/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +4 -1
    Aradan bi kaç gün geçti. kendimi belli etmemek adına büşra'nın yanına pek fazla yanaşmıyorum. ama mikail'in de başının etini yiyorum sürekli.
    "notları sen ondan alırken ben yanınıza geleyim, ben de alayım sonra nasıl fikir lan"
    "ne salak adamsın olm sen, gidip doğru düzgün konuşsana işte kızla ne triplere giriyosun"

    haklıydı, gidip doğru düzgün konuşmak en iyisi olablirdi. ama dediğim gibi beyler, tesettürlü birisine nasıl davranırsam ona ayıp etmem, nasıl kötü karşılanmam gibi sorular da sürekli aklımı kurcalayıp duruyodu. ama böyle taktiklerle, saçma numaralarla olacak işte değildi tabii. gidip adamakıllı konuşurdum.
    "neyse fazla uzatmicam. gidip konuşurum ben, sen de ben yokken yengene göz kulak ol aman bişey olmasın"
    "daha dün konuştun, ne ara yengem oldu gibik"

    o gün konuşmadan geçirdim öylece. dersim bittikten sonra furkan'ın ders bitimine gidecektim. hem onun sınıf arkadaşları ve ortamıyla tanışacaktım hem de şu hoşlandığı kızı görecektim. fakültenin önünde bi kaç dakika oyalandıktan sonra geldi bizim sırık yanında arkadaşlarıyla birlikte. çocuklar iyi tiplere benziyolardı, ama özellikle bi tanesi fazla dikkat çekiyodu. önce furkanla sonra diğer çocuklarla selamlaştıktan sonra yemekhanenin yolunu tuttuk. furkan'a yanaşıp "nerde olm senin kız, onu göstermeyecek miydin sen bana" diye sordum. "kanka onlar b sınıfında, daha çıkmadılar. şimdi kimse yokken biz beklersekte çok dikkat çekeriz. daha sonra gösteririm hem şimdi canım sıkkın o konuya biraz."
    tamam kardeşim, tamam. canın sıkkısa seni zorlamak yapacağım son şey. gidip hem şu arkadaşlarınla tanışalım hem de kafanı dağıtalım bakalım
    ···
  2. 52.
    +4 -1
    yemekhanede sohbet muhabbet devam ederken dikkat çeken arkadaş yine ortamı neşelendirmeye, fazla hareketli davranmaya devam ediyodu. içten içe \"kim ulan bu bodur\" derken öte yandan da çocuğun muhabbeti hoşuma gidiyodu. kafa dengiydi çünkü, muhabbeti çekilirdi. ama fazla hreketliydi işte. tanıştık sonunda onunlada, burak\'mış adı. bu noktayı not alın, karalayın bişey yapın beyler. çünkü burak hikayede büyük rollere sahip olacak bi eleman benden söylemesi. yemekler bitti, otobüslere doğru yürürken diğer tayfa önden önden yürümeye devam etti. zaten anadolunun bağrından kopup gelmiş tipler olup ancak birbirleriyle anlaşabilirlerdi. furkan, burak ben arkadan arkadan gitmeye devam ederken burak\'la olan tanışıklığımıza devam ettik. 1 sene mezuna kaldıktan sonra gelmiş buraya. istanbul\'da oturuyomuş, ama oturduğu yere istanbul demeye bin şahit ister; beylikdüzü. hatta kendisi de dalgasını çok geçti \"aga benim oturduğum yer aslında edirne\'ye bağlı da gidip geliyoruz işte\" diye. zaten furkan\'la da en samimi olanı burak aralarında. ben de sevmiştim yalan yok, iyi çocuktu. boyu 1.60 kadar bişeydi, furkan\'la gezdikçe deve-cüce gibi kalıyolardı ama olsun. sevgili mi olacaklardı sanki aq banane.

    \"tanıştığıma çok memnun oldum kanki, daha sık görüşelim seninle böyle ayaküstü oldu biraz. akşamlarıda çıkarız üçümüz, fena olmaz\"

    furkan\'la yurda doğru yürürken moralsizliğini sorayım dedim, yemekte de dışarıda da yüzünden düşen bin parçaydı çünkü. hayırdır dedim, noldu ?

    \"ya kanka şu arkadaşı bi türlü yanından ayrılmıyo ki gidip konuşayım kızla, hep bir aradalar.o bırakıp kantine gitse başkası geliyo. sigara içmeye çıksa onda da sınıftan çocuklar geliyo yanına. nasıl tanışıcam olm ben bu kızla, adını sanını da öğrenemedik. burakta gitti geldi bi kaç kez çakmak falan istemeye ama yok ilerleyemiyoruz yani\"

    adını da öğrenediysek sıkıntıydı harbiden, ama öğrenirdik ya neden öğrenmeyelim. forsquare yeni yeni çıkmaya başlamıştı o zamanlar, check-in yapar bişey yapar bulurduk adını sanını (kullanıyosa eğer). daha okulun başı ve 2 dönem boyunca bir aradasınız be, elbet buluruz bi yolunu bu takılır mı kafaya. yurda gidene kadar furkan başımın etini yedi sen de spora başla diye. tek başına canı sıkılıyomuş, ben de gitsem birbirimize motivasyon olurmuşuz. fena fikir değil aslında, ama inan şu anda hiç spor düşüncem yok be kankam
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    +4
    Bir çarşamba sabahı erken saate yine önemli olan derslerden birine gittim. Sabahın erken saatlerindeydi. 1. Sınıflarla girdiğim bi ders olduğundan sınıf çevresiyle de aram oldukça iyiydi. Ortalarda ne hoca vardı ne de öğretim görevlisi. Bayağı da vakit geçmişti. Sonra hocaya yalakalık olsun diye sağında solunda gezen sınıfın kızlarından bi tanesi gelip “Hocanın toplantısı varmış, bugün ders işlenmeyecekmiş” diye seslendi sınıfa. Hay dıbına koyayım ya, sabahın köründe boşuna mu ayaklanıp geldik buraya. Kendi kendime söylenmeye devam ederken sınıfın geneline üstünkörü bi göz attım. Büşra ortalarda yoktu hala, ki dersin iptalinden de haberi yoktu. Büşra asla dersi ekecek bi kız değil, elbette gelecektir. Sınıfta gelmesini beklesem hem durumu açıklamak hem de konuşmak için mükemmel fırsat olurdu benim için. Ulan aradığım fırsat tıpış tıpış gelmişti ayağıma. Mikail’e gelmeyip sınıfta bekleyeceğimi, gelen olursa da haber vereceğimi söyledim. bin, anlamıştı tabii Büşra’yı beklediğimi. Gözlerini büyütüp gülümsedikten sonra “Şşşt çaktırma, o iş bende” dedim ve beklemeye koyuldum.

    Gelen herkesi haberdar edip geri gönderdim. Ama Büşra bi türlü gelememişti. Nerdeydi bu kız, hiç geç kalma gibi bi huyuda olmazdı aslında ama. Başına bişey mi gelmişti lan acaba ? Ben saçma düşüncelerle bekleyedururken Büşracım biraz telaşlı yetişmeye çalışır şekilde girdi sınıfa. Sınıfta yalnızca beni gördükten sonra şaşkınlıkla “Günaydın” dedikten sonra daha fazla bekletmeden durumu açıkladım. O masmavi koca koca gözleri daha da açılarak;

    “Of ya, ben de taa Hendek’ten geliyorum buraya. Bi de amcamların köydeki evlerinde yangın çıkınca onunla ilgilendik, geç kaldım zaten. Şimdi de boşuna gelmiş oldum”

    diye söylendi. Beyler, bi insan şikayet ederken bile bu kadar tatlı, bu kadar sevimli olabilir miydi aklım almıyo. Yıllar geçti, ama o gözler ve tatlılık ne gözlerimden ne de hafızamdan hiç ama hiç silinmedi. Amcasının evlerinde yangın çıkmıştı ? Amca, ev, yangın, sıkı aile ilişkileri ???
    Buradan girebilirdim konuşmaya, ve denedim de...
    ···
  4. 54.
    +3
    "Aaa çok geçmiş olsun ya, nasıl olmuş yangın ? çok büyük bi hasar var mı bari ?"
    "Sağol sağol, mutfak kullanılamaz haldeydi işte en son. Orayı temizlemekle uğraşıyoduk bizde. Ocaktan çıktığını düşünüyolar, sabah çay koyarken açık bıraktı heralde bişeyler oldu yanmaya başladı bilemiyorum mutfak alev almış. Sonra annemleri bırakıp derse geldim işte ben de. Ama boşuna gelmiş oldum off."

    Şu mimikler, şu yüz ifadesi, tatlı tatlı konuşmalar ve müthiş ses tonu. Tutup yanaklarını mıncırmamak için zor tutuyodum ulan kendimi. "çok geçmiş olsun ya üzüldüm şimdi, benim yapabileceğim bişey var mı peki ?" diye adettendir diye sordum. Ama bu öylesine sorulmuş bişey de değildi. Eğer bi ihtiyaç olsaydı Hendek'in henüz neresi olduğunu bilmiyor olsam da kalkar giderdim elimden geldiğince de çabalardım yardımcı olabilmek için. O masmavi gözler gülümsedi resmen, takiben yüzünde de oluşmuştu aynı gülümseme. "Şimdilik bi ihtiyaç yok, teşekkür ederim (izmirli) çok düşüncelisin" diye karşılık verdi. Aslında çok çekinilecek bişey sormuştum bilmeden de olsa. Çünkü köy yerinde yaşayan güzel bi kız, tesettürlü (ki ailesi de öyledir), Sakarya gibi bi yer ve aile içinde yaşanmış bi olay. Kızın yanında oralara kadar gidip kendimi aileye göstersem linç edilerek geri dönerim "kim bu dıbına kodumun çocuğu ulan" diye. Haklılarda. Ama yardımdır işte, sormuş bulundum.

    uzun süre sessizlik ve göz göze kalma sekansının ardından sessizliği bozan taraf Büşra oldu "Ee ben gideyim o zaman geri, bizimkilere yardım edeyim vakit kaybım olmasın. Teşekkür ederim haber verdiğin için" diyerek. Sen konuş be Büşra'm, gerekirse eve de gitme. Ben dinlerim seni bi sonraki dersin başlayacağı saate kadar. Ama onun da zamanı gelecek elbet, daha ilk diyalogtan hemen coşmamak lazım tabii. "Ne demek, lafı bile olmaz. Çok geçmiş olsun tekrardan. Dediğim gibi, bi yardıma ihtiyaç olursa haberdar edersin hiç çekinme" diyerek devdıbını da ben getirdim. "Tamam merak etme, görüşürüz" diyip hafif bi el sallamayla çıktı sınıftan. Yavaş yavaş yürüyüşünü seyrederken arkasını dönüp son bi kez gülümseyerek sınıftan çıkmasıyla anlamaya başlamıştım.

    Bu basit bi konuşma değildi beyler
    Bu basit bi tanışma da değildi
    Bu güzel şeylerin habercisi olan tatlı bi başlangıçtı
    Bu yangının başlamasına vesile olan küçük kıvılcımlardan sadece biriydi

    Ve ben şimdiden yanmaya başlamıştım bile...
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +4
    zütten gibilmeye yer arıyor olabilir miydim acaba ?

    Önce izmir'de yaşadıklarımdan sonra buralara kaçtım, yeni bir başlangıç yeni bir kulvar olsun diye. Sonra okulun daha başında birisiyle tanıştım. Ulan ne hızlı adamım, ilişkiye başladım daha en başında derken kız nişanlı çıktı okulu bastılar. Ondan kurtuldum, birazcık durulmam gerekli diye düşünürken ilk haftadan görüp vurulduğum dolmuş aşkımla aynı sınıfta olduğumu farkedip ona yanlamaya başladım. Üstelik kız hiç alışık olmadığım bi şekilde tesettürlüydü. Daha önceden de söylediğim gibi, Sakarya beni şimdiden çok değiştirmişti.

    Büşra gittikten sonra sınıfa daha kim gelir kim gider gibimde bile olmazdı. Ben haber vereceğim kişiye haberi vermiş, güzel bi konuşma yaşamış ve gidişte o bakışları almıştım. Bugünlük kotam dolmuş bana yetmişti. Mutlu mesut sınıftan çıkıp Mikail'in yanına gittim, oradan da yemekhaneye geçtik. Eee konuşulacak çok şey vardı ne de olsa. Ama benim konular belliydi zaten. Biraz da Mikail'in gönül meselelerinden konuşmak lazımdı. Bu herşeyi gırgıra alan, fakat içinde fırtınalar kopan bu "yarım" adamı da birazcık yakından tanımak gerekliydi. Bu sefer ondan bahsedecektik, benden daha önemliydi; en azından arkadaşlık bağlarımızın kuvvetlenebilmesi için.

    bu arada Sakarya Üniversitesi'nde okuyan binler varsa banada bi yanıt versinler şu yemekhane zammı hakkında ne değişiklikler yaşandı diye. Bizim zamanımızda 1.75 falandı 4 çeşit yemek. Son zamanlarımızda 2.00 TL olmuştu ve yemekleri fazlasıyla da beğeniyodum ben. Şimdi catering şirketi ek değiştirdiğinden aşırı bi zamma gidilerek 2.75 yapılmış ki cidden tepki çekebilecek bi fiyat. Ben çok bol bi öğrencilik hayatı yaşadım. Yemekhaneye gitmemin yegane sebebi arkadaşlarımla birliktevakit geçirmekti, yemek yemek değil. Ama öğrenci haliyle durumu olan var olamayan var arkadaşlar, böylesine bi zaman kabul edilemez yani. Ulan işten güçten fırsatım olsa da ben de gidebilsem eylemlere falan katılabilsem amk, neyse devam edelim biz.

    Yemeklerimizi alıp masalardan birine oturduktan sonra Mikail yine alaycı tavır ve tonlamalarıyla başladı konuşmaya
    "N'oldu lan, konuştun mu Büşra'yla. El ele çıkmanızı bekledim ben ama göremedim ya ehe ehe ehe"
    "Dur olm, ona da vakit gelecek elbet sen merak etme. Beni boşver de sen anlat bakalım biraz. Birileri var diye bahsediyodun. Anlatan hep ben oluyorum, biraz da sen bahset amk ne Güzin Abla gibi dinleye dinleye oturuyosun"
    "Yok aga ya, olmayacak şeyleri dillendirmenin manası yok. içimde kalsın, devam ederim ben böyle kendi kendime"

    Ben biraz daha ısrar ettikten sonra yelkenleri suya indirip anlatmaya başladı Bay Mikail;

    "Ya kanka ben sınıfa ilk geldiğim zamandan beri dikkatimi fazlasıyla çeken bi kız var. Sen de görmüşündür muhakkak, sol köşede oturuyo hep. Adı Sevda. Kız çok sessiz, sakin, içine kapalı bi tip. Konuşmaya çalışsam ne konuşabilirim, nasıl konuşabilirim bilmiyorum. Zaten tipimden dolayı hiç özgüven drumumda yok böyle konulara karşı. Bi ders çıkışında gidip yemeğe davet etmeyi çok istiyorum birlikte gidelim, konuşalım, tanışalım diye. Ama olmuyo işte nihayetinde. Ben de böyle uzaktan uzağa bakmakla kalıyorum ne yazık ki"

    Haklıydı. Az çok hatırlıyodum bu Sevda dediği kızı. Kız hoştu, içine de kapanıktı. Ve tıpkı Mikail'in de dediği gibi kafa dengi değillerdi. Mikail'in kafa dengi olacak kız köy yerine hamarat, becerikli, tatliş birisi olmalıydı. Mikail kardeşim gibiydi, çok severdim. Ama herkes konumunu bilmeliydi. Pırlanta gibi bi kalbi, müthiş bi mizahı ve mizacı vardı. Ama Sevda Mikail'le birlikte olabilecek bi kız değildi. Aslında Sevda kimseyle birlikte olabilecek bi kız değildi. Kız bi garipti, fazlasıyla garipti hatta. Ama bakalım ne olacaktı bu işin sonu.

    "Deme öyle be olm, neden olmasın. Mesele konuşmaya bakar. Hem topluca bi yemek ayarlarsak Sevda'yı da çağırırız o sırada yürümeye bakarsın sen de bireysel olarak yapamazsan. Bi yolu bulunur elbet sıkma böyle şeylerden canını sen"

    "Yok olm sıktığımdan değil de ne bileyim, öyle işte ya önemi yok"
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Aman reis gote mukayyet ol . Mikailede dikkat et
      ···
  6. 56.
    +6 -1
    herkese selam beyler, umarım keyifler yerindedir. benim yerinde değil ne yazık ki bi kaç gündür

    yurtdışındaki amcam vefat etti. defin işlemleriyle uğraşmak yordu biraz. cenazeyi türkiye'ye getir, işlemleri sağla, defnet falan derken uzun zaman geçti. haliyle sözlüğe girme fırsatım da olmadı.

    Bu süreçte hikayede çok açık vermiş olduğumu farkettim, öncelikle takip eden ve bekleyen herkesten binlerce kez özür diliyorum. Ama hikayeyi bıraktığımı ya da yarım kaldığını düşünmeyin sakın. Böylesine ibret dolu bi hikaye varken ve yazmaktan böylesine keyif alırken bırakmak gibi bir niyetim yok. Yalnızca bi ara vermek gibi oldu, tekrardan özür diliyorum.

    Bugün biraz vaktim var, bunuda hikayeye yazarak değerlendirmek istiyorum. Okuyacak, takip edecek olan varsa şimdiden teşekkür ederim herkese...
    ···
  7. 57.
    +8
    Büşra'yla olan ilk adım atılmış, güzel (sayılabilecek) bi diyalog yaşanmıştı bile. Hele ki sınıftan çıkarken attığı bakış pek çok şeyi açıklar ya da tahmin edilebilmesini sağlar nitelikteydi zaten. Tüm bunların ardından keyfim biraz daha yerine gelmiş Sakarya'da yaşadığım şu kötü olayları göz ardı etmemi sağlamıştı. Derslerim yerindeydi, dostluklarım yerindeydi, ailemle uzak kalmış olmama rağmen onlarla da aram fazlasıyla yerindeydi. Ama son zamanlarda okula ve gönül işlerine ağırlık verdiğimden arkadaşlarımı biraz boşlamış gibi olmuştum. Yurda geçtiğimde biraz daha etrafa vakit ayırmam, diyaloğa girmem gerekliydi. Hayır, bi kızı hayatıma katınca dostlarını satan bi huur çocuğu değilim elbette. Ama birazcık öyle oldu son zamanlarda. Bu arada yurtta da yaşanan gelişmeler var, birazda onlardan bahsedeyim.

    -Furkan'la zaten can ciğer olduk, onu es geçiyorum. Bu arada kızla alakalı gelişmeler var mı derseniz ? evet var. Adının "Sevgi" olduğunu öğrendik, ama ne yazık ki o kadar. Sonrasında forsquare'dır Instagram'dır falan filan etrafta aradık ettik falan ama hala bişeyler elde edemedik. Şu yanındaki şişman bi türlü gitmiyo ki yanından kızı bi yerlerde yakalayıp bi şekilde konuşabilelim. Zamanla buluruz heralde, buluruz dimi ?

    -Kadir yeni bi telefon aldı kendine. Çocuk köy ortamından kurtulur kurtulmaz bunu yaptı. Artık planladı da mı geldi, yoksa ani bi karar mı oldu bilemeyiz. Ama güzel afilli bi telefon aldı kendine. Hala köydeki kızı düşünüp triplere girmekte. Aradan haftalar geçti, ama okula yemeğe gitmesi haricinde adamın o yataktan kalktığını görmedik. Gömülüyo oraya telefonu elinde tüm gün yatıyo. Artık ara ara ferre mu izliyo, kız düşürme peşinde mi bilmiyoruz. Ama bu safhada çok bi ilerleme durumu yok.

    -Berkay'la aramız git gide açılmaya başladı. Biz Furkan'la oyun başındayken Berkay'ın sürekli canlı yayın seyretmesi hem oyunun hem de internetin kalitesini büyük oranda gibip atıyo. Uyardık bi kaç kez, ama pek oralı olmadı. Hayır bi de ikinci öğretim olduğu için biz uyurken açıp seyrediyo. Puştta kulaklığı takmak gibi bi adette yok, uyumakta da zorluk çekiyoruz. Canlı yayında Lig TV falan açık olsa, devam etse iyi güzel. Ama adam yeri geliyo açıyo ferre falan seyrediyo. Bizi de yanına çağırıp "Beyler şu karıyı nasıl gibiyolar baksanıza kıyılır mı lan buna" diye muhabbet etmeye çalışıyo. Bi de sesini sona kadar açıp ahlamaları ohlamaları duyurdukça kahkahalar atması var. Ayıptır dıbına koyim, yapılır mı bu ?

    -Azeriler dil eğitimlerini geçtiler, keyifleri yerinde. Ama maddi sıkıntılar yaşıyolar şu sıralar. Azerbaycan'dan para gelmesi, ya da kesinti yaşanmadan harcamaları güçmüş sanırım biraz. Bilemiyorum, ailevidir özeldir falan diye çokta detaya girmedim. Raul'de bizim odadan çıkmaz oldu, iyi anlaştık. Play Station'da bizim odada, gelip gidip oynar durur. Şimdilik şikayetçi değiliz.

    -Karşı odamızda kalan çocukla da hafiften bi tanışmış olduk. Adı Doğan'mış. O da mühendislik okuyomuş. Bursa'dan gelmiş buralara. O da bizim gibi oyuncu, LoL'dür Knight'tır falan oynuyo. Furkan'la da benimle de iyi anlaşacak gibi. Başta bi gıcıktım, bi tavdım. Ama konuştukça iyi birisi gibi geldi bana.

    -Yurt yönetimi iyice garip bi hal almaya başladı. Daha önceden bahsetmiş miydim hatırlamıyorum. Ama burası bi aile yurdu gibi düşünün. Müdür/Sahip Yaşar, karısı Gamze yemeklerden sorumlu kişi. Figen abla gelinleri oluyo, o kahvaltıcı. Bi de Devlet Ana var (bizona öyle hitap ediyoruz) o da uzaktan bi aile dostlarıymış. O da temizlik ve çamaşırların yıkanmasından sorumlu. Herkes aile içinde yani, sağlam bi düzen söz konusu değil. Ama son zamanlarda iyice cıvıttılar. Yaşar evinde kavga eder, gelir yurtta kalır (salonda, kahvaltının yapıldığı yerde). Gamze kocasıyla kavga eder trip atıp yemek yapmaz akşama, biz aç kalırız falan. Başta anlaşılırken sözler veriliyodu, iyiydi hoştu. Ama sonradan böyle olması can sıkmaya başladı. Bakalım daha ne kadar sürecek...
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    +5
    Haftasonu geçmek bilmiyordu artık. Her ne kadar Furkan'la LoL'de, çocuklarla dışarda gezmede tozmada ya da odada PlayStation oynayarak geçiyo olsa da okula gitmek istiyodum. Gidip sınıfta Büşra'yı görmek, gökten güzel denizden mavi gözlerini seyredebilmek, olduğu kadar da konuşabilmek istiyodum. Yoktu ki bi telefon numarası, bi sosyal medyası konuşabileyim. Evet, doğru okudunuz. Sosyal medya hesabıda yoktu aktif olarak, kullanmıyodu yani. Bilmiyorum nedenini. Belkide harbiden sevmiyodur kullanmayı beyler. Böyle bi dönemde, sosyal medya kullanmadan işinde gücünde olan bi kızı bulabilmek çok zor. Çünkü böylesine bi güzelliği sosyal medyada da rahat bırakacaklarını zannetmiyorum. Akbaba gibi üşüşürlerdi tepesine. Ama leşi için değil, aidiyeti için. Ben bi akbaba değildim beyler, leş beklermiş gibi dolaşmıyodum etrafında. Aksine onun iyiliğini düşünen, onunla gerçekten ciddi düşünebilecek, okuldaki diğerlerinden koruyabilecek bi kartal gibi etrafında dolaşmak niyetindeydim. Öyle de olacaktı zaman geçtikçe.

    Bu durumdan odadakilerinde haberi var tabii. Furkan her seferinde taşşak geçiyo olsa da onlarda memnun bu durumdan. Ama "Ulan bununda dayısı falan okulu basmasın, valla bu sefer kurtulamazsın" diye takılmadan da duramıyolar. Haklılar mı ? fazlasıyla. Sahiden iyi yırtmıştım beyler önceki olaydan. Bunda da öyle şeyler yaşanır mıydı ki acaba ? Kız tesettürlü, keza aileside öyle. Namus davasına kurban gitmeyelim amk. Şu Sakarya'dan gidene kadar birisinin emmisinden dayısından falan dayak yemezsem daha da bişey olmaz bana, her türlü hayatta kalırım amk

    Girdiğim ikinci sınıfla aram hiç iyi değil be. Hani bi sınıfa sıkıla sıkıla girersiniz de hiç bir keyfiniz kalmaz ya işte o hesap. Dediğim gibi, herkes ortdıbını dostluğunu kurmuş çünkü geçen seneden, herkes muhabbetinde. Ama ben sonradan gelen olunca zorlanıyorum. Aslında sorun bende de değil, sınıfın genel durumu böyle. Biraz göz atalım.

    Sınıfa girip direk yaptığım şey ne arkada, köşede boş bi yer bulup oturmak. Çünkü bi gözlem yapmak isterseniz tüm sınıfa hakim olup göz gezdirebileceğiniz yegane yer burası. En başından beri ben de bunu yapıyorum bu sınıfta ve gözlemlediğim şeyler de cidden ilginç denebilecek cinsten. Tahmin ediyorum ki bu sınıf geçen sene çok hızlı bi samimiyete erişmiş, herkes birbiriyle kaynaşmış, konuşmuş, yakınlaşmış, hatta sevgili olanlar bile olmuş. Ama bu hızlı ilerleme sonrasında herkes göz ardı ettiği ve sonradan ortaya çıkan gerçek yüzleri geçte olsa görmüşler gibi. Büyük dostluklar kurulmuş, ama sonrasında kazıklar yendikten sonra her şey bozulmuş, birbirini aşkla seven sevgililer olmuş ama sonrasında arkalarından iş çevirme, pişman olma ve hatta aldatmalar olduktan sonra ayrılıklar yaşanmış gibi. Eee bu kadar şeyi en başta yaşadıktan ve yolları ayırdıktan sonra da aynı sınıfta olmaya devam etmek; üstelik bunu yapmaya 3 sene boyunca devam edecek olmak çok can sıkıcı bi durum olsa gerek ki sınıf bu halde. Ders aralarında yapılan dedikodular, birisi sınıfa girdikten sonra savrulan ezici bakışlar, ders esnasında verilen cevaplarla ortaya çıkan çekemeyenlerin mırıldanmaları; yani ortada dönen büyük bi fısıltı gazetesi var. Alıp okuyan üzerini karalayıp yeni şeyler yazıyo ya da sayfayı komple yırtma peşinde. Bu sebeple sağda solda gruplanan arkadaşlıklar var. Bi üçlü bir aradayken diğer ikiliyi çekiştirir, bir diğer ikili bu üçlüye büyük sallar falan. Nasıl geçecek bu yıllar inanın büyük düşünce içindeyim. Ama kızlar hiçte fena değil, gözüme kestirdiğim bi kaç kişi var bile. En olmadı tanışıp arkadaş olunur, neden olmasın ki...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    +6
    Bi insan pazartesiyi bu kadar merakla, istekle bekler miydi ? Beklerdi, en azından ben beklerdim. Bekledim de. Sonunda geldi çattı pazartesi. Bu sefer her zamankinden daha şık giyinmiş, daha özenle hazırlanmış ve gülücükler saçarak gitmişim okula; sırf Büşra'yla görüşebilirim diye.

    Bi önceki geceden Mikail'le de haberleştik, yine yanımda yamacımda duracak. Büşra gelince bi ayar çekicez falan filan, planımız bu. Basit ama işler gibi. Sınıfa gittim, en arkaları mesken tutmuş olan ben işim gücüm yokmuş gibi gittim yine en öne oturdum. Ders dinleyeceğimden değil, Büşra uğruna ulan. Sınıftakilerde bugünkü değişimimi farketmiş olacak ki sınıfa girdiğim andan itibaren takılmaya başlamışlardı bana.

    "Ooo (izmirli) hayırdır, ders çıkışı düğüne mi geçiyosun"
    "Olm iki dirhem bir çekirdek olmuşsun, yakışmış yakışmış"
    "Siftah mı lan, basayım şu ayakkabılarına da adet yerini bulsun ehe ehe ehe"

    Olm çok mu abartmıştım lan acaba ? Yoo, ben her zaman şık giyinen bi insandım. Giyimim kuşamım, renk seçimlerim, uydurduğum kravatlar ayakkabılar vesaire hep yerli yerinde olurdu. Evet kravat, şaşırmayın. Bi tarz mı denir ya da bi seçim mi size kalmış. Ama hep gömlek-kravat kombinleri giymeyi tercih ediyorum beyler. Resmi davranmak gibi olduğundan değil, ama kendime yakıştırdığım şey bu. Ki herkeste yakıştırırdı. Ama bugün hal ve tavırlarımdan olsa gerek biraz daha göze batmıştı. Ulan çok mu heyecanlıydım acaba ? Hazır değil miydim henüz güzel gözlerini görmeye, gülüşünü hissetmeye, sesini-konuşmasını dinlemeye ? Neden olmayayım ki, bi karşı cinsle ilk tanışmam mıydı ? ilk yakınkaşıp konuşmam mıydı ki ? Hayır, değildi elbet. izmir'in en gözde yerinden gelen, kadınlarla arası çok iyi olan bi beyefendiydim (yani öyle söylenirdi hep). Ama bu sefer farklıydı, başkaydı.

    Tüm bunlar yaşanırken Yasin bini boş geçer mi hiç, o da geldi yanaştı diğerleri gibi yanıma.
    "Ooo paralar yatmış heralde (izmirli) bey, jilet gibi giyinmişsiniz. Neye borçluyuz ya bunu ?"

    Geldi yine tipini gibtiğim, bi de bununla muhattap olması var şimdi. Ama sınıfla aram iyiyken ve böylesine keyfim yerindeyken kimseyi tersleyip dert edinemem. Hoşgörülü davranıcam ulan, sana bile iyi davranıcam.

    "Sağol Yasin sağol, her zaman ki halim ya. Bu sabah biraz daha erken kalkmış olunca hazırlanmaya daha çok vakt buldum. Ondandır ondan"

    "Eee benim şu borç işini ne zaman hallediyoruz ya, motoru alıcam senden haber bekliyorum kanka. Ateşlesen de şu parayı bi iki tur atsak seninle"

    "Ne borcu kardeşim ? Ne motoru ? Durup dururken sana neden 1.000 lira borç vereyim, ne münasebet. Şaka yaptık, güldük eğlendik hemen ciddiye almışsın yapma, saf olma olm bu kadar gerçekçi ol biraz. Hadi sonra konuşuruz kardeşim hadi"

    Büyük anlamda yüzü düşmüştü, beklediği cevap bu değildi. Beni böyle görünce yumuşak bi anımda denk gelip bişeyler koparabilmeyi, ciddi olmadan söylediğim şeyi ciddiye bağlatmayı denemişti. Yanıtını, payını alıp oturmuştu köşesine. Ama belliydi yani, bu burada bitecek bi konu değildi. Bitmezdi, bu huur çocuğu bitirmezdi.

    Ben sıraya geçip bekleyişe girecekken hiçte geç olmadan dünyamı aydınlatan güneş parçası sınıftan içeri girdi o müthiş yüz ifadesiyle. Sınıfı göz gezdirmeye başlamışken ben çoktaan hayranlıkla seyretmeye başlamıştım bile. Gözlerini birini arar gibiydi, arka sıralara bakınıyodu genel olarak. Ulan hepte benim oturduğum yerlerdi oralar, beni mi arıyodu ki acaba ? Olabilir miydi ? Mikail daha fazla geçmeden "Büşra" diye seslendikten sonra aramayı bırakıp yüzünü bize çevirdi. Göz göze geldik. Sanki tüm arayışı sona ermişte aradığını sonunda bulmuş gibi. Gözlerini kaçırdı, başını gülümseyerek yere eğdi. Hızlı adımlarla yanımıza geldi, Mikail'le selamlaştı. Sonra çokta gecikmeyen tatlı mı tatlı bi gülümsemeyle sırasını bana getirmişti;

    "Sana da Günaydın (izmirli)"
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    +3
    Daha önce kendinizi doğru yerde, doğru zamanda hissettiğiniz olmuş muydu beyler ? Tam olmanız gereken, aidiyet hissettiğiniz yerde olduğunuzu fark ettiğiniz, geçen ya da geçecek her bir saniyenin bile değerlendirilmesi gerektiği bi yerde bulundunuz mu ? Pek çok örnek verilebilir bu konuda. Tıpkı benim örneğimde olduğu gibi; sevdiğiniz kadının yanıbaşında olabilmek için zaman kollarken o zaman gelip çatmış olabilir. Birisine yapmak istediğiniz bi iyilik ya da yardım varsa ve onu mahcup etmemek için bahane düşünürken doğru zaman gelmiş olabilir. Ya da acı bi örnektir belki, ama ölüm döşeğinde olan bi aile ferdinin son anlarında başka bi yerde değil de dizinin dibinde olup vakit geçirdiğiniz anlardaki gibi. işte ben de tam şu esnada, bulunduğum sınıfta, oturduğum sırada ve baktığım yerde doğru anı yaşıyor gibiydim. Bu anı daha önceden de hissetmiştim, hatırlıyorum. Ama tekrardan hissedebileceğimi hiç düşünmezdim. Ben bu düşüncelerle kafamı kalabalık etmeye devam ederken benden cevap bekleyen bi tatlılık abidesi vardı karşımda.

    “Günaydın Büşra Hanımcım, eğer yerin burasıysa kalkabilirim diğer tarafta da otururum ben”

    “Yok yok sorun değil, yanın boşmuş oraya da otururum ben”

    Geldi yanıma oturdu. Çantasını yerleştirdi, kitabını defterini çıkarıp beklemeye koyuldu. Büşra çok telefonla uğraşan birisi de değildi zaten beyler. Belli ki konuştuğu, uğraştığı birisi yoktu hayatında. Gerçi daha önce de telefonla uğraşmayanını görmüştük, direk nişanlısı gelmişti yanıbaşımıza.

    Elini çenesinin altına yerleştirip dirseğini sıraya koyduktan sonra sınıfa girip çıkanları seyretmeye başladı. Benim onu seyrettiğimden haberdardı, bu bilgisini tazelemek içinse ara ara tatlı kaçamak bakışlarla gözünü bana kaydırıyordu. Ulan iyice ergen liseli bebelerine döndük ya, otur konuş dimi ne bu kaçamak bakışlar heyecanlanmalar falan. Konuşmaya karar verdim, konuşacağım konuda hazırdı elbette; köydeki yanan ev...

    “Ya köydeki eviniz yanmıştı en son görüştüğümüzde, n’aptınız siz onu halledebildiniz mi ?”

    Sanki bu soruyu sormamı ya da herhangi bi konu açmamı beklermiş gibi duraksamadan anlatmaya girişti

    “Yaa evet, hallettik halletmesine de hem yorucu hem de masraflı oldu. Diğer odalar kurtuldu yine, ama mutfak kullanılamaz hale gelmişti. is olmuştu her yer, duvarlar tavan falan. Temizledik ettik, bakalım boya badana yeni eşyaların alınması falan olacak bugün yarında. Halloldu yani genel olarak”
    Tümünü Göster
    ···
  11. 61.
    +4
    iyi iyi sevinmiştim bu duruma, en azından bugün keyifsizliği yoktu yerinde. Biraz daha tanımaya yönelik farklı şeylerden konuşup bahsedebilirdik. Hepsinden öte artık şu ders notlarını alabilirdim amk. Aşk başıma vurdu diye derslerden kalmayalım daha gireceğimiz ilk sınavlardan. Ama bu motivasyonla yüksek notlar ve güzel sonuçlar elde edebileceğimi biliyorum. Kim bilir, belkide beni çalıştırıp sınavlara hazırlayacak bi hocam olur yanı başımda .)

    "Aaa iyi bari, çok sevindim ya. Dediğim gibi bi yardıma ihtiyaç olursa dilediğin gibi söyleyebilirsin."

    "Teşekkür ederim, çok düşüncelisin. Ama şimdilik bi ihtiyaç yok, olursa muhakkak söylerim"

    Mikail o sırada alttan alta dürtmeye devam ediyo

    "Ooo anlayalım aga, işi ilerletiyosun bakıyorum da
    Tabii ki bunu Büşra'nın duymayacağı şekilde söylüyo. Ama kız gözlerimin içine bakarken durup Mikail'le muhattap olursam bişeylerden şüphelenecek elbet. Susması için ayağına basıp konuşmasına müdahale ettim. Sonra Büşra'ya dönüp konuşmaya tanışmaya devam ettim. Beni uzun zamandır görüp merak ediyomuş. Söylediğine göre dikey geçişle buraya gelip sınıfta fazlasıyla yankı uyandırınca hem konuşma hem de elde ettiğim tecrübeler olarak kendisi ve arkadaşları tarafından merak edilen birisi olmuşum. Ama bi türlü benimle konuşacak fırsatı olmamış. Çünkü bana sormak istediği, merak ettiği şeyler de varmış geçişlerle derslerle ilgili.

    Ben bu okula gelmeden önce 3 üniversite daha değiştirmiştim beyler geçiş yaparak, bahsetmiştim diye hatırlıyorum. Bu geçiş yaptığım okulların yanı sıra aldığım pek çok ekstra eğitim daha var. Yazları aldığım aşçılık eğitimleri, Ege Üniversitesi'nde aldığım Pgibolojik Danışmanlık ve Rehberlik eğitimi vb. çok donanımlı bir öğrenci olarak buraya geldim (en azından ben öyle düşünüyorum). Sınıfa geldiğim zamanlarda da hoca "kendini tanıt bakalım delikanlı, neler yaptında aramıza katıldın" dediği zaman genel yapıda bahsetmiştim. Ki bahsettiğim zamanlar sınıfın geneline baktığım zaman hala gözümün önüne gelir ki en arkada oturan birisi olarak tüm sınıf arkasını dönüp anlatırken beni seyrederlerdi. Zaten ben kendimi anlatıp başarılarımdan bahsettikten sonra sınıfın bana olan bakış açısı değişmiş "Bunun burnu havada, bununla muhattap olunmaz. izmir'den gelmiş zaten, egoisttir bu ne konuşulacak" diye söylemler başlamıştı. Üzücü bi durumdu, ama olanı biteni anlatmıştım arkadaşlar ben. Açık sözlü olan, kendisinden bahsetmeyi seven birisiyim ben, yine böyle davranınca zararıma oldu. Olsun, beni gerçekten tanıyanlar doğru yolu bulacaklardır zaten.

    Büşra'da beni tanımak isteyenlerden birisiydi, yani birisiymiş demeliyim aslında. Çünkü o bunu söyleyene kadar hiç farkında dahi değildim ben. Aslında beni dolmuşta farkedip farketmediğini sormayı çok istedim ama o kadarını şimdi yapamazdım, erken olurdu :D Ona tekrardan kendimden bahsettim, detaylarına girerek konuştuk. Ders başlamış, hoca varmış çokta umrumuzda olmadı, konuşmaya devam ettik. Mikail'de yandan yandan kötü espriler yapıp dalmaya devam ediyodu. Bozucu bi dalış değildi, aksine destekleyici ve yeri geldiğinde tıkanıklığı kurtaran girişlerdi. Bi süre sonra kendimi anlatmayı bitirdikten sonra susup uzuun uzun Büşra'yı dinlemeye koyuldum;

    "itiraf etmek gerekirse benim sana karşı büyük bi hayranlığım var. Bu kadar uğraşmışsın, gezmişsin, okumuşsun, kendini geliştirmişsin. Çok mutluluk verici olmalı senin için. Ben de senin gibi olmayı çok isterdim, hatta hayalim diyebilirdim. Ama fırsatlar ve yanlış zaman olunca ne yazık ki istediklerimi yapamadım ben. Bunu ailemin bi baskısı var ya da beni kısıtladıkları için olduğunu düşünmeni de istemem. Öyle değil çünkü. Sadece ben kendimi hazır hissetmedim. (Mikail'in çizimlerini göstererek) Ben de çizim eğitimi aldım mesela. Gerek kara kalem olsun gerekse tuval üzerindeki çalışmalar olsun çok hevesle başlayıp ilerledim. Eğitimleri de büyük bi başarıyla tamamladım. Ama nedense bu alanda ilerleme göstermeyi tercih etmedim. Üniversite olarak tıpkı senin aldığın gibi Pgibolojik Danışmanlık ve Rehberlik eğitimi alıp o bölümde yer almak istedim. Ama ne yazık ki bi kaç puanla kaçırınca hayallerimi daha fazla kovalamayı bırakıp bu bölüme geldim. Pes etmek gibi. Bak kendine, ne istediysen hepsini yapmışsın, başarmışsın. Ben de senin gibi olmak isterdim. Bu yüzden bana karşı duyduğum bi hayranlığım var."

    Vay be, ulan ben hiç bu açıdan bakmamıştım kendime. Ben bu olanı biteni anlattığımda bana her seferinde "Egoist huur çocuğu" , "işsiz köpek nelerle uğraşmış baksana" ya da "Bunun niyeti okumak değil, gezmek baksana" diye tepkiler vermişlerdi. Bunları umursamış mıydım ? Tabii ki hayır. Ama bunlara karşılık olumlu şeyler duymak ve tepkiler almak elbette isterdim. Şu zamana kadar hiç alamamaklar birlikte ilgi duyduğum kadının bana bu cümleleri kurmuş olması hem gururumu okşamıştı hem de beni mutluluktan havalara uçurmuştu. Ama elbette pişkin pişkin sırıttığım yüz ifademde belli olabilirdi bu. Çok saklamaya ya da coşmaya çalışmadım. Duyduklarım bana yeterliydi. Çünkü bana hayranlık duyan ve bu hayranlıkları kullanarak bağ hatta bağlar kurabileceğim güzel bi hanımefendi vardı karşımda. Bu bi fırsattı, ve ben çok büyük bi fırsatçıydım...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Müthiş gidiyorsun usta, devam et hep takipteyim genelde anonimim ama burada olduğumu belli etmeden de okuyorum haberin olsun
      ···
  12. 62.
    +4
    cümlesini tamamladıktan sonra parıl parıl parıldayan gözleri ve yüzündeki kocaman tebessümle başbaşa kalmıştım. Hoca ders anlatıyodu, sınıf not alıyodu. Mikail desen yanı başımızda olup biteni dinleyip bana pis pis sırıtmaya devam ediyodu. Ama ben öyle garip duygular içersindeydim ki ne hocanın anlatımını, ne tahtaya yazdığı kalemin sesini ne de sınıfın uğultusunu duyuyodum. Hani çizgi filmlerde olurdu ya, bi yere hayranlıkla bakarken etrafta pırıltı sesleri duyulurdu. Looney Tunes’da falan çok kullanıldı bu. işte tam da öyle bi his içersindeydim. Sanki Bugs Bunny bir oda dolusu havuca, Kanunsuz Sam (ülkemizdeki adıyla Küfürbaz Haydo) bir kasa dolusu mücevhere bakıyo ve bu pırıltıyı duyuyo gibiydi. Gözlerimden de kalpler fırlamış mıydı lan acaba aq

    Bi süre sessiz kaldıktan sonra vermem gereken cevaplar, en azından etmem gereken bi teşekkür olduğunu farketmiştim. Ama onu böylesine tatliş tatliş konuşurken dinlemek zaten fazlasıyla keyif vericiydi. O hep konuşsa ben hep dinlerdim ki. Ben konuşmaya başladım, ama biraz sessiz bi tonla. Çünkü zaten gür bi sese sahipken ve böylesine heyecanlanmışken kendimi daha da duyurmamın bi manası yoktu.

    “Böyle düşünmüş olmana çok sevindim biliyo musun ya. Çünkü şu zamana kadar gittiğim yerlerde hiç takdir edilmedim. Hep görgüsüz, egoist, burnu havada, izmirli bi tip olarak gördüler beni. Hayır okuduğum yerler arasında izmir olmasına rağmen buna maruz kaldım ben. Ama şimdi hiç ummadığım bi sınıfta senin gibi birisinden bunları duyunca çok mutlu oldum. Bilmiyorum sana yardımım dokunur mu, ama olurda seneye sınava falan hazırlanacak olursan Pgiboloji için ben sana destek olmaya ve elimden geleni yapmaya hazırım bu da aklında olsun. Hoş, ben bu sınıftan gitmeni hiç istemem ama... ”

    O son kadehi içmicektim derler ya hani beyler, o son cümleyi söylemeyecektim işte. Fazla mı olmuştu lan bu kadarı, ya da mutlulukla fazla mı yürümüştüm bu sefer ? Yoo, ben pişman değildim aslında. Kız bana karşı tüm duygu ve düşüncelerini anlatmış, gayet doğal karşılamışken ben neden çekinen taraf olacaktım ki. Sadece ne tepki vereceğini bilememekten korkardım bu durumda. Öyle de oldu. Cümlemi bitirmemin ardından zaten kocaman olan gözlerine göz bebekleride eşlik etti bu sefer. Çekinerek göstermiş olduğu bi tebessümle gözlerini benden kaçırıp sağa sola bakınmaya başladı bi çıkış yolu arar gibi. Bulmuştu da. Bana “Esmanur bana sesleniyo, şunun yanına bi gidip geleyim” diyerek kaçış yolunu takip etmişti. Keza ben de yanıbaşımda duran topraklama ünitem Mikail’e dönmüştüm.

    “Aga siz çok hızlandınız ben kalksam da sizi baş başa mı bıraksam ? Ama olmaz, o zaman senin istediğini yapmış olurum. itlik olsun diye kalkmamam lazım, burda oturmaya devam edicem” diyip pis pis güldü. Dersin hocasıda artık farkında varmış olacak ki “(izmirli) senin çenen bu kadar açık değildi ya hayırdır öne gelince susmaz oldun” diyerek girişmeye başladı. Onuda bi şekilde geçiştirirken ders arası verildi.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    +4
    Ders arasında gözlerim Büşra’yı ararken bir kaç sıra arkada Esmanur’la bişeyler konuştuğunu gördüm. Tahmin edebileceğiniz üzere Esmanur da tesettürlü bi hanımefendiydi. Ama yargılamıyorum ki, zaten hakkım yok. Çünkü Sakarya’nın büyük bir kesimi böyle. Ama henüz bi gericilik durumuyla karşılaşmadım ben. Çünkü elit ya da anlayışlı sayılabilecek kişilerdi çevremdekiler.

    Ders arasında Büşra’dan sonra sınıfın geneline bi göz attım. Ulan aslında şu birinci sınıflar nimetti benim için. ikinci sınıf her ne kadar soğuk davranıyolarsa bunlarda o kadar samimiydi benim için. Ve sınıfta da merkezi bi yerdeydim ben, seviliyordum. Tüm sınıfı kendi hamurumda yoğurup bir araya getirerek güzel bi ortam oluşturabilme potansiyelim yüksekti. Öyle olmasını da çok isterdim. Ama geçen sene de böyle miydi acaba ? Herkes başta iyiyken sonra mı kopukluklar yaşanmıştı ? Hayır hayır, benim olduğum sınıfta bu olamazdı, müsaade etmezdim. Aslında Büşra benim ona yürüme ataklarımı savuşturmak için kaçmış ve biraz boşluk elde etmişken size sınıf hakkında olup bitenden bahsetmek istiyorum biraz. Nasıl tipler var, kimlerle yakınlaştılar falan. Çünkü ilerleyen zamanlarda lazım olacak bunlar;

    Fatih diye bi çocuk var sınıfta. Uzun boylu, kaslı bişey. O yüzden buna Fatih(K) dicem, çünkü diğer Fatih’le karışmaması lazım. Fatih(K) henüz pek samimi olmadığım, body’le uğraşan, aslında pek yakışıklı sayılmayan falan vücudunun ekmeğini yiyen bi tip. Bizim sınıfta da ona düşecek tip yok çok fazla. Ama bulmuş kendine birini. Sınıfa ilk geldiğim zaman polemiğe girdiğim Auracı dediğimiz bi kız vardı dedim beyler, hatırladınız mı ? Adı Zeynep, heh işte onun ekürisi olan bi kız daha vardı; adı Ebru. Fatih(K) Ebru’yla bi çift haline gelmiş sınıfa girip çıkmalar dahil her alanda yan yana geziyolar. Gerek ders gerek aralarda sergiledikleri vıcık vıcık tavırlar da cabası. Ama hoş, her kör satıcının bir kör alıcısı vardır yanlış mıyım.
    Ebru’yla eküri olan Auracı Zeynep sınıftaki yeni bi oluşumun içine dahil olmaya başladı. Başak, Meliha, Kübra, Sinem, Burak, Anıl ve Yakup denen bireylerden oluşan bu gruba yeni giren ve tıpkı lakabı gibi Aurayı değiştirmeye çalışan Zeynep şimdilik mutlu gibi. Hele ki aralarında Feyza diye bi kız var ki çok şeker, çok bıdık bişey. Henüz sınıfta hiç bi gruba dahil olmasam dahi Feyza her seferinde “Yaa gelsene sen de yanımıza, oturur laflarız hep uzak duruyosun bizden” diye çağırır gelmediğimde de söylenirdi. Ama ben bi gruba dahil olamam arkadaşlar, benim amacım gruplaşmayı önleyip bütün olarak davranıp ikinci sınıflara benzememek zaten.

    Fatih diye başka bi çocuk daha var. Besbelli cemaatçi, RTE’ci olduğu. Ulan bi insanın yüzünden akar mı ya, bu da öyle. Hoş, iyi niyetli bi çocuk bu da. Ama bana çok önyargıyla yaklaştı. “Siz izmirliler gavursunuz, siz ne anlarsınız reisin işinden, zina falan hep sizde” diye çok söylendi bana ilk zamanlar. Ama çekip karşıma “Agacım ben siyasetle uğraşmıyorum, bu işlerden de zerre anlamıyorum. O yüzden bana insan gibi yaklaş siyasetçi gibi değil” diyince yumuşadı biraz. Teknolojiyle arası benim kadar iyi, RTE’ci olsa bile geri bi kafası yok bu konuda. Bi grup denemez tabii, ama Mikail, Melih ve Yasin’i de yanına alıp tesettürlü ve iyi anlaşabildikleri, mizah sahibi olan kızlarla takılıyolar. Vizyonunuzu sevdim binler, düşer size elbet buradan bir iki köfte.

    Benimle birlikte geçiş yapmaya hak kazanmış bi kız daha var sınıfta. ismi Elif. Ben sınıftan 2-3 yaş büyük olmama rağmen o da benden 2 yaş kadar büyük. Çalıştığı dönemler olmuş, devlet dairesinde yer kasmış falan derken okuması uzamış biraz. Önceki üniversitesinden full ortalamayla mezun olup birincilikle gelmiş. Kısa boylu, hoşsohbet tesettürlü birisi. Ama inek olduğu besbelli yani. Aramızda çok mücadele olacak Elif Hanım, ama kim kazanır orası bilinmez.

    Son olarakta huur çocuğu Yasin’den bahsetmek isterim. Yavşak tavırlara ve hareketlere devam eden bu bin tıpkı benim gibi davranarak bi gruba dahil olmayı reddediyo. Her birisiyle konuşuyo, anlaşıyo falan. Ama sanki gruptakiler ondan rahatsız oluyolarmış gibi. Çünkü tekin bi tip değil ki bu it. Bana son yaşananlardan sonra bilendi, farkındayım. Ara ara pis bakışlarına denk geliyorum. Ama inanın beyler hiiç gibimde olmuyo bu durum. Şeyma denen kızla tanıştı sınıftan, şimdi onun etrafında pervane olup duruyo. Hiç sevmiyorum ulan seni, hiç...
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    +3
    Ve sıra gelsin benim biriciğime, Büşra’ma...

    Aslında nasıl bahsedilir ben de bilemiyorum ki beyler. Hem konuşmamız yeni hem de onu seyredip tanımaya çalışmam. 1.60 ya da biraz daha uzun bi boya sahip, zayıf, nazik ve naif bi bedene sahip. Ama sıska da değil tabii. Teni beyaz, fakat tesettürün altında sarı saçlara sahip olduğunu düşünüyorum ben. Bu haliyle dahi çok güzel, ama eminim ki saçları açıp gezse şu kampüsün önünde okulun dıbına koyar diye de tahmin ediyorum. Hatta eminim buna.

    Çok hoş bir çift göze sahip elbette. Kocamaan, baktıkça daha da derinlere gömüleceğiniz masmavi gözlere, onu mükemmellikle tamamlayan kaş ve kirpiklere, doğuştan olduğuna inanamayacağınız bi burna ve kiraz gibi tatlı mı tatlı dudaklara sahip. Bi dakika lan, son söylediğim doğru oldu mu ? Şimdi tesettürlü bi hanımefendiden böyle bahsetmek yanlış mı ? Amaan, bişey olmaz be beyler. Sexting mi yapıyoruz sanki

    -şimdi baş örtünü açıyorum
    -onu çıkarttıktan sonra iğnelerini açıyorum
    -iğnelerini de söktükten sonra boneni çıkartıyorum

    Eee bi bitmedi dıbına koyim kaç kat taktınız bunu aq

    Neyse, daha fazla çirkinleşmeden konuya geri dönelim. Yoksa gizli fantezilerimi gün ışığına çıkarmış olucam (bkz: türbanlı gibiş aahahahaha)

    Ders arasından sonra Büşra gelip tekrar yanıma oturdu. Artık hem şu notları hem de telefon numarasını almalıydım. Ama normal kadınlarda olduğu gibi mi olurdu ki numarayı almak ?

    -Yaa müsait olduğun bi zaman dersten sonra bi yerlere oturup bişeyler mi içsek, ne dersin ? Hem daha yakından tanışmış oluruz ?
    + Oluur, çok sevinirim. Haberleşiriz o zaman
    -Telefon numaranı alayım ben, habersiz kalmak istemem

    Ama Büşra’da bu diyalog işlemezdi. Nasıl almalıydım lan ben bu kızdan numarayı ? Neyse bakardık bi yoluna canım.

    “Napıyosun bakalım (izmirli), ne konuşuyodunuz arada Mikail’le fısır fısır .)”

    “Hiiç, vizelerden falan bahsediyoduk ya. Asıl size sormak lazım Büşra Hanım. Birden kalkıp Esma’nın yanına gittin. Siz ne konuştunuz bakalım”

    “Hi... hii... hiiiç, biz de vizelerden notlardan falan bahsettik. Ekgibleri varmışta onları istedi benden. Yoksa ne konuşcaz Mikail’le senin gibi fısır fısır”

    “Ya acaba notlarını bana da verebilir misin ? Dersi falan dinliyorum biliyosun, ama not tutamıyorum ben pek. Mikail söyledi sende de varmış. Yani tamam, vermek istemezsen anlarım. Ama versen şu geçişli öğrencinin yükselmesine çook katkıda bulunursun”

    “Veririm tabii, lafı mı olur. Mikail de istemişti zaten, birlikte çektirirsiniz.

    Mikail; “Sağolun ya, benide hatırladınız sonunda. Teşekkürler”

    işte tam o esnada bir amatör, bir çömez gibi davranıp yapmamam gereken şeyi yaptım;

    “Eee sen bana yardımcı oluyosan ben de sana yardımcı olurum. Al, bu benim numaram. Geçişlerle, üniversiteyle ya da bölümlerle ilgili merak ettiğin bişey olursa bana danışabilirsin”

    Ya be dıbına kodumun salağı, ya e beyinsiz. Sen emlakçı mısın, avukat mısın, ne gibimsin. Sen ortada bişey yokken neden kartvizit uzatır gibi kağıda yazılmış bi şekilde telefon numaranı uzatıyosun kıza. Usul nedir ? Kızdan numara istenir, verirse ne alâ. Ama numara uzatmak nedir of of of.

    O anın heyecanıyla bunları düşünemedim tabii, uzattım kağıdı. Kız da şaşkınlıkla kağıdı alıp “Tamamdır, merak edersem sorarım” diyip çantasına koydu. Ah kafanı gibeyim (izmirli) ah.

    Ders bitti, fotokopiler çekildi, vedalaşılıp evlere/yurtlara dağınıldı. O büyüük gerginlik başladı sonra bekleyişle birlikte;

    -Acaba mesaj atacak mıydı ???
    Tümünü Göster
    ···
  15. 65.
    +4
    Herkese Selam Beyler

    Malum haftasonuna girdik ve önümüzde uzuunca boş 2 gün var. Bu 2 günde hikayeyi olabileiğinde ileri zütürmek istiyorum. Çünkü yıkıklık göstergesi asıl bu zaman başlıyo. Fakat yazmaya başlamadan önce sizlerden ricam var;

    -Hikayenin gidişatı, yazımı ve diğer unsurları açısından öneri ve şikayetleriniz

    -Hikayenin konsepti

    -Hikayede merak edip sormak istediğiniz ya da tav olduğunuz bölümler varsa

    Bana yazabilir misiniz ? Okuyanlar var, biliyorum. Sağolsun yorum yapıp sövenlerde var ki bu da takip edildiği anldıbına gelir (sağolun). Ama sorular varsa onlarıda bilmek istiyorum. Ben de bu süreçte elimden geldiğince sorularınızı yanıtlamaya ya da şikayet edilen durumları düzeltmeye çalışıcam.

    Şimdiden teşekkürler
    ···
  16. 66.
    +2
    enerjik başlayalım ki bu gecemiz enerjik geçsin;

    https://www.youtube.com/watch?v=HgzGwKwLmgM

    Çok oyalanmadan yurda geçip vaktin geçmesini bekledim. Çünkü beklentim vardı, umudum yüksekti, olmasını istediğim şeyler bambaşkaydı. Bekleyişe koyuldum. Bu sefer ilginçtir ki odaya geldiğimde kimseler yoktu. Hani tamam, diğerlerinin okulda ya da sporda oluşu kabul edilebilirdi. Ama bu sefer yatağında uzanmış telefonla uğraşan bi Kadir de yoktu ortalarda. Hayret, taş yağacak ulan başımıza.

    Notlara biraz bakındıktan sonra bi film seyredeyim, vakit geçer dedim. Ama geçmiyo dıbına koyayım geçmiyo, Telefon önümde, gözüm ekranda, öte yandan uykum var uyukluyorum. Ama telefonda en ufak bi pırıltı dahi yok. Üstelik bi kaç saatte çoktan geçti. Biraz daha bekledikten sonra telefonun ekranı bi mesaj bildirimiyle yanmaya başladı;

    "yurtta mısın lan köpek"

    Furkan bininden başkası değildi tabii ki. Boşa heyecan yaptırmıştı ama kızamamıştım. Çünkü geldiğinde olanı biteni ona anlatmak için sabırsızlanıyordumda. "gel amk gel odadayım"

    Tırtıl geldi odaya, onda da var heyecanlı bişeyler belli. Yoksa böyle heyecanla mesaj atmalar, odaya sırıta sırıta girmeler Furkan beyimizin yapacağı şeyler değil. Gelsin otursun bakalım, neler dökülecek eteğinden.

    "N'oldu lan, niye sırıta sırıta geliyosun"

    "Kanka yengenle ilk bağlantıyı kurdum bugün, yaptık bişeyler"

    "Lan ne ara yenge oldu amk, daha adını geçen gün öğrendik. Ne yaptın anlat bakalım bi"

    "Ya kanka bugün aynı zamanda ara verdi bizim hocalar. Bunlardan önce sınıftan çıktık biz, ama baktım onlarda arkamızdan geliyolar. Gittim kapıyı açtım, onlar gelene kadar da tuttum. Yol verdim yani. Yine o gibik arkadaşı yanındaydı, tek geçmedi tabii. Ama geçerken teşekkür ettiler olm. Yanındakinin adı da Şule'ymiş, amk kızı geçtikten sonra fısır fısır konuşup gülüştüler zaten, kim bilir ne söyledi."

    "Sizin sınıftan dış kapıya kadar onlara kapıyı tutmak için mi gittin koşa koşa ?"

    Beyler, sınıf kapısıyla dış kapının arasında rahat 20 metre var bu arada

    "Evet olm, nolcak sanki"

    "Ya senin ben aklını gibeyim amk salağı, o kadar süre kapıyı açıp bekledin mi geçmelerini önden koşa koşa gidip ahahahahaha"

    "Sen ne anlarsın amk salağı, ben spora gidiyorum. Sen de burda yalnızlıktan öl tamam mı"

    "Dur lan dur, alınma hemen. Benimde anlatacaklarım var sana"

    Bugün yaşananları anlatmıştım tüm detaylarıyla. O rezil numarayı yazıp verme sahnesine kadar hepsini hem de. O da benle taşşağını geçtikten sonra "Ee vermişsin mal gibi numarayı, bekle dur şimdi" diyip gitti spora. Haklıydı aq, mal gibi bekleyecektim. Başka yolu yoktu.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 67.
    +3
    O gün geceye kadar bekledim. Ama ne gelen oldu ne de giden. Bunu olumsuz algılamam gerekli mi diye düşündüm aslında uzunca bi süre. Ama Büşra'nın yaptığına hak verdim aslında. Çünkü ben ona numarayı verdikten sonra evine gider gitmez ya da aynı gün içersinde bana mesaj atmış olsaydı bu onu basit birisi yapardı. Her ne kadar sabırsızlıkla beklesem de "Çok kolay oldu be, bu da dünden razıymış" derdim kendi kendime. Çünkü esasında böyle birisiyim ben her ne kadar olmak istemesemde. izmir'de yaşadıklarımın ardından artık güven problemi yaşamaya başlamış ve bunu bir türlü üzerimden atamamıştım. Ya da kendini kanıtlama hissi içimi kaplamış ve benliğimi ele geçirmiş denebilirdi. Şöyle izah edeyim;

    Hoşlandığım birisi oluyo diyelim, bi hanımefendi. Onunla tanışmak için uzuun uzun çabalıyorum. Sonrasında onun çekim alanına, dikkat sahasına girdikten sonra onu mutlu edebilmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Hem onu, hem kendimi mutlu edebilmek, bunlarla birlikte onu yavaş yavaşta olsa ele geçirebilmek için yapıyorum bunu. Çok zor görünen bi kızda olsa ona istediğini verdikten sonra ihtiyaç duymaya başlıyo size. Ama burada şöyle bi nokta var ki dikkat etmek lazım; ona her istediğini verirseniz sonrasında sizi kullanmaya ve istediklerini yaptırmaya/aldırmaya başlayabilir. Para avcılığı gibi yani, bu durum öyle değil. Beyler, aslında çok basit bi algoritma var işin içinde. Karşınızdakini ne kadar değerli hissettirirseniz o kişi size o kadar bağlanır. Çünkü birisini elde etmek için gereken tek şey onu yüceltmek, değer vermektir. Ama zütünü kaldırmak demek değil bu, yanlış anlaşılmasın.

    Ben de birisini elde etmek için elimden geleni hatta fazlasını yapardım. Elde ettikten sonra da kendime bağlamamın ardından sıkıldım ya da "bu çok kolay oldu ya" diyip vazgeçerdim konuşmak ya da ilişki kurmaktan. Ne yazık ki her seferinde böyle oldu. Şimdi Büşra'da bana ilk günden mesaj atsaydı "çok kolay oldu lan bu" diyip vazgçebilirdim. Ama bunun olmasını da istemedim. Çünkü artık izmir'de değil Sakarya'daydım. Eski ben'i orada bırakıp yeni şeyler görmek, bilmek, öğrenmek için gelmiştim buraya. Yegane amacım ve niyetim buydu. Yine sıkıldım diyerek aynı şeyleri tekrar etmeme hiç ama hiç gerek yoktu. Büşra bana yaklaşana kadar beklemeye devam, elden gelecek bişey yok.

    O günden sonra birinci sınıflarla derslerim bi türlü denk gelmemişti. ikinci sınıflardansa nasıl ya da kimlerden not isteyebileceğimi hiç bilmiyodum. Önyargıyı kırmaya başlamıştım aslında yavaş yavaş. Çünkü vize yerine geçecek bi ödevde varlıklarını dahi hiç farketmediğim bi kız grubu "Ya bizim gruba gelir misin, seninle tanışmayı da çok isteriz" gibi bi teklif sunmuştu bana. Gelmez miyim yahu, seve seve gelirim. Grupta Zeynep (Auracı olan değil), Rümeysa, Büşra (başka bu) ve Ebru isimlerinde 4 tatliş kız vardı. Sizlerle tanışmak benim içinde zevk olacaktı kızlar, hem belki ekgib olan notlarımı sizler tamamlarsınız kim bilir .)

    Ayrıca sürekli futbol muhabbeti yapan erkek tayfadan da bi halı saha teklifi gelmişti vizelerden önce. Sevinmiştim aslında benide aralarına dahil etmeye çalışmalarına. Gelirim dedim onlara da, güzel bi tanışma olurdu. Yavaş yavaş 2. sınıfların arasına da karışmaya, isim duyurmaya başlayacaktık artık.

    Bi kaç gün daha böyle geçmiş, derstir not toplamadır kızlarla-erkeklerle tanışmadır derken tekrardan birinci sınıflarla gireceğim ders günü gelip çatmıştı. Sınıfa geç gitmiştim ve istemsiz bi şekilde tavırlıydım. Tavrım elbette Büşra'yaydı. Ulan gerizekalı, kız doğru olanı yaptı diyosun ama hala kendi kendine tavır alıyosun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu gibik. Kendi kendime triplenmişken Büşra'nın sınıfta olmadığını da farkettim ufak bi göz gezdirmeyle. Zaten farkedilmemesi mümkün olmayacak kadar büyük ve güzel gözlere sahipti, olsaydı bilirdim.

    Gelip yine ön sıraya yakın olan yerlerden birine oturdum, Mikail ön sıramdaydı. "Noldu aga, bi durgun girdin sınıfa. Büşra sana tekmeyi koydu heralde ahahahaah" diye girer girmez başlamıştı taşlamaya. "Olm bi dur zaten tavırlıyım, yüklenme bugün bana" dedim. Bu konuşma sürerken yine bi güneş gibi doğdu sınıfa Büşra, girer girmez göz göze geldiğimizi farkettim. O da hızlı adımlarla yanımıza doğru gelip Mikail'in yanına oturdu zaten. Bakın, dikkatinizi çekiyorum beyler, Mikail'in yanına oturdu. Neden ulan, neden..!
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    +4
    Otururken bana da "Günaydın" demeden geçmemişti kocaman gülümsemesiyle. Ben de kendi salaklığımı sürdürüp tripli tavırlarla günaydın diyerek geçiştirmiştim. Ama esasını soracak olsanız konuşup sesini daha fazla duyabilmek için içim içimi yiyordu beyler. Ya dıbını gibeyim (izmirli) dıbını, neyin tribindesin aq. Hayır öyle de moda girmişsin ki çıkamıyosun da şimdi hiç bişey olmamış gibi davranmaya çalışarak. Aradan biraz zaman geçtikten, herkes kitabını defterini çıkarmakla uğraşırken gözüm öte yandan da Büşra'daydı. Mikail'le bi kaç fısıldaşmanın ardından Büşra bana döndü.

    "Hayırdır, küs müyüz ? Hiç pas vermiyosun.

    "Bişey olduğu yok ya, canım sıkkın biraz o kadar"

    "Bişey mi oldu ki ? Anlat, dinlemek istiyorum ben"

    "Yok yok önemli bişey değil, geçer zaten"

    "Hiii parmağına noldu seniiin, yara bandı kıpkırmızı olmuuş"

    Bi önceki akşam odada Kadir'in traş bıçağını açmaya çalışırken biraz sert bastırıp derin bi şekilde kesmiştim parmağımı. Ama aşçılık sürecinde de seri bıçak kullanmayı öğrenirken sık sık kesilirdi parmaklarım. Önemli bişey olmadığından ne anlatma ne de bahsetme gereği duymamıştım. Ama Büşra görüp sanki kendi canı yanmış gibi tepki göstermişti.

    "Yok ya önemli bişey değil, dün kesilmişti geçer o. Yurtta değiştiririm bandıda"

    "Hayır hayır, olmaz öyle. Al bakim sen şu peçeteyi, çıkar o bandı sar peçeteyle. Dersten sonra doğru sağlık ocağına gidiyoruz seninle, itiraz istemiyorum"

    Tek bir cümle insanın tüm tribini alıp erim erim eritir miydi bi insanı ? Ben erimiştim, elenmiştim, düştüm hatta artık ne söylenebilirse. Önemsiz bi yara için telaşlanmış, daha şimdiden dişlerini gösterip itiraz istemeksizin önemli şeyleri yaptırmaya başlamış ve başarmıştıda. Beyler, ben cidden aşık oluyorum lan galiba bu sefer. Beni düşünen, önemseyen birisi vardı be karşımda. Tüm tribim, alınganlığım yerle yeksan olmuştu. Elimden tutan sen ol, sar sarmala yaralarımı. Sen iyileştirdiğin sürece seninle her acıyı yaşamaya razıyım ulan ben. Gidelim anasını satayım, sağlık ocağına da gidelim revire de gidelim sen nereye istersen oraya gidelim...
    ···
    1. 1.
      0
      izin verir misin yaraana bakiyim
      Hangisine? Söyle hangisine?
      Hangiissssiiinnneeee
      ···
  19. 69.
    +5
    Ders boyunca arkasını dönüp durdu parmağımı kontrol etmek için. Öyle tatlı, öyle telaşlı yüz ifadesi vardı ki kontrole gittiğimizde “deriyi gibip atmışsın, ameliyata almamız lazım” deseler sesimi çıkarmadan kabul etmeye razıydım ben. Hem bu davranışları salak triplerimi geçirmekle birlikte bana değer verdiğinide göstermişti. Herkese karşı bu tavırda olacağını sanmam beyler be, ne dersiniz ?

    Ders bitti, yine bomboş geçmişti benim için. Hayatıma Büşra faktörü girdiğinden beri zaten not tutmaya tenezzül dahi etmediğim dersleri artık dinlemeye de zahmet göstermez olmuştum. Kötüye zütürürdü bu durum beni. Ama nedense böylesi daha da davranılasıydı, en azından bi süre daha. Çantasını apar toplamasının ardından benide acele ettirerek “Bak hala oturuyo, çabuk çabuk çabuk” diye başımda dikilmeye başlamıştı. Verdiği peçetenin kana bulandığını farkettikten sonra eskisini atıp yerine yenisini vermişti. Üstelik bu sefer parmağıma saran da kendisiydi. Ne asil bi davranış be.

    Alel acele gittiğimiz sağlık ocağında pek sıra yoktu. Zaten üniversite bünyesinde olan bi sağlık kuruluşu olduğundan yalnızda öğrencilere tahsis edilmişti. Çok beklemeden doktorun yanına girdik, birlikte. Doktor benimle ilgilenirken cüzdanımı telefonumu vb. Büşra tutuyodu. Çok hoşuma gitmişti be beyler, inanın çok mutluydum. Doktor nasıl oldu, nasıl bitti diye sorup bilgi almaya çalışırken anlattıklarımın yanına “Dikkatsizlik yapıyo hocam, ondan böyle oldu” diye giydirmeler yapıyodu. Doktorun ne diyeceğide belliydi zaten, büyütülecek bişey yoktu. Ama Büşra’mın gönlü olsun diye gelmiştik bi kere. Ağrı kesici yazıldı, kremler verildi falan çıktık. Ben fakülteye doğru gitmeye çalışırken Büşra durdurup “Hayırdır (izmirli) Bey, nereye böyle” diye sordu. “Fakülteye, birlikte gidiyoruz ya işte” dedim.

    “Hayır efendim, sen yurduna gidip ilaçlarını alıp yatıyosun derse falan gelmek yok. Not gerekirse ben alır veririm sana merak etme. Gider gitmezde beni haberdar et tamam mı, aklım sende kalmasın”

    Beyler ?

    Büşra bana gerçekten değer verip önemsiyor muydu ? Yoksa sırf ben onların yanan evlerine önem verip sorduğum için verilmiş bi karşılık mıydı bu ? Mutluydum esasında. Fazlasıyla da hoşuma gitmişti. Ama öte yandan düşünceli olarak kalakalmıştım. Hepsinden önce söyledikleri arasında dikkate alınması gereken bi cümle vardı, son cümlesi...

    Dönüp kontrol ettiniz mi söylediklerini ? Etmediyseniz de şimdi ediyosunuzdur. Evet evet, o cümle. Haberdar etmemi istediği kısım. Ulan tribine girdiğim mevzunun rövanşı geçmişti elime, kullanmadan edemezdim. Karşılığını verdim ben de;

    “Ya çok önemli bişey değil cidden. Geleyim işte ben de derse bişey olmaz. Hem sen yanımda olursun, daha çabuk iyileşirim işte fena mı ?”

    Gülümsemişti, devam ettim

    “Haber ver diyosun da senin numaran bende yok ki Büşra Hanım, ben verdim sana geçen gün ama senden almayı unuttum”

    Kızarmıştı beyler, çekinmişti. Demek ki eli pek çok kez gitmişti o telefona bana bişeyler yazıp gönderebilmek için. Ama her seferinde vazgeçmişti. Şimdi ikimiz içinde bi konuşma fırsatı vardı.

    “Senin suçun, almadan gittin numaramı olur mu öyle şey. Aç şu tuş kilidini de kaydedeyim numaramı, sen şimdi o parmakla uğraşma basmaya falan”

    Zaten elinde olan telefonumu bana doğru uzattı, şifreyi girerken başını havaya doğru kaldırıp çaktırmadan bakıyomuş gibi muziplikler yapıp gülüyodu, güldürüyodu da. Kaydetti numarasını, adı ve soyadıyla.

    “Şimdi sende kayıtlı çok Büşra vardır, karışmasın soyadımı da yazdım” dedi gözünü sündüre sündüre. “Kaç tane olduğu önemli değil, konuştuğum bi tanesi olacak” diye karşılık verdim. Eee öyle sataşırsan böyle kaşınırsın Büşracım, ama tatlı bi karşılıktı bu. Kızardı, telefon ve cüzdanımı verip “Hadi bakalım, doğru yurda. Gittiğinde haber verirsin” diye yineledi. Ben de dediğini yaptım. Vedalaştıktan sonra yanından hiç ayrılasım olmasa da yola koyuldum.

    Hayat, bana gıcık olan talihim, güzel günler Sakarya’nın öneriyle bana gülmeye mi başlıyodu acaba beyler ? Uzun zamandır hakettiğim şeyler sonunda gelmeye mi başlamıştı acaba ? Emin değildim. Ama emin olduğum bişey vardı; bugün yurda mutlu gidecektim...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      seriiiiiiii
      ···
  20. 70.
    +2
    Herkese selam olsun beyler

    Fenerin maçı vardı malum, onu seyretmeden kurulmak istemedim bilgisayarın başına. Ulan yine adam akıllı bi puan alamadık ya aq, Ersun hocam geldi ama hala toparlayamadık işleri. 17. Sıra çok çok kötü bi tablo, ama düzeltiriz elbet ya. En azından düşmeyiz aq, o kadar da değil.

    Şimdi de sözlüğe girmeye çalışıyorum fakat hata veriyo. O düzelene kadar word’e falan yazıyorum, toparlandığında arka arkaya yapıştırırım artık. Soru soran arkadaşlarda olmuş, onlara da cevap vericem tek tek. ilginizden dolayı teşekkür ederim hepinize.
    ···