bitiyordum gün ve gün. nisa bunun farkında mı değildi yoksa bir şey yapabilecek bir cesareti mi yoktu bilemiyorum. bir ay da bu problemlerle geçti. bir gün yine içtim içtim ve nisayla konuşmaya başladım. ağlayarak ben tükeniyorum diyebildim. yapabildiğim hiç bir şey yok şu hayatta diyordum. konuştum onla 2 saate yakın. sonra konu nasıl geldi nereden esti bilmeden bir otelde bulduk kendimizi. sevişmeye başladık. eskisine göre gerçekten başarısızdım fakat içimde uyuduğunu hissettiğim bir şeyler uyanmaya başlamıştı.

sustuk 10-15 dakika kadar. sessizlik çok korkutucudur bazen. o kadar korkutucudur ki yalnızca içinde barındırdığı çığlıkları duyarsın. öyle bir andı ve damdan düşer gibi hiçbiri senin gibi değil dedi. 1 saat sonra sınava gidecektim. hayatım yolunda değildi. yalnız ve acizdim. ailemin bin bir tane taktan sorunu vardı ve o bana bunu dedi. o an her şey durdu benim için.

hıçkırıklar arasından çıktı sesi. "köpeğin miyim lan ben senin. dört ay aramadın. hergün arkadaşlarınla konuştum ben senin ne yaptığını neye ihtiyaç duyduğunu. bir gün geri döndün ve ben seni bekledim hiçbir şey olmamış gibi. çeşit çeşit madde kullandın ve ben sırf sana ayak uydurmak için senle içtim o takları. arkadaşım yok diye beni aşağıladın ve ben seni affettim. sen bana son bir yılda bir kere bile seni seviyorum demedin lan dıbına koyduğumun çocuğu." dedi.

bağırdım. kaç kişi oldu ben yokken dedim. üç dedi. sinirden delirecektim ama onun da haklı sebepleri vardı. yine başladı söze: "hiçbirinin bir anlamı yoktu. sadece bir şeyleri unutmaya çalışıyordum. seni unutmaya çalışıyordum. gel dedin ve yine senin yatağındayım bak. köpeğin gibiyim senin. bana dair ne varsa yok ettin. ezdin geçtin. yarım insanım lan sen yokken. hayatım gibildi huur çocuğu" dedi.

olm nasıl bir kafan var lan senin neyse devam et panpa takipteyiz

o kavganın sonunda ayrıldık. ayrılıktan sonra çok fena takılmaya başladım ben. ne bulursam içiyor hiç bir şey hatırlamamaya çalışıyordum. 2 ay geçti böyle böyle. ertesi gün finalim vardı ve hesap makinesi almak için dr a gittim bir alışveriş merkezindeki. oradaydı nisa. baktım...

"ben dün hastanelerde sürünüyordum sen neredeydin ya bütün gün o kadar aradım seni." diyordu telefonda. başımdan aşağı kaynar sular döküldü resmen. "ne hastanesi ya" dedim telaşla. "sen neden açmadın telefonumu onu bir söyle" dedi bana. "uyuyodum" dedim. "yalanını gibeyim. facebookta milletle konuşuyordun o saatte." dedi bana. ikinci kez şoka girdim. kavga etmeye başladık. bu kadar özelime girip benim konuşmalarımı okuması beni çıldırtmıştı.

arkadaş çevresi genişleyince doğal olarak yeni eğlence anlayışları da ortaya çıktı. bölümün üflenti tayfasıyla tanışmış onlarla kaynatmaya başlamıştım. haftada 2-3 kez kubara takılıyordum. fena stonelanıyordum. kolay alışkanlık edinen bir insandım zaten. bunun en bariz örneği ise nisaydı. bir gün nisaya da kubar içirdim. fastan gelme çok değişik bir sigaraydı. kustu, kustu, kustu. öleceğini sandım o gün. onca kubara rağmen zerre paranoya yapmıyor onun bu halini zerre kadar gibime takmıyordum. şu şarkıyı dinleyip kendi kendime uçuyordum.

http://www.youtube.com/watch?v=n4KrOOm8Nj8

taktan hayatımın taktan ve sivri köşelerini sivriltmek için paso içiyor bomboş insanlarla takılıyordum. bir süre bu durum devam etti. bir gün alp diye bir arkadaşın evinde takılıyorduk. alp nisa ben. biz sigara nisa şarap takılıyordu. çocuğun evde sızdı nisa. ben de onu yalnız bırakmamak için orada kaldım. nisa çocuğun yatakta uyuyor çocuk yandaki koltukta uyuyordu. bense yatakta bilgisayarla takılıyordum. insanlar içinde yalnızlık yine bunalttı beni. uyumaya çalıştım. arkadan sarıldım nisaya. uyanır gibi oldu ama uyanmadı. boynundan öpmeye başladım göz yaşları içinde. ensesi çok güzel geliyordu incecik. öpüyordum ağlıyordum.

bir anda öfkelendim yine amaçsızlık ve yalnızlığa. sertçe çekip indirdim nisanın şortunu. uyandı irkilerek. zorlayarak soktum aletimi. "naptığını sanıyorsun?" diye fısıldadı. sinirden kaskatı kesilmişti. ben ise ağlıyordum. hareket ettirmeyeceğim sadece içinde kalsın diye fısıldadım. olmaz deyip çekti zütünü. sinirden ve yalnızlıktan köpürecek haldeydim. bir 3lü yaptım kendime. mutfağa gidip içtim onu. kafam taşak olmuşken nisa geldi mutfağa. abartıyorsun varoluş falan dedi bana. rahat ve uyuşuktum o sıra.

elimden tuttu ve yatağa geçtik. yüz yüze yattık. şortunu çıkardı. iki bacağının arasına aldı vücudumu. gibimi sertleştirdi eliyle ve içine aldı onu. hareket etmedim. etmeyeceğim demiştim. klitorisiyle oynamaya başladı.

oynadı, oynadı, oynadı. boşalana kadar. bin bir çeşit yüz ifadesi gördüm bu sırada yüzünde. tiksindim onun sıfatından. boşaldıktan sonra döndü zütünü ve uyudu...

şiir alalım araya

yet each man kills the thing he loves
by each let this be heard,
some do it with a bitter look,
some with a flattering word,
the coward does it with a kiss,
the brave man with a sword!

some kill their love when they are young,
and some when they are old;
some strangle with the hands of lust,
some with the hands of gold:
the kindest use a knife, because
the dead so soon grow cold.

some love too little, some too long,
some sell, and others buy;
some do the deed with many tears,
and some without a sigh:
for each man kills the thing he loves,
yet each man does not die.

bu da çevirisi...

her insan öldürür gene de sevdiğini
bu böyle bilinsin herkes tarafından,
kiminin ters bakışından gelir ölüm,
kiminin iltifatından,
korkağın öpücüğünden,
cesurun kılıcından!

kimisi aşkını gençlikte öldürür,
yaşını başını almışken kimi;
biri şehvetin elleriyle boğazlar,
birinin altındır elleri,
yumusak kalpli bıçak kullanır
çünkü ceset soğur hemen.

kimi pek az sever, kimi derinden,
biri müşteridir, diğeri satıcı;
kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
kiminden ne bir ah, ne bir figan:
çünkü her insan öldürür sevdiğini,
gene de ölmez insan.

öfke doluyordum yine. onca ilaca alkole şuna buna karşı değişmiyordum. içimde titreyen bir şeyler alev almıştı. sevişiyorduk bir yandan. doggy style beceriyordum onu. bir anda gibimi çıkardım ve kıçından sert bir şekilde ısırdım. zevk ve acının aynı manaya geldiği o derinlerdeki bölgeden bir çığlıkla çıktı karşıma nisa. canını yakyor dıbını gibiyordum ama yetmiyordu. kıçına tokatlar atmaya başladım. ama yetmiyordu. kucağıma aldım ve yatağa attım tekrar. cowgirl e başladık. o ince boynunu gördüm ve sıkmaya başladım. bir yandan boğazını sıkıyor, bir yandan sex yapıyor bir yandan da tokatlıyordum.

sexten sonra inanılmaz durgunlaşmıştı nisa. ben de dayanamadım bu haline ve neyin var diye sordum. o ise karşılık olarak bana yekten sordu: "eşcinselliğe dair bir eğilimin var mı varoluş?" diye. ben de kendime sordum aynı soruyu o anda...

donumu giymeden pantolon giydim ve bir tişört uydurdum ona. tek kelime söylemeden çıktım evden. kafayı kurtarmalıydım. birilerini aradım, bir yerlere gittim bir şeyler aldım ve eve döndüm.

içtim sıçtım seviştim kendimden geçerek boşaldım. boşaldıktan sonra onunla birlikte olan diğer adamlar kafamda geçit töreni yapmaya başladı. çıldırmak üzereydim. ne yapacağımı bilmiyordum o an. oturdum ve ağlamaya başladım. bir parça daha taş aldım ve onu da çektim. kafamdan tüm o adamlar siliniyordu ben dumanı verdikçe. hıçkırıklarım kahkahalara dönüştü iki parça daha içince.

anlat panpa meraklandım mk

beni kaç saat sonra bulmuşlar bilmiyorum. parmaklarım morarmış ve saçma sapan mırıldanıyormuşum beni bulduklarında.

alple nisa bulmuşlardı beni. ertesi gün çıktım hastahaneden. elimde amatem broşürü yollamışlar beni hastaneden. broşüre baktım karşımdaki yola baktım ve içimden atlamak geldi o yola. durdum ve dedim ki kendime daha değil. artık hayatımı değiştirmek zorundaydım. çıktım ve evime gittim. 3 saat sigara bile içmeden düşündüm ne yapmam gerektiğini.