/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 626.
    0
    Rez okuyacam
    ···
  2. 627.
    0
    anlatma ulan yıkıklardan gına geldi amk yerinde. her yer yıkık dolu dıbına koyayım herkes de ballandıra ballandıra anlatıyor aç iki kitap oku faydalı bir şeyler yap
    ···
    1. 1.
      0
      4 üniversite bitirdim, açıktan da diploma almaya devam ediyorum. Yaşın kadar tez yazıp yayınlamışımdır, hayal edemeyeceğin kadar da yaşanmışlığım vardır. 3 dil biliyorum, sayısız başarım vardır. Şimdi bu bahsettiklerimi okuduktan sonra sen açıp iki kitap okumaya devam edebilirsin...
      ···
  3. 628.
    0
    huur cocuğu bişe dicen sandım eksi amk
    ···
  4. 629.
    0
    Neymiş bakalım
    ···
  5. 630.
    0
    Vay amk ne yazmışsın
    ···
  6. 631.
    0
    Rezervasyon
    ···
  7. 632.
    0
    Rezerve
    ···
  8. 633.
    0
    Rezevenk
    ···
  9. 634.
    0
    83 ggryılkkşık
    ···
  10. 635.
    0
    Rezerved
    ···
  11. 636.
    0
    83 te kaldım rez
    ···
  12. 637.
    0
    Rezrved
    ···
  13. 638.
    0
    Selam beyler

    Sözlükte sorun vardı diye tahmin ediyorum (yine). Girmeyi denedim fakat olmadı. Ben de o zamana kadar bi word dosyasına yazayım düzelince part part girerim dedim. Sözlük düzelmişken sallayayım yazdıklarımı, sonra da yazmaya buradan devam edeyim.
    ···
  14. 639.
    +4
    idil’le Neler Yaşandı ???

    Yıllar yıllar önce, daha henüz 5-6 yaşlarındayken önceden oturduğumuz yer olan Çiğli’den şimdiki yerimiz Karşıyaka’ya taşınmıştık. Taşındığımız yer bi göçmen mahallesiydi, çoğu Makedon göçmeni olmakla birlikte Yugoslav göçmenleri falan da vardı aralarında. Mahalle o kadar geniş, o kadar göçmendi ki şöyle genel açıdan bakacak olduğumuzda aralarındaki tek Türk biz olabiliriz diye düşündüm. Zenci mahallesindeki Eminem gibiydik anlayacağınız. Taşınmamızın üzerinen birkaç gün geçmiş evimize yerleşmişken annem mahalleyi dolaşmak, birazcık keşif yapmak istemişti. 5 yaşında bir binim, elimden tuttuğu gibi benide çıkarmıştı tabii yanında. Etrafa bakındıktan sonra yıllar yıllar samimiyet kuracağımız mahalle bakkalımız Yusuf abinin dükkanına girdik. Dükkanda bizden başkalarıda vardı. Bi anne bi kız alışveriş yapmak için oradalardı. Ufak kızın gözleri o kadar ışıltılı o kadar parlaktı ki dikkat çekmeyecek gibi değildi. Annem kıza hayranlıkla yaklaşıp sevmeye başladı, yaşıt sayılırdık. “Maşallah ne tatlı, ne güzel bi kızsın sen böyle Allah bağışlasın” dedikten sonra annesiyle de hafif bir tanışıklık yaşayıp alışverişe devam etti. O zamanlar çocuk kafasındayım, tabii ki bişey düşünemem. Ama bildiğim şey kızın gerçekten güzel olduğuydu. Sonradan öğrendik ki bu anne-kız bizim taşındığımız yerdeki karşı komşularımızdı. Ve o küçük kız idil’in ta kendisiydi.

    Karşı komşu kızıydı o, idil’di. Aramız çok iyiydi, ama bi o kadarda gıcıktık birbirimize. Aileler birbirini tanımış, tanışmış, komşuluk bağları aşılmış artık aile gibi olmuşlardı. Biz de öyle. Her günümüz, her buluşmamız birlikte geçiyordu. Her ne kadar hayatımıza birileri girip çıksa da çocuk haliyle çok uzun sürmüyordu. Ben onunkileri kıskanırdım o da benimkileri. Ama sonuç hiç değişmezdi, hep biz bize kalırdık. O benden 1 yaş küçüktü ayrıca. Bi gün oturup ciddi ciddi konuştuk bu durumu. Madem birlikteydik, madem böyle yakındık ve madem seviyoduk birbirimizi neden denemeseydik ki ? Evet, olmazsa eğer aramızdaki bağlar taka saracak, komşuluk durumlarıda zedelenecekti. Ama olsun, denemeden bilemezdik ki. Sevgili olmaya karar verdik.

    Aylar ayları, yıllar yılları takip etti. Bizim deneme olarak başladığımız şey koca bi aşk masalına dönüştü. Liseyi aynı yerde okumuş, benden 1 sınıf ufak olsa da telafi etmeyi başarmıştık. Hedefimiz, planımız aynı üniversiteyi kazanıp aynı şekilde devam etmekti. Eee aileler de biliyo artık, işler ciddi. ilerleyen zamanlarda daha da ciddiye binecek. Tüm okul, tüm mahalle tarafından bilinen, örnek alınan hatta imrenilen bi çift olarak devam ediyoduk ilişkimize. Ben mutluydum, o benden de mutluydu. Sanki hiç pürüz, hiç sıkıntı çıkmayacak, bu masal kıvamındaki ilişki sürüp gidecekti. Öyle olmaya çokta müsaitti zaten.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 640.
    +1
    Ben mezun olmuş, üniversite sınavımı kazanmış ve Celal Bayar’a gitmeye karar vermişken öte yandan da idil’in mezun olacağı senenin ciddiyetini ve sınav hazırlıklarını planlıyordum. O sınava hazırlanırken ben de okulda notlarımı yüksek tutma çabasındayım ki o hangi üniversiteyi kazanır ya da gitmeye karar verirse ben de oraya geçiş yapıp birlikte okumaya devam edicez. Ailelerle konuşuldu, işlerin ciddiyeti sağlandı. inanılmaz mutluyuz, birlikteyiz, ikimiziz. idil’de üniversiteye başlayacağı için aile arasında bi yüzük takmaya, işi kararlaştırmaya karar verdik. Bunun için vize sınavlarımı halledip tatil zamanında izmir’e dönme durumunu bekliyoruz.

    Biz her günümüzü birlikte geçirip buluşurken, tüm vaktimizi birbirimize ayırırken dersleri biraz boşlar gbi olmuştuk. Onun deneme sınavları düşüşe geçmişken ben de derslere kendimi veremiyordum. Bu arada Celal Bayar’a servisle gidip gelerek okuyorum. Çünkü Manisa’ya gidip kalmak gibi bi durumu kabullenmek, idil’den uzak kalmak istemiyorum. O parıldayan gözlerini, bana ait olan kokusunu, gülüşünü, hissini; hiçbir şeyini bırakıp terketmek istemiyorum ben bu şehri.

    idil nasıl birisiydi beyler biliyo musunuz ? Gözlerini tarif edebilecek bi sıfat ya da betimleyebilecek bi durum yok. Bazı zamanlar masmavi parıldayıp Ege Denizini kıskandırırken bazı zamanlardaysa yeşillere bürünüp Amazon ormanlarıyla yarışır hale gelirdi. Benden biraz daha kısa olan boyu sarılırken başını göğsüme koymasını kolaylıkla sağlarken her seferinde kalbimin atışını gülümseyerek dinlerdi. Sonrasında gözlerimin içine bakışı, kokusunu içime çeke çeke dudaklarıyla buluşmam. Saçları dünyanın en yumuşak kumaşından daha iyi, daha dokunulası denebilirdi, öyleydide. Ama bana aitti, yalnızca bana. Huyu, suyu bana benzeyen, bir ayna misali baktıkça kendimi gördüğüm, benim ekgib olduğum yerleri ikiletmeden tamamlayıp bir bütün olmamızı sağlayan aşık olduğum, olacağım ve hep öyle kalacağım birisiydi idil. Ve çok aşıktı beyler, fazlasıyla aşıktı bana. Gözü benden başkasını görmez, görmek istemez, güvende hissettiği yerin yalnızca benim yanıbaşım olduğunu söyleyen, en ufak bi pürüzümüzde beni kaybetme korkusuyla göz yaşlarına hakim olamayan birisiydi. Hayatıma girmiş ve girebilecek, gerçekten sevebileceğim tek kişiydi aynı zamanda. Hep öyle olacak, hep böyle kalacak düşüncesiyle çok mutluydum ben de.

    Okulumdaki vizeler yaklaşmıştı ve konulara dair hiçbir bilgim yoktu. idil’inde denemelerine ağırlık vermesi gerekliydi. Birkaç gün görüşemeyeceğimizi, çalışmak için Manisa’ya orada evi olan arkadaşlarıma çalışmaya gideceğimi ve döndüğümde de yüzüğü parmağına bizzat kendim takacağımı söyleyip söz verdim. Biraz mırın kırın etse de sonunda herşeyin güzel olacağını düşünüp o da kabul etti. Manisa’ya gittim, 1 hafta orada kalacaktım. Bu 1 hafta içinde hiç buluşamamakla birlikte telefon görüşmeleri ve mesajlarda da kesinti yaşanacaktı. Çünkü bu uğraşım, bu çabam, bu ders çalışmam hep ikmiz içindi. Derslerimi yüksek tutmalıydım ki seneye birlikte istediğimiz yere gidebilmeliydik. Öyle olması içinde çabaladım zaten…

    1 hafta kadar neredeyse hiç konuşamadık beyler. 2 günde bir haber aldık bazen, konuşmadık, yazamadık. Her şey geleceğimiz içindi keza. Ama kafamda çokta güzel dönüş planları vardı. Koca bi pankart yaptırdım “Seni Çok Özledim” yazan. Dönüşümü haber vermedim, sürpriz bi şekilde dönücem. Okul çıkışında da pankartı asıp çıkmasını beklicem o gün. Planım bu yönde yani. Pazartesi günü izmir’e döndüm ben, idil beni Salı akşam dönücem zannediyor bu esnada. Pazartesiyi salıya bağlayan gecede okuldaki arkadaşlarımdan birinden yardım istedim. Pankart çok büyüktü beyler, tek başıma asabilmem mümkün değildi. Okulun hepsi beni tanırdı zaten. Herhangi bir utanma, bi cringe durumu olmazdı bende. Aksine dediğim gibi tüm okul imrenirdi bizim ilişkimize, bu da bi tık daha yukarı çıkarırdı ne olacak sanki. Emre, yardım istediğim arkadaşım. O gece ona yazıp yardım istedim

    “Kanka okul çıkışında biraz erkenden çık okul önüne de idil’e sürpriz hazırladım. Pankart asıcam kapıya, tek halledemem. Yardımın lazım”

    “Ya kanka bişey söylicem ben sana”

    “Söyle kanka, hayırdır”

    “Biz gördük ama sana söylemek istemedik kanka. idil sınıftan bi başkasıyla konuşuyo”
    Tümünü Göster
    ···
  16. 641.
    +2
    Dünyanın başınıza yıkıldığı oldu mu hiç ? Ölmek istediğiniz, o anı yaşamak istedğiniz, hayatı sorguladığınız saliseler oldu mu ? Ya kendinizi boşlukta, çaresiz, umutsuz, yıkılmış hissettiğiniz bu anları yaşadınız mı hiç ? işte tam da böyle bi andaydım. Yaşamak istemiyodum, yaşayamazdımda. Ama sorguladım da kendi kendime ? Yok abi yok, idil neden böyle bişey yapsın ki ? Daha bi kaç gün önce mutluluk naraları atarken biz şimdi neden böyle bişey yaşansın ? Olamazdı, olmamalıydı, idil yapmazdı böyle bişey, buna inandırmaya çalışıyodum kendimi.

    “Nasıl yani ? Ne demek başkasıyla konuşuyo ? Ne dediğinin farkındasın abi sen dimi ? idil’den bahsediyoruz bak, yıllardır birlikte olduğum kişi falan ? Bi yanlışlık yok ?”

    “Kanka sakin ol önce bi, bi yanlış anlaşılmadır belki bekle durumu öğreniriz elbet bi sabah olsun bi sakinleş”

    Telefonu yüzüne kapattım. Saat 01.34’tü, hiç unutmam. idil’i aradım defalarca kez, açan olmadı. Uyumuştur bu saatte, duramaz bu saate kadar dedim. Deliye dönmüştüm beyler, boşluktaydım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ama insan sinirle hiçbir şeye karar vermemeliymiş. Ben ise kendimi dizginleyemeden yanlış kararlar almaya başlamıştım bile. Duvarlarıma asılı yüzlerce fotoğrafı indirdim, söktüm. Evimde, odamda olan tüm eşyalarını toplamaya başladım; kıyafetleri, takıları, tokaları, yazıları, defterleri ve ona ait olan herşeyi. Topladım odamın ortasına. Küçük bi tepe oluşmuştu bile. Ne de çok şey varmış ona ait. Sinirle hareket etmem gürültü yaratmış olacak ki annemde uyanıp odama gelmişti.

    “(izmirli) hayırdır napıyosun sen bu saatte”

    Anneme yanıt vermedim, eşyalarını toplayıp bi poşete koyup evin önüne çıktım. idil’in balkonunun önüne gittim. Tekrar aradım, açmasını bekledim. Telefon çaldı, çaldı, çaldı; ama yine açılmadı. Elimde eşyaları, gözümden süzülen yaşlarla balkonunun önüne döktüm tüm topladıklarımı. Fotoğraflarını yırttım, eşyalarını parçaladım. Üzerine bi de yaktım; belki içimin yandığı gibi söner de rahatlarım diye. Ama nafile, daha da körükledi bu beni. Yanan tepenin fotoğrafını çektim. Kendimi sahile attım kafa dağıtıp kendime gelmek için. Ama bu kafa dağılır mıydı hiç ? Tüm eşyalar yanarken, içim alevden daha beter titreyip körüklenirken kolay mıydı kafanın dağılması. Birlikte yürüdüğümüz yollarda yürüdüm yine; el ele gezdiğimiz yerlerden geçtim. Uzuun uzun sarıldığımız sokaklar eşlik etti yangınıma. Sulu göz birisi olmasam bile göz yaşlarıma engel olamıyordum, durmuyordu. Bostanlı Sahile gittim. Belki yaşım kendinden büyük bi suyu görünce durur, belkide bu sahil derdime ortak olur diye.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 642.
    +2
    Telefonum susmuyordu. Arayan bi yandan Emre, bi yandan Yahya, öte yandan da annemdi. Hiç birine bakmadım. Gecenin soğuğunda titreyerek denizi seyrettim sadece. Daha bir hafta önce birlikte oturduğumuz yere gittim. Yıllarca yaşanan, yaşatılan, mutlu olunan şeyler geldi aklıma. Yine aynı yerdeydim, ama yalnızdım bu sefer. Belkide hep yalnız kalacaktım bundan sonra. Bu gerçeği kabullenmem mümkün değildi. Birkaç saat oturduktan sonra eve döndüm. Annem merak içinde beni bekliyodu evde, geldim. Olup biteni hıçkırıklar ve sinir krizleri içinde anneme anlattım, duyduklarına inanamadı. Ben de inanamamıştım be annem, ama öyleymiş işte. Yanarken çektiğim fotoğraflarla birlikte uzun uzadıya bi mesaj attım idil’e. Belkide hayatımda yazdığım en uzun en acı mesajdı o. Yazdım, bekledim. Saatini dahi hiç unutmam, 04.48’de uyanıp gördü mesajı. Tam 44 dakika boyunca WhatsApp’taki “yazıyor…” ibaresi kaybolmadı. O da uzun şeyler yazmıştı. Okumaya tenezzül dahi etmeden aradım, açtı. Alo dememişti, hiç bişey dememişti. Biliyordu çünkü, tanıyordu beni. Hissettiklerimi, düşüncelerimi, yapabileceklerimi biliyordu. Konuşmaya dermanım da yoktu artık. Sadece “Neden” kelimesi dökülüverdi dudaklarımdan. “Neden yaptın bunu idil”

    Başta soğuk bi ses tonu vardı, ne söyleyeceğini bilememişti. Bununla birlikte tüm eşyalarını balkonunun önünde yakmış olmam, uyandığında geriye sadece köz ve küllerin kaldığını görmesi onu fazlasıyla korkutmuştuda, tanıyorum onu. “Bilmiyorum, ne yapacağımı bilemiyorum” dedi. Bu cevap sinirlendirmişti beni, haklıydımda. Açtım ağzımı yumdum gözümü. Çok uzun süre konuştum, anlattım, söyledim içimde olan herşeyi. Çocuğun kim olduğunu da öğrenmiştim keza. Daha ben okuldayken çekinerek yanıma gelip konuşmaya çalışan, zaman zaman “Abi” diye hitap eden Oğuzcan ismindeki yavşaktan başkası değildi. Hatta idil’le geçen sene ben mezun olmadan önce onun hakkında konuşmuştukta. idil’in çevresindeki tüm kızlarla konuşup tanışmaya yazılmaya çalışan bi çocuktu bu Oğuzcan. En sonunda idil’in en yakın arkadaşı olan Sinem’e yazıldığını gördüğümüzde “Ya aşkım ne yavşak çocuk şu, bizim kızların hepsiyle konuşmaya çalıştı. Tersledikçe diğerini deniyo, durmuyoda hiç. Ne gıcık bi tipse artık” diye sözünü geçirmiştik bu it oğlu itin. Bu sene benim okuldaki yokluğumu fırsat bilerek yazılma sırasını idil’e getirmişti. Görünen o ki başarılı da olmuştu. Geçen sene yavşak diye bahsettiğin çocukla bu sene konuşmak, hem de yıllar süren bi ilişkin varken. Gerçekten olacak iş değil, hem de hiç olacak iş değildi bu.

    Ağlamaya başlamıştı telefona. Sesi kesilmeye, hıçkırmaya, nefes almaya başlamıştı hızlı hızlı. Bilirdi, çok iyi bilirdi idil onun ağlamasına dayanamayacağımı. Dayanamadımda zaten. Ondan akacak tek göz yaşı sonum olurdu, ölüm olurdu benim için. Bunca yıl onu ağlatmamak için uğraşıp her şeyimi feda ederken şimdi ağlayışını dinliyordum çaresizce. Ve içimdeki duygu soğukluktu beyler biliyo musunuz. içim acıyodu, dayanamıyodum. Ama ağlamasını da istiyodum; hem de ilk kez…
    Tümünü Göster
    ···
  18. 643.
    +1
    Bu sefer o konuşmaya, o anlatmaya başladı;

    “Yapamadım (izmirli) anlıyo musun, yapamadım. Sen beni nasıl bırakıp gidebildin ya 1 hafta boyunca haber vermeden. Neler düşündüm biliyo musun ben ? Arıyorum açmıyosun, mesaj atıyorum cevap vermiyosun. Öldün mü kaldın mı bi başkasıyla mısın orada ne halt yiyosun bilemedim. Korktum. Annenin yanına gelip haber almaya çalıştım kaç sefer haberin var mı senin ? Benimde sınavlarım, denemelerim vardı burada. En zor, sana en ihtiyacım olduğu zamanda nasıl bi boşlukta bıraktığının farkında mısın ? Boşluktaydım, ne yapacağımı bilemiyordum. Oğuzcan konuşmaya çalıştı, konuştukta. Ama o kadar, konuştuk sadece. iyi geldi bana, kısa süreylede olsa iyi geldi. Hatamın farkındayım ama çok geç, artık çok geç”

    Daha çok sinirlemiştim. Bu nasıl bi söylemdi lan, bu nasıl bi bahaneydi dıbına koyayım. 1 hafta ulan, 1 hafta yoktum ortalarda. Yaşananlara, öğrendiklerime, duyduklarıma bakar mısınız ? Ama ben biliyorum, o it oğlu it sadece bu hafta değil bundan önceki zamanlarda da yazılmaya çalışmıştır idil’e. Sonrası böyle işte. Amın evladı seni. Aaah ah gelip okulda ananı gibmem gerekirdi ama idil’in bu yaptıklarından sonra buna bile değmeyeceğini biliyodum. Yapmadımda zaten. Sabaha kadar ağlaya ağlaya konuştuk, çok kötü haldeydik. Okul saati yaklaşırken “Şimdi git Oğuzcan bininin yanına, göz yaşlarını silip mutlu eder seni” diyip kapattım telefonu. “Hayır, okula gitmicem. Seninle konuşmak istiyorum” diye ısrar etsede okula gitmesini sağladım. Hayatımdaki en karanlık, en kötü gün ve gece olabilirdi o zamanlar.

    Gün boyunca boş boş oturup bilgisayarıma baktım; birlikte çekilmiş olduğumuz ve silmediğim son fotoğraflara. Çok mutluyduk ulan, aile gibiydik. Neden anasını gibmişti ki bu mutlu aile tablosunun. Eee ne olacaktı şimdi ? Annem, babam, Nuray annem, Kemal babam nasıl yüz yüze bakacaklardı bundan sonra. Komşuyduk ulan biz, karşı komşu. Ben muhattap olmayıp görmek istemesem de her sabah kapıyı açtığımda karşıma çıkacak kişi onlardı, idil’di. Bitiktim beyler, kendime gelememiştim. Annem benden daha üzgündü. Çünkü idil’i zaten kızı gibi seviyordu. Hayrandı adeta ona. Ben yokken gelip birlikte çay-kahve içmeleri, oturup sohbet etmeleri, alışverişe gitmeleri. Annem hayalindeki gelinini, hep istediği kızını bulmuş gibiydi. Hem ilk taşındığımız zamanlarda bakkalda karşılaşıp yanaklarını sıktığı hayranlıkla birlikte. Benden çok seviyodu ulan idil’i, sorsanız şimdi de hala öyledir zaten. Eve geldiğimde onları bir arada görmek beni öyle mutlu ederdi ki o zamanlarda

    “Ooo hanımlar, toplanmışsınız yine. Ne kaynatıyosunuz bakalım yine gelin kaynana”

    Mutluyduk be, hepimiz öyleydik. Ama idil bi boşlukla, bi yanlış hareketle annesini gibip atmıştı tüm hayal ve planların.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 644.
    +2
    Olm adam yazıyor lan
    ···
  20. 645.
    +2
    Tüm günüm evde bitik bi halde geçmişken akşam saatlerinde telefonum çaldı. Arayanı tahmin etmek çokta zor değil, idil’di. Heyecanlanmıştım aslında biraz, açtım telefonu.

    “Karşıyaka’ya gelsene buluşalım, seni görmek istiyorum”

    Tamam diyip kapattım telefonu. Hayatımda attığım en hızlı adımlar olabilirdi o yoldaki adımlarım. Kursundan çıkmış her zaman buluştuğumuz yerde beni bekliyodu. Onu gördükten sonra adımlarım yavaşladı istemsiz bi şekilde. Elim ayağım birbirine dolanır gibi oldu. Normalde bu yolu koşa koşa gelip sıkı sıkı sarılırdım ona. Şimdi ne yapmam gerektiğini bilemediğim için kalakalmıştım öylece. Yaklaştım, gözleri gözleri hala yaşlı ve kıpkırmızıydı. Konuşmadan sonra, gün içersinde yine ağlamıştı belli ki. Ben de pek farksız sayılmazdım açıkçası. Dayanamıyordum beyler, onu böyle görmeye, böyle uzak ve mesafeli kalmaya, dokunamamaya dayanamıyorum.

    “Seni hiç ağlarken görmemiştim, kötü hissediyorum şu anda” dedi. “Hissetmelisin, sebebi sensin çünkü” demiştim ben de. Sert çıkışmıştım sanırım biraz, ilk cümle için ofansif kaçmıştı. Ama olması gerekende buydu esasında. idil gözlerini alamıyordu benim gözlerime bakarak. Sarılmamak, eskisi gibi olmamak için çok zor tutuyorduk kendimizi farkındaydım. Ama hemen olamazdı, olmamalıydıda. “Neden” diye sordum tekrardan; “Neden yaptın bunu”

    Yürümeye başladık, başta cevap vermedi. Dönüp dönüp yüzüme, gözlerime baktı sadece. Diyeceği çok şeyi vardı, kendini affettirmesi gereken çok şey. Ama çekiniyordu. Biliyordu çünkü huyumu. O yaklaşsa da ben yaklaşamazdım bundan sonra eskisi gibi. Haklıydıda. Telefona konuşup bahsettiği şeylerden bahsetti, yine aynı şeyleri söyledi tekrarlayıp durdu. Sinirlendim, bağırmaya başladım, kızdımda. Telefonda söylediklerim gibiydi, tüm mutlu yaşamı tüm mutlu hayal ve planları yıkıp attığını söylemiştim. Sahilin ayazı yüzüme vururken göz yanaklarımdan aldığım soğukla hissetmiştim gözlerimden yaşlar aktığını. idil’de ağlıyordu hiç dayanamadığım şekilde. Gözleri gözlerime değiyordu, göz gözeydik; belki de daha önce hiç olmadığı gibi. Ama kavuşamıyorduk bir türlü. Yol boyunca yürüdük. idil’in halası, Filiz hala çarşıda eczacılık yapıyodu. Onun yerine yaklaşmışken idil dökülmeye başlamıştı

    “Hatalarımın farkındayım, beni affetmeyeceğinide biliyorum. Çünkü gerçekten affedilecek şeyler değil bu yaptıklarım. Ama bizde her çift gibi değiliz. Geçmişimiz, hayallerimiz, birlikteliğimiz çok kuvvetli”

    Lafına devam edecekken kesmeye yeltendim. Elini ağzıma zütürdü konuşmamam için, yaklaştı. Gözleriöin içine bakarak “Bekle gör, her şey çok güzel olacak” dedi ve kendi başına gitmeye devam etti. Bense çarşının ortasında bir başıma söylediklerine anlam vermeye çalışarak kalakalmıştım.
    Tümünü Göster
    ···