0
değerli kardeşimiz;
cennetin anahtarı imandır. oradaki makam ve dereceleri belirleyen ise ibadetler ve haramlardan sakınmaktır. bu bakımdan iman etmemiş birisinin cennete gitmesi mümkün değildir. yalnız islam alimleri kendisine hak din ulaşmamış insanları bunlardan müstesna tutar.
bilindiği gibi, dinler üçe ayrılıyor: semavî dinler, tahrif edilmiş dinler ve bâtıl dinler. “doğrusu allah katında din ancak i̇slâm’dır” (âl-i i̇mran suresi, 19) âyetinin açık hükmüne göre, beşer aklının mahsulü olan batıl dinler gibi, tevrat ve i̇ncil’in tahrifiyle semavîlik vasfını kaybeden yahudilik ve hıristiyanlık da allah indinde geçerli değildir.
“kim, i̇slâm’dan başka bir din ararsa, o kimseden bu din asla kabul edilmez ve o, âhirette kaybedenlerden olur.” (âl-i i̇mran suresi, 85)
din denilince önce itikat, sonra da ibadet akla gelir. buna göre, i̇slâm dışında kalan dinlerdeki allah inancı, melâike, kitap, resul telakkisi, âhiret ve kader anlayışı hakikatle tam uygunluk göstermiyor demektir.
“bir şey sabit olursa levazımıyla sabit olur” kaidesi meşhurdur. bir şey için kaçınılmaz lâzımlar, yani özellikler, şartlar vardır. o şeyi bunlardan ayrı düşünemezsiniz. meselâ, ruh dendi mi hayat onun lâzımıdır; hayatı ruhtan ayıramazsınız.
diğer bir önemli itikat kaidesi: “i̇man tecezzi kabul etmez.” yani iman rükünlerini birbirinden ayrı düşünerek, bir kısmına inanıp diğerlerine inanmamak olmaz. “i̇man, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdanî hakikattir ki, tefrik kabul etmez. ve öyle bir küllîdir ki, tecezzi kaldırmaz. ve öyle bir küll dür ki, kabil-i inkısam olmazlar.” asâ-yı musa
bunlardan birine inanmayan insana mü’min denilmez. meselâ allah’a inanan fakat âhirete inanmayan insan mü’min değildir. bu adam için, “allah inancında mü’min” fakat “âhiret inancında kâfir” gibi ikili bir tasnif yapılamaz. bu böyle olduğu gibi, allah inancı da tecezzi kabul etmez. yani, “allah’ın varlığına inanırım, ama kadim olduğunu kabul etmem” diyen bir insan allah’a değil kendi zihninde kurduğu bir ilâha inanmış olur.
bu iki kaideye göre, allah’a imanın sahih olabilmesi için imanın altı rüknünün tamdıbına kur’an’ın bildirdiği gibi inanılması gerekiyor. zira ins ve cinne allah’ı tanıtan en son ve en mükemmel kitap odur; hiçbir tahrife ve değişikliğe uğramayan yegâne semavî kitap da odur.
bilindiği gibi, cenâb-ı hakk’ın sıfatları ikiye ayrılıyor: sıfat-ı selbiye ve sıfat-ı sübutiye olmak üzere.
sıfat-ı selbiye; “vücut, kıdem, beka, muhalefetü’n li’l-havadis, kıyam binefsihi, vahdaniyet” sıfatlarıdır. ‘vacip bir varlık ile var olan’, ‘ezelî ve ebedî bulunan’, ‘hiçbir varlığa benzemeyen’, ‘varlığı zatından olup varlığında ve devamında kimseye muhtaç olmayan’ ve ‘bir olan’ i̇lâh ancak allah’tır.
sıfat-ı sübutiye ise; “hayat, i̇lim, i̇rade, kudret, sem’, basar, kelam, tekvin” sıfatları. zatî olarak, “hayat, ilim, irade, kudret, işitme, görme, kelâm ve tekvin (var etme)” sıfatlarına sahip olan ancak allah’tır.
biz “lâ ilâhe illâllah” derken, bütün bu mânâları ifade etmiş oluruz. allah’a iman denildi mi, bu sıfatların tümüne iman anlaşılır; bir tekine dahi inanılmadığı takdirde o iman, kur’anî mânâda bir iman değildir.
kur’an-ı kerimde, “o’ndan başka i̇lâh yoktur” hükmünün yer aldığı âyetleri gözden geçirdiğimizde bu ilâhî hükmün ya hemen devamında yahut hemen öncesinde değişik mesajların verildiğini görürüz.
sadece bir kaçını takdim edelim: “allah, üçün üçüncüsüdür diyenler, elbette inkâr ettiler. halbuki bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur.” (mâide suresi, 73)
demek ki, teslise inananlar inkâra sapmış ve haktan uzaklaşmış oluyorlar.
“o allah ki, göklerin ve yerin mülkü onundur. ondan başka ilâh yoktur. hem diriltir, hem öldürür.” (a’raf suresi, 158)
o halde, göklerin ve yerin mâliki olmayan, ölüm kanununa mahkûm ve mahşerde yeniden dirilmesi için de allah’a muhtaç bulunan bir mahlûku ilâh edinen, yahut onu allah’a ortak koşan bir insanın bu inancı gerçek mânâsıyla allah inancı değildir.
“allah’tan başka ilâh yoktur. o sizi kıyamet günü mutlaka bir araya toplayacaktır.” (nisa suresi, 87)
i̇nsanları kıyamet günü bir araya toplamaya güç yetiremeyen ilâh olamaz.
“o allah ki, sizi ana rahimlerinde dilediği gibi şekillendirir. o’ndan başka ilâh yoktur” (âl-i i̇mran suresi, 6)
ana rahminde allah’ın dilediği gibi şekillenen hiçbir mahlûka ilâh denemez.
“ondan başka ilâh yoktur. onun zatından başka her şey yok olucudur. hüküm yalnız onundur. ve ancak ona döndürüleceksiniz.” (kasas suresi, 88) yok olmaya mahkûm hiç bir varlık ilâh değildir.
“size gökten ve yerden rızık verecek allah’tan başka bir yaratıcı mı var? ondan başka ilâh yoktur.”(fatır suresi, 3)
yer-gök ikilisini bir fabrika gibi muntazam çalıştırarak rızkımızı yaratan allah birdir. bu güce sahip olmayana ilâh diye inanılmaz.
“de ki, o rahman benim rabbimdir. ondan başka ilâh yoktur. ben o’na dayandım. tövbem de o’nadır.” (ra’d suresi, 30)
kulların günah bağışlayabileceklerini sanarak onların karşısına geçip tövbe edenlerin inancı kur’anî mânâda allah inancı değildir.
tevhitle ilgili bir başka ayet:
“o, evvel’dir, âhir’dir, zahir’dir, batın’dır. ve o her şeyi bilendir.” (hadid suresi, 3)
başlangıcı ve sonu olan, dışı, içi ve her şeyiyle allah’ın tedbir ve idaresi altında bulunan bir varlığa ilâh denilemez.
teslis’e inananların bu âyetlerden alacakları çok dersler var. hz. i̇sa (a.s.) her şeyden önce bir kuldur; risalet şerefiyle şereflenmiş bir kul. annesi de, peygamber validesi olma lütfuna ermiş saliha bir hanım. onlara ilâhlık isnat edecek kadar ileri giden, yahut gerilerde kalan insanların kur’anî mânâda allah inancına sahip olduklarını söylemek güç
Tümünü Göster