http://fizy.com/tr#s/1a5gkn
ozan ve ayşen, girişte durmuş, içeride elemanın onlar için hazırladığı masayı tartıyorlardı..
benim mekanımda..benim kafemde..benim saatlerimde..ne işi vardı bu şerefsizlerin?
size söylemiştim beyler..yüzüm..lanet yüzüm ve onun, ruh halimi ortaya yansıtmaktaki karanlık hüneri..kim bilir gene ne şekle girmişti..
mine, hafifçe arkasına dönüp, benim bir-iki saniyeliğine de olsa bakakaldığım ve ağzımı yüzümü kaydıran sahneye bakma gereği hissetti doğal olarak..ben toparlamaya çalışmıştım ama nafile tabi..
sonra o da döndü önüne..tam ayşen-ozan yanımızdan geçer ve benim hafif arka sağ çaprazımdaki masaya otururken..
beyler..
çok..çok tuhaftı yahu..yani..nasıl oluyor da hala..ve hala..sadece onu görmek bile beni bu kadar dağıtabiliyordu? nasıl becerebiliyordu beni her şekilde mutsuz etmeyi? nasıl başarıyordu iç dünyamı altüst hale getirmeyi?
mine, gözlerindeki -az önce fener gibi parlayan- ışık sönmüş, yüzü düşmüş bir halde dönmüştü bana..sözde hala gülümsüyordu ama, buz gibi, soğuk..bir infazcının gözlerindekine benzer duygusuz bir gülümseme..
bana sormasını bekledim..-hatta içimden yalvardım- "kim bunlar tsigalko?" diye..sormadı..sorsaydı ya? sallasaydım ben de..geçiştiriverseydim..espiri konusu yapsaydım..
ama sormadı..
eh..belli ki zaten biliyordu... yüzündeki ifade de aksini iddia eder gibi değildi zaten..
az önce ne hakkında konuşuyorduk bilmiyorum..ama her neyse bir an da sönüvermişti..ben, konuşmaya çalıştım ama, beceremedim..o hala soğuk soğuk gülümsüyor bana..dudakları incelmiş..gözleri boş ve donuk bakıyor..
bitmek bilmeyen bir an..geçmek bilmeyen saniyeler... yine beynimi okuyordu... eminim..
sonra aniden, durumu kurtarma adına kullanılabilecek bir mucize oldu..aramın iyi olduğu eleman gelip, "dostum, senin yer boşaldı, istersen oraya alabilirim sizi?" dedi..
oh..
oh..
"tabi tabi geçelim" dedim, resmen balıklama uçarak..mineye onaylatmayı bile unutuvermiştim..genelde ben en ufak şeylerde bile nezaketen onun okeyini de alırdım, zaten hiç itiraz ettiği olmamıştı ama diyorum ya, yine de sorardım..tsigalko sorardı..
apar topar kalkıp, masamıza doğru ilerlerken, beynimin tüm blokesine ve itirazına rağmen, adeta refleks olarak dönüp arkama baktım, yine sadece 1 saniyeliğine..
ozan leoparlar misali ayşeni boynundan yakalamış, kız da gözlerini hafifçe kısmış, tam bir vahşi doğa belgeseli..
ve tabi bu bakışım da mine tarafından farkedilmişti..
ben allak bullak, ne düşüneceğimi, ne düşünmem gerektiğini şaşırmış bir halde yeni masamıza oturmuş, onun yerleşmesini bekliyordum.
nihayetinde yine göz göze kalabildik, ve bu kez, o malum masanın da atfosferinden mütevelli, baş başa gibiydik,
o, bir gram bile değiştirmediği o soğuk-gülümser yüz ifadesiyle beni süzmeye devam ederken, ben baktım olacak gibi değil, salağa yatmaya karar verdim;
"hayatım? bir sorun mu var?"
bakmayı sürdürdü..
"minecim?..bir..so.."
"ben de aynısını sana soracaktım canım" dedi buz gibi..
"yı..yo... neden?"
"bilmem? sorun yaşıyor gibi görünen sendin" gülümsedi..bir pgibopat gülümsemesi..bir cellat gülümsemesi..az sonra ruhumu parçalarına ayıracak, baltasını bileyen bir cellat..
daha fazla salağa yatamazdım, çünkü durumu toparlamak şöyle dursun kötüleştirmişti..harbi adamı oynamaya karar verdim;
"evet..şey, görmekten pek hoşnut olmadığım yüzler gördüm doğrudur" dedim, sıkkın sıkkın..
"hımm.."
"ondan yani, biraz etkilenmiş olabilir, yoksa bir sorun yok bende yani... sen de yok değil m... "
"ama etkilenmemen gerekirdi"
sesi normalden bir perde yüksek çıkmıştı..
"ne..nas"
"etkilenmemen gerekirdi!"
züt gibi kalmıştım..sırtım terden yapış yapış olmuştu..tam bir şeyler gevelemek umuduyla ağzımı açıyordum ki yine konuştu,
"onca şeyden sonra..yaşadığımız onca şeyden sonra..senin için yaptıklarımdan sonra...
etkilenmemen lazdımdı tsigalko???
bu sefer bariz şekilde yüksek sesle konuşuyordu..yerimde sinip göz ucuyla etrafa bakındım..yakın masalarda, insanlar kesin duymuştu
acaba ayşen duymuş muydu?
ayşen?
hala ayşen diyorum?
hala ayşen diyorsun tsigalko? farkın mısın? kendin de misin? kendimde miyim?
ben üzerime hücum etmiş karanlık düşüncelerle boğuşurken, mine tekrar saldırdı,
"hala bu kadar etkileyebiliyor seni öyle mi? her şeye rağmen?"
bu sefer biraz silkindim,
"mine..bak, etkilemesi önemli değil, benim ne düşündüğüm önemli..ben, kötü duygular taşıyorum artık onlara karşı anladın mı? duygusal ve duygularının etkisi uzun süreçli biriyim biliyorsun... bunun senin işine gelmesi gerekir.."
"öyle mi? bu işin iyisi kötüsü olmaz, hiç bir şey düşünmüyor olmalısın, hiç bir şey düşünmüyor olmalıydı!" deyip masada iyice dikleşti, bana doğru yaklaşmıştı karşıdan..
"öyle..çünkü..çünkü,ben seni seviyorum ve, yani bu ..bu güçlü duygusallığım da onun teminatı gibi... "
saçmalamaya başlamıştım farkındaysanız..
iyice masaya abanıp yüzüme yaklaştı, bu kez bağırarak,
"lütfediyorsun canım benim..unutamıyorum demiyorsun da , lütfediyorsun..sağol ya..çok sağol" dedi..son "sağol"u bütün kafenin duyduğuna eminim..
ayşenler de kesin duymuştu...
*
ben bu son çıkışının ardından, zaten kopkoyu olan ruhumun da etkisiyle, yine o yüzümü nasıl bir şekle sokup "mine, kendine gel" diye serinkanlı ve tehditkar şekilde tısladıysam artık, kız aniden olduğu yere sinip yüzüne "iyi..iyi..öyle mi? öyle olsun" tarzı bir bakış yerleştirdi,
ben dişlerimin arasından,
"ne yapayım yani?" dedim yine düşük sayılabilecek bir ses tonuyla.."ne yapayım?..seni seviyorum diyorum? senden başkasını düşünmüyorum diyorum, ama belli ki bu nefret de bir şekilde, bir süre içimde kalmaya devam edecek..ne yapayım daha? ben ne yapayım?"
diye saydırdım,
"senin bir şey yapmana gerek yok" dedi..masadan kalktı.."zahmet etme,ben yaparım"
ok gibi fırladı, tam yanımdan geçerken son anda kolunu yakaladım,
"kızım, ne yaptığının farkında mısın sen?
zorladı,
"mine, otur şuraya, herkes bize bakıyor"
"bırak kolumu..bırak yoksa bağırıcam daha beter rezil olucaz..bırak!"
bırakmak zorunda kaldım..bu geniş adımlarla uçarcasına kafenin girişine doğru seyirtirken, ben tamamen donakalmış bir vaziyette arkadasından onu seyrediyordum..çıkışa gelip kapıyı açmak için yanlamasına döndüğünde ekşimiş, ağlamak üzere olan yüzünü hayal meyal gördüm..
önüme döndüm..
beyler o an,
yer yer yarılsaydı da,
ben içine girseydim işte..
batsaydım kalsaydım oraya...
bir daha çıkmayacasına..
yüzüm, gözüm boynum..alev alev..kafamdan aşağıya kızgın yağlar, kaynar sular akıyor..midem bulanıyor... boynum başımı taşımıyor..masaya yığıldım yığılacağım..
öyle bir kaç dakika kaldım..
neden sonra kafedeki aramın iyi olduğu çocuk geldi,
"dostum, iyisin değil mi? yapabileceğim bir şey var mı şu an için?" dedi, elini omzuma koyup,
oha aq..onlar bile olayın farkındaydı..bir daha yüzün tutarsa gel bu mekana işte..
"yok..yok abi sağol.." dedim zorlukla.."hesabı... alayım ben.."
"tamam bu gün gerek yok" dedi,
"yok abi, olmaz öyle.." lan sanki yeterince utanmadık, bir de sen utandırıyorsun,
"yok yok, bana yazdırıcam ben, tamam halloldu o iş..sen çık git şimdi peşinden hemen..daha ilk çıktığı an gitmen lazımdı be abisi.."
öyle mi yapmam gerekirdi?
beyler?
süklüm püklüm yerimden kalktım, elemana teşekkürümsü bir şeyler söyledim..sırtımı sıvazladı..vay aq..içtiğim çaylara ödediğim kazık hesaplar helal olsun lan..delikanlı, delikanlıyı bu günde bulur işte..hesap mesap değil mesele beyler biliyorsunuz, mesele, orada günlüğü bilmem kaç liraya çalışan bir elemanın bana yapmış olduğu manevi bir hareket..yoksa ben az önce öyle bir bedel ödemişim ki,
o hesap gibi milyon tane olsa gene dengelemez..