/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +148 -30
    yıllardır bu sözlükte aranızdayım. eskiden beri üye olanlar bilir beni, küfür kuralından sonra nickim değişmişti tabii ama 2010 yılından beri sözlükte olan yerim hiç değişmedi. pek çoğunuza ana avrat sövdüm. pek çoğunuzla gereksiz polemiklere girip her başlıkta eksi bastım. ama hepinizi çok sevdim ve bin kuruları.

    artık yaş aldı yürüdü derken üniversitede yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak ve görüşlerinizi almak istedim. bu yüzden bu uzun sürecek yazıyı yazmaya koyuldum. izmirliler gavat olur derler, öyledirde pek çoğu. ben de öyle sayılırdım esasına bakacak olursak. ama üniversite yaşantısında öyle şeyler yaşamış oldum ki gavat, züppe denecek bir izmirliyken nasıl yıkık bir insana dönüştüm buna tanıklık edeceksiniz.

    hikayeyi yazmaya başlamamdaki en büyük etki tsigalko reyizdir. saygıyla anmışta olalım buradan. biliyorum, pek takip eden olmayacaktır. ama edenlerle mutlu olurum ben. başlayalım mı..?
    ···
  2. 2.
    +37
    üniversite hayatım çok karmaşık geçti. yatay olsun dikey olsun her türlü geçişi yapıp 4 farklı üniversitede okudum. son geldiğim yer sakarya üniversitesiydi ve önümdeki 3 sene (muaf tutulduklarım oldu) burada geçecekti. aslında soruyodum kendime; izmirden gelen birisi burada yapabilir miydi diye ? ama izmirden ve izmirde yaşadıklarımdan öylesine sıkılmıştım ki bu şehirden neresi olursa olsun başımı alıp bi yerlere gitmem lazımdı. sakarya da güzel bi tercihti dgs tercihlerim sonucunda.

    okulun açılmasından 3-4 gün önce ayarladığımız yurda yerleşmek için erkenden gitmiştim. yurt müdürü fena değildi, babacan tavırlar sergileyen birisiydi. fakat sonrasında araştırdığımda öğrenmiştim ki sakarya (ve bağlı olarak karadeniz) bölgesinde adı geçen bi müteahhit ailesinin dışlanmış olan çocuğuydu. nedeniyse elde ettiği paraları boş işlere harcamak ve kumarda yemek olduğu söylenmişti bana. ilerleyen zamanlarda da bu duruma fazlasıyla tanık olmuştuk zaten, oralara da sonradan gelicez.

    ilk geldiğim gün yurtta tünekledim. 4 kişilik geniş bi odayı bulabilmiştim kalabilmek için. çünkü 3-4 gün öncesinden ayarlayabildiğim için ancak böyle bi oda kalmıştı ellerinde. yurtta merkezi ve okula çokta uzak olmayan mavi durakta olduğu için seve seve kabul etmiştim. oda fazlasıyla geniş, ferah, ışık alır haldeydi. tüm yataklar sahiplendirilmişken kapıya en yakın olan yatak bana kalmıştı. kimselerde yoktu odada. yerleşmeyi sağladıktan sonra yurdu gezinme fırsatım olmuştu biraz. yurdun esası 3 katlı bi apartmanın alınıp katlardaki her 2 dairenin birer bölüme çevrilmiş olmasıydı. bizimki en üstte, 3. katta olan A dairesiydi. Dairede toplam 5 oda vardı. 2 tane tek, 2 tane çift ve 1 tane de 4 kişilik odası vardı. 2 tuvalet ve 1 banyonun olması biraz can sıkıcıydı, henüz tanımadığın o kadar kişiyle aynı yerleri nasıl kullanabilirdim kafama takılıyodu ama tanıştıkça çözülürdü elbet
    ···
    1. 1.
      0
      60. Entry
      ···
    2. 2.
      0
      64.entry
      ···
    3. 3.
      0
      Önümde 3 senem var ders saydırdım diyorsun dgs ile geçiş yaptım diyorsun giberim atacağın yalanı, mantıklı anlat oç
      ···
    4. diğerleri 1
  3. 3.
    +30
    gezip dolandıktan sonra yurda gidecekken odaya üç beş bişey alayım dedim, lazım olur yerim falan. çünkü yurt yemekli olsa da ilk 3 gün tüm öğrenciler gelip yerleşene kadar yemek verilmeyecekmiş. neden mi ? kalanlar huur çocuğu da ondan. kahvaltı ve akşam yemeği olarak açık büfeyle verilecek yemek ilgimi çekmiyo değildi aslında. 70 kişilik bi erkek yurdu ve herkese yetebilecek şekilde ayarlanmış bi açık büfe ? pek mümkün değil gibiydi aslında, ama görücez bakalım.

    alışverişimi yapıp odaya geldikten sonra odaya hala gidip gelen olmadığını gördüm. e okul başladı amk, ne zaman gelip yerleşecek bunlar. ya da ben mi sazandım 1 hafta erkenden gelerek ? odamız genişçeydi aslında. 4 kişisel dolap, odanın 4 köşesine koyulmuş 4 yatak, 1 büyük buzdolabı, 2 büyük masa ve duvarda asılı orta halli bi televizyon vardı. diğer odalara bakılacak olursa fazlasıyla geniş ve ferahtı. üstelik tek balkonu olan oda da bizimkiydi. yaşadık amk.

    odaya geldikten bi kaç dakika sonra kapım çaldı, kapıdaki isim eşqin. gel dedim qaqaş, bi tanışalım seninle. javid yine aynı yüz ifadesiyle "iyi günler aga" diyip odasına çekildi. gider gitmez eşqin'e onu sordum;

    "aga, bu javid benden hoşlanmadı heralde. neden böyle davranyo lan ?"
    "yok kardeşim seninle alakası yok, pasaportunu kaybetti o salak dünden beri onu arıyoruz. uykusuzdu sabahta erken kalkınca sana denk geldi. şimdi de yatmaya gitti zaten, uyanınca tanışırsınız"

    ulan çocuk bülbül gibi türkçe konuşuyodu, en ufak aksama yok. azerbaycandan türkiyeye okumaya gelmek için türkçe eğitimi almaları gerektiğini, tömer sınavından geçemezse ülkesine geri gönderileceğini anlattı. 100 üzerinden 60-70 aldığınız bi yabancı öğrenci sınavıyla buraya gelip rahata ereceğiniz sanıyosunuz ama hazırlık okutur gibi dil öğretiyolar size. yazık lan, ama olsun. türkçe azerice yakın amk, öğrenirler elbet. bunu duyduğum anda o klagib geyiği sormadan geçemedim;

    "pekekent sizde iş adamı demek mi lan, burda sakın demeyin öyle şeyler sakarya'da linç ederler sizi"
    sinirlendi muallak, "hay blyet" falan diyerek söylendikten sonra "neden herkes bunu soruyo dıbına koyim" diye açıklamaya başladı. ulan sıkılmış çocuk, herkes bunu soruyomuş amk.
    pekekent iş adamı değil büyük adam, iri adam demekmiş. cüsse olarak yani. sinirle bunu açıkladı bana dakikalarca. neyse dedim, güldük geçiştirdik. cebinden sigara paketini çıkarıp bana tuttu "içer misin kardeşim" diye. geri çevirdim.

    beyler şu yaşıma kadar ağzıma bir kere bile sigara vurmadım, vurmakta istemedim. sigara içenlere de hala anlam veremem. ne anlıyosunuz lan şu sigaradan ? ne faydası var size ? hem sağlığa zarar hem de cebe, ama içeni kadarda çok olan başka bişey yok. hala içmedim, ölene kadar da içmicem ulan.

    "sizin balkonda varmış, gelir burda içeriz artık" diye güldü, yok dedim olmaz. hadi bu seferlik sonrasını bekleme. balkonda bizden önceki kalanların kültablasıda duruyodu, verdim odana zütür diye. yata kalka da dua ediyorum "ulan odadaki 3 kişiden birisi kullanırsa ne tak yicez, rahatsız olurum ben" diye. ister abartı diyin ister artislik, kokusundan dahi rahatsz olan ben odada içilmesine hatta dumanının içeri süzülmesine tahammül edemezdim. balkona geçtik, sigarasını içerken sordum sabah sorduğum soruyu tekrardan. "neden azerbaycanda değil de burada okumak için geldiniz, orası daha kolay olmaz mıydı sizin için ?" başladı anlatmaya;
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +27 -3
    2 gün bomboş bir şekilde odamda pineklemekle ve kimseyi tanıyamamakla geçmişken pazartesi günü geldi çattı. çok üniversite gezdim, yeni bi sınıfa ya da ortama girilince nasıl davranılacağını, kendini o ortama nasıl sevdireceğini bilen birisiydim aslında. ama izmirden ilk kez bu kadar uzakta bi yerde okuyo olmam mıydı üzerimdeki stres ? ya da nasıl geçecek bu 3 sene bunun düşüncesi mi vardı üzerimde ? bilinmez

    sabah erkenden hazırlanıp yurttan çıkarken kapımın önünde 2 çocukla karşılaştım. konuşmaları garip olan bu tipleri başta kürt zannetmiştim (anti kürdüm ulan). çünkü tipleri, giyimleri falan farklıydı bizden. sonra biraz kulak verdikten ve selamladıktan sonra farkettim ki bunların konuşması azericeydi. ufak boylu ulan "salam qaqaş" diye selamımı alırken uzun ve asık suratlı olan başını sallamayı tercih etmişti. okula ders için ilk gidişimdi, birileriyle birlikte gidip laflasam fena olmazdı aslında. birlikte gitmeyi sorduğumda ufak boylu olan azericeyi bir kenara bırakıp ağdalı bi dille "olur tabii kardeşim, tanırız birbirimizi" diye yanıt verdi. uzun olan benden pek hoşlanmamıştı sanki, çok sinirliydi. ya da yüz ifadesi her zaman öyleydi, bilemiyorum.

    yol boyunca konuşup lafladıktan sonra kısa boylu olanın adının eşqin, uzun boylu olanınsa javid olduğunu öğrendim. esqin baküden javid ise sabirabad'dan gelmişlerdi. bölümleri bilgisayar mühendisliği olan bu azerilere "olm azerbaycanda eğitim kötü durumdamı ki buralara kadar geldiniz" diye sorduğumda "uzun hikaye qaqaş, yurda gelelim konuştukça anlarsın" dedi eşqin. tamam dedim dıbına koyim, en az 1 sene birlikteyiz zaten. konuşuruz uzun uzun. javid memnuniyetsiz tavırlarla azerice bişeyler söyleyip eşqin'i darlarken okula gelmiş olduk.

    "hadi yurtta görüşürüz kardeşim" diye selamlaştıktan sonra fakültelerimize dağılırken javid'in neden öyle davrandığı kafama takılmıştı. olsun be, çözeriz. fakültemin yolunu tutarken içime biraz daha heyecan dolmuştu. ergen çocuklar gibiydim amk; yeni sınıflar, yeni insanlar, yeni hocalar, yeni kızlar, belkide yeni aşklar. aşkı düşünmem yersiz olmuştu aslında, çünkü izmirde büyük bi yara alarak kaçmıştım buraya. önce onunla boğuşmam lazımdı ki yeni birilerine bakabilelim.

    uzunca olan merdivenlerden indikten sonra fakültemin önüne gelmiştim. izmirde okuduğum seneler öğrencilerin nasıl olduğunu az çok anlamıştım. onca çabadan sonra ege ya da dokuz eylül'e gelen tipler ego kasan, burnu havada olmaya çalışan kız ve erkek müsveddelerinden geçilmezdi. ulan başka şehirlerden geliyosunuz, neyin havası bu.
    ama burada o yoktu, lise bahçesi gibiydi aslında; cıvıl cıvıl, konuşkan tipler. sevmiştim burayı, sevebileceğimi sanmıştım aslında...
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +27
    Bu gecelik kısa bi giriş olsun beyler. Biliyorum, çok tempolü ya da sürükleyici bi giriş değil elbet. Fakat ilerleyen zamanlarda toparlarız elbet.

    Şimdiden bana eşlik ettiğiniz için teşekkürler, tekrardan görüşmek üzere...
    ···
    1. 1.
      -1
      Güzel de çok mu uzatıyon acaba
      ···
  6. 6.
    +27
    bu neşeli kalabalığa atılmadan önce yapmam gereken ders seçimlerim vardı tabii. çömez gibi davrancaklardı ya bana, ders seç, sen şunu almışsın, bunu baştan almalısın falan. gittim fakültedeki öğrenci işleri böllümüne. bilirsiniz beyler çok geyiği döner aslında öğrenci işlerindeki kadınların. ama aksine bizimkilerin yüzünde güller açıyodu amk. ulan böyle bi yer miydi sakarya ? oysaki çokta önyargıyla gelmiştim buraya. izmirdeki rahatlıkla büyüyüp yetiştikten sonra buradaki tutucu kesim beni rahatsız eder miydi ? ya da benim hareket, hal ve tavırlarım onları rahatsız eder miydi ? hep bunları düşünerek geçmişti buraya gelene kadar süren yolculuğum. gidip ders seçimi ve intibaklarımı hallettikten sonra işlerimi halleden öğretim görevlisi "istersen derslere girmeye başlayabilirsin, yoksa haftaya gelmek zorundasın" diye ekledikten sonra yurtta oturmaktan sıkıldığım için koşa koşa derse girdim. dersi veren adam aynı zamanda ders seçimlerimde onayı veren bölüm başkanıydı. "ooo gel bakalım şöyle diye" kapıda karşıladı beni. boş bi yere oturttuktan sonra "bakın bu delikanlı izmirden gelmiş buralara, dgs ile aranızda. aslında hiçte sevmem sizin gibi geçişle gelenleri ama katlanıcaz bakalım" diye söylenmeye başladı. ama şaka olduğunun elbette farkındayım. çünkü hem bölüm başkanı olup hem de gelen öğrencilere böyle şeyler söyleyecek birisi olduğunu hiç zannetmiyorum. bide hoca bunları anlatırken tüm sınıfın dönüp bana bakması üzerimde hafif bi kasıntı da oluşturmadı değil. girer girmez mi lan, hemen olmasaydı bari.

    dersi dinledim, ama etrafımdakilerin dönüp bana baktığınında gayet farkındayım. sınıfa girdiğim anda da etrafa bakınmamla iyi, samimi bi sınıf olacağını hissetmiştim. sınıf mevcudu kalabalıktı, çoğunluğu kızlar oluşturuyodu. desene, bölümle ilgili anılarım güzel olacaktı. dgs ile geldiğim ve muaf tutulduğum için direk 2. sınıftan derslere başlamam söylenmişti. ama girdiğim sınıfın bölümümün 1. sınıfı olduğunu farketmem zaman almıştı. lan yanlış sınıfaydım ve yanlış sınıfa takdim etmiştim kendimi. hoca dersi bitirdikten sonra daha fazla ders ve yanlış sınıfa girme stresi çekmek istemediğimden dolayı yurda gitmeye koyuldum. elimde henüz bi ders programıda olmadığından gibtiret dedim, bu hafta da yat yurdunda gelenlerle tanışırsın.

    sakarya'ya hiç gittiniz mi beyler ? ya da yaşayanınız var mı bilemiyorum. ama her yer o kadar huzur verici, o kadar güzel ki. izmir, istanbul, ankara gibi beton yığını büyük şehirlerden çıkıp böyle yere gelenler için ilginç gelecektir burası. çünkü her yer yeşillik, her yer orman ulan. çok hoşuma gitti bu durum. bi de fakültenin karşısında sapanca gölünün o rahatlatıcı manzarası yok mu, daha ilk günlerimden sevmiştim buraları. izmir'de her kafası attığında ya da canı sıkıldığında bostanlı'ya giden birisi olarak bi deniz görüntüsü olmasa da sapanca baktıkça kafamı dağıtmayı sağlayan güzel bi yerdi aslında.

    sakarya'da okuyanlar bilir, bilmeyenlerde şimdi öğrenmiş olur; sizin öğrenci kartınız tüm şehirdeki imkanlardan faydalanmanızı sağlayan bi araçtır. otobüslere, uzun yol araçlarına, minibüslere, yemekhanelere hatta bazı spor salonlarına kartlarınızla diledğiniz gibi girebilirsiniz. ayrıca bir paso çıkartmanıza gerek kalmaz yani. ama kartı aktifleştirmeniz lazım, o da hiç uğraşılmayacak bi dertti şu günlerde benim için. dolmuşla mavi durağa geldikten bu sefer sığır gibi yurda gitmek yerine yalnızca olsam 3 sene yaşayacağım bu şehri tanımaya başlamak istedim. mavi durağı gezindim biraz. izmirdeki bostanlı, istanbuldaki beşiktaş gibi bi yerdi temel olarak. etrafa öğrenciler adına açılmış kafeler, restaurantlar, eğlence mekanları, nargile yerleri gibi pek çok şey yayılmış. gezdiğim kadarıyla beğenmiştim. saçma bi kriter olabilir aslında, ama burger king'in de yurdumuzun yanında olması beni ayrıca mutlu etmişti amk.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Spor şube başkanı amcam olur. Tanırmısın ?
      ···
    2. 2.
      0
      Bende bi ara kafam esince bostanlıya giderdim kokoreççinin taraf bizim mekandı ahh mazii
      ···
  7. 7.
    +19 -1
    "azerbaycan çok farklı bi memleket aslında. hala rusya kültürüyle devam edip gelişmeye çalışan bi yer. ama imkanları o kadar zor ki kardeşim herkes bi yerlere gitmek ister. mesela babam, kalp cerrahı, çok yoğun ameliyatlar yapan ve başarı oranı yüksek bi doktor kendisi. türkiye'de aynı görevdeki doktorlar 8.000 - 9.000 TL alabilirken babamın aldığı ücret sabit olarak sizin asgari ücretinizden biraz daha yüksek sadece ? neden ? çünkü devletin bir denetimi olmadığı için her yerde rüşvet döner. ameliyatın başarılı geçmesini mi istersin ? hasta yakınına rüşvet teklif edersin. adliyede işinin görülmesini mi istersin ? rüşvet teklif edersin. polislik oldun, sürecin uzamasını mı hemence hallolmasını mı istersin ? oraya dahi rüşvet teklif edersin. iş böyle olunca meslek sahibi olsan bile aldığın maaşlarla değil elde ettiğin rüşvetlerle geçimini sağlarsın. babam adil birisi, rüşveti tercih etmez. biz orada okusaydık her ne olursak olalım sonumuz rüşvetle çalışmak olacaktı. biz de burada okuyup yaşamaya karar verdik. o yüzden baküyü bırakıp buraya geldik"

    azerbaycanı yalnızca "aybalam", "hemişe buraya gelmişem" gibi geyik ve söylemlerden bildiğim ve hiiç ilgimi çekmediği için araştırma gereği duymadığımdan bunları duymak beni şaşırtmıştı. garibime gitmişti. sağlığın dahi rüşvetle işlediği bi memlekette yaşamı sürdürmek ne kadar mümkün olabilirdi ki ? rüşvet verecebilecek durumda olmayan ama durumları (sağlık, hukuk ya da hangi dalda olursa olsun) acil olan insanlar ne yaparlardı acaba. Eşqin dediğim adamın babası doktordu, saygın birisiydi. Ama aldığı maaş, geçim hali garip geliyodu bana. Ülkemizde olan doktor ya da doktor adaylarının durumuysa zaten ortada. işini hakkıyla yapan insanlarda çok steteskopuyla TikTok videosu çekenlerde. Bunlar geldi buraya, bilgisayar mühendisliği okuyacaklar. Ama Türkiye'de ne kadar tutunabilecekler ? Ya da aldılar diplomayı gittiler, orada ne iş yapabilecekler ? Azerbaycan'ı Türkiye'den daha düşük bi yer sanırdım beyler yalan yok, ama öyle gösterip öyle anlattılar ki bana (ki pek çok kısmı sallama da olabilir) Türkiye'den daha iyi oldukları konular çok fazla. En basitinden otomotiv, ucuz kullanışlı ve herkesin erişebileceği arabaları var. Hele ki bi Lada serisi anlattılar bana fenaydı.

    Bir saat kadar bunları konuştuktan sonra odanın kapısı açıldı, Javid girdi içeri. iyi çocukları vesselam, iyi anlaşabilirdik bu tiplerle. Javid'de birazcık toparlarsa kendini şu tripli hallerinden iyi çocuk aslında...
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +17 -1
    "Ne yicez ya, acıkmadınız mı siz" diyerek geldi yanımıza. Uykudan yeni uyanmış, gözleri şiş şiş yanıma gelince "Aga sanada biraz sert davranmış oldum kusura bakma, başımda bi ton şey var onlarla uğraşıyorum" diye tokalaştı tekrardan. Javid'in konuşması azericeye daha çok kayıyodu, tömer'e fazla hazırlanmamış ve whatsapp'tan arkadaşlarıyla hala azerice konuşmaya devam etmiş birisi olarak sakarya'da kalması zor gibi. ama belli gözlerden, aslında zehir gibi çocuklar.

    "Ee dışarı çıkalım, hem dolaşır hem bişeyler yeriz" diye bi fikir attım. Benden daha önce bu şehre yerleşmiş kişiler olarak nerelere gidilir, nerelerde gezilir onlardan öğreneceğim şeyler olabilirdi. Ama pek çıkmaya niyetli gibi bi halleride yoktu. Odaya bişeyler söyledik yedik, o akşam sohbet muhabbet ederek geçti öyle. Yarın evrak işlerimi son kez halletmek için okula uğramam gerekiyodu. Sabaha bizim azeri balalarıyla birlikte çıkıp gitmek üzere anlaştık. Saatte geç olmuştu, odalara dağıldık.

    Sakarya'ya tahmin ettiğimden çabuk ısınmıştım aslında beyler. Gündüz fakülte yolunda hissettiğim tedirginlik her geçen saat kaybolmuş yerini güzel şeylerin yaşayacağını hissettiren ümitler almıştı. Güzel bi öğrencilik olacaktı benim için, güzel geçecek bi 3 sene...
    ···
    1. 1.
      0
      reis cok guzel ve akıcı
      ···
  9. 9.
    +16 -1
    huzur çok önemli bi kavramdır beyler. çok farklı yerlerde buluruz huzuru. kimisi ailesinin yanında huzurlu hisseder kendini. kimisi arkadaşlarının yanında, kimisi ise sevdiği kişinin yanında bırakır kendini huzurun kucağına. ama kimileride vardır ki yalnız kalmak huzuru yaşamasına vesile olur. kimse olmadan, tek başına. okuduğu kitaplar, izlediği filmler, dinlediği müzikler eşlik eder yalnızca huzur denen kavrama. peki ben hangi bölümündeydim huzurun ? bana huzur veren şey neydi ? ya da nasıl yakalayabilirdim huzuru ?

    izmir doğup büyüdüğüm, huzurun kelime anlamı olabilecek yerdi benim için. gerek arkadaşlarım, gerek ailem burada, yanıbaşımdayken huzur kaçınılmaz gelirdi bana. tüm bunların üstüne bi de sevdiğin varsa ellerini tutabileceğin keyfinden geçilmez. ama yaşadığım öyle ağır şeyler vardı ki şu koca şehirde artık huzuru arkamda bırakıp yalnızlığa gitmek istiyodum. yalnızı seven birisi olmadım hiç bi zaman beyler. ailenin tek çocuğu olmama rağmen yalnız kalmayı hiç bi zaman sevmedim. çünkü hep birileri vardı yanımda bu yaşıma kadar. şimdi kimse olsun istemiyodum. sakarya'ya gelme sebebimde tamamiyle bundan ibaretti. tabii ki eğitimsel yanıda var. okuduğum bölümün en iyi eğitiminin burada olması, dgs'de tercihim olarak alınacak 2 kişiden birisinin benim olmam. bunlar yan etkenlerdi esasında. ama bulunduğum konumda bunları düşünmek için fazlasıyla geç. çnkü gelmiştim, görmüştüm ama yenmeye hazır değildim. ama bu mücadelede kendime bi ordu toplamam gerekliydi. huzursuzluğumla olan savaşımda arkamda duracak cesur savaşçılara ihtiyacım vardı. ilk ikisi yanımda belirmişlerdi bile. dilleri farklı olsada kalpleri aynıydı benimle. sakarya onlar içinde bi kurtuluş yoluydu, bi çıkış kapısıydı. burada da yollarımız kesişti işte. Eşqin ve Javid rolleri büyük olacak karakterlerdi.

    Ertesi sabah yine erkenden uyanıp hazırlanmışken bizimkilerden hiç birisi yoktu ortalarda. Sabah sabah kapılarına gitmekte istemedim, gelmedilerde vardır herhalde bi bildikleri diyip yalnız başıma koyuldum okul yoluna.

    burada beni bilen bilir beyler. açtığım başlıklardan, girdiğim entry'lerden her zaman belli etmişimdir rengimi. şu ana kadar hayatıma girip çıkan tüm kadınlar renkli gözlüydü, bundan sonra da öyle olmaya devam edecek. ben açık kahverengi gözlere sahibim. ama aileme bakacak olursanız hem anne hem de baba tarafım (amca-hala / dayı-teyze hatta dedeler nineler dahil) herkes renkli gözlüdür. ulan tüm pis genler bana mı geçti ne olduysa ben kahverengi oldum amk. içimde, damarlarımda renkli gözlü genlerinin fıtı fıtı gezdiğini biliyorum. eğer renkli gözlü bi hanımefendiyle izdivaca erebilirsem çocuklarımda kesinlikle renkli gözlü olacaklardır. ya olmazsa ? ya ona da kahverengi geni geçerse ? o zaman yannanı yeriz işte. aman sağlıklı olsun da *

    temeli buna dayanmakla birlikte estetik olarakta bana hoş gözüktüğü için renkli gözlü hanımefendiler her zaman için daha ilgi çekici gelir bana. dediğim gibi hayatımda da hep onlar yer almıştır. okula gitmek için dolmuşa bindiğimde de etrafa çok bakınmadan boş bi yere oturup müziğimi açarak yolu seyretmek gibi bi planım vardı. ama yanıma öyle birisi oturdu ki gözlerine baksanız saniyeler içinde boğulabilirsiniz. masmavi, fosfor gibi ulan. parıl parıl parlıyo. balayına gidilen asortik adalardaki sahil kenarları gibi masmavi, ardını görebilirsin o gözlerin. kendiside ufacık, hanım hanımcık bişey. yanım boştu, geldi oturdu. göz göze geldik, fakat ayıp olmaması için çokta fazla bakıp rahatsız etmek istemedim. ilk günden ne lüzumu var aq. bi de kız tesettürlüydü. arkadaşlar, ben izmirde doğup büyüyen birisiyim ve izmirin tesettürlü oranına bakacak olursanız yok denecek kadar az. herkes açık, herkes laik. ve bu durumdan dolayı benimde hayatım boyunca hiç tesettürlü arkadaşım olmadı. yanlış karşılanabilir diye başımı çevirip yolu seyretmeye koyuldum, ama gözler gitmiyo aklımdan. o da yolu seyrediyo, telefonunu çıkarıp muhattap olduğu yok. ulan tam dönüp seyretmelik zamanlar ama yapmak istemedim. hem aynı duraktan bindiğimize göre daha sonra tekrardan denk gelebilirdik. ya da indiği fakülteye bakarak nerede olduğunu bilebilirdim. kafamda binbir türlü seçenek var. ama büyülenmiş gibiyim, oralı olamadım.

    ben bunları düşünedururken çoktan okula girmişiz bile. benden bi durak önce indi, ulan tam da iki fakültenin arası. hangisine girdi acaba amk ? ya bizim fakülteye girecekti ya da hukuk fakültesine. dur bakalım, bulurduk elbet...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +5
      panpa hikayeni sevmistim de "herkes açık herkes laik" demen olmadı.
      Laiklik din ve devlet islerinin birbirinden ayrılmasıdır. Açık giyinmek değildir.
      Hatta Mehmet Akif Ersoy'un bir şiirinden 2 satır serpiştireyim sana.
      Medeniyet açıp saçmaksa bedeni,
      Desenize hayvanlar bizden daha medeni.
      ···
  10. 10.
    +14
    herkese iyi akşamlar olsun beyler. sözlüğe anca girme fırsatım oldu. henüz toplasan 1 sayfa yazabilmişken sayfalarca rez gelmesi beni çok mutlu etti. hepinize teşekkür ederim.

    bu arada trende de girmişiz, bu ilginizi boşa çıkarmamak adına bu gece uzuun uzun ilerleriz yaşananlarda. takip edenlere şimdiden selam olsun...
    ···
    1. 1.
      -3
      Kahbe çocuğu senin gibik hikayeni okumaya gelmedi millet şu kızın ismini ver onu bekliyor millet
      ···
      1. 1.
        0
        Entry nick
        ···
    2. 2.
      0
      Rezerved
      ···
  11. 11.
    +13 -1
    bi yandan bu düşüncelerle kafamı meşgul ederken öte yandan da mikail'le sohbet etmeye devam ediyodum. klagib geyikler falan filan. o kadar laf ediyodum falan ama sınıfta hoşlandığı biriside varmış beyimizin, henüz söylemedi. zamanla alırız baklayı ağzından, sorun değil.

    ben arkam dönük mikaille konuşurken "aha büşra'da geldi" diye böldü konuşmayı. kimmiş ulan bu büşra diye dönüp bakmama kalmadan gözlerim faltaşı gibi açılıp yerlerinden fırlayacak gibi oldu. büşra, büşra, büşra.!?

    hatırlarsınız, daha konuşmanın en başında renkli gözlülere olan hassasiyetimi ve zaafımı belirtmiştim. hatta belirtmekle kalmayıp detaylarını da sık sık söylemiştim sizlere. tüm bunlardan bahsederken melek gibi geçip giden, hala aklımda olan ama göremediğim birisi vardı hatırladınız mı ? izmirde metro aşkları çok olur, o da benim dolmuş aşkımdı hani. kısa boylu, zarif, ince mi ince, masmavi gözlere sahip, tesettürlü bi hanımefendi oturmuştu yanıma. işte o sınıftan içeri girmiş bizim sıraya doğru aynı zarifliği koruyarak yürümeye devam ediyodu. hadi canım, yok artık. bu kadarıda olamazdı, olmamalıydı ya da. hani sürpriz bi kupon yapıp bakmaya dahi tenezzül edip cüzdanının bi kenarında unutursun da sonrasında kuponun tuttuğunu farkedip hem şaşkınlık hem de mutlulukla iddaa bayiine koşarsın ya. heh işte, onun gibi bi durum içindeydim bende. haftalar önce gördüğüm, unutup zihnimdeki cüzdana koyduğum aklını kaçırtabilecek güzellikteki bu sürpriz kuponu daha yeni hatırlayıp baktığımda kazandığımı farketmiştim. kazanmak derken doğrudan bi kazanma değildi elbet. ama sırf tekrar görebilmek uğruna "ulan dersim yok ama aynı saatte dolmuşa binsem görür müyüm acaba" dediğim, bulmak için umudumu kaybettiğim şu güzelliği bulmak ne kelime doğrudan yanımda belirmesini görmüştüm ya daha ne olabilir ki.

    şaşkınlığımı gizleyemedim, ama çokta belli etmemek için gelenlere selam verdim, arkamdaki alakasız kişilerle konuşmaya çalıştım falan. oysa o o kadar güzel gülümseyerek geliyodu ki bizim yanımıza. mikail'le konuşmaya başlamıştı
    "günaydııın, nasılsın mikail. erkencisin bugün yine"
    "günaydın büşra günaydın, yurtta canım sıkılıyo ya. ben de gelip sınıfta oturuyorum böyle. (izmirli)yle laflıyoduk bizde öyle. tanışsanıza"

    pas bana atılmıştı. çokta güzel değerlendirip gole çevirebilirdim bu konumda. ne de olsa ağzı laf yapan, tanışmayı seven, hele ki böyle birisiyle tanışmak için can atabilecek birisiyim. ama bu sefer kaleci biraz farklı, biraz değişik. çünkü tesettürlü insanlarla nasıl konuşabileceğimi hala tam anlamda kestirebilmiş değilim. selamlaşmak için elimi uzatsam, ayıp olabilir. hadi ayıbı geçtim karşılık vermeyebilir. ama kafa sallayıp geçmek gibi boş bi harekette yapmak istemiyorum. çok fazla vaktimde yoktu düşünüp karar vermek için. basit bi şekilde kıvırmaya çalıştım

    "selam büşra, (izmirli) ben. eğer buraya oturacaksan kalkabilirim, arka sırada boş ne de olsa"

    ulan bu kadar kötü bi karşı atak olamazdı ya. ama kendisi o kadar naif bi hanımefendiydi ki bozuntuya vermeden gelip oturuverdi "yok yok sorun değil buraya da oturabilirim. tanıştığıma memnun oldum. senden çok bahsedildi bizim kızlar arasında. ama bi türlü tanışma fırsatımız olmamıştı"

    oha, ne kızları lan. haberim olmadan kız muhabbetlerine mi dahil olmuştum ben ? gündüz benden bahsedip geceleri yurt odalarında uykuya dalmadan önce kurdukları ateşli fantezilere mi alet etmişlerdi acaba beni (ahahahaha)
    tabii ki şaka lan, olur mu hiç öyle şeyler. olsa olsa "çok egolu bu huur çocuğu, yüz de verilmez buna, iki konuşsak yavaşamaya çalışır it oğlu it" demişlerdir hakkımda. fazlasını düşünmem. sormakta istemem. ama böyle bişeyi pat diye söylemesiyle büşra'nın saf mı, açıksözlü mü yoksa boş boğaz birisi olduğunu mu anlayamamıştım. hareketlerine, mimiklerine bakacak olursak daha çok 'saf' birsiydi. kıyamam ya, saflık bi insana bu kadar mı çok yakışırdı. değişmiştim lan ben, değişmekteydim.

    sakarya'da kaldığım 4. ya da 5. haftaydı. fakat bu kadar süre beni değiştirmeye başlamıştı bile. hayatında hiç tesettürlü birisiyle konuşma ya da arkadaşlık kurmamış olan ben şimdi böyle birisinden fazlasıyla hoşlanıyor, gözlerine bakmak için can atıyor, aklımdan çıkaramıyordum. hala emin değilim neler hissettiğim ya da neler yapacağımdan. ama değişimimi göz ardı etmekte olmazdı. olumlu bi değişim miydi bu ? ya da izmirde edinmiş olduğum 'ego'mu törpülemeye mi başlamıştım ? bilemiyorum. ama sakarya ve başta büşra bana bunu farkettirmişti...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Hadi ya devam
      ···
    2. 2.
      0
      Pampaaaa devam artık
      ···
    3. 3.
      0
      Lan hadisene yannanım
      ···
    4. diğerleri 1
  12. 12.
    +13
    Nik entri xd
    ···
  13. 13.
    +12
    kesin yaşanmıştır
    ···
    1. 1.
      +1
      resimdeki hatun: Polina Dubkova
      ···
      1. 1.
        0
        Bu guzel bilgi için Tesekkur ederiz.
        ···
    2. 2.
      0
      Adammmm
      ···
  14. 14.
    +10 -1
    https://www.youtube.com/watch?v=WQjcFGsZSCA

    aşk karmaşık bi histi. kimisi için ayakkabı bağlamak kadar kolay bi eylemken kimileri için atomu parçalamak kadar zorlu ve yorucuydu. benim içinse kaybolmak gibiydi. bi labirentte sıkışmış kalmış gibiydim hangi yola adımımı atsam daha da kaybolup yol iz bilmez hale geliyordum.

    izmir labirentteki girişimdi hiç girmek istemiyor olsamda. yaşadıklarım, yaralarım beni buraya itivermişti. önce izmirde sağa sola koşuşturup boş bi yol ararken uzun bi koridor bulmuştum kendime üzerinde "sakarya" yazan. bu yoldan yürürsem çıkabileceğimi, hatta daha iyiye gidebileceğimi düşünmüştüm. furkan, kadir, azeriler koluma girip yolumda bana yardımcı olan ilk yoldaşlarımdı. sonra gamze gelmişti işte sürpriz bi şekilde. biliyosunuz, yolumdaki çakılları temizleyip yürümeme yardım ederken koca bi kaya bırakıp çekilmişti köşesine. ama dert değildi, arkadaşlarım yanımdaydı. ya kayayı delerdik, ya etrafından geçerdik. mesele kaya değil, yolun kendisiydi aslında.

    ayrılığın ardından 1 hafta geçmişti. bu geçen sürede hem yurdumdakilere hem de sınıfımdakilere vakit ayırmıştım. 2. sınıf olmasa da 1. sınıfta girdiğim öğrenciler konuşup tanışmaya pek bi meraklılardı. bana özel bi durum değildi bu. hani üniversiteye gelince ilk sınıftan tanışıp ortam edinmeye, o film ve dizilerdeki üniversite hayatını yaşamaya çalışan tipler olur ya, öyleleriyle doluydu sınıf. mesela konuştuğum her konuda bana karşıt olan zeynep diye bi kız vardı. "auracı" olarak kaldı kızın adı, en basit bi tartışmada bile "auraya dahil değil hocam, onun durumu başka" tarzı şeylerden bahsederdi. benimle olan tanışmasıda "böcekler hayvan mıdır yoksa farklı bi kategoride mi değerlendirilir" meselesiydi. böcekler hayvan değildir, canlı olarak başka kategoriye sahiptirler. tıpkı insanlarla hayvanların aynı olmadığı gibi. he genel duruma bakacak olursanız canlılar zaten 3'e ayrılır;
    -hayvanlar
    -bitkiler
    -tek hücreliler

    sonrasında kategoriler kalabalıklaşır. yanlışım varsa düzeltin beyler, biyoloji ya da zooloji bilimleriyle pek haşır neşir değilim. ama bildiğim kadarıyla durum bu.

    Yasin diye bi tip var mesela sınıfta. kendini ortamcı zanneden, herkese "ooo kardeşim nerelerdesin sen ya" lafları eden, kızların kendisine deli divane olduğunu düşünen yavşağın teki. bana samimi yaklaştı, ama bi fitneci olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. yalan yok arkadaşlar, aile tarafından varlıklı birisiyim. gösterişide çok severim. he bu benim bi huur çocuğu olduğumu gösterir mi ? öyle zannedilse de kesinlikle hayır. giyim kuşam olsun, kullandığım elektronik aletlerden araçlara kadar gösterişi seven bi insanım. o sıralarda da daha yeni çıkan bi akıllı telefonu ailem bana burayı kazanmamın şerefine hediye olarak almışlardı. sınıfa bununla girince diğer çocuklar "vaay aga güzelmiş he" diyip geçerlerken bu muallak eline alıp her takuna kadar kurcaladıktan sonra "para sende hee biliyosun işini. biz de memur çocuğu sürünelim, senin kadar şanslı olamadık ki. sen şimdi parayla oynuyosundur" tarzı patavatsız şeyler söyledi. ulan dalyannan, sen memur çocuğusun da biz huur çocuğu muyuz ? babam makine mühendisi, annem pastane sahibi. var elimize geçen bişeyler ki harcıyoruz. sana hesabını mı vericem bunun ? bu kadar sert olmasa da benzer şeyleri ona karşıda söyledim. sonra lafı dönüp dolaştırıp "ben de motor alıcam, köpek gibi çalışıp para biriktiriyorum. 1.000 liram ekgib, sen bi destek ateşlersin bana he kanka. borç olarak ama" demeye getirdi. seni tanıyalı olmuş daha 1-2 hafta, sana neden 1.000 lira vereyim ulan. hele ki başın kıçın ayrı ayrı oynarken. "veririm ama faizli olarak 1.500 alırım senden" diye şakaya vurdum. ciddiye alıp tamam dedi gitti yanımdan. amk salağı...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Canlılar ökaryot ve prokaryot hücreler olmak üzere ikiye ayrılır
      ···
      1. 1.
        0
        Ordan da yürüyo işte
        ···
      2. 2.
        0
        haklısın kanka, inan bu konuda münakaşaya giremem kimseyle. çünkü uzmanı olduğum bi alan değil ne yazık ki. aydınlattığın için teşekkür ederim, öptüm
        ···
  15. 15.
    +10
    Yoklukta değildim, aciz bi durumda hiç değildim. Sadece kırık ve yaralı bi şekilde gelmiştim sakarya’ya. Bu da yaramı sarmaya başlayacağım ilk bandajım, ilk yara bandım olabilirdi. Biz konuştukça, işi tanışmaya ve güldürmek için fazlasıyla geyiğe vurdukça zamanın nasıl geçtiğini anlamamış sırayı çoktan bitirmiştik bile. Sıra bize gelirken Gamze atılıp “Ya telefonunu versene kaydedeyim numaramı” dedi. Normalde tanımadığım bi kıza telefonumu vermek mi ? Hayatta yapmayacağım bişey. Ama o an boşluğuma mı denk geldi artık n’olduysa verdim lan direk telefonu. Burada durum “kız telefonu alıp kaçacak amk” tarzı bişey değil elbette. Ama o esnada elindeyken görmemesi gereken bi mesaj gelebilir, galeri açık kalabilir (ki galerim her zaman boştur ama olsun). Ama verdim bu sefer telefonu.
    Peki neden doğrudan telefonumu istemişti ? Heralde o kadar kalabalıkta sesli bi şekilde söyleyip etrafa duyurmak istememişti. Haklı bi sebep. Kaydetti kendisini, baktım
    “Gamze 0:)” şu kafasında hare olan emoji var ya o işte .D

    Kart işlerini hallettikten sonra yurtlara dağıldık. Ama keyfim yerindeydi. Yolda düşündüğüm tek şey mesaj atsam çok mu aceleci davranırım düşüncesiydi. Ama tanımayı istiyodum beyler. Yurt buddy’lerim haricinde konuştuğum hem de karşı cins olan bi birey olacaktı.

    Üniversitede galiba harbiden kızlar teklif ediyordu binler
    ···
  16. 16.
    +10
    Selam Beyler, Takip Edenlere Teşekkürler

    Hikayenin hararetlenmeye başladığı yerlerdeyiz ve bende yazacaklarımı hızlandırmak ve konuya girmek için sabırsızlanıyorum. Fakat kimsenin reaksiyon vermemesi, bişeyler yazmaması ya da düşüncelerini paylaşmaması "Ulan acaba boşuna mı yazıyorum lan ben" hissiyatı uyandırınca benim içimde üzülmeye başladım biraz. Hani ben popülerite ya da okunma meraklısı değilim. Okuyan bir kaç kişi olsa yeterli benim için. Fakat bu bir kaç kişi de hiç tepki vermeyince ne yazacağımı bilemiyorum.

    Yazmaya devam edeceğim, bırakmak yok. Ama sizlerinde ilgisi olursa çok mutlu olurum dostlar

    Hepinize teşekkürler...
    ···
    1. 1.
      0
      ilgi ve merakla takipteyim her an ama bu kadar beklemek de ağır geliyor bana, hikaye müthiş, anlatımın hoşuma gidiyor her şey iyi hoş, yanlış anlama senden bununla tüm gününü geçirmeni isteyemem çünkü bir sürü farklı işin de vardır ama yavaş kalıyor biraz, yazması daha uzun sürüyor okurken birkaç dakika o yüzden bu söylediklerimi söylemek kolay neyse işte buralardayım ben her zaman pek belli etmesem de
      ···
    2. 2.
      0
      Ve karakterini anlattığın kadarıyla beğenilmek ve takip edilmek, ilgi hoşuna gidiyor burada olduğumuzu belli edersek takdir edersek baya mutlu olursun, yaani ilgi meraklısı denilmez buna ama var birşeyler (biraz çözümlemek istedim seni, iyi geceler)-(burçlara inananlar sana aslan ya da koç derdi)
      ···
    3. 3.
      0
      Pnpacım ben geceleri 3-4 gibi okuyorum. Uykum gelince de uyuyorum. Boşa yazmıyorsun emin ol.Yarım bırakma sakın. Seviyorum seni
      ···
    4. 4.
      0
      Haklısınız beyler. Gündelik işlerle uğraşmaktan buraya yeterince vakit ayıramadığımın, bu sebeple de yazdıklarımın yavaş kaldığının farkındayım. Ben de olabildiğinde çözmeye çalışıyorum zaten bu durumu. Ama ilerleyen günlerde hepsi toparlanacak merak etmeyin.

      Analize bakacak olursakta haklısın. Takdir edilmek kimin hoşuna gitmez ki, benimde hoşuma gidiyor elbet. Ayrıca burcum aslan değil, başak *
      ···
    5. diğerleri 2
  17. 17.
    +10
    işleri halledip odaya çıktık. Bu seferde bi başkası var odada. Kafayı yicem lan, bugünden beri neden her kapıyı açışımda bi başkasıyla karşılaşıyorum şu odada. Yatağımın sol çaprazında oturan bu çocuk Berkay'dan biraz daha farklıydı. içeri girer girmez ayaklanıp "Selamun Aleyküm" diye geldi yanıma. Aldım seldıbını. Tip olarak tarif etmek gerekirse Arsız Bela denen bine benziyodu. Ama böyle sıcak yaklaşımlı olması hoşuma gitmişti.
    "Benim adım Kadir, Spor Yönetimi okumaya Kırşehir'den geldim" diye tanıttı kendini. Heh, üniversite ortdıbına yeni atılmış tertemiz bir anadolu çocuğu. hani anadolunun bağrından kopup gelen, büyük şehirler hakkında pek bilgisi olmayan, "gardaş memleket nere" diye muhabbete giren tipler olur ya heh tam da öyle. sakın böyle söylediğim için o tipleri aşağıladığımı ya da hor gördüğümü düşünmeyin. aksine çok severim öyle insanları. saflardır, naiflerdir. he aralarında sapık huur çocukları çıkmaz değil, en çokta böyle köy yerlerinde yaşayanlardan çıkar o tipler. çünkü köy yeri baskındır. aile baskısı, çevre baskısı, konu komşu baskısı vesaire. cinsel dürtülerini içlerine atar oralarda yaşayanlar. "fadimeyi samanlığa zütürüp gibsem mi ?" , "ayşe bugün yeni basma giymiş, ne fena olmuş la o öyle" falan gibi tiplerde köy yerlerinden çıkar. peki yeni oda arkadaşım kadir bunlardan birisi mi ? tanıdıkça göreceğiz.

    "merhaba" dedim. "ben de (izmirli), hoşgeldin odaya. bi de berkay vardı onunla da karşılaştın mı ?"
    "yok ben geldiğimde kimse yoktu odada. bu arada lazım falan olur, telefon numaranı ver de kaydedeyim. nerelisin kardeşim ?"

    haydaa, tam da tahmin ettiğim bi tip. ama olsun, severim ben böyle sıcak girişleri.
    ···
  18. 18.
    +9
    olayın şokunu atlattıktan sonra telefonda yaşananlarıda anlattım oda ahalisine. furkan bin tavırlarla atıldı yine

    "bana verseydin ya olm telefonu, anasına bacısına huur karısına iyi bi sövseydik. hayır ne yapabilecek sanki"

    "gerek yok be kanka, ne gereği var ki büyümesine. zaten takun içine batmışız, nişanlı falan var işin içinde"

    o akşamda çıkıp uzun uzadıya mavi durak turu atarken bu konuyu çevirdik. bu sefer yürüyüşümüze eşqin ve javid biraderlerde katılmıştı. günün kritiği yapıldıktan sonra yurda dönülmüş lol oynanmaya devam edilmişti tabii.

    cuma günü geldi. saat 13.30'da matematik dersim var. hiç unutmuyorum, hava biraz kapalı ama yağmur durumu söz konusu değil. yine her zamanki gibi şık bi şekilde giyinmiş dersime girmek için hazırlanmıştım. otobüsten inip fakültemin merdivenlerine doğru bu taktan dersi işlemek uğruna da olsa sınıftaki kızların verdiği heyecanla yürümeye devam ediyorum. merdivenlerden inecekken kapının önünde ufak bi kalabalık gördüm. en öndeki pekte yabancı gelmedi bana. duraksayıp baktığımda hiçte beklemediğim bi manzarayla karşı karşıya olduğumu farkettim. tahminler var mı ? yok mu ? aslında çokta zor değil. ama evet, doğru tahmin ettiniz. kapının önündeki kız gamze ve onun ismini dahi hatırlamadığım ekürisiydi. arkasında duran 5 izbanduttan bi tanesinin benimle telefonda konuşan iri kıyım nişanlısı olduğunu farkettim. diğerleride onun arkadaşları olmalıydı. gamze ve yancısı dahil 6 kişi olmak üzere ip gibi dizilmiş kapının önünde beni bekliyolardı. bi düşünün bakalım; birisinin nişanlısıyla habersizce birlikte oluyosunuz. ayrıldıktan sonra kız sırf sizden hıncını çıkarmak için gidip olan biteni nişanlısına anlatıyo (küs olsalar bile). çocukla bi önceki gün telefona meseleyi çözmek adına telefona uzun uzadıya konuşup konuyu kapatıyosunuz. üstelik "çocuk zaten eskişehir'de amk, ne olabilir sanki" diye düşünüp rahat davranıyosunuz. ama ertesi gün farkına varıyosunuz ki o nişanlı tüm ekibini toplayıp adeta ananızı gibmek için binanızın önünde dikiliyo. ne yapardınız bu durumda ? aramızda nolcak olm, gidip konuşurdum. suçlu ben miyim sanki diyenler olacaktır elbet. öyle olmaz işte. adam taaa eskişehirden nişanlısını almaya gelecek, gelmişken yanında 3 kişi daha getirecek ve fakültenizin önünde tam da sizin ders saatinizde gelmenizi bekleyecek. giberleeer, hepimizi teker teker giberler aga.

    bilenler bilir, bilmeyenlerde kendilerince bi hesap yapıp taahhül edebilrler. otobüsle üniversite - mavi durak arası duraklarda dur-kalk paylarını da dahil edersek toplam 10 dakika sürebilir. beyler, içimde bu 3 insan azmanına karşı öyle bi korku vardı ki otobüsle 10 dakikada gidilen o mesafeyi ben koşarak 5 dakikada katetmiş olabilirim. şakam yok. şimdi bana ve erkekliğime laf edenler elbet olacaktır elbette. saygı duyarım arkadaşlar, lafım olmaz. ama yeni geldiğim okulda, bölümümün önünde, nişanlı ve eküri dayağı yiyerek yeni tanıştığım kişiler önünde küçük ve rezil düşmeye hiç ama hiç niyetim yoktu kusura bakmayın. yurda gelip furkan'ı aradım olan biteni haberdar etmek için. ders arasında çıkıp o da geldi yurda. adam ta eskişehirden gelmiş ve beni derste bulmadı. yurdumda bulabilir miydi ? pek tabii bulabilirdi. peki yurdumu yerini bilen kim vardı ? doğru tahmin..! huur gamze. siper almış celladımızı bekler vaziyette yurtta olan biteni beklerken kadir'de gelmişti odaya. aslında yurtta olan korku boşaydı, kendimce yaşadığım bi korkuydu. ama bu adamlardan olan bi korku değil, anamın babamın beni okumak için yolladıkları okulda daha ilk ay dolmadan başıma böylesine bi olay gelince ailemin vereceği sert tepkinin telaşıydı. furkan" abartma lan, korkulacak bişey yok. biz de buradayız, dağ başımı burası kim ne yapabilir" diye destekledi. haklıydıda. şehrin merkezindeydik, üstelik yurt özel mülktü. en fazla ne olabilirdi ki. bişeyde olmadı, o gün öylece kapanıp gitti. ne telefonla arayan, ne sağa sola gelen ne de tehdit eden vardı. huur gamze de bunlardan sonra okulu bırakıp gitmişti. iyi bari, sakarya bi huurdan daha kurtuldu...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +9
    Çok üzgün ya da karalar bağlamış durumda değildim. Ama içimde bi kırgınlık vardı, yalan değil. Bi kaç haftam güzel geçmişti sayesinde. Keyfim yerindeydi, okulu ya da dersleri zorlanırcasına kafama takmıyodum, hatta canla başla yapıyodum bile verilen ödevleri falan. Bundan sonra kendimi salıp okula küsecek değilim elbette. Ama bu duruma alışmam kısa da sürse bi zaman alacak gibi.

    Yurda döndüğümde odada kimse yoktu. Kadir yemekte olmalıydı, Berkay zaten ikinci öğretim, okuldadır. Furkan’da spordan dönmemiş hala. Ben kendimi yatağa bırakıp odanın karanlığında gözlerimi kapatırken bi yandan da kafamdaki düşünceleri sorguluyordum

    “Ben nerede hata yapıyorum ?”

    Sahi, neydi benim hatam ? Ben mi fazla iyimserdim ? Ya da yaşadıklarımdan sonra yanaşmaya korkar mı olmuştum böyle durumlara ? Hayır, korkak değildim ki ben. Gayette yaklaşıyodum kafamı dağıtıp yeni şeylere başlarmışcasına. Ama yok, geçmişim karşıma çıkıp çıkıp duruyordu; ya doğrudan ya da dolaylı bi yolla.

    Bi kaç saat geçmiş olmalıydı ki kendime gelmeye başladığımda Kadir yine yatağının başında telefonla meşgul, Furkan ingilizce ödevleriyle boğuşmakta Berkay’sa yeni gelmiş üzerini değiştirmekteydi. Uyandığımı farkedince “hayırdır olm, manitacılık falan yapıyosun diye fazla mı yormaya başladın kendini” diye takılmaya başladı.
    “Yok be kanka, kavga ettik bitti. Ayrıldık galiba, yani öyle gözüküyo”
    “Noldu anlat bakalım, neye kavga ettiniz durup dururken ?”
    Olanı biteni anlattıp üstünkörü bi şekilde. Kadir ve Furkan pür dikkat dinlerlerken Berkay yine Lig TV’yi açmış laptop’ıyla ilgileniyodu. “gibtiret kanka, çok erken olmuştu zaten boşver. Ben sevmemiştimde zaten Gamze’yi” diye tesselivari söylemlerde bulunan Furkan “Yemeğide kaçırdın zaten. Bizde iyi yedik, menü çok güzeldi. Sen de yarramı ye” diye devam etti. binti lan bu, sinir etmesinide biliyodu beni. Ama iyice samimi olmuştuk. Seviyodum yani. “Çıkıp yürüyelim ya biraz, açılırız hem” diye katıldı konuşmaya Kadir. Olurdu lan, süper fikir. Çıkalım dıbına koyim. Hayret, Berkay Bey Hazretleride katılmak istedi bu sefer bize. Başımıza taş yağacak taş...
    ···
  20. 20.
    +6 -3
    Berkay'ın bize karşı mesafeli olmasıyla birlikte kriz çözülmüşken ödevleri ve projeleri olabildiğince halletmeye çalışıyordum. Daha önceden de söylemiştim diye hatırlıyorum, sözel yanım çok kuvvetlidir benim. Bir anlatım, bir sunum, bir konuşma yapılacak olsun emin olun benden daha iyi yapanını göremezsiniz. Zaten şu hayattaki en büyük hayalim bir Tedx konuşmacısı olabilmek. Ama bunun için iyi konuşabilme ve kitlelere hitap edebilme yeteneğinin yanı sıra bir sıfata sahip olmak gerekli. Ve ne yazık ki henüz oraya çıkabilecek bir sıfata sahip değilim. Ama ilerleyen zamanlarda, neden olmasın .)

    Büşra mesajlar atmaya, sınıfta yanıma gelip konuşmaya çalışmaya devam ediyor ara ara. Demiştim ben kolay kolay vazgeçmeyeceğini. Fakat her seferinde ödevlerimi göstererek şimdi meşgul olduğumu, daha sonra konuşabileceğimizi söyleyerek atlatmaya çalışıyorum. Atlatmak, atlatmaya çalışmak. Bu söylemler acı vericiydi aslında benim için. Ben ve Büşra'yı atlatmak; daha bir kaç hafta önce aklımın ucundan geçmeyecek düşünceler şimdi dilimden dökülüyordu. Zordu, ama atlatacaktım bunlarıda. Belki de hayatıma girecek yeni birisiyle olacaktı bu, ama olacaktı bir şekilde.

    Sunum ödevini yapacağımız hoca bölümün en ağır 2 hocasından birisi. Kendisi çook yüksek yerlerde olan birisi. Aynı zamanda Galatasaray Üniversitesi'nde de ders verip yönetim kurulunda yer alıyor. Aynı zamanda bizim bölümde de yer almakta, hem de yine aynı ağırlıkla. Geçiş yaptığım zaman ikinci sınıflar bana anlattılar ki eğer bu hocanın dikkatini çekip gözüne girebilirsen hem üniversite hem de meslek hayatını rahata alıp kurtarabilirsin. Bunun için sınıftaki diğer bireylerden farklı olduğunu gösterebilmen, dikkatini çekebilmen lazımmış. Eee, ben farklı birisiydim zaten. Fazlasıyla da parlak ve dikkat çekiciydim. Derste yapacağım sunum ve konuşmalarla da bunu daha da mümkün kılabilirdim. Öyle de yapacaktım zaten. Günlerce, neredeyse 1.5 hafta boyunca en mükemmel şekilde nasıl sağlayabilirim, bu sunumu nasıl gerçekleştirebilirim diye kurgular, konuşmalar, sunumlar hazırladım. Ortaya sonunda da güzel bir şeyler çıktı gibi. O gece bir kaç ince konu ve detayıda kafama yazdıktan sonra ertesi gün gerçekleşecek olan sunumu bekler oldum sabırsızlıkla.

    Dersin işleneceği sınıfa erkenden gidip prova yaparmışcasına tahtada duracağım noktaları, sınıfla olan iletişim ve hakimiyetimi, hocayla olan kontağımı nereden ve nasıl kuracağımın küçük bir tespitini yaptıktan sonra sınıf dolmaya başladıkça gelip gidenlerle muhabbet etmeye başladım. ilk anlatan ben olacağım için en ön sıraya oturmuştum. Kolay kolay, hele ki ikinci sınıf derslerinde yapacağım bir şey değildi bu. Ama yapmıştım. Oturduğum sıra bizim ponçik dörtlü kız grubunun sırasıymış, arkama oturdular onlarda. Dikkatimi çeken hanımefendi tam da arkamda oturuyordu. Aslında konuşmak , tanışmak için bir fırsattı bu. Ama şimdi ders konusu varken buna kafa yormak istemedim. Bu arada derste önceden sunum yapmış kişilere de sorup soruşturuyorum ki neler olup bitebilir diye. işin kötü tarafı her kendine güvenen 40-50almış oturmuş yerine. Bu durum daha da korkutmaya başladı beni.

    Derken hoca asistanıyla birlikte sınıfa girdi. Stres başlasın. Konuşmalar, selamlaşmalar, sınıfın halini hatrını sormalar ve kısa bir ders anlatımından sonra hoca beni kürsüye davet etti. Hoca teknolojiyle çok ilgili birisiydi, keza ben de öyle. Verdiği tüm örnekler Apple ve türevleri örneklerden olurken benim kolumda Apple Watch, önümde Macbook, elimde iPhone varken fazlasıyla dikkatini çekiyordum zaten. Ve anlatacağım konuyu da nasıl üstleneceğimi o da merak ediyordu. Çıktım, anlatmaya başladım. Zorlamak için sorduğu soruları önceden tahmin ettiğim ve hazırlandığım gibi cevapladıkça şaşkınlıkla dinlemeye devam etti. Hem hocanın hem de sınıfın dikkatine hakimiyet sağlamışken biraz daha sakinleştikten sonra şova başlayıp dikkatimi arkamdaki sırada oturan dörtlü gruptaki tatlı hanımefediye vermiştim. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle o kadar dikkatli o kadar tatlı bir şekilde dinliyordu ki beni sadece ona anlatıyor gibi hissediyordum kendimi. Konuşmam bitti, sunum şahane bir şeklde sona erdi. Hoca takdirlerini ve beğenilerini sunduktan sonra şu koskoca sınıfta 100 almış ve alabilecek tek kişi olduğumu söyleyerek konuyu anlatmayı devraldı. Büyük bir nefes alıp sırama geçerken arkamda oturan ve dikkatimi çeken hanımefendinin yüzüme gülümseyerek "Çok iyiydin, tebrik ederim" demesiyle mutluluğumun iki katına çıktığını farketmiştim. "Teşekkür ederim, beğenmene sevindim" diyip sırama oturdum. Hem hocanın dikktini çekmiştim hem de dikkat verdiğim hanımefendinin dikkatini. Gün güzel başlamıştı, böyle devam etse bari...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +3
      geçen sefer yazdığım şeye gayet seviyeli bir cevap vermişsin. öncelikle teşekkürler. yazmayacaksan bizi de bekletme. hikayenin başından beri bunu yapıyorsun. işim var, ölen var, hastayım falan derken 50 gün oluyor.
      ···
    2. 2.
      +1
      Tedx konuşmacısıymış hagibtir lan dalyarak, ayrıca karakteristik olarakta yavşağın tekisin birader mavişim mavişim diye geziniyorsun sonra ponçik tayfadan tatlı hanımefendiye el sallıyorsun kızında kevaşeliği var tabi de ne diyeyim ki toplum sen ve takıldığın kızlar gibileriyle dolu
      ···