/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +6
    Sabah oldu, büyük bi baş ağrısıyla uyandım. Ulan normalde bu kadar içen bi insan değilim ben. Ama boşluğuma denk geldi demek ki, dertten içtik bi gecede tüm yıllık kotamızı amk. Zaten hep öyle derler ya; "Alkol içmek insanın yarınından çalmaktır. Keyfi kederi bugün tadar yarın ağrısını yaşarsın" diye. Ne de haklılarmış amk, ilk kez olmasa da bi kez daha tecrübe etmiş oldum bunu. Uyanır uyanmaz aklıma gelen şey "Ulan idil ne yapıyodur şimdi" sorusu oldu. Silkinip kendime geldim, bundan bana ne amk ben neden düşünüyorum ki bunu. Kafamın bi köşesinde dün geceden kalan bişey var, ama bir türlü hatırlayamıyorum. Telefonuma bakayım dedim, Büşra'yla olan konuşmalarım açık kalmış. Okudum, okumaz olaydım. Anasını gibeyiim, neler yapmışım lan ben böyle. Benim gibi nezih, hoşgörülü, etliye sütlüye karışmayan birisi sırf benim sevgilim oldu diye tesettürlü olan bi kızı zor kullanarak açmaya çalışmışım. Üstelik açılmazsan olmaz diye tehditvari bi de ayrılık kelamı etmişim. Harbi salaklın, harbi hayvansın sen (izmirli). Bırak Büşra'yı, bırak yakınında olan bi başkasını kimselere söylenecek şey değil lan bu. Aah ah, alkol çok kötü şey beyler. insanın en derinlerine sakladığı duygu ve düşünceleri açığa çıkarmak, fütursuzca yüze vurmak için çok etkili birşey. Ama ben yanlış yerde, yanlış zamanda yanlış kişiye karşı kullanmış olmuştum bu durumu. Çünkü salaklık...

    Daha bişey yazmaya, bişey söylemeye yüzüm yoktu. Telefonda olan konuşmayıda hayal meyal hatırlıyordum. Ama genel açıdan bakacak olursak bu bi ayrılıktı, ayrılmıştık. Ve benim Sakarya'ya dönmeme vardı bi kaç gün daha. Bakalım o günler nasıl geçecekti. Günün ilerleyen saatlerinde bi video gelmişti telefonuma, gönderen Büşra'ydı. Videoyu izledikten sonra ilk başta bi duygulanma, bi garip hissetme yaşamışken sonrasında nedense bi cringe hissi dolup taşmıştı içimden. Video şu şekildeydi;

    Dersin işleneceği boş sınıfa önceden gelinmiş. Videoyu çeken kişi Mikail. Büşra bir öğretmen edasıyla kapıdan sınıfa girip kameraya karşı konuşmaya başlıyo. Ders anlatır gibi güzel güzel, tatlı tatlı konuşup gülümserken konu aşka geliyo. "Hepimiz hayatlarımızda hedefler, amaçlar belirleriz. Kimimiz başarıyı, kimimiz parayı, kimimiz aşkı kovalar durur. Aşkı kovalamak kutsaldır, yakalayınca bırakmamak gerekir. Ben çokta uzak olmayan bi zamanda buldum aşkı, bırakmayada hiç niyetim yok. Seni çok seviyorum (izmirli), sevmeyede hep devam edicem. Özletme artık kendini, dön sevgilinin yanına, yerine, yurduna. Güzel günler yakın"

    Gülümseyip bitiriyor videoyu. Ulan benim için böyle şeyler yapan bi kız vardı. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Cevap veremedim videoya. Kim bilir ne beklentilerle çekmişti Büşracım onu, ama benim bi gece öncesinden yaptığım mallık suskun kalmaya itmişti beni. Daha fazla kalamazdım izmir'de. Erken dönmem, idil şokunu atlatmam, Büşra mevzusunuda toparlamam lazımdı. Bi sonraki gün dönmeye karar verdim. Bavulumu çantamı toparlayıp yola koyuldum...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Alkol oruspu çocuğudur
      ···
    2. 2.
      0
      1 saat olmuş pnp yaz artk
      ···
    3. 3.
      0
      Sen tam bir aptal huur evladısın
      ···
    4. 4.
      0
      Yazsana dıbına kodum
      ···
    5. diğerleri 2
  2. 52.
    +6
    Bi insan pazartesiyi bu kadar merakla, istekle bekler miydi ? Beklerdi, en azından ben beklerdim. Bekledim de. Sonunda geldi çattı pazartesi. Bu sefer her zamankinden daha şık giyinmiş, daha özenle hazırlanmış ve gülücükler saçarak gitmişim okula; sırf Büşra'yla görüşebilirim diye.

    Bi önceki geceden Mikail'le de haberleştik, yine yanımda yamacımda duracak. Büşra gelince bi ayar çekicez falan filan, planımız bu. Basit ama işler gibi. Sınıfa gittim, en arkaları mesken tutmuş olan ben işim gücüm yokmuş gibi gittim yine en öne oturdum. Ders dinleyeceğimden değil, Büşra uğruna ulan. Sınıftakilerde bugünkü değişimimi farketmiş olacak ki sınıfa girdiğim andan itibaren takılmaya başlamışlardı bana.

    "Ooo (izmirli) hayırdır, ders çıkışı düğüne mi geçiyosun"
    "Olm iki dirhem bir çekirdek olmuşsun, yakışmış yakışmış"
    "Siftah mı lan, basayım şu ayakkabılarına da adet yerini bulsun ehe ehe ehe"

    Olm çok mu abartmıştım lan acaba ? Yoo, ben her zaman şık giyinen bi insandım. Giyimim kuşamım, renk seçimlerim, uydurduğum kravatlar ayakkabılar vesaire hep yerli yerinde olurdu. Evet kravat, şaşırmayın. Bi tarz mı denir ya da bi seçim mi size kalmış. Ama hep gömlek-kravat kombinleri giymeyi tercih ediyorum beyler. Resmi davranmak gibi olduğundan değil, ama kendime yakıştırdığım şey bu. Ki herkeste yakıştırırdı. Ama bugün hal ve tavırlarımdan olsa gerek biraz daha göze batmıştı. Ulan çok mu heyecanlıydım acaba ? Hazır değil miydim henüz güzel gözlerini görmeye, gülüşünü hissetmeye, sesini-konuşmasını dinlemeye ? Neden olmayayım ki, bi karşı cinsle ilk tanışmam mıydı ? ilk yakınkaşıp konuşmam mıydı ki ? Hayır, değildi elbet. izmir'in en gözde yerinden gelen, kadınlarla arası çok iyi olan bi beyefendiydim (yani öyle söylenirdi hep). Ama bu sefer farklıydı, başkaydı.

    Tüm bunlar yaşanırken Yasin bini boş geçer mi hiç, o da geldi yanaştı diğerleri gibi yanıma.
    "Ooo paralar yatmış heralde (izmirli) bey, jilet gibi giyinmişsiniz. Neye borçluyuz ya bunu ?"

    Geldi yine tipini gibtiğim, bi de bununla muhattap olması var şimdi. Ama sınıfla aram iyiyken ve böylesine keyfim yerindeyken kimseyi tersleyip dert edinemem. Hoşgörülü davranıcam ulan, sana bile iyi davranıcam.

    "Sağol Yasin sağol, her zaman ki halim ya. Bu sabah biraz daha erken kalkmış olunca hazırlanmaya daha çok vakt buldum. Ondandır ondan"

    "Eee benim şu borç işini ne zaman hallediyoruz ya, motoru alıcam senden haber bekliyorum kanka. Ateşlesen de şu parayı bi iki tur atsak seninle"

    "Ne borcu kardeşim ? Ne motoru ? Durup dururken sana neden 1.000 lira borç vereyim, ne münasebet. Şaka yaptık, güldük eğlendik hemen ciddiye almışsın yapma, saf olma olm bu kadar gerçekçi ol biraz. Hadi sonra konuşuruz kardeşim hadi"

    Büyük anlamda yüzü düşmüştü, beklediği cevap bu değildi. Beni böyle görünce yumuşak bi anımda denk gelip bişeyler koparabilmeyi, ciddi olmadan söylediğim şeyi ciddiye bağlatmayı denemişti. Yanıtını, payını alıp oturmuştu köşesine. Ama belliydi yani, bu burada bitecek bi konu değildi. Bitmezdi, bu huur çocuğu bitirmezdi.

    Ben sıraya geçip bekleyişe girecekken hiçte geç olmadan dünyamı aydınlatan güneş parçası sınıftan içeri girdi o müthiş yüz ifadesiyle. Sınıfı göz gezdirmeye başlamışken ben çoktaan hayranlıkla seyretmeye başlamıştım bile. Gözlerini birini arar gibiydi, arka sıralara bakınıyodu genel olarak. Ulan hepte benim oturduğum yerlerdi oralar, beni mi arıyodu ki acaba ? Olabilir miydi ? Mikail daha fazla geçmeden "Büşra" diye seslendikten sonra aramayı bırakıp yüzünü bize çevirdi. Göz göze geldik. Sanki tüm arayışı sona ermişte aradığını sonunda bulmuş gibi. Gözlerini kaçırdı, başını gülümseyerek yere eğdi. Hızlı adımlarla yanımıza geldi, Mikail'le selamlaştı. Sonra çokta gecikmeyen tatlı mı tatlı bi gülümsemeyle sırasını bana getirmişti;

    "Sana da Günaydın (izmirli)"
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    +6
    Önümüzdeki 2 hafta su gibi geçip gitti. Furkan spora başlamaya karar vermiş benide yanına çekmeye çalışırken ben inatla reddetmekteydim ? Fazla bi kilom yoktu aslında, ama zayıf biriside sayılmazdım. Ama canım istemiyodu spora gitmeyi falan. Zaten dersler ve Gamze’yle fazlasıyla meşguldüm. Mutluydumda. Her ders aralarında, okul giriş-çıkışlarında görüşür olmuştuk. Fakat son 2 gündür aramızda anlam veremediğim bi esinti vardı. Yürürken el ele, otururken omuz omuza, hatta bazen dudak dudağa geldiğimiz oluyodu. Çok hızlı gelişmişti aslında her şey ? Korkulacak bişey miydi bu ? Aslında hayır. Çünkü kazanmak, elde etmek için uğraş göstermediğim, kendiliğinden olan ve hızlıca gelişmiş bi ilişkinin bitmeside girişi kadar hızlı olurdu benim için. Zorlanmazdım yani. Bi kaç gün sonra dökülüverdi hanımefendi;

    “Ben seni stalklamak istedim biraz. Google’a senin adını soyadını yazdım. Çıkanlar bi miktar üzdü beni. Eski sevgilinle ilgili olan yazıların, paylaşımların falan. Unutamamışsın belli ki, hala aklında bi yerlerde o var”

    Hassas noktama gelmişti bu sefer. Her konuda şaf cambazlığı yapabilecek olan ben bu sefer lafı dolandırmaya mecalim yok gibi hissetmiştim bi anda. Dolandırmadım da. Direk “Evet, önceden paylaşmıştım öyle şeyler. Sonradan da kaldırmak falan istemedim, duruyolar hala öyle” diye devam ederken “Bi aptallık yapıp kaybetmiş senin gibi birisini, neden hala üzülüyosun ki onun için” yanıtı geldi. Aptallık ? Eski sevgilime ? En hassas noktama ? Bu söylenecek şey değildi, sen değil kralı gelse söyletmezdim.

    “Sen ne dediğinin farkında mısın Gamze ? Konuşmalarına dikkat et kalbini kırmak istemiyorum. Kimse böyle konuşamaz”

    “Hala korur gibisin ? Bana hak vereceğine hala yasını tutuyosun ? Hem de benimle birlikteyken, sana inanamıyorum (izmirli) gerçekten inanamıyorum”

    “Madem öyle bitsin Gamze, ben yasımı tutmaya devam ederim. Ama sen bu konu hakkında en ufak bir yorum bile yapamazsın bunu kafana sok”

    Sert bi sondu, sert bi final. Ama olması gerekende buydu. Ben kimsenin geçmişini sorgulayıp dil uzatmıyorsam kimse de bana aynısını yapamazdı. Hele bu konuda hiç kimse söz hakkına sahip değildi. Yaramı satacağını düşündüğüm bandajım çok erkenden kopuvermişti altındaki kanamaya dayanamadan. Damlayan kan sargıyı yıpratmıştı yavaş yavaş. Ki fazla da dayanamadan kopup gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    +6
    herkese selam beyler

    öğle vakti boş bi vaktim vardı. ben de bu boş vakti girip hikayeyi biraz daha ilerletmekle geçireyim dedim. kısa da olsa bi kaç part atıcam. akşam yine uzun uzun yazacaklarımla sizlerleyim
    ···
  5. 55.
    +6 -1
    Müziğini dinlerken gözü kaymıştır lan, hemen bir anlam çıkarmaya gerek yok dimi beyler. Ya da baktığımı hissedip “Neden bakıyo bu dıbına kodumun çocuğu bana diyodur, rahatsız olmuştur falan. Gözlerimi kaçırıp etrafa bakındıktan sonra telefonumla uğraşmaya devam ettim. Ama aklımın bir köşesi hala neden bu kadar üzgün olduğundaydı. Doğrudan soramazdım, ne haddime amk. Ama anlamlandırmaya çalışabilirdim. Kişiliğini, hobilerini birazcık daha anlayabilmek için masasına bakmak fena fikir sayılmazdı. Notlarını tam tuttuğu belliydi, kalemi silgisi fosforlu kalemleri falan yerli yerindeydi. Gerçi ben bunu neden garipsiyorum ki amk, öğrenci dediğinin böyle olması gerekmez mi zaten ? Defter kitap getirmeyip kalem taşımayan andaval benim, herkes normal olanı yapıyor. Garipsenen ben olmalıyım esasında. Bunların yanı sıra okumak için sıraladığı kitapları vardı. Zaten daha önceden de kitapları dikkatimi çekmişti. Bol bol kitap okuyordu bu kız, tam da istediğim gibi. Çünkü şu sıralar okuyamıyor olsam da ben de zamanında çok fazla kitap okumuştum. Kişisel gelişimler, romanlar, hikayeler, şiirler… Hepsi en az bir kez elimden geçmişti benimde. Ama öyle Alacakaranlık’mış Kötü Çocuk’muş gibi müsveddeler değil elbette. Gerçi Alacakaranlık serisi Best Seller’dan düşmemişti uzuun uzun zamanlar, şu anda bunu söylediğim için linç edilebilirim ama olsun. Sevmemiştim beyler ben o seriyi kusuruma bakmasın okuyup sevenide varsa.

    Hoca geldi, ders işlendi, notlar alındı, konular anlatıldı derken bugünün dersi de sona ermiş oldu sonunda. Haftasonu yaklaşıyor, araya koskoca 2 gün girmeden bir şekilde konuşmaya başlasam fena da olmayacak aslında. Bir fırsat kolluyorum. O sırada sırasını toplayıp ayağa kalkarken bana bakarak başını sallayıp “Merhaba” dercesine bir selam vermişti. Aynı şekilde ben de karşılık verdim tabii, ama o kadar işte ötesi yok. Ötesi neden olsun ya da nasıl olsun ki şu anda. Ulan yoksa o izmirli kimliğimi kaybetmeye mi başlamıştım ben. Hani Spider-Man 2 filminde Peter Parker örümcek güçlerini kaybedip eski hayatına dönmeye karar vermişti örümcek kostümünü bırakıp. Ben de yavşaklık kostümümü bir kenara bırakıp adama mı dönüşüyordum ulan acaba ? Yok yok, olamaz bu, şu anda olmamalı. Bu huyuma ihtiyacım var. Şimdi bunu dediğim için “Yavşaklığı marifet olarak mı görüyosun lan sen huur çocuğu” diyenleriniz olabilir. Zaten hikayeyi geç yazdığım gerekçesiyle bana birikmiş olan siz hakkınız olarak anama bacıma küfür bile etmekten geri kalmayabilirsiniz. Ama doğru değil aslında; hem yavşaklık hem de düşünceleriniz. Bu da kamu spotu gibi oldu hikaye arasında vay amk .D Ama merak etmeyin, dediğiniz gibi uzun uzun partlar yazıp toplu bir şekilde yatıyorum artık. Yani sinirleneceğiniz ya da kızacağını bir durum söz konusu değil merak etmeyin.

    Bu akşam hallolacaktı bu iş, bir şekilde konuya girişmem gerekliydi. Öyle de olacaktı. Ama aynı zamanda oda halkından da bir akıl almam fena olmazdı.

    Konuşulacak çok şey var beyler, karar vermek lazım…
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +3
      birader hikayeden soğuttun be ben stajyer avukatım bu kadar çalışmıyorum amk ne iş yapıyorsun sen ?
      ···
    2. 2.
      0
      yazmayacak mısın artık birader
      ···
    3. 3.
      0
      Yazsana aq 19 gün olmuş
      ···
    4. 4.
      0
      21.gün ve hala bekliyorum
      ···
    5. 5.
      0
      29 gün oldu yaz artık
      ···
    6. diğerleri 3
  6. 56.
    +5
    Sonrasında geçen 1 haftada her gün buluşup görüştük. Birbirimizi daha çok tanıdık, gözlerine daha çok bakabildim, daha çok tanıyabildim, sesi kulaklarımdan gitmeyecek dereceye geldi, alıştım, sevdim, sevildim. Ama tüm bunlar yaşanırken, konuşurken yolunda gitmeyen şeylerde olmaya başlamıştı sanki. Büşra aramızdaki bu farkı çok kafaya takıyor gibiydi. Fark neydi ki diye soracak olabilirsiniz, çokta haklısınız. Çünkü sizler gibi benim de fark olarak görmediğim saçma bi durum akıllara takılmaya başlamıştı. Her seferinde dile getirdiği sorunun özeti "Sen şehirlisin, izmir'den geldin buralara. Hayatında hiç köye dahi gitmemişsin. Ben ise köyde yaşayan, orada konaklayan birisi olarak sana farklı, uyumsuz geliyorum gibi sanki. Ben senin isteklerini karşılayamam, seni mutlu edemem diye korkuyorum. Çünkü biz farklıyız" şeklinde açıklanabilirdi. Çok saçma değil miydi beyler şimdiden bunları kafaya takması. Her seferinde böyle bi farkın olmadığını dile getirip içini rahatlatmaya çalışsam da yine de kafasının bi köşesinde vardı bu biliyorum.

    Büşra'yı otobüsüne bindirip yolcu ettiğim günlerden birinde telefonuma bi mesaj geldi. Furkan'dır ya da biner binmez yazan Büşra'dır diye bakarken mesajın Facebook'tan geldiğini gördüm. Evet, yazan Eylül'dü.

    "Selam, bakıyorum da çok mutlusunuz birlikte. Senin adına sevindim"

    Çevremde sağımda solumda bi yerlerdeydi bugün ve Büşra'yla birlikte oluşumu da görmüştü. Aslında çekinmiyordum bu durumdan. Görsündü, daha iyiydi böyle olması. Ama böyle mesaj atmaya devam etmesi Büşra'yla aramı açabilirdi, korkum oydu yani. Hem anlamıştım ki bu mesajı atan da Sakarya'ya kalan birisiydi. Herkes memleketine dönmüşken onun hala burada olması, bizi görmesi ve mesaj atması başka türlü açıklanamazdı. Bi sağıma soluma bakındım durakta, acaba buralarda bi yerlerde mi diye. Ama kimseler yoktu. Cevap yazdım;

    "Teşekkürler. Kim olduğunu söylesen de artık ben de sevinsem senin adına"

    "Bunu hiç bir zaman öğrenemeyeceksin"

    "O zaman sen de beni bir daha rahatsız etmeyeceksin"

    Keskin konuşmuştum. Şu anda silmem ya da engellemem lazımdı. Ama öte yandan da kim olduğuna dair merak içimi kemiriyordu. Silmedim, bekledim. Cevap falan da gelmedi. isabet olmuştu, ama sonrası daha kötü olabilir miydi ? Asıl korktuğum mesele de buydu
    ···
    1. 1.
      +1
      ikisinin aynı kişi çıkacağını düşünen bir ben mi varım
      ···
  7. 57.
    +6 -1
    herkese selam beyler, umarım keyifler yerindedir. benim yerinde değil ne yazık ki bi kaç gündür

    yurtdışındaki amcam vefat etti. defin işlemleriyle uğraşmak yordu biraz. cenazeyi türkiye'ye getir, işlemleri sağla, defnet falan derken uzun zaman geçti. haliyle sözlüğe girme fırsatım da olmadı.

    Bu süreçte hikayede çok açık vermiş olduğumu farkettim, öncelikle takip eden ve bekleyen herkesten binlerce kez özür diliyorum. Ama hikayeyi bıraktığımı ya da yarım kaldığını düşünmeyin sakın. Böylesine ibret dolu bi hikaye varken ve yazmaktan böylesine keyif alırken bırakmak gibi bir niyetim yok. Yalnızca bi ara vermek gibi oldu, tekrardan özür diliyorum.

    Bugün biraz vaktim var, bunuda hikayeye yazarak değerlendirmek istiyorum. Okuyacak, takip edecek olan varsa şimdiden teşekkür ederim herkese...
    ···
  8. 58.
    +5
    Bugünlük yardırdık gittik sanki, ne dersiniz beyler. Geçmişe dönük idil hikayesini tamamladık. Bundan sonra izmir’de karşılaştığımız kısımdan devam edicez.

    Bugünlük bu kadar yazmak yeterli dedim, yarın devam ederiz . Ama okuduktan sonra merak ettiğiniz, sormak istediğiniz bişey olursa yanıtlamaya hazırım
    ···
    1. 1.
      0
      Bence hazır zaman varken biraz daha yardır usta ya
      ···
    2. 2.
      +1
      1-) Bunca şeyi yaşadıktan sonra adamakıllı bi ilişkiye sahip olmak güç panpa, hikayenin devamında da göreceksin zaten olacakları. Düzenli olmasa da var bi kaç bişey tabii .)

      2-) 1.82 boyunda 83 kilo buğday tenli kahverengi saçlı açık kahve gözlü bi insan evladıyım. Omuzlarım genetik olsa gerek hep geniş, e bunu sporla da destekledikçe hoş bi vücut çıktı ortaya. Normalde sakal bırakmayı severdim, yakışırdıda. Fakat şimdi iş gereği jilet gibi gezme durumundayız .)
      Kime benzediğimi bi ünlüyle örnek verecek olsam Berk Atan diye bi lavuk vardı ona benzetirlerdi beni hep. O diyebilirim .D

      3-) Bölümümü daha önce belirtmedim. Belirtirsem doğrudan ifşa olabilirim çünkü
      ···
  9. 59.
    +5
    Haftasonu geçmek bilmiyordu artık. Her ne kadar Furkan'la LoL'de, çocuklarla dışarda gezmede tozmada ya da odada PlayStation oynayarak geçiyo olsa da okula gitmek istiyodum. Gidip sınıfta Büşra'yı görmek, gökten güzel denizden mavi gözlerini seyredebilmek, olduğu kadar da konuşabilmek istiyodum. Yoktu ki bi telefon numarası, bi sosyal medyası konuşabileyim. Evet, doğru okudunuz. Sosyal medya hesabıda yoktu aktif olarak, kullanmıyodu yani. Bilmiyorum nedenini. Belkide harbiden sevmiyodur kullanmayı beyler. Böyle bi dönemde, sosyal medya kullanmadan işinde gücünde olan bi kızı bulabilmek çok zor. Çünkü böylesine bi güzelliği sosyal medyada da rahat bırakacaklarını zannetmiyorum. Akbaba gibi üşüşürlerdi tepesine. Ama leşi için değil, aidiyeti için. Ben bi akbaba değildim beyler, leş beklermiş gibi dolaşmıyodum etrafında. Aksine onun iyiliğini düşünen, onunla gerçekten ciddi düşünebilecek, okuldaki diğerlerinden koruyabilecek bi kartal gibi etrafında dolaşmak niyetindeydim. Öyle de olacaktı zaman geçtikçe.

    Bu durumdan odadakilerinde haberi var tabii. Furkan her seferinde taşşak geçiyo olsa da onlarda memnun bu durumdan. Ama "Ulan bununda dayısı falan okulu basmasın, valla bu sefer kurtulamazsın" diye takılmadan da duramıyolar. Haklılar mı ? fazlasıyla. Sahiden iyi yırtmıştım beyler önceki olaydan. Bunda da öyle şeyler yaşanır mıydı ki acaba ? Kız tesettürlü, keza aileside öyle. Namus davasına kurban gitmeyelim amk. Şu Sakarya'dan gidene kadar birisinin emmisinden dayısından falan dayak yemezsem daha da bişey olmaz bana, her türlü hayatta kalırım amk

    Girdiğim ikinci sınıfla aram hiç iyi değil be. Hani bi sınıfa sıkıla sıkıla girersiniz de hiç bir keyfiniz kalmaz ya işte o hesap. Dediğim gibi, herkes ortdıbını dostluğunu kurmuş çünkü geçen seneden, herkes muhabbetinde. Ama ben sonradan gelen olunca zorlanıyorum. Aslında sorun bende de değil, sınıfın genel durumu böyle. Biraz göz atalım.

    Sınıfa girip direk yaptığım şey ne arkada, köşede boş bi yer bulup oturmak. Çünkü bi gözlem yapmak isterseniz tüm sınıfa hakim olup göz gezdirebileceğiniz yegane yer burası. En başından beri ben de bunu yapıyorum bu sınıfta ve gözlemlediğim şeyler de cidden ilginç denebilecek cinsten. Tahmin ediyorum ki bu sınıf geçen sene çok hızlı bi samimiyete erişmiş, herkes birbiriyle kaynaşmış, konuşmuş, yakınlaşmış, hatta sevgili olanlar bile olmuş. Ama bu hızlı ilerleme sonrasında herkes göz ardı ettiği ve sonradan ortaya çıkan gerçek yüzleri geçte olsa görmüşler gibi. Büyük dostluklar kurulmuş, ama sonrasında kazıklar yendikten sonra her şey bozulmuş, birbirini aşkla seven sevgililer olmuş ama sonrasında arkalarından iş çevirme, pişman olma ve hatta aldatmalar olduktan sonra ayrılıklar yaşanmış gibi. Eee bu kadar şeyi en başta yaşadıktan ve yolları ayırdıktan sonra da aynı sınıfta olmaya devam etmek; üstelik bunu yapmaya 3 sene boyunca devam edecek olmak çok can sıkıcı bi durum olsa gerek ki sınıf bu halde. Ders aralarında yapılan dedikodular, birisi sınıfa girdikten sonra savrulan ezici bakışlar, ders esnasında verilen cevaplarla ortaya çıkan çekemeyenlerin mırıldanmaları; yani ortada dönen büyük bi fısıltı gazetesi var. Alıp okuyan üzerini karalayıp yeni şeyler yazıyo ya da sayfayı komple yırtma peşinde. Bu sebeple sağda solda gruplanan arkadaşlıklar var. Bi üçlü bir aradayken diğer ikiliyi çekiştirir, bir diğer ikili bu üçlüye büyük sallar falan. Nasıl geçecek bu yıllar inanın büyük düşünce içindeyim. Ama kızlar hiçte fena değil, gözüme kestirdiğim bi kaç kişi var bile. En olmadı tanışıp arkadaş olunur, neden olmasın ki...
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    +5
    Bu yazanın kim olduğunu bilememek, üstüne tahmin de edememek canımı bi hayli sıkmıştı aslında. Ama sorduğu soruya verdiğim cevapta olduğu gibi; benim hayatımda birisi vardı artık. En azından varolmaya çalışıyorduk birbirimizin hayatında. O yüzden sağdan soldan gelecek ya da bozmaya çalışacak şeyler için ne ilişkimi ne de keyfimi bozmaya niyetim yoktu.

    Furkan spora gitti, ben de o sırada uykumu alayım diye yatayım dedim. Malum, gece uzun. Sabahlara kadar LoL var.

    Gece boyunca bilgisayarlarımızın başındaydık. Bi bot pre, bi solo-jung, bi mid-jung her lane’de denedik yani. işin ilginci feedlemelik bi durumda yoktu, baya baya küme atlıyoduk lan böyle. Oyun esnasında laflarken Furkan’a bu mesajlaşmalardan bahsettim. “Çokta takılma, uğraşmaya da çalışma. Bırak, sen Büşra’yla takılmana bak şu 1 hafta düzelir zaten her şey” dedi. Haklıydıda. Dediğim gibi, şu 1 hafta benim için büyük fırsattı ve değerlendirmeden geçemezdim.

    Oyunlar oynandı, güneş kendisini gösterdi, uyuduk uyandık kahvaltı ettik derken Furkan’ı yolcu ettim. Öte yandan da Büşramla konuşup ilerletmeye de devam ediyorum telefonda. Pazartesi günü buluşmak için planlarımızı yapıyoruz.

    “Sinemaya mı gitsek ? Güzel filmler var”

    “Yok ya, sinemaya sonra gideriz. Sen izmir’e gitmedin bana vakit ayırmak için, onda da sinemayla harcamayalım vakti. Yüz yüze, konuşarak, sana bakarak daha çok şey konuşalım istiyorum”

    “Ben de gözlerine bakarak konuşabilmek için can atıyorum. Bence de, sinemaya sonra gideriz”

    Konuşma, paylaşma isteğimizi dile getirirken sanki ona daha çok bağlanıyo mutluluğumu iki katına çıkarıyordum. Ama aklımın bi köşesinde tesettür meselesi ve davranış biçimim hala bi duvar olarak kalıyodu. Ama aşılırdı, aşılmak denenirdi en azından...
    ···
  11. 61.
    +5
    Ders boyunca arkasını dönüp durdu parmağımı kontrol etmek için. Öyle tatlı, öyle telaşlı yüz ifadesi vardı ki kontrole gittiğimizde “deriyi gibip atmışsın, ameliyata almamız lazım” deseler sesimi çıkarmadan kabul etmeye razıydım ben. Hem bu davranışları salak triplerimi geçirmekle birlikte bana değer verdiğinide göstermişti. Herkese karşı bu tavırda olacağını sanmam beyler be, ne dersiniz ?

    Ders bitti, yine bomboş geçmişti benim için. Hayatıma Büşra faktörü girdiğinden beri zaten not tutmaya tenezzül dahi etmediğim dersleri artık dinlemeye de zahmet göstermez olmuştum. Kötüye zütürürdü bu durum beni. Ama nedense böylesi daha da davranılasıydı, en azından bi süre daha. Çantasını apar toplamasının ardından benide acele ettirerek “Bak hala oturuyo, çabuk çabuk çabuk” diye başımda dikilmeye başlamıştı. Verdiği peçetenin kana bulandığını farkettikten sonra eskisini atıp yerine yenisini vermişti. Üstelik bu sefer parmağıma saran da kendisiydi. Ne asil bi davranış be.

    Alel acele gittiğimiz sağlık ocağında pek sıra yoktu. Zaten üniversite bünyesinde olan bi sağlık kuruluşu olduğundan yalnızda öğrencilere tahsis edilmişti. Çok beklemeden doktorun yanına girdik, birlikte. Doktor benimle ilgilenirken cüzdanımı telefonumu vb. Büşra tutuyodu. Çok hoşuma gitmişti be beyler, inanın çok mutluydum. Doktor nasıl oldu, nasıl bitti diye sorup bilgi almaya çalışırken anlattıklarımın yanına “Dikkatsizlik yapıyo hocam, ondan böyle oldu” diye giydirmeler yapıyodu. Doktorun ne diyeceğide belliydi zaten, büyütülecek bişey yoktu. Ama Büşra’mın gönlü olsun diye gelmiştik bi kere. Ağrı kesici yazıldı, kremler verildi falan çıktık. Ben fakülteye doğru gitmeye çalışırken Büşra durdurup “Hayırdır (izmirli) Bey, nereye böyle” diye sordu. “Fakülteye, birlikte gidiyoruz ya işte” dedim.

    “Hayır efendim, sen yurduna gidip ilaçlarını alıp yatıyosun derse falan gelmek yok. Not gerekirse ben alır veririm sana merak etme. Gider gitmezde beni haberdar et tamam mı, aklım sende kalmasın”

    Beyler ?

    Büşra bana gerçekten değer verip önemsiyor muydu ? Yoksa sırf ben onların yanan evlerine önem verip sorduğum için verilmiş bi karşılık mıydı bu ? Mutluydum esasında. Fazlasıyla da hoşuma gitmişti. Ama öte yandan düşünceli olarak kalakalmıştım. Hepsinden önce söyledikleri arasında dikkate alınması gereken bi cümle vardı, son cümlesi...

    Dönüp kontrol ettiniz mi söylediklerini ? Etmediyseniz de şimdi ediyosunuzdur. Evet evet, o cümle. Haberdar etmemi istediği kısım. Ulan tribine girdiğim mevzunun rövanşı geçmişti elime, kullanmadan edemezdim. Karşılığını verdim ben de;

    “Ya çok önemli bişey değil cidden. Geleyim işte ben de derse bişey olmaz. Hem sen yanımda olursun, daha çabuk iyileşirim işte fena mı ?”

    Gülümsemişti, devam ettim

    “Haber ver diyosun da senin numaran bende yok ki Büşra Hanım, ben verdim sana geçen gün ama senden almayı unuttum”

    Kızarmıştı beyler, çekinmişti. Demek ki eli pek çok kez gitmişti o telefona bana bişeyler yazıp gönderebilmek için. Ama her seferinde vazgeçmişti. Şimdi ikimiz içinde bi konuşma fırsatı vardı.

    “Senin suçun, almadan gittin numaramı olur mu öyle şey. Aç şu tuş kilidini de kaydedeyim numaramı, sen şimdi o parmakla uğraşma basmaya falan”

    Zaten elinde olan telefonumu bana doğru uzattı, şifreyi girerken başını havaya doğru kaldırıp çaktırmadan bakıyomuş gibi muziplikler yapıp gülüyodu, güldürüyodu da. Kaydetti numarasını, adı ve soyadıyla.

    “Şimdi sende kayıtlı çok Büşra vardır, karışmasın soyadımı da yazdım” dedi gözünü sündüre sündüre. “Kaç tane olduğu önemli değil, konuştuğum bi tanesi olacak” diye karşılık verdim. Eee öyle sataşırsan böyle kaşınırsın Büşracım, ama tatlı bi karşılıktı bu. Kızardı, telefon ve cüzdanımı verip “Hadi bakalım, doğru yurda. Gittiğinde haber verirsin” diye yineledi. Ben de dediğini yaptım. Vedalaştıktan sonra yanından hiç ayrılasım olmasa da yola koyuldum.

    Hayat, bana gıcık olan talihim, güzel günler Sakarya’nın öneriyle bana gülmeye mi başlıyodu acaba beyler ? Uzun zamandır hakettiğim şeyler sonunda gelmeye mi başlamıştı acaba ? Emin değildim. Ama emin olduğum bişey vardı; bugün yurda mutlu gidecektim...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      seriiiiiiii
      ···
  12. 62.
    +4
    iyi iyi sevinmiştim bu duruma, en azından bugün keyifsizliği yoktu yerinde. Biraz daha tanımaya yönelik farklı şeylerden konuşup bahsedebilirdik. Hepsinden öte artık şu ders notlarını alabilirdim amk. Aşk başıma vurdu diye derslerden kalmayalım daha gireceğimiz ilk sınavlardan. Ama bu motivasyonla yüksek notlar ve güzel sonuçlar elde edebileceğimi biliyorum. Kim bilir, belkide beni çalıştırıp sınavlara hazırlayacak bi hocam olur yanı başımda .)

    "Aaa iyi bari, çok sevindim ya. Dediğim gibi bi yardıma ihtiyaç olursa dilediğin gibi söyleyebilirsin."

    "Teşekkür ederim, çok düşüncelisin. Ama şimdilik bi ihtiyaç yok, olursa muhakkak söylerim"

    Mikail o sırada alttan alta dürtmeye devam ediyo

    "Ooo anlayalım aga, işi ilerletiyosun bakıyorum da
    Tabii ki bunu Büşra'nın duymayacağı şekilde söylüyo. Ama kız gözlerimin içine bakarken durup Mikail'le muhattap olursam bişeylerden şüphelenecek elbet. Susması için ayağına basıp konuşmasına müdahale ettim. Sonra Büşra'ya dönüp konuşmaya tanışmaya devam ettim. Beni uzun zamandır görüp merak ediyomuş. Söylediğine göre dikey geçişle buraya gelip sınıfta fazlasıyla yankı uyandırınca hem konuşma hem de elde ettiğim tecrübeler olarak kendisi ve arkadaşları tarafından merak edilen birisi olmuşum. Ama bi türlü benimle konuşacak fırsatı olmamış. Çünkü bana sormak istediği, merak ettiği şeyler de varmış geçişlerle derslerle ilgili.

    Ben bu okula gelmeden önce 3 üniversite daha değiştirmiştim beyler geçiş yaparak, bahsetmiştim diye hatırlıyorum. Bu geçiş yaptığım okulların yanı sıra aldığım pek çok ekstra eğitim daha var. Yazları aldığım aşçılık eğitimleri, Ege Üniversitesi'nde aldığım Pgibolojik Danışmanlık ve Rehberlik eğitimi vb. çok donanımlı bir öğrenci olarak buraya geldim (en azından ben öyle düşünüyorum). Sınıfa geldiğim zamanlarda da hoca "kendini tanıt bakalım delikanlı, neler yaptında aramıza katıldın" dediği zaman genel yapıda bahsetmiştim. Ki bahsettiğim zamanlar sınıfın geneline baktığım zaman hala gözümün önüne gelir ki en arkada oturan birisi olarak tüm sınıf arkasını dönüp anlatırken beni seyrederlerdi. Zaten ben kendimi anlatıp başarılarımdan bahsettikten sonra sınıfın bana olan bakış açısı değişmiş "Bunun burnu havada, bununla muhattap olunmaz. izmir'den gelmiş zaten, egoisttir bu ne konuşulacak" diye söylemler başlamıştı. Üzücü bi durumdu, ama olanı biteni anlatmıştım arkadaşlar ben. Açık sözlü olan, kendisinden bahsetmeyi seven birisiyim ben, yine böyle davranınca zararıma oldu. Olsun, beni gerçekten tanıyanlar doğru yolu bulacaklardır zaten.

    Büşra'da beni tanımak isteyenlerden birisiydi, yani birisiymiş demeliyim aslında. Çünkü o bunu söyleyene kadar hiç farkında dahi değildim ben. Aslında beni dolmuşta farkedip farketmediğini sormayı çok istedim ama o kadarını şimdi yapamazdım, erken olurdu :D Ona tekrardan kendimden bahsettim, detaylarına girerek konuştuk. Ders başlamış, hoca varmış çokta umrumuzda olmadı, konuşmaya devam ettik. Mikail'de yandan yandan kötü espriler yapıp dalmaya devam ediyodu. Bozucu bi dalış değildi, aksine destekleyici ve yeri geldiğinde tıkanıklığı kurtaran girişlerdi. Bi süre sonra kendimi anlatmayı bitirdikten sonra susup uzuun uzun Büşra'yı dinlemeye koyuldum;

    "itiraf etmek gerekirse benim sana karşı büyük bi hayranlığım var. Bu kadar uğraşmışsın, gezmişsin, okumuşsun, kendini geliştirmişsin. Çok mutluluk verici olmalı senin için. Ben de senin gibi olmayı çok isterdim, hatta hayalim diyebilirdim. Ama fırsatlar ve yanlış zaman olunca ne yazık ki istediklerimi yapamadım ben. Bunu ailemin bi baskısı var ya da beni kısıtladıkları için olduğunu düşünmeni de istemem. Öyle değil çünkü. Sadece ben kendimi hazır hissetmedim. (Mikail'in çizimlerini göstererek) Ben de çizim eğitimi aldım mesela. Gerek kara kalem olsun gerekse tuval üzerindeki çalışmalar olsun çok hevesle başlayıp ilerledim. Eğitimleri de büyük bi başarıyla tamamladım. Ama nedense bu alanda ilerleme göstermeyi tercih etmedim. Üniversite olarak tıpkı senin aldığın gibi Pgibolojik Danışmanlık ve Rehberlik eğitimi alıp o bölümde yer almak istedim. Ama ne yazık ki bi kaç puanla kaçırınca hayallerimi daha fazla kovalamayı bırakıp bu bölüme geldim. Pes etmek gibi. Bak kendine, ne istediysen hepsini yapmışsın, başarmışsın. Ben de senin gibi olmak isterdim. Bu yüzden bana karşı duyduğum bi hayranlığım var."

    Vay be, ulan ben hiç bu açıdan bakmamıştım kendime. Ben bu olanı biteni anlattığımda bana her seferinde "Egoist huur çocuğu" , "işsiz köpek nelerle uğraşmış baksana" ya da "Bunun niyeti okumak değil, gezmek baksana" diye tepkiler vermişlerdi. Bunları umursamış mıydım ? Tabii ki hayır. Ama bunlara karşılık olumlu şeyler duymak ve tepkiler almak elbette isterdim. Şu zamana kadar hiç alamamaklar birlikte ilgi duyduğum kadının bana bu cümleleri kurmuş olması hem gururumu okşamıştı hem de beni mutluluktan havalara uçurmuştu. Ama elbette pişkin pişkin sırıttığım yüz ifademde belli olabilirdi bu. Çok saklamaya ya da coşmaya çalışmadım. Duyduklarım bana yeterliydi. Çünkü bana hayranlık duyan ve bu hayranlıkları kullanarak bağ hatta bağlar kurabileceğim güzel bi hanımefendi vardı karşımda. Bu bi fırsattı, ve ben çok büyük bi fırsatçıydım...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Müthiş gidiyorsun usta, devam et hep takipteyim genelde anonimim ama burada olduğumu belli etmeden de okuyorum haberin olsun
      ···
  13. 63.
    +4
    birazcık ara veriyorum beyler, bi toplantım var. onu hallettikten sonra en kısa zamanda dönüş yapıp daha uzun partlar atmaya gayret göstericem. eee karakterlerde yerlerine oturmaya başladığına göre esas hikayeye başlamanın vakti geldi.

    hepiniz sağlıcakla kalın
    ···
  14. 64.
    +4
    Herkese selam beyler

    Bu akşam önemli bi iş yemeğine katıldığım için aranızda olamıyorum. Ama yarın haftasonunun da gelmesiyle uzuun uzun devam edicez.

    Takip eden herkese selam olsun, teşekkür ediyorum hepinize...
    ···
    1. 1.
      0
      oha amk bitmedimi daha
      ···
    2. 2.
      0
      kısa kes olum önemli yerleri yaz
      ···
    3. 3.
      0
      Yarın oldu yaz hadi amk
      ···
    4. diğerleri 1
  15. 65.
    +4
    zütten gibilmeye yer arıyor olabilir miydim acaba ?

    Önce izmir'de yaşadıklarımdan sonra buralara kaçtım, yeni bir başlangıç yeni bir kulvar olsun diye. Sonra okulun daha başında birisiyle tanıştım. Ulan ne hızlı adamım, ilişkiye başladım daha en başında derken kız nişanlı çıktı okulu bastılar. Ondan kurtuldum, birazcık durulmam gerekli diye düşünürken ilk haftadan görüp vurulduğum dolmuş aşkımla aynı sınıfta olduğumu farkedip ona yanlamaya başladım. Üstelik kız hiç alışık olmadığım bi şekilde tesettürlüydü. Daha önceden de söylediğim gibi, Sakarya beni şimdiden çok değiştirmişti.

    Büşra gittikten sonra sınıfa daha kim gelir kim gider gibimde bile olmazdı. Ben haber vereceğim kişiye haberi vermiş, güzel bi konuşma yaşamış ve gidişte o bakışları almıştım. Bugünlük kotam dolmuş bana yetmişti. Mutlu mesut sınıftan çıkıp Mikail'in yanına gittim, oradan da yemekhaneye geçtik. Eee konuşulacak çok şey vardı ne de olsa. Ama benim konular belliydi zaten. Biraz da Mikail'in gönül meselelerinden konuşmak lazımdı. Bu herşeyi gırgıra alan, fakat içinde fırtınalar kopan bu "yarım" adamı da birazcık yakından tanımak gerekliydi. Bu sefer ondan bahsedecektik, benden daha önemliydi; en azından arkadaşlık bağlarımızın kuvvetlenebilmesi için.

    bu arada Sakarya Üniversitesi'nde okuyan binler varsa banada bi yanıt versinler şu yemekhane zammı hakkında ne değişiklikler yaşandı diye. Bizim zamanımızda 1.75 falandı 4 çeşit yemek. Son zamanlarımızda 2.00 TL olmuştu ve yemekleri fazlasıyla da beğeniyodum ben. Şimdi catering şirketi ek değiştirdiğinden aşırı bi zamma gidilerek 2.75 yapılmış ki cidden tepki çekebilecek bi fiyat. Ben çok bol bi öğrencilik hayatı yaşadım. Yemekhaneye gitmemin yegane sebebi arkadaşlarımla birliktevakit geçirmekti, yemek yemek değil. Ama öğrenci haliyle durumu olan var olamayan var arkadaşlar, böylesine bi zaman kabul edilemez yani. Ulan işten güçten fırsatım olsa da ben de gidebilsem eylemlere falan katılabilsem amk, neyse devam edelim biz.

    Yemeklerimizi alıp masalardan birine oturduktan sonra Mikail yine alaycı tavır ve tonlamalarıyla başladı konuşmaya
    "N'oldu lan, konuştun mu Büşra'yla. El ele çıkmanızı bekledim ben ama göremedim ya ehe ehe ehe"
    "Dur olm, ona da vakit gelecek elbet sen merak etme. Beni boşver de sen anlat bakalım biraz. Birileri var diye bahsediyodun. Anlatan hep ben oluyorum, biraz da sen bahset amk ne Güzin Abla gibi dinleye dinleye oturuyosun"
    "Yok aga ya, olmayacak şeyleri dillendirmenin manası yok. içimde kalsın, devam ederim ben böyle kendi kendime"

    Ben biraz daha ısrar ettikten sonra yelkenleri suya indirip anlatmaya başladı Bay Mikail;

    "Ya kanka ben sınıfa ilk geldiğim zamandan beri dikkatimi fazlasıyla çeken bi kız var. Sen de görmüşündür muhakkak, sol köşede oturuyo hep. Adı Sevda. Kız çok sessiz, sakin, içine kapalı bi tip. Konuşmaya çalışsam ne konuşabilirim, nasıl konuşabilirim bilmiyorum. Zaten tipimden dolayı hiç özgüven drumumda yok böyle konulara karşı. Bi ders çıkışında gidip yemeğe davet etmeyi çok istiyorum birlikte gidelim, konuşalım, tanışalım diye. Ama olmuyo işte nihayetinde. Ben de böyle uzaktan uzağa bakmakla kalıyorum ne yazık ki"

    Haklıydı. Az çok hatırlıyodum bu Sevda dediği kızı. Kız hoştu, içine de kapanıktı. Ve tıpkı Mikail'in de dediği gibi kafa dengi değillerdi. Mikail'in kafa dengi olacak kız köy yerine hamarat, becerikli, tatliş birisi olmalıydı. Mikail kardeşim gibiydi, çok severdim. Ama herkes konumunu bilmeliydi. Pırlanta gibi bi kalbi, müthiş bi mizahı ve mizacı vardı. Ama Sevda Mikail'le birlikte olabilecek bi kız değildi. Aslında Sevda kimseyle birlikte olabilecek bi kız değildi. Kız bi garipti, fazlasıyla garipti hatta. Ama bakalım ne olacaktı bu işin sonu.

    "Deme öyle be olm, neden olmasın. Mesele konuşmaya bakar. Hem topluca bi yemek ayarlarsak Sevda'yı da çağırırız o sırada yürümeye bakarsın sen de bireysel olarak yapamazsan. Bi yolu bulunur elbet sıkma böyle şeylerden canını sen"

    "Yok olm sıktığımdan değil de ne bileyim, öyle işte ya önemi yok"
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Aman reis gote mukayyet ol . Mikailede dikkat et
      ···
  16. 66.
    +4
    Otururken bana da "Günaydın" demeden geçmemişti kocaman gülümsemesiyle. Ben de kendi salaklığımı sürdürüp tripli tavırlarla günaydın diyerek geçiştirmiştim. Ama esasını soracak olsanız konuşup sesini daha fazla duyabilmek için içim içimi yiyordu beyler. Ya dıbını gibeyim (izmirli) dıbını, neyin tribindesin aq. Hayır öyle de moda girmişsin ki çıkamıyosun da şimdi hiç bişey olmamış gibi davranmaya çalışarak. Aradan biraz zaman geçtikten, herkes kitabını defterini çıkarmakla uğraşırken gözüm öte yandan da Büşra'daydı. Mikail'le bi kaç fısıldaşmanın ardından Büşra bana döndü.

    "Hayırdır, küs müyüz ? Hiç pas vermiyosun.

    "Bişey olduğu yok ya, canım sıkkın biraz o kadar"

    "Bişey mi oldu ki ? Anlat, dinlemek istiyorum ben"

    "Yok yok önemli bişey değil, geçer zaten"

    "Hiii parmağına noldu seniiin, yara bandı kıpkırmızı olmuuş"

    Bi önceki akşam odada Kadir'in traş bıçağını açmaya çalışırken biraz sert bastırıp derin bi şekilde kesmiştim parmağımı. Ama aşçılık sürecinde de seri bıçak kullanmayı öğrenirken sık sık kesilirdi parmaklarım. Önemli bişey olmadığından ne anlatma ne de bahsetme gereği duymamıştım. Ama Büşra görüp sanki kendi canı yanmış gibi tepki göstermişti.

    "Yok ya önemli bişey değil, dün kesilmişti geçer o. Yurtta değiştiririm bandıda"

    "Hayır hayır, olmaz öyle. Al bakim sen şu peçeteyi, çıkar o bandı sar peçeteyle. Dersten sonra doğru sağlık ocağına gidiyoruz seninle, itiraz istemiyorum"

    Tek bir cümle insanın tüm tribini alıp erim erim eritir miydi bi insanı ? Ben erimiştim, elenmiştim, düştüm hatta artık ne söylenebilirse. Önemsiz bi yara için telaşlanmış, daha şimdiden dişlerini gösterip itiraz istemeksizin önemli şeyleri yaptırmaya başlamış ve başarmıştıda. Beyler, ben cidden aşık oluyorum lan galiba bu sefer. Beni düşünen, önemseyen birisi vardı be karşımda. Tüm tribim, alınganlığım yerle yeksan olmuştu. Elimden tutan sen ol, sar sarmala yaralarımı. Sen iyileştirdiğin sürece seninle her acıyı yaşamaya razıyım ulan ben. Gidelim anasını satayım, sağlık ocağına da gidelim revire de gidelim sen nereye istersen oraya gidelim...
    ···
    1. 1.
      0
      izin verir misin yaraana bakiyim
      Hangisine? Söyle hangisine?
      Hangiissssiiinnneeee
      ···
  17. 67.
    +4
    idil’le Neler Yaşandı ???

    Yıllar yıllar önce, daha henüz 5-6 yaşlarındayken önceden oturduğumuz yer olan Çiğli’den şimdiki yerimiz Karşıyaka’ya taşınmıştık. Taşındığımız yer bi göçmen mahallesiydi, çoğu Makedon göçmeni olmakla birlikte Yugoslav göçmenleri falan da vardı aralarında. Mahalle o kadar geniş, o kadar göçmendi ki şöyle genel açıdan bakacak olduğumuzda aralarındaki tek Türk biz olabiliriz diye düşündüm. Zenci mahallesindeki Eminem gibiydik anlayacağınız. Taşınmamızın üzerinen birkaç gün geçmiş evimize yerleşmişken annem mahalleyi dolaşmak, birazcık keşif yapmak istemişti. 5 yaşında bir binim, elimden tuttuğu gibi benide çıkarmıştı tabii yanında. Etrafa bakındıktan sonra yıllar yıllar samimiyet kuracağımız mahalle bakkalımız Yusuf abinin dükkanına girdik. Dükkanda bizden başkalarıda vardı. Bi anne bi kız alışveriş yapmak için oradalardı. Ufak kızın gözleri o kadar ışıltılı o kadar parlaktı ki dikkat çekmeyecek gibi değildi. Annem kıza hayranlıkla yaklaşıp sevmeye başladı, yaşıt sayılırdık. “Maşallah ne tatlı, ne güzel bi kızsın sen böyle Allah bağışlasın” dedikten sonra annesiyle de hafif bir tanışıklık yaşayıp alışverişe devam etti. O zamanlar çocuk kafasındayım, tabii ki bişey düşünemem. Ama bildiğim şey kızın gerçekten güzel olduğuydu. Sonradan öğrendik ki bu anne-kız bizim taşındığımız yerdeki karşı komşularımızdı. Ve o küçük kız idil’in ta kendisiydi.

    Karşı komşu kızıydı o, idil’di. Aramız çok iyiydi, ama bi o kadarda gıcıktık birbirimize. Aileler birbirini tanımış, tanışmış, komşuluk bağları aşılmış artık aile gibi olmuşlardı. Biz de öyle. Her günümüz, her buluşmamız birlikte geçiyordu. Her ne kadar hayatımıza birileri girip çıksa da çocuk haliyle çok uzun sürmüyordu. Ben onunkileri kıskanırdım o da benimkileri. Ama sonuç hiç değişmezdi, hep biz bize kalırdık. O benden 1 yaş küçüktü ayrıca. Bi gün oturup ciddi ciddi konuştuk bu durumu. Madem birlikteydik, madem böyle yakındık ve madem seviyoduk birbirimizi neden denemeseydik ki ? Evet, olmazsa eğer aramızdaki bağlar taka saracak, komşuluk durumlarıda zedelenecekti. Ama olsun, denemeden bilemezdik ki. Sevgili olmaya karar verdik.

    Aylar ayları, yıllar yılları takip etti. Bizim deneme olarak başladığımız şey koca bi aşk masalına dönüştü. Liseyi aynı yerde okumuş, benden 1 sınıf ufak olsa da telafi etmeyi başarmıştık. Hedefimiz, planımız aynı üniversiteyi kazanıp aynı şekilde devam etmekti. Eee aileler de biliyo artık, işler ciddi. ilerleyen zamanlarda daha da ciddiye binecek. Tüm okul, tüm mahalle tarafından bilinen, örnek alınan hatta imrenilen bi çift olarak devam ediyoduk ilişkimize. Ben mutluydum, o benden de mutluydu. Sanki hiç pürüz, hiç sıkıntı çıkmayacak, bu masal kıvamındaki ilişki sürüp gidecekti. Öyle olmaya çokta müsaitti zaten.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    +4
    Yolculuk geçti, özlediğim şehir izmir’e kısa sürelide olsa döndüm. Havaalanından çıkıp ev yolunada koyulduktan sonra evime, anneme kavuştum. Uzuun uzun sarılıp “Zayıflamış mısın bakim sen, boyun mu uzadı yoksa” geyiklerini döndürdükten sonra işleri halledip yemeğe oturduk. Nasıl birisi olduğumu bilen annem hafiften sorgulamaya başladı daha günün başında

    “Eee var mı bakalım birileri, sen boş durmazsın”

    Ulan insanın kendi kanı, kendi canı, kendi anası bunu söyler mi evladına ya. O bile ne halt olduğumu anlamış bi de yüzüme vurmuştu. Gamze’den hiiç bahsetmeden es geçerek Büşra’dan bahsetmeye bi giriş yaptım. Anlattım, her detayını anlattım. Tesettüründen de bahsettim önyargılarımdanda. Kızdı, bi insanı; özellikle sevdiğin bi insanı tesettürüyle yargılamanın çok yanlış olduğunu asıl önemli olanın iç güzellik (klişe tabii amk) olduğunu falan anlattı. Birlikte olan fotoğraflarımızı gösterdim, onu tek olarak gösterdim. Çook beğendi, gözünden de kaçmadı ki lafını esirgemedi hiç;

    “Ayy maşallah pekte güzel pekte tatlıymış Büşra. Gözlerinin de maşallahı var şimdi. Sen de şu huyundan hiç vazgeçmedin, hep bi renkli göz hep bi benzerlik. Bilmiyorum nereye kadar sürecek böyle”

    Laf sokmuştu inceden, canımı yakmıştı. Ama aldırış etmemiştim. Geçmişim izmir’e geldiğim ilk günden moralimi bozamayacaktı. Konuyu değiştirip uzuun uzun konuşup geyik yaptık. Aradan bi kaç saat geçtikten sonra annem kadar sevdiğim yengem katıldı aramıza ki sormayın gitsin. Gırgır şamatayla geçirdik o akşamı. Akşamdan da anlaştık, yarın evrak işlerini hallettikten sonra bi yemeğe çıkarayım dedim onları. Eee ben onları onlar da beni özlemiş ne de olsa.

    Ertesi gün sabah erkenden işlerimi hallettikten sonra biraz Karşıyaka-Bostanlı sahil arasında yürüyüp vakit geçirdim. Çünkü çok özlemişim be beyler. Sevilmez mi hiç şu şehir, şu manzara, şu deniz. Canınız sıkılınca, moraliniz bozulunca kendinizi şu sahile atmanız yeterli. Martı sesleri, denizin kokusu, dalganın sahile vuruşu falan hiç bişey kalmaz insanda. Artık öğleye doğru vakit yaklaştıkça bizimkileri arayıp çağırdım Karşıyaka’ya. Gelsinlerde şöyle güzel bi yemek yiyelim istedim.

    Geldiler, oturduk, yemeklerimizi yedik. Uzun uzun bana takıldılar, Büşra’dan konuştular. Bu arada farkettiniz mi beyler bilmiyorum, izmir’e geldiğimden beri Büşra’nın bahsi geçmiyor. Çünkü mesaj atmıyorum, aramıyorumda. Eee hem özlediklerime vakit ayırmam hem de yaptıklarını ona küçük bedellerle de olsa ödetmem gerekli. Öyle de yapıyorum. Yemeklerimizi yedikten sonra bizimkiler kendilerine bişeyler almak için bi bijuteriye girdiler. izmir’de olanlar bilirler, Karşıyaka’nın göbeğinde kocamaan vardır bi tane. Oraya girdik. Onlar kendilerine kolyeler takılar bakarlarken ben de küçük bi rafın önüne gelip kendime bileklik bakıyodum. Aslında dükkandaki tek erkek olarak utanıyodum biraz, ama ne olabilirdi ki sanki. Ben eğilmiş alt raflardaki bilekliklerden bişeyler seçmeye çalışırken başımda bekleyen birisini farkettim. Ama şuradaki tek erkek olmamdan dolayı görevlilerden birisi bana yardımcı olmak için benimle ilgileniyodur diye çok alakadar olmadım. Elimde bi kaç bileklik, fiyatlarını sormak için ayağa kalkıp başımda duran kişiye sormaya yeltendiğimdeyse tüm hiç ummadığım bi manzarayla karşı karşıya kalmıştım. Başımda bekleyen kişi görevlilerden birisi değil izmir’i terkedip Sakarya’ya kaçmama sebep olan, sürekli bahsettiğim, geçmişimi ve hayatımı gibip atan kadındı.

    Başımda durup uzun uzun beni seyreden kişi O’ydu, idil’di…
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    +4
    Güzel bi şekilde ilerlediğimizi düşünüyorum beyler. Konuşmanın başından beri alttan alttan bahsedip hayatımı gibtiğini söylediğim kişinin konusuna geldik. Vaktim oldukça bu gece ya da yarın devam edicem. Umarım hikaye hoşunuza gidiyordur, çünkü ben anlatmaktan keyif duyuyorum.

    Takip eder herkese teşekkürler, iyi akşamlar olsun
    ···
    1. 1.
      0
      Takipteyiz reyiz. Seri partlar bekliyoruz
      ···
  20. 70.
    +4
    cümlesini tamamladıktan sonra parıl parıl parıldayan gözleri ve yüzündeki kocaman tebessümle başbaşa kalmıştım. Hoca ders anlatıyodu, sınıf not alıyodu. Mikail desen yanı başımızda olup biteni dinleyip bana pis pis sırıtmaya devam ediyodu. Ama ben öyle garip duygular içersindeydim ki ne hocanın anlatımını, ne tahtaya yazdığı kalemin sesini ne de sınıfın uğultusunu duyuyodum. Hani çizgi filmlerde olurdu ya, bi yere hayranlıkla bakarken etrafta pırıltı sesleri duyulurdu. Looney Tunes’da falan çok kullanıldı bu. işte tam da öyle bi his içersindeydim. Sanki Bugs Bunny bir oda dolusu havuca, Kanunsuz Sam (ülkemizdeki adıyla Küfürbaz Haydo) bir kasa dolusu mücevhere bakıyo ve bu pırıltıyı duyuyo gibiydi. Gözlerimden de kalpler fırlamış mıydı lan acaba aq

    Bi süre sessiz kaldıktan sonra vermem gereken cevaplar, en azından etmem gereken bi teşekkür olduğunu farketmiştim. Ama onu böylesine tatliş tatliş konuşurken dinlemek zaten fazlasıyla keyif vericiydi. O hep konuşsa ben hep dinlerdim ki. Ben konuşmaya başladım, ama biraz sessiz bi tonla. Çünkü zaten gür bi sese sahipken ve böylesine heyecanlanmışken kendimi daha da duyurmamın bi manası yoktu.

    “Böyle düşünmüş olmana çok sevindim biliyo musun ya. Çünkü şu zamana kadar gittiğim yerlerde hiç takdir edilmedim. Hep görgüsüz, egoist, burnu havada, izmirli bi tip olarak gördüler beni. Hayır okuduğum yerler arasında izmir olmasına rağmen buna maruz kaldım ben. Ama şimdi hiç ummadığım bi sınıfta senin gibi birisinden bunları duyunca çok mutlu oldum. Bilmiyorum sana yardımım dokunur mu, ama olurda seneye sınava falan hazırlanacak olursan Pgiboloji için ben sana destek olmaya ve elimden geleni yapmaya hazırım bu da aklında olsun. Hoş, ben bu sınıftan gitmeni hiç istemem ama... ”

    O son kadehi içmicektim derler ya hani beyler, o son cümleyi söylemeyecektim işte. Fazla mı olmuştu lan bu kadarı, ya da mutlulukla fazla mı yürümüştüm bu sefer ? Yoo, ben pişman değildim aslında. Kız bana karşı tüm duygu ve düşüncelerini anlatmış, gayet doğal karşılamışken ben neden çekinen taraf olacaktım ki. Sadece ne tepki vereceğini bilememekten korkardım bu durumda. Öyle de oldu. Cümlemi bitirmemin ardından zaten kocaman olan gözlerine göz bebekleride eşlik etti bu sefer. Çekinerek göstermiş olduğu bi tebessümle gözlerini benden kaçırıp sağa sola bakınmaya başladı bi çıkış yolu arar gibi. Bulmuştu da. Bana “Esmanur bana sesleniyo, şunun yanına bi gidip geleyim” diyerek kaçış yolunu takip etmişti. Keza ben de yanıbaşımda duran topraklama ünitem Mikail’e dönmüştüm.

    “Aga siz çok hızlandınız ben kalksam da sizi baş başa mı bıraksam ? Ama olmaz, o zaman senin istediğini yapmış olurum. itlik olsun diye kalkmamam lazım, burda oturmaya devam edicem” diyip pis pis güldü. Dersin hocasıda artık farkında varmış olacak ki “(izmirli) senin çenen bu kadar açık değildi ya hayırdır öne gelince susmaz oldun” diyerek girişmeye başladı. Onuda bi şekilde geçiştirirken ders arası verildi.
    Tümünü Göster
    ···