/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 301.
    +3
    sarhoştum be beyler... çok ama çok sarhoştum...
    http://fizy.com/tr#s/1ajf3i
    gece sona ermişti, hediyelerimi aldıktan sonra girdiğim o şok halinin etkisinden hala
    kurtulamamıştım..
    mekandan çıktık, mine kolumda, omuz omuza yürüyoruz..
    aşıklar yoluna girdik, benim bir elimde hediye kutusunun olduğu poşet, bir elim onun
    kolunda..leyla gibi, resmen onun zütürdüğü yere gidiyor ayaklarım, benim beynim devre dışı..
    epey yürüdük..
    yoldan saptık..gecenin içinde kaybolmaya başlamıştık..
    daha önce girmediğim sokaklara girmiş..daha önce görmediğim yolları görmüştüm..zaman,
    mekan mevhumları kaybolmuştu benim için.
    boş sokağın birinde epey ilerledikten sonra, nihayet konuştu,
    "teşekkür ederim her şey için..harika bir geceydi.."yanağıma bir öpücük kondurdu..iyice sokuldu
    boynuma..
    ben de teşekkür etmek isterdim ama aklıma minnetimi tanımlayacak değil cümle, kelime,..hece
    bile gelmedi.
    ona doğru döndüm, kolundaki kolumu beline dolayıp kendime doğru iyice yaklaştırdım..şimdi
    burun burunaydık..
    gözlerinin mavisi, görüp görebildiğim tüm açılarımı kaplarken, en ufak bir itiraz duymadım
    dudaklarından..iyice yaklaştım..dudağının kenarından küçük bir öpücük aldım..sonra bir daha...
    bir daha... ve her defasında yasaklı bölgelere birer milim daha yaklaşarak..
    sonra hafifçe uzaklaştım yüzünden..elimdeki poşeti usulca yere saldım..ahşap, asfalta değince
    tok bir ses çıkardı..boşalan kolumla yanağına uzandım... güzel yüzünü inceledim öyle..bir-iki
    saniye..gözlerinde gördüğüm ifade beni memnun etti, artık bazı şeyleri aşmanın vakti gelmiş
    miydi?
    o karanlık ve boş sokağın orta yerinde,ellerimiz birbirinin belinde, yüzünde, omuzunda olduğu bir
    halde..dudaklarım, dudaklarına yaklaşırken fısıldadım.."seni seviyorum"...
    ···
  2. 302.
    +3
    takip eden panpalarıma iyi geceler *
    yarın görüşmemiz biraz zor ama fırsatım olduğu takdirde muhakkak 2-3 part atarım diye
    umuyorum.
    iyi geceler arkadaşlar,
    10 dakikaya başlıyorum, ancak dediğim gibi bu akşam en fazla 2-3 part atabileceğim, haftasonu
    geliyor, acısını çıkarırız her türlü *
    http://fizy.com/tr#s/1ajgi7
    ..o kadar yakındım ki şimdi ona, sadece bedenen değil, ruhen de en yakın olduğumuz andı bu
    ilişkimizde..soluk alış verişlerinin hızlandığını farkettim, sıcak nefesini, dudaklarımın üzerinde
    hissettim..hani sıcak bir yaz günü, klimalı bir bakkal dükkanına, kapının açılmasıyla dolan o ani
    yel gibi..sıcak..huzur verici bir sıcak..
    biz, vücudumuz tamamen birbirine bitişik, dudaklarımızın arasında sadece milimler olduğu bir
    vaziyette, o boş sokakta, belki de o an dünyanın tüm çiftlerinden daha masum, daha savunmasız,
    daha menfaatsiz, daha hesapsız,..sunmak üzereydik birbirimize bir başka boyutta daha
    sevgimizi..
    dudaklarımı onunkilerin üzerine kapadım..itiraz etmedi, tereddüt dahi etmemişti zaten ama, iştirak
    da etmedi önce,
    sakindim, çünkü bu kızı cinsel ve içgüdüsel hislerin gölgesinden çok ama çok uzakta
    öpüyordum..insan, birini çok sevince artık böyle, nasıl diyeyim, yemek ister ya resmen, misal
    küçük kardeşlerinizi, pamuk babaannelerinizi, o kadar çok seversiniz ki, o elmacık yanaklarından
    ısırmak gelir içinizden, ancak öyle ifade edebilirsiniz sanarsınız içinizdeki yoğun duygu selini..
    işte ben de öyle öptüm onu, dudaklarım dudaklarının üzerinde, öylece durdum bir kaç saniye,
    sonra biraz daha ileri gittim, o baldan, şekerden tatlı alt dudağı, şimdi benim iki dudağımın
    arasındaydı..reaksiyon gösterdi, beni saran elleri daha da sıkıldı belimde, omzumda, dudakları
    kıpırdadı, şimdi benden bir kaşık balı da o çalmıştı ağzına..o kadar yavaş, o kadar ürkek ve o
    kadar temkinli davranıyordum ki, sanki onlarca katlı iskambilden bir kulenin çatısını tamamlıyor
    gibi..hassas..narin..nefesimi tutmuş bir halde
    ···
  3. 303.
    +2
    öyle kaldık biraz,
    sonra ben, usulca çektim dudaklarımı, çok yavaş, o kadar yavaş ayrıldı ki birbirinde, bir türlü
    vedalaşamayan sevgililerin ellerinin ayrılışı gibi, bebeğin ağzından alınan emzik gibi.. dudaklarımı,
    dudaklarından kurtardım..ama tatlı bir inatla.. sanki hem bırakıyor, hem de bırakmak istemiyormuş
    gibi.. tutkalından ayrılan bir kağıt parçası gibi... gibi.. gibi işte...
    yüzüne baktım, gözleri eğikti.. yüzünde pek çok duyguların karışımından bir ifade..az önce
    ballandığım dudaklarında küçük bir gülümseme..
    sonra o da kaldırdı gözlerini, tekrar göz göze geldik.. sessiz gecemizin fonu deliler gibi çırpınan
    yüreğinin ritimleri olmuştu artık.. kendi göğsüme bitişik göğsünün altındaki kıpırtıyı, sanki
    benimmişçesine sahiplendim, ortak oldum heyecanına..
    gözlerimiz kararlılılaştı, anlaştı..bir kez daha birbirimize doğru eğilirken başlarımız, ellerimiz de
    omuzlardan, boyunlara kayıvermişti sihirli bir şekilde.. şahsen ben, hiç hareket ettirdiğimi bile
    hatırlamıyorum, kendiliğinden olmuştu sanki..
    bu kez çok daha ihtiyatsız bir araya gelmişti, birbirine bir kaç saniye evvelinden aşina dudaklar..
    ben, bu sefer tutkuyla öptüm onu.. yanlış olmasın, gene öyle naif, öyle kırılgan, hassas bir
    şekilde..ama artık korkmayarak,
    ve o,
    karşılık verdi bu kez,
    her türlü içgüdüden ve kolpalıktan uzak, birbirimize, birbirimizin en değerli özünden armağan
    ederken, başka hiç bir şey düşünmeye gerek duymadı beynim.. bomboş..ve sadece o ana
    odaklı..o anın duygularını, mümkün olduğunda katkısız ve saf bir biçimde kaydetmeye hazır. size
    bu satırları yazdığım şekilde..
    ···
  4. 304.
    +1
    o şekilde ne kadar öpüştük bilmiyorum, ama ben artık omurgamda, belimden başlayıp boynuma
    değin uzanan o tatlı karıncalanma hissini iyiden iyiye hissetmeye başlamıştım, daha önceki
    öpüşmelerimden epey farklıydı, zira,
    sadece karşısındaki sömürmeye odaklanmış dudakların yerini, karşısındakiyle uyumlu, adeta
    onunla dans eden dudaklar almıştı,
    normalde göğüsleri, kalçaları ya da bacak arasını avuçlaması gereken ellerin yerine, bir güvercin
    tutuyormuşçasına narin, ama güvenceli bir şekilde boyna dolamış eller vardı,
    ereksiyon olmadım..
    karşımdaki dişi inlemedi, kendini kaybetmiş numarası yapmadı..
    diyorum ya, farklıydı beyler..çok ama çok farklıydı..
    siz hiç sevdiğiniz, ama öyle çikolatalı gofret sever gibi değil, adam gibi sevdiğiniz biriyle
    öpüştünüz mü? hah..işte o zaman beni anlıyorsunuz demektir..anlayamayanların da en kısa
    zamanda anlayabilmesini dilerim, çünkü her insan evladı bu duyguları yaşamalı, yaşatmalı bence,
    insan olduğu için yapmalı bunu, sokaktaki köpekten, çiftlikteki attan, inekten farkı olduğu için
    yapmalı..yaşamalı..çünkü biz, sadece zevk ve üreme için ciks yapan bir organizmadan çok ama
    çok daha fazlasıyız..biz bunu hak ediyoruz..
    dudaklarımız bir kez daha ayrıldı, olayı başlatan olarak, bitiren de yine ben olmayı seçmiştim,
    çünkü her ne kadar artık duygularım köpürüp taşmakta olsalarda, karşımdaki, bazı sınırları olan
    insana da saygı duymalıydım..çünkü seviyordum, sevginin büyük bölümü de bu karşılıklı anlayış
    ve saygıdan temellenmekteydi zira..
    yüzünden yüzümü uzaklaştırıp, onu tekrar incelemeye başladım,
    ilk öpüşmemizin etkisini merak etmiştim ne yalan söyleyeyim..
    http://fizy.com/tr#s/1ai0hb
    ..ben de o duygusal anaforun içinde çıktığım anda, ilk farkettiğim şey inanılmaz biçimde
    gümbürdeyen kalbi oldu..kendi kaburgasının üzerini geçtim, artık neredeyse benimkini üzerinde
    hissediliyordu..bense tam tersi ulan..hiç atmıyor neredeyse,
    heyecandan, birimizin ki coşmuş, birimizin ki de durmuştu herhalde *
    ···
  5. 305.
    +5
    yüzünü inceledim, çok heyecanlıydı beyler.. edebiyat kasmayacağım, bildiğiniz heyecan işte..o
    günlük hayatta defalarca cümlelerimiz içinde kullandığımız kelimenin, yüze vurmuş hali,
    resmolunmuş hali..
    soluk soluğa "şuraya oturalım.." dedi, yolu yanındaki sitenin bahçe duvarını gösterip, geçtik,
    oturduk... bu hala kendini toparlamaya çalışıyor, açıkçası ben de biraz tırstım, çünkü tamam, iyi
    tanıyoruz birbirimizi, epey şeyden bahsettik de, genelde iyi şeylerden konuştuğumuz için
    birbirimizin kronik hastalığı vb. var mı yok mu bilmiyoruz.. içimden dedim "oha lan kızın kalbi filan
    mı var yoksa?"
    herhalde bir çiftin başına gelebilecek en tuhaf ve talihsiz şeylerden biri olurdu olası bir fenalaşma
    vb.
    yarı şaka yarı ciddi sordum,
    "canım? iyisin demi?"
    güldü.. gene aklımdan geçenleri okumuştu anlaşılan.. biraz da saflığıma güldü yani, "iyiyim.. iyiyim,
    kalbim filan yok.. yani şu ana kadar yoktu" gülüşmeye başladık.. elimi aldı, göğsünün üzerine
    zütürdü, bu kez de avcumla hissettim bu yaramaz ve zıpır şeyi *
    sonra o da avcunu benim kalbimin üzerine koydu.."solda demi senin ki de? yanlış olmasın?" gene
    salak salak gülmeye başladık, hani böyle ayıp, ya da hafif rezil olabilitesi olan şeyler yaptıktan
    sonra insan sinirleri bozulup salak salak kıkırdar ya, aynı o hesap.. benim çocukluğumda "değerli"
    diye bir köpek vardı, çizgi film..aha işte ben aynı öyle gülüyorum o ara (hııı hıı hııı * ).
    ···
  6. 306.
    +1
    neyse bu benimkiyle ilgili durgunluğu espiri konusu yapınca bende,
    "senin ki ikimiz için de atıyor zaten bu gece" deyip zaten utanmış olan sevdiceğimi iyice
    utandırdım..önüne döndü, manalı manalı gülüyor,
    sonra,
    ikimizin birden bu kez sonu 3. bir öpüşmeyle bitecek olan o geceki son kopuşumuza neden olan
    şeyi ona gösterdim,
    "mine... yavrum ya ilk öpüşmemizi türbe önünde yapmışız güzelim? amma mübarek adamım
    haa"
    harbiden de bizim oturduğumuz duvarın karşında, mini bir türbe ve minaresiz bir cami var,
    dışarda bir kaç mezar taşı..lan iyi çarpılmamışız *
    bu baktı, "aa sahiden.." sonra da yine gülmeye başladık dediğim gibi, ve bir kez daha, bu kez
    biraz daha uzun öpüştük oturduğumuz yerde,
    sevmiştik dudaklarımızın tadını..birbirlerine olan tandansını..dansını..
    sonra ayağa kalktık nihayet,
    ben sağa sola bakındım biraz..lan sanki bir şey farkedecek, gören olduysa, göreceğini görmüştür
    zaten..daha ne bakınıyon..
    sonra el ele tutuştuk, kırmızı başlıklı kızın sepetini sallaması misali, biz de birleşik ellerimizi
    sallaya sallaya, bir kez daha gecenin içinde kaybolduk..
    http://fizy.com/tr#s/124wmq
    kader, ne zaman saldıracağı belli olmayan,asla uyumayan bir düşman gibidir..ve çoğu kez siper
    dışında yakalar sizi..
    ···
  7. 307.
    +2
    biraz ileri sarıp, perşembe gününü anlatmak istiyorum, zira bu duygusal yakınlaşmadan sonra
    geçen ilk 2-3 günü anlatmaya kalkarsam burada mini boyutta ve son derece cıvık bir aşk romanı
    çıkabilir.. öyle ki, böyle sivilceli, 7 numara gözlüklü ergen kızlar bile okurken zorlanırlar o duygusal
    yapışkanlıktan ötürü..
    neyse, ne diyordum,
    perşembe günü,
    mine nin dersi o akşam erken bittiği için buluşmaya karar vermiştik yine,
    zaten hemen her gün buluşuyoruz,
    o gün de bunun dersinin bitmesini bekledim okulda, 1 saat filan anca sürmüştür zaten, geldi,
    çıktık, bizim mekana gidiyoruz.
    neyse mekana vardık, bir baktım, benim uğurlu masam dolu... (şu ilk oturduğumuz filan hani)
    pff.. şimdi sevgilinle geldin mi, o masaya oturacaksın yani arkadaş, hele ki bir de bu derece
    yakınlaşmışken..
    bu küçük aksiliği sineyi çekip karşılıklı oturmuş agalı magalı konuşan iki sap gerizekalı liseliyi
    (sözüm meclisten dışarı) orada bırakıp, daha iç taraftaki bölüme geçtik,
    oturduk, karşılıklı oturduk çünkü arka bölümde 2-3 masa daha dolu.. çoğu da arkadaş grubu, biz
    de öyle milletin gözü önünde görmemişler gibi sevişelim istemedik yani *
    gene klagib, pek çok şeyden konuşabildiğimiz ve konuştuğumuz her şeyden de zevk aldığımız,
    konuları çılgınca dallandırıp budaklandırdığımız bir akşam, bu karşımda gülüyorr, konuşuyorr,
    ama böyle cıvıl cıvıl, neredeyse cik cik leyecek, e ben çok mutluyum tabi.. düşünüyorum da, yahu
    ne bozabilir ki benim mutluluğumu? insan daha ne kadar mutlu olabilir? bizi ne ayırabilir lan?
    bizden daha uyumlu kim olabilir?
    ···
  8. 308.
    +2
    düşünüyor..ve hayatla inceden inceden dalga geçiyorum.."hahaha..mutluyum olum ben..mutluyuz
    biz, var mı lan?! var mı aq?!"
    ama büyük konuşmamak gerekir..diyorum ya..kader asla uyumaz..ve siz tam dalmışken saldırır..
    arka bölüme açılan koridorun ağzına, yani kafenin dışına doğru bakan sandalye de ben
    oturuyorum, koridoru bizim bölüme bağlayan kemervari dizayn edilmiş geçiti görebilen
    benim..mine odanın içine bakacak şekilde oturuyor,
    neyse biz böyle cıvıl cıvıl ötüşürken kafenin elemanı gelip birilerine masa ayarlamaya başladı,
    "sizi böyle alayım isterseniz? burada boş var?"
    "tamam" dedi birileri..sesleri tanıdık geldi..ve işte o an, benim için zamanın ve canlı cansız her
    şeyin sabitlendiği o saniyede, bölme girişinde o yüzler göründü..oldukça tanıdık..
    tanıdığıma lanet ettiğim yüzler...
    gecenin son partını yazıyorum arkadaşlar, bu seferlik böyle olsun,
    biraz uzun tutacağım bakalım
    http://fizy.com/tr#s/1a5gkn
    ozan ve ayşen, girişte durmuş, içeride elemanın onlar için hazırladığı masayı tartıyorlardı..
    benim mekanımda..benim kafemde..benim saatlerimde..ne işi vardı bu şerefsizlerin?
    size söylemiştim beyler..yüzüm..lanet yüzüm ve onun, ruh halimi ortaya yansıtmaktaki karanlık
    hüneri..kim bilir gene ne şekle girmişti..
    mine, hafifçe arkasına dönüp, benim bir-iki saniyeliğine de olsa bakakaldığım ve ağzımı yüzümü
    kaydıran sahneye bakma gereği hissetti doğal olarak..ben toparlamaya çalışmıştım ama nafile
    tabi..
    sonra o da döndü önüne..tam ayşen-ozan yanımızdan geçer ve benim hafif arka sağ
    çaprazımdaki masaya otururken..
    beyler..
    çok..çok tuhaftı yahu..yani..nasıl oluyor da hala..ve hala..sadece onu görmek bile beni bu kadar
    dağıtabiliyordu? nasıl becerebiliyordu beni her şekilde mutsuz etmeyi? nasıl başarıyordu iç
    dünyamı altüst hale getirmeyi?
    ···
  9. 309.
    +3
    mine, gözlerindeki -az önce fener gibi parlayan- ışık sönmüş, yüzü düşmüş bir halde dönmüştü
    bana.. sözde hala gülümsüyordu ama, buz gibi, soğuk..bir infazcının gözlerindekine benzer
    duygusuz bir gülümseme..
    bana sormasını bekledim..-hatta içimden yalvardım- "kim bunlar tsigalko?"
    diye.. sormadı..sorsaydı ya? sallasaydım ben de..geçiştiriverseydim.. espiri konusu yapsaydım..
    ama sormadı..
    eh..belli ki zaten biliyordu... yüzündeki ifade de aksini iddia eder gibi değildi zaten..
    az önce ne hakkında konuşuyorduk bilmiyorum..ama her neyse bir an da sönüvermişti..ben,
    konuşmaya çalıştım ama, beceremedim..o hala soğuk soğuk gülümsüyor bana.. dudakları
    incelmiş.. gözleri boş ve donuk bakıyor..
    bitmek bilmeyen bir an..geçmek bilmeyen saniyeler... yine beynimi okuyordu... eminim..
    sonra aniden, durumu kurtarma adına kullanılabilecek bir mucize oldu.. aramın iyi olduğu eleman
    gelip, "dostum, senin yer boşaldı, istersen oraya alabilirim sizi?" dedi..
    oh..
    oh..
    "tabi tabi geçelim" dedim, resmen balıklama uçarak.. mineye onaylatmayı bile
    unutuvermiştim.. genelde ben en ufak şeylerde bile nezaketen onun okeyini de alırdım, zaten hiç
    itiraz ettiği olmamıştı ama diyorum ya, yine de sorardım.. tsigalko sorardı..
    apar topar kalkıp, masamıza doğru ilerlerken, beynimin tüm blokesine ve itirazına rağmen, adeta
    refleks olarak dönüp arkama baktım, yine sadece 1 saniyeliğine..
    ozan leoparlar misali ayşeni boynundan yakalamış, kız da gözlerini hafifçe kısmış, tam bir vahşi
    doğa belgeseli..
    ve tabi bu bakışım da mine tarafından farkedilmişti..
    ben allak bullak, ne düşüneceğimi, ne düşünmem gerektiğini şaşırmış bir halde yeni masamıza
    oturmuş, onun yerleşmesini bekliyordum.
    ···
  10. 310.
    +3 -1
    nihayetinde yine göz göze kalabildik, ve bu kez, o malum masanın da atfosferinden mütevelli, baş
    başa gibiydik,
    o, bir gram bile değiştirmediği o soğuk-gülümser yüz ifadesiyle beni süzmeye devam ederken,
    ben baktım olacak gibi değil, salağa yatmaya karar verdim;
    "hayatım? bir sorun mu var?"
    bakmayı sürdürdü..
    "minecim?..bir..so.."
    "ben de aynısını sana soracaktım canım" dedi buz gibi..
    "yı..yo... neden?"
    "bilmem? sorun yaşıyor gibi görünen sendin" gülümsedi..bir pgibopat gülümsemesi..bir cellat
    gülümsemesi..az sonra ruhumu parçalarına ayıracak, baltasını bileyen bir cellat..
    daha fazla salağa yatamazdım, çünkü durumu toparlamak şöyle dursun kötüleştirmişti.. harbi
    adamı oynamaya karar verdim;
    "evet.. şey, görmekten pek hoşnut olmadığım yüzler gördüm doğrudur" dedim, sıkkın sıkkın..
    "hımm.."
    "ondan yani, biraz etkilenmiş olabilir, yoksa bir sorun yok bende yani... sen de yok değil m... "
    "ama etkilenmemen gerekirdi"
    sesi normalden bir perde yüksek çıkmıştı..
    "ne..nas"
    "etkilenmemen gerekirdi!"
    züt gibi kalmıştım.. sırtım terden yapış yapış olmuştu..tam bir şeyler gevelemek umuduyla ağzımı
    açıyordum ki yine konuştu,
    "onca şeyden sonra.. yaşadığımız onca şeyden sonra.. senin için yaptıklarımdan sonra...
    etkilenmemen lazdımdı tsigalko???
    bu sefer bariz şekilde yüksek sesle konuşuyordu.. yerimde sinip göz ucuyla etrafa bakındım.. yakın
    masalarda, insanlar kesin duymuştu
    acaba ayşen duymuş muydu?
    ayşen?
    hala ayşen diyorum?
    hala ayşen diyorsun tsigalko? farkın mısın? kendin de misin? kendimde miyim?
    ben üzerime hücum etmiş karanlık düşüncelerle boğuşurken, mine tekrar saldırdı,
    "hala bu kadar etkileyebiliyor seni öyle mi? her şeye rağmen?"
    ···
  11. 311.
    +4
    bu sefer biraz silkindim,
    "mine..bak, etkilemesi önemli değil, benim ne düşündüğüm önemli..ben, kötü duygular taşıyorum
    artık onlara karşı anladın mı? duygusal ve duygularının etkisi uzun süreçli biriyim biliyorsun...
    bunun senin işine gelmesi gerekir.."
    "öyle mi? bu işin iyisi kötüsü olmaz, hiç bir şey düşünmüyor olmalısın, hiç bir şey düşünmüyor
    olmalıydı!" deyip masada iyice dikleşti, bana doğru yaklaşmıştı karşıdan..
    "öyle.. çünkü..çünkü,ben seni seviyorum ve, yani bu ..bu güçlü duygusallığım da onun teminatı
    gibi... "
    saçmalamaya başlamıştım farkındaysanız..
    iyice masaya abanıp yüzüme yaklaştı, bu kez bağırarak,
    "lütfediyorsun canım benim.. unutamıyorum demiyorsun da , lütfediyorsun.. sağol ya..çok sağol"
    dedi..son "sağol"u bütün kafenin duyduğuna eminim..
    ayşenler de kesin duymuştu... *
    ben bu son çıkışının ardından, zaten kopkoyu olan ruhumun da etkisiyle, yine o yüzümü nasıl bir
    şekle sokup "mine, kendine gel" diye serinkanlı ve tehditkar şekilde tısladıysam artık, kız aniden
    olduğu yere sinip yüzüne "iyi..iyi.. öyle mi? öyle olsun" tarzı bir bakış yerleştirdi,
    ben dişlerimin arasından,
    "ne yapayım yani?" dedim yine düşük sayılabilecek bir ses tonuyla.."ne yapayım?..seni seviyorum
    diyorum? senden başkasını düşünmüyorum diyorum, ama belli ki bu nefret de bir şekilde, bir süre
    içimde kalmaya devam edecek..ne yapayım daha? ben ne yapayım?"
    diye saydırdım,
    "senin bir şey yapmana gerek yok" dedi.. masadan kalktı.."zahmet etme,ben yaparım"
    ok gibi fırladı, tam yanımdan geçerken son anda kolunu yakaladım,
    "kızım, ne yaptığının farkında mısın sen?
    zorladı,
    "mine, otur şuraya, herkes bize bakıyor"
    "bırak kolumu.. bırak yoksa bağırıcam daha beter rezil olucaz.. bırak!"
    ···
  12. 312.
    +2
    bırakmak zorunda kaldım..bu geniş adımlarla uçarcasına kafenin girişine doğru seyirtirken, ben
    tamamen donakalmış bir vaziyette arkadasından onu seyrediyordum.. çıkışa gelip kapıyı açmak
    için yanlamasına döndüğünde ekşimiş, ağlamak üzere olan yüzünü hayal meyal gördüm..
    önüme döndüm..
    beyler o an,
    yer yer yarılsaydı da,
    ben içine girseydim işte..
    batsaydım kalsaydım oraya...
    bir daha çıkmayacasına..
    yüzüm, gözüm boynum.. alev alev.. kafamdan aşağıya kızgın yağlar, kaynar sular akıyor.. midem
    bulanıyor... boynum başımı taşımıyor.. masaya yığıldım yığılacağım..
    öyle bir kaç dakika kaldım..
    neden sonra kafedeki aramın iyi olduğu çocuk geldi,
    "dostum, iyisin değil mi? yapabileceğim bir şey var mı şu an için?" dedi, elini omzuma koyup,
    oha aq..onlar bile olayın farkındaydı..bir daha yüzün tutarsa gel bu mekana işte..
    "yok..yok abi sağol.." dedim zorlukla.."hesabı... alayım ben.."
    "tamam bu gün gerek yok" dedi,
    "yok abi, olmaz öyle.." lan sanki yeterince utanmadık, bir de sen utandırıyorsun,
    "yok yok, bana yazdırıcam ben, tamam halloldu o iş..sen çık git şimdi peşinden hemen.. daha ilk
    çıktığı an gitmen lazımdı be abisi.."
    öyle mi yapmam gerekirdi?
    beyler
    ···
  13. 313.
    +4
    süklüm püklüm yerimden kalktım, elemana teşekkürümsü bir şeyler söyledim.. sırtımı
    sıvazladı..vay aq..içtiğim çaylara ödediğim kazık hesaplar helal olsun lan.. delikanlı, delikanlıyı bu
    günde bulur işte.. hesap mesap değil mesele beyler biliyorsunuz, mesele, orada günlüğü bilmem
    kaç liraya çalışan bir elemanın bana yapmış olduğu manevi bir hareket.. yoksa ben az önce öyle
    bir bedel ödemişim ki,
    o hesap gibi milyon tane olsa gene dengelemez..
    kafeden çıktım,
    soğuk yüzümü yakarak bana "naber lan yannanım" dedi.. yaraktan halliceydim zaten.. haksız
    sayılmazdı..
    merdivenlerden inerken, kafam çorba olmuş bir vaziyette, sersem salak bir şekilde iki kere düşme
    tehlikesi atlattım..
    ne olmuştu böyle yahu..
    ne oluyordu?
    ben..ben hala ayşen mayşen diye sayıklıyor,
    mine, o beni çok seven, biriciğim mine daha anında ağzıma sıçıp gidiyor..
    tek bir saniye ile, bütün hayallerim, kendi çapımda kurmaya çabaladığım geleceğim yerle bir
    oluyor..
    ne oluyor beyler?
    ···
  14. 314.
    +5
    hayat neden beni hep böyle, en amansızca ve en mutlu olduğum anlarda sınıyor?
    bu beyin ambalesi ve karmaşık haller içerisinde bir vaziyette, ellerim çeplerimde, kısa ve seri
    adımlarla, ilerliyordum şehrin soğuk sokaklarında...
    sonra birden bire durdum..
    istop eden bir araba gibi,
    zank diye..
    dışardan bakan, sorunlu sanmıştır o hareketimden sonra beni.. insanların akıp geçtiği o
    kaldırımda, öylece durdum.. sinyal vermeksizin...
    kaldım.. belki saniyelerce, belki dakika...
    yanımdan annesinin elini tutan küçük bir kız çocuğu geçti, kafasında kırmızı beresi.. dönüp baktı..
    meraklı meraklı "bu abi ne yapıyor böyle" dercesine... elinde deri çantası, pardösülere bürünmüş
    orta yaşlı, alaca bıyıklı, ciddi suratlı bir adam geçti.. umursamadı bile..
    anılar geçti...
    hayatım geçti...
    bir film şeridi gibi,
    rüzgar gibi geçti...
    şu son 5.5-6 ayda yaşadıklarım..
    ayşenin gururumu paramparça edişi geçti yanımdan..
    okan ın zorunlu gidişi geçti...
    nilay ve tolga nın döndürdüğü dolaplar geçti..
    serhatın yavşaklıkları geçti...
    ebrunun umutsuz aşkı geçti...
    minenin kırdığı umudum geçti...
    .
    .
    .
    tsigalko adında bir adam geçti yanımdan.. adam da demeyelim.. daha çocuk sayılır.. sakalı filan
    epeyce ama.. aklı o kadar değil..
    yürüdü, öyle saf, öyle masum.. yüzünde aptalca bir gülümsemeyle.. belli ki daha bütün bunların
    hiç birini yaşamamıştı henüz.. hala gülebiliyordu katısız ve pürüzsüz..
    tsigalko adında bir adam geçti yanımdan... geçti... ve gitti...
    o soğuk kış akşamı.. orada, kaldırımda, bir sokak lambasıymışcasına sabit, yalnız ama etrafına
    ışık vermeden bekleyen kişi,
    ···
  15. 315.
    +2
    artık bambaşka biriydi...
    iyi geceler arkadaşlar..
    iyi geceler arkadaşlar,
    bu gece yazamayacağım malesef, tel den giriyordum..
    bu gece erken yatmam lazım zira yarın önemli bir gün gene.
    cuma akşamı acısını çıkarırız, görüşmek üzere ;)
    selamlar arkadaşlar,
    öncelikle yorumlarınız için teşekkür ediyorum, hoş bir atmosfer oluştu başlık altında. hikayeyi
    analiz etmeniz ve tartışmanız çok güzel zira ben de hala bu olaylar üzerinde dışardan bakan
    gözlerin değerlendirmelerine ihtiyaç duyuyorum . o açıdan yazdıklarınız benim için oldukça
    değerli, sağolun.
    hasbinallah kardeşimin analizi son derece güzel olmuş, aslında benim de vermeye çalıştığım şey
    bu, ama fıkra anlatıp sonra da espriyi açıklayan hıyarlar gibi görünmek istemediğim için, yorum
    kısmını size bırakıyorum, bu arkadaşımız da benimle aynı frekansta düşünerek yüzde yüze yakın
    doğru tespitlerde bulunmuş.
    diğer arkadaşlarımızın da tahmin ve teorileri gayet güzel, bakalım tutacaklar mı? hep beraber
    göreceğiz ;)
    bu akşam fener maçından sonra, bir sakatlık çıkmazsa 11-11.30 gibi başlayıp sabaha kadar
    yazmayı düşünüyorum.
    nevaleleri-mezeleri hazırlamayı unutmayın *
    gece görüşürüz.
    bir de şey,
    mine ile öpüşmemizi anlattığım partı biri eksilemiş,
    ... kız? burda mısın yoksa... ? *
    iyi geceler arkadaşlar,
    uzun gecemiz başlıyor
    http://fizy.com/tr#s/1ai2db
    ···
  16. 316.
    +1
    ... yurda hemen gitmedim. soğuk canımı yakacak derecede işliyordu yüzüme.. olsun, işlesindi,
    belki o zaman o lanet ifadeyi, hayal kırıklığını, kalbimin ve ruhumun acısının yansımalarını da
    silerdi.. inanın şu an yanan bir bir yüzü, akan bir burnu tercih ederim, yurda vardığımda
    duyacağım "ne oldu aga?" "bir durum mu var kanka" tarzı sorulara..
    salak salak dolandım, yine o kısa ve hızlı adımlarla, sakatlar gibi..
    neyse, o şekilde 1 saat filan gezdim her halde amaçsız bir şekilde, yurda gittim, tolga o kadar
    erken beklemiyor tabi beni, odada yok..
    bir de o oda bana sanki uğursuz geldi be beyler.. sanki o cümbüş ortamından, nam-ı diğer
    "kahvehane"den taşındım taşınalı, benim hayatımın da cümbüşü ve mutluluğu soluvermişti..
    yalnız olmak işime geldi, hemen yatağa girdim, telefonu kontrol ettim,
    mesaj yok.
    neden olsundu ki?
    şunu net söyleyebilirim ki, aslında o kadar da çok yakmadı canımı mine nin bu hareketi, eğer
    orada bizim ilişkimiz tamamen bitmiş bile olsaydı, o kadar yakmazdı, daha doğrusu, "bir anda
    yakmazdı" diyelim. ayşen de olduğu gibi, tır çarpmışa dönmemiştim bu sefer... o denli şiddetli
    değildi aslında o ilk izlenimler,
    daha ziyade bir at arabasının arkasına bağlanmış sürükleniyor gibiydim.. yavaş yavaş.. uzun vadeli
    bir acı yatırımı,
    ayşen de olduğu şekilde kurşun yemiş gibi değil de, sanki zehirli bir okla vurulmuş gibi,
    ve onun doldurması gereken her an da, onun yokluğu yeni bir doz olacaktı hasta bedenime..
    tuhaf ama çok güzel uyudum o gece.. bilmem belki de rahatlamıştım biraz, kabullenilmiş çaresizlik
    mi diyorlar buna? ben ne düşünmek istersem isteyeyim, ne yaşarsam yaşayayım,
    ···
  17. 317.
    +2
    hala, bir şekilde,
    unutamamıştım ayşeni,
    sevgi.. nefret..intikam.. hangi duygu? bilemem..ama hatırlamanın iyisi kötüsü olmazdı söz konusu
    bu durum olduğunda,
    doğru.. hatırlamamalıydım..etkilenmemeliydim, mine nin dediği gibi.
    ama hatırladım,
    etkilendim beyler,
    yeniden ve yeniden..bu kez iki farklı kadeh tarafından, zehirlendim beyler..
    cuma günü,
    uyandım, giyindim-özensiz-
    okula gidiyorum, ama aklım gene çorba gibi, daha sabah kalkar kalkmaz elim telefona gitmiş ve
    her sabah görmeye alıştığı mesajı görememişti gözlerim:
    "günaydın aşkım * "
    bir doz zehir daha..
    sınıfa biraz erken vardım, buna rağmen gidip en arka sıraya gömüldüm, nilayla oturmak
    istemiyordum bugün çünkü hem ona kızgındım -ve üzerimdeki acının da etkisiyle bunun sebebini
    de haykırabilirdim yüzüne- hem de sorması muhtemel sorularla uğraşacak dermanım yoktu.
    neyse dersin başlamasına yakın bu geldi,her zamanki sıramızdan el kol yaptı bana "niye öyle
    oturdun?" gibisinden, ben de "boşver" gibisinden jest mimik sergiledim.
    ders boyu bambaşka bir alemde yüzdüm durdum,
    olayları değerlendirdim, durumu tarttım,
    ···
  18. 318.
    +2
    mine,
    iyi, hoş, naifsin de güzelim.. yani bu şekilde de olmaz ki? öyle mutluyken, her şey güllük
    gülistanlıkken sevgililik yapmaya bir şey yok ki? onu herkes yapar,
    sen bana öyle zamanlarda lazımdın, hani beni o masada yerin dibine geçirerek gittiğin
    zamanlarda,
    bana teselli vereceğine, yanımda duracağına, bir de sen vurdun, sen baltaladın yeniden
    yeşertmeye çalıştığım fidanları..
    böyle olmamalıydı sevgi..bu değildi aşk.. hani seviyorduk birbirimizi..tek bir bakış, bir kaç mimik
    mi yıktı bizi?
    ben onu, çürümeye başlayan ruhumun kurtarıcısı, uçurumdan yuvarlanırken tutunabildiğin son
    dal, beni yukarı çeken bir halat, daha da önemlisi,
    beni iyileştiren bir şifalı ot zannetmiştim,
    oysa ki minenin bu yaptığı, onun da her sıradan kız gibi, "yan etkileri olan bir antibiyotik" den
    başka bir şey olmadığını göstermiyor muydu?
    sözde, önce beni iyileştirmiş, ruhumdaki hastalığı temizlemişti ama, sonra da doz aşımına bağlı,
    mide bulantısı, ateş, kusma yaratıvermişti..
    tüm ders, gözüm açık rüya gördüm deyim yerindeyse.. epey muhakemenin ardından kendimle
    biraz da olsa mutabakata varmayı başardım.
    ders arasında nilay yanıma doğru hareketleniyordu ki ben tuvalete kaçtım.. yüzüme su çarptım...
    bir yol ayrımındaydım..
    geçen gecenin finalinde demiştim ya, artık başka biriyim diye,
    beyler ben örümcek tarafından ısırıldıktan sonra spider-man a dönüşen peter parker değildim,
    ···
  19. 319.
    +2
    maskeyi takınca çılgına dönen stanley ipkiss de değildim,
    bir süper kahraman değildim, olmaya da niyetim yoktu zira,
    o yüzden, öyle bir anda değil, yavaş yavaş, sindire sindire oldu değişimim.. mucizevi bir
    dokunuşla değil, çoğu kez sonunu düşünmeden yaptığım kendi "eski ben e ters" davranışlarımla
    oldu,
    damlaya damlaya göl oldu yani bir nevi..bir zaman sonra okyanus ortasında küçük bir ada parçası
    olarak kaldı "öteki-saf, masum-" benliğim..
    yaptıklarım beni sonsuz bir denize çevirdi.. zaman zaman tsunami yaratıp insanları boğduğum..
    zaman zaman kendi genişliğim ve terkedilmişliğimde boğulduğum bir denize..
    http://fizy.com/tr#s/1ai0gd
    öğleden sonra beden eğitimi dersi vardı,
    çantamı açıp eşorfmanlarımı giydim, onun hediyesi olan bilekliği bileğime geçirdim (bir başka doz
    daha..)..biraz saha etrafında koşar, sonra da gibtir olur giderim diye düşünüyordum ki serhat
    soyunma odasına dalıp,
    "hazırsın demi aga?" dedi
    "neye?"
    "kanka maçımız var ya bugün? makinelerle?"
    haydaa...
    tamamen unutmuşum lan..
    pek bozuntuya vermeden,
    "ha tamam tamam, geliyorum sahaya" dedim..çıktı bu..
    doğru, bugün de bir meşkalem vardı beni oyalayacak..bu iyi olmuştu.
    ···
  20. 320.
    +2
    beyler moralim bozukken, nasıl bir gibkoluktur bilmem ama çok daha konsantre oynarım..sanırım
    yine bir çeşit "tutunacak dal" duygusu..
    2 numaralı açık basket sahasına doğru ilerlerken kenarda azımsanmayacak bir kalabalık da
    gördüm, bizim çocukların çoğu, soğuk havaya rağmen şortlu mortlu, karşı taraf desen öyle.. bir
    ben hıyar uzun eşofman, üzerimde kapşonlu filan, basket oynayacaktan ziyade rap yapacak
    gibiyim yani,
    neyse,
    karşı taraf makine 3. sınıflar, olcay var ilk tanıştığımız çocuk, sonra bir tane de artist bir eleman
    var, ilk dikkati çeken, ısınma hareketleri, şut mut takılırken, kendine en güvenli ve ciddi duran o,
    serhat a sordum, eleman profmuş, bildiğin alt kulüp oyuncusu, a2 takımında mıdır nedir artık
    bilemem, var mı öyle bir şey..her neyse..
    maç öncesi halka olduk,
    bizim takım, tunahan, necati, ben, serhat ve bekir. tuna gene pivot oynayacak (1.90 bile olmayan
    boyuyla * ) ben-serhat mevkimizdeyiz, diğerleri de takılacak işte öyle..
    karşı tarafı pek tanımıyorum ben, ama dediğim gibi o eleman epey etkili olacak gibi,
    bismillah dedik başladık,
    ben hem ruh gibiyim böyle..aklım ebesinin amında, hem de focus bir durumdayım..o ikisi nasıl
    aynı anda oluyor derseniz, ben de bilmiyorum ama birazdan biraz daha tarif etmeye çalışacağım

    http://fizy.com/tr#s/16psc1
    maç başladı,
    çok fazla uzatmayacağım beyler..sadece karşı tarafı da biraz tanımanız iyi olur zira ilerleyen
    bölümlerde ortak amaçlar uğruna yollarımız kesişecek..basket masket hikaye aslında..
    gerçi evet bu kısımları yazmayı da sevmiyor değilim, zira istikrarlı olarak iyi yaptığım ender
    şeylerden biri basketbol, birazcık hevesimi alayım..
    ···