammışım demek ki..ya da aslında kalbimle hiç alakası yok, tamamen kaderin kaosu, kanı ve göz yaşını sevmesiyle alakalı bir durum..

    çünkü bizler her zaman hayatımızla ve hayatımızdakilerle bir tür arbede halindeyizdir ve kader, yaptığı yemeğin lezzeti karşısında keyfinden parmaklarını yalayarak gülücükler dağıtan bir aşçı gibi, size yarattığı bu kaosların içinde debelenişinizi görmekten hoşlanır..

    ama onun bu özelliği bu kez benim için bir avantaj olacaktı..

    sinirden uyuyamadığım, yatakta dönüp, havayı yumruklayarak denemeler yaptığım ve kavga sonu için artistik-racona uygun kelimeler düşündüğüm gecelerden sonra, nihayet bir perşembe günü, bir şekilde serhatla tuvalette yalnız kalmayı başardııık...

    dediğim gibi, temiz iş istiyorum..bu huur çocuğu, her ne kadar yılanın önde gideni olsa da, gururuna da düşkündür, yani eğer ben bunu tek yakalayıp gibersem gidip de "tsigalko beni dövdüüüeee" diye ağlayamaz..

    peki diyeceksiniz ki, e arkadaşım ya sen dayak yersen ne olacak? hep dövücem, dalıcam diyorsun da, sen hayatın da kaç kişiyi dövdün?

    valla beyler ben gönül adamıyım, şiddetin her türlüsüne karşıyım.. hayatım boyunca, çocukluğumdaki pokemonluk zamanlarımı saymazsak böyle tekme tokat ettiğim kavga sayısı, bugün bile hala sadece bir adet. evet bir..25 senede sadece bir kere çok ağır kavga ettim, 2 sene kadar önce. detaylarına girmeyeceğim, ailevi bir mesele.

    onun haricinde de kavga diyemeyeceğimiz, ama benim ya da karşımdakinin minimum hasarlarla atlattığı yumruklaşma, itiş kakışlar filan var, misal 4. sınıfta bir çocuğun dudağını kanatmıştım, bütün kavga sadece bir yumruk sürdü, ben ilk vurunca o ağladı ve olay bitti * ilk vuran o olsa muhtemelen tam tersi durumla karşı karşıya kalacaktık.

    neyse,

    bu serhat olayını biraz ayrı tutalım istiyorum çünkü pek kavga sayılmaz;

    yüzümü yıkadığım sırada, gözlerimi araladığım anda, "o anın bu an" olduğunu anlamıştım.. aynadan, hemen arka tarafımda, pisuvara işemekte olan serhatın profilini gördüm..

    aceleyle yüzümü koluma kuruladım..

    soğuk kanlı bir şekilde gidip tuvaletin ayrık kapısını kapadım, içeriye doğru döndüm,

    o ara bu da işemiş, lavabolara doğru ilerliyor..

    bir taktan haberi yok tabi,

    ben de ona doğru ilerledim,

    pisuvarlarla lavabolara giden yolun ortasında aramızdaki mesafe son derece uygun hale gelince, içgüdüsel olarak,

    "hiş, baksana" dedim,

    ve dediğim saniye,

    lafımla arasında belki de saniyenin 10 da biri bir kadar es vererek, omzumun gerisinde, bütün vücudumu ve gücümü kullandığıma inanarak, böyle hafif yukarıdan aşağıya doğru açılı bir biçimde yumruğumu savurdum, tam gözünün altına, elmacık kemiğinin biraz üzerine "trrotk" diye oturttum..

    tamamen hazırlıksız ve dengesiz yakalanan serhat bildiğin pisuvlara uçtu, ben de savurduğum kolumun etkisiyle öne doğru bir iki adım sendeledim..ama var ya, böyle bildiğin kendimi olimpiyat rekorunu kıran ciriti atmış gibi filan hissediyorum..

    aynı zamanda elimde de korkunç bir acı var..

    serhat züt üstü oturakaldığı yerden pisuvarların yan taraflarına tutunarak adiden doğrulmaya çalıştı, karşı atağa geçecek güya..ama sen öldün babacım..sen öldün haberin yok..

    öyle aniden de fırlamaya kalkınca, bir daha dengesini kaybetti, bir daha züt üstü oturdu, sonra da boylu boyunca uzattı kendini yere..

    başın mı dönüyor?

    ben karşımda, yerde balık gibi yatmakta olan serhata bakakalmış bir vaziyette, gardım inik duruyorum.. ağzımı açtım..bir şey söylemem lazım sanki, böyle kurtlar vadisi repliklerini aratmayacak cinsten..ama bir şey diyemeden geri kapattım... aq aklıma bir şey gelmedi çünkü ben de ne tak yediğimin farkında değilim.. sonra elim, felaket acıyor lan.. serhat çakmasın durumu?..gerçi çaksa ne olur adam ağlamak üzere lan?

    önce, serhatın yerde sesli sesli soluk almaya çalışırken ekşiyen yüzüne baktım,
    sonra, az önce atmış olduğum mega punch u düşündüm..

    zaten başka ne söze ne de harekete gerek vardı..

    dönüp hızlıca tuvalette dışarıya fırladım,

    işte o anda, dünyanın bir tuvalet ve orada atılan bir yumruktan ibaret olmadığını sanki bilmiyormuşum gibi yeniden keşfettim..
    acıyan elimi diğerinin içine almış, sınıfa doğru ilerlerken beynime hücum eden düşüncelerle mücadele etmeye çalıştım, bir tanesi hepsinin arasında çok daha belirgin, adeta fosforlu bir tonla parıldamaktaydı:
    Tümünü Göster
    ···
  18. 443.
    +6
    "ne yaptım lan ben? ne yaptım??"

    tuvaletten fırlamış, sınıfa doğru gidiyorum, kafam az önce yaptığım hareketin sonuçlarının neler olabileceğini çözmeye çalışırken fanı yetersiz pc kasaları gibi uğulduyor, kasmış durumda.. elim..kırmadım inşallah..ta elmacık kemiğine nasıl denk getirebildim hay aq ya..insan çeneye yanağa filan vurur, resmen duvara yumruk atmış gibiyim, tam sınıfa giricem bir ses beni durdurdu,

    "delikanlı! kaptan!" kafamı çevirdim, anaa, bizim çatlak bedenci el etmiş bana doğru geliyor yarı gülümseyerek, durdum kapının önünde,

    "hah, seni gördüğüm iyi oldu, dekan beyin yanından geliyorum, bu sene okul çapında basket takımı seçmeleri olacak biliyorsun değil mi? haftaya perşembe, katılıyorsunuz muhakkak çocuklar! ben zaten haber yollayıp yine toplayacağım sizleri bir öğle arası dsfdsgadfsg agfdsgfsjgfgjlafg jgafglfkadgflgafdkgbmfadlgfşdsgfdşl"

    ne diyon sen hoca allahını seversen? ne seçmesi, takımı, benim kafam 1 milyon şu anda.. dediklerinin devdıbını anlamadım, başımdan savmak istiyordum, tek istediğim sırama gidip bi nefeslenmekti..kim bilir önümüzdeki 1 saat nasıl geçecekti..lan askeri inzibatlar gibi sınıftan almasınlar beni? zütüm atıyor zaten.. sesim titreyerek konuştum:

    "hocam..bu sene katılmayı düşünmüyorum ben açıkcası.."

    "nee?! olur mu öyle şey yahu? o geçen seneki takımın hepsini istiyorum bak, dersi verdik nasılsa diye sakın sallayayım demeyin * " yarı kızgın yarı babacan tavrıyla beni payladı.

    "hocam valla.. takım için sorunlar filan oldu biliyorsunuz, ben artık daha fazla takım vb. işlerine girmek istemiyorum, gene basketimi oynuyorum ben zaten kendi halimde.."

    lan, tsigalko salağı..sen ne dediğinin farkında mısın? takım için sorun morun? lan dıbına koduğumun salağı, o takım için sorunun kaynağı şu anda hala tuvalette yerde yatıyor amın oğlu?

    zaten devirdiğim çamı daha laflar ağzımdan çıkarken farkettim, cümlenin sonuna doğru sesim resmen miyavlamaya dönüştü..
    hay aq, nerden karıştırdım şimdi o meseleyi.. kendimi salak raskolnikov gibi hissediyorum anasını satayım.. iyice ateş bastı..

    hoca,

    "sorun morun olmaz, sporcusunuz hepiniz, çözeriz beraberce.. haftaya perşembe bak, bekliyorum ona göre, seni özellikle takip edicem ;)"

    eh aq..eh..aldık başımıza belayı..

    sonra birden derinden gelen bir sızlamayla düşüncelerden sıyrıldım.. elim... tabi ya! benim elim sakat olm.. seçmeye filan katılamam ben... lan az önce dezavantajım olan durum şimdi işime yaramaya başlamıştı..

    sevindiğim, hesapladığım şeylere bak.. iyice kafam karıştı belli..
    http://fizy.com/tr#s/156b7w (bunu açmadan okumayın lan bence ahahaha)

    gittim ebrunun yanına oturdum..ama dizlerim zangırdıyor... of..gibicem ne yaptım lan ben..gerizekalı herif lise mi burası? ama bunu zaten yeterince tartışmadım mı kendimle? zaten uzlaşmadım mı?..yok..ben yapmak zorunda olduğumu yaptım aksi takdirde o içimdeki sinir beni mahvederdi..boşaltmam şarttı..şimdiyse içimdeki tek duygu, korkunç bir tedirginlik... ve bu duygu da fena halde tanıdık bana,

    aslında hepimize tanıdık, öyle değil mi? ilkokulda kantin cdıbını kırdığımızda da(şut ve gol) 4. sınıfta yan sınıf öğrencisinin dudağını kanattığımda da, ya da azar işittirme katsayısı yüksek olan bilimum yaramazlık sonrasında duyduğum, hepimizin duyduğu bu his..bu duygu..etrafta herkes bir şeyler uğraşır, herkesin hayatı normal gibidir, bir şeylerden konuşurlar, ama siz, yüzünüze basan ateşin, avuçlarınızdaki soğumanın ve dizlerinizin uyuşmasının-zangırdamasının etkisi altındasınızdır..konuşulanları duymaz, baktığınız yeri görmezsiniz..aklınız aynı soru vardır "ne olucak lan şimdi?"

    biz bu duruma halk arasında kısaca "yusuf yusuf" sendromu diyoruz ve eminim ki hepiniz özellikle de ilkokulda, yaptığınız yaramazlıklar sonrasında bu sendromu yaşamışsınızdır,

    hem de verilebilecek en büyük ceza, müdür tarafından yanağınıza vurulacak bir tokat olduğu halde..

    ya şimdi?

    burası ne ilkokul ne de lise..burada müdür, ya da tokat yok..muhtemelen sınıftan da almazlar beni, zira nöbetçi öğrenci de yok..

    ne olacak lan o zaman? ne yapacaklar bana?
    dakikalar saat gibi geldi.. dıştan değil belki ama içten terliyorum aq, böyle oluk oluk, soğuk soğuk akıyor..bir huur çocuğu yüzünden hayatımı mı karartım lan yoksa?

    bendeki gerginliği, sıra arkadaşım, sevgili sevdiceğim de farketti tabi, elini sırtıma koydu,

    "tsigalko, bir sorun mu var canım?"

    "yoo, yok" bir şey yok gibisinden kafamı sallamaya çalıştım ama ayarını kaçırdım sanırım, tik gibi bir hareket oldu böyle, ani. bunun kaşlar havaya kalktı "allah allah?" der gibi..

    önümü döndüm, ellerim dizlerimin üzerinde, titremelerini bastırmaya çalışıyor, böyle hem üşüme geliyor, hem sıcak basıyor, abuk subuk durumdayım..

    neyse,

    öyle böyle derken, vakit epey geçti, hoca geldi, derse girdi..ben biraz rahatlamakla beraber, dışarıda bir yerlerde, benim kesinlikle kontrol edememekte olduğum ve lanet olsun ki tamamiyle beni ilgilendiren bir şeyler olmakta...

    bir tak anlamaksızın ders geçti, öğlen arasına giricez, ama ben sıramdan kalkmak istemiyorum, sanki sınıfın kapısından adım attığım anda jandarmalar gelip zütüreceklermiş gibi geliyor aq.. ayrıca elim de bildiğin mundar olmuş durumda.. tedirginliğim acısını biraz gölgelesede, kesin bir taklar oldu yani.. kırılmamıştır kırılsa öyle duramam her halde * * . ama bir sıkıntı var.. artık çatlak mı patlak mı her ne taksa.. orta ve yüzük parmağım şişmiş sanki biraz.. acıyor bükmeye çalışınca..

    ebru, "canım, öğlen arası oldu farkında mısın? * hadi kalk artık, sonra da ne oldu anlat.."

    "ne..ha..bir şey yok be kızım..ben gelmek istemiyorum.. yemicem bir şey.. canım istemiyor.."

    "tsigalkooo! hadi ama ya bebek misin, kalk şurdan..ne var elinde?"

    "ne..ne var, bir şey yok be.."

    ellerim dersin başından beri sıranın altında birbirine kenetli ve sabit.. bunu da gözünden kaçırmamış.. gerçi benim de bir şey saklayacak bir takatim de yoktu ya.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 444.
    +6
    ellerimi açıp gösterdim, bir şey yok gibisinden.. parmaklarıma yine bir sancı saplandı.. normalde "ahh" deyip buruşması gereken yüzüm "bak!" dedi abartılı bir neşe ve yüksek perdeden bir sesle, "bir şey yok" gülümsedim..ama joker gülümsemesi yani.. maske..

    "iyi tamam o zaman, hadi gel, dışarı çıkıyoruz.. hadisene be?"

    lan..lan ebru.. yeterince şüphe yaratmıştım.. ağır ağır kalktım yerimden.."iyi hadi.. bizim kantine gitmeyelim ama.."

    "neden ne var bizim kantinde? belli belli senin bir sıkıntın var gene.. anlatıcaksın"

    "ya kızım bir şey yok bee delirtme adamı, farklı bir yere gidelim diye dedim.. hemen nerelere çekiyorsun.."

    "tamam nereye istiyorsan oraya gideriz..ama bir şey var yani, ne ile ilgili bilmiyorum ama anlarım ben."

    dıbına koyim senin..

    sol elimi uzattım, tutuştuk, attığım her adımda diğer elim acıyor.. yanıma sabitlesem, istiklal marşı okur gibi olucam.. hazır ol pozisyonunda..

    lan bu elimi nereye soksam ben.. sallandıkça acıyor..
    http://fizy.com/tr#s/1aht1k

    o gün, ebrunun "ya bak her şeyi konuşucaktın hani?" "bir şeyin var senin?" "ne zaman anlatıcaksın?" ısrarları,

    benim elimin yavaş yavaş sızıya dönüşen ağrısı,

    üzerimdeki belli bir seviyenin altına inmeyi reddeden tedirginlik ve endişe ile geçti..

    ne dersi ne de etrafımı dinleyebildim, doğru dürüst bir şey de yemedim..lan yumruğu atan mı benim, yiyen mi benim anlamadım aq..

    hem, serhata ne oldu lan acaba? derse de gelmedi..bir daha da görmedim? ne oldu lan..ne olacak lan..lan! lan dıbına koyucam haaa!

    ebruya da en sonunda buna benzer bir sertlikle (tabi dıbına koyma tehdidi olmaksızın) kızdım, "kızım yeter ama artık bak! yok dediysek yoktur, kalbini kırdıracaksın zorla."

    bu postadan sonra bir daha sormadı..ama bariz şekilde bozuk attı çıkışa kadar..susturmayı başarmıştım ama bedeli de büyük olmuştu.

    en sonunda, bunu minibüsüne bindirmeden önce, sarılıp boynuna öpücükler kondurarak, yorgun bir fısıltıyla,

    "canım..çok kötü hissediyorum şu an..toparlar toparlamaz anlatacağım" dedim. yüzüne yapay bir acıyla baktım, buruk bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma "bak değişik bir sorun var, anlayış göster" der gibi.
    konuşma gereği duymadan, gözlerini kırptı, tamam dercesine, gülümseyip bu kez ona sarıldı, "tamam, ne zaman anlatırsan dinlerim, yanındayım" demekti bu da.

    aramızdaki soğukluğu kaldırdığıma inanmış bir vaziyette onu yolcu ettim..

    peki acaba ben şimdi bu kafayla yurdun yolunu bulabilecek miydim?
    haftanın son günü geldi. dün gece zor uyudum aq..elimin acısı bir yandan, kafamın karışıklığı bir yandan..bu olay böyle kapanmazdı biliyorum.. eğer disiplin tarzı bir soruşturma olmayacaksa bile, serhat kendi yöntemiyle intikam almayı deneyebilirdi.. neyse ki benim o tarz korkularım yok, sakin, barışçıl bir adamım ama eğer tepemin tası atarsa mermiye kafa atarım, kimseden de korkum olmaz..

    tabi bunda laz oğlu olmamın ve sülalenin %90 ının silahlı ve belalı ( :p) olmasının da etkisi olsa gerek.

    bende de büyük amcamın (dedemin kardeşi) üniversiteden mezuniyetime hediye olarak verdiği 9mm lik smith&wesson marka bir ruhsatlı tabanca mevcuttur, aldığım ilk gün haricinde bir kere daha kutusunda çıkarmışlığım yoktur aq..ne işim olur benim silahla.. adettendir diye kabul ettik işte.. görende polis akademisinden mezun oldu sanacak *

    her neyse.. öncesindeyse o gün akşam okuldan dönünce elimin acısı artınca farklı bir bahane uydurup (basketbol.avi) yurt yöneticisine haber verdim, buz muz ilaç bandaj, ne tak varsa bir el atalım aq, parmaklar kelem dolması gibi oldu..
    özel yurdun faydaları işte, adam beni alıp acile zütürdü lan, elime baktılar bilmem ne..röntgen için daha erken gelmek gerekiyor tabi, ertesi gün tekrar gidicez, şimdilik züte bir iğne yedim ağrı kesici babında, başka da pek bir şey yapmadılar.

    cuma günü ise, üzerimdeki tedirginlik biraz azalmış vaziyette okula vardım. bugün alttan dersim var.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 445.
    +10
    benim için sıradan, hatta aslına bakarsınız üzerimdeki tedirginliklerden ve yediğim halttan ötürü kötü başlayan bu günün, hayatımın değişmesinde çok önemli bir basamak olacağını elbette bilemezdim..

    binlik dediğimiz kavram, aslında biraz teknik ve tıbbi olarak ele alacak olursak, kendine güveni yüksek, kadınların dilinden anlayan, bazı hormonları filan biraz daha fazla ya da farklı salgılanan, çekici ve ayartıcı erkek demek gibi bir şey oluyor. bir nevi huylarımızın, fiziksel görünüşümüzün, biyolojik özelliklerimizin ve az miktarda da çevremizin etkisi, bizim ne kadar bin olduğumuz konusunda belirleyici faktör oluyor.

    o nedenle ki, "bin olunmaz, bin doğulur" lafı büyük ölçüde doğru, keza bu kategoride yer alma şerefi*, genelde doğuştan, genlerle sahip olunabilecek, allah vergisi bir durum. çevre, sizde bulunan bu özelliği ya biraz törpülüyor, ya da sivriltiyor, artık nasıl denk gelirseniz.

    ama sonuç olarak, binseniz, binsinizdir. yani kalemseniz, kalemsinizdir, sizi açacak bir kalemtıraş bulamadıysanız, ucunuz biraz kalındır evet, ama bu sizin kalem olduğunuz gerçeğini değiştirmez, eğer sizi sivriltecek bir kalemtıraş bulduysanız, zaten başka da söze gerek kalmaz.

    bu kalemtıraş = çevre, aile.

    kantine gidip birazdan gireceğim ders öncesi zaman geçirmeye başladım.. hımm..yeni bir sınıf, yeni insanlar.. eğer sap olsaydım aynı zamanda yeni kızlar..ama aynı ders.. dıbına koyim mustafa hocam.. kusura bakmayın ama koyim yani.. neyse..her şeyde bir hayır vardır.. vardı da..

    neyse ki bu alttan kalma mevzusu kendi derslerimi almama engel olmadı, 8 saat kredimiz varmış, ben sadece 4 ünü kullanıyor olacağım.

    bir yandan bu ders meselelerini düşünürken, bir yandan da, biraz sonra gireceğim ve kendilerinden 1 sene daha tecrübeli (hem de ne tecrübeler aq..) olduğum insan topluluğunun arasına uyum sağlayıp sağlayamayacağımı düşünüyorum. gerçi sağlasam ne olur, sağlamasam ne olur aq, haftada 4 saat, o da zorunlu değil yani, bakmayın ben dersi geçebileyim diye gidiyorum, yoksa bir kaç saat daha fazladan uyumak da benim elimde..ama yine de bu yeni (hem bana, hem de birbirlerine yeni) ortamın benim için güzel başlangıçlar yapılabilecek bir yer olabileceğine inanıyorum.

    tamam bu dönem 1 dersim kalmış olabilir, ama 2. dönemde de 2 tane var ve ilerleyen yıllarda da ne olacağını kimse bilemez..o yüzden alt sınıflarla, özellikle de bir alt sınıfınızla aranızı iyi tutmanız lazım. not, quiz haberleri, ödev haberleri vb. açısından yani..

    ben de geçen senenin ardında zaten üzerimden ölü toprağını atıp cool ve muhabbetli çocuk havasına girdiğim için, onlarla kaynaşmam zor olmayacak diye düşünüyorum.

    boş boş oturmak istemedim, gittim, çikolata almak için küçük kantin kuyruğuna girdim.. çikolataya bayılırım. o ara dalgın dalgın etrafı seyrederken bir iki kişi önümdeki çocuğu birine benzettim gibi geldi.. allah allah.. neyse bu aldı, yanımdan geçerken o da bana baktı şöyle bir, ben de baktım bir daha.. kesin tanıyorum tamam..o da tanıyor hatta da, nerden?

    çikolatamı aldım tekrar masaya dönüyorum düşüne düşüne..hay allah ya..bu elemanı nerden gözüm ısırıyor beni?
    kafamı şöyle bir çevirdim, baktım masanın birinde iki tane hatunla oturuyor bu, bir kaç saniye inceledim, bu da baktı bir an..

    hatırladım muallakler.. bizim liseden bu çocuk tamam.. hatta adıda alper miydi, alperen miydi.. alperdi galiba..her neyse..vay amk, o da mı burayı kazanmış? bizim kantinde olduğuna göre, mühendislik ama hangisi acaba..

    çocuk bizim bir alt dönemimizdendi, yani biz 11 ken bu 10 sınıftaydı, az çok muhabbetim vardı, zaten herkesle selamlaşırdım hemen hemen, bununla da bir kaç kere aynı ortamda kelam etmişliğimiz var.
    neyse ben böyle düşünürken bu ve yanındaki kızlar masadan kalktılar gidiyorlar, sonra kantin kapısının önünde bu kızlara bir şey söyledi, onlar gittiler, baktım eleman bana doğru geliyor,

    emin olamayan bir yüz ifadesi ve gülümsemeyle, "selam, ben bir şey sorucam size ama?" dedi,

    "gazi anadolu?" dedim ben de karşılık olarak,

    "aynen ya aynen * " parmak şıklattı, "tsigalkoydu değil mi?"

    güldüm, "alper-en?"

    "alper * "

    "hah alper, ya ben de diyorum nerden tanıyorum * hayırlı olsun, bu sene yenisin demi?"

    "evet, bu sene girdim zaten sınava"

    "doğru bir alt sınıftaydın sen, otursana"

    "birazdan ders başlayacak ama.. neyse * "

    "hangi bölüm?"

    "xxxxxx"

    "hadi ya? e ben de, hatta birazdan dersim var sizinle * "

    "ooo, meslektaşız desene, alttan ders gibi bir şey mi?"

    "aynen ya, kaldık geçen sene.. birazdan çıkarız sınıfa, mustafa hoca genelde 10 dakika rötarlı gelir zaten * "

    "hım anladım * nasıl zor mu abi ya?"

    "ya, çok da zor değil aslında ama.. çalışmadık..ilk senenin incinlığı işte..bir de başka meseleler filan ;)"

    "hea anladım * bakalım biz napıcaz, sen tecrübelisindir ya elimizden tutarsın"

    "eyvallah, ayarlarız ya not mot ;)"

    bu şekilde 3-5 dakika daha konuştuktan sonra, eski okulumdan tanıdığım, yeni okulumdansa arkadaşım statüsüne yükselme potansiyeli olan alper le sınıfa doğru ilerlemeye başladık..

    iyi çocuktu buda hatırlıyorum, ortamcı takılırdı ama vitaminsizdi biraz, eh son sene biraz büyümüş, sevimli bir tip, babyface derler ya (hani şu geçen sene benim de az çok olduğum tür) öyle bir çocuk.

    eh iyi ya, sonuçta tanıdığım eleman, bunların arasına karışırım, uyum süreci kısalır, iyi oldu bu..kontağı erken sağladım.

    muhtemelen o da benzer şeyleri düşünüyordur, ne de olsa üst sınıfım, not mot, bilgi, tecrübe, tavsiye açısından benden faydalanabilir,

    ortam olarak da benden faydalanabileceğini düşünüyor olabilir, nede olsa üst sınıfım, kaldı ki dediğim gibi, bu çocuk o tarz şeyleri seviyordu hatırladığım kadarıyla, ortam delisi denemez de (serhat yavşağı gibi değil) hani düğünün "kamberi" diyebiliriz *
    Tümünü Göster
    ···